Korku Dağı

Eski 07-27-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Korku Dağı






Korku Dağı
Korku Dağı
« :»

--------------------------------------------------------------------------------
Paranoya, bir korku, şüphe ve vehim hastalığı olarak bütün su-i niyetlerin, su-i zanların kaynağı gibidir Onun ikliminde şekillenir bütün ayrıştırıcı düşünceler, ‘biz’ ve ‘ötekiler’ mülâhazaları
MF Gülen


Her şeyden bağımsız bir şey olarak hayatımıza devam edemiyoruz Çok şeye, çok şeyi hizmetimize veren ’a muhtaçlığımız sonsuz Çok şeyin bir arada bulunuşuyla var olabiliyoruz Yakınlarımız, arkadaşlarımız, dostlarımız, bakkal Mahmut Abi, otobüs şoförü, manav, yeryüzüne yayılmış nebâtat ve hayvanât, gökyüzünü süsleyen yıldızlar, ay ışığı, güneş Saymakla bitmez!

Bazıları, sahip oldukları ‘güç’lere (para, makam, güzellik) güvenerek, çoğu zaman yüksekten bakar, kendilerinden başka her şeyi/herkesi küçük görür Buyuran bir edâyla bakar ve konuşurlar Kırar ve dökerler Bir yürüdüler mi, dağ yürüyor sanırsınız Bu insanlara hatalarını söyleyip dikkatlerini çektiğinizde, ‘Siz de kim oluyorsunuz?’ sorusuyla üzeriniz çiziliyor Velhâsıl bu ‘tip’ler, insanları yanlarından uzaklaştırmakta mâhirdir Uzaklaştırdıkça yalnız kalırlar Yalnız, yapayalnız! Terk edilmiş bir dağ gibi korku uyandırırlar Yalnız kalan ve çevreleri için bir korku âbidesi haline gelen bu insanların durumunu aşağıdaki mesel ne güzel anlatıyor:

“Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış Sonra geyik de küsmüş dağa Güvercin ve karıncalarla tavuklar küsmüşler Dağın haberi olmuş sonunda Ama takmamış kafaya Koskoca dağa birkaç hayvan, birkaç bin hayvan ne yazar? Hop ertesi gün, kargalar küsmüşler Papağanla tilki, bir uyuz eşek, iki yeşil kurbağa, bir su ineği küsmüş O zaman dağın kafası atmış artık ‘Nedir?’ demiş ‘Bu ne cüret! Siz kim oluyorsunuz da bana küsmeye cesaret ediyorsunuz?’

Kem küm etmiş hayvanlar ‘İzin verin anlatalım Var bazı sebeplerimiz kendimize göre’ demiş kaplumbağa Karıncalar başları önde, ayaklarıyla toprağı karıştırıp anlaşılmaz birkaç kelime mırıldanmışlar ‘Beni üzdün’ diye iç geçirmiş geyik Gözünden bir damla yaş süzülüp toprağa akmış

Dağ gözlerini kısıp, aşağı doğru küçümseyen bir bakış fırlatmış Sonra, ‘Heeeytt! Dağılın bakayım!’ diye bağırmış ‘Yakarım şimdi hepinizi Tozunuz bile kalmaz

Keçiler kırılmışlar buna Protesto için sakal uzatmaya başlamışlar Bülbül, ‘Bir daha ötersem ne olayım!’ diye sitem etmiş İnek, ‘İşte sütten kesiyorum kendimi, sütsüz kal da gör bakalım!’ demiş Dağ gözlerini açmış, kaşlarını çatmış Taşlarını şöyle bir gıcırdatmış Cebinden bir volkan ağzı çıkarıp, tepesine yerleştirmiş

Hayvanlar korku içinde, ‘Oooo!’ diye bir hayret nidası çıkarmışlar Bütün kuşların korkudan dilleri tutulmuş

Bir iki üflemiş dağ, sonra tepesindeki ağızdan ‘plof’ diye bir lâv köpüğü fırlatıvermiş Köpükçük önüne geleni yakıp yıkarak eteklere doğru ‘cızz’ diye süzülüp gitmiş

Bir an karşılıklı bakışmışlar Bir tarafta bütün ihtişamıyla, başı bulutlara yükselen kızgın bir dağ; öte yanda irili ufaklı, kararsız, şaşkın birtakım hayvancıklar

