Nurullah Genç Ve Yağmur

Eski 08-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nurullah Genç Ve Yağmur




YAĞMUR




Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur


Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından


Toprağı kirlerinden arındırır bir yağmur


Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından


Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat


En müstesna doğuşa hamiledir kainat




Yıllardır boz bulanık suları yudumladım


Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları


Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım




Hasretin alev alev içime bir an düştü


Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü


Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde


Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü




İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin


Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla


Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin


Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla


Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak


Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak




Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım


Heyula, bir ağ gibi ördü rüyalarımı


Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım




Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü


Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü


Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe


Her sayfada talihsiz binlerce kurban düştü




Bir güzide mektuptur, çağların ötesinden


Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına


Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden


Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına


Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin


Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin




Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım


Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış mazide


Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım




Sensiz kaldırımlara nice güzel can düştü


Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü


Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin


En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü




Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan


Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar


Mutluluk nağmeleri işitirler Hıra'dan


Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar


Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri


Paramparça, ateşler şahının hayalleri




Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım


O mücella çehreni izleseydim ebedi


Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım




Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü


Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü


Katil sinekler deldi hicabın perdesini


İstiklal boşluğuna arılar nadan düştü




Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında


Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin


Ebedi aşka giden esrarlı yollarında


Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin


Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü


On asırlık ocağın savururdum külünü




Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım


Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak


Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım




Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü


Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü


Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara


Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü




Badiye yaylasında koklasaydım izini


Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar


Seninle yıkasaydım acılar dehlizini


Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihar


Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya


Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya




Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım


Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu


Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım




Haritanın en beyaz noktasına kan düştü


Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü


Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi


Hakların temeline sanki bir volkan düştü




Firakınla kavrulur çölde kum taneleri


Ahuların içinde sevdan akkor gibidir


Erdemin, bereketin doldurur haneleri


Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir


Şemsiyesi altında yürürsün bulutların


Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların




Devlerin esrarını aynalara sorsaydım


Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler


Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım




Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü


İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü


Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer


Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü




Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini


Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir


Yıldırımlar parçalar çirkefin gölgesini


Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir


Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından


Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından




Madeni arzuların ardında seyre daldım


Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini


Senin için görülen bir düş de ben olsaydım




Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü


Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü


Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali




Hazindir ki, dertleri aşmaya umman düştü


Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır


Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur


Sensiz doğrular eğri, beyaz bile karadır


Sesini duymayanlar girdabında boğulur


Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin


Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin




Saatlerin ardında hep kendimi aradım


Bir melal zincirine takıldı parmaklarım


Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım




Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü


Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü


Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül


Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü




Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde


Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay


Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde


Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray


Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin


Mekanın fırçasında solmayan resim senin




Yağmur, bir gün elimi ellerinde bulsaydım


Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme


Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım




Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü


Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü


İniltiler geliyor doğudan ve batıdan


Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü




Islaklığı sanadır ahımın, efganımın


İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler


Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın


Nazarın ok misali karanlıkları deler


Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin


Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin




Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım


Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar


Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım




Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü


Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü


Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün


Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü




Nefesinle yeniden çizilecek desenler


Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek


Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler


Anneler çocuklara hep seni içirecek


Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin


Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin




Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım


Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın


Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım




Kardeşler arasına heyhat, su-i zan düştü


Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü


Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın


İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü




Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım


Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım


Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım


Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım


Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım


Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım


Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım


Senin için görülen bir düş de ben olsaydım


Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım


Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım


Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım


Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım


Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın


Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.