Hadis Nedir? Hadisin İslamdaki Yeri |
07-27-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Hadis Nedir? Hadisin İslamdaki YeriHadis Nedir? Hadisin islamdaki yeri HADÎS HADÎS Hz Peygamber (sas)'in sözleri, fiilleri, takrirleri ile ahlâkî ve beşerî vasıflarındarı oluşan sünnetinin söz veya yazı ile ifade edilmiş şekli Bu mânâda hadis, sünnet ile eş anlamlıdır Hadis kelimesi, "eski"nin zıddı "yeni" anlamına geldiği gibi, söz ve haber anlamlarına da gelir Bu kelimeden türeyen bazı fiiller ise haber vermek, nakletmek gibi anlamlar ifade eder Hadis kelimesi, Kur'ân'da bu anlamları ifade edecek biçimde kullanılmıştır Sözgelimi, "Demek onlar bu söze (hadis) inanmazlarsa, onların peşinde kendini üzüntüyle helâk edeceksin" (el-Kehf, 18/6) âyetinde "söz" (Kur'ân); " Musa'nın haberi (hadîsu Mûsa) sana gelmedi mi?" (Tâhâ, 20/9) ayetinde "haber" anlamına gelmektedir "Ve Rabbinin nimetini anlat (fehaddis)" fiili de "anlat, haber ver, tebliğ et" anlamında kullanılmıştır Hadis kelimesi zamanla, Hz Peygamber'den rivâyet edilen haberlerin genel adı olarak kullanılmaya başlanmıştır Kelime, bizzat Rasûlullah (sas) tarafından da, bu anlamda kullanılmıştır Buhârî'de yeralan bir hadîse göre Ebû Hüreyre, "Yâ Rasûlullah, kıyâmet günü şefâatine nâil olacak en mutlu insan kimdir?" diye sorar Hz Peygamber şöyle cevap verir: "Senin "hadîse" karşı olan iştiyakını bildiğim için, bu hadis hakkında herkesten önce senin soru soracağını tahmin etmiştim Kıyâmet günü şefâatime nâil olacak en mutlu insan, "Lâ ilâhe illâllah" diyen kimsedir" (Buhârî, İlim; 33) Hadisin Dindeki Yeri ve Önemi: Rasûlullah (sas), Allah'tan aldığı vahyi yalnızca insanlara aktarmakla kalmamış, aynı zamanda onları açıklamış ve kendi hayatında da tatbik ederek müşahhas örnekler hâline getirmiştir Bu nedenle O'na "yaşayan Kur'ân" da denilmiştir İslâm bilginleri genellikle, dinî konularla ilgili hâdislerin, Allah tarafından Hz Peygamber'e vahyedilmiş olduklarını kabul ederler; delil olarak da, "O (Peygamber), kendiliğinden konuşmaz; O'nun sözleri, kendisine gönderilmiş vahiyden başkası değildir" (en-Necm, 54/3-4) âyetini ileri sürerler Ayrıca, "Andolsun ki; Allah, mü'minlere büyük lütufta bulundu Çünkü, daha önce apaçık bir sapıklık içinde bulunuyorlarken, kendi aralarından, onlara kitap ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi" (Âlu lmrân, 3/164) âyetinde sözü edilen "hikmet" kelimesinin, "sünnet" anlamında olduğunu da belirtmişlerdir Nitekim, Hz Peygamber ve O'nun ashâbından nakledilen bazı haberler de, bu gerçeği ortaya koymaktadır Rasûlullah'tan (sas) şöyle rivayet edilmiştir: "Bana kitap (Kur'ân) ve bir de onunla birlikte, onun gibisi (sünnet) verildi" (Ebû Dâvûd, Sünen, II, 505) Hassan İbn Atiyye, aynı konuda şu açıklamayı yapmıştır: "Cibrîl (as) Rasûlullah (sas)'e Kur'ân'ı getirdiği ve öğrettiği gibi, sünneti de öylece getirir ve öğretirdi" (İbn Abdilberr, Câmiu'l Beyâni'l-ilm, II, 191) Yukarıda zikredilen âyet ve haberlerden de anlaşılacağı gibi, Kur'ân ve hadîs (daha geniş ifadesiyle sünnet), Allah (cc) tarafından Rasûlullah (sas)'a gönderilmiş birer vahiy olmak bakımından aynıdırlar