Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #226 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..GÜNEY CEPHESİ'NDEKİ HAREKAT Saygıdeğer Efendiler, İnönü muharebe alanını ikinci defa yenilerek terkeden ve Bursa'ya doğru eski mevzilerine çekilen düşmanın takibinde, piyade ve süvari tümenlerimizin gösterdikleri anılmaya değer yararlıkları anlatamayacağım Yalnız, genel askerî durumu tam olarak açıklayabilmek için, müsaade buyurursanız Güney Cephemiz'e giren bölgede yapılan harekâtı özetleyeyim Güney Cephesi Komutanı Refet Paşa'nın emrinde bulunan üçpiyade tümeni, Dumlupınar'da hazırlanmış bir mevzide bulunuyorduBundan başka, bir süvari tümeni ve bir de süvari tugayı vardı Bu mevzün sol kanadında bulunuyordu Güney Cephesi Komutanı'nın aldığı görev, düşmanı bu mevzide durdurmaktı Uşak doğusundaki mevzilerimizden hareket eden üç piyade tümeni ve bir kısım süvari Dumlupınar mevzilerine taarruz etti 26 Mart'ta birliklerimiz, mevzilerini terke mecburoldu Güney Cephesi Komutanı, bundan sonra kuvvetlerini esaslı bir hatta durdurmayı ve yeniden tertibat almayı başaramadığı için kuvvetler ikiye ayrıldı 8'inci ve 23'üncü Piyade Tümenleri ile 2'nci Süvari Tümeni'nden meydana gelen kısmı, kendi emri altında, Altıntaş'a doğru çekildi57'nci Piyade Tümeni ile 4'üncü Süvari Tugay'ından meydana gelen ötekikısım Fahrettin Paşa'nın emri altındaydı Düşman bütün kuvvetiyle Fahrettin Paşa kuvvetlerine yönelerek doğuya yürüdü Refet Paşa kuvvetlerine karşı, Dumlupınar'da yalnız bir piyade alayıbıraktı Refet Paşa, sonradan 23'üncü Tümeni Altıntaş üzerindengüneye, Fahrettin Paşa emrine verdi Altıntaş yönünde, düşmanın hiçbir hareketi olmadığı anlaşılınca, Refet Paşa , yanında bulunan kuvvetlerle kuzeye getirtildi Doğuya doğru ilerleyen düşmana karşı, Fahrettin Paşa kuvvetleri çeşitli yerlerde savaşlar vererek Afyon'un doğusuna çekildi Düşman, Afyonkarahisar'ı işgal ettikten sonra, Çay-Bolvadin hattına kadarilerledi ve orada durdu Bu düşman karşısında, Fahrettin Paşa,37'nci ve 23'üncü Tümenlerle birlikte, güneyden Adana bölgesinden gelen 41'inci Tümen'i de alarak, bir karşı hat oluşturdu |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #227 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..YUNAN ORDUSU'NUN GENEL TAARRUZ PLANINDA PEK GÖZE ÇARPAN BİR YANILMA Efendiler, askerî strateji konusunda fazla düşünce, ileri sürmekten kaçınma taraftarı olmakla birlikte Yunan ordusunun bu defaki genel taarruz plânında göze çarpan bir yanılmaya işaret etmek isterim Yunan ordusıınıın Uşak grubunun, Dumlupınar'dan sonra, Eskişehir'e doğru yürümesi gerekirdi Afyon üzerinden Konya'ya doğru yönelmesi, kuvvetlerini asıl kesin sonuç alacağı alandan uzaklaştırarak, işe yaramaz ve tehlikeli bir durumda bırakmıştır İnönü'ndeki başarı bizim tarafta kaldıktan sonra, bu kuvvetlerin, kendilerini tehlikeden kurtarmakiçin bir an önce sür'atle geri çekilmelerirıi sağlamaktan başka bir şey düşünmeyeceklerine şüphe yoktu İnönü'nde zafer kazanan kuvvetlerimiz,Eskişehir, Altıntaş üzerinden Dumlupınar'a yönelerek bu mesafenin önemli bir kısmında demiryolundan fazlasıyla yararlanma imkânı bulunduğuna göre, Afyonkarahisar'ın doğusunda bulunan Yunan grubu geri çekilmehattını kesebilir ve böylece, pek büyük bir ihtimalle o grubu büyük bir fetâkete uğratabilirdi Nitekim, bu düşüncenin uygulanmasına geçmekte bir an gecikilmemiştir İIk serbest kalan tümenler derhal Güney Cephesi Komutanı Refet Paşa'nın emrine verilerek harekete geçirilmiştir İnönü Meydan Muharebesi'nden alınan sonuç üzerine, Yunan ordusunun Uşak grubu, derhal geri çekilmeye başladı Refet Paşa , 7 Nisan 1921 tarihinde karargâhıyla Çöğürler'de, 4'üncü ve 11'inci TümenlerAltıntaş bölgesinde, 5'inci Kafkas Tümeni ve kuvvetli bir alay durumundaolan Meclis Muhafız Taburu Çöğürler güneyinde, 1'inci ve 2'nci SüvariTümenleri Kütahya bölgesinde bulunuyorlardı Fahrettin Paşa,Çay ve Afyon'dan çekilen düşmanı kovalayıp sıkıştırırken, Refet Paşa da düşmanın Aslıhanlar civarında bulunan bir alayına, bu saydığımızkuvvetlerle, yani, üç piyade tümeni ve bir taburla taarruz etti Bir taraftanda kuzeyden daha iki tümen, 24'üncü ve 8'inci Tümenler güneye doğrugönderildi Aslıhanlar'daki Yunan alayı, Refet Paşa'nın taarruzunudurdurdu ve çok zaman kazandı Bu süre içinde geriden gelen birliklerleiki tümene kadar takviye edildi Bu kuvvetler Afyon'dan çekilen kuvvetlerin kendilerine katılmalarını sağladı 12 Nisan 1921 günü, Refet Paşa'nın emrinde kuzeyden güneyeve doğudan batıya taarruz eden kuvvetlerin toplamı şöyleydi: Kuzeyden gelen 4, 5, 11, 8 ve 24, doğudan ilerleyen 57, 23 ve 41' inciTümenler ki, toplam olarak sekiz piyade tümeni ve bir piyade taburu1'inci ve 2'nci Süvari Tümenleri çok uzak mesafelerden dolaştırılarak veancak düşman yenildiği takdirde etkili olabilecek; fakat o günkü savaştahiç de işe yaramayarı düşman gerisindeki Banaz hedefine gönderilmiştiRefet Paşa'nın komutası altına verilen kuvvetler, taarruzlarında başarı kazanamadılar, aksine fazla can kaybı oldu Düşman, Dumlupınarmevzilerine