Osmanlı Kadın Şairleri... |
07-16-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Kadın Şairleri...Osmanlıda kadın şairler kadar, kadın şairler üzerine yapılmış araştırmaları da gözden geçirmek isteyen bir araştırmacı hayal kırıklığına uğramayı peşinen göze almak zorundadır Sözünü ettiğim hayal kırıklığı kadın şair sayısının azlığı gibi bunlar üzerine yapılan araştırmaların sayısının da azlığından kaynaklanmaktadır Geleneksel dönemde edebiyat tarih ve tenkidinin yerini tutan tezkirelerle sınırlı kalan edebî araştırmalarda adı geçen kadın şair sayısı iki elin parmaklarından çok az fazladır Tezkirelerin sınırlı ifade kalıplarına sıkışmış olarak birbirine benzer cümlelerle tanıtılan, bir çoğunun eserleri dahi elimize ulaşmış olmayan bu şairler hakkında doyurucu araştırmaların yapılmış olmasını zaten bekleyemeyiz Tanzimat sonrasında sayılarında artış görülen kadın şairler üzerinde ise münferit ve ciddi birkaç çalışmanın varlığına rağmen; kadın şairlerimizi başlangıçtan itibaren ele alarak ortaya gerçek bir panorama çıkaracak sistemli bir çalışmanın henüz yapılmadığı aşikârdır Zeynep Hatun Mihrî Hatun Ani Hatun Fıtnat Hanım Leylâ Hanım Şeref Hanım Âdile Sultan Tevhîde Hanım Feride Hanım Hatice Nakiye Hanım Sırrî Hanım Münire Hanım Fıtnat Hanım (Trabzonlu) Habibe Hanım Hasibe Maide Hanım Hatice İffet Hanım Leylâ Hanım (Saz) Nigâr Hanım Makbule Leman İhsan Raif Şükûfe Nihal Halide Nusret Zorlutuna ZEYNEP HATUN Divan şiirinin bilinen ilk kadın şairi 15 Yüzyılda yaşamış bir kadı kızı ve bir kadı eşiÇağdaşı olan Mihri Hatun ile aralarında latifeler ve karşılıklı şiir söyleşmeleri var Divanı, Sultan Mehmet adına düzenlendi Zeynep Hatun, şiirlerinde, kadının isteklerini, açgözlülük olarak nitelendirir ve döneminin kadınının aşağılık konumundan sıyrılma isteğini anlatır Zeynep Hatun, bir şair olarak kabul görebilmek için, arzularının “merdane” olmasını ister Tıpkı alçakgönüllü bir erkek gibi, bilge olmak isteğini vurgular Yumuşaklık, sevecenlik gibi kadına özgü bazı değerleri, zayıflık ve ruhsal eksiklik diye nitelendirir Aşık Çelebi, “Mesairus Şuara” adlı kitapta, Zeynep Hatun’un yaşamının son döneminde şiiri bıraktığını, inzivaya çekildiğini anlatır GAZEL Keşfet nikabını yeri göğü münevver et Bu âlem anasırı firdevs-i enver et Depret lebini cüşe getir hacz-i kevseri Anber saçını çöz bu cinanı muattar et Hattın berat verdi saba yeline dedi Tez er Hatay’a Çin’i tamam et müseehhar et Yâra yolunda âşk ile derdinden ölenin Kim der sana ki hecr ile cânın mükedder et Zeynep çü dost zülfü gibi tarümarsın Divane olma şiirini divan ü defter et Zeyneb ko meyli zinet-i dunyaya zen gibi Merdane var Sade-dil ol terk-i ziver it MİHRÎ HATUN 1460 ya da 1461?de Amasya’da doğdu ve 1506?da yine burada öldü Asıl adı Mihrünnisa ya da Fahrünnisa “Mihrî” mahlasını kendisi de bir şair olan babası Mehmet Çelebi bin Yahya’dan (Belâyî) aldı