Şu kadar var ki; Kur'ân, hadîsin aksine, anlam ve lâfız yönünden bir benzerinin meydana getirilmezliği (i'câz) ve Levh-i Mahfûz'da yazı ile tesbit edildiği için, ne Cibrîl (as)'in ve ne de Hz Peygamber'in, üzerinde hiçbir tasarrufları bulunmaması noktasında hadîsten ayrılır Hadîs ise, lâfız olarak vahyedilmediği için, Kur'ân lâfzı gibi mu'ciz olmayıp, ifade ettiği anlama bağlı kalmak şartıyla sadece mânâ yönüyle nakledilmesi câizdir Hz Peygamber'den hadîs olarak nakledilen, fakat daha ziyade, O'nun (sas) sade bir insan sıfatıyla, dinî hiçbir özelliği bulunmayan, günlük yaşayışıyla ilgili sözlerinin, yukarıda anlatılanların dışında kaldığını söylemek gerekir O'nun (sas) bir insan sıfatıyla hata yapabileceğini açıklaması (Müslim, Fedâil, 139-140-141) bunu gösterir Nitekim bazı ictihadlarında hataya düşmesi, bu konularda herhangi bir vahyin gelmediğini gösterir Ancak bu hataların da, bazan vahiy yolu ile düzeltildiği unutulmamalıdır Vahye dayalı bir fıkıh kaynağı olarak hadis, Kur'ân karşısındaki durumu ve getirdiği hükümler açısından şu şekillerde bulunur: 1 Bazı hadisler, Kur'ân'ın getirdiği hükümleri teyid ve tekit eder ana-babaya itâatsizliği, yalancı şâhitliği, cana kıymayı yasaklayan hadisler böyledir 2 Bir kısmı hadisler, Kur'ân'ın getirdiği hükümleri açıklar, onları tamamlayıcı bilgiler verir Kur'ân'da namaz kılmak, haccetmek, zekât vermek emredilmiş, fakat bunların nasıl olacağı belirtilmemiştir Bu ibadetlerin nasıl yapılacağını hadislerden öğreniyoruz 3 Bazı hadisler de, Kur'ân'ın hiç temas etmediği konularda, hükümler koyar Hadîsin başlı başına müstakil bir teşri' (yasama) kaynağı olduğunu gösteren bu tür hadislere, ehlî merkeplerle yırtıcı kuşların etinin yenmesini haram kılan, diyetlerle ilgili birçok hükmü belirten hadisler örnek olarak verilebilir Buraya kadar anlatılanlar, hadîsin (sünnet) İslâm dinindeki önemli yerini gözler önüne sermektedir Din açısından, Kur'ân'dan hemen sonra gelen bir hüküm kaynağı olarak hadislere gereken önemin verilerek Hz Peygamber'in sünnetine uyulması, başta Allah (cc) olmak üzere, O'nun Rasülü Hz Muhammed (sas) tarafından da çok kesin ifadelerle emredilmiştir Bu konuda Kur'ân'da şu âyetlere yer verilmiştir: "Ey Peygamber de ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana uyunuz ki; Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın"(Âlu İmrân, 3/31); "Ey Peygamber de ki: Allah'a ve peygamber'e itâat ediniz Eğer yüz çevirirseniz, biliniz ki Allah kâfirleri sevmez" (Âlu İmran, 3/32; "Allah'a ve Peygamberlere itâat ediniz, umulur ki rahmet olunursunuz" (Âlu İmrân, 3/132); "Peygamber size neyi getirmişse onu alın, neyi yasaklamışsa ondan sakının" (el-Haşr, 59/7) Görüldüğü gibi bu âyetlerde, Rasûlullah (sas)'e itâat, Allah'a (cc) itâat ile birlikte emredilmiş, hatta Peygamber (sas)'e itâatin Allah'a (cc) itâat demek olduğu açıkça belirtilmiştir Rasûlullah (sas) da bir hadîsinde: "Şunu kesin olarak biliniz ki, bana Kur'ân ve onunla beraber onun bir benzeri (sünnet) daha verilmiştir Karnı tok bir halde rahat koltuğuna oturarak;' Şu Kur'an'a sarılın; O'nda neyi helâl görürseniz onu helâl, neyi koram