hâkim olarak yerleşti ve orada kaldı Refet Paşa kuvvetleri de Dumlupınar'ın on kilometre kuzeydoğusunda olmak üzere, Aydemir, Çalköy, Selkisaray hattına çekilip durdu Aslıhanlar Muharebesidiye anılan bu çarpışmalar bu şekilde sona erdi |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #228 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..REFET PAŞA KENDİSİ YENİLDİĞİ HALDE DÜŞMANI YENİLMİŞ SAYIYORDU Efendiler, muharebe sırasında muhar ebe hatlarındaki bazı kısımların ileri geri dalgalanışı ve özellikle Afyon doğusunda bulunan düşman tümenlerininDumlupınar'ın ilerisinde bıraktıkları bir alaylarının yenilip safdışı edilememesi yüzünden, düşman kuvvetleri Dumlupınar'akadar çekilme imkânını bulabilmiştir Bundan sonra, Yunan kuvvetlerinin, sağlam bir muharebe hattı tutmak üzere tertibat alırken, ileridekibirliklerinin o hatta ulaşmak üzere geri yürüyüşleri, Refet Paşa'nınmuharebesinin sonucu hakkında yanlış bir yargıda bulunmasına yol açtıGerçekten de Refet Paşa , kendisi yenildiği halde, düşmanın yenilip geri çekildiğiini ,sandı ve bunu, beş gün süren Dumlupınar Meydan Muharebesi'nde, düşmana son darbenin vurulabildiğini bildiren:elgrafıylabize de haber verdi Biz de, pek tabiî memnun olarak büyük takdir ve tebriklerde bulunduk, Fakat durumu iyice anlamak için telgraf başında kendisine sorduğum sorulara aldığım cevaplardan, durumun biidirildiği gibiolmadığı şüphesine düştük Sonunda anlaşıldı ki, düşman kendi maksadına ve genel durumuna uygun olarak, Dumlupınar'da savunması kolay,hâkim ve sağlam bir mevzi arıyordu Aksine, Refet Paşa'nın ise, biraz geride bütün kuvvetleriyle Aydemir, Çalköy, Selkisaray hattını tutması gerekti Efendiler, durum sakinleşmeye başladıktan sonra, Refet Paşa'nın komuta ettiği orduda, kendisine karşı güvenin kalmadığı anlaşıldıDurumu yerinde incelemek üzere, Ankara'dan Fevzi Paşa Hazretleri, Batı Cephesi'nden de İsmet Paşa, birlikte bizzat Refet Paşa'nın karargâhına gittiler Refet Paşa'nın komuta durumunun birsüre daha devamı tercih edilmekte olduğundan, konuyu ona göre bir hal çaresine bağladılar Fakat, zaman geçmeden, bu durumun devam ettirilmesinin mümkün ve doğru olmadığı kanaati belirdi Bu sebeple, ben bizzat Fevzi ve İsmet Paşaları alarak Refet Paşa'nın yanına gittim Durumu yakından inceledim ve konuyu derhal şöyle bir çözüme bağladım Refet Paşa'nın komutası altında bulunan Güney Cephesi'niBatı Cephesi'ne bağlayarak İsmet Paşa'nın komutasına verdim Kendisine de Ankara'da bir görev verilmek üzere oraya dönmesi gerektiğinibildirdim |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #229 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..REFET PAŞA, TÜRK ORDUSUNA KOMUTAN OLMAK İSTİYORDU Refet Paşa, Ankara'ya döndüğü zaman şöyle bir çözüm yolu düşünmüştüm İsmet Paşa'nın artık Genelkurmay Başkanlığı'ndan istifa ederek, kendisini tamamiyle, genişletilmiş olan Batı Cephesi Komutanlığı'na verecek Millî Savunma Bakanı bulunan Fevzi PaşaHazretleri de vekâletle yürütmekte olduğu Genelkurmay Başkanlığı'nı asilolarak üzerine alacak Ondan boşalacak Millî Savunma Bakanlığı görevini de Refet Paşa yapacak Refet Paşa , aslında, yine askerî bir görev almak istiyordu Fakat benim bulduğum çözüm yolunu beğenmedi Diyordu ki: "Millî Savunma Bakanı bulunan Fevzi Paşa'nın görevinden çekilmesini gerektiren bir durum yoktur İsmet Paşa'nın Genelkurmay Başkanlığı'ndan ayrılmasını zarurî buluyor ve bana da bu aralık bir görev vermeyi düşünüyorsanız, çözüm şeklinin ona göredüzenlenmesi mümkündür" Ben, her nasılsa, Refet Paşa'nın düşüncesinde gizli olan maksadı birdenbire kavrayamadım Çünkü, biraz sonra anlar gibi olduğumgörüş asla hatırıma gelmemişti Anlayamadığım noktayı açıklatmak içinkendisine sordum ve dedim ki: "yani siz mi Genelkurmay Başkanı olmakistiyorsunuz?" Gerçi açık bir cevap vermedi ama, ben maksadın tamamenbundan ibaret olduğunu kabul ettim Bunun üzerine şu görüşü ileri sürdüm: "Genelkurmay Başkanlığı, bizim teşkilâtımıza göre, bugün fülî olarak Başkomutanlık makamıdır Siz, daha Türk ordusuna Başkomutanolacak vasıfları kazanmış değilsiniz Bunu hatırınızdan çıkarınız !" Refet Paşa, verdiği cevapta dedi ki: "Öyleyse ben de Millî Savunma Bakanlığı'nı kabul etmem" "O sizin bileceğiniz iştir" dedim vebıraktım Gerçekten kabul etmedi ve izin alarak, Kastamonu ormanlarında, Ecevit denilen yerde bir süre dinlenmeye çekildi Refet Paşa'nınMillî Savunma Bakanlığı'na getirilişi bundan sonra ortaya çıkan başkabir durum üzerine olmuştur |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #230 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..LONDRA KONFERANSINDAN DÖNEN DIŞİŞLERİ BAKANI BEKİR SAMİ BEY'İN İMZALADIĞI SÖZLEŞMELER Saygıdeğer Efendiler, İkinci İnönü zaferinden sonra Londra'ya gitmiş olan delegeler hey'etimiz geri döndü Konferansın olumlu bir sonuca varmamış olduğunu biliyorsunuz Fakat delegeler hey'eti Başkanı ve Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey , kendiliğinden İngiltere, Fransa ve İtalya diplomatlarıyla temas ve görüşmelerde bulunarak, herbiriyle