Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiYunus Emre Konuşuyor-l (Risâletü’n-Nushiyye) Yıllık iznimin bir bölümünü kullanmak üzere bulunduğum memleketim Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı Sazak Köyü’ndeki evimizde mini kütüphaneyi karıştırırken rastladığım bir eser, beni fazlası ile sevindirdiÜç yıl önce rahmetli olan ilkokul öğretmeni ağabeyim Süleyman’ın lise yıllarında (70’li yıllar) katıldığı bir kompozisyon yarışmasında birincilik ödülü olarak aldığı bu kıymetli eserin adı:Risaletü’n-Nushiyye Baskı tarihi 1965 olan kitap, Eskişehir Turizm ve Tanıtma Derneği Yayınlarınca hazırlanmışMerhum ProfDrAbdülbaki Gölpınarlı’nın uzunca bir önsöz yazdığı eser, Yunus Emre’ye ait Risâletü’n-Nushiyye ve Divan’dan oluşuyor Bu topraklarda yetişmiş büyük bir gönül insanı olmasına rağmen, Yunus Emre’nin layık-ı vechile tanındığı ve ondan yeterince yararlanıldığı kanaatinde değilimYunus’un yaşadığı beldeye,komşu bir köyde doğmuş olmaktan her zaman iftihar ettimİznimi geçirdiğim günlerde evdeki eski kitaplar arasında bulduğum bu risaleyi dizi halinde yayımlamayı hem Yunus’a hem de gönül yolcusu siz değerli kardeşlere karşı yerine getirilmesi kutlu bir görev addediyorum Allah izin verirse, bundan böyle her hafta Yunus Emre’nin bir şiirini bu sütuna alacak,altına günümüz Türkçe’si ile nesir halini ekledikten sonra,gücümüz nispetinde kısa yorumlarla sizlere takdim edeceğimRisalede iyice elenerek tetkik edilmiş ve Yunus’a aidiyetinde şüphe olmayan 303 şiir bulunuyor303 hafta yayınlamak nasip olur mu bilemiyorum ama, bu şiirlerde derin bir insanın bizi kucaklayıp götüreceği engin gönül okyanusuna yelken açmaktan ayrı bir lezzet alacağımız muhakkak Eserin önsözü tam kırk beş sayfa tutuyor ve Merhum Gölpınarlı Hoca bugüne kadar bildiğimiz, duyduğumuz Yunus portresinden çok farklı bir kimliği belgelerle bize tanıtıyorÖnsözden aldığım bazı notları kısaca sıralayıp Risaleden seçtiğim bu haftaki şiiri takdim edeceğim 1-Yunus Emre,klasik anlamda bir halk ozanı değildirSadece sazı ile çalıp doğaçlama tarzı söyleyen bir aşıktan öte, çağının ilimlerini okumuş,tahsilli bir kişiliktir 2-Yaşadığı dönemde ilim merkezleri Konya ve Kayseri’dirYunus muhtemelen Konya’da Medrese tahsili yapmış,bu esnada Mevlana’nın dergâhına devam etmiş,sema ayinlerine katılmıştır 3-Yunus’un Mevlana’ya “Mesnevi yazmak için niye yoruldun?Ben olsam <Ete kemiğe büründüm/ Yunus diye göründüm> der geçerdim”sözü ile ilimce baskın çıktığı tamamen uydurmadır! Yunus, şiirlerinde Mevlana’ yı kendisinden yararlanılacak bir mürşid olarak zikreder 4-Sevilen kişilerin farklı yerlerde mezarları olabilirAncak, tarihi kaynaklar ve Yunus’un beyitleri mezarının Eskişehir’e bağlı Sarıköy (Bugün Yunus Emre)de olduğunu ispat ederBunun bir delili de Taptuk Emre’nin kabrinin bu topraklarda olmasıdırÖteki yerlerdekiler daha sonraki yüzyıllarda yaşamış sufi ekolü olan Emreler Topluluğundan başka Yunus’lara ait olabilir 5-Hacı Bektaş Veli,Yunus’un piri ya da şeyhi değildirŞiirlerinin hiç birinde Hacı Bektaş ismi geçmez 6-Arapça ve Farsça’ya son derece vâkıftırŞiirlerine bakıldığında Kur’an-Hadis-Peygamberler Tarihi-Tefsir ilimlerine vakıf olduğu ,hatta Yunan ve Roma mitolojisinden imgeler aldığı görülür 7-Sanıldığının aksine Yunus, Heceden çok Aruz kalıplarını kullanmıştırOkuyanları yanıltan da Yunus’un aruza üstün hakimiyetidirBeyitler halinde yazılan aruzda kafiyeler sadece sonda iken Yunus’ta hem sonda, hem beyit ortasında çifte kafiye vardırBeyitlerinin bölünüp dörtlük haline getirilebilmesi hece ile,kıtalar halinde yazdığını düşündürmüştürOysa o,aruz kalıpları ile ama son derece sade, halk ağzı tarzında yazar Gölpınarlı Hoca’nın bu değerli tespitlerinden sonra Risâlenin ilk şiirini birlikte okuyalım: Metin: Işksuz âdem dünyede bellü bilün ki yokdur Her birisi bir nesneye sevgüsi var âşukdur Çalabun dünyesinde yüz bin dürlü sevgi var Kabûl it kendözüne gör kangısı lâyıkdur Biri rahmân-ı rahîm biri şeytân-ı racîm Anun yazugı müzdi sevgisne taallukdur Dünyede Peygamberün başına geldi bu ışk Tercemânı Cebreil ma’şukası Hâlık’dur Umar u Usman Alî Mustafâ yârenleri Bu dördinün ulusu Abû Bekr-i Sıddıyk’dur Âlem fahri Muhammed mi’raca agıcagız Çalabdan diledügi ümmetine azıkdur Yunus sana hakikat budurur buyurdugı Gözünle gördügüne dönüp bakma yazıkdur Günümüz Türkçe’siyle Dünyada aşksız,sevgisiz hiçbir Adem oğlu yoktur Her birinin farklı bir nesneye sevgisi, aşkı vardır Allah’ın dünyasında bin bir çeşit sevgi vardır Kendi özüne hangisi layık ise onu kabul et (Sevgilerden) biri rahman ve rahim olan Allah sevgisi, diğeri kovulmuş şeytan sevgisidir (Kişinin) günahının bedeli, sevdiği şeydendir Bu aşk,dünyada Rasülullah’ın başına geldi O’nun (aşkının)tercümanı Cebrail, Sevgilisi Yaratan Allah’tır Ömer, Osman ve Ali,Muhammed Mustafa’nın dostlarıdır Bu dördünün ulusu ise Ebubekir’dir Kâinatın övüncü Muhammed miraca çıkınca Allah’tan sadece ümmetine nimetler istedi Yunus sana hakikât kapısından buyrulan budur Gözle görünen bakıp da aldanma yazık olur Tahlil: Bu şiirin ana teması Sevgi ve AşktırYunus’un sevgiye ve aşka yaklaşımında esas aldığı temel; Allah’ın her kulun kalbine bir sevgi yerleştirdiği,bunun bazı kişilerde pozitif (Allah’a dönük), bazılarında negatif (Şeytana yönelik) olduğudur Kişi, kendi özüne baktığında ne için yaratıldığını fark edecek ve ana gayesine yönelecektirİnsan,sevdiği şeylere göre ya zarar,ya da fayda elde eder Bu sevgi ve aşkı en yüksek boyutta Hz Muhammed (sav) yaşamıştır HzMuhammed (sav)’in aşkında dikkât çeken nokta;fedakârlıktır Çünki o mi’rac gibi hiçbir insana nasip olmayacak çok üstün bir onur yaşamış,ancak kendisi için istemek yerine Ümmeti için nimetler talep etmiştirO halde, bizim de bencillikten öteye sıçrayıp,insanlık için yaşamayı öğrenmemiz gerekir Sevileni karşılıksız,hesapsız, olduğu gibi,sorgulamadan sevmek gerekirBu makamın adı: SIDDIKİYETtir HzEbubekir (ra) işte bu açıdan uludur Gerçek sevgili Allah’tan başkası olamazHakikât kapısı aralanınca Yunus;gözle gördüğü maddi dünyaya(Çokluk Âlemine) aldanmamayı, gözün görebildiğinin ötesinde sırlar olduğunu anlamış olacak ki; bize de maddi aleme aldanmanın kendimize yazık etmek demek olduğunu vurgulayarak şiiri bitiriyor |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiHak cihâna tolıdur kimseler Hakk’ı bilmez Anı sen senden iste o senden ayru olmaz Dünyaya inanursın rızka benimdür dirsin Niçün yalan söylersin çün sen didigin olmaz Ahret yavlak ırakdur togrulık key yarağdur Ayrulık firakdur hiç varan girü gelmez Dünyaya gelen geçer bir bir şerbetin içer Bu köpridür geçer câhiller anı bilmez Gelün tanşık idelüm işün kolayın tutalum Sevelüm sevilelüm dünyaya kimse kalmaz Yunus sözin anlarsan ma’nisini dinlersen San’eyü dirlik gerek bunda kimsene kalmaz Günümüz Türkçe’siyle Allah kâinatın tamamında mevcut olup bunu hiç kimse bilmemektedir Sen O’nu (Allah’ı) kendinden iste, zaten senden ayrı değildir Dünyaya inanıyor ve rızkının kendi gayretinle olduğunu söylüyorsun Niye yalan söylüyorsun ki;senin dediğine göre işlerin olmadığı belli Ahret çok uzak,doğruluk pek yararlıdır (Kendini Hak’tan )ayrı (düşünmek) uzak olmaktır Gidenler, bu noktadan geri gelemezler Dünyaya gelenler bir bir (ecel) şerbetini içmektedirler Bu(dünya) köprüdür, fakat cahiller bunu bilmezler Gelin,tanışalım kaynaşalım ki;işlerimiz kolaylıkla gerçekleşsin Sevelim sevilelim,dünya kimseye kalmaz Yunus’un sözünü anlıyor,manasını dinliyor iseniz, Size hoş ve iyi geçim gereklidir,ki böylece kimse bunalımda kalmaz Tahlil: Bu dizelerin ana teması;kişinin Hak’tan ayrı olmadığı,kendisini O’ndan uzakta düşünmemesi, Vahdeti yaşantısında uygulamasıdırAyrılık düşüncesi azaptırKişi kendini Hak’tan ayrı gördükçe mutlu olamazDünyada her şeyin kendisi tarafından yapıldığını düşünmek yanlıştır Azıcık, sisteme bakılırsa işlerin bizim irademizle yürümediği zaten görülmektedir Ahiret çok uzaktır, ama ona en faydalı şey, doğru olmaktır Çünkü, gidenler geri gelmemişler,kendini ayrı hissedenler düştükleri çukurdan çıkamamışlardırDünyaya gelenler tek tek ecel şerbetini içmektelerDünyanın amaç değil, sadece esas vatana bir köprü olduğunu cahiller, ne yazık ki bilmemekteler Ayrı olmamak için insanların birbiri ile tanışıp kaynaşması gerekir Bu, sevgiyi doğurduğu gibi işleri de kolaylaştırır Nitekim, dünya kimseye kalmamaktadırYunus’un sözünü dinleyip manasını iyi kavrayanlar herkesle iyi,hoş geçinmenin üzerimize vazife olduğunu anlayacaklardırHiç kimse bunalımda sürekli kalmaz,yeter ki, birlik,hoşluk olsun Bu şiir özet olarak VAHDET-SEVGİ-KAYNAŞMA konularını işlerVahdet;İnsanları sevmede, hoş görmede saklıdır |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiIşk imamdır bize gönül cemaat Kıblemüz dost yüzidür daimdür salat Dost yüzinü göricek şirk yağmalandı Anunçin kapıda kaldı şeriat Gönül secde kılur dost mihrabında Yüzin yere urup kılur münâcât Münâcât gibi vakt olmaz arada Kim ola dostıla bu demde halvet Şeriat aydur sakın şartı bırakma Şart ol kişiye kim ide hıyânet Erenler nefesidür devletlü rumûz Anunla fitneden olduk selâmet Belî kavlin didük evvelki demde Henüz bir demdür ol vakt u bu saat Derildi bişümüz bir vakte geldi Beşi bir eyleyip