Halk Kriterleri Ve Statüler |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Halk Kriterleri Ve StatülerHALK KRİTERLERİ VE STATÜLER Ömer’in idare sistemindeki en bariz metodlarından biri de ganimetlerin ve aylıkların dağıtımında daha önceki halife Ebu Bekir'in içtihadına muhalif olarak halk arasında ayrıcalık yapmış olmasıdır Bununla ilgili olarak Dr Heykel şu yorumu yapmıştır: "Bu yeni bir temayüldür, halk arasında farklı tabakaların oluşmasını sağlama arzusu altında yatmaktadır Bu temayülü Ebu Bekir benimsemediği gibi, ilk dönemlerde Ömer de önemsememiştir Kur'an Müslümanlardan herhangi bir tabakayı diğer tabakadan üstün görmemiş ve neseple bazı tabakaların diğerlerinden üstün olduğu ve takva olmaksızın Allah katında ne bazılaram diğerlerine tercih etmiş ne de üstün kılmıştır" Böyle bir söz belki de büyük yazarın kastettiklerinin sınırını aşmıştır Özellikle "tabaka" terimini burada kullanması bunu ifade etmektedir Dünyanın tanımış olduğu tabaka (sınıf) sistemi terimin bilimsel açıklamasına göre toplumun tamamen farklı gruplara taksim edilmesi, toplumsal statü ve buna bağlı olarak toplumsal ilişkilerin düzenlenmesidir Eski asırlarda olduğu gibi köleler ve özgürler Ve Fransız devriminden önce, soylular, din adamları ve avam tabakası gibi, ayrıcalıklar ve büyük mülk sahipleri ve ücret karşılığı çalışan işçiler Günümüzde ise bunlar burjuvazi veya proieterya diye isimlendirilmektedir Aylıkların ödenmesinde temyiz yaparken acaba sınıflar sistemine benzer veya buna yakın bir sistemin İslam toplumuna uygulanması Ömer'in aklından bile geçmiş miydi? Böyle bir şeyi tasarlamak bile gerçeklerden çok uzaklaşmak olur Çünkü bir taraftan İslam böyle bir sistemi kabul etmediği gibi diğer taraftan bu Ömer’in ahlakına hayat metoduna ters düşmektedir Ömer (ra) bu hususu kesin bir şekilde ilan etmiş, şu sözleriyle bunu isbatlamıştır: "Vallahi, eğer Acemler (Arap olmayanlar) iyi işlerle gelir ve biz iyi ameller ve işler getiremezsek kıyamet gününde Muhammed için onlar daha önceliğe sahiptirler Kimse akrabalığa ve yakınlığa bakmasın Allah katında geçerli olanı yapsın Ameli eksik olanı nesebi kurtarmaz" Şayet her iki halifenin içtihadındaki delillerine göz atacak olursak, bu delillerin önemli gerekçeler olduklarını görürüz Ebu Bekir paylaşma işinde herkesi eşit tutuyordu Ebu Bekir'e göre, "Onlar Alah için İslam'ı kabul etmişlerse mükafatlandırılmaları da Allah’a düşer Bu dünya tebliğ yeri olup mükafatlandırılmaları kıyamet gününde gerçekleşecektir" Ömer (ra)'in gerekçesi ise şuydu: Resulullah ile savaşanın, ona karşı savaşanla bir tutulması mümkün değildir İyi kalbli halife Ebu Bekir'e göre, insanın İslam'ı kabul ettiğinden dolayı mükafatlandırılması gerekmez Ne zaman ki, aralarında eşitlik sağlanırsa (hepsi İslam’ı kabul ederlerse) kendilerine verilen aylıklarda ve diğer ödeneklerde aralarında eşitliğin sağlanması gerekir Ömer ise Allah’ın Müslümanlara yağdırmış olduğu nimetin İslam'dan kaynaklandığını görüyordu Bazıları bu uğurda hem canlarını hem mallarını feda ettiler Fedakarlıkları nisbetinde mükafatlandırılmaları hem daha hayırlı hem de daha adildi Her iki halifenin metodlarını, çağın diline tercüme edecek olursak, Ebu Bekir'in içtihadının