ayrı ayrı birtakım sözleşmeler imzalamış bulunuyordu Bekir Sami Bey'in İngiltere ile imzaladığı bir sözleşme gereğince, elimizde bulunan bütün İngiliz esirlerini geri verecektik Buna karşılık, İngilizler de bize, kendi ellerinde bulunan esirlerimizi iade edeceklerdi Yalnız, Türk esirleri arasında Ermenilere ve İngiliz esirlerine zulüm veya kötülük yapmış olduğu iddia edilenler serbest bırakılmayacaktı Hükûmetimiz, elbette böyle bir sözleşmeyi kabul edip onaylayamazdı Çünkü böyle bir sözleşmeyi onaylamak demek, Türk uyruklu olanların, Türkiye içindeki hareketleri üzerinde, yabancı bir hükûmetin bir çeşit yargı hakkını onaylamak olurdu Bu sözleşmeyi kabul etmemekle birlikte, İngilizler bazı Türk esirlerini serbest bıraktıklarından, biz de karşılık olarak elimizde bulunan İngiliz esirlerinden bir kısmını serbest bıraktık Daha sonra, 23 Ekim 1921 tarihinde, Kızılay İkinci Başkanı Hamit Bey'le İstanbul'daki İngiliz komiseri arasında yapılan anlaşma üzerine, Malta'da bulunan bütün Türk tutukluları ile elimızde bulunan bütün İngiliz tutuklularınınkarşılıklı olarak serbest bırakılması kararlaştırılmış ve bu karar uygulanmıştır Efendiler, Bekir Sami Bey , resmî görüşmeler ve konuşmalar dışında, sırf şahsî olarak da Lloyd George ile bir görüşme yapmış Aralarında söylenen sözler steno ile yazılmış Bu zabıt imza daedilmiş Fakat, ben Bekir Sami Bey'in elinde bulunan nüshahakkında bana bilgi verildiğini hatırlamıyorum Son zamanlarda Dışişleri Bakanlığı vasıtasıyla Bekir Sami Bey'den bu nüshayı istettimise de, Bakanlığa gönderdiği bir mektupta, o zaman bu nüsha tercümelerinin bana gösterildiğini, gcrek aslının gerek tercümelerinin, DışişleriBakanlığı'ndan ayrılırken ilgili dosyada bırakıldığını bildirmiştir Dosyalarda bu belge bulunamamıştır Dışişleri Bakanlığı'nda da hiç kimseninbu belge metni hakkında bilgisi yoktur Ben de, arz ettiğim gibi, hiçbirvakit haberdar edildiğimi hatırlamıyorum Efendiler, Bekir Sami Bey ile Fransız Başbakanı Mösyö Briand arasında da,11 Mart 1921 tarihli bir sözleşme imza edilmiştir Bu sözleşmeye göre, Fransa ile Millî Hükûmet arasındaki düşmanlığa son verilecek Fransızlar, silâhlı çetelere, biz de mücahitlerimize silâhlarını bıraktıracağız Zabıta kuvvetlerimize Fransız subayları alınacak Fransızlar tarafından kurulacak zabıta kuvvetleri olduğu gibi kalacak Fransa'nın boşaltacağı yerlerle, Elâzığ, Diyarbakır ve Sıvas illerinin ekonomik gelişmesi için yapılacak teşebbüslerde üstünlük hakkı ve Ergani madenlerini işletme imtiyazı da Fransızlara verilecek vb Hükûmetimizce, bu sözleşmenin de kabul edilmemesinin sebeplerini sıralamaya gerek yoktur sanırım Bekir Sami Bey , İtalya Dışişleri Bakanı bulunan KontSforza ile de 12 Mart 1921'de bir sözleşme imzalamış Bu sözleşmegereğince, İtalya'nın konferans sırasında, İzmir ve Trakya'nın bize verilmesi konusıındaki isteklerimizi desteklemesine karşılık, biz de İtalyanDevleti'ne Antalya, Burdur, Muğla, Isparta sancaklarıyla Afyonkarahisar,Kütahya, Aydın ve Konya sancaklarını sonradan tayin edilecek kısımlarında ekonomik teşebbüsler için üstünlük hakkı tanıyacaktık Bundan başka, bu bölgelerde, Türk hükûmeti veya Türk sermayesi tarafından yapılamayacak olan ekonomik işlerin İtalyan sermayesine verilmesi ve Ereğlimadenlerinin bir İtalyan - Türk şirketine devri kabul edilmekte idi Elbette bu sözleşme de, hükûmetimizce redden başka bir işlem göremezdi Efendiler, İtzlâf Devletleri'nin, Londra'ya barış yapmâk için gönderdiğimiz Delegeler Hey'etimiz Başkanı Bekir Sami Bey'e imzaettirdikleri sözleşmelerdeki maddelerin, Sevres projesinden sonra aralarında imıaladıkları Üçlü Anlaşma (Accord tripartite) adı verilen ve Anadolu'yu nüfuz bölgelerine ayıran bir anlaşmayı millî hükûmetimize başka adlar altında kabul ettirme maksadına dayandığı açıktır İtilâf Devletleri'nin politikacıları, bu maksatlarını, Bekir Sami Bey'e kabulettirmeyi de başarmışlardır Bekir Sami Bey'i, Londra'da konferansgörüşmelerinden çok, teker teker yapılan konuşmalarla oyalamaya çalıştıkları anlaşılıyor Millî Hükûmet'in bağlı bulunduğu prensiplerle buprensiplere bağlı bir Dışişleri Bakanı'nın tuttuğu yol arasındaki uyuşmazlığı açıklamak maalesef mümkün değildir Bekir Sami Bey, bu anlaşmalarla Ankara'ya döndüğü zaman, tutumunun fevkalâde dikkatimi çekmiş ve hayretimi uyandırmış olduğunu itiraf etmeliyim Bekir Sami Bey, imzalamış olduğu sözleşmelerdeki şartların, memleketin yüksek menfaatlerine uygun olduğu kanaatını belirtiyor; bu kanaatını Meclis'te bile savunup ispat edebileceğini iddia ediyordu Kanaatında isabet, iddiasında mantık olmadığına şüphe yoktu Görüşlerinin Meclis'te benimsenemeyeceği bir yana, DışişleriBakanlığı'ndan düşürüleceği de muhakkaktı Fakat Meclis'i, sivasî meselelerin görüşme ve tartışmalarına boğmayı ogünlerin şartlarına uygun görmediğimden, Bekir Sami Bey'e görüşlerindeki isabetsizliği bizzat açıklayarak Dışişleri Bakanlığı'ndan çekilmesini teklif ettim Bekir Sami Bey bu teklifimi kabul ederek istifasını verdi Ancak, Bekir Sami Bey, Delegeler Hey'eti