Mevlevilik.. |
08-06-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlevilik..Mevlevilik Hzmevlana'nın hayatı Hz Mevlana Kimdir, Hz Mevlana Hayatı, Hz Mevlana Biyografisi Mevlâna 30 Eylül 1207 yılında bugün Afganistan sınırları içerisinde yer alan Horasan Ülkesi'nin Belh şehrinde doğmuştur Mevlâna'nın babası Belh Şehrinin ileri gelenlerinden olup, sağlığında "Bilginlerin Sultânı" ünvanını almış olan Hüseyin Hatibî oğlu Bahâeddin Veled'tir Annesi ise Belh Emiri Rükneddin'in kızı Mümine Hatun'dur Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled, bazı siyasi olaylar ve yaklaşmakta olan Moğol istilası nedeniyle Belh'den ayrılmak zorunda kalmıştır Sultânü'I-Ulemâ 1212 veya 1213 yılllarında aile fertleri ve yakın dostları ile birlikte Belh'den ayrıldı Sultânü'I-Ulemâ'nın ilk durağı Nişâbur olmuştur Nişâbur şehrinde tanınmış mutasavvıf Ferîdüddin Attar ile de karşılaştılar Mevlâna burada küçük yaşına rağmen Ferîdüddin Attar'ın ilgisini çekmiş ve takdirlerini kazanmıştır Sultânü'I Ulemâ Nişabur'dan Bağdat'a ve daha sonra Kûfe yolu ile Kâ'be'ye hareket etti Hac farîzasını yerine getirdikten sonra, dönüşte Şam'a uğradı Şam'dan sonra Malatya, Erzincan, Sivas, Kayseri, Niğde yolu ile Lârende'ye (Karaman) geldiler Karaman'da Subaşı Emir Mûsâ'nın yaptırdıkları medreseye yerleştiler 1222 yılında Karaman'a gelen Sultânü'/-Ulemâ ve ailesi burada 7 yıl kaldılar Mevlâna 1225 yılında Şerefeddin Lala'nın kızı Gevher Hatun ile Karaman'da evlendi Bu evlilikten Mevlâna'nın Sultan Veled ve Alâeddin Çelebi adlı iki oğlu oldu Yıllar sonra Gevher Hatun'u kaybeden Mevlâna bir çocuklu dul olan Kerrâ Hatun ile ikinci evliliğini yaptı Mevlâna'nın bu evlilikten de Muzaffereddin ve Emir Âlim Çelebi adlı iki oğlu ile Melike Hatun adlı bir kızı dünyaya geldi Bu yıllarda Anadolunun büyük bir kısmı Selçuklu Devleti'nin egemenliği altında idi Konya'da bu devletin baş şehri idi Konya sanat eserleri ile donatılmış, ilim adamları ve sanatkarlarla dolup taşmıştı Kısaca Selçuklu Devleti en parlak devrini yaşıyordu ve Devletin hükümdarı Alâeddin Keykubâd idi Alâeddin Keykubâd Sultânü'I-Ulemâ Bahaeddin Veled'i Karaman'dan Konya'ya davet etti ve Konya'ya yerleşmesini istedi Bahaeddin Veled Sultanın davetini kabul etti ve Konya'ya 3 Mayıs 1228 yılında ailesi ve dostları ile geldiler Sultan Alâeddin kendilerini muhteşem bir törenle karşıladı ve Altunapa (İplikçi) Medresesi'ni ikametlerine tahsis ettiler Sultânü'l-Ulemâ 12 Ocak 1231 yılında Konya'da vefat etti Mezar yeri olarak, Selçuklu SarayınınGül Bahçesi seçildi Halen müze olarak kullanılan Mevlâna Dergâhı'ndaki bugünkü yerine defnolundu Sultânü'I-Ulemâ ölünce, talebeleri ve müridleri bu defa Mevlâna'nın çevresinde toplandılar Mevlâna'yı