Hiç evlenmedi Sultan 2 Bayezid ve oğlu Şehzade Ahmed’in Amasya Valiliği sırasında kentte toplanan bilgin ve sanatkarların meclislerine katıldı Mihrî Hatun, Zeynep Hatunla birlikte adı bilinen ilk Türk kadın şairlerinden Güzelliğiyle bölgede ün salan Mihri Hatun, sade bir dille yazdığı kaside ve gazelleriyle tanınır Diğer divan şairi kadınlardan aşkı çekinmeden kullanmasıyla ayrılır Şairi Necati Bey’i kendisine örnek aldığı, şiirlerini Necati Bey’e gönderip fikrini öğrenmeye çalıştığı iddiaları da var Söylentilere göre Necati Bey ile aralarında duygusal yakınlaşma vardı Ayrıca şiirlerinde, Müyyedzâde Abdurrahman Çelebi ve Sinan Paşazâde İskender Çelebi’ye duyduğu aşka dair ipuçlarına da rastlanır Mihri Hanım Divanı 1967?de Moskova’da basıldı GAZEL Ben umardım ki seni yâr-ı vefâ-dâr olasın Ne bileydim ki seni böyle cefâ-kâr olasın Hele sen kaaide-î cevrde eksik komadın Dostluk hakkı ise ancağ ola var olasın Reh-i âşkında neler çektüğüm ey dost benim Bilesin bir gün ola aşka giriftâr olasın Sözüme uymadın ey asılası dil dilerim Ser-i zülfüne anın âhiri ber-dâr olasın Sen ki cân gül-şeninin bi gül-i nev-restesisin Ne revâdır bu ki her hâr ü hasa yâr olasın Beni âzâde iken aşka giriftâr itdin Göreyim sen de benim gibi giriftâr olasın Bed-duâ etmezem ammâ ki Huda’dan dilerim Bir senin gibi cefâ-kâra hevâ-dâr olasın Şimdi bir hâldeyüz kim ilenen düşmanına Der ki Mihrî gibi sen dahi siyeh-kâr olasın ANİ HATUN Doğum tarihi bilinmiyor 1710?da Yenişehir-Fener’de yaşamını yitirdi Asıl ismi Fatma Kültürlü bir ailenin kızı olarak İstanbul’da doğdu Akıllı, bilgili ve eğitimli olan Ani Hatun, “Hace-i Zenan (Kadınların Hocası)” lâkabıyla anılmıştır Arapça öğrendi, doğu ve Batı edebiyatlarıyla ilgili çalışmalar yaptı Bir divanı olduğu sanılıyor ama bulunamadı Usta bir hattat olarak da ün yaptı Bazı metinlerde hattatlığının şairliğinden bile üstün olduğu belirtilir GAZEL Feramuş itti hayli dem beni yad itmeden kaldı Benim çok sevdigim mahzunu dilşad itmeden kaldı Nola t’amirine kasd itmese şah-ı cihan banım Bilür kim hatır-ı viranım abad itmeden kaldı Kalupdur bahr-i gamda fülk-i dil yok sahil-i maksud Hayıflar rüzgarim bana imdad itmeden kaldı Düşelden ran-ı aşk-ı yare zar ü natüvandır dil Ser-i kuyinde halim yare feryad itmeden kaldı Niçün derpey olur Ani ki hal-i Kays’ı bilmez mi O biçare yetürdi kendin irşad itmeden kaldı FİTHAT HANIM İstanbul’da doğdu, doğum tarihi bilinmiyor 1780?de yine İstanbul’da yaşamını yitirdi Asıl adı Zübeyde Şeyhülislam Ebu İshakzade Mehmet Esad Efendi’nin kızı Özel derslerle eğitildi Küçük yaştan itibaren edebiyat ve şiirle ilgilendi Rumeli Kazaskerlerinden Mehmed Efendi ile evlendi Günümüze kadar gelen kadın şairler arasında en dikkat çekicilerden biri Aydın ve şairi bol bir çevrede yetişti, döneminin sanat-edebiyat çevrelerinde bulundu Şiirleri kadar nükteleri, Koca Ragıp Paşa ve şair Haşmet ile