Başkanlığı göreviyle, Avrupa'daki gezisi sırasında yaptığı çeşitli temasların kendisindebıraktığı intibalara dayanarak, İtilâf Devletleri'yle kendi prensiplerimizeuygun olarak anlaşma imkânı bulunduğu görüşünde direniyordu Kendisinin bu anlaşmaları gerçekleştirme yolunda yardımcı olabileceğini ilerisürüyordu Bunun üzerine kendisine şu özel mektubu yazdım: 1951911 Amasya Milletvekili Bekir Sami Beyefendi'ye Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti'nin şimdiye kadar çeşitli vesile vevasıtalarla bütün dünyaya ilân edilmiş olan prensipleri yüksek malûmunuz olup,bu prensiplerin ana çizgileri şu kısa cümle ile ifade edilebilir: "Bilinen millîsınırlarımız içinde memleketimizin bütünlüğünü ve milletin bağımsızlığını tamolarak sağlamak" Delegeler Hey'eti Başkanlığı göreviyle yaptığınız son gezi vetemaslarınızın sizde bıraktığı etki ve intibalara göre, İtilâf Hükûmetleri'nin ortaya koyduğumuz prensipleri bozmadan memleketimizle anlaşmaya eğilimli oldukları görüşünde bulunduğunuz anlaşılıyor Türkiye Büyük Millet Meclisi, İtilâf Devletleri'nin bu eğilimlerini doğrulayacak ciddi ve samimî belirti ve sonuçları henüz görememektedir Bu konudaki tahminlerinizin doğru çıkmasına imkânverecek bir ortam bulabildiğiniz takdirde, bu sonucun Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Hükumeti tarafından memnuniyetle kabul edilebileceğine inanmanızı isterim, efendim Mustafa Kemal Bekir Sami Bey, bundan sonra tekrar Avrupa'ya gitti Bu gidişinin de bir yararı olmadı Yalnız, Ankara'da Mösyö FranklinBouillon ile yapılan görüşmelerin Bekir Sami Bey'in Paris'teki bazı teşebbüsleri yüzünden güçlüğe uğradığının anlaşılması üzerine, hükûmetçe, Bekir Sami Bey'in resmî bir görevi olmadığuıın, duyurulması zarurî görülmüştür Bekir Sami Bey, ikinci defa Avrupa'da bulunduğu sırada,bana bazı hususları bildirdiği gibi, dönüşünde de bir rapor vermişti Gerek bildirmiş olduğu hususlarda gerek raporunda yer alan bazı düşünceler, ne yazık ki, Bekir Sami Bey'in, Türk milletinin gerçekleştirmeye çalıştığımız amaç ve ülküsünü tam olarak kavramış ve o çerçeveiçinde hareket etmekte olduğundan şüphe ettirmeyecek ve tereddüde düşürmeyecek nitelikte değildi Bekir Sami Bey, Avrupa temaslarının, üzerinde bıraktığı etkive intibalara göre görüş ileri sürüyordu 12 Ağustos 192l tarihli bir şifreli telgrafında, bizim politikamızı eleştirdikten sonra diyordu ki: "Daha fırsat elde iken, akıllıca bir siyaset takip etmek, memleketi sürüklendiği büyük çıkmazdan kurtarabilir Olaylar bir bütün olarak incelenerek memleketi selâmete çıkaracak bir tutumu benimsemek şarttır Aksi takdirde, tarih ve millet karşısında hiçbirimiz sorumluluktan kurtulamayız Milletin mutluluğu ve Müslümanlığın selâmeti adına isabetli bir tutumun benimsenmesini ve bir an önce bildirilmesini rica ederim " |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #231 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..BEKİR SAMİ NE OLURSA OLSUN BARIŞ YAPMAK İSTİYORDU Bekir Sami Bey, her ne pahasına olursa olsun barış yapma taraflısıydı Bu görüşünü 24 Aralık 1921 güinlü raporunda şöyle açıklıyordu: a Savaşın sürüp gitmesinin, bu memleketi ve bu milletin varlığını tehlikeye koyacak kadarı yıkıp yokedeceğini ve katlanılan bütünfedakârlıkların boşa gitmiş olacağınykesinlikle düşünmekteyim Savaşın devam ettirilmesinin dış ve iç düşmanlarımızın ekmeğine yağ süreceğine, korktuğumuz belâ vefelâketleri memleketin başına kendiliğinden çekeceğine bütün varlığımla inanıyorumZâtı devletlerinin üzerine düşen görev,dünyada hemen hiçbir siyaset adamının omuzlarına yûklenmeyen en ağır bir yüktür Tarihte, beş altı asırda değil, belki on on beş asırdabir kimseye ancak kısmet olabilen bir görevi üstlenmiş bulunuyorsunuz Her türlü azınlıktan sakınarak,bugünün yararları uğruna geleceğin gerçek yararlarını feda etmeyerek, Türklük ile beraberbütün Yslâm dünyasynyn gelece?inigüven altyna almak için, pek yakyn bir zamanda fazlasıyla gerçekleştirilebilecek millî ve islâmîgayeyi kurtarmak ve güçlendirmek için, hattâ geçici olarak fedakârlığa bile katlanmak sayesinde, zâtı devletlerinindüyaya tarihinde ölümsüz bir ad kazanması ve Müslümanlık binasına yeni bir şekil veren şahsiyet olması mümkündür Aksi halde, Türkmilletinin ve bütün Müslümanlık dünyasının esaret ve a?a?yly?a mahkûm olacağı bendenizce şüphesizdir Adınızı kıyamet gününe kadar bütün Müslüman nesiller için kâinatın ö?üncü olan Yüce Peygamber Efendimiz'den sonra en kutsal bir ad ve yadigâr olmak üzerearkanyzda byrakmak ?erefini ve fyrsatynykaybetmemenizi, vatanseverlik ve Müslümanlyk gere?iolarak arz etmeyi bir kutsal görev sayarym, Efendim HazretlerirB e k i r S a m i B e y, bütün bu dü?üncelerle,özet olarak, esaretten ve a?a?ylyktan kurtulmakiçin, kendisinin Londra'da yapty?y sözle?melerçerçevesinde Millî Mücadele'ye son vermeyi teklifediyordu Efendiler, B e k i r S a m i B e y'in bu dü?ünceleribende olumlu bir etki yaratmamy?ty Yleri sürdü?üdü?