görürseniz onu da haram kabul ediniz' diyecek bazı kimseler gelmesi yakındır Şüphesiz ki, Allah Rasûlünün haram kıldığı şey de Allah'ın haram kıldığı gibidir" (Ebû Davûd Sünnet, 5; İbni Mace, Mukaddime, 2; Ahmed b Hanbel, Müsned, IV,131) buyurarak, sünnetini küçümseyip dinden ayırmak isteyenlere karşı müslümanları uyarmış ve dinin sünnetsiz düşünülemeyeceğini vurgulamıştır Nitekim, Hz Peygamber'in burada geleceğini ikaz ettiği kişi ve gruplar Hicri birinci ve ikinci asırlarda ve bir de XIX-XX asırlarda müsteşriklerin etkisiyle, Hindistan (Ehl-i Kur'an Cemiyeti) ve Mısır'da (Tevlik Sıdkı, Mahmud Ebû Reyye) ortaya çıkmış, fakat bunların hadis ve sünnete hiçbir etkisi olmamıştır Hadisin Yapısı: Hadisler yakından incelendiği zaman, birbirinden farklı iki ana kısımdan oluştuğu görülür: Sened ve metin Sened: Güvenmek, dayanmak anlamın gelen "sened" kelimesi, bir hadis terimi olarak, metnin başında yeralan ve biri diğerinden almak ve nakletmek suretiyle hadîsi rivâyet eden kişilerin, Rasûlüllah'a varıncaya kadar sayıldığı kısımdır Başka bir deyişle, râvîler zincirinin adı olup bu zincir, hadîsin Hz Peygamber'den kimler aracılığıyla ve hangi yollarla bize ulaştığını gösterir: Meselâ: "Haddesenâ Muhammed İbn Beşşâr, kâle; haddesenâ Yahyâ kâle; Haddesenâ Şu'be, kâle; haddesenâ bu't-Teyyâ'h, an Enes, ani'n-Nebiyyi sallellahü aleyhi ve sellem kâle: (Enes'ten Ebu't-Teyyâh, ondan Şu'be, ondan Yahyâ, ondan da Muhammed İbn Beşşâr naklederek, Rasûlullah (sav)'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir" Senette geçen "haddesenâ" (bize nakletti, rivayet etti) ve "an" (ondan) kelimelerine "rivâyet lâfızları" denir "Kâle", dedi anlamındadır Senedi, yani râvîler zincirini zikretmeye "isnâd" adı verilir Râvîlerin hadisleri nakletmesine "rivâyet", rivâyet ettikleri hadise de "mervî" denir Senede "târik" veya "vecih" adı da verilmektedir Sened daha çok hadis uzmanları için, hadisin sıhhatini, yani, hadîsin Hz Peygamber'e âit olup olmadığını kontrol edebilmek açısından önem taşımaktadır Metin; Senedin, ya da râviler zincirinin kendinde son bulduğu, rivâyet edilen asıl hadis kısmına metin denir Yukarıda örnek olarak verdiğimiz sened, metni ile birlikte şu şekilde kaydedilir: "Enes'ten Ebiı't-Teyyâh, ondan Şu'be, ondan Yahyâ, ondan da Muhammed İbn Beşşâr naklederek, Nebi (sas)'in şöyle dediğini rivâyet etmişlerdir: "Kolaylaştırınız güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz nefret ettirmeyiniz " Hadislerin Sınıflandırması: Sağlamlık yönünden hadisler üç kısma ayrılır: Sahih, hasen, zayıf Hadislerin çeşitli yönlerden değerlendirilmesi yapılmıştır Bu değerlendirmelerde doğruluğu (sıhhati) araştırılan, hadîsin Hz Peygamber'e âit olan metin kısmı değil; metnin Rasûlullah (sas)'e âit olup olmadığını gösteren sened kısmıdır Bu durumda değerlendirme sonunda bir hadîse sahih, hasen veya zayıf denildiğinde bu, Hz Peygamber'in söz veya fiilinin sahih veya zayıf olduğu anlamında değil, hadis metnindeki ifadenin Rasûlullah'a (sas) âit oluşunun sahih veya zayıf olduğu anlamındadır 1 Sahih hadis: Adâlet ve zabt sahibi râvîlerin, yine aynı durumdaki râvîler