kim kıla tâat Biz kimse dinine hilaf dimezüz Din tamam olıcak togar muhabbet Togurlık bekliyen dost kapusında Gümansız ol bulur ilahi devlet Yunus ol kapuda kemine kuldur Ezelden ebede dekdür bu izzet Günümüz Türkçe’siyle Aşk bize imam,gönül de cemaattir Kıblemiz dostun yüzü,namazımız ise daimidir Dost yüzünü görünce şirk yağmalanıp yok oldu İşte bu sebepten şeriat kapıda kaldı Gönül dostun mihrabında secde eder, Yüzünü yere serip dua eder Dost ile halvet halinde baş başa olmak için Dua vakti gibi kıymetli an yoktur Şeriat, şartları yerine getirmeyi sakın bırakma der Şartları yapan kişiye hiç kimse hıyanet edemez En kıymetli şifre erenlerin nefesidir Biz o nefesle selamet bulduk,kurtuluşa erdik İlk vakitte Belâ sözünü dedik Henüz o vakitle bu vakit tek bir andır Beş vaktimiz derlendi tek vakit oldu Beşi bir eyleyip itaati yerine getirmek için Biz kimsenin dinine,tuttuğu yola kötü aykırı demeyiz Din tamam olunca muhabbet doğar Dost kapısında doğruluk bekleyen kişi Şüphesiz o,ilahi lütuflara kavuşacaktır Yunus o kapıda en aşağı,en zayıf kuldur Bu şeref ezelden ebede kadar denk,eşit ve tektir Tahlil: Yunus’un şiirleri içinde tahlili güç olanlardan biri ile karşı karşıyayız Öz olarak, vahdete eren birinin dilinden dökülenleri,safiye boyutuna tırmanan birini, bizim gibi çok çok alt boyutlarda olanların kavraması da, tahlili etmesi de kolay değil Bu şiirde Vahdet Boyutunda seyredilenleri izliyoruz Yunus şiirde hak yolcusu olmaya niyet etmiş kişileri bazı konularda uyarıyor Biz yine şiiri mısra mısra anlamaya çalışalım İlk mısrada Yunus kıblesinin Allah’ın Vechi(Yüzü) olduğunu ve o makamda bulunurken Sürekli Namaz halini yaşadığını ifşa ediyor Hakkın vechini görmek ya da sürekli namaz halinde olmak nedir,ancak yaşayanlar bilir Allah’ın Vechini seyredince şirkin ortadan kalktığını,hatta o makamda dünyada dinin şartlarının yerine getirilmesi demek olan şeriatın bile dışarıda kaldığını dile getiriyor Burada ciddi bir incelik vardır “Yunus şeriatı hafife almıştır” gibi bir değerlendirme çok sığ kalır ve bu Yunus'a iftiradır Bizce Yunus’un anlatmak istediği;mana denizine dalınca şekil ve kuralların basit kaldığıdır Bu tıpkı dalgıçlığı öğrenen ve mercan kayalıklarında sünger avlayan biri için;sandal ya da can simidinin anlamsız kalışı gibidir Gönül, dostun mihrabında Secde edip Dua ettiğinde ayrı bir zevk yaşanır Secde kulun Allah’a en yakın olduğu,duaların en çok kabul gördüğü boyuttur Bizce secde bir şekil hali değil, boyuttur Secde;dünyada ukbanın(Ahretin),madde ötesi boyutların gözlendiği bir haldir diye düşünüyoruz Yunus,duanın secdede yapılması gerekliliğini vurguluyor Dua vakti;yaşanan zamanlar içinde en kıymetli olan vakittir Çünkü;Dost (Allah) ile halvet(baş başa kalma) anı dua vaktidir Şeriat ,dinin gereklerini bırakmamayı emreder Şartları hafife alan kişinin başta şeytanın hileleri olmak üzere çeşitli hıyanetlere uğraması kaçınılmazdır Şartlara bağlı kalan bundan da emin olur Burada,Hak yolcusu olmaya azmetmiş bazı kardeşlerimizin içine düştükleri bir tehlikeye dokunmadan geçemeyeceğim Namazı kılmak en alt boyut,namazda mirac yaşamak daha üst boyut,sürekli namaz halini yaşamak ise en üst; hedef boyuttur Bazı kardeşlerimiz,birazcık okuma,biraz da zikir yaptılar mı,erdiklerini zannetmekteler Bunlardan beş vakit namazı inkar edenler, camide cemaat olmayı hafife alanlar da çıkmaktadır Kardeşler,unutmayın şeytan hep ensemizde Kişi hangi boyuta ererse ersin,hangi ilmi yaşarsa yaşasın,İslam’ın temel şartlarından olan Namaz ve Rasülümüzün hassasiyetle çağırdığı cemaati inkar etmemelidir Geçmişte yaşayan erenlerin hepsi son nefeslerine kadar Namazı bırakmamışlardır Aman dikkat edelim! Hak yolunun en önemli rehberi Kamil Mürşidlerdir Yunus onları Erenler diye tabir eder Bu yolda en sırlı şifre onların nefesinde,sözlerinde,davranışlarında saklıdır Onları itibara alan kişi, fitneden kurtulur Geldik şiirin en can alıcı yerine Kâlû Belâda “beli” dedik,evet dedik diyen Yunus,sanki bir perdeyi aralıyor ve “Bizim evet dediğimiz o vakitle şimdiki vakit aynı vakittir”diyor İşte buradaki sır karşısında ağlamamak mümkün değil Bunu izaha benim gücüm yetmiyor Yunus’un bu sözünü anlamak için sözü HzAli (kv) ve HzMevlana (ks)’ya bırakıyorum Onların sözleri anlaşılırsa bu mısra da bir nebze anlaşılacaktır Ali’ye gelip:”Bir dönem sadece Allah var idi,Onunla birlikte hiçbir şey yok idi” hadisini okudular ve “Ne buyurursun Ya Ali?” dediler HzAli (kv) şöyle buyurdu: ”Halen de öyledir!” Hz Mevlana (ks) ise şöyle buyurur Mesnevi’de: “Sufi vakit oğludur Geçmişe üzülmez,geleceğe kaygılanmaz,o sadece anı yaşar!” Beş vakit namazı Yunus kendi gönlünde tek vakit gibi derleyip tek vakitte taat kıldığını söylüyor Burada da söylenmek istenen vakitlere boş verip namazı azaltmak olmayıp,zamanda tekliği yaşamaktır Buna da bizim gücümüz yetmiyor Sanırız yaşandıkça anlaşılacaktır İnsanların tuttukları yolları,yaşam tarzlarını kınamak;Allah Dostu olmaya talip olmuş kişilere göre değildir Yunus, hiçbir insanın yolunu kötü,aykırı görmediğini vurguluyor Erenlerin bu tavrı da çoğu kez anlaşılamamıştır Hayata vahdet boyutundan bakanların kişileri mezhep,din,görüş ayrımı nedeni ile sevmemesi, aşağılaması düşünülemez Yunus,burada din adına yargıçlık gibi bir yanlışa set çekiyor Böylesi bir yargılamaya kimse yetkili olamaz Yine Mevlana’dan yardım alalım ki Yunus daha net anlaşılsın: “Ben bir pergele benzerim Sağ ayağım pergelin sabit iğnesi gibi şeriata,İslam’a çivilidir Ancak sol yağımla herkesi kuşatırım,Yahudisi,Hıristiyanı,Mecusisi benim sol ayağımın çevrelediği daire içindedir” (Mesnevi’den) Allah kapısında,ya da başka deyişle rehber edindiği mürşid yanında doğruluğa, Hakk’a varmak dileyenler; şüphesiz İlahi bazı lütuflara ereceklerdir Bu yola aday olanlar er ya da geç hakikate,ebedi saadete varacaklardır Ümitsiz olmamak gerekir Yunus,şiiri bitirirken büyüklere özgü tevazu elbisesini kuşanıp söylüyor: ”O kapıda (Allah Kapısında,Erenler Dergâhında) Yunus en aşağı mertebedeki önemsiz bir kuldur Zaten ezelden ebede kadar sadece tek bir izzet,şeref vardır,o da Hakk’a Ermektir Bu yolda kişilerin,rehberlerin isminden,namından çok erilecek şerefli makam önemlidir” Ah Yunus ahh! O yolda senin gibi önemsiz olmayı kim istemez ki? Kendini kullar katında önemsiz görenler;asırlardır yaşıyor değil mi? Nice zenginler,nice krallar tarih sahnesinden silindi gitti ama Yunuslar,Mevlanalar hâlâ ayakta Ne mutlu o şerefe talip olanlara! Önemli Not: Yunus’un divanından seçtiğimiz şiirleri iki haftada bir işlemeye anlamaya çalışıyoruz Edebiyatçı olmak, âlim geçinmek gibi bir iddiamız yoktur Bizimki sadece bir gayrettir Ehil,uzman kardeşlerimiz eksikler ya da yanlış tahliller görürlerse lütfen, Allah rızası için bizi ikaz etsinler |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi(Risâletü'n-Nushiyye) Işksızlara virme ögüt ögüdünden alur degül Işksız Adem hayvan olur hayvan ögüt bilür degül Boz yapalak devlengice emek yime erte gice Anun işi gözsepekdür salup ördek alur degül Şah balaban şahin togan zihî ögmiş anı ögen Togan za�if olurısa toganlıkdan kalur degül Kara taşa su koyarsan elli yıl ısladurısan Hemen taş gine bayagı hünerli taş olur degül Yunus olma cahillerden ırak olma ehillerden Câhil ne var mümin ise Câhıllıkdan kalur degül Günümüz Türkçe�siyle: Aşksızlara öğüt verme,onlar öğütten alacak (çapta)değildirler Aşksız insan hayvana benzer,hayvan da zaten öğütten anlamaz Boz tüylü çaylak için gece-gündüz emek verme Onun işi köstebekledir,bırakıp ördek olacak değildir Büyük şahin, doğan kuşlarını ne hoş övmüş övenler Doğan kuşu zayıf da olsa doğan olma özelliğini kaybedecek değildir Kara bir taşa su koysan ve elli yıl ıslatıp suyla bekletsen dahi Yinede o sıradan bir taştır,mücevher kıymetinde olması beklenemez Yunus,cahillerden olma ve işi bilen kişilere uzak olma Cahil mümin de olsa cahilliğinden yine geri kalmaz Tahlil: Bu şiirin ana teması;cahil,kaba,sevgisiz insanların durumları ve onlara karşı takınmamız gereken tavır hakkındadır Sevgi temeldir Aşkı,sevgiyi tatmayan insan, gönül yolculuğunda mesafe alamaz Eskiden dergâha bağlanmak üzere baş vuran gençlere şeyh efendilerin: �Evlat, Leyla aşkını tattın mı?Tatmadınsa hele bir yol git,tat da gel İnsanı sevmeyen Allah sevgisine talip olamaz� dedikleri ve gelenleri bir sevgi testinden geçirdikleri rivayet olunur İlk mısrada Yunus,sevgiyi tatmayanlara öğüt vermenin gereksiz olduğunu vurgulamakla kalmayıp işi daha da ileri götürüyor ve insanı hayvandan ayıran ana özelliğin aşk olduğunu çarpıcı biçimde dile getiriyor Ayrıca öğüt almanın,ilme talip olmanın,gönlü Hakk�a açmanın esas şartının sevgi dolu bir kalp olduğunu bu dizelerden anlıyoruz İkinci mısradan itibaren Yunus, insanların yaratılış özellikleri itibariyle kapasitelerini bazı hayvan türlerini mukayese ederek gözler önüne seriyor Bizce Yunus�un asıl söylemek istediği;sevgiyi kuşanıp Hakk�a yönelmenin de bir nasip ve ezeli lütuf gerektirdiği noktasıdır ki; bu da kader programına ait derin bir sırdır �Boz tüylü çaylak kuşuna fazla emek sarf etme,onun işi köstebek kovalamaktır Ne yaparsan yap, ördek olup uçmasını bekleme ondan� derken,cahil,anlayışsız kişileri eğitmekte fazlaca