Milli Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı |
06-24-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Milli Mücadele Dönemi Türk EdebiyatıMilli Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı Millî Mücadele Dönemi Türk Edebiyatı Yakup Kadri Karaosmanoğlu (1899-1974) Üsküdar İdadisi'nde edebiyat ve felsefe öğretmenliği yaptı (1916-17) İkdam gazetesinde çalıştı Yeni Mecmua'da Erenlerin Bağından yazılarını yayımladı (1918-19) Tedavi olmak için gittiği İsviçre'de üç yıl kaldı Mütareke devrinde İkdam, Dergâh gibi gazete ve dergilerde yazdığı yazı ve öyküleriyle Kurtuluş Savaşı'na destekledi İkdam'da Kiralık Konak (1920), Akşam'da Nur Baba (1921) romanlarını tefrika ettirdi 1921'de Ankara'ya çağrıldı Toplumsal yapıdaki bu değişimi öykü ve romanlarında yansıtan Yakup Kadri, hayata bakışını, bu farklılaşma durumlarının ondaki yansılarını şöyle dile getirmektedir: "On sekiz yaşımda iken şeyda (deli) bir anarşist idim Yüksek bir makam sahibi veya herhangi bir kudretli adamı yere sermek en büyük gayemdi Sonradan bir ihtilalin başına geçmek ve halk kitlelerini bir rüzgârın bir ormanı dalgalandırışı gibi harekete getirmek istedim Otuzumda bunların hepsinden vazgeçmiş, hiçbir şeye inanmaz olmuş ve kendimi cismani hazlara terk etmiştim Fakat etin bu iltihabından ruhun başka türlü bir iltihabı ile uyandım Mistik bir sevda can evimi bir yangının alevi gibi sarmıştı Bu alevle tutuştukça hayat buluyordum Ve ılık uzletimi (toplum hayatından uzaklığımı) yüzleri berrak su kaynaklarını andıran hayaletlerle dolduruyordum İşte, millet aşkına ben bunlar arasında vasıl oldum Ve bu aşk yolunda can vermeyi o vakit cana minnet bildim Lâkin, bu yeni dinde kendime peygamber yine kendimdim Onun için ruhum imansız kalan cemaat gibi perişandı Ne vakit ki Anadolu yaylalarının maverasından (ötesinden) O'nun (Atatürk'ün) sesini duydum; Nur ile ateş, vecd (kendinden geçme) ile humma (ateş) arasındaki farkı o vakit bildim Ancak bu millet mürşidinin emri altındadır ki, kısır bir ateşle beyhude yere yanıp tutuşmaktan ve yıpratıcı ihtilaçlar içinde beyhude yere kıvranıp durmaktan kurtuldum Ruhum, hemen ilâhî diyebileceğim bir nizam (düzen) içine girdi Kütahya, Simav, Gediz, Eskişehir, Sakarya yörelerine gezi Garp cephesinin bulunduğu mevkide olup bitenlere tanıklık etti Anadolu gerçeği ile yüzleşen Yakup Kadri; Kurtuluş Savaşı'nın yansılarını yakından gözledi Cumhuriyet'in kuruluşunda Mardin (1923-1931), daha sonra da Manisa milletvekili oldu (1931-1934) 1923-25 arası Cumhuriyet ve Hakimiyet-i Milliye (Ulus) gazetelerinde yazdı Burada iki yıl kaldı İstanbul'da çıkan Milliyet'te yazdı Hüküm Gecesi romanını bu gazetede tefrika ettirdi (1927) Sodom ve Gomore'yi yazdı (1929) 1932'de yazdığı Yaban birçok tartışmalara neden oldu Roman, 1942'de CHP Roman Armağanı'nda ikinciliği kazandı Aynı yıl Vedat Nedim Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge, İsmail Hüsrev Tökin ile birlikte Kadro dergisinin kurucuları arasında yer aldı Dergi, 1934'te kapanmak zorunda kalınca, Tiran elçiliğine atandı Bunu Prag (1935), La Haye (1939), Bern (1942), Tahran (1949), Bern (1951-1954) elçilikleri izledi 1961'de Kurucu Meclis üyeliğinde, 1961-1965'te de Manisa milletvekilliğinde bulundu Cumhuriyet, Hakimiyet-i Milliye, Ulus, Milliyet, Yeni İstanbul, Tercüman; Kadro, Varlık, Hayat, Meydan gibi gazete ve dergilerde makale, roman ve anıları yayımlanan Yakup Kadri, 13 Aralık 1974'te Ankara'da öldü Romanlarında, ülkenin yaklaşık yüz yılı aşkın zaman dilimini (1861-1950) konu edindi Toplumsal değişim sürecinin toplumun farklı kesimlerindeki yansılarını gerçekçi bir bakışla yansıttı Tarihe tanıklıkla birlikte, insan-toplum ilişkilerinde bu süreçte biçimlenen durumları irdeledi Tanık olduğu olaylar, yaşadığı