vasıtasıyla Hz Peygamber'e kadar ulaşan kesintisiz bir senedle rivâyet ettikleri, şâz ve illetli olmayan hadistir Bu tür hadislerin Hz Peygamber'den geldiğinde herhangi bir şüphe yoktur Yukarıdaki tariften de anlaşılacağı gibi, bir hadisin sahih olabilmesi için bazı şartların bulunması lâzımdır Bu şartlar şunlardır: a) Hadîsi nakleden râvîler âdil olmalıdır Burada sözü edilen adâlet, zulmün zıt anlamlısı değil; şirk, fısk ve bid'at gibi bütün büyük ve küçük günâhlardan sakınmak ve takvâ sahibi, samimi bir müslüman olmak anlamındadır Bu özelliğe sahip kimselere hadis ıstıladımda, "adl" (âdil) denir Hakkında gerekli araştırmalar usûlüne uygun şekilde yapılıp, adâlet prensibine aykırı davranışları nedeniyle "âdil' olmadıkları anlaşılan (mecruh) râvîler ile kim oldukları bilinmeyen, ya da durumları belirsiz olduğu için adâletleri tesbit edilemeyen kimselerin (meçhûl) rivayet ettikleri hadisler, "sahih" hadislerin dışında kalır b) Râvîler, rivâyet edecekleri hadisleri, doğru bir şekilde öğrenme, aradan uzun bir zaman geçse bile aynen hatırlayabileck ölçüde "öğrendiğini koruma" (zabt) yeteneğine sahip olmalıdır Öğrenme ve öğrendiğini koruma yeteneğine sahip olamayan râvîlerin naklettikleri hadisler de "sahih" kabul edilmez c) Hadîsi nakleden râvîlerin her biri, kendisinden hadis naklettikleri kimseler ile bizzat görüşerek hadis almış veya en azından, görüşme imkân ve ihtimaline sahip, çağdaş (muâsır) kişiler olmalıdır Râvîler arasında gizli veya açık bir kopukluğun (inkıta') bulunması, yani senedin muttasıl olmaması hadîsi "sahih"likten çıkarır d)Güvenilir (sika) bir râvî tarafından rivâyet edilen hadis, daha güvenilir bir veya birden fazla râvînin rivayetine ters düşerek, tek (şâzz) kalmamalıdır Çünkü bu durum, hadîsin sihhatine engeldir e) Hadîsin metin veya senedinde, onu zaafa düşüren herhangi bir kusur bulunmamalıdır İlletli (muallel) kabul edilen bu tür hadisler, sahihlik vasfını kaybeder İşte bu beş şartın hepsini taşıyan hadisler sahihtir; yani teknik olarak bu hadislerin Hz Peygamber'e âit olduğunda şüphe yoktur 2 Hasen hadis: Sözlükte "güzel" anlamına gelen "hasen" kelimesi, hadis ıstılahında sahih hadisle zayıf hadis arasında yer alan, fakat sahih hadîse daha yakın olan hadis türüne verilen addır Daha açık bir ifade ile, hasen hadisle sahih hadis arısındaki fark, hasen hadîsin râvîlerinin durumu kesin olarak bilinmemekle birlikte, yalancılıkla suçlanmamış, dürüst ve güvenilir olmalarına rağmen, titizlikleri (itkân) ve hâfızalarının sağlamlığı (zabt) açısından sahih hadis râvîlerinden daha aşağı derecede bulunmasıdır Hasen hadis, bu iki özellik dışında sahih hadîsin bütün özelliklerini taşır Bir de, hasen hadislerin mütâbi'teri olmalıdır Mütâbi', bir râvînin naklettiği hadîsin başka râvîler vasıtasıyla da rivâyet edilmesidir Böylece hasen hadis râvîlerindeki zabt eksikliği takviye edilmiş olur Hasen hadis terimi, yaygın şekilde ilk defa Tirmizî tarafından kullanılmıştır Tirmizî'den önce hadisler, sahih ve zayıf diye ikiye ayrılır, zayıf hadis de; terkedilmiş, terkedilmemiş olmak üzere iki kısımda değerlendirilirdi "Terkedilmeyen zayıf hadisler", Tirmizi (279/892) tarafından hasen cerimiyle "zayıflıktan" çıkarılmış oldu Bunun tabii sonucu olarak da Tirmizî'nin Câmi'i, hasen hadîsin başlıca kaynağı sayılmıştır Ebû Dâvûd'un Sünen'i de, hasen hadîsin çokça bulunduğu eserlerden biri olarak kabul edilir 3 Zayıf Hadis: Zayıf hadis, sahih veya hasen hadîsin taşıdığı şartların birini veya birkaçını taşımayan hadistir Bu şartların bulunup bulunmadığı, hadisin çeşitli yönlerden tetkik ve tenkide tâbi tutulmasıyla anlaşılır Sözgelimi, hadîsin râvîsi adâletindeki kusur sebebiyle, zabtının zayıflığı, seneddeki kopukluk, râvînin kendindan daha sikâ bir râvî veya râvilere aykırı rivâyeti sebepleriyle hadîsin Hz Peygamber'e âit olduğu zayıf kabul edilir Hadis bilginleri, zayıf hadisleri çeşitli yönleriyle pek çok kısma ayırmışlardır Hadis âlimleri, zayıf hadisle amel edilip edilemeyeceği konusunda üç görüş ileri sürmüşlerdir a) Hiçbir konuda zayıf hadisle amel edilmez Yahya b Maîn'den nakledilen bu görüşü, Buhârî ve Müslim'in yanısıra İbn Hazm ve Ebû Bekr İbnu'l-Arabî benimsemiştir b)Her konuda zayıf bir hadisle amel edilebilir Ahmed b Hanbel ve Ebû Dâvûd "zayıf hadis re'y, yani kıyastan daha iyidir" diyerek bu görüşü tercih etmişlerdir c) Bazı şartları taşıması hâlinde, amellerin fazileti ile ilgili konularda zayıf hadisle amel edilebilir İbn Hacer el-Askalânî bu şartları şöyle sıralar: aa Hadis aşırı derecede zayıf olmamalıdır bb Zayıf hadis, kitap veya sünnete dayalı olarak amel edilen bir aslın kapsamına girmelidir cc Zayıf hadisle amel edilirken sâbit olduğuna kesin gözle bakmamalı, ihtiyaten amel edildiği bilinmelidir Bazı alimlerin ileri sürdüğü, "gerek şer'î hükümler ve gerekse fezâil konusunda, elimizde zayıf hadîse lüzum bırakmıyacak kadar çok sahih ve hasen hadis vardır" görüşü, tercihe şâyân bir görüş olsa gerektir Kudsi ve Nebevi Hadis: Mânâsı Allah'a, lâfızları Hz Peygamber'e âit olan hadislere kudsi hadis; mânâ ve lâfzı Hz Peygamber'e âit olan hadislere de nebevî hadis denir "İlâhî hadis" ve "Rabbânî hadis" diye de adlandırılan kudsî hadis: Ha Peygamber'in, anlam bakımından Allah'a dayandırdığı, başka bir deyişle O'ndan nakiller yaparak söylediği sözdür Kur'ân ile nebevî hadis arasında yeralan bu tür hadislerin "kutsal"lığı, mânâsının Allah'a âit olmasından; "hadis" diye adlandırılması ise, Hz Peygamber tarafından dile getirilmiş olmasından kaynaklanmaktadır Allah tarafından gelen vahiy olmaları bakımından, Kur'ân âyetleriyle kutsî hadisler arasında bir fark yoktur Fakat Kur'ân hem anlamı, hem de lâfızları yönünden Allah'a âit iken, kutsî hadis, sadece mânâ açısından Allah'a âittir Kur'ân ile kutsî hadis arasındaki diğer farklar şunlardır: a) Kutsî hadis, namazda okunmaz b) Abdestsiz olarak dokunulması câizdir c) Lâfzı Allah'a âit olmadığı için Kur'ân gibi mu'ciz değildir d) Lafzî rivâyeti şart olmayıp, sadece anlam olarak rivâyet edilmesi câizdir Kutsî hadîsin ilk kaynağı Allah olduğu ve esasen hitap O'ndan geldiği için, rivâyet edilirken başına, "Hz Peygamber'in rivâyet ettiğine göre Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:" veya "Rasûlullah (sas), Rabbinden rivâyet ettiği