ünceler ve bunlaryn dayandy?ymantyk, kendisiyle görü?me ve tarty?manynbile gereksiz ve yararsyz oldu?u kanaatini uyandyrmy?ty |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #232 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..MECLİSTE BELİRMEYE BAŞLAYAN SİYASİ GRUPLAR Efendiler, yüce hey'etinizi biraz da Büyük Millet Meclisi içinde kendini gösteren durumlarla temasa getirmek istiyorum Biliyorsunuz ki, Büyük Millet Meclisi'ne milletçe üye seçilirken, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin yönetim kurulları da ikinci seçmenler arasında bulundular Buna göre, denilebilirdi ki, Büyük Millet Meclisi, bütünüyle, aynı zamanda Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin siyasî bir grubu niteliğinde idi Gerçekten de, başlangıçta bu yolda hareket edilmişti Cemiyet'in temel ilkeleri, Meclis Genel Kurulu'nun da temel ilkeleri durumundaydı Biliyorsunuz ki, Erzurum ve Sıvas Kongresi'nde tespit edilen ilkeler, İstanbul'daki son Meclis-i Meb'usan'ca da kabul edilip desteklenerek, Misak-ı Milli adı altında özetlenmişti Bu ilkeler, Birinci Büyük Millet Meclisi tarafından da kabul edilerek, o çerçeve içinde memleketin bütünlüğünü ve milletin istiklâlini sağlayacak barış ve güvenliğin elde edilmesine çalışılıyordu Fakat zaman geçtikçe, Meclis'te ortaklaşa bir çalışmanın sağlanıp düzenlenmesinde güçlükler belirmeye başladı En basit konularda oylar dağılıyor Meclis'ten iş çıkamıyordu Bazı kimseler, bu duruma bir çare olmak üzere 1920 yılının ortalarında birtakım gruplar meydana getirme teşebbüsüne geçtiler Bütün bu teşebbüsler, Meclis görüşmelerinin düzenli olarak yürütülmesini sağlama ve görüşülen konular üzerinde oyları dağıtmadan olumlu iş çıkarma gayesini güdüyordu Yeri geldiğinde arz etmiştim ki, ilk Anayasa'mıza kaynaklık eden 13 Eylül 1920 tarihli bir programı Meclis'e sunmuştum Bu programın Meclis'te 18 Eylül'de okunan kısmından başka, buna da csas olmak üzere, Büyük Millet Meclisi'nin temel niteliğini ve yönetim usulü ile ilgili görüşleri tespit eden ve Meclis'in açılışından sonra okunup kabul edilen önergemi de bu kısımla birlikte halkçılık programın adı altında bastır mış ve yayınlatmıştım Arz ettiğim gruplar, benlm bu programımdan iIham alarak, birtakım ünvanlar takınmaya ve programlar tespit etmeye başladılar Bir fikir vermiş olmak içirı bu gruplardan bellibaşlılarının adlarını sayayım: a) Tesanüt Grubu b) İstiklâl Grubu c) Müdafaa-i Hukuk Zümresi d) Halk Zümresi e) Islahat Grubu Bu gruplardan başka, isimsiz olarak özel maksatlı bazı küçük grupların da faaliyet halinde oldukları anlaşılıyordu Efendiler, bu isimlerini saydığım gruplardan her biri, Meclis görüşmelerinde disiplini sağlamak ve oyları birleştirmek maksadıyla kurulmuş oldukları halde, varlıkları aksine gösteriyordu Gerçekten de, sayıları çok, üyeleri sınırlı olan bu gruplar biribirleriyle yarışmaya kalkışmışlar ve biribirlerini dinlememek yüzünden Meclis'te neredeyse bir kargaşa doğurmaya başlamışlardı Hele Teşkilât-ı Esasiye Kanunu Meclis'ten çıktıktan sonra, yani Ocak 1921 sonlarında Meclis üyelerinin ve ortaya çıkan grupların, genellikle her konuda toplantıya katılmalarını ve birlikte çalışmalarını sağlamanın, bir kat daha güçleşmeye başladığı görülüyordu Çünkü, Misak-ı Millî'nin tespit ettiği ilkelerde, kayıtsız şartsız düşünce ve gaye birliği yer aldığı halde, Teş- kilât-ı Esasiye Kanunu'nun ortaya koyduğu görüşlerde tam bir birlik sağlanmış görünmüyordu Mevcut grupları birleştirmek veyahut mevcut gruplardan birini destekleyerek iş görmek için, dolaylı olarak çok çalıştım Ancak, bu yolla elde edilen sonuçların uzun ömürlü olamadıkları görüldü İşe doğrudan doğruya benim el atmam zarurî olmaya başladı Nihayet, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu adıyla bir grup kurulmasına karar verdim Bu grup için yaptığım programın başına bir ana madde koydum Bu maddenin özü iki noktadan ibaretti Birinci nokta şuydu: Grup, Misak-ı Millî ilkeleri çerçevesinde memleketin bütünlüğünü ve milletin istiklâlini sağlayacak barış ve güvenliğin elde edilmesi için, milletin bütün maddî ve manevî kuvvetlerini gereken hedeflere yönelterek kullanacak, memleketin resmî ve özel bütün kuruluş ve tesislerinin bu ana gayeye hizmet etmelerine çalışacaktır |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #233 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..ANADOLU VE RUMELİ MÜDAFAA-İ HUKUK GRUBU'NUN KURULMASI İkinci nokta: Grup, devlet ve milletin teşkilâtını , Teşkilat-ı Esasi e Kanununun koyduğu ilkeler çerçevesinde, sırasıyla şimdiden tespite ve hazırlamaya çalışacaktır Efendiler, bütün grupları ve Meclis üyelerinin çoğunu davet ederek,bu iki esas üzerinde birleşmelerini sağladım İşaret ettiğim bu ana maddeve bundan sonra Grup'un içtüzüğü ile ilgili olan maddeler,10 Mayıs 1921günü yapılan toplantıda kabul edildi Grup Genel Kurulu'nca seçildiğimiçin, grubun başkanlığını da üzerime almıştım Efendiler , memleket içinde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i HukukCemiyeti var olduğu gibi, onun, aynı ad altında Meclis'te de bir siyasîgrubu kurulmuş oldu İstanbul'daki Meclis-i Meb'usan'ın