babasının tek varisi olarak gördüler Gerçekten de Mevlâna büyük bir ilim ve din bilgini olmuş, İplikçi Medresesi'nde vaazlar veriyordu Vaazları kendisini dinlemeye gelenlerle dolup taşıyordu Mevlâna 15 Kasım 1244 yılında Şems-i Tebrizî ile karşılaştı Mevlâna Şems'de "mutlak kemâlin varlığını" cemalinde de "Tanrı nurlarını" görmüştü Ancak beraberlikleri uzun sürmedi Şems aniden öldü Mevlâna Şems'in ölümünden sonra uzun yıllar inzivaya çekildi Daha sonraki yıllarda Selâhaddin Zerkûbî ve Hüsameddin Çelebi, Şems-i Tebrizî'nin yerini doldurmaya çalıştılar Yaşamını "Hamdım, piştim, yandım" sözleri ile özetleyen Mevlâna 17 Aralık 1273 Pazar günü Hakk' ın rahmetine kavuştu Mevlâna'nın cenaze namazını Mevlâna'nın vasiyeti üzerine Sadreddin Konevî kıldıracaktı Ancak Sadreddin Konevî çok sevdiği Mevlâna'yı kaybetmeye dayanamayıp cenazede bayıldı Bunun üzerine, Mevlâna'nın cenaze namazını Kadı Sıraceddin kıldırdı Mevlâna ölüm gününü yeniden doğuş günü olarak kabul ediyordu O öldüğü zaman sevdiğine yani Allah'ına kavuşacaktı Onun için Mevlâna ölüm gününe düğün günü veya gelin gecesi manasına gelen "Şeb-i Arûs" diyordu ve dostlarına ölümünün ardından ah-ah, vah-vah edip ağlamayın diyerek vasiyet ediyordu Eserleri MESNEVİ Mesnevî, klâsik doğu edebiyatında, bir şiir tarzının adıdır Sözlük anlamıyla "İkişer, ikişerlik" demektir Edebiyatta aynı vezinde ve her beyti kendi arasında ayrı ayrı kafiyeli nazım şekillerine Mesnevî adı verilmiştir Her beytin aynı vezinde fakat ayrı ayrı kafiyeli olması nedeniyle Mesnevî'de büyük bir yazma kolaylığı vardır Bu nedenle uzun sürecek konular veya hikâyeler şiir yoluyla söylenilecekse, kafiye kolaylığı nedeniyle mesnevî tarzı seçilir Bu suretle şiir, beyit beyit sürüp gider Mesnevî her ne kadar klâsik doğu'şiirinin bir şiir tarzı ise de "Mesnevî" denildiği zaman akla "Mevlâna'nın Mesnevî'si"gelir Mevlâna Mesnevî'yi Çelebi Hüsameddin'in isteği üzerine yazmıştır Kâtibi Hüsameddin Çelebi'nin söylediğine göre Mevlanâ, Mesnevî beyitlerini Meram'da gezerken,otururken, yürürken hatta semâ ederken söylermiş, Çelebi Hüsameddin de yazarmış Mesnevî'nin dili Farsça'dır Halen Mevlâna Müzesi'nde teşhirde bulunan 1278 tarihli, elde bulunan en eski Mesnevî nüshasına göre, beyit sayısı 25618 dir Mesnevî'nin vezni : Fâ i lâ tün- Fâ i lâ tün - Fâ i lün'dür Mevlâna 6 büyük cilt olan Mesnevî'sinde, tasavvufî fikir ve düşüncelerini, birbirine ulanmış hikayeler halinde anlatmaktadır DİVAN-I KEBİR Dîvân, şairlerin şiirlerini topladıkları deftere denir Dîvân-ı Kebîr "Büyük Defter" veya "Büyük Dîvân" manasına gelir Mevlâna'nın çeşitli konularda söylediği şiirlerin tamamı bu divandadır Dîvân-ı Kebîr'in dili de Farsça olmakla beraber, Dîvân-ı Kebîr içinde az