İslam ruhuna daha yakın olsa bile çağdaş dünya ülkelerinde hiçbirinde tabi olunan bir metod olmadığını görürüz Öyle ki, komünizmi kendilerine hedef edinen aşırı sosyalist doktrinler bile bu metodu ileri süremezler Sosyalizm dönemindeki sloganları "her kese çabasına göre"dir Komünizm döneminde ise "herkes kendi emeğine ve ihtiyacına göre" sloganı ortaya atılır Bugün komünizm doktrinine başta Sovyet Rusya ve Çin olmak üzere, bütün ülkeler gelirlerinden her vatandaşın payım belirlerken bireyin toplum içinde yaptığı işin türünü göz önünde bulundurmaktadırlar Bundan dolayı bu toplumlardaki bireylerin gelirleri arasındaki ayrıcalıklar meydana gelmiş olup bunun tabii sonucu olarak da halkın hayat metodu arasında farklılıklar meydana çıkmıştır Bu bariz farklılığa rağmen, bazı durumlarda ise büyük çapta sınıflar meselesini ortaya atmış, ve bunu ileri sürmediği gibi, kendi toplumlarıbnı tek sınıftan oluşan bir toplum olduğunu nitelendirmekte ve farklı gelirlere sahip olmakla farklı sınıf kavgalarını birbirlerine bağlamamakta ve karıştırmamaktadır Ömer'in içtihadı ise bir çeşit farklı gelir düşüncesinden ibarettir Ömer, her Müslümanın beytülmalde hakkı olduğunu kabul etmiş, bu hakkı bizzat kendilerine vermek suretiyle uygulamıştı Ancak bu hakkın miktarı, kişinin İslam davası uğrunda yaptığı fedakarlıklara ve çektiği sıkıntılara, musibetlere göre değerlendirilmesi gerekir ki, bu da sınıf esasına dayanan bir düşünce değildir Ömer şayet yakınlara öncelik tanımışsa bunlar Resulullah'ın yakınlarıdır Bu sahada nesebe mali özellik tanımıştır Ancak şunu da göz önünde bulundurmamız gerekir ki, ilk iki halife Resulullah’ın akrabalarını mirasından mahrum etmişlerdir Bunlar kızı Fatıma, amcası Abbas ve amcasının oğlu Ali'dir Çünkü Resulullah bu hususta şöyle buyurmuştu: "Biz miras bırakmayız Arkamızda terk ederek bıraktıklarımız sadakadır" Ebu Bekir (ra)'in içtihadı sebebiyle Fatıma kendisini boykot etmiş, halifeliği döneminde babasının vefatından henüz bir yıl geçmeden aynı sene vefat etmiştir Daha önce de açıkladığımız gibi Ömer (ra), Ehl-i Beyt'ten kimseye önemli görevler vermemiş, bunun tabii sonucu olarak diğer Müslümanlara tanıdığı fırsattan kendilerini mahrum etmişti O zaman onlara bunun karşılığı olarak bir şeyler vermek zorundaydı, onlara tazminat ödemesi gerekiyordu Ömer (ra)'ın mantığı, maaşların ödenmesinde kişiler arasında gözetilen ayrıcalıklara ve devletin inandığı toplumsal doktrinle uyum sağlayan kriterlere paralel olarak bugünkü çağımızın mantığına daha yakındır: Bütün ülkeler istisnasız devlet başkanlarına, büyük komutanlara ve sivil liderlere büyük çapta maaşlar bağlamakta ve halk bunu tabii karşılamaktadır Krallıkla idare edilen ülkeler -demokratik ülkeler de buna dahildi- Krallık ailesine mensup olan emirlere ve bunların çocuklarına büyük miktarda maaş bağlamakta ve bunda bir sakınca görmemektedir Sosyalist ülkeler, bu metodun dışına çıkmış düşünceye sahip değildirler Bu ülkeler de büyük idareci ve politika adamlarına büyük çapta maaşlar bağlamaktadırlar Gelirlerdeki farklılık, kapitalist ülkelerde olduğu gibi, bu derecede bariz değilse bu büyük çaptaki gelirlerin sınırlanması ve gelirlerinin birbirine yaklaşım politikasının sonucudur