kendimizi harap etmememiz, bütün gücümüzü onlara yoğunlaştırmamamız gerektiğine güzel bir teşbihle dikkât çekiyor Hakikaten kapasitesi,veri tabanı uygun olmayanlara emek verip kendini tüketmek,cevheri yere çalmak gibidir Bu noktada, Mekke döneminde Rasulullah (sav) ileri gelen kafirlerin İslam�a girmesi için kendini çok yormuş, ancak Cenab-ı Hakk�ın ayetleri ile ikaz edilmiştir Bu ayetler yaratılış kapasitesi uygun olmayanların İslam�ı kabule yanaşmayacaklarını çok veciz biçimde ortaya koyar: İçlerinden bazıları da seni Kur'an okurken dinlerler, fakat Biz, kalplerine onu zevkiyle anlamalarına engel kabuklar geçirmişizdir Kulaklarında da bir ağırlık vardır Bütün mucizeleri görseler de iman etmezler Hatta sana geldiklerinde, seninle tartışmaya kalkışarak, o hak tanımaz kâfirler: "Bu, eskilerin masallarından başka bir şey değildir" derler (En�am-25) Andolsun ki, cin ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık Onların kalpleri vardır, onunla gerçeği anlamazlar, gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır ama onlarla işitmezler İşte bunlar hayvan gibidirler, hatta daha şaşkındırlar İşte o gafiller ancak bunlardır (Araf-179) İşte o insanlara karşı takınılacak tavrı belirleyen ayetler: Ey Resûlüm! Yine de yüz çevirirlerse, artık sana düşen ancak açık bir tebliğden ibarettir (Nahl-82) Resül�e düşen, tebliğden başka bir şey değildir Allah sizin açığa vurduklarınızı da gizlediklerinizi de bilir (Maide-99) Şahin ve doğan kuşu temsili ile Yunus�un anlatmak istediği;yaratılışı güzel ve soylu olanlardır Yani asalete dikkât çeker Yunus Çaylak kuşu ne kadar emek çekilirse çekilsin ördek olmayacağı gibi,doğan ve şahin de ne kadar zayıf olursa olsun asaletinden hiçbir şey kaybetmez İşte Türk atasözü: İyi huylu,insani özellikleri fazla olanlar zayıf da olsalar üstündürler Kur�an pek çok ayette İnananların-İyi amel işleyenlerin mutlak üstün olduklarını vurgular: Ama iman edip güzel ameller işleyen kimseleri, imanları sebebiyle, Rableri hidayete erdirir Naim cennetleri içinde altlarından ırmaklar akar (Yunus-9) İman edip iyi amel işleyenlerin, şüphesiz ki, Biz öyle güzel işler yapanların mükafatını zayi etmeyiz (Kehf-30) Dördüncü mısraya gelindiğinde Yunus,yaratılış kapasitesi uygun olmayanlara emek çekmenin boşluğunu bu defa kara taşı misal vererek pekiştiriyor Elmas da,Firuze de, Zümrüt de taştır ama sıradan taşı ne kadar işlerseniz işleyin hiçbir zaman mücevher olamayacaklardır Nitekim;Ebu Cehil, Ebu Leheb gibi karakter sahipleri, uzak geçmişte Nemrut,Firavun gibiler buna canlı örnektir Yapılan tebliğ çalışmalarına,öğütlere ve hatta apaçık şahit oldukları mucizelere rağmen tavırlarında hiçbir değişim olmamıştır Şiir boyunca sevgisiz ve cahil kişilerin karakteristik özelliklerini çeşitli canlı örneklerle gözler önüne seren Yunus; son mısrada cahillikten kurtuluşun formülünü ehil-uzman-bilge kişilere yakın olmak şeklinde veriyor Adeta Kur�an�ın şu ayetini söylüyor: �bilmiyorsanız, haydi bilgisi olanlara sorun! � (Enbiya-7) Son cümle ise oldukça çarpıcı Cahil mümin olsa dahi cahillikten geri kalmayacağı,İlim ve zikir ehli ile beraber olmayanlara imanlarının fayda edip onları değiştirmeyeceğine dikkât çekiliyor Bir başka şair bunu daha açık ve sert betimler: Adam, adam olamaz gitmek ile Mekke�ye Eşek yine eşektir taş taşısa tekkeye1 Bugün yaşadığımız dünyada İslam gibi muazzam bir dinin cahiller elinde ne hale geldiğine hepimiz tanık oluyoruz Din dendiğinde,muska-üfürük-hurafe akla geliyorsa bunun en başta gelen sebebi içimizdeki cahillerden arınamayışımızdır Aslında bu öylesine önemli bir konudur ki;toplum içindeki cahillerin zararı sadece kendilerine olmayıp bütün insanlaradır Çoğunluğu beyinsiz olan kavimler, içlerindeki iyileri de yok oluşa sürüklemişlerdir Allah Kur�an�da Musa (as)�ın ağzından, cehaleti helak oluş sebebi olarak zikreder: İçimizdeki beyinsizlerin yaptıkları yüzünden bizi helak mı edeceksin? (Araf-115) Hakka ermenin motor gücü Sevgi,o yolun rehberi Bilge Kişiler,yol engelleri ise Cehaletlerini hüner sayan ya da cahil olduklarının farkında olmayan zavallılardır Sevgi; Allah Rasulü (sav) tarafından imanın ölçütü ve cennete giriş sebebi olarak da zikredilir: İman etmedikçe cennete giremezsiniz,birbirinizi sevmedikçe de gerçek anlamda iman etmiş olmazsınız Fazla söze gerek yok Yunus, söylenmesi gerekeni en cahilin dahi anlayacağı şekilde söylemiş zaten Mehmet DOĞRAMACI |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiEvvel bize vâcib budur eyü hulk u amel gerek İslam adı konıcagız yoldaşumuz iman gerek İsrafil surın urıcak cümle mahluk uyanıcak Sorı hisâb sorılıcak Arab dili lisan gerek Gök perdelerin açalar eyü yavuzdan seçeler Oldem kancaru kaçalar baş kurtarası yer gerek Terezi kurup otralar sermâyemüz getüreler Ol siyaset meydanında bu tertibleri bil gerek Çagrışalar ata ana kardaş kardaştan usana Yalvaralar ol sübhana niyaz kılası er gerek Dügelinden bu ışk yakın Yunus hatâ kılma sakın Işkdan nasîb sunulıcak cevab viresi hâl gerek Günümüz Türkçe’siyle Öncelikle bize gereken, iyi ahlak ve davranıştır İslam adını almış isek; yoldaşımız iman olmalıdır İsrafil(as) sura üfürdüğünde tüm yaratılmışlar uyanacaklar Sorguya çekilip hesap vereceğimiz anda Arapça lisanını biliyor olmamız gerekir Gök perdeleri açılıp iyi-kötüden ayrıştırıldığında O zaman nereye kaçalım ki, başımızı kurtaracak yer gerek Terazi (Mizan) kurulup otursalar,sermayemizi (Amelimizi) getirseler İşte o idam meydanında bu sıralamaları bilmek gerek Ana-Baba bağrış çağrış içinde,kardeş kardeşten utanırken Herkesin Allah’a yalvardığı o anda niyaz edecek olgun kişi gerek Bu aşk hepsinden ,her şeyden daha yakındır, Yunus sakın ola ki hata yapmayasın Aşktan nasip verilince cevap verecek hale sahip olmak gerek Tahlil: Mahşerde insanların durumlarını dile getirmeye çalışan Yunus, şiire başlarken o sıkıntılı anda kurtuluş vesilesi olacak iki şeyi; İyi Amel ve İyi Ahlak olarak tespit ediyor “İslam’ı din olarak benimsemiş isek, yoldaşımız iman olması gerekir” derken de adeta İyi Amel ve İyi Huyun oluşabilmesi için lazım olan sermayenin katışıksız, şüpheden uzak bir iman olduğunu belirtiyor “İsrafil (as) sura üflediğinde hesaplar önümüze açılacak ve amelimizin bizi nereye götüreceği o gün belli olacak İşte o gün bize Arap Lisanı gerek” derken kastın sadece dünyadan Arapça’yı biliyor olarak göçmek olmadığını zannediyoruz Sahih bir rivayete göre ölüm ötesi hayatın dili Arapça olacaktır Ancak dirilen tüm insanlar zaten onu biliyor olarak o hayata adım atacaklardır Öyleyse Yunus’un buradaki kastı Arapça’yı dil olarak bilmekten ziyade;Arapça olarak inen Kur’an’la ve Arapça konuşan Rasulullah(sav) ile iletişim halinde olmaktır Bu iletişim;ayet ve hadisleri öğrenip bir şekilde bunları yaşam tarzına dönüştürmektir Gök perdeleri açıldığında, madde ötesi âlemin sırları ile karşı karşıya geldiğimizde, mahşer anı öylesine yoğun ve bunalımlı olacak ki, o zaman kaçacak yer bulmak, başını kurtaracak sığınağa ulaşmak kolay olmayacak Yunus mahşeri bir mahkeme sahnesine benzetmiş, yargılama tasviri kullanmıştır Devam eden mısrada,terazi kurulup sermayemiz tartıldığında orası bir idam meydanı halini alacak olup sıralamayı,tertipleri bilenlerin kurtulacağını söylüyor Tertip kelimesi ile Yunus’un maksadı;dünyada belli bir düzen ve ölçü içinde yapılması gereken ibadetler olsa gerek Buna, işleyen sistemin prensiplerini kavramak da denebilir Mahşer tasviri, anne-babanın ve evlatların bağırış-çağırış içinde koşuştukları, ortalığın toz dumana karışıp yoğun kalabalıkta kaos yaşandığı şeklinde devam ediyor “Kardeş kardeşten usana” dizeleri ile Yunus,mahşeri anlatan şu ayetlere gönderme yapar: “İşte o gün kişi kardeşinden, kaçar Annesinden, babasından, Eşinden ve çocuklarından O gün, herkesin kendine yetip artacak bir derdi vardır” (Abese-34/37) “Kıyamet gününde ne yakınlarınız, ne de evlatlarınız size fayda vermezler O, aranızı ayıracaktır Allah, bütün yaptıklarınızı görür “ (Mümtahine-3) “Herkesin Allah’a yalvardığı o günde niyaz edecek er gerek” sözü ile Yunus, elbette o anda ibadet yapmaktan bahsetmiyor Zaten ibadet bitmiş ve hesapların sonucu alınmaya başlamıştır Burada söylenmek istenen;niyazını dünyada yapmış, nefsini olgunluğa erdirmiş kişi olmaktır Çünkü o gün müjdeyi alacak olanlar onlardır: “Ey huzura kavuşmuş insan! Sen Ondan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön (Seçkin) kullarım arasına katıl, Ve cennetim gir” (Fecr-27/30) “O gün birtakım yüzler parıl parıl, güler ve sevinir “ (Naziat-38/39) “İşte onların mükâfatı, Rableri tarafından bağışlanma ve altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetlerdir Böyle amel edenlerin mükâfatı ne güzeldir!” (Ali İmran-136) “İman edip sâlih ameller işleyenlere ise, zemininden ırmaklar akan cennetler vardır İşte büyük kurtuluş budur “ (Buruc-11) Kıyameti böyle betimlemelerle anlatan Yunus,şiiri bitirirken konuyu yine aşka, sevgiye getiriyor ve “Aşk,her şeyden daha yakındır” derken kıyamete daha vakit var size yakın, kolay olan aşka, sevgiye, Allah muhabbetine sarılın demek istiyor Daha önceki bir şiirinde her insanın rahmânî ya da şeytânî bir sevgi potansiyeli ile yaratıldığını söyleyen Yunus,son