Sonra bütün gücüyle abanmış dağ Lâvlar, alevler, taş, toprak, duman, ağzına ne geldiyse püskürtmüş Hayvanlar kaçışmışlar Kaçamayan yanıp kavrulmuş

Bunu gören ağustos böcekleri, ‘Ötmeyeceğiz bir daha’ demişler ‘Çok lâzımdı’ demiş dağ ‘Sizin cırcırınıza mı kaldık’ Bir solukta yakıvermiş onları da

Bir küsme furyası başlamış derken Yaşlı bir fil, üç tembel öküz, bir siyam kedisi, kimi yusufçuklar, iki gelincikle bir tarla faresi, bir lahana kelebeği, bir yuvadaki saksağan yavruları, ‘Biz dağa küstük’ diye yazıp altına imzalarını atmışlar

Hayvanlar küstükçe dağın öfkesi artmış O yana üflemiş, bu yana püskürmüş Baştan ayağa kızıl ateşe, zifir dumana kesmiş

Hayvanlar, sürüler halinde inmişler dağdan Ovaya, oradan başka dağlara tepelere dağılmışlar Geride, her tarafı yanmış, simsiyah çorak bir taş toprak yığını kalmış Göğe doğru yükselen bir korku âbidesi olarak



Dağı, gururuna kurban olmuş ‘yalnız, kibirli insan’ olarak okumak mümkün Ancak temsilî hikâyeyi şöyle de okuyabiliriz: Farz edin ki, dağ bir ülkedir Ülkedeki ‘güç’ler, kendilerine tapa tapa ‘başkası’nı göremez hale gelmişler Ülkenin çok farklı ‘renk’ ve ‘ses’ten meydana geldiğini, dolayısıyla merkezin, kendisini oluşturan farklılıkları hiçe sayarak, varolamayacağını, dahası, gerçek gücünün aslında bu farklı renk ve seslere dayandığını unutmuşlar Gün geçmiyor ki, yeni bir düşman ortaya çıkartmasınlar Bir gün ‘kırmızı’ işaretlenip canına okunuyor, diğer gün parmaklar ‘yeşil’i gösteriyor Geçen her gün, bir rengin ölümü mânâsına geliyor Ve her bir rengin ölümü, bir hayatın susması oluyor Renkler soldukça hayatlar soluyor Solan her bir hayat, sessizliği biraz daha büyütüyor Ülke, renklerini yitirdikçe hayattan oluyor, hayattan oldukça ses(ler)ini yitiriyor Renksiz, hayatsız ve sessiz bir ülkeye dönüşüyor; ahalisini kovmuş/yakmış bir dağ gibi, etrafa korku salıyor

Bu meselden, vatandaşının kimliğine, tercihine ve hayat tarzlarının çeşitliliğine sırt dönmekle kalmayıp, insan(lar)ına buğzeden bir yapılanmanın, nasıl yavaş yavaş bir korkuluğa dönüşebileceğini de görüyoruz Oysa ülke, bütün renk ve seslerin hayat ve karşılık bulduğu asûde bir bahar mevsimine imkân verse, kendisi ne güzel, insanları ne mutlu olur



Aynı mesel, derinden derine şunu da hissettiriyor: Küçükseniz, dağ için (tavır aldığınız her kimse ve her neyse) vazgeçilmez bir şey değilseniz, tavır alışınız da mânâsızdır

Kim tavır alabilir, kimin tavrı göz ardı edilemez?

Vazgeçilmez bir şey veya biri iseniz, tavrınız kaçınılmaz olarak dikkate alınır Gözardı edilemeyecek kadar ‘önemli’ iseniz, tavrınıza bigâne kalınamaz

O halde soralım: Hayatta, yaşadığımız ülkede, bulunduğumuz yerde vazgeçilmez bir artı değer miyiz? Bir boşluğu dolduruyor muyuz? Çekip gittiğimizde, arkamızda doldurulmaz bir boşluk kalıyor mu? Birlikte olduğumuz insanlara ‘iyi’ geliyor muyuz? Yokluğumuzda, insanlar büyük bir eksiklik hissediyorlar mı? Yoksa ‘var’ ile ‘yok’ arası bir yerde miyiz?

Bu sorulardan her birinin cevabı, hayata gönderilmişliğimizi ne derece değerlendirdiğimizi gösteriyor ve bir anlamda, mesuliyetimizi hatırlatıyor

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.