aralarında geçen şakalaşmalarla da bilinir Ancak günümüze ulaşan bu şakaların bir kısmının uydurma olduğu sanılıyor Türkçe‘yi çok güzel kullanır, şiirlerinde zaman zaman halkın konuştuğu dile de yer verir Ama şiirlerine kadın içtenliği ve inceliği yansımaz Yayınlanmış bir divanı var Kendisini anlamayan, ruhuna denk düşmeyen, şiirle uğraşmasına bir anlam veremeyen kocası Derviş Mehmet Efendi ile evliliğinde mutlu olmadığı biliniyor ŞARKI Beni derdinle yeter zâr etdin Yok mu insâfın a zalim söyle Çeşm-i mestin gibi bîmâr etdin Yok mu insâfın a zalim söyle Ruhların taze gülü handandır Leblerin derd-i dile dermandır Sühanın mürde-i aşka candır Yok mu insâfın a zalim söyle Âşık-ı zâre cefâ kârındır Öldüren gamze-i hunharındır Eden ihyâ yine güftarındır Yok mu insâfın a zalim söyle Ey Sehi-kamer ü şîrin-güftâr Bülbül-i vird-i ruhun gerçi hezâr Var mıdır bencileyin âşık-ı zâr Yok mu insâfın a zalim söyle LEYLÂ HANIM Sudur’dan Moralı Zâde Hâmid Efendi’nin kızı ve Keçecizâde İzzet Molla’nın yeğeni Çocuk denecek yaşta babasını kaybetti, aynı dönemde evlendirildi, bir hafta içinde ayrıldı Dönemin ünlü şairleri ve dayısı olan Keçecizade İzzet Molla’dan özel ders adı Saray kadınlarıyla yakın ilişkisi olduğu bilinen, iyi eğitimli ve çok kültürlü bir şair Hazır cevaplığı ve şakacılığı ile de tanınır Mevlevî tarikatına katıldı Mihrî Hatun kadar olmasa da kadın duygularını dile getirmesi ve döneminin koşullarında bir kadın için serbest sayılabilecek söyleyişiyle dikkat çeker Edebî bir çevrede yaşadığı için verimli bir şair Şiir dili açık ve sade Bir Divanı var 1848?de yaşamını yitirdi Galata Mevlevihanesi kabristanında toprağa verildi Pür âteşim açdırma sakın ağzımı zinhâr, mısrasıyla başlayan, Zâlim beni söyletme derûnumda neler var, nakaratlı şarkısı çok ünlü GAZEL Yârin âşıkları ile ülfeti pek güçtür güç O peri vahşidir unsiyyeti pek güçtür güç Sakın aldanma gönül vâ’d-i visâl-i yâre Sonra derd ü elem ü mihneti pek güçtür güç Beni âfv eyle eğer meclise girdiyse rakip Çekemem doğrusu bu sıkleti pek güçtür güç Ders-i aşkı açalım dersini vaiz kapasın Zâhidin bârid olur sohbeti pek güçtür güç Sohbeti yâr ile de pekçe uzatma Leylâ O peri vahşidir ünsiyyeti pek güçtür güç ŞEREF HANIM 1809?da İstanbul’da doğdu, 1861?de yaşamını yitirdi Yenikapı Mevlevihanesi kabristanına defnedildiği sanılıyor Mehmed Nebil Bey’in kızı Şairi bol ve kültürlü bir ailenin mensubu Kadirî ve Mevlevî tarikatlarına girdiği biliniyor Sıkıntılarla dolu bir yaşam sürdü Padişah II Mahmud ve Valide Sultan’a yazdığı şiirlerinde bu sıkıntıları anlatır Geleneksel kalıplar içinde kalan şiirleri sadelikleri ve düzgün anlatımlarıyla dikkat çeker İlk kez 1867?de Matbaa-i Âmirane’de basılmış bir divanı var KASİDE Kasîde-i Bahâriyye der Hakk-ı Müşâriin-ileyh - Berây-ı Âlî Paşa - Açıl ey gonce-i zîbâ açıl fasl-ı bahar oldı Hezârın hasret-i dîdâr ile derdi hezâr oldı