dizede aşktan nasip verildiğinde onu sahiplenecek ve taşıyacak hale, karaktere ve iyi davranışa sahip olmanın şart olduğunun altını çiziyor Anlaşılan o ki; herkes aşk nimetine cevap verecek, onu kavrayacak ve onunla yücelecek kapasiteye sahip değildir Mehmet Doğramacı |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiMüslümanam diyen kişi şartı nedür bilse gerek Tangrınun buyrugun tutup beş vakt namaz kılsa gerek Tanla turup başın kaldur ellerüni suya daldur Tamudan azatlu oldur kullar azad olsa gerek Öyle namâzın kılasın her ne dilersen bulasın Nefs düşmanın öldüresin nefs hemîşe ölse gerek Ol ikindiyi kılanlar arı dirlik dirilenler Olardur Hakk’a irenler dâim Hakk’a irse gerek Akşmadurur üç farîza tagca günahun eride Eyü amellerün sana şem’ü çırag olsa gerek Yatsu namâzın ol hâzır hâzırları sever kadir îmanun eksügin bitir îman piş-rev olsa gerek Her kim Müsülmân olmadı beş vakt namâzı kılmadı Bilün müsülmân olmayan ol tamuya girse gerek Görmez misin Mustafâ’yı nice bekledi vefâyı Ümmet içün ol safâyı ümmet ana irse gerek Beklerisen din gayretin virmegil nefse murâdın Yunus Nebî salavatın ışkıla degürse gerek Günümüz Türkçe’siyle: Müslüman olduğunu söyleyen kişinin,şartlarının ne olduğunu bilmesi, Allah’ın emrini tutarak beş vakit namazı kılması gerekir Tan yeri ağardığında başını (yataktan) kaldır ve ellerini suya daldır(abdest al) Cehennemden azat olacak işte o kişidir,kul olanlar da azat olurlar Öğle namazını kılmalısın ki ne dilersen ona kavuşabilesin (Bu sayede)Nefis düşmanını öldürebilirsin, ki nefs daima öldürülse gerektir İkindiyi kılanlar arı,saf bir dirilişle dirilirler Hakk’a erenler onlardır ki; daima Hakk’a ermek gerektir Akşam üç (rekat) farzdan ibarettir ki; dağ kadar günahı eritir İyi amellerin sana kandil ve meşale olacaktır Yatsı namazında hazır bulun, Kadir olan Allah hazır (uyanık)olanları sever İmanın eksiğini (bu sayede) bitir, iman önder olsa gerektir Her kim Müslüman değilse beş vakit namazı kılmaz Bilin ki; Müslüman olmayanlar cehenneme girecektir HzMuhammed’i görmez misin o nice zaman vefa bekledi Ümmet için safa, mutluluk istedi,ümmet ona erse gerektir Dinde gayretli olmayı beklersen nefse istediğini verme Yunus, Nebi salavatını aşk ile ona yollaman gerekir Tahlil: Açıkça anlaşılacağı üzere, bu şiirin teması; beş vakit namazdır Namaz kılmadığı şeklinde iftiralara muhatap olan Yunus; adeta kendisine haksızlık edenlere dokunaklı bir cevap veriyor “Müslümanım” diyebilmenin ön şartının;onun prensiplerini bilmek ve yaşamak olduğunu vurguladıktan sonra, hepsinden önemlisinin beş vakit namaz olduğunu ifade ediyor Müslümanlıkla Beş Vakit Namaz arasında ayrılmaz ve kopmaz bir ilinti kurulması, namazın önemi konusunda hepimize yeterli fikri vermektedir Bugün geldiğimiz noktada,İslam adına konuşan kimi entel takımının namazı hafife alması,üç vakte indirmesi,mutasavvıfların <daimi namaz hali> dediği boyutu hiç kılmadan kalbinde yaşamak olarak anlamaları oldukça üzücüdür İslam’ı bir araca Müslüman’ı da şoföre benzetirsek namaz;ehliyete benzer Ehliyetiniz olmadıkça arabanızın olması, ruhsatınızın bulunması kıymet ifade etmez Namazsız, Hak Yolunda mesafe alamazsınız Şimdi şu konuşmaya kulak verelim: Bir adam, Resulullah (sav)'a: "Allah, kullarına kaç vakit namazı farz kıldı?" diye sordu Aleyhissalâtu vesselâm: "AIIah, kullarına beş vakit namazı farz kıldı" diye cevap verdi Adam tekrar sordu: "Bunlardan önce veya sonra başka bir şey var mı?" "AIIah kullarına beş vakti farz kıldı " Bu cevap üzerine adam, bunlar üzerine hiçbir ilavede bulunmayacağına, onlardan herhangi bir eksiltme de yapmayacağına dair yemin etti Resulullah (sav): "Bu adam sözünde durursa mutlaka cennete girecektir!" buyurdu" “Namaz, dinin direğidir”hadisini bilmeyenimiz yoktur Çadırın orta direği göçmüş ise çadırdan bahsedilebilir mi? *** İkinci mısradan itibaren namazları vakitlerine göre sayan ve değerlendiren Yunus; tanla,şafakla birlikte uyanıp abdest almayı öğütlüyor Modern biyoloji ve tıbbın son tespitlerine göre sabah namazı vaktinde atmosferde bulunan gazlar(ozon-azot-hidrojen-oksijen vb) saf halde, sağanak biçimde yere yağmaktadır Güneş ışınları yeri aydınlatmaya başladığında bu tesir azalır ve hatta karışan radyasyon ile yok olur Sabah vakti, uykudan uyanıp bedeni, suda bulunan oksijen ve hidrojenle takviye etmek, ardından camiye kadar yürüyüp saf gaz sağanağı bulunan meltemi teneffüs etmek, inançlı bünyelere iksir etkisi yapmaktadır Ömür boyu sabah namazı için kalkan ve camiye yürüyenlerde kemik erimesi ya da eklem romatizması görülmeyişi, yaşlanma etkilerinin geç başlaması bunun en büyük ispatıdır Yunus’un dediği gibi sabah namazı hem cehennemden azat,hem de dünyada mevcut ateş yapılı etkilerden(şeytan-cin) uzak kalmaya vesiledir Gün ortasına gelindiğinde güneşin etkisi tamamen insanları kuşatmıştır Sabahtan itibaren çalışan beyin ve ona bağlı bedenin yeni bir takviyeye ihtiyacı vardır ki;bunu sağlayan da öğle namazıdır Güneşe direkt muhatap olan beyin, öğle abdesti ve namazda okunan dualarla dinlenir, yorgunluk yerini yeni bir enerjiye bırakır Yorgun insan yemekten hemen sonra uyumak, gevşemek ister İşte o an nefsin isteklerine teslime hazır olduğumuz andır Nefis;”Hele biraz dinlen,hele yatıver,işler yetişir” demeye başladığı anda canavar nefse atılacak en iyi tokat;öğle namazıdır Yunus,bu durumu “nefis düşmanını öldürmek” şeklinde nitelemiştir Günün sonuna yaklaşılıp da güneş perde perde inmeye başladığında ikindiyi kılarız Yunus;ikindi namazı kılanların arı-duru bir dirilikle zindeleşeceklerine dikkât çekiyor Günün yavaş yavaş geceye yöneldiği anda tabiattaki değişim bünyelerimize de tesir etmektedir Muhtemelen, bedeni çalışma saatinin sonlarına rastlayan ikindi namazı; gündüzün tüm rehavetini üzerimizden alır ve geceye doğru yeni bir bilinç tazelemesi yapar Asır Suresinde Allah’ın yemin ettiği ASR kelimesinden kastın İkindi Vakti-İkindi Namazı olduğu üzerinde yorumlar yapar tefsir âlimlerimiz”Namazlara ve orta namaza devam ediniz” ayetinde geçen Orta Namaz kavramının ikindi namazı olduğu düşünülmüştür Allah’ın yemin ettiği, bir sureye isim olan İkindi kavramı üzerine daha derinlikli kafa yormak gerekiyor, diye düşünüyoruz Akşam,gündüzün bitip gecenin aralandığı bir kapıdır Bu vakitte kılınacak namaz, dağ gibi günahı eritir derken; bu ibadetin gündüz işlenen günahları eriteceği yolunda ince bir mesaj veriyor İyi ameller meşale ve kandil olacak derken de, karanlığa aydınlık bir kalple ve temiz düşünceyle girmeyi kastediyor olsa gerek Yatsı; uyku öncesi dinlenmeye çekilecek olan bedene son şarj gibidir Yatsıda dua ve zikirle güçlenen beyin,gece kabuslar görmeyecek, uyku rahat geçecektir Rüya tabircisi bazı insanlara gittiğinizde size ilk sorularından biri de “Yatsıyı kılarak mı yattın,abdestli mi yattın?” olacaktır Buradan da anlaşılacağı üzere sadık rüya görmede, sakin gecelemede yatsı namazı önemlidir Şiirin sonunda baştaki gibi beş vakit namazla Müslüman olmak arasında kurduğu kuvvetli bağı cehennem tehlikesine dikkât çekerek daha da pekiştiriyor Yunus Bu şiirden,kurtuluşun ibadette, ibadetin özünün namazda olduğunu kavrıyoruz Dinde gayretli olmak için nefse istediğini vermemek ve Muhammed Mustafa(sav) ile iletişimi (salavatı) kesmemek gerektiğini görüyoruz |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiMüslümanlar zamâne yatlu oldı Halâl yinmez haram kıymetlü oldı Okıyan Kur’ana kulak tutulmaz Şeytanlar semirdi kuvvetlü oldı Harâmîyle hamir tutdı cihânı Fesâd işler iden hürmetlü oldı Kimekim Tanrıdan haber virürsen Kakır başın salar huccetlü oldı Şagird üstâdıla arbede kılur Ogul ânâyıla garetlü oldı Fakirler miskinlikden çekdi elin Gönüller yıkuban heybetlü oldı Peygamber yîrine geçen hocalar Bu halkın başına zahmetlü oldı Dutulmaz oldu Peygamber hadîsi Halâyık cümle Hak’dan utlu oldı Yunus gel âşıkısan tevbe eyle Nasûh’a tevbe ucı kutlu oldı Günümüz Türkçesiyle Müslümanlar bu zamanda kimsenin yüzüne bakamaz oldu Helal yenmez, haram da kıymetli oldu Kur’an okuyana kulak verilmez, Şeytanlar güçlendi ve kuvvetli oldu Haram yiyenle içki içen dünyaya hakim oldu Fitne, fesat işleyenlere saygı duyulur oldu Kime Allah’tan haber verirsen, Öfkeyle başını sallar, kendini delil sahibi, bilgiç sayar oldu Öğrenci öğretmeni ile çekişir durur, Oğul ana ile çapulculuk eder oldu Fakirler miskinlikten el çektiler, Gönül kıranlar heybetli, itibarlı oldu Peygamber makamını temsil eden hocalar, Halkın başına sıkıntılar, zahmetler açtılar Peygamber hadisi tutulmaz oldu Yaratılmışların sözleri Hakk’ın sözünden kıymetli oldu Yunus,aşık isen gel tövbe et Nasuh’a töbe ucı kutlu oldu Tahlil: Günümüzden sekiz asır önce yaşayan derviş Yunus’un bu şiirini okuduğumda hayrete düştüm Anlatılan ortam sanki iki binli yıllarda yaşananlar Bu şiirle bir kez daha anlıyoruz ki; tarih tekerrürden ibaret Sistem; iyi ile kötünün, güzelle çirkinin, hak ile batılın, sevapla günahın mücadelesi şeklinde dönüşüm ve değişimle işlemeye devam ediyor Öyle bir devri tasvire çalışan Yunus, Müslümanlığı benimseyenlerin utanır olduklarını belirterek şiire giriyor Hakikaten insanların genel eğilimlerine baktığımızda, haram yiyenlerin,güç kullananların, elde etmek