Simya Nedir?

Eski 06-22-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Simya Nedir?




Simya, Alşimi (veya ars chemica) on ikinci asırdan itibaren Batıda, basit metalleri altına çevirmek, evrensel şifa ve ölümsüzlük iksiri gibi ortaçağı arayışlar olarak gözükmektedir Kelimedeki Çem, (sim, kim) kökü halen tatmin edici bir şekilde açıklanmamıştır Çin, Hint ve Grek metinlerde simya "Sanat" veya radikal ve faydalı değişim, örneğin dönüşüm olarak tanımlanır Yakın zamanlara dek, bilim tarihçileri simyayı ilkel kimya, yani olgunlaşmamış bilim olarak görüyorlardı Aslında "Sanat"ın uygulayıcıları aynen ilk kimyagerler gibi laboratuar ve belirli aletlerden faydalanıyorlardı Daha da önemlisi, simyagerler sonradan kimya biliminin gelişmesinde rolü olacak buluşların kaşifleriydi Sadece bir kaç örnek verecek olursak, MÖ 300 yılında cıvanın izole edişi, on 13 asırdan önce aqua vitae (alkol) ve madeni asitlerin keşfi ve vitriol (zaç yağı, sülfürik asit) ve şapların hazırlanması

Ancak erken kimyagerlerin yöntem, ideoloji ve amaçları simya geleneğini uzatmaya yönelik değildi Simyagerler doğanın bilimsel incelenmesi ile ilgilenmiyorlardı -- veya belki sadece tali olarak Eski Grek zihni kendini bilime verdiğinde olağanüstü bir gözlem ve tartışma sergilemektedir Oysa Grek simyagerler işlerinin fiziki-kimyasal olguları konusunda anlaşılmaz bir ilgisizlik gösterirler Bir örnek vermek gerekirse, sülfür, kükürt ile çalışan hiç kimse onun "eritilip birleştirilmesi ve takip eden sıvının ısıtılmasını eşlik eden garip olguyu görmemezlikten gelemez Sülfür Grek simya metinlerinde yüzlerce kez söz edildiği halde, onun özgün özellikleri konusunda hiç bir ima verilmemektedir" (Sherwood Taylor, Eliade'de alıntı 1978, sayfa 147) Aşağıda göreceğimiz gibi simyagerin arayışı bilimsel değil, ruhsaldı

Ezoterik Gelenekler ve Sırrın Önemi


Simyanın geliştiği her kültürde, her zaman ezoterik veya "mistik" bir gelenekle yakın ilişkisi vardı: Çin'de Taoculuk, Hindistan'da Yoga ve Tantrizm, Helenistik Mısır'da gnostisizm, İslam ülkelerinde Hermetik ve mistik okullarla, Orta Çağ ve Rönesans Avrupa'da Hermetizm, Hıristiyan ve mezhebi mistisizm ve Kabala ile Kısacası, bütün simyagerler sanatlarının esas ezoterik ve mistik geleneklerine benzer bir amaca güden ezoterik bir teknik olarak tanımlamışlardır
Bu sebepten dolayı, simyager tarafından sır önemle vurgulanmaktadır, diğer bir deyişle simya doktrin ve tekniklerinin ezoterik aktarımı En eski Helenistik eser, Physike Kai Mystike (muhtemelen MS 200), kitabın nasıl bir Mısır mabedinin sütununda saklı bulunduğunu anlatır Klasik Hint simya eseri Rasãrnava'nın önsözünde Tanrıça Tanrı Şiva'ya hayattayken kurtulmuş jivanmuleta olmanın sırrını soruyor Şiva ona sırrın, ara tanrılar arasında dahi ender olarak bilindiğini söyler Sır tutmanın önemi yine Çin simyager Ko Hung (260-340) tarafından şu şeklide vurgulamıştır: "sır örtüsü etkin reçeteler üzerine konulur Söz konusu maddeler olağandır, ancak yine de şifreyi bilmeden tanımlanamaz" Pao-p'ru-tzu, bölüm 16) Batı Rönesans sonrası simya metinlerinin kasıtlı anlaşılmazlığı neredeyse bir klişedir On beşinci asırda "Rosarium Philosophorum" eserinde alıntısı yapılan bir yazar şöyle diyor: "Sadece felsefe taşını yapmayı bilen kişi onunla ilgili sözlerin anlamını bilir" Rosarium okura soruların, aynı şiirlerin efsane ve alegorileri kullandığı gibi "mistik" aktarılması gerektiğini uyarır Kısacası, gizli bir dile karşı karşıyız Bazı yetkin kişilere göre, kitaplardaki sırları açıklamamak için bir yemin bile vardı (Eliade'de gösterilen eserler, 1978, sayfa 164)

Simya çalışmasının evreleri bir inisiyasyon, insanı radikal şekilde dönüştürmeye yönelik bir dizi belirli deneyim içermektedir Ancak başarılı inisiye artık yeni varoluş şeklini basit bir dilde yeterli olarak ifade edememektedir O zorunlu olarak "gizli bir dil" kullanmayı yönlendirilmiştir Tabii ki gizlilik, çömlekçilik, madencilik, metalürji, tıp ve matematik gibi hemen hemen bütün teknikler ve bilimlerin erken dönemlerinde genel bir kuraldı Yöntem, alet, reçetelerin gizli aktarımı Çin, Hindistan, Orta Doğu ve eski Yunanistan'da oldukça iyi belