Kutsal Emanetlerin Öyküsü |
07-25-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Kutsal Emanetlerin ÖyküsüMUKADDES EMANETLER Emanat-ı Mukaddese (Kutsal Emanetler) denince akla gelen, Yavuz Sultan Selim Hanın Mısır'ı fethiyle (1517) Osmanlılara intikal eden ve günümüzde Topkapı Sarayı Müzesi, Hırka-i Saadet Dairesinde muhafaza edilen kutsal emanetler; yüzyıllardır büyük bir hürmet ve itina ile korunmuşlardır Bunlar Hz Muhammed'e ait olması sebebiyle dinı ve tarihı değeri olan eşyalar; diğer peygamberlere ve Hz Muhammed'in yakınlarına ait olanlar; Kabe ile ilgisi olanlar ve bunların naklinde kullanılan eşyalardır Müstesna bir dini merasimle Yavuz Sultan Selim'e takdim edilen Mukaddes Emanetlerden bazıları, Cihan ordusunun bekçiliğinde Kur'an-ı Kerim okunarak İstanbul'a getirilmiş, öncelikle Topkapı Sarayı'nın Harem, Hazine gibi bölümlerinde korunmuş daha sonra ise; bugün olduğu gibi Kutsal Emanetler Dairesi'ne yerleştirilmişlerdir Bu mekanın düzenlenmesi ve Arz Odası'ndan daha önemli bir makam konumuna getirilmesi III Murad dönemindedir (1574-1595) Emanetlerin bu mekanda toplanmasıyla İstanbul, İslam aleminin hem dini hem siyası merkezi hüviyetini kazanmıştır İslamiyet’in kutsal emanetleri ile birlikte hoşgörü ve itina ile muhafaza ederek günümüze kadar sağlam olarak ulaştırdıkları bilinen bir gerçektir 1453'te İstanbul'u fetheden ve İstanbul'un farklı inançlardaki halkına "Herkes kendi inancı doğrultusunda yaşamakta hürdür" sözleri herkesçe malum olan Fatih Sultan Mehmed zamanında Topkapı Sarayında olduğu anlaşılan ve halen sarayın Hazine Bölümü'nde teşhir edilen 2/2742 ve 2/2743 envanter numaralı Vaftizci Yahya'ya ait özel muhafaza içerisindeki el ve kafatası parçalarından oluşan rölikleri, bu duruma örnek olarak gösterebiliriz YAĞMALANAN EMANETLER Mukaddes Emanetlerin İstanbul'a getirilişi yalnızca Yavuz Sultan Selim (1512-1520) zamanıyla sınırlı kalmamıştır Bu çok değerli koleksiyona Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar birçok yeni eser kazandırılmıştır Bu önemli kutsal emanetler, 16 yüzyılın ilk yarısından 20 yüzyıl başlarına kadar değişik yollarla Sarayda toplanmışlardır İstanbul'a emanet akışının 19 yüzyıl boyunca artarak devam ettiği bilinmektedir Bunda şüphesiz Arabistan'da Vehhabilik akımının yayılması etkili olmuştur Emanetleri Vehhabilerin tahribinden koruma düşüncesi, onların büyük bir titizlik ve hürmetle korundukları İstanbul'a gönderilmelerine sebep olmuştur Vehhabilerin yağmaladıkları mekanlardan ele geçirilen eserler Mehmet Ali Paşa tarafından Saray'a gönderilmiş ve tanzim edilen bir defterle Surre Emini'ne teslim edilmiştir Abdullah bin Suud ve arkadaşlarının, babasının yağmaladığı Ravza-i Mutahhara (Hz Muhammed'in kabri), Hz Hüseyin'in kabri ve diğer mekanlardan birçok kutsal ve değerli eşyayı çalmalarından dolayı sorgulandığı ve daha sonra idam edildikleri bilinmektedir ÇÖL KAPLANI FAHREDDiN PAŞA Birinci Dünya Savaşı sırasında Medine'nin boşaltılmasına karar verilince orada bulunan