sayıda Arapça, Türkçe ve Rumca şiir de yar almaktadır Dîvân-ı Kebîr 21 küçük dîvân (Bahir) ile Rubâî Dîvânı'nın bir araya getirilmesiyle oluşmuştur Dîvân-ı Kebîr'in beyit adedi 40000 i aşmaktadır Mevlâna, Dîvân-ı Kebîr'deki bazı şiirlerini Şems Mahlası ile yazdığı için bu dîvâna, Dîvân-ı Şems de denilmektedir Dîvânda yer alan şiirler vezin ve kafiyeler göz önüne alınarak düzenlenmiştir MEKTUBAT Mevlâna'nın başta Selçuklu Hükümdarlarına ve devrin ileri gelenlerine nasihat için, kendisinden sorulan ve halli istenilen diıü ve ilmi konularda ise açıklayıcı bilgiler vermek için yazdığı 147 adet mektuptur Mevlâna bu mektuplarında, edebî mektup yazma kaidelerine uymamış, aynen konuştuğu gibi yazmıştır Mektuplarında "kulunuz, bendeniz" gibi kelimelere hiç yer vermemiştir Hitaplarında mevki ve memuriyet adları müstesna, mektup yazdığı kişinin aklına, inancına ve yaptığı iyi işlere göre kendisine hangi hitap tarzı yakışıyorsa o sözlerle ve o vasıflârla hitap etmiştirFİ Hİ MA Fİ H Fîhi Mâ Fih "Onun içindeki içindedir" manasına gelmektedir Bu eser Mevlâna'nın çeşitli meclislerde yaptığı sohbetlerin, oğlu Sultan Veled tarafından toplanması ile meydana gelmiştir 61 bölümden oluşmaktadır Bu bölümlerden bir kısmı, Selçuklu Veziri Süleyman Pervane'ye hitaben kaleme alınmıştır Eserde bazı siyasi olaylara da temas edilmesi yönünden, bu eser aynı zamanda tarihi bir kaynak olarak da kabul edilmektedir Eserde cennet ve cehennem, dünya ve âhiret, mürşit ve mürîd, aşk ve semâ gibi konular işlenmiştirMECÂLİS-İ SEB'A (Yedi Meclis) Mecâlis-i Seb'a, adından da anlaşılacağı üzere Mevlâna'nın yedi meclisi'nin, yedi vaazı'nın not edilmesinden meydana gelmiştir Mevlâna'nın vaazları, Çelebi Hüsameddin veya oğlu Sultan Veled tarafından not edilmiş, ancak özüne dokunulmamak kaydı ile eklentiler yapılmıştır Eserin düzenlemesi yapıldıktan sonra Mevlâna'nın tashihinden geçmiş olması kuvvetle muhtemeldir Şiiri amaç değil, fikirlerini söylemede bir araç olarak kabul eden Mevlâna, yedi meclisinde şerh ettiği Hadis'lerin konuları bakımından tasnifi şöyledir : 1 Doğru yoldan ayrılmış toplumların hangi yolla kurtulacağı 2 Suçtan kurtuluş Akıl yolu ile gafletten uyanış 3 İnanç'daki kudret 4 Tövbe edip doğru yolu bulanlar Allah'ın sevgili kulları olurlar 5 Bilginin değeri 6 Gaflete dalış 7 Aklın önemi Bu yedi meclis'de, asıl şerh edilen hadislerle beraber, 41 Hadis daha geçmektedir Mevlâna tarafından seçilen her Hadis içtimaidir Mevlâna yedi meclisinde her bölüme "Hamd ü sena" ve "Münacaat" ile başlamakta, açıklanacak konuları ve tasavvufî görüşlerini hikaye ve şiirlerle cazip hale getirmektedir Bu yol Mesnevî'nin yazılışında da aynen kullanılmıştır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|