Ömer'in Ebu Bekir'in politikasına tabi olması kolay değildi, çünkü belli bir grubun devlet idaresi ve bunun problemleriyle uğraşıp buna karşılık alacağı tek mükafatın ahiret sevabı olması makûl değildir Çünkü bu anlam Resulullah’ın dönemini yaşayan bazı sahabiler için geçerli ise de, vefatından sonra irtidad edenler için geçerli olmayıp aklın alamayacağı şekilde savaşçıların ganimet kazandıklarını gördüklerinde cilıad etmeyi talep ettikleri söz konusudur Bilindiği gibi, Ebu Bekir (ra), onların cihad etme taleplerini reddetmişti Fakat Ömer bu görüşüne muhalefet ederek meydan savaşı iyice ateşlendiğinde ve askere ihtiyacı olduğunda gerçekten tevbe etmiş olanların Farslarla savaşmalarına izin verdi Ayrıca Ömer (ra)'in mantığı bize teşvik metoduna yöneldiğini açıklamaktadır Halife iyi iş yapanı mükafatlandırıyordu Daha önce de değindiğimiz gibi, Ebu Hureyre'ye kıtlık yılında Arap yarımadasında bulunan halka ek görev üstlenip fazla çaba harcamasına karşılık büyük miktarda mal kabul etmesini kendisine teklif etmişti Çok büyük çapta bir servet olmasına rağmen Calinos'un bütün ganimetlerinin Zehre'ye verilmesini emretmiş ve buna ek olarak ayrıca Sa'd b Ebi Vakkas'a verdiği emirde Zehre'yi arkadaşlarından üstün tutmasını ve ona ek olarak beşyüz dinar daha vermesini belirtmişti Zehre ve arkadaşları yirmi kişi kadardı Akide uğrunda çekilen sıkıntı, büyük dert ve musibetlere paralel olarak kişiler arasında ödeneklerin farklı ve ayrıcalıklı bir şekilde dağıtılması insan oğlunun yapısına ve tabiatına daha yakındır Devletlerin ilk dönemlerindeki politikalarıyla daha fazla uyum sağlamaktadır Şayet halk arasındaki ayrıcalık büyük nisbette olursa o zaman, kusurlu olan husus, uygulama yönünden ileri gelmektedir, çünkü bu farklılıklar uzun süre devam edecek olursa böyle zengin grupların oluşmalarına sebep olacak ve ellerinde bulunan büyük servetlerinden dolayı toplum içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olacaklardır Bahsettiğimiz anlamların ve ifadelerin Ömer'in gözünden kaçmadığını burada söyleyecek olursak ona insaflı bir şekilde yaklaşmış olmayız Çünkü o etrafında bulunan Resulullah’ın sahabilerine dağıttığı malların hemen başkalanna dağıtıldığını ve ellerinde bir şey kalmadığını görmüyor değildir Daha önce Resulullah’ın eşlerinin bu husustaki tutumlarını örnek vermiş ve özellikle mü'min-lerin annesi Zeyneb'in tavrını ifade etmiştik Çağının en zengin kişilerinden olan Abdurrahman bAvf in nasıl sadaka verdiğini örnekle görmüştük Her şeye rağmen halkın arasında bir farklılık ortaya çıkıp bu ayrıcalık daha da artınca Ömer'in önünde iki yoldan birini seçme durumu vardı Birincisi: Diğer grupların yararına paralel olarak ayrıcalık sahibi olan grupların ödeneklerini kısmak İkincisi: Diğer grupların ödeneklerini arttırmak Ömer bu metodu diğer metoda tercih ediyordu Bu hususta şöyle söylüyordu: "Gelirler artar ve ben de yaşayacak olursam her Müslümana ödenen ödeneğin miktarını üç bine çıkaracağım Bin atı ve silahı, bin nafakası, ve bin de ailesinin nafakası için" Başka bir defasında da şöyle diyordu: "Şayet bir sene daha yaşayacak olursam, en düşük düzeydeki Müslümanı en yüksek düzeydekine eşit hale getireceğim" Fakat kader buna izin