istediğini hak yoldan değil de batıl araçlarla, zalimâne tarzda alanların arttığını, bunların yanında İslamî ilkeleri benimseyenlerin azınlıkta kaldığını üzülerek görüyoruz Köşe dönmeci, rantçı, hortumcu, indirmeci anlayışa sahip kişiler başları dik gezerken; dini yaşamaya çalışanların ezik, itilmiş oldukları acı bir gerçektir Öyle bir ortamdayız ki;helal kazanmak güçleşirken, haram yemek övülür olmuştur Okunan Kur’an’a kulak verilmiyor, dinin emirleri ve yasakları itibara alınmıyor Ancak nefsin ve şeytanî güçlerin dedikleri harfiyen yerine getiriliyor Adeta şeytanın egemen olduğu bir ortam Haram yiyenle, içki içenler hayata hakim olurlarken, kötü yöntemlerle iş yapanlar, fesat ve fitneci şahıslar saygın kişilikler olarak görülmeye başlandı Birine Allah’tan bahsetsen öfkeyle başını sallar,geçiştirmekte, üstelik kendini huccet sahibi(bilgili) saymakta Öğrenci hocasıyla tartışırken,oğul ana ile itişir ve ciddiyet sınırlarını aşar oldu Fakirler, miskin olmaktan el çektiler “Miskin”; çalışma gücü dahi olmayan fakir demektirBu insanlar ihtiyaçlarını kimseye söylemeden yardım bekleme edebi içinde iken,şimdi öyle değil İstemeye, yüz suyu dökmeye, onur ve haysiyetlerini ayaklar altına almaya başladılar Gönül kıranlar, kalp incitenler ise heybetli kişi sayılır oldular Peygamber makamının varisleri hocalar, din bilginleri, halkın başına zahmetli oldular Bugün de aynı değil mi? Gazetelerin ramazan sayfalarına bir bakınTelevizyonlarda din adına konuşan Profesör unvanlı bilginleri hele bir dinleyin Din adına bildikleriniz karışır,aklınız allak-bullak olur, kime uyacağınızı bilemez hale gelirsiniz Günümüz, din adına konuşanların halka zahmet verdikleri dönemdir Peygamber hadisleri tutulmaz oldu İnsanların tespitleri ve cümleleri Hakk’ın, Allah’ın sözlerinden kıymetli oldu Bugün bilimsellik kisvesi ardına saklanarak ayet ve hadislere saldırmak moda hale geldi Peygamberin 1400 yıl önce yaşadığı, bilimsel gelişmelerden habersiz olduğu, Kur’an’ın emirlerinin geçerliliğinin kalmadığı ima edilmeye çalışılıyor Geçenlerde ramazan sohbeti yapan koskoca bir profesör: “Rasulullah’ın döneminde mikroskop da, teleskop da yoktu Onun için Rasul’ün uzay ve mikro âlemi bilmesi imkânsızdır” deyince, televizyon karşısında hayretten donakaldım Bunu söyleyen, din ilimlerinde uzman olduğunu iddia eden bir bilim adamıydı Oysa, modern bilim önderleri, keşfettiklerini sandıkları gerçeklerin Kur’an’da ve hadislerde asırlar öncesinden edebi biçimde yer aldığını gördüklerinde hayret etmekte, hatta batılı bilim adamları arasında İslam’a yöneliş hız kazanmaktadır Yunus, genel toplum manzarasını bu şekilde çizdikten sonra tövbeye yöneliyorBurada ima etmek istediği; kötü bir manzara çizip ümit kırıcı olmaktan ve rahmetten ümit kesmekten tövbe ile, yaşananlarda ister istemez pay sahibi olmaktan tövbe etmektir Yani hem ümitsizliğe,hem de toplumda yaşama sebebi ile bilmeden girilen günahlara tövbe etmek gereklidir Nasuh tövbesi Kur’an’a ait bir tabirdir Kesin, günaha dönüşü olmayan tövbe anlamındadır Ayrıca ne derece doğrudur bilinmez, ama geçmiş ümmetler içinde Nasuh isimli bir zatın yaşadığı,gıpta edilecek bir tövbede bulunduğu vaizlerimizce anlatılır Kıssadan maksat ibret almak ise, biz bu kısa hikâyeyi de buraya almak isteriz Doğrusunu Allah bilir Nasuh, kendi halinde, miskin yaşayan derviş ruhlu bir adamdır Dağ başında yaşamaktadır Bir gün kulübesinin önüne sürüsünden ayrılan bir koyun gelir Arar, ama sahibini bulamaz Aradan geçen zaman içinde bir koyundan üreye üreye sürü sahibi olur Cenab-ı Hak, kendisini imtihan için meleklerden birini çoban suretine koyarak yollar Çoban Nasuh’a varır ve: “Duydum ki yıllar evvel sürüden kaçan bir koyundan ciddi bir servete sahip olmuşsun O kaçan koyun benimdi Koyunumu istiyorum ver bakalım!” der Nasuh hiç tereddüt göstermeksizin: “Buyur, sadece bir koyun değil,binlerce koyun-keçi, şu evler, binekler, bahçe ve topraklar senindir Çünkü ben onları senin koyununu sermaye ederek kazandım Hepsi senindir” Melek malları alıp gitti mi, gitmedi mi bilemiyoruz ama, Nasuh’un o günden sonra serveti malı bir kenara atıp, kaybolan koyundan elde ettikleri için günlerce tövbe ettiği, göz yaşları akıttığı muhakkak Böylesi bir tövbe ve tereddütsüz Allah’a dönüş kolay olmasa gerek Nasuh’a kutlu bir getiri sağlayan işte bu tövbesidir |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiBilenlere sormak gerek bu tendeki can neyimiş Can hod hakkın kudretidür tamardagı kan neyimiş Fikir yomış oglanıdur endişe kaygu kânıdur Bu âh u vah ışk tonudur taht’oturan han neyimiş Şükür anın birliğine yogıken uş var eyledi Çünki asıldan biz yoguz mülk ü hânuman neyimiş Çalab viribidi bizi var dünyeyi görün diyü Bu dünya hod bâki degül mülke Süleyman neyimiş Sorun Tapduklu Yunus’a bu dünyeden ne anladı Bu dünyenin kararı yok sen neyimiş ben neyimiş Günümüz Türkçesiyle Bu tendeki canın ne olduğunu bilenlere sormak lazım Can esasında Allah’ın kudretidir, damardaki kan da ne ki? Düşünce hizmetçi çocuk, endişe kaygı madenidir Bu ah vahlar aşk elbisesine, bedene aittir, tahtta oturan han ne ki? Onun birliğine şükürler olsun,yok iken işte var kıldı Çünkü hakikatte biz yokuz, mal mülk ev bark da ne ki? Allah, varın görün bakalım diye bizi dünyaya yolladı Bu dünya zaten baki değil, mülke Süleyman olsan ne yazar ki? Taptuk Emre’ye bağlı Yunus’a bu dünyadan ne anladığını sorun Bu dünyanın istikrarı yok ki, sen-ben davası da ne imiş? Tahlil: Tıp bilginleri ve materyalist açıdan bakan araştırmacılar insana canlılık veren ana unsurun kan olduğunu zannettiler Zaman içinde gelişmeler, ruhu savunanları haklı çıkardığı gibi, tabiatçı görüş sahiplerini de gerçeğe boyun eğmek zorunda bıraktıİnsana esas canlılık, dirilik veren ruhtu ve onun özü de Hak’tandıYunus’un fark ettiği gibi ayetler de bizi aynı gerçeğe götürüyor: “O (Allah) ki, yarattığı her şeyi güzel yapmış ve ilk başta insanı çamurdan yaratmıştır Sonra onun zürriyetini, dayanıksız bir suyun özünden üretmiştir Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır Ne kadar az şükrediyorsunuz!” (Secde-6-7-8) Hatırla o zamanı ki Rabbin meleklere, "Ben, kupkuru bir çamurdan, değişken, cıvık balçıktan bir insan yaratacağım" demişti "Onu, amaçlanan düzgünlüğe ulaştırıp öz ruhumdan içine üflediğim zaman, önünde hemen secdeye kapanın" Meleklerin tümü, toplu halde secde ettiler (Hicr/28-29-30) İnsanın fikir ve kaygıları aslında bedene aittir Beden, yaşamını sürdürmek için yemek, kazanmak, elde etmek, mücadele vermek ister Bu esnada insan düşüncesi çeşitli çalkalanışlar yaşarken;diğer taraftan kaygılar ve endişeler kişiyi üzüntü ve korku çukuruna sürüklerler İşte bu açıdan bunların dünyalık beden elbisesine ait olduğu bilinmeli, asıl tahtta oturacak olanın,asıl ebedi yaşamı tadacak olanın ruh olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır Hakikaten bireyi dünyada hastalıklara, dertlere sürükleyen endişe ve kendi ümitsiz düşünceleridir Tasavvuf erbabı ve bugünkü modern psikiyatrlar olumlu bakmayı, yarını düşünmemeyi, geçmişe üzülmemeyi, arına tedirgin olmamayı,anı yaşamayı tavsiye etmekteler Bunun için gerekli olan ise;akıl ve mantıktan çok kainatın işleyişini gözleyip hayran olabilmeyi başarmaktır Mevlana işte bu sebeple:”Aklı ve mantığı sat da hayranlığı satın almaya bak” diyecektirHzİsa(as) ise şöyle buyurur: ”Arayan;aradığını bulana kadar aramaya devam etsinBulunca hayran olacak ve her şeyde hükmünü sürecek” Buraya kadar;asıl canlılığın ruhtan kaynaklandığını anlatan ve ruhun bedene hakim olması gerektiğini veciz biçimde vurgulayan Yunus; bundan sonraki mısrada alemleri yaratan Allah’a şükrediyor, yoktan var edildiğimize, aslında varlığımızın bir hayal olduğuna dikkat çekerek, mülk-han-saray gibi değerlerin rüya içinde geçici sahneler olduğunu dile getiriyor Kur’an ve Hadislerden de aynı gerçeğe kısaca göz atalım: Deki:"Allah mahlukatı yoktan yaratır, (öldükten) sonra çevirip yine yaratırArtık nasıl saptırılıyorsunuz?”(Yunus-34) Çünkü yoktan var eden de, tekrar dirilten de odur(Büruc-13) İnsanlar uykudadır,ölünce uyanırlar” HzMuhammed(sav) Dünya hayatınız; yolcunun bir ağaçaltında azıcık uyuya kalması kadardır” HzMuhammed (sav) Allah, bizi dünyayı görün diye yolladı derken; dünyayı görmek sadece yaşamak anlamında değil, ahrete hazırlık sürecini değerlendirmek ve imtihan sırrını kavramak olarak vurgulanmıştır Dünya anlık bir görüntüden ibaret ise, mal-mülk konusunda gelmiş geçmiş en zengin insan HzSüleyman(as)gibi de olsanız ne önemi var ki?İşte buna dair ayetler: Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür; ebedi kalacak iyi işler ise, Rabbinin katında sevapça da hayırlıdır, ümitçe de hayırlıdır(Kehf-46) Herkes ölümü tadacaktır Mükâfatlarınız, ancak kıyamet günü tamamlanacaktır Her kim o vakit ateşten uzaklaştırılır da cennete konulursa, işte o, murada erdi Yoksa, dünya hayatı, aldatıcı bir eşyadan başka bir şey değildir(Aİmran-185) Bu dünya hayatı, bir eğlence ve oyundan ibarettir Gerçekten son yurt, işte öz hayat odur Keşke bilselerdi(Ankebut-64) Dünya hayatı bir oyundan, bir oyalanmadan başka bir şey değildir Ahiret yurdu ise muhakkak Allah'tan korkanlar için daha hayırlıdır Hâlâ akıllanmayacak mısınız?