Donandı her taraf üşkûfe-i elvan ile yer yer Yine sun’-ı Cenâb-ı Kird-gârı aşikâr oldı Takarrub edicek teşrifi sultân-ı gülin nâ-gâh Dikildi tûğ-ı şâhî bağ u sahra kânı-kâr oldı Bahar erdûsını sünbül-teber tebşire geldikde Kurup çadır çiçekle muntazır her kûh-sâr oldı Bu eyyâm-ı ferah-zâye tahassür çekmeden fulya Sarardı sureta bir âşık-ı zar u nizâr oldı Meğer neşv ü nema bulmuş şarâb-ı erguvan ile Anın’çün çeşm-i dilber gibi nergis pür-humâr oldı Görüp zülf-i arûsın ziynet ü dârâtını bî-şekk Civan perçem başa çıktıkda gayet dil-figâr oldı Benefşe çıkdı her-câyî deyu ifrât-ı ye’sinden Olup sünbül perişan lâle yek-ser dâğ-dâr oldı Eder şeb-bû ile ay-çiçeği gece safa, mehtâb Görince fûl-ı bahrî yollar üzre hep nisâr oldı Düzüp zerrin kadehle bezmini çark-ı felek güya Çekildi bir kenâre cümleden sâhib-vakâr oldı Sarıldı nahl-ı leylâk üzre güya bir çiçekli şal Bakup serv u sünûber bîd-i reşkiyle çinâr oldı Şakâyıkda görince revnak ü rengi kemâlinde Hasedle zenbakın hep akl u fikri târ u mâr oldı Bilür erbabı kadrin bak alur göz ile haşhaşa Ki attâr-ı felekden ehl-i keyfe ber-güzâr oldı Karanfil yâsemen aşkile sîne çak çak etdi Ya her dem tazeye meyi etmede bî-ihtiyâr oldı Ne kabil misk-i Rûmî ıtr-ı şâhîyle ola hem-bû Girince araya şimşir bu da’vâ ber-karâr oldı Bütün ezhâre hâlât-ı hazânı etmeğe ifşa Gelüp kartopu güya tercemân-ı rûzigâr oldı Bahâriyye temam olduysa da ey hâme güya ol Gazel de söylemek şâirlere çünkim şiar oldı Yine ey gül-izâr-ı işve vakt-ı âh u zar oldı Bu da’vâya delîl ü şâhid istersen hezâr oldı Buyur geşt ü güzâr et cümle ezhârı çemen-zârın Kudûmın öpmeğe hep dîde dûz-ı intizâr oldı Görince bülbülün cûş u hürüsün fart-ı gayretle Benim de seyl-i eşkim ğıbta-bahş-ı cûy-bâr oldı Gelüp bâd-ı sabâ dedi Şeref geç bu hevâlardan Bu nazmın gerçi evrâk-ı sipihre yadigâr oldı Ne sarf etdin bahara cevher-i güftârını ancak Sebeb-i asayiş dünyâya bir âlî-tebâr oldı Edersin medh ol zât-ı şerifi et ki âlemde Senası mahz-ı farz u her sağar ü her kibar oldı Bu vasfa Hazret-i Alî Emîn Paşa sezadır kim Duây-ı devleti vird-i zeban ü her diyar oldı Makâm-ı âliyi teşrif edel’den zât-ı ülyâsı Umûr-ı hâriciyye nâzırıyle pür-vakâr oldı Huzurunda şükûfe şîşesi olmak ümidiyle Ne rütbe şimdi çeşm-i bülbüle bak i’tibâr oldı Nesîm-i lutfı ğâlibdir bahara ehl-i hâcâtın Nihâl-i maksad u amali hep pür berg ü bâr oldı Nisâr olmakda gerçi cümleye nakd ü inâyâtın Senin hakkında ise şad hezâr u bî-şümâr oldı Düşüp ümmîd-i afv ile der-i ihsanına gönlüm Bilür cürm ü kusûrın pây-mâl-i i’tizâr oldı Kerem-kârâ şeref-sadrâ sipihr-i devlete bed-râ Eğerçi bunda ıtrâ’-ı makâla ibtidâr oldı Vesîle-cûy idim neşr etdim işte bu bahaneyle Bütün ezhâr bûy-i midhatinden hisse-dâr oldı Kıyâs olsa yanında bir içim su gibidir nîsân Ki cûd u şefkatin baranı bahr-ı bî-kenâr oldı Umûrında muvaffaksın o rütbe zanneder herkes Ya Zât-ı Hızr yâ tevfik-i