Türkçe'nin Sırları

Eski 07-25-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türkçe'nin Sırları



HİÇ ESKİMEYEN YAZILAR
TÜRKÇE’NİN SIRLARI

Şu fani dünya saâdetleri içinde hiçbir şey, aziz Türk çocuklarına Türk dilini öğretmek kadar güzel hizmet değildir


Vatan çocuklarına bir milletin yarattığı ve yaşattı*ğı dili, bütün güzellikleri, incelikleri, yücelikleri ve güzel sesleriyle öğretmek


Onları, böyle bir dilin sihirli ifadelerine yükselterek; her an, daha çok duyan, düşünen, anlayan ve yara*tan insanlar olarak yetiştirmek


Dilin, böylesine tılsımlı vasıta olduğunu bilmek ve bütün bunları, bilerek, severek yapmak


Burada cesaretle söyleyebilirim ki yeryüzünde nice insan, böyle büyük bir sanatın, böyle şerefli bir hizmetin vazifelisi olduğunu düşünmemiştir Çünkü bilindiği ve zannedildiği gibi, bu güzel hizmet, yalnız dil ve edebi*yat hocalarının vazifesi değildir Muallimler, hangi dersin hocası olurlarsa olsunlar, Türk çocuklarına her şeyden çok Türkçe’yi öğretecek, onlara, anadillerinin ses ve söz güzelliklerinden, ifade ve mana zenginliklerinden güfteler ve besteler vereceklerdir Öğretmen değil de anne ve baba iseniz, abla ve ağabey iseniz, bu sizin daha sevgili vazifenizdir Yavrularınıza, sözlerini halk dehasının yarattığı ve bestesi yine halk sanatından yükselen ninniler söylemekten başlayarak, öğreteceğiniz en güzel şey, Türkçe’dir


Aradaki fark, bunu bilmekte ve bunu Türkçe’nin bü*tün incelik ve güzelliklerini benimseyerek, zevkle ve ül*kü ile yapmaktadır


Çünkü diller, milletlerin en aziz, en tılsımlı, en kıymetli servetleridir Çünkü dillerin bir ses güzelliği ile dalgalanıp bir duyurma, anlatma ve inandırma gücün ulaşmaları, kısa zamanda olmamıştır


Çünkü yeryüzünde diller kadar millet fertlerini bir*birlerine bağlayan, onlara birbirlerini sevip anlamakta, hele sevgilerini dile getirmekte aziz yardımcı olan başka kuvvet mevcut değildir


Bir tarih boyunca ordu ordu insanları, savaş meydanlarından geçirerek, zafere, gazi veya şehit olmaya koşturan cihangirler, büyük başarılarını, birçok da, sa*vaşçılara duyurabildikleri hitabet dilinin büyüleyici güzelliğiyle kazandılar


Bizim tarihimizde: Bu denizler, bu ırmaklar bize yetmez! Daha deniz, daha ırmak istiyoruz! Yurdumuzu öylesine büyültelim ki gök kubbesi ona çadır, güneş de bayrak olsun! diyen Oğuz Han; yine böyle bir hitabeyle, kendisine isyan etmiş bir orduya Çaldıran gibi zafer kazandıran Yavuz Sultan Selim ve daha nice cihangirler, tarihi zaferlerini, birçok da, kütlelere söz söyleyişlerindeki inandırıcı lisana borçludurlar


Mermere can veren heykeltıraş gibi, kelimelere ses ve hayat veren söz sanatkarının da bu başarısı, söze musikinin duyurucu kudretini katabildiği ölçüde derin ve ölümsüzdür Bu bakımdan, büyük ses şairi Baki’nin:


Avâzeyi bu âleme Davud gibi sal

Baki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş


mısralarında, yalnız şiir anlayışı bakımından değil, dil anlayışı bakımından da varılmış derin hakikat vardır


Çünkü, tekrar edelim ki:


Dillerin bir musiki kudreti kazanması, kelimelerin birer nağme güzelliği alması, kısa zamanda olmamıştır


Denilebilir ki dil ve edebiyat sanatı, bu güzel neticeye varmak için, sanat ve edebiyat tarihinin daha ilk anla*rından başlayarak; sözü sesle birleştirmeğe çalışmıştır


Bunun en açık delili, sözün en güzel sesli ifadesi olan şiir sanatının, başlangıçta musiki sanatından ayrı olmayışıdır: Bilindiği gibi, ilk şiirler, asırlarca, hatta çağlarca, musiki aletlerinden çıkan seslerle birlikte söylenmiştir


Bir misal olarak, eski Yunanlılar, söze bir duyuruculuk vermek için, şiiri, lyre isimli sazla söylüyorlardı


Eski İranlı’lar, bunun için, rûd, çenk, rebâb gibi sazlar kullanıyorlardı İbrani şiiri, Davud Peygamber’in de kullandığı mizmâr isimli bir sazla söyleniyordu Davud’un ilahilerine Mezâmir denilmesi, bu dini şiirlerin miz*mar’la birlikte söylenmesindendi


Eski Türkler, şiiri, kopuzla söylüyorlardı Saz, eski Türk şiirinin, ayrılık kabul etmez arkadaşıydı Türkler, onsuz şiir söylemez; yalnız söz sanatında değil, yapacak*ları hareketlerin de pek çoğunda onun yardımını arar*lardı


Bütün bunlar, dillerin daha ilk devirlerinde söz’ e musiki katmak ihtiyacındandır Dillerde kelimeler, uzun asırlar içinde, işte bu musikili çalışmalar sonunda nağmeleşmiştir


Düşünmelidir ki, söz’ün ses’e bu ölçüde ihtiyacı olduğunu, daha ilk insanlar, bizim kendilerine iptidai dedi*ğimiz insanlar anlamıştır


Asırların, bazen çağların emeğiyle, böylesine güzel ses ve güzel mana kazanmış kelimelerin, neden, şu veya bu hoyratlıklar içinde ziyan edilmemesi lâzım geldiğinin (anlayanlar için) en büyük delili budur


Nihat Sami BANARLI

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.