(En’am-32) Yoksa ahiretten geçip dünya hayatına mı razı oldunuz? Ama dünya hayatının zevki ahiretin yanında pek az bir şeydir(Tevbe-38) Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O'dur Azîz'dir O, Gafûr'dur(Mülk-2) Taptuk Emre’ye bağlı olan Yunus’a bu dünyadan ne anladığını sorun, bu dünyadan ne anladı? Bu dünyanın istikrarı yok ki senlik benlik iddiasının bir önemi olsun! Aslında bu soruyu sadece Yunus değil, hepimiz kendi özümüze sormalıyızBiri kahvehanede, diğeri de bir mescidin duvarında asılı iki levhada okuduklarımla son vereyim: “Ey Dosta düşmana karşı böbürlenen mağrur! O kadar acele etme! Önce bir düşün;sen nesin? Sen topraksın Senin yediğin de topraktır Seni yiyecek olan şey de topraktır O halde bu gurur ve kibir niçindir?!” “Kimler geldi geçti dünyadan,neler neler istediler Sonunda hepsi de ölüp gittiler Sen şimdi hiç ölmeyecek gibisin değil mi? İşte o gidenler de öyleydiler” Mehmet DOĞRAMACI |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiDosttan haber geldi yine,kullar yarağ itsün dimiş Dirginsünler meşayihe, er etegin dutsun dimiş Ben severin şol kulumı, yoksul ola sabreyleye Benden ana yol eyledüm, mi’racıma gitsün dimiş Şol kahrıla kazananlar,güle güle yidürenler Getürdüm perdelerini, dîdâruma baksın dimiş Her bir kişi dosta vara,armaganın dosta vire Anda bizi anmayanlar,bunda da unutsın dimiş Fâni dünyeden geçerüz, bâkî mülkine göçerüz Armagan gerekdür dosta, yükli yükin dutsun dimiş Ayıdun Yunus’a tursun, yüzüni topraga sürsün Ögüdün kendiye virsün okudugın dutsun dimiş Günümüz Türkçe’siyle Allah’tan yine haber geldi;kullar yararlı işler yapsın demiş Hakk’ı bilenlerle bir araya gelip gerçek aşığın eteğine yapışsınlar demiş Yoksul olup da sabreden kulumu ben severim Benden ona bir yol vardır ki; miracıma gitsinler demiş Şu zahmetle kazanıp da güle güle yedirenler(sadaka verenler) var ya, Onlara perdeleri getirdim (açtım), yüzüme baksınlar demiş Her bir kimse Allah’a varmayı,armağanını ona sunmayı gaye edinsin, Onda (dünyada) bizi anmayanlar bunda da (ahirette de )unutsunlar demiş Geçici dünyadan geçer, baki âleme göçeriz Dosta armağan vermek gerekir; yüklü sermayesini hazırlasın demiş Yunus’u uyarın,dursun şöyle bir yüzünü yere sersin Öğüdünü kendine versin,okuduğun tutsun demiş Tahlil: Hakka ermek üzere yola çıkanların yerine getirmesi gereken birtakım ödevler vardır Bunlar yapılmadıkça Allah’ın yardım ve bağışlamasını beklemek; tohum ekmeden ürün almayı ümit etmek kadar yanlış,yersiz ve tutarsızdır Yunus, şiirde Allah’la konuşurcasına bunlara değiniyor İşte dünya sınavına girip cennet ümit edenlerin mutlaka yapması gereken ödevler: 1- İyi ve Yararlı İşler Yapmak: Kuran ve Hadislerde mümin tarif edilirken <yararlı iş işleyenler ve insanlığa faydalı olan kimseler> olarak zikredilir Duayı tarif eden düşünürlerden biri; en iyi duanın fiili dua yani; iyi işler yaparak Allah’tan yardım ummak olduğunu belirtmiştir İşte bu konuda ayet ve hadisler: Allah'a ve ahiret gününe hakkıyla inanıp sâlih amel işleyenler için Rableri katında mükâfatlar vardır Onlar için herhangi bir korku yoktur Onlar üzüntü çekmeyeceklerdir (Bakara 62) Erkek veya kadın, mümin olarak kim iyi amel işlerse, onu mutlaka güzel bir hayat ile yaşatırız Ve mükâfatlarını, elbette yapmakta olduklarının en güzeli ile veririz (Nahl 97) Çünkü Allah (kötülükten), sakınanlar ve güzel amel edenlerle beraberdir (Nisa 128) İman edip sâlih ameller işleyen kimseler için mağfiret ve bol rızık vardır (Hacc 50) Kör ile gören, inanıp iyi amellerde bulunanla kötülük yapan bir olmaz Ne kadar az düşünüyorsunuz! (Mümin 58) İman edip sâlih ameller işleyenlere gelince, halkın en hayırlısı da onlardır (Beyyine 7) “Mümin;elinden ve dilinden diğer insanların güvende olduğu kimsedir” “Hayırda(İyi işler yapmada) yarışınız!”HzMuhammed(sav) 2-Allah’ı Gerçek Anlamda Tanıyan ve Bilenlerle Beraber Bulunmak: Demirci ile beraber olanın duman,is kokması; esansçı ile yakınlaşanın gül kokması tabiidir Kişinin rehberi kim ise;hedefi de şekillenir Kılavuzu karga olanın varacağı yer çöplük,bülbül olanın durağı ise gülistandır İşte bu açıdan dünya yaşamında seçilen arkadaş,dost ve rehber önemlidir Kuran ve hadislerden işte özlü cümleler: Ey İman Edenler! Allah’tan sakının ve doğru kimselerle birlikte olun (Tevbe 119) İnsanlar ziyandadır Ancak iman edenler,birbirlerini sabrı ve hakkı tavsiye edenler müstesna(Asır Suresi) “Kişi arkadaşının yolundadır”HzMuhammed(sav) 3-Yoksulluğa,Başa Gelen Zarar ve Musibetlere Sabretmek: İnsanları günah ve harama yönelten başlıca etken;geçim korkusu,rızk endişesidir Buna sabredemeyenler;lüksü elde etmede acele edenler çoğu kere isyan bataklığına saplandıklarının farkına bile varmazlar Bu ise;kişiyi Haktan uzak kılar Her şeyi teslimiyet ve tevekkülle karşılayanlar için;hem dünya hem de ahirette genişlik ve zenginlik vardır Ey iman edenler, sabır ve namazla yardım isteyin! Şüphe yok ki, Allah sabredenlerle beraberdir (Bakara 153) Çaresiz sizleri biraz korku, biraz açlık, biraz maldan, candan ve ürünlerden eksiklik ile imtihan edeceğiz Müjdele o sabırlılara (Bakara 155) Kim sabrederse;zafer onundur HzMuhammed (sav) Sabreden dağlar aşmış,sabredemeyen düz yolda şaşmış(Türk Halk Deyişi) 4-Zahmetle Kazansa da Yedirip İçirmeyi, Sadakayı Eksik Etmemek: Sadakanın belaları önlediği ve ömrü uzattığı Rasulullah’ın müjdesidir Toplumun hangi gelir katmanında olursa olsun insan;elindekini paylaşmayı bilmelidir Veren el alan elden üstündür Almak eziklik; vermek mutluluktur Batıda bazı psikiyatrların zengin hastalarına,hayır kurumlarında aktif olmayı önermeleri ile İslam’ın sadaka emri arasında müthiş bir paralellik vardır Az kazanmak; vermemek için bahane olamaz Çünkü toplum düzeninde,daha az kazananlar mutlaka vardır Beterin beteri olduğu gibi Sadaka vermede acele edin Çünkü belâ sadakanın önüne geçemez Müslüman kişi, ailesinin nafakası için harcar ve bundan sevap umarsa bu ona sadaka olur Bir hurma tanesi dahi olsa onunla ateşten korunun (Yani elinizde minik bir mal dahi olsa sadaka verin ki cehennemden korunasınız) HzMuhammed(sav) 5-Dünya Yaşantısında Allah’ı Gündemde Tutmak: Zikir konusunun tarifinde Tasavvuf Hocamızın söyledikleri hala kulaklarımda çınlar:”Zikir;sadece belli anlarda tesbih çekmek değil; bütün yaşantımızda Allah’ı ve Onun koyduğu prensipleri gündemde tutmaktır” Dünya için yaratılan bedenimiz, ahiret boyutumuz için yaratılan ruhumuzu teslim almak,yönetmek ister Allah Dostu tabir ettiğimiz kimseler;bedenlerini ruhun emrine verenlerdir Bedensel dürtü ve duygulara teslim olanların yüklendikleri sermaye günahtan başkası değildir Bedenin en üstünde beyin,en aşağısında ise hayvani nefsi besleyen karın vardır Bunların ortasında yer alan kalp;kişinin beslediği merkeze göre şekil alır Mide ve karnı beslerseniz dünyevi; beyni beslerseniz uhrevi kuvvet elde edersiniz 6-Mutlaka Ahirete Yönelik Davranışlarla Oraya Hazırlık Yapmak: Kendini beden sananların dünyaya yönelik davranışlara ağırlık vermeleri, ikinci bir yaşam boyutunu göz ardı etmeleri şimdi olmasa bile ileride başlarına ağır neticeler doğuracaktır Varılacak mekana hediye götürmek,azıkla yola çıkmak ne kadar şart ise; ahiret boyutu için sermaye hazırlamak;Allah’a kulluk bilinci ile kendini hediye etmek de o kadar kutlu bir görevdir 7-Bildiklerini Kendinde Yaşamak,Sonra Başkalarına Öğüt Vermek: Eğitim metotlarının en etkilisi yaparak ve yaşayarak öğretmektir Kendisi yanlışlara devam ettiği halde insanlara nasihat verenleri toplumlar hiçbir zaman ciddiye almamıştır Buna karşın sözü az da olsa yaşayan kimseler;diğer insanların hayatında yeni bir ışık yakar,hatta devrim yaparlar İslam’ın yirmi üç sene gibi kısa bir sürede Arap Yarımadasından dünyaya taşmasında sahabenin; İlahi emir ve yasakları kendilerinde şeksiz,şüphesiz uygulamalarının rolü büyüktür Ey İman Edenler! Yapmadığınız şeyleri niçin söylersiniz? (Saff 2) Önce kendi nefsine öğüt ver,sonra insanlara! HzMuhammed(sav) *** Yunus; ‘Hakk’a Erme’nin veya bir başka ifade ile iki cihan mutluluğunun temel ölçülerini bu şekilde veriyor Allah, okuyana da yazana da yaşamak nasip etsin Mehmet DOĞRAMACI |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiKeleci bilen kişinün yüzüni ağide bir söz Sözi bişirüp diyenün işini sağide bir söz Kelecilerün bişirgil yaramazını şeşirgil Sözün usıla düşürgil dimegil cagada bir söz Gel ahî iy şehriyarı sözümüzi dinle bâri Hezerân gevher dînârı kara toprağ ide bir söz Kişi bile söz demini dimeye sözün kemini Bu cihan cehennemini sekiz uçmag ide bir söz Yüri yüri yolınıla gafil olma bilinile Key sakın ki dilinile canına dağ ide bir söz Yunus imdi söz yatından söyle sözü gayetinden Key sakın o şeyh katından seni ırag ide bir söz Günümüz Türkçe’siyle Cümle söylemeyi bilen kişinin yüzünü ağartacak bir söz, Sözü pişirerek söyleyen kişinin işlerini kolaylaştıracak bir söz Cümlelerini pişir, yaramaz olanları çıkar, at Sözünü yavaşa düşürerek, usulca söyle, caka satarak söyleme Gel kardeşim, ey padişaha yakın kişi, sözümüzü dinle bari Binlerce cevher ve dinarı kara toprak edecek bir söz Kişi sözün zamanını bilmeli ki;kötü söz söylemesin Bu cihan cehennemini sekiz cennet edecek bir söz Usulünce yürü, hareket et ve bilimden gafil olma Çok sakın ki; dilinle ruhuna dağlama gibi acı verecek bir söz Yunus, şimdi kötü sözden, söyle sözü gayet iyisinden Çok sakın ki seni o şeyh katından uzak edecek bir söz Tahlil:Yunusun gayet sade bir anlatımla işlediği bu şiir, gördüğünüz gibi konuşmak ve dili iyi kullanmaktan bahsediyor Derin manalar içerdiği için genel bir değerlendirme yerine beyit beyit anlamaya çalışalım: Birinci beyitte sözün nasıl olması gerektiği, “yüz ağartacak bir söz” cümlesi ile simgelenmiş Dil öylesine ilginç bir organ ki;ondan çıkan söz, insanı yüceltebileceği gibi aşağılık konumlara da düşürebilir Günlük hayatta bunun örneklerini yaşamışızdır Bu nedenle olsa gerek Yunus, ”İyi söz nedir?” gibi bir soru akla gelirse cevabını “yüz ağartacak söz” diye vererek şiire başlıyor Hemen altındaki dizede ise iyi sözün nasıllığı “pişirilmiş söz” olarak tasvir edilmiş Burada basit halk ağzıyla aslında mükemmel bir anlatım söz konusu Pişirilmemiş, çiğ şeyler insana acı gelir Hamlık sevilmez Olgunlaşma beklenir Nasıl ki çiğ yemek lezzetten uzak ise;düşünülmeden, beyinde pişirilmeden dile dökülen söz de tatsız ve hatta acı vericidir Pişirilen, akıl süzgecinden geçirilerek yoğrulan sözler ise kişinin işlerini kolaylaştıracaktır Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır atasözümüzü unutmayalım Sözlerini seçerek konuşan, Türkçe’yi iyi kullananlar iletişimde ve buna bağlı diğer işlerde başarılı olacaklardır Konfüçyus’a “Devlet başkanı olsan ilk icraatın ne olur?” diye sorduklarında “Önce dili düzeltir, konuşma ve yazma konusuna eğilirim Çünkü dil düzgün olmazsa halk ne birbirini anlar ne de devletini”diyerek işlerin yürütülmesinde dilin önemine dikkat çeker İkinci beyitten itibaren konuşmada yararsız, boş lâkırdıların, iş olsun diye söylenecek kelimelerin atılması ve yavaşça, tane tane konuşmak gerektiği vurgulanıyor Konuşurken yavaş ve ağırca konuşmak, gösterişli, caka satacak cümlelerden kaçınmak, az cümle ile çok mana ifade edebilmek hepimizin gayesi ve gayreti olmalıdır Çok konuşan çok yanılır Ağır ol da molla desinler vecizelerini biliyoruz Geveze denecek tarzda çok konuşanlar, bilgisi olsun olmasın her mevzuya balıklama atlayanlar, hem kendi sırlarını ifşa eder, hem de kapasitelerinin zayıflığını ağızlarıyla ele verirler İnsan dilinin altında saklıdır Konuştukça akıl ve kültür seviyesi dökülür Açık vermemenin bir yolu da az konuşmaktır Üçüncü beyitte farklı bir kulvara giriyor Yunus Yöneticilere yakın olan kişilere, idareyi elde tutanlara sesleniyor ve “Gel sözümüzü bari dinle” diyor İdareciler;işlerinin yoğunluğu ve sorunların peşinde koşmaktan çoğu kere nasihat almaya, uyarılmaya fırsat bulamazlar Aslında en fazla uyarıya ve tatlı sözlerle motive edilmeye muhtaç olanlar onlardır Ancak dalkavuklar, yağcılar yüzünden gerçeklerden perdelenebilirler Onlara yakın kişiler; sorun götürmemek, gözden düşmemek için felaketi bile bayram havasında sunarlar Tarih, kendi yardımcılarının yağcılığı yüzünden hakikati göremeyen, ziyan eden idareci örnekleri ile doludur Özellikle Allah Dostu, garip, miskin ve derviş ruhlu kişilerin nasihatleri yöneticiler için pırlanta kıymetindedir Ama yöneticiler hatalarını söyleyeni, gerçeği süslemeden dile getireni pek sevmez, yanlarına yanaştırmak istemezler Yunus buna gönderme yaparak adeta şöyle diyor ikinci dizede:”Hele bir yaklaşın da sizin sahip olduğunuz o hazineleri bir anda boşa çıkaracak asıl sözü, asıl incileri, asıl gerçekleri size söyleyivereyim O zaman hazine sandıklarınızın kara toprak olduğunu anlayacaksınız” Dördüncü beyitte sözün zamanına dikkat çekiliyor Her doğru her yerde söylenmeyeceği gibi sözlerin de zamanı ve yeri önemlidir Uygun zamanda uygun söz söylemek, cenneti elde etmek gibi hayırlara vesile olabilecektir Usulünce konuşulur sohbet edilirse, dünya denen bu zindan, bu cehennem cennet gibi zevk alınan bir yere dönüşebilir Beşinci beyitte sözlerin insan ruhuna ateşle dağlama gibi ıstırap verebileceği belirtiliyor Çoğu kişiler kendi ağızları ile zarar etmiştir Gıybet-Yalan-Hile dolu sözlere alışanlar, hızla toplumsal güvenlerini yitirirler Aleyhine konuştukları insanlar bir bir onlardan uzaklaşır Günün birinde hiç hesap etmedikleri başlarına gelir ve candan bir tek dost bile bulamazlar İşte bu durum bedeni ateşle dağlamak kadar ruha ıstırap verir Böyle bir hale düşmemenin çaresi ise;usulü dairesinde hareket etmek, yalandan, hileden, gösterişli sözlerden uzak olmak ve bilim-akıl-bilge kişiler çizgisinden ayrılmamakta saklıdır Son beyitte Yunus yine kendine seslenir gibi yaparak aslında bize son vurucu cümleyi söylüyor Şiiri okuyanlar iyi ve kötü söz hakkında bu kadar fikir edindikten sonra, kötü sözün bedelini daha net söylüyor ve şöyle diyor:Kötü söz insanı Allah katından dahi mahrum edebilir İşte esas sakınılacak olan da budur Bu haftaki değerlendirmemizi Rasulullah (sav) hadisleriyle noktalayalım: “Dil doğru olmadıkça kalp doğru olmaz Kalp doğru olmadıkça iman doğru olmaz” “Selamet bulmak, huzurlu olmak isteyen;Susmaya sarılsın” “Şeytanı kolayca yenmek isteyen dilini tutsun” “Susmuş ve vakur mümin görürseniz O’na yaklaşınız Çünkü Ondan hikmet akar” “Konuşması çok olanın düşüşü de çok olur Düşüşü çok olanın günahı artar Günahı artanın layık olduğu yer ateştir” |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiIşkıla biliş canlara ezel ebed olmayısar Gümrâh olup bu cihanda kimse bâkî kalmayısar Bir tona kan bulaşıcak yumayınca mısmıl olmaz Gönül pisi yuymayınca namaz revâ olmayısar Gönül pisi yudunısa kibr ü kîni kodınısa İkrar bütün olmayınca erden nazar olmayısar Murdar dünyaya bulaşan devşirübeni durışan Erden himmet olmayınca ömür geçer yunmayısar Yunus imdi sen Hakk’a ir dün ü gün gönlün Hakk’a vir Gönül gözi görmeyince hiç baş gözi görmeyiser Günümüz Türkçe’siyle Aşk ile birbirini tanıyan ruhlara (kişilere) ezel, ebed olmayacak Bolluk olan bu cihanda kimse baki kalmayacak Bir elbiseye kan bulaşırsa yıkamadıkça temiz olmaz Gönül, pisliğinden yıkanmadıkça namaz kabul olmayacak Gönüldeki pisliği yıkamış, kibir ve kini atmış isen de İman ve tasdik tam olmadıkça erden (Mürşidden-Allah’tan) sana bakış olmayacak Pis olan dünyaya bulaşıp sürekli derleme, biriktirme peşinde olanlar Erden himmet olmadıkça bir ömür geçer de temizlenemezler Yunus, şimdi sen Hakk’a er, gece gündüz gönlünü Hakk’a ver Gönül gözü görmedikçe baş gözü hiç görmeyecek Tahlil:Yunus’un bu şiirinde ele alınan; kalp ve onun ruh boyutundaki versiyonu gönüldür Yunus, yine basit, halk ağzı örneklerle her işte-ibadet de dahil- gönlün durumuna dikkat çeker Kalbin ana fonksiyonu sevgi; sevginin doruğu Allah aşkı; onun da getirisi samimi, olgun bir kişiliktir Aralarında yürek bağı olanlar için mesafeler anlamsızdır Telsiz, telefon, internet gibi tekniğin en son nimetlerini kullanan insanoğlu; Allah Dostu, gönül ehli kişiler arasındaki iletişime akıl-sır erdirmekte aciz kalmaktadır Bu; öylesine bir bağdır ki; kardeşi yüzlerce kilometre ötede bulunmasına karşın, sıkıntısı ya da sevinci, diğer kardeşe malum olur Benzer bir iletişim, bedensel düşünenlerin “ölü” dediği kimselerle diriler arasında da mevcuttur Zaten, hakikât boyutunda ölüm değil, sadece boyut değişikliği söz konusu olduğundan böylesi bir bağ; iman sahipleri için hiç de garip değildir O iletişime, geçmiş erenlerden birinin yaşadığı şu olayla misal verelim: Bursa’da bulunan Emir Sultan Hazretleri, oldukça genç yaşta Hacca gider Hac vazifesini eda ettikten sonra Medine’ye; Rasülullah (sav) Efendimizi ziyarete geçer Ravza önünde samimi gözyaşları ve dualarını gören Arap dervişler, genç görüp takılmak isterler Derler ki:”Biz her gün Rasülullah’a selam veririz O da bizim selamımızı sesli olarak alır Haydi bakalım, bir de sen selam ver, alacak mı?” Emir Sultan teklifi bir şartla kabul eder:”Önce siz selam verin, sonra ben “Tamam” derler Hepsi tek tek sesli olarak selam verir, ama kabirden ses gelmez Mahcup olurlar ve Emir Sultanı takip ederler Emir Mehmed Buhari, döner kabre ve şöyle selam verir: -Esselamu aleyke Ya Rasulallah, Esselamu aleyke Ya Ceddî! (Selam sana olsun ey Allah’ın Rasulü, Selam sana olsun Ey Dedeciğim)<Emir Sultan, Rasul’ün soyundandır Onun için “dede” diyor> Ravzadan Rasulullah cevap verir:”Aleykum selam torunumum Muhammed, Hoş Geldin!” Bu olay karşısında bayılıp düşen Arap dervişler, kalkıp Emir Sultan’dan özür diler, kendilerine ders vermesi için yalvarırlar O ise: “Benim görevim Bursa’yı irşad” diyerek geri döner Yürek bağı olanlar için Yunus’un ilk mısrada dediği gibi ezel ve ebed kavramlarının, zamanın, ölü ya da diri olmanın hiç ehemmiyeti yoktur Yeter ki kalp sağlam olsun, iletişim bir şekilde gerçekleşir Bugün milyonlarca Müslüman, Rasulullah’a salavat getiriyor, dua ediyor Biz inanıyoruz ki o, hepsini ayrı ayrı duymaktadır Bu cihanda kimse baki olmadığına göre, önemli olan, gönülleri fethetmektir Ölçü madde değil, mana olmalıdır İş, maddeye kalmış ise; holding sahibi ile kapıcısının dünyadan öteye taşıdığı sermaye farksızdır: Beş metre kefen! Kalp temizliği ve niyet, ibadetlerin kabulü için ön şarttır Nasıl ki pislik bulaşan elbise yıkamadıkça arınmaz ise; kin-nefret-hırs-düşmanlık-öfke-gösteriş-gurur-kibir-haset vb kötü huylar taşıyan