ortam onun edebiyat anlayışını biçimlendirmiştir Fecr-i Âtî içinde 'sanat sanat içindir' anlayışından yola çıkan Yakup Kadri, koşulların gücü içindeki değişimi de yıllar sonra şöyle dile getirecektir: "Bu coşkunluğum, sanat perisi yolunda bu serdengeçtiliğim, ilk millî felâketimiz olan Balkan Harbi'ne kadar, bütün ateşiyle devam etti Fakat ne vakit ki, Çatalca önüne dayanan düşman toplarının sesini ta yatağım içinden işitmeğe başladım, hisseder gibi oldum ki, hayatta benim yaptığım mücadeleden daha mühimleri vardır Balkan Harbi'ni daha bir sürü millî felâketler takip etti Ben gene 'Sanat şahsî ve muhteremdir' diyordum Fakat onun yanı başında, hiç değilse onun kadar 'şahsî' ve 'muhterem' şeyler olabileceğini düşünmeğe başlamıştım" Öykü ve romanlarında dilde sadeleşme ve yeni bir edebiyat anlayışının örneklerine veren Yakup Kadri, bir bakıma değişim döneminin romancısıdır Romanlarında, ülkenin Batılılaşmadan Cumhuriyet'in kuruluş yıllarına değinki değişim ve dönüşüm süreçlerini konu edinir Çözülme ve yeniden yapılanma Bu süreçteki insan ve toplum gerçeğine gerçekçi bir bakışla yaklaşır Yakup Kadri, romanlarının yapısal oluşumunu değerlendirirken, şunları söyler: "Romanlarımın kronolojik mahiyeti benim istek veya kararımla meydana gelmiş bir şey değildir Romanda yegâne (biricik) gayem, hayatın heyecanını verebilmek ve canlı tipler yaratmaktır Bunda ne dereceye kadar muvaffak olduğumu bilmiyorum Roman yazarken tanıdığım kimseleri ve yaşadığım hayat safhalarını bir ham madde olarak kullanırım Romanlarımı uzun müddet tasarlarım Fakat not alıp materyal toplamak adetim değildir" Fecr-i Âtî’de iken ferdiyetçi sanat anlayışını benimseyen sanatçı, daha sonra millî Edebiyat cereyanına katıldı İlk eserlerinde mistik bir hava vardır 1916’dan sonra ülke gerçeklerini ve millî duyguları işleyen hikâyeler yazmıştır Roman, hikâye, deneme, mensur şiir, makale ve anı türünde eserleri vardır Romanlarında Türk halkının yaşayışı ve problemleri başlıca konudur Tanzimat’tan Cumhuriyet’e kadar olan dönemde Türk halkının yaşadığı gelişme ve değişmeleri işlemiştir Aydınlarla halk arasındaki zıtlıkları da konu edinmiştir Eserlerinde sağlam bir gözlemcilik ve ona dayanan bir realizm vardır Eserleri teknik bakımdan sağlamdır Karakterleri başarıyla anlandırmıştır Titiz bir üslûpçudur Hikâyeleri: Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri Romanları: Kiralık Konak, Nur Baba, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Yaban, Ankara, Bir Sürgün, Panorama Diğer eserleri: Erenlerin Bağından, Zorakî Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda Halide Edip Adıvar (1884-1964) Romancı ve hikâyeci Ünlü, Sultanahmet mitingi ile halkı coşturmuş ve bizzat millî mücadelenin içinde yer almıştır Romanlarındaki belli başlı konular, Kurtuluş Savaşı, çocukluk hatıraları ve aşktır Kahramanlarını daha çok kadınlar arasından seçen sanatçı, karakter bulmakta başarılıdır Kadınlara da üstün özellikleri vermiştir Gözlem, tasvir ve tahlillerde başarılıdır Sosyal çevreye önem verir Dili kullanmada başarılı değildir Dağınık, düzensiz bir üslûbu vardır Eserleri: Handan, Son Eseri, Ateşten Gömlek, Vurun kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Sinekli Bakkal, Tatarcık, Mor Salkımlı Ev, Dağa Çıkan Kurt, Harap Mabetler Beş Hececiler Şiire 1 Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yıllarında başlayan, Mütareke yıllarında şöhret kazanan hececiler, Anadolu'yu ve vasat insan tipini şiire soktular Memleket sevgisi, yurt güzellikleri, kahramanlık ve yiğitlik, işledikleri başlıca konulardır Hecenin bu beş şairi millî edebiyat akımından etkilenmiş ve aruzu bırakarak şiirlerinde heceyi kullanmaya başlamışlardır Bunda da oldukça başarılı olmuşlardır Şiirde sade ve özentisiz olmayı tercih