emanetlerin (Osmanlılar döneminde Surre Alaylarıyla gönderilen hediyeler de dahil) Topkapı Sarayı'na gönderilmeleri uygun görülmüştür Zira maddi ve manevi değeri çok büyük olan olan bu emanetler, başkalarının eline geçebilirdi Osmanlı Başkumandanlığı kararını 2 Mart 1917'de Hicaz Kuvve-i Seferiye Kumandanı Çöl Kaplanı Fahreddin Paşa'ya bildirdi Emri alan Fahreddin Paşa da Şeyhü'l-Harem Ziver Bey ile görüşerek mukaddes emanetlerin naklinin dini açıdan bir sakıncası olmadığını öğrenince bunları göndertip, Topkapı Sarayı'na koydurtmuştur Bu Kutsal EmanetIer Lozan'da gündeme getirilerek alındığı ülkeye iadeleri istendi ise de, Türk heyeti bunu kabul etmedi Seksen bir parçadan oluşan emanetler; büyük elmas parçaları, şamdanlar, avizeler, kandiller, askılar, yelpazeler, nadir yazma eserler ve Kur'an-ı Kerim mahfazaları, Hırka-i Saadet mahfazaları gibi maddi ve manevi bakımdan paha biçilmesi mümkün olmayan eserlerdir Bu eserlerin bir kısmı haıen Hazine Seksiyonlarında teşhirde olup, diğer kısmı Hazine depolarında muhafaza altındadırlar Bu eserler tanzim edilen defterde tek tek yer almakta olup Medine Defteri ismiyle Saray arşivinde korunmaktadır KABE'YE GÖSTERİLEN İHTİMAM Osmanlı padişahları, mukaddes beldelere ve kutsal eşyalara son derece değer ve önem vermişlerdir Ecdadımızın yaptığı ulvi hizmetlerden biri de 1022 (1613) yılında Sultan 1 Ahmet döneminde (1603-1617) Kabe-i Muazzama'da yapılan tamirattır Tamirat öncesinde her türlü plan ve hazırlıklar yapılırdı Hazırlanan kalıplar ve eritilen madenler, gemilere yükletilerek Mısır'a, oradan da develerle yerli yerine götürülürdü Böylece Hadimü'l Harameyn olan sultan, görevini yerine getirirdi Bu doğrultuda yüzyıllar içinde kutsal emanet kavramı içine giren eşya çoğalarak artmıştır Osmanlı padişahları ve diğer İslam Dünyası ileri gelenlerinin kutsal yerlere uğur sayarak hediye ettikleri nadide Kur'an-ı Kerim ve diğer değerli eşyalar, kutsal emanetler koleksiyonunu sayı ve nitelikçe artırmış ve zaman içerisinde Saraya nakledilmiştir Günümüzde Topkapı Sarayı Mukaddes Emanetler Envanter Defterine kayıtlı eser sayısı 700'lere ulaşmıştır Bu kutsal emanetlerin tamamı, II Mahmud döneminde yeniden düzenlenen Has Oda'da toplanmış ve kırk Has Odalı'nın korumasına bırakılmıştır Kutsal Emanetlere asırlardır gösterilen hürmet ve özen, Cumhuriyetimizin başlangıcından günümüze kadar da aynı ihtimam ve hassasiyetle devam ettirilmektedir Müze envanterlerinde her şey tespit edilmiştir Has Oda'nın temizliğinde kullanılan süpürgeler, faraşlar, mumlar, tahta parçaları, sandal ve öd ağaçları, tespihler, kaşıklar gibi gündelik kullanım eşyaları da envanterlenerek günümüze kadar ulaşabilmeleri sağlanmıştır Topkapı Sarayı 3 Nisan 1924'te Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından müze haline dönüştürüldükten sonra, Hırka-i Saadet Dairesi ilk defa 31 Ağustos 1962 tarihinde modern müzecilik anlayışıyla milletimizin ziyaretine açılmıştır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|