yapmaktan çekindiği iş, ancak onların dağılmasından 14 ay sonra Ankara'da yapılmışoldu Bu grup, Birinci Büyük Millet Meclisi'nin devam ettiği sürece,hükûmetin görev yapmasına yardımcı olabilmiştir Fakat, grup tüzüğündeki ana maddenin ifade ettiği ilcinci noktayı manidar bulanlar oIdu Bugibiler duygularını açıklamamakla birlikte, bu noktada toplanan anlamve gayenin gerçekleşmemesi için derhal faaliyete geçmekte gecikmedilerOlamsuz faaliyet diye vasıflandırabileceğimiz bu türlü teşebbüsler, ikişekilde ortaya çıkmaktaydı Birincisi, Grup'un içinde düşünceleri karıştırma ve görüşülecekkonularda aleyhte bir durum yaratma şeklinde oluyordu |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #234 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..HOCA RAİF EFENDİ "MUHAFAZA-İ MUKADDESAT CEMİYETİ'Nİ KURUYOR İkincisi, memleket içinde ve yine teşkilâtımız içindeydi Bu noktayı açıklayan en belirgin örnek, Erzurum milletvekili Hoca Raif Efendi'nin ve bazı arkadaşlarının, grubun kurulmasından önceve Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun çıkmasından hemen sonra giriştikleriteşebbüstür Arzu ederseniz bu konuda biraz bilgi vereyim: Hoca Raif Efendi ve arkadaşları, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i HukukCemiyeti Erzurum Merkez Hey'eti'nin adını değiştirdilerMuhafaza-i Mukaddesat Cemiyeti dediler Mevcut cemiyet ilkelerininbaşına da, Hilâfet ve Saltanat makamının ve devlet şeklinin olduğu gibibırakılmasını sağlayıcı birtakım eklemeler yapmışlar ve bu teşebbüslerini öteki illere, özellikle doğu illerine de birtakım bildiriler göndererekyaymaya kalkışmışlardı Ben bu durumu öğrenir öğrenmez, Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa'nın dikkatini çektimHoca Raif Efendi'yi ve arkadaşlarını uyararak bu türlü teşebbüslerden vazgeçirmesini rica ettim Sarıkamış'ta bulunan Kâzım Karabekir Paşa ile Erzurum'da bulunan Hoca Raif Efendi arasında bazı yazışmalar olduktan sonra Raif Hoca, bizzat Paşa'nın karargâhına gitmiş, oradaMuhafaza-i Mukaddesat adının kullanılmasındaki sebepleri açıklarkendemiş ki: "Maksat halifelik ve padişahlık haklarını korumak, memleketin ve İslâm dünyasının bugünkü ve gelecekteki hayatı için büyük uyuşmazlık ve sakıncalar doğuracak olan Cumhuriyet idaresinden kesinliklesakınmaktır" Hoca, Büyük Millet Meclisi'nde kurulan Müdafaa-iHukuk Grubu'nun hilâfet ve saltanat idaresini cumhuriyete dönüştürmemaksadı güttüğü hissedilmektedir görüşünde bulunduktan sonra, bugibi teşebbüsleri tanımakta mazur olduklarını bildirmiş |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #235 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..KAZIM KARABEKİR PAŞA, DEVLET ŞEKLİNDE TARİHİ DEĞİŞİKLİKLER YAPILACAĞI ZAMAN ASKERİ VE SİVİL DEVLET ADAMLARININ GEREĞİ GİBİ GÖRÜŞLERİ ALINMALIDIR DİYOR Kâzım Karabekir Paşa'nın bu bilgileri veren 11 Temmuz 1921 tarihli şifreli telgrafında,kendisi de ileri sürdügü görüşler arasında diğer hükumet şekli ile ilgili esasları, Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilen Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun tespit etmişolduğu görülüyor Halbuki bendeniz, bu kanun hükümlerinin olsa olsa birparti programı halinde kalmasını, uygulamada ortaya çıkacağını tahmin ettiğim güçlüklere karşıdaha yararlı buluyorum Bu görüşümü, bölgenin çok yakından tanıyabildiğim duygu ve düşüncelerine göre kısaca açıklamak isterim Meclis'teTeşkilât-ı Esasiye Kanunu'nu desteklemek üzere kurulan gruba girmişolanların çoğu, yeni bir rejim değişikliğinde memleket mukadderatındasöz sahibi olmak hevesinde görünenlerdir Halk arasında, ancak küçükbir grup yeni nitelikte teşkilât fikirlerini benimser MilletvekillerininTeşkilât-ı Esasiye Kanunu'na taraftarlıkları ancak şahsî görüşlerinden gelebilir Devlet şeklinin bu büyük ve tarihî değişiklik teşebbüslerinde,memleketin geleceğinden hep birlikte sorumlu olan askerî ve sivil devlet adamlarıyla, Müdafaa-i Hukuk merkezlerinden gereği gibi görüş alınması ve durumun olağanüstü bir Meclis'te incelendikten sonra kararabağlanması gerekir, düşüncesindeyim Efendiler, kesin zaferden sonra İkinci Büyük Millet Meclisi, Cumhuriyet'i ilân ettiği zaman bile, Kâzım Karabekir Paşa, İstanbulgazetelerine verdiği demeçte, öteden beri süregelen duygularını ve şikâyetlerini "Cumhuriyet ilânını bize sormadılar" şeklinde özetlemekteydi Kâzım Karabekir Paşa, bu görüşleriyle, Türkiye BüyükMillet Meclisi'nin millet tarafından olağanüstü yetkiler verilerek gönderilmiş üyelerden kurulu olağanüstü bir meclis olduğunu unutmuş gibigörünüyor Böyle bir meclisin koyduğu kanuna hem de Teşkilât-ıEsasiye Kanunu'na karşı bulunduğunu îmâ ediyor Daha garibi devletteşkilâtının değişmesinde etkili olacak kararlar alabilmek için, askerîve sivil devlet adamlarının ve Müdafaa-i Hukuk merkezlerinin görüşlerinin alınması gerektiği inancında bulunduğunu söylüyor Kâzım Karabekir Paşa, benim Müdafa-i Hukuk grubuyla olan ilgime de karşı çıkarak: "Bendeniz zâtıdevletlerinin bu gibi siyasî partilere girmemesini özellikle uygun bulmaktayım" dedikten