etmişlerdir Orhan Seyfi Orhon (1890-1972) Şiirlerinde konuşma dilini kullanmıştır Bazı şiirlerinde halk şiiri şekillerini kullanmıştır Daha çok şahsî temaları işleyen şair vatanî konuları da işlemiştir Eserleri: Fırtına ve Kar, Peri Kızı ile Çoban, Gönülden Sesler, O Beyaz Bir Kuştu Yusuf Ziya Ortaç (1896-1967) Şiire aruzla başlamış, da ha sonra heceyi kullanmıştır Günlük hayatın çeşitli görünümlerini sade bir dille işlemiştir Akbaba adlı mizah dergisini çıkarmıştır Eserleri: Akından Akına, Aşıklar Yolu, Yanardağ, Bir Rüzgâr Esti Faruk Nafiz Çamlıbel (1898-1973) Beş Hececilerin en genci ve en başarılısıdır Buna rağmen aruzu da tamamen terk etmemiştir Şiirlerinde Anadolu’yu, memleket sevgisini anlatmıştır Ferî konuları da işlemiştirbaşlıca konu ve temaları, aşk, hasret, tabiat, ölüm, kahramanlık, ihtiras Lirik şiirleri vardır Şiirleri: Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, Dinle Neyden, Gönülden Gönüle Tiyatro eserleri: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman Enis Behiç Koryürek'in (1892-1949) Şiire aruzla başlamıştır Heceyle yazdığı ilk şiirlerinde aşkı işlemekle beraber, daha sonra Kurtuluş Savaşı yıllarında millî duyguları ve tarihî kahramanlıkları işlemiştir Şiirleri: Miras, Güneşin Ölümü Halit Fahri Ozansoy (1891-1971) “Aruza Veda” adlı şiiriyle aruzu bırakıp heceyi kullanmaya başlamıştır Şiirlerinde konuşulan Türkçeyi başarıyla kullanmıştır Derin bir melânkoli ev karamsarlık taşıyan şiirlerinde ferdî konuları işlemiştir Şiir, roman ve tiyatro türünde eserleri vardır: Cenk Duyguları, Efsaneler, Baykuş, Hayalet Dönemin Bağımsız İsimleri Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936) Dinî, millî şiirleriyle tanınır Bir destan şairidir (Çanakkale Şehitlerine) İslâmcılık akımının temsilcisidir Şiirlerinde dinî lirizm dikkati çeker Öğretici, öğüt verici, birliği ve bütünlüğü sağlayıcı şiirleri vardır Savaş sırasında ve sonrasında kurtuluşun ve gelişmenin ancak dine sarılmakla olacağını, batının sadece ilminin alınabileceğini savunmuştur Türk şiirine gerçek realizm onunla girmiştir O, toplum hayatını bütün yönleriyle aksettirmiştir Hatta sokak aralarında konuşulan dili bile şiirine yansıtabilmiştir Gözlemlerinden çokça faydalanmıştır Tasvir edici ve tahkiyeli anlatımı sayesinde şiirinde canlı tablolar çizmiştir Aruzu Türkçeye başarıyla uygulamıştır Nazmı nesre yaklaştıranlardandır Manzum hikâye şeklinde şiirleri vardır Bu şiirlerinde günlük hayatı, toplum hayatını başarıyla anlatmıştır Özellikle yoksullara, sakatlara, kimsesizlere karşı acıma duygusu bu tür şiirlerinde belirgindir Hasta, Küfe, Meyhane, Seyfi Baba, Hasır, Mahalle Kahvesi bu türün örnekleridir Şiirlerini Safahat adlı kitabında toplamıştır Safahat yedi kitaptan oluşur: Safahat, Hakk’ın Sesleri, Süleymaniye Kürsüsünde, Fatih Kürsüsünde, Hatıralar, Asım ve Gölgeler Makaleleri A Abdülkadiroğlu tarafından yayımlanmıştır Yahya Kemal Beyatlı (1884-1959) Şair ve yazar Eski nazım biçimleriyle -az da olsa değişikliğe uğratarak- yeni konuları işlemiştir Aruzu Türkçede başarıyla uygulamıştır Sadece Ok şiirini heceyle yazmıştır Şiirde dile, uygun kelimelerin seçilerek yerli yerinde kullanılmasına özen göstermiştir Parnasizmin en önemli temsilcisidir Şiirde şekil mükemmelliğine, ahenge ve kafiyeye önem vermiştir İşlediği başlıca konu ve temalar: aşk,i tabiat, kahramanlık, ölüm, sonsuzluk Şiirlerinde Osmanlı hayranlığı oldukça açıktır ve İstanbul'u da şiirde en çok işleyen şairdir O tam bir İstanbul aşığıdır Tevfik Fikret’in “Sis” adlı, İstanbul'u tahkir ettiği şiirine karşı “Siste Söyleniş” adlı şiiriyle cevap vermiştir Şiirleri: Kendi Gök Kubbemiz, Eski Şirin Rüzgârıyla, Rubailer Nesirleri: Eğil Dağlar, Aziz İstanbul, Edebiyata Dair |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|