Bir Türkü Söyle Dirileyim |
07-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Bir Türkü Söyle Dirileyimali çolak yazıları - han eseri - memleket türküleri Bir türkü söyle, dirileyim! Aytmatov'un unutulmaz romanı 'Beyaz Gemi'de, dedesi, adsız çocuğa bir efsane anlatır Yakıcı bir öyküdür bu "Geçmiş zamanların birinde bir han, başka bir hanı esir almış Bu han esirine: 'Eğer istersen benim kölem olarak yanımda kalır, uzun zaman yaşayabilirsin İstemezsen en büyük arzunu yerine getirir, sonra da seni öldürürüm' demiş Esir olan han düşünüp cevap vermiş: 'Köle olarak yaşamak istemiyorum, beni öldür daha iyi Ancak öldürmeden önce ülkemden herhangi bir çobanı buraya getirmeni istiyorum' 'Ne yapacaksın o çobanı?' 'Ölmeden önce ondan bir türkü dinlemek istiyorum' 'İşte böyle' diyor dedesi çocuğa, 'vatanlarının bir türküsü için canlarını feda eden insanlar varmış' Vatanın bir türküsü can vermeye değer bazen Bazen de bir türkü, vatan olur, diriltir insanı Türkülerin her şeyi nasıl değiştirip güzelleştirdiğini, insanların içlerinde saklayıp durduklarını nasıl çiçek açtırdığını, Füruzan'ın "Parasız Yatılı"sındaki "Edirne'nin Köprüleri" öyküsünde gördüm ben Balkanlardan göçüp gelmiş insanların İstanbul'da yaşadıkları yurt hasretini, yabancılığı bir sızı gibi duyuran o apaydınlık öyküde Bir bayram günü Nine, oğlu, gelini Naciye, misafirleri İshak Amca ile taze gelini ve evin küçükleri, Sabahat ile anlatıcı çocuk bir odada toplanmışlardır Hatıralar, sevinçler içinde "İşte o sıra İshak Amca'nın gelini bir türkü söylemeye başladı Sözleri onların geldikleri yerlere dairdi Biz anlayamıyorduk ama ezginin yumuşak, içli etkisi odayı sarıvermişti () Odamızın ne denli güzel olduğunu bunca sezmemiştik şimdiye dek Bu odada olan insanları o kadar doğrulayıp güzelleyen bir türküydü ki bu, ninemin etiyle, kanıyla bağlı olduğu o yerleri, bize yeterince anlatamayışına şaşmamak gerekiyordu Türkü onun anlatmak istediği her şeyi tek tek arıtıp diriltiyordu" Gelin türküyü sürdürdükçe hepsinin yüzünde yeni anlamlar, yeni mutluluklar çoğaltıyordu Her sözcüğün getirdiği iyileştirici güç, hüznü bilen ama acıyı bilmeyen çocuklara bile ulaşıyordu Birbirlerine hiç bakmıyordu odadakiler Öylesine kapalı olmaya alışmışlardır ki, uzun süredir, bir yanlarında durulup kalmış yaşamanın, birden zorlayarak, kaynayarak gelen bu alışılmadık büyümesini, kendilerine dönük karşılayabiliyorlardır ancak İshak Amca'nın gelini yeni bir türküye başlar Ezginin hızı artar Birden Naciye yenge de girer türküye, onu kocası izler İshak Amca'nın da başlamasıyla sesler gürleşip bir sevinç yumağına dönüşür Çocuklar da yavaştan ellerini çırpmaya dururlar Nine, "Mari kızanlarım der, bu düğün bayram türküsüdür Bunun bir de hora tepmesi olur Haydi davranın!" Türküler, gurbette kısılıp kalmış bir aileye bütün yoksulluğunu, acılarını, hasretini unutturur Türkü, susan bir topluluğun dilini çözüp onları birbiriyle ve mutlulukla tanıştırır yeniden Füruzan, umutlu, aydınlık, gülücükler dolu bir tabloyla bitirir öyküyü Gurbet dediğiniz büyük yalnızlık, ancak dil ve o dilin türküleriyle katlanılabilir olmalıdır Yurtdışında yaşayan bir dostumun, arada bir, "Türkçe kitabım kalmadı Bana bir iki tane iyi kitap gönderir misiniz?" deyişindeki yakıcı anlamı şimdi daha iyi kavrıyorum Ömrünün yarım asrını İngiltere'de, yabancı bir dilin içinde ve daima ülkesini özleyerek, onu yazarak geçiren Cengiz Dağcı'nın ölümü, gurbet ve dil algımızı yeniden düşünmenin kapılarını açtı Başka bir dilin ve yabancıların hayatında yaşarken, anadil, nasıl da iyileştirici bir görev üstleniyor! Beşir Ayvazoğlu, Dağcı'nın ölümünden sonra bu sütundaki yazısında, ona yıllar önce yönelttiği bir sorunun cevabını yayımladı Soru şöyleydi: "Türkçenin konuşulmadığı bir ülkede Türkçe yazmak ve tanımadığınız bir okuyucu kitlesine hitap etmek sizin için zor olmuyor mu?" Cengiz Dağcı'nın cevabı, 'dil'in insanı ayakta tutan büyülü gücünü anlatmaya yetiyordu: "Polonyalı muhacir Czeslaw Milosz'un 'Anayurt dediğin dildir aslında' sözlerini benim kadar hiç kimse anlayamaz dünyada Her şey dile bağlıdır Benim durumumda yurt dediğin gerçekten dil'den başka bir şey değildir Bugüne kadar düşünce hürriyetimi koruyabildiysem, dille koruyabilmişimdir; yurdumu, toprağı, dağı, bağı, denizi, çiçeği, böceği, insanıyla yaşayabildiysem, dille yaşayabilmişimdir Dilini umursamayan, özellikle yabancı bir ortamda, dilini yitiren bir insan, dilden fazla bir şey yitirir Yurdu ve insanları pörsüye pörsüye, ağara ağara, geri dönmeyecek şekilde silinip gider onun gözlerinden ve yüreğinden Gene de bir insan olarak yaşayabilir belki; ama o artık kendi yurdunun insanı olmaz; içinde yaşadığı, dilini benimseyip kabul ettiği yabancı milletin insanı da olamaz" Dil, yalnız düşüncenin değil, yaşamanın da evi Ülken, sevdiklerin, dostların, hatıran, hayalin, alışkanlıkların, yaşama biçimin Hepsini, hepsini canlandırıyor oksijen çadırı gibi Hayatın yeşerdiği bir bahçe oluyor dil ve o dilin türküsü ali çolak |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|