Peygamberlerin Davetlerinin Özellikleri 6-7 |
08-02-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Peygamberlerin Davetlerinin Özellikleri 6-7PEYGAMBERLERİN DAVETLERİNİN ÖZELLİKLERİ 6-7 Altıncı Özellik: Altıncı özellik de: dünyada züht yaşantısı ve Ahireti, dünya hayatına tercih etmektir Bu özellik, Peygamberlerin daveti için gerekli olan bir Ö-zelliktir Buna göre Peygamberlerin gayesi; dünyanın süsü ve ziynetiyle mal kazanmak değildir İşte bundan dolayıdır ki bütün Peygamberler, dünyada nimetlenmeye ve orada büyük kimselerin yaşayışı şeklindeki bir yaşamaya güçleri yettiği halde, zor şartlar ve sıkıntı içerisinde yaşamışlardır Buna rağmen onlar, devamlı olanı (yani Ahiret hayatını), geçici olana (yani dünya hayatına) tercih etmişlerdir Çünkü onlar, "Allah katında olan daha iyi ve devamlı "Kasas: 28/60) ve "Allah katında olan şeyler, iyi kimseler için daha hayırlıdır" (Ali İmrân: 3/198)' de geçenlere şüphesiz yekinen inanırlar ve bilirler İşte bundan dolayı onlar dünyada zühd hayatı yaşamışlar ve Ahirette de makbul kimselerdendirler Yüce Allah, Peygamberlerin efendisi olan Hz Muhammed (sav)'e şöyle hitap etmektedir: "Kendilerini imtihan etmek için, dünya hayatının süsü olarak bol bol geçimlik verdiğimiz kimselere sakın göz dikme! Rabbinin rızkı daha iyi ve daha devamlıdır"[31] Resulullah (say)'in hanımları, Resulullah'tan, nafakalarını genişletmesini ve geçimlerini artırmasını istemekle; dünyada bolluk, rahatlık ve güzel nimetler içerisinde yaşamakta olan diğer kadınlar gibi hareket etmek istemişlerdir[32] Ayrıca onlar Resulullah (sav)'den, -bu, onların hayata göğüs germeleri için bir ders olması gerekirken- kendileri için gökten bir serbestlik indirmesini[33] istediklerinden dolayı Yüce Allah, peygamberine, hanımları serbest bırakmasını şu sözüyle emretmiştir: "Ey Peygamber! Eşlerine şöyle söyle: "Eğer dünya hayatını ve süslerini istiyorsanız gelin size bağışta bulunayım ve güzellikle salıvereyim Eğer Allah'ı, peygamberini ve ahiret yurdunu İstiyorsanız bilin ki, Allah, içinizden iyi davrananlara büyük bir mü kafat hazırlamıştır"[34] Bir adam Nebi (sav)'e geldi ve o'na: "Ey Allah'ın Resulü! Allah'a yeminederim ki, ben seni, gerçekten seviyorum", dedi Bunun üzerine Resulullah (sav), o adama: - 'Ne söylediğine iyice bir bak!' buyurdu Adam sözünü Resulullah (sav)'e üç defa tekrarladı Bunun üzerine Resulullah (sav) o adama: 'Gerçekten beni'seviyorsan, korunmak üzere fakirliğe hazırlan Şüphesiz ki fakirlik, beni sevene (dağdan ve tepeden) selin akması gibi varacağı yere süratle gelir' buyurdu"[35] Üstad Ebu'I-Hasen en-Nedvî, "en-Nübüvvet ve'î-Enbiyâ" adlı kitabında konuyla ilgili olarak şöyle der: "Peygamberlerin daveti, yalnıza dil ile ve yalnızca kendi ümmetlerine olmayıp aynı zamanda sadece ahirete, ahireti dünyaya tercih etmeye ve dünyanın mal ve mülkü ile kıymetinin değersizliğine de değildi Onların daveti, hem kendileri için ve hem de ümmetlerinin yaşantıları için, bir başlangıç ve bir yöntem idi Ayrıca onlar, ahirete iman edenlerin ve yaşantılarında davet üzere yürüyenlerin ilkleriydiler Bundan dolayı onlar dünyada önem vermeyen ve