bir kalp, namaz da kılsa gerekli hazzı, verimi alamayacaktır Bugün Müslümanların karıştırdığı, çoğumuzun yanlış bildiği bir hususu da cesaretle söylemek istiyorum: İbadetler amaç değil, araçtır Namazdan amaç, ruhu arındırmak ve yüceltmek, Haccdan amaç; yeni kulluk enerjisi depolayıp ruhu şarj etmek, Sadakadan amaç, kendi mal arzumuza gem vurarak dünyalığın geçiciliğini kavramaktır Bunların hepsinde kazançlı olmamızı sağlayacak esas unsur; kalbin, gönlün durumudur Namazı borç ödemek, Haccı zenginleyince vazife savmak, Sadakayı kendinden bilmek bizi ziyana sürükler İşte o zaman; ”Ben durmadan ibadet ediyorum ama dualarım kabul olmuyor, bir türlü mutlu olamıyorum”deriz Cenab-ı Hakk’ın rahmet ve bereketine muhatap olmanın tek şartı ibadeti yerine getirmek, gönlü arındırmak da değildir İkrar; yani kalp ve bedenin birlikteliğinden doğan olgun bir iman ve teslimiyet şarttır O teslimiyet ve tevekkül olmadıkça Allah’ın yardım ve merhametini beklemek saflık olur Bunu başaran salih kullar kerametlerle, Nebi ve Rasüller Mucizelerle Allah tarafından desteklenmiştir Hz İbrahimi Nemrut ateşinden kurtaran kalbinin teslimiyet ve Allah’a güvenidir Hz Yakub’u Yusuf’a kavuşturan sabır ve rahmetten ümit kesmeyişidir Allah Dostu ve Rasüller yoluna girmek; niyet-gönül-ibadet ve davranış bütünlüğü ile sağlanır Dünyada çok çalışmak, çok biriktirmek, yüksek makamlarda olmak görünüşte belli bir rahatlık getirir Ancak, Allah’ın himmet ve yardımına eremedikçe sürülen ömür kirli elbise ile dolaşmaktan pek de farklı değildir İhlas ve iyi niyeti kuşanmadan dünyadan göçüp gitmek; hamama girip saatlerce kaldıktan sonra hiç temizlenmeden çıkmaya benzer Son dizede, tüm bunları elde etmenin şifresini; gece gündüz Hakk’a ermeye çalışmak olarak veriyor Yunus Günümüz anlayışına uygun bir ifade ile söylemek gerekirse biz o şifreyi şöyle anlıyoruz: Saatleri Allah’a göre ayarlamak! Böyle yapılmadıkça, değil kalp gözü, beden gözü dahi açılmayacaktır Hakikaten Allah’ı ve İslam’ı kavramayanlar bu dünyadan gözü kapalı göçeceklerdir Tıp Doktoru olduğu halde, hücre ve bedendeki mucizeleri bizzat gördüğü halde Allah’ı inkar edenler, depremi sadece ve sadece yer hareketine, Meteorolojiyi hava akımına bağlayanlar gerçeği görmüş, kavramış sayılabilir mi? Saatleri Allah’a göre ayarlayabilen ve Onun işlettiği harika sistemi fark edebilenlerden olmanızı diliyor, gönül arındırma gayretimizde hepimize başarılar diliyorum |
Yunus Emre Konuşuyor-Serisi |
08-02-2012 | #12 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Yunus Emre Konuşuyor-SerisiSeni Hak’dan yıganı her neyise vir gider Ne beslersin bu teni sinde kurd kuş yir gider Ölene bak gözün aç dükülür sakal u saç Ilan çıyan gelür aç yiyüp içüp sîr gider Bize bizden ulular egen eyü hulular Şol eyü amellüler haber şöyle dir gider Kesgil haramdan elün çekgil gaybetden dilün Azrail el’irmeden bu dükkanı dir gider Ecel irer kurur baş tiz dükenür uzun yaş Düpdüz olur tag u taş gök dürilür yir gider Çün can ağdı hazrete yarag it ahirete Tanla turan tâate Tangr’evine ir gider Miskin Yunus ölicek sini nurla dolıcak İman yoldaş olıcak ahirete şîr gider Günümüz Türkçe’siyle Seni Allah’tan alıkoyan her ne ise kendinden gider Bu bedeni neden beslersin ki, kabirde kurt kuş yer, gider Ölene bak da gözünü aç, saç-sakal dökülmekte Yılan çıyan aç gelir de, yiyip içip tok gider Bize, bizden daha yüce makamda olan iyi huylu kişiler Şu iyi amelliler şöyle haber verip giderler: Haramdan elini kes ve gıybetten dilini çek, Azrail kapı çalmadan önce bu dükkânı (kendini) derle, (günahı) gider Ecel gelince baş kurur, uzun göz yaşları çabuk tükenir Dağ ve taş dümdüz olur, gök dürülür, yer gider Ruh Hazret’e (Allah’a) yaklaşmakta, ahiret için yararlı iş yap Tanla birlikte ibadete koyulan Allah Evine erken gider Miskin Yunus ölünce kabri nurla dolacak İman yoldaş olunca ahirete cesur gider Tahlil: Mevlana Aşkın Sultanı ise Yunus Prensidir “Gider” nakaratlı bu şiirde Ölüm ve Ahirete dair ince nükteler yüklü Bugüne kadar birlikte incelediğimiz şiirlerde Yunus’umuzun mesajını Anadolu halkının sade dili ve basit misallerle vermekte olduğunu izliyoruz Yalnız Onu sıradan bir ozan olarak düşünmek haksızlık olur Basit ve sade dediğimiz anlatımın ardında İslami-ilmî nice mesajlar ve akla hayret verici nice tespitler yatmakta Sözü çok uzatmadan mısra şiiri anlamaya çalışalım: Allah Bes,Bâkî Heves: “Allah yeter,kalanı boştur” demiş erenler“Seni Allah’tan alıkoyan her ne ise onları at” diye söze giren Yunus, bedene dönük yaşam sürenlere ölüm anında ve kabirde yaşananları soğuk, çıplak gerçekliği ile göstererek uyarıyor: ”Beslediğin bedeni bir gün kurt kuş yiyecek!” İnsan için bundan daha soğuk, daha açık bir uyarı olmasa gerek Geçmişte nice krallar, mal-mülk ve şöhret sahipleri yaşamış, hatta insanlığa hakimiyet kurmuşlarsa da hepsinin bedenleri çürümeye mahkum olmuştur Cesedi, kurt, yılan ve daha nice vahşi mahluklarla karşılaşmayacak hiçbir günahkar yoktur En Büyük Vaiz: Allah Resulü (sav): “Ölüm en büyük vaizdir” buyurarak ölüm üzerine tefekkür etmemizi tavsiye etmiştir Hakk’a erme çabasında olanların nefsî arınma çabalarında zikir meclislerinin ilk konusu TEFEKKÜR-Ü MEVT yani ölümü düşünmektir Kendini beden zannedenler için ölüm korkunç bir son, ruhu fark edebilenler içinse asıl vatana köprüdür Yunus, ilk dizelerde,bedene-dünyaya dönük yaşam yanlışından kurtulamayanlara tazyikli uyarılarda bulunmak için endişe verici sahneler tasvir ediyor Ölüm gerçeğini sürekli hatırda tutmayı ilke edinenlerin örnekleri ile doludur İslam Tarihi Rabiatül Adeviyye’nin kefenini sürekli çantasında taşıdığını biliyoruz HzÖmer’in her gün kendisine “Ölüm var ya Ömer!”diye seslenmesi için maaşlı bir adam tutması ilginç değil mi? Ömer bir gün o adama şöyle der: “Artık ölümü hatırlatmana gerek kalmadı” Adam nedenini sorunca cevabı, Yunus’un mısralarında geçen saç-sakal değişimi ile alakalıdır: “Bu sabah saçımda bir ak tespit ettim Rabbim bana ölüm haberini yolladı Sana gerek kalmadı!” Osmanlı Padişahları ne zaman ihtişamlı törenlere çıksalar yanları sıra yürüyen yeniçeri kıtası şu nakaratı tekrarlar dururmuş:”Gururlanma Padişahım, senden büyük Allah var!” Kazancın Anahtarı: Ahirete hazırlanmaya kolay bir şifre veriyor Yunus: Eli Haramdan, Dili Gıybetten Çekmek! Kazançlarımıza çok yönlü girdiler,dilimize türlü sözler dolanırken kolay dediğimiz şifreyi ne kadar açabiliriz, kestirmekte güçlük çekiyoruz Haramla beslenen kişi ve toplumların iflah olmadıkları, başlarının türlü sıkıntılardan kurtulmadığı, gün gibi aşikâr!Bu konuda fazla örnek vermeye gerek yok Malımıza,kazancımıza istem dışı karışan haramlardan korunmakta güçlükler olsa da hiç olmazsa dili korumaya biraz gayret edebiliriz Bunun da kestirme yolu, Az Konuşmak olsa gerek Az konuşmanın ön şartı da insanlarla az görüşmekte saklı Avukatsız Mahkeme-Bütünlemesiz Sınav: Azrail ecel davetiyesini getirmeden kişi yapabileceğinin azamisini yapmalıdır Müslümanlarda yaygın, fakat yanlış bir kanı var: Ölsek de bize şefaat edecek birileri mutlaka çıkar Ardımızdan iyilik yapanlar olur,biz de kurtuluruz! Şefaat hassas bir konu olduğundan detaylara girmeyeceğim Ancak, şu kadarını söyleyelim ki;amel defteri için iyi şeyler hazırlamayanların öte alemde şansı yoktur!Mahkeme-i Kübrâ; avukatı olmayan, temyizi bulunmayan, itiraz ve tashihe kapalı tek mahkemedir Ona göre düşünüp hazırlanmak zorundayız Mahşer; karne dağıtımıdır Karne verildikten sonra bütünleme ya da öğretmenler kurulu olacağını zannetmiyorum Resulullah gibi Sınıf Öğretmeni, Kuran gibi Ders Kitabı,Veliler gibi kopya çekecek bilge kaynaklar varken, üstelik kopyanın her türlüsü serbest iken, cevaplara alacağımız puanlar şimdiden belli iken;bütünleme ve öğretmenler kurulu beklemek doğru olur mu?Buna rağmen sınıfta kalmak; felaketlerin en büyüğü olsa gerek! Ölmeden Önce Ölünüz:Ölülerin ardından üzüntü ve göz yaşının sürekli olmadığı, kısa zamanda insanların gündelik yaşama döndükleri bir gerçek Kişi ecelle başlayan süreçte tamamen yalnızdır O an mal-mülk,yer-gök gözünde sıfırlanır, insan amelinin neticesini almaya başlar Hakk’a ermenin,diğer bir ifade ile Ölmeden evvel ölmek sırrını yaşamanın ilkelerinden biri; ibadet konusunda hassas olmaktır Tanyeri ağarınca ibadete başlamak, Allah’ı gündemde tutarak günü yaşamak, Allah Evine yani ebedî huzura ermenin ilk basamağıdır Son dizede Yunus’un kendi hakkında kabrinin nurla dolacağını, ahirete güçlü gideceğini söylemesi bize garip gelmesin Mümin, korku ve ümit arasında olmalı Arifler korkuyu aşmışlar, sürekli rahmeti ümit eder hale gelmişlerdir Daha doğrusu onlar için ödül ve cezadan çok, hükmü veren önemlidir Ariflerin gayesi, Cennet ve Cehennem değil doğrudan Allah’ın kendisidir Bir başka şiirinde “Cennet cennet dedikleri birkaç bahçe birkaç huri/İsteyene ver anları bana seni gerek seni” diyen Yunus’a “Kabrim nurla dolacak” sözünü de çok görmeyelim Yoldaşı iman olan her mümin inşallah ahirete güçlü ve cesur gidecektir Ölüm ve Ahiretle ilgili tahlilimizi hoş bir dize ile bitirelim; Ölüm güzel şey, budur perde arkasından haber Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber? (NFK) |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|