İbn-İ Sebe

Eski 08-02-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İbn-İ Sebe






İbn-i Sebe


Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ruhunun ufkuna yürüdüğünde İslâmiyet Arap yarımadasının dışına henüz taşmamıştı Ve o gün itibarıyla Müslümanlıkla şereflenenlerin kahir ekseriyeti "Sahabi" unvanını almışlardı


O günün Müslümanları, dini ilk kaynağından öğrenme, Allah Resûlü'nün sohbetiyle müşerref olma, ilk dönem sahabilerinden her şeyin doğrusunu anlama gibi ayrıcalıklara sahiplerdi


Hulefa-i Râşidîn döneminde -Allah'ın inayetiyle- İslâmiyet, kısa zamanda geniş bir sahaya yayıldı Ulaşılan her yerde, Nasr sûre-i celîlesi'nin müjdesi gerçekleşiyor, İslâm'a fevc fevc dehaletler oluyordu Bu durum her ne kadar sevindirici olsa da sosyal gerçekler hükmünü icra ediyordu Bu derece geniş ve yaygın bir coğrafya üzerinde İslâm'ın bütün anlam ve inceliklerini, hikmet ve hakikatlerini, yeni Müslümanlığı kabul etmiş milletlere intikal ettirmek, mizaçları farklı kavimleri İslâmî potada eritmek ve yoğurmak fevkalâde zor bir işti Hızlı yayılmanın yanında her yerde aynı kıvam tutturulamıyordu Yeni Müslüman olmuş halk tabakaları, işlenmemiş ham toprak gibiydiler Bu durum, bilhassa kendini İran'da açık bir şekilde gösteriyordu


Bu arada Efendimiz'in vasiyeti neticesinde Arap yarımadasından Hz Ömer tarafından çıkarılan o günün Yahudileri bunu bir türlü hazmedememişlerdi Yeniden Medine'ye dönüp intikam almak istiyorlardı Hz Ömer tarafından fethedilen ve bin yıldır taptıkları ateşleri söndürülen Pers topluluğunun burukluğundan ve Hz Ömer'e karşı içlerinde besledikleri şuuraltı düşmanlıktan istifade etmek istediler Fitne ve fesadın önünde adeta bir kale kapısı gibi duran Hz Ömer'in şehadetinden sonra kırılan kapıdan içeriye girmek kolay oldu


Abdullah ibn-i Sebe, bu düşüncenin reisiydi Medine'ye sızmanın en kolay yolunun iyi bir Müslüman görüntüsü çizmek olduğunu biliyordu Hz Osman zamanında muttakî bir derviş kılığında Medine'ye gelip Müslümanların teveccühünü kazanmaya başladı Acelesi yoktu Hesabı uzun solukluydu Elbet bir gün maksadına ulaşacaktı Bu zeki, ikna kabiliyeti yüksek, muttakî, güleryüzlü, kibar, efendi görünümlü münafık, her geçen gün Medine toplumu içinde kendi yerini sağlamlaştırıyordu Onun ikiyüzlülüğünden şüphe edip insanları uyarmak isteyenleri etkisiz bırakacak kadar profesyonel ve pişkin bir münafıktı


İbn-i Sebe, yakınındaki ekibiyle birlikte İslam coğrafyasının en büyük fitnesini başlatmak üzere düğmeye bastı İran'daki Hz Ömer nefretini, Hz Ali taraftarlığına devşirme stratejisi güdecekti Hicaz'dan kalkarak Basra, Küfe ve Şam'ı dolaştı Kendi cinslerinin büyük yardımları ile cahil avamı kandırarak gizli teşkilâtına bağladı Asıl maksatları Kur'an'ı ortadan kaldırmak, İslâmiyet'i yıkmaktı Hz Osman'ın bir kısım uygulamalarını eleştirerek, insanlar arasında kavmiyetçilik fikrini yeniden yeşertmeye başladı Hilafetin aslında Hz Ali'ye yakıştığını, Hz Osman'ın artık bırakması gerektiğini söylüyor, insanları buna inandırıyordu


İbn-i Sebe, bu propagandanın özellikle yeni Müslüman olmuş geniş halk kitlelerinde tesir ettiğini görünce faaliyetlerine hız verdi Arkadaşlarını toplayarak onlara, "Biz asıl harbe yeni başladık Bilmiş olun ki, bu, Müslümanlar arasında kıyâmete kadar devam edecek bir savaşın başlangıcıdır Şimdi, biz Ali'yi takdis edeceğiz ve ettireceğiz Ona, yerine göre 'ulûhiyet' yakıştıracağız, yerine göre 'peygamberdir' diyeceğiz, yerine göre de "Hilâfetin, Ali'nin hakkı olduğunu, fakat Ebû Bekir, Ömer ve Osman'ın onun bu hakkını gasb ettiklerini' anlatacağız" demişti


İbn-i Sebe ve arkadaşları, bu kararı aldıktan sonra etrafındaki adamlarını, bu fikirleri yaymak üzere görevlendirdiler Bunlar, "Hilâfet Ali'nin hakkı idi Hilâfete lâyık olan Ali ve evlâtlarıdır Bu hak, onlardan gasp edildi Üç halife, bilhassa Ömer, bu hakkı gasb etmekle Allah'ın iradesine karşı geldiler Allah'ın iradesine itaat için Ali'den yana çıkmak lâzımdır" diye telkinlere başladılar Bu telkinler, halk tarafından kabul görünce, daha da ileri giderek insanlara ilâhlık isnat eden "Hulûl Akidesini" İslâm inancına sokmak için gayret gösterdiler İslâm inancını asıl çizgisinden saptırarak, tevhit akidesine taban tabana zıt bir inanışı yaymaya başladılar "Hulûl Akidesi' İranlıların eski dinlerinde de vardı Bu bakımdan, bu bâtıl itikat onlarda kolaylıkla taraftar buldu Bu fitne öyle tesir etti ki, dâhilde büyük çatışmalara, harplere sebep oldu Hz Osman'ın şehid edilmesinin arkasında da hep bu fitne vardı


İbn-i Sebe, İslâm'ın sinesinde derin bir yara açtı Bazı toplumlardaki Hz Ömer düşmanlığını, kavmiyetçiliği, dini iyi bilmemeyi çok iyi kullandı Çizdiği nazik, beyefendi, muttakî, güleryüzlü insan profili ve üstün ikna kabiliyetiyle çok insana tesir etti Hakikaten kendisinin de dediği gibi, kıyamete kadar sürecek bir ayrılığın tohumlarını attı


Hani şair diyor ya bugünün Müslüman'ını uyarmak için; "Ebû Leheb ölmedi Yâ Muhammed, Ebû Cehil kıtalar dolaşıyor" Peki ya İbn-i Sebe, o ne yapıyor dersiniz?


07 Ocak 2011, Cuma

Süleyman Sargın


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.