vermedi Yerine Osman (ra) halife seçildi Onun son dönemlerinde, Emevi ve Abbasi dönemlerinde açık bir şekilde ortaya çıkan, ayrıcalıklara sahip, toplumsal sınıfların bu terimin ilmi anlamıyla ortaya çıkmasına ön adım atılmış oldu Durum ne olursa olsun, Ömer'in uyguladığı ayrıcalık, ödeneklerin halk arasında iarklı bir metodla dağıtılmasından ibarettir Bunun sınırı malların dağıtımıyla tahdid edilmiştir Ömer toplumdaki insanın değerini ise İslami kavramlar doğrultusunda sınırlamıştır Bu da şu ayet-î kerimenin anlamından ibarettir: "Ey insanlar, hakikat biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık Sizi (sırf) birbirinizle tanışmanız için büyük büyük cemiyetlere, küçük küçük kabilelere ayırdık Şüphesiz ki sizin Allah nezdinde en şerefliniz takvaca en üstün olanınızdır Hakikaten Allah her şeyi bilen her şeyden haberdar olandır" [66] Bunu, halkı eğitirken, daha önce işaret ettiğimiz sözlerinde olduğu gibi, onun eğitici metodundan idrak etmekteyiz Bu husustaki sözlerinin bazıları aşağıdadır, “Haris b Hişam ve Süheyl b Amr, Ömer b Hattab'ın kapısına geldiler Ömer ortada olmak üzere her biri bir yanına oturdu O sırada ilk Muhacirler kendisine gelmeye başladılar” Ömer: “Ya Süheyl, burada otur Ya Haris, şurada otur,” dedi Onları yanında değil uzakta oturttu O sırada Ensar'dan bazıları Ömer'e gelmeye başladılar Onları da aynı şekilde kendisinden uzağa oturttu Onun yanından ayrıldıktan sonra Haris b Hişam Süheyl b Amr'a (bunlar aslen Arap değildirler) şöyle söyledi: “Bize ne yaptığını görmedin mi?” Süheyl: “Onu kınamaya hakkımız yok Kedimizi kınamamız gerekir Halkı çağırdığında onlar sür'atle koşup olumlu tavır aldılar Bizler ise hep gerilerde kaldık İsteklerine olumlu karşılık vermedik” Daha sonra Ömer'e geldiler ve kendisine dediler ki: "Bugün bize nasıl davrandığını gördük Biliniz ki, biz kendiliğimizden geldik Yapabileceğimiz bir şey var mıdır?” Ömer (ra) onlara dedi ki: “Bununla ilgili olarak başka bir şey bilmiyorum” Eliyle Rumlarla yapılan cehpe savaşını işaret etti Bunun üzerine her ikisi de Allah yolunda cihad etmek için yola koyuldular ve bu zamana kadar ellerinden kaçırdıkları fazileti o zaman idrak ettiler Ömer'in bu nasihati doktrinini ifade etmesi için yeterlidir sanıyorum Ömer (ra), Basra'da bulunan Ebu Musa el-Eşar'ari'ye şunları yazdı "Aldığım haberlere göre sen toplantılarında istedikleri yerlerde oturmaları için izin veriyorsun Bu mektubu aldığın zaman şeref ehli olan Kur'an takva ve din ehline meclisinde öncelik göstererek izin ver Daha sonra geri kalanlara izin ver" Bu tavır Ömer için yeni değildi Resulullah'ı tanıdığı günden beri, insanlara nasıl değer biçilmesi gerektiğini çok iyi biliyordu a) Hudeybiye gününde Resulullah kendisini müzakerelerde bulunması için elçi seçtiğinde o Resulullah'a Osman'ı aday göstermiş ve bunun için gerekçeleri sıralamıştı: Bunlar şunlardı: "Kureyş'in bana kötülük yapmasından korkarım Beni Mekke'de onlara karşı koruyacak Benî Adiy'den kimse yoktur Kureyş kendilerine karşı olan katılığımı, şiddetimi ve düşmanlığımı bilmektedir Bu hususta benden daha iyi olan birini gösterebilirim O da Osman b Affan'dır" b) Ebu Süfyan'ın geleceğiyle ilgili Ömer ile Abbas arasındaki anlaşmazlık alevlenince