sonra, benim tarafsız olarak kalmamı tavsiye ediyor Kâzım Karabekir Paşa'nın bu telgrafına, 20 Temmuz1921'de cevap verdim Biraz uzunca olan bu cevabın bazı hususları aydınlatmaya yarayacak olan noktalarını belirtmekle yetineceğim Cevabımda demiştim ki: "Müdafaa-i Hukuk Grubu, memleketin istiklâlinitam olarak sağlamak gibi kısa ve kesin bir maksatla kurulmuştur Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun uygulanma durumu da gayesi içindedir Teşkilât-ı Esasiye Kanunu, bütün idare sistemini ve Türkiyc Hükûmeti'ninhukukî durumunu gösteren ayrıntılı ve tam bir kanun olmayıp, memleketin mülkî ve idarî teşkilâtında zamanın şartlarının gerektirdiği halkçılık ilkesini ifade eden bir kanundan ibarettir Bu kanunda cumhuriyeti ifade eden bir şey yoktur Raif Efendi' nin, saltanat şeklinin cumhuriyetçiliğe dönüştürülmek istendiği yolundaki düşüncesi, kuruntudur" "Meclis'teki Grup merkezinde kendilerine önemli işler verilen kimseler arasında, kişilikleri ve geçmişteki davranışlarıyla, eleştirilebileceklerin bulunduğu yolundaki iddia ise, daha açık bir ifade ile, doğrulanmaya muhtaç bir durumdadır Her işi, bütün idarî kabiliyetleri ve şahsîfaziletleri ile mükemmel yetişmiş adamlara vermek, pek değerli ve tatlıbir dilek olmakla birlikte, kendi toplumumuz için değil, dünyanın enileri gitmiş milletleri için bile, her çevre, her bölge ve her meslek sahibitarafından saygıya değer görülecek bu kadar çok adam bulmak imkânsızdır Hayalî ve gerçek dışı düşünce ve iddialarla, memleketin kendisinedayanabileceği tek kuvveti ve teşkilâtı yıpratacak engellemelere başvurmak, eğer cahilce bir çılgınlık değilse, herhalde bir hainlik olarak kabuledilmelidir Zâtıdevletlerince de bilinir ki, ilerleme yolunda girişilecekher önemli teşebbüsün, kendine göre önemli sakıncaları vardır Bu sakıncaların en alt düzeye indirilebilmesi için alınacak tedbir ve yapılacakgirişimlerde kusur etmemek gerekir" Bundan sonra Efendiler, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu yapılırken, sivil ve askerî devlet adamlarıyla Müdafaa-i Hukuk merkezlerinin düşüncelerini almak konusundaki görüşümü de şöyle açıkladım: "Zâtıdevletlerince de bilindiği üzere, bir hükûmet şeklinde yaşıyoruz ve onun bütün şartlarına uymak zorundayız Kanunun, Meclis komisyonlarındansonra, Genel Kurul'daki tartışmalarıyla ortaya çıkacak şekli üzerinde,uzaktan alınacak düşüncelerle etki yapılamayacağı elbette kabul buyurulur" Kâzım Karabekir Paşa, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nunyapılmasında niçin acele edildiğinin, bunun uygulanmasından doğacakgüçlüklerin, nasıl giderileceğinin, hilâfet ve saltanat konusundaki görüşümüzün ne olduğunun açıklanmasını da istemişti Bu noktalarla ilgilicevaplarımda demiştim ki: "Teşkilât-ı Esasiye Kanunu'nun yapılmasında acelecilik sayılan tutumun sebebi, bütün dünyada ve memleketimizde belirmiş olan halkçılık akımını, sağlam bir şekilde tespit ederek, bukonuda başka türlü katışmalara yer vermemek; aynı zaınanda yüzyıllardan beri yetersiz kimseler elinde boyuna kötüye kullanılan millethaklarını korumak için, bu hakların asıl sahibi olan millete de söz hakkı tanımak ve bu yüksek düşüncenin gelişmesi için bugünkü olağanüstüşartlardan yararlanmaktır Kanunun ne dereceye kadar uygulanabileceğini ölçmek için debu işle ugraşmaya fırsat bulacakların azim ve irade yeteneğini hesabakatmak gerekir Ortada hilâfet ve saltanat meselesi diye başlıbaşına bir mesele yoktur Söz konusu olan Padişah'ın haklarıdır Onun belirlenmesi ile sınırlandırılması için son birkaç yüzyılın tecrübelerî ve devlet kavramındakimillet haklarının gerçek anIamı gözönünde bulundurulmalıdır Bu konuda şimdilik tespit edilmiş kesin bir kuralımız yoktur" Kâzım Karabekir Paşa'nın, grup başkanı olmayıp tarafsız kalmaklığım konusundaki teklifine verdiğim cevapta da, şu düşünceleri ileri sürmüştüm: "İstanbul'daki Meclis-i Meb'usan gibi birmeclisin başlcanı değilim Böyle bile olsa bir partiye bağlı olmak tabiîdir Halbuki, Büyük Millet Meclisi'nin yürütme yetkisi de bulunduğundan, bir bakıma, hükûmet niteliğindeki bir meclisin başkanı bulunmaktayım Yürütme yetkisi de bulunan bir başkan için, çoğunluk partisinden olmak pek gereklidir Buna göre, geniş bir programla ortaya atılmış siyası bir partinin başkanı da olabilirim Bütün kimliğiınle karışmış bulunduğum Cemiyet'ten ayrılmaklığım mümkün olmadığı gibi, o cemiyetten dogmuş olan grup içinde bulunmaklığırn da zarurîdirAslında grup, hemen hemen Meclis Genel Kurulu'na lakın büyük birçoğunluğu içine almaktadır Dışarıda kalanlar, Erzurum milletvekillerinden Celâlettin Arif Bey ve Hüseyin Avni Efendi ile birkaç benzeri davranışlarında serbest kalmak isteyen birkaçkişiden ibarettir" |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #236 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..