hadiste şöyle buyurdu:" şeklinde bir rivâyet lafzı getirilir Diğer hadislere göre kutsî hadislerin sayısı çok azdır Hadisin dindeki önemli yeri zamanla müstakil bir ilim hâline dönüşmesine sebep olmuştur Hadis âlimleri, İslâm'da Kur'ân'dan sonra en önemli yeri işgal eden bu ilim dalını, sahih olanlarını sahih olmayanlardan ayırmak için, hadîsin sened ve metninin araştırılmasını konu edinen bir ilim olarak tanımlamışlardır Hadis ilmi üzerinde devamlı gelişen çalışmalar, bazı konularının bağımsız araştırma alanına dönüşmesine yol açmıştır Bu ilim dalları şunlardır: 1 Rivâyetü'l-Hadis İlmi: Hz Peygamber'in sünnetini (hadisler) toplayan, nakleden ilim Hadislerin yazılı şekillerini ihtivâ eden bütün hadis kitapları (Sahihler, Câmiler, Sünenler, Müsnedler)'bu ilme âit malzemeyi oluştururlar 2 Dirâyetü'l-Hadis İlmi: Hadislerin sıhhat durumlarını tesbit için, sened ve metnin durumlarını anlamaya imkân veren ilim dalıdır 3 Cerh ve Ta'dil İlmi: Sahâbeden itibaren bütün hadis râvîlerinin doğruluk ve güvenirlik durumlarının incelendiği bir ilim dalıdır Genellikle râvîler isimlerine ve künyelerine göre alfabetik bir tarzda sıralanır ve her birinin hayatı, kimlerden hadis rivâyet ettiği, kimlere hadis naklettiği, râvîler arasındaki yeri, adâlet ve zabt yönünden durumu, kendisi hakkında hadis münekkidlerinin görüşü teknik tâbirlerle ifade edilir İlk asırlardan itibaren pek çok kıymetli eserin kaleme alındığı bu ilim dalında, İbn Ebi Hâtim er-Razi'nin "el-Cerh ve't-Ta'dil" adlı kıymetli bir kitabı vardır 4 Râvîler Tarihi İlmi: Hadis rivâyeti açısından ravilerin biyoğrafilerini, tabakalarını veren ilimdir İbn Sa'dın "Tabakat" ı, Buhârî'nin "Tarîh"i, İbn Hacer'in "el-İsâbe"si, bu ilmin en meşhur kaynaklarındandır 5 Hadislerin Vürûd Sebepleri İlmi: Hadislerin söyleniş sebeplerini tesbit etmeye çalışan ilim dalıdır Hadislerin daha iyi anlaşılmasını sağlayan bu dalda, Suyûtî'nin "el-Lüma" isimli bir eseri vardır 6 Garîbu'l-Hadis İlmi: Hadis metinlerinde geçen, az kullanıldığı veya Arapça'ya sonradan girdiği için anlaşılması zor olan kelimelerin açıklanması bu ilmin konusunu teşkil eder Ebû Ubeyd ve İbn Kuteybe'nin "Garîbu'l-Hadis"adlı eserleri ile, Zemahşerî'nin "el-Fâik" ve İbnü'l-Esîr'in "en-Nihâye" si, bu ilim dalının önemli kaynaklarıdır 7 İlelü'l-Hadîs İlmi: Herkesin farkedemediği, ancak hadis uzmanlarının tesbit edebildiği ve hadisin sıhhatine engel olan gizli kusurları araştıran bir ilimdir Ahmed b Hanbel'in "Kitabu'l-İlel" i bunlardandır 8 Muhtelifu'l-Hadîs İlmi: Bu ilim, gerçekte olmadığı halde dış görünüşü bakımından aralarında çelişki var gibi görünen hadisleri ele alır ve görünürdeki bu çelişkiyi giderir Bu sahada İbn Kuteybe'nin yazdığı "Te'vilu Muhtelifi'l-Hadis" adlı eseri, hadis Müdafaası adıyla Türkçe'ye çevrilmiştir 9 Nâsih ve Mensûh İlmi: Biri diğerinin hükmünü ortadan kaldıran hadisleri konu edinen bir ilimdir Bu sahanın en önemli kaynağı Hâzimî'nin "el-İ'tibâr" adlı eseridir Hadisler Günümüze Nasıl İntikal etmiştir? Kur'ân âyetleri nâzil oldukça onları vahiy kâtiplerine bizzat yazdıran Hz Peygamber, önceleri kendi hadislerinin yazılmasını