yalnızca ahirete yönelen kimselerdi Gerçekten de onlar, büyük makamlara ve (yaptıkları daveti) tehlikeye sokacak yerlere de önem vermemişlerdi Üstelik onlar, kendilerini, davetleri yolunda adamışlardı Acaip konuları ortaya çıkaran, nefisleri büyüleyen, kalpleri; büyüklük ve heyecan ile dolduran, davet ve Peygamberlik yolunda yürüyenlere ışıklardan yüce bir ışık saçan Hz Peygamber (sav)'in geçimi, kendi ve Ehli beytinin hayatı, tarih kitaplarında ve nebevi siyerde bilinmektedir Davetçinin şiarı ve devamlı olanı şöyle demesidir: "Ey Allahım! Benim için sadece ahiret hayatı vardır, (dünya hayatı yoktur)"[36] Yedinci özellik: Peygamberlerin davetlerinin yedinci özelliği ise, "İnsanların araşma Tevhid akidesini[37] yerleştirme ve gayba iman konusunu sağlarnlaştırmasıdır" Bu, bütün Peygamberlerin davetinde -gören gözler için-bütün açıklığıyla ve genişliğiyle ortaya çıkan apaçık özelli k-lerdetı biridir Zira onların hepsinin mücadeleler inin temel noktası; insanların arasına "Tevhid akidesini" yerleşti rme, gayba iman konusunu sağlamlaştırma, Allah'ın vahdaniy etini yani birliğini ispat etmeye ve yaratıcının varlığım ortaya koymaya çalışmak olmuştur Bundan dolayı Peygamberlerden her biri, Peygamber olarak gönderildiği kavmini putçuluk ve şirk tehlikelerinden sakındırmaya çalıştıklar mı görmekteyiz Onlar, gönderildikleri toplulukları, Allah birlemeye davet etmekte ve ibadeti, putlara vb şeylere değil de ya lnızca O'na mahsus kılmaya çalışmaktadırlar Sana Pe ygamberlerden her birinin kıssalarını haber veren Kur'ân-ı Kerîm ayetlerini bir dinleyin! Tevhidin, onların davetlerinin nasıl temel noktası ve mücadelelerinin nasıl gayesi olduğuna iyi bir bak? Buna göre Kur'ân-ı Kerîm'in, Hz Nuh (as) hakkında şöyle haber verdiğini bulursunuz: "And olsun ki Nuh'u kavmine gönderdik (Bunun üzerine Nuh onlara): 'Ey kavmim! Allah'a ibadet edin Zira sizin, O'ndan başka ilahınız yoktur' dedi "[38] Yine Kur'ân-ı Kerîm'in, bu konuda Hz Hûd (as) hakkında şöyle haber verdiğini bulursunuz: "Ad milletine de, kardeşleri Hûd'u (Peygamber) olarak gönderdik (Hûd, onlara) 'Ey Kavmim! Allah'a ibadet, e-dinZira sizin O'ndan başka ilahınız yoktur' dedi"[39] Yine Kur'ân-ı Kerîm'in, Hz Salih (as) ile ilgili şöyle haber verdiğini görürsünüz: "Semûd milletine de, kardeşleri Salih 'i (Peygamber olarak) gönderdik (Salih, onlara): 'Ey kavmim! Allah'a ibadet edin Zira sizin, O'ndan başka ilahınız yoktur' dedi"[40] îşte Kur'ân-ı Kerîm, bütün Peygamberlere dair bilgiyi, b i-ze, bu şekilde haber vermektedir Zira Peygamberlerin birle ş-tikleri temel nokta; insanları, Tevhide davet e tmeleriydi Hz İbrahim (as)'a gelince ise en anlaşılır ve en açık bir şekilde onun daveti, Tevhid ve mücadelesi ise putçuluk olmuştur Böylece onun, kavmi içerisindeki kimselerin akıllarını ve putlara tapanları akılsızlıkla suçlamadaki sert çıkışı nın sebebi ortaya çıkmaktadır Nihayetin de ise onu, ateşin içerisinde yakmaya karar verdiler Fakat Yüce Allah, onu, kavminin tuzağından kurtarmıştır Yüce Allah bu konuda şöyle buyurmaktadır: "Biz: 'Ey ateş! İbrahim 'e karşı serin ve zararsız ol' dedik Kavmi ise O'na, tuzak kurmak