ve Ömer Ebu Süfyan'ın öldürülmesinde ısrar edince Abbas kendisine şöyle söyledi: “Yavaş ya Ömer Vallahi Benî Adiy b Kâ'b'dan biri olsaydı böyle söylemezdin Fakat Benî Abdi Menaf dan biri olduğunu bildiğin için böyle söylüyorsun” Ömer: “Yavaş ya Abbas Vallahi senin İslam'ı kabul edip Müslüman olduğun gün şayet el-Hattab İslami kabul etseydi seninkinden daha fazla sevinmezdim Beni buna iten sebep ise, bildim ki, el-Hattab'ın İslam'ı kabul etmesi seninki kadar Resulullah'ı sevindirmezdi” c) Necran Hıristiyanları Medine'ye Resulullah ile mücadele etmeye geldiklerinde kendisinden, aralarında anlaşmazlığın söz konusu olduğu bazı hususlarda hükmetmesi için bir kişiyi tayin edip göndermesini istediler Bunun üzerine Resulullah şöyle buyurmuştu: "Bana akşamleyin gelin Sizinle güçlü ve emin olan kimseyi göndereyim" İbn Hişam'ın rivayetine göre, Ömer (ra) şöyle söylemiştir: “O gün olduğu kadar emirliği hiç arzulamamış ve sevmemiştim Bu işin bana verilmesini çok istedim Resulullah öğle namazını kıldırdıktan sonra, sağına soluna bakındı Ben de cemaatin içinde kendimi doğrultuyor, beni görmesini arzuluyordum O bakmaya devam etti Neden sonra Ebu Ubeyde b el-Cerrah'ı gördü yanına çağırdı ve kendisine dedi ki: “Onlara git Anlaşmazlıklarına sebep olan husus hakında adaletle hükmet” Ebu Ubeyde çıktı kendileriyle birlikte gitti” Ebu Ubeyde'nin Resulullah'ın katında olan değeri sebebiyle o Ömer'in hayatı boyunca kalbinde büyük yer edinmiş ve onu etkilemiştir Öyle ki, Resulullah’ın vefatından hemen sonra onu halifeliğe aday göstermiş ve ölüm yatağında iken bile eğer yaşasaydı halifeliği ona bırakmayı isterdim demiştir d) Ömer (ra) halk arasındaki değerini, özellikle Ebu Bekir'e karşı olan statüsünü çok iyi biliyordu Rivayetlere göre, bazıları Ömer b Hattab'a şöyle söylediler: “Ey mü'minlerin emiri! Vallahi Resulullah'dan sonra senin gibi adeletle hükmeden, hakkı söyleyen, münafıklara şiddetli ve katı davranan birini görmedik Sen Resulullah'dan sonra en hayırlı kişisin” Orada bulunanlardan biri (Avf b Malik) dedi ki: “Vallahi yalan söylediniz Resulullah'dan sonra Ömer'den hayırlısını gördüm O kişi Ebu Bekir'dir” Ömer (ra) dedi ki: “Evet doğru söyledin Sizler ise yalan konuştunuz Ebu Bekir mis kokusundan daha güzel ve daha iyiydi Ben ise evcil deveden daha fazla dalalette idim” Bundan dolayı Ömer (ra), Ebu Bekir (ra)'in hutbe okuduğu minberin aynı basamağında durup hutbe okumayı kabul etmedi ve şöyle dedi: “Kendimi Ebu Bekir'in meclisine clıil görmemi, (kendimi onun seviyesinde görmeyi) Alah’ın müşahede etmesini istemem” Bundan dolayı bir basamak aşağı indi Ondan önce Ebu Bekir, aynı prensibi uygulamış ve Resulullah'ın hutbe okuduğu basamaktan bir aşağı basamakta hutbe okumşut Ayrıca Ömer (ra)'in şöyle söylediği rivayet edilmektedir: "Vallahi, Ebu Bekir'in aralarında bulunduğu bir grubun önüne geçmektense, başımın had olmaksızın vurulması benim için daha sevindiricidir" e) Ömer kendi nefsini tartarken, kendisiyle Ebu Bekir arasındaki mukayeseyle yetinmeyip ondan başka, ihıisaslarıyla üstün bilinen diğer bazı Müslümanları da kapsamı içine alıyordu Şu sözünü daha öncede arzetmiştik: “Ey insanlar Kim Kur'an hakında bir şey sormak isterse, Übey b Ka'b'a