İZZET VE SALİH PAŞA'LARIN İSTANBUL'DA SİYASİ GÖREV ALMAYACAKLARINA SÖZ VERMELERİ ÜZERİNE, İSTANBUL'A DÖNMELERİNE İZİN VERİLDİ Efendiler, Ankara'da bulunan İzzet ve SalihPaşa'lar bir türlü Ankara'ya ısınamadılar İstanbul da ailelerinin yanına gitmelerine izin vermemiz için doğrudan dogruya veya dolaylı yoldan boyuna rica ediyorlar ve İstanbul'a dönüşlerinde, siyasî hiçbir görev almayacaklarına söz veriyorlardı 1921 yılının Mart ayı başlarında, İsmet Paşa'nın bazı işler için Ankara'va gelmiş bulunduğu bir sırada, Paşa'lar ricalarını yenilediler Bir gün, İsmet Paşa'nın da katıldığı Bakanlar Kurulu, toplantı halindeyken, Ahmet İzzet Paşa daireye gelerek haber göndermiş ve İsmet Paşa kendisiyle görüşmüştür İzzet Paşa, bizim teklifimiz üzerine, İstanbul'da görev almayacağına, uzun uzadıya açıklamalarla söz ederek İstanbul'da ailesinin yanına gönderilmesiiçin izin rica etmiş; Salih Paşa'nın da aynı şekilde söz vererek serbest bırakılması ricasında bulunduğunu eklemiş İsmet Paşa bu açıklamayı ve bu ricayı Bakanlar Kurulu'nagetirdi Zaten varlıklarının millî işlerimizde yararlı olmadığı, aksine Ankara'da bir yük bir ağırlık olarak bulundulsları, üstelik bazı olumsuzakımlara da sebep oldukları anlaşılmış bulunduğundan, Bakanlar Kurulu, bu paşaların İstanbul'a dönmelerinde bir sakınca görmedi Fakat,ben, Ahmet İzzet Paşa ve arkadaşının verdikleri sözde ciddiyetve samimiyet olmadığını, İstanbul'a döndükten sonra, mutlaka İstanbulHükûmeti'nde görev ularak bizi tedirgir etmekte devam edecekleri kanaatinde olduğumu söyledim Namusları üzerine söz veriyorlar dendiBu sözlerini yazılı ve imzalı olarak verirlerse müsaade edilebileceğinisöyledim İsmet Paşa, ba teklifimi yanımızdaki odada bekleyenİzzet Paşa'ya bildirdi İzzet Paşa, derhal bir kâğıt kalem alarak kabineden çekileceklerini, bir taahütnâme olarak yazmış ve imzalamış; eğer yanılmıyorsam Salih Paşa'ya da imzalatmıştın Ben, bu kısa taahhütnâmeyi yeterli görmedim Paşa'nın sözlüanlattığı anlam ve genişlikte değildi Hemen, bunun bir aldatmaca olduğuna arkadaşların dikkatini çekerek, "İsmet Paşa'ya ağızdan anlattıklarını yazarak imza etsin" dedim İzzet Paşa'nın ağızdan bukadar açıklama yapıp söz verdikten sonra, başka maksatla bir taahhütyazmış olacağı tahmin edilmedi ve bu kısa taahhüdün yeterli görülmesiistendi İşte İzzet ve Salih Paşa'lar böyle aldatmaca bir belge ileİstanbul'a gitmenin yolunu bulmuşlardır |
Nutuk...Tamamı.. |
10-10-2012 | #237 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nutuk...Tamamı..AHMET İZZET PAŞA TÜRK MİLLETİNE HİZMET ETMEYİ VAHDETTİN'İN HİZMETİNDE OLMAYA TERCİH EDEMEDİ Efendiler, Ahmet İzzet Paşa, ekmeği ve nîmeti ile yetiştiği Türk milletinin içinde kalarak, ona en acı ve kara günlerinde hizmet etmeyi, Vahdettin'in hizmetinde olmaya tercih edememişti Dürrîzâde Esseyit Abdullah'ın fetvasına bağlı kalıp,sultanın emri dışına çıkmakla suçlanmaktan ve şeriatın hışmına uğramaktan çekindi Ahmet İzzet Paşa'nın daha başka marifetleri de olmuştur Onları da bildireyim: Savaş bütün hızıyla devam ederken ve milletin maddî ve manevîkuwetlerini düşman karşısına toplamaya çalıştığımız günlerde, Türkmilletinin büyük kuvvetleri ellerine verilmiş olan kimselere de, yazdığıözel mektuplarla ümitsizlik ve bezginlik verecek karamsarlıklarını aşılamakta devam ediyordu Benim, "Düşman ordusunu mutlaka yeneceğiz,vatanı mutlaka kurtaracağız" sözlerimle alay ederek, İkinci İnönü'ndensonra yeniden doğuya Sakarya'ya doğru yürümekte olan Yunan ordusunun hareketini bir gözdağı gibi kullanarak akıl ve anlayış dersi vermekten geri kalmıyordu Efendiler, ne gariptir ki, kendisini dev aynasında gören bu kafanın,tuttuğum yolun felâket doğuracağını bi1diren bir mektubu, Sakarya'dadüşmana karşı taarruz ederek onu geri çekilmeye mecbur ettiğimiz gün,görev icabı bana gösterilmişti Bu mektup bizi şaşkınlık içinde bırakmıştı Ahmet İzzet Paşa, Yunan ordusunun Sakarya'dan en sonunda İzmir Körfezi'nden çekildiğini gördükten ve Lozan Barış Antiaşmasımetnini okuduktan sonra, acaba bana yazdığı 6 Temmuz 192I tarihli telgrafındaki şu cümleyi: "İddia buyurduğunuz gibi gaflet için,de bulunduğunıu itiraf şöyledursun, şimdiki gibi siyasî olayları kılı kırk yararcasına değerlendirmişolduğumu görmekle kendime, düşünce ve görüşlerime güvenim artmıştır"cümlesini yeniden mırıldanmış mıdır? Ben, buna da ihtimal veririm! Efendiler, İzzet ve Salih Paşa'lar aylarca Ankara'da oturdularMillî ilkelerimizi kabul etmek şartıyla, kendilerine millî hizmet ve görevvermeye hazırdık Yanaşmadıar Bir defa olsun Millet Meclisi'nin kapısından içeri ayak atmadılar Fakat herhalde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin çıkardığı kanunlardan haberdar idiler Bu kanunların hükümlerini,MiIIet Meclisi'nin ve Hükûmeti'nin İstanbul'a karşı belirmiş olan tutumunu pekâlâ biliyorlardı Bu kanunlara ve bilinen duruma rağmen, İstanbul'da yeniden işbaşına geçip millî varlığın ve Millî Mücadele'nin değerini ve etkisini yok etmeye, düşmanların elinde oyuncak olan Vahdettin'in hâkimiyetini sağlamaya bütün varlıklarıyla çalışmalarına verilecek gerçek anlamın ne olduğunu ben söylemeyeceğim! Onu Türk milletine ve Türk milletinin bugünkü ve yarınki kuşaklarına bırakın |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|