istedi Fakat Biz, onları, hüsrana uğrayanlardan kıldık"[41] İşte böylece Peygamberler ile kavimleri arasında ge rçek risalet ve Tevhid daveti etrafında şiddetlenen mücadeleyi gÖ r-mekteyiz Ama sonuç ise, Hakk'm zaferiyle, Peygamberlerin galibiyetiyle ve yalancıların helak olmasıyla sonuçlanacaktır Yüce Allah bu konuda şöyle b uyurmaktadır: "Andolsun ki, Peygamber olan kullarımıza; 'Onlar (dün-yada ve ahirette) şüphesiz (Allah tarafından) yardım göreceklerine dair ve Bizim (tarafınıızdaki) ordumuzun şüphesiz galib geleceklerine dair' söz vermişizdir"[42] Bu beşeri üstünlük,[43] kıyamete kadar gönderilecek olan e1çiler olan Allah'ın kullan ve hak davetçileri için geçerlidir Şanı Yüce Allah bu konuda şöyle buyurma ktadır: Doğrusu Biz, Peygamberlerimize ve müminlere, dünya hayatında ve şahitlerin şahitlik edecekleri (kıyamet) gününde de yardım ederiz O gün zalimlere, Özür beyan etmeleri (kend i-lerine) fayda sağlamaz Lanet onlaradır Yurdun kötüsü de onIaradrr"[44] [31] Tâha: 20/131 [32] Hz Peygamber (sav), hem kendisi ve hem de Ehli beyti için pek sade bir hayat sürmeyi tercih etmişti Fakat bu tercih, geçimi temin hususunda acizlikten kaynaklanmamaktaydı, Çünkü Resulullah (s a,v), henüz hayattayken fetihler yapılmış, ganimet malan elde edilmiş, daha Önce malı mülkü olmayan,ekmek parasına muhtaç kimseler zengin olmuşlardı Buna rağmen bir ay geçer, onun evinde ateş yan-madtğı olurdu Resulullah (sav), eline geçen zekat, bağış ve hediyeleri cömertçe dağıtıyordu Onun, sade ve mütevazı hayatı seçmesinin sebebi şuydu: Dünya haja-tının geçici süsüne aldanmayıp, Yüce Allah'ın katındaki ebedi nimetlere rağoet etmek Mal ve servete sahip olduğu halde iffet ve kanaatle )aşayış maddiyatın üstünde yücelen kişinin rağbeti Yoksa Allah'ın Resulü,kendisi ve Ehli beyti için seçtiği böyle bir hayatı yaşamaya akide ve şeriatı jönünden mecbur değildi Çünkü onun akide ve şeriatında, helal ve temiz olan şeyler yasaklanrmmışti Onun böyle yaşaması, fani dünyanın geçici zevk ve süsüne kapılmadan, onun ağırlığından kurtulup nefsin heves ve arzularından tam bir hürriyete kavuşmak İçindi Lakin P^-gamber (sa-v)'in hanımları, diğer kadınlardan çok üstün, değerli ve peygamberliğin feyizli kaynağında bulunmalanyla birlikte nihayet birer insandı Onlarında herkes gibi, beşeri his ve istekleri vardı Bu itibarla hayatın geçicizevkine karşı olan tabii arzu, onlarında gönlünde canh olarak yaşıyordu Ne zamanki, Yüce Allah'ın, peygamberine ve ümmetine bolluk ve genişlik ihsan ettiğini görünce, nafakalarını artırması için Resulullah (sav)'e müracaat ettiler O ise bu vaziyeti hoş karşılamadı Üzüntü ve hoşnutsuzluk gösterdi Zira onun İdeali, böyle önemsiz şeyleri hiç mü-hİmsemeden, bunlarla meşgul olmadan kendisi içüı seçtiği yüce ve hoş hayatı yı-şamak ve kendisine inanmış olan sahabe (r anh) ile birlikte bu debdebeli dünyanın her türlü olumsuz tesirinden uzak olarak yüce, parlak ve nurani ufukta kalmak ve böylece hayatının sonuna kadar devam ettirmekti" (Seyyid Kutub, Fİzilali'l-Kur'an, 12/11-12 (ç) [33] ''Muhayyerlik" (yani serbest bırakma) hakkındaki bu iki ayet hedefi şöyle sıralandırıyor: ilYa dünya hayatı ve süsü,yahut Allah, peygamberi ve ahiret yurdu Bir kalp hayatı iki türlü tasavvur edemez Yüce Allah, hiçbir insanın içinde iki kalp yaratmamıştır Peygamberlerin hanımları: "Vallahi, bu meclisten sonra Allah'ın Resuiü'nden elinde olmayan bir şeyi İstemeyeceğiz" dye yemin etmişlerdi Kur'an davanın esasını ve sebeplerini tespit için İndi Haddizatında mesele, talep edilen şeyin peygamberin elinde bulunup bulunmanızı değildi Mesele; Allah'ı, peygamberi ve ahiret yurdunu bütünüyle tercih, yahut dünyanın süsü ve metaını tercih etmekte idi İster yeryüzünün bütün hazineleri ellerinin allında olsun, isterse evlerinde yiyecek ekmek bulunmasın, eşit idi Onlar kesin olarak serbest kılındıktan sonrıı Allah'ı, peygamberi ve ahireti tercih ederek Hz Peygamber (sav)'in yanındaki yüce mevkilerini, o ''Büyük Elçinin" evine layık, şerefli ve yüce ufukta korumasını bilmişlerdir Peygamberimizin bu tercihe memnun ûldjğuna dair rivayetler vardır (Seyyid Kutub, Fizilalrl-Kur'an, 12/14-15) [34] Ahzâb: 33/28-29 [35] Tirmizî, Zühd 36 Tirmizî, bu hadis hakkında, "Hasen-Garib" demiştir [36] EbuT-Hasen en-Ncdvi en-Nübüvvet ve'1-Enbiyâ Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları: 71-74 [37] Tevhid: Allah'ı; zatında, sıfatlarında ve fiillerinde eşsiz olduğunu bilmeye ve Öylece inanmaya, ortağı ve benzeri olmadığına, doğmadığına ve doğrulmadıgınave itikaden inanılmasına; aynı şekilde niyet ve amel olarak ibadeti ve itaati yalnızca Allah için yapmaya, O'na boyun eğmeye, O'na yönelmeye, O'na tevekkül etmeye- O'ndan korkmaya, O'ndan beklemeye Tevhid denir Bu tanıma göre Tevhid, ikiye ayrılır: a- Rububiyyet (itikadi) Tevhidi: Bu tevhidin anlamı; Allah (cc), göklerin ve verin RabbUçindekilerinin yaratıcısı olduğuna, tasarrufunda bir ortağı bulunmadığına, bu alemin bütününün egemenliğinin O'nun olduğuna, hükmünde hesap vermediğine, her şeyin Rabbinin O olduğuna, her canlıya O'nun rızık verdiğine, bütün işleri O'nun evirip çevirdiğine, yalnızca O'nun yükselttiğine ve alçalttığma, yalnızca O'nun verdiğine ve engel olduğuna, zarar ve yarar verdiğine, sadece O'nu izzetli ve zelil kıldığına O'nun dışındaki her şeyin ne kendisi için ne de başkası için ne bir hayra ne de bir şerre ancak Allah'ın dilemesi ve izniyle gücü yettiğine inanmaktır b Ulııhiyyet (Ameli) Tevhidi: Bu tevhidin anlamı; ibadette, boyun eğmede, kesin itaatle, ne yerde, ne gökte tek ve ortağı olmayan Allah' ı birlemektir Tevhid; rububiyyet tevhidine, uluhiyyet tevhidi katılmadan kesiniikle gerçekleşmez Bu tek basma yeterli değildir Müşrik Araplarda, Rububİyyeü, kabul ediyorlardı Bununla birlikte putlara tapmak suretiyle Allah'a ortak koştuklarından dolayı bu onları, İslam'a sokmadı Allahile birlikte başka ilahlar edindiler Bunların, kendilerini Allah'a daha fazla yaklaştıracağım, Allah katında onlara şefaat edeceğini sanıyorlardı (Yûsuf Kardavi Tevhidin Hakikati, s 20-23) Tevhid, Allah'ın sıfatlarının bazılarını kabul edip sadece bunlara inanmakla gerçekleşmez Ve böylesi, Tevhidi parçalayan, tavırlarla bütün peygamberler mücadele etmiştir Peygamberimizin de gayesi tevhidi yaymaktır O