gelsin Miras sahipleri hakkında soru sormak isteyen Zeyd b Sabit'e, İslam hukukuyla ilgili soru sormak isteyen Muaz b Cebel'e, ekonomi hakkında soru sormak isteyenler de bana gelsinler Allah beni iyi iktisat yapan ve iyi taksim eden biri olarak yaratmıştır” İşte bu şekilde kişilerin değerlerini ölçerken Ömer'ğin metodu, İslami genel prensiplere uygun olarak her bireyin en iyi şekilde ihtisas sahibi olup basan sağladığı konu üzerindeki etkinliğine dayanıyordu Sa'd b Ebi Vakkas'a söylediği şu sözüyle bunu çok iyi bir şekilde ifade etmiştir: "Senin için Resulullah’ın dayısı, sahabesi dendiğinden dolayı gururlanma Bilmelisin ki, Allah kötülüğü kötülükle yok etmez Aksine kötülüğü iyilikle yok eder İtaatten başka, Allah'la hiç kimse arasında neseb (yakınlık) yoktur Allah katında soylular ile amme tabakası arasında fark yoktur Onlar Allah'ın kulları ve O da onların Rabbidir Onların birbirlerine karşı olan faziletleri, ona karşı olan itaati idrak etmeleri derecesindedir” Asıl kural eşitlik olduğuna göre, kişiler özel yetenekleriyle birbirlerinden ayırt edilmektediler Ve işte bu şekilde Ömer (ra) kişilerin bu yeteneklerine uygun olarak her birini kendisine uygun pozisyona oturtuyordu Bunlardan bazıları aşağıdaki gibidir: a) Ömer, bazı Müslümanları bin kişiye göre değerlendiriyor ve onlara bin kişiye verilecek değeri biçiyordu Amr b As Mısır'ın fethi için dört bin askerle yola koyulup daha sonra fethin gerçekleşmesinden gecikince, halifeden yardım talep etti Bunun üzerine halife dört bin kişi, ve her bin kişinin başına da bir komutan tayin etmek suretiyle gönderdi ve kendisine şunları yazdı: “Ben sana yardım olarak dört bin asker ve her bin askerin başına da bin asker değerinde bir kişi gönderdim Zübeyir b Avvam, Mikdad b Amr, Ubade b Samit ve Mesleme b Muhalled” Fethin gerçekleşmesi gecikince Halife Amr'a şunları yazdı: "Mısır'ın fethinin gerçekleşmesinin gecikmesinden hayrete düştüm İki seneden beri onlarla savaşıyorsunuz Bu, ancak düşmanlarınızın sevdiği gibi dünyayı sevmenizden ileri gelmekte ve bundan kaynaklanmaktadır Niyetleri doğru olmadıkça Allah bir kavme yardım etmez Ben sana dört asker gönderdim Sizi değiştiren onları da değiştirmemişse, bildiğim kadarıyla onlardan her birinin bin kişi değerinde olduğunu sana belirtmiştim Bu mektubumu aldığın zaman halkın karşısına çıkıp onlara hitap et ve düşmana karşı savaşmaları için kendilerini teşvik et, sabırlı ve doğru olmaları için onları istekli hale getir Bu dört kişiyi ordunun başına yerleştir ve tek bir kişinin vuruşu gibi, hep birlikte ve aynı anda düşmana saldırın" b) Yine buna benzer bir durumda Ömer b Hattab, Sa'd b Ebi Vakkas'a şunları yazdı: "Sana iki bin kişilik bir yardım gönderdim Amr b Ma'dikerb ve Tuleyha b Huveylid Savaş esnasında onlarla fikir alışverişinde bulun Fakat kendilerine idari konularda yetki verme" Bunun anlamı şudur: Ömer savaş hasusunda onların her birini bin kişiye denk görmesine rağmen ve savaş tekniğini en ideal şekilde yerine getirmelerine rağmen, ona göre liderlik için yeterli değillerdi Bu, bireylerin kriterlerini Ölçmede kamu idaresinin ulaşabileceği en son merhaledir Kişinin yeteneklerinin takdir edilmesi, uygun makama oturtulması bu kapsama girmektedir