Bari müsteşar oldı Bekây-ı ömr ü ikbâlindir elbet matlabı halkın Vücûdın mutlaka dünyâya lutf-ı Gird-gâr oldı Penâh eden hücûm-ı ceyş-i gamdan olur asude Der-i Devlet-meâbın bir hısâr-ı üstüvâr oldı Değil fahriyye yazmak gerçi haddim kendi hakkımda Bana Zât-ı Şerifin lîk mahz-ı iftihar oldı Ederken âh ü feryâd endelib efsâne dinlemez Şeref, başla du’âya gayrı vakt-ı İhtisar oldı Akîb-i cemrede her sal meymûn fal dendikce Cihâna feyz-i nevrûzın yeter pertev-nisâr oldı Riyâz-ı ömr ü câhı haşre-dek her dem bahar olsun Denildikçe yine vakt-ı safay-ı gül-izâr oldı (Mefaîlün mefaîlün mefaîlün mefâîlün) ÂDİLE SULTAN 1825?te İstanbul’da doğdu, 1898?de yaşamını yitirdi Sultan II Mahmut ile eşlerinden Zernigar Sultan’ın kızı, Sultan Abdülmecit’in kız kardeşi Sarayda özel eğitim gördü Kaptan-ı Derya ve sonradan Sadrazam olan Mehmet Ali Paşa ile evlendi Önce üç çocuğunu, sonra kocasını ve ardından da genç kızı Hayriye Sultan’ı kaybedince acıya boğuldu Nakşîbendi tarikatına girdi Şiirleri 1996?da “Adile Sultan Dîvânı” adıyla yayınlandı Şiirleri genellikle çocukları, eşi ve kızı Hayriye Sultan’ın ölümlerinden duyduğu derin üzüntüyü yansıtan manzumelerden oluşur Çağdaşı olan Leylâ ve Fıtnat Hanımlardan daha az başarılı bir şair sayılır Aruzun yanı sıra hece ölçüsüyle de şiirler yazdı Türbesi İstanbul Eyüp’te Bostan İskelesi yakınında İstanbul’da pek çok hayıreseri bıraktı, ayrıca babası onun adına birçok eser yaptırdı Muhibbî (Kanuni Sultan Süleyman) Divanı’nın basılmasını sağladı GAZEL Duymayın can ü gönül dostuma pinhan gideyim Akl ü can bana nedir bidil ü bican gideyim Cismde can gibidir gözde hayâli yârin Nice bir gurbet ü firkatle perişan gideyim Korı canımda da âşk odını yaktı alevi Yanmak âşk ile beşaret bana üryan gideyim İderim kat’ı taalluk çü bu can ü tenden O güle bülbül-i can itmede efgan gideyim Adile Kâ’be-i kulın ideyim şöyle tavaf Arz ide ruyını dildarıma mihman gideyim TEVHİDE HANIM Doğum tarihi 1847 1902?de Manisa’da öldü Babası Turgutlulu Limoncuzade Fehim Efendi Annesi, İzmirli Sinanzade Ahmet Efendi’nin kızı Tahire Hanım Manisalı Veznedar Çakmak Hüsayin Efendi ile evlendi Bir kızları oldu Kızını ve ardından kocasını kaybetti Mevlevi tarikatına girdi Şiirini annesi, kızı ve kocasını art arda kaybetmenin acısı etkledi Bir divanı var 1881?de yazıldığı tahmin edilen bu divanda kendi yaşamından ve Manisa’dan izler bulunur Tevhide Hanım’ın önemi yaşadığı çağın coğrafyasını, insanlarını, kültürü ve günlük alışkanlıklarını yansıtmasıdır Divanı Gürol Pehlivan, Bülent Bayram ve Mehmet Veysi Dörtbudak hazırladı Manisa Belediyesi’nin desteğiyle yayınlandı GAZEL Çeşmime göründü âh bir peri âlicenâb Dün gece verdi ziyâ ‘aleme ol âfitâb Âhir çeşmime ben de âh bin cân ile müştâk iken Setrine sây eyleyip rûyına çekmiş nikâb Piyâde gezmiş yorulmuş terlemiş ol meh-likâ Seyr eyledim rûyundaki damlayan sanki gül-âb ‘Ahdinde