Tevhide davet etmiş, putçulukfa hep mücadele içinde olmuştur "La ilahe illallah diyen cennete girer" (Buharî, Iman:l; Müslim İman 43-45; Tirmizî, İman 2775) müjdesinin muhatabı olamaz Ayrıca insanlara bu biçimiyle anlam kazanan bir Tevhid inancı içinde Peygamberler gönderilmemiştir; "insanlarla 'La ilahi illallah' deyinceye kadar savaşmakla, emrolundum" (Buharı, Zekat 689; Müslim, İman 32-38; İbn Mâce, Fiten 3927; Nesai, îman 4970; Tirmizî, 2733) ifadesinde anlam bulan Tevhid de, Alları'ı sadece yaratıcı, İlah, Rab veya Melik olarak tanımak değildir Zira bunların hepsi Tevhidin büyük bir kısmını ifade eder, fakat tamamım değil Dolayısıyla parçacı düşüncelerin hiçbirini, Peygamberlerin tebliğlerinin esasim oluşturan "'La ilahe illallah"ı kabui anlamına gelmez "La ilahe Ülallah"m sadece benimsenen bir söz olarak ifade edilmesinin ise, Tevhid ile hiçbir İlgisi yoktur Elbette ki "La ilahe İllallah" bir sözdür Rcsulullah (sav), insanların, bu sözü söylemelerinin cennete vesile olacağım açıklar Ancak bu, onu hiçbir anlam ifade etmeyen veya anlamı tam olarak bilinmeyen bir söz ola-rak ta söyleseniz olur anlamına gelmez Eğer böyle olsaydı, onun, Mekke müşriklerinin hiç tereddüt etmeden söyleyecekleri bir söz olacağı kesindi Konuyla ilgili bir çok örnekler vardır Onlar, muhtevasını çok iyi anladıkları bu sözün, kendilerinin kabul ellikleri Tevhidi unsurların eksik olduğunu, kabul etmekten kaçındıkları ulııhiyyet konusunu da Tevhid 'in kapsamına aldığım bilirler Bunun ise sadece bir söz olarak söylenmekle bîr anlam ifade etmeyeceğini, O'nun Öncelikle bireysel ve sosyal yaşantıda açığa çıkması gereken hayat tarzı olduğunu anlarlar Bu yönüyle de Tevhidin bir defa değil, on defa dahi söyleseler, bir söz olarak kaldığı sürece bir anlam ifade etmediğini Resulullah {sav)4n de bir söz söylemekle sadece söylemeyi kastetmediğini iyi bilirler (Ceİalcttin Vatandaş Tevhid ve Değişim, s 54-55) [38] Mü'minun: 23/23 [39] Hûd: 11/50 [40] Hûd: 11/61 [41] Enbiyâ: 21/69-70 [42] Saffât: 37/171-173 [43] Yüce Allah, peygamberi Hz Muhammed (sav):i ve Ashabını, O'na muhalefet edenlere Dine karşı çıkıp yalanlayan, O'na düşmanlık edenlere karşı muzaffer kılmıştır O'nun sözünü en üstün söz haline getirmiş, dinini diğer bütün dinlerden üstün kılmıştır insanlar aynı şekilde alışageldikleri ve gözleriyle görebilecek muayyen bir şekilden ibaret zannettikleri zaferin, yardımın manasım gereği gibi kavramakta kusur göstermektedirler Oysa zafer ve yardımın şekilleri çeşitlidir Kimi şekiller kısa mesafeli bakış halinde zafer, bozgun ile karışık bir görünüm arz edebilir İşte ateşe atılırken Hz İbrahim (as)'ın durumu Acaba Hz İbrahim (as), bu konumda zafer kazanmış birisi miydi? Yoksa bozguna uğramış bir durumda mıydı? Akide mantığına göre onun ateşe atılırken daha zaferin ve yardımın zirvesinde olduğunda bir şüphe yoktur Nitekim o, ateşten kurtarılırken bile ikinci bir defa daha zafer kazanmıştı (Said Havva, el-Esas-i fı't-Tefsir 12/514-515) (ç) [44] Gâfir (Mü'min): 40/ 51-52 Muhammed Ali Sâbûnî, Peygamberler Tarihî, Ahsen Yayınları:74-78 |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|