yasaklamış, fakat hadisleri birbirlerine rivâyet etmelerine izin vermişti Bu yasağın sebebi, ashâbın Kur'ân'la hadisleri birbirine karıştırma tehlikesiyle Arap yazısının henüz gelişmemiş olması, okuma-yazma bilenlerin azlığı, yazı malzemesinin kıtlığı gibi sebepler olabilir Daha sonraları bu mahzurlar ortadan kalkınca veya azalınca Hz Peygamber'in, hadislerin yazılmasına izin verdiğini görmekteyiz Nitekim, hadis yazan 30-40 kadar sahâbîden biri olana Abdullah b Amr 1000 civarında hadis yazmış ve bunları bir sahife (kolleksiyon) hâline getirmiş, adına da "es-Sahîfetü's-Sâdıka" (Doğru Sahife) demiştir Sağlığında Hz Peygamber'den pekçok hadis öğrenen sahâbe, O'nun (sas) vefâtından sonra bunları başkalarına nakletmiş, böylece hadisler hem sözlü, hem de yazılı bir halde sonraki nesillere intikal etmiştir Hz Peygamber'in vefatından sonra başlayan hadis toplama yolculukları (rıhle) ve hicrî birinci asır ortalarından itibaren görülen "tedvin" (dağınık haldeki hadis malzemesini bir araya toplama) faaliyetleri H 99-101 yıllarında halife Ömer İbn Abdülaziz (H 101) zamanında vâliliklere gönderilen emirnamelerle resmî tedvin hâlinde devam etmiş; toplanan bu hadisler konularına göre tasnif edilerek hicrî ikinci asır ortnlarından itibaren hadis kitapları meydana getirilmeye başlanmıştır Günümüze kadar gelen en eski hadis kitapları bu devrelere âittir Bu kitaplardan sonra hicrî üçüncü asırda " Kütüb-i Sitte" (altı kaynak eser) denilen hadis külliyâtının meydana getirilmesiyle hadis tasnifi altın çağına ulaşmıştır Kütüb-i Sitte; Buhârı ve Müslim'in "el-Câmiu's-Sahîh" leri ile, Ebû Dâvûd, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce'nin "Sünen" lerinden oluşmaktadır Hadis Kitaplarının Dereceleri: İhtiva ettikleri hadislerin güvenilir olup-olmamalarına göre hadis kitapları şu derecelere ayrılır: Birinci Tabaka: Mütevâtir, meşhûr, sahîh ve hasen hadisler Buhârî ve Müslim'in "Sahih"leri ile İmam Mâlik'in " Muvatta"adlı eserleri Bu kitaplardaki hadislerle amel edilir İkinci Tabaka: Birinci tabakadaki kitaplar seviyesine çıkamayan, fakat, müelliflerinin titizlikle bazı şartları uygulayarak hadisleri aldıkları kitalar Bunlar da hadis kaynağı olarak benimsenmiş, asırlar boyu faydalanılmıtır Tirmizî'nin Câmi'i, Ebû Dâvûd'un Sünen'i Ahmed b Hanbel'in Müsned'i, Nesâî'nin Sünen'i (Müctebâ) bu tabakadandır Üçüncü Tabaka: Bu tabakadaki kitaplarda sahih hadisler yanında zayıf hadisler de olduğu gibi, râvîleri içinde halleri meçhul olanlar da vardır Abdürrezzâk'ın "Musannef" i, Beyhakî, Taberânî ve Tahâvî'nin kitaplarıgibi Bu kitaplardaki hadislerden ancak, hadis uzmanları yararlanabilir Dördüncü Tabaka: Bu dereceye giren kitaplar, büyük muhaddisler döneminden ve "tasnif" devrinin bittiği tarihlerden sonra ortaya çıkan, hadis ilmiyle ilgisi olmayan ve bu yolu bir menfaat kapısı haline getiren ehliyetsiz kişilerin yazdığı, içi uydurma ve hurafelerle dolu olan kitaplardır İbn Mürdeveyh, İbn Şâhîn, Ebû'ş-Şeyh gibilerin kitapları bu tabakadan olup, bunlardan, amel edilmek üzere asla hadis alınamaz İsmail Lütfi ÇAKAN Akif KÖTEN |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|