kılmaz vefâ va’dinde hiç durmaz imiş Teşbihi etdim meşrebin sanki bir dönme dolâb Zihnini topla Tevhîde olma o bahrin gavsi Pirâhenden girîbânın alıp geri çekil yab yab FERİDE HANIM 1837?de Kastamonu’da doğdu Kasmatonu ulemasından Bahar Zade Hammami Mehmet Reşit Efendi’nin kızı İlk eğitimini medresi öğretmeni olan babasından aldı Arapça ve Farsça öğrendi Güzel yazı’ya yani “hat“a merak saldı Bolulu İzzet Paşa’nın divankatipliğini yapan Ali Raif Efendi ile evlendi İstanbul’a taşındılar Feride Hanım 25 yaşında iken eşini kaybetti İstanbul’dan Kastamonu’ya giderek yaşamını burada tamamladı 1903?te öldü Şiirleri arasında epey yer tutan Muhammediye’leri ile tanınır GAZEL Ah kim çıkdı elimden koynumun zer saati Hasretile kalmamışdır gönlümün hiç rahatı Yâdigar-ı yâr idi doğru gider gamhar idi Yirmibeş yıldan beru itmiş idim ünsiyeti Zer gibi zerd ola ruyi hem ayarı nakş ola Mekr ile biganeler ger eyledise sirkati Yelkavan veş ruzü şeb zevki içün çeksin taab Soksun akrebler vücudın göre rencü mihneti Kıldı rekkası felek çerh gibi sergerdan beni Nice dolaplar ile virdi bana çok zahmeti Yetdürür zinciri zülfü yâr ile bend olması Kayd olup derdü game çekmekden ise firkati Ben Feride veş gamü mihnetle ferdim dehrde Geçmedi alâmsız biçarenin bir saati (Kocasının ölümü üzerine yazdığı gazel) HATİCE NAKİYE HANIM Müneccimbaşı Osman Saib Efendi’nin kızı 1846?da ikiz kardeşiyle birlikte dünyaya geldi Sıbyan mektebinde okudu Annesini küçük yaşta kaybetti Teyzesi tarafından büyütüldü Darülmuallimat’tan mezun oldu Yenikapı Mevlevihanesi müritleri arasına girdi Ali Fuat Bey’in Maarif Nazırlığı döneminde Darülmuallimat’ta öğretmenliğe başladı Farsça ve tarih öğretti Lügati Farısiye sözlüğünü hazırladı Bir süre Mısır’da kaldı Sultan Mehmet Reşat döneminde bazı şehzade ve sultanlara öğretmenlik yaptı II Abdülhamid tarafından Şefkat Nişanı ile ödüllendirildi 1899da yaşamını yitirdi Yenikapı Mevlevihanesi Çınaraltı Kabristanı’nda toprağa verildi 40 kadar gazel, methiye, şarkı, müstezad, tahmis, terci-i bend ve kıt’a yazdı Döneminin kadın şairlerinden Şeref hanımın yeğeni idi Onun divanının ikinci basımını hazırladı Dergilerde dağınık halde olan şiirleri derlenemedi Bir bölümü Türkçe olan bu şiirlerden bazıları kardeşi Nebil Bey’in Divan’ının sonunda, bir kısmı da Ahmet Muhtar Bey tarafından yayımlandı Hiç evlenmedi GAZEL Bir gamze hun rize şikâr oldu bu gönlüm Şeb ta seher aşuftevü zar odu bu gönlüm Bir çaresi yok derde giriftar olub eyvah Bir gonce içün âleme har oldu bu gönlüm Gülçini visal olmak içün bağı tarabda Bir bülbüli şurideye yâr oldu bu gönlüm Gülşende edüb nağmei bülbül ana tesir Feryad ile manendi hezar oldu bu gönlüm Geçdi neyü meydan işidüb savtı hezarı Medhuş olarak maili zar oldu bu gönlüm Rüyet hevesile Nakiyye bir kez o şuhu Akdamı rekibane gubar oldu bu gönlüm |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|