Ayrıca uygun kişinin uygun statüye geçmesi, onun bundan başka diğer makamlara mutlaka uygun olacağı anlamına gelmez Çünkü her makam sorumlulukları ve yetkileri göz önünde bulundurulursa, kendisine göre özel karekterlere sahiptir Ömer'in nazarında kişiye değer vermek bütün hallerde mal ile değildir Bazı durumlarda kendinden daha müstahak birini bulduğunda, İslam'a ilk girenlerden bile olsa kendisini ödenekten mahrum eder, müstehak olana verirdi Bu da Ömer'in nazarında durumun "sınıfsal sistem" olmadığını te'kid etmektedir Rivayete göre Adiy b Hatim et-Tai, Hıristiyan idi Resulullah'a gelip İslamı kabul etti İrtidad döneminde de İslam'a sarıldı ve inandığı yoldan dönmedi Ömer'in halifeliği döneminde halkından ve yakınlarından bir grupla birlikte Ömer'e geldi Ömer herkese ödenek ödüyor fakat ona vermiyordu Adiy, Ömer'in karşısına birkaç kere çıktıysa da, Ömer ona ödemede bulunmadı Bunun üzerine Adiy halifeye şu soruyu yöneltmek zorunda kaldı: “Ey mü'minlerin emiri! Beni tanımıyor musun?” Ömer gülerek şöyle cevap verdi: “Vallahi seni tanıyorum Onlar küfre saptıklarında sen inandın Onlar yüzlerini çevirip Müslümanlara arkalarını döndüklerinde sen Müslümanların yardımına koştun Onlar iki yüzlülük yaptıklarında sen vefalı davrandın Onlar inkarda bulunduklarında sen tasdik ettin Resulullah'ın ve sahabilerinin yüzlerini ilk güldüren sadaka (zekât), Tai'nin sadakasıdır Bu sadakayı sen Resulullah'a getirmiştin” Bunun üzerine Adiy kendisinden özür diledi Ömer (ra) konuşmasına şöyle devam etti: “Onlara ödenek ödememin sebebi içinde bulundukları şiddet ihtiyaçtır Aşiretlerinin ileri gelenleri olmalarına rağmen neredeyse açlıktan ölecekler” Adiy dedi ki: “Durum böyle olduktan sonra benim bir şey söylemem gerekmez” Son olarak belirtmek istediğimiz anlamı aşağıdaki olay açıklamaktadır: Riyad en-Nadre'den varid olan bir rivayete göre, Mevalilerden bir adam Kureyş'ten birinin kız kardeşini nişanlamak istedi ve kadına bol sayıda mehir olarak mal vermeyi istedi Fakat Kureyş’i kardeşini bununla evlendirmeyi kabul etmedi Haber Ömer'e ulaşınca Kureyşliye şöyle söyledi: “Kız kardeşini onunla evlendirmekten seni alıkoyan nedir? O iyi bir insandır ve kardeşine ödeyeceği mehir de yeterlidir” Kureyşli şöyle cevap verdi: “Ey Mü'minlerin emiri, bizim soyumuz sopumuz bellidir İtibarımız yerindedir O, kardeşimin dengi değildir” Ömer (ra) şöyle konuştu: “O, dünya ve ahiret saygınlığıyla sana gelmiştir Dünyadaki saygınlık mal, anketteki ise takvadır Eğer kızkardeşin razı ise adamla evlendir” Adam kardeşine sordu, razı olduğunu öğrenince adamla evlenmesine izin verdi Bu olay, sınıf düşüncesinin Ömer'in semtine uğramadığını açıkça göstermektedir Çünkü bir Arabın en çok itina gösterip dikkat ettiği, bir mevaliyle kız kardeşini evlendirmesi hususudur ki, Ömer Kureyşliye bunu öğütlemiştir Çünkü ona göre adam mali yönden yeterli, dini açıdan uygun ise, böyle bir evliliğin gerçekleşmesinde sakınca yoktur Şartlar eşit olduğu takdirde, Müslümanlar arasında kafi eşitliğin olduğuna kesin delil olarak bunu gösterebilmemize rağmen bugünkü çağdaş toplumların çoğu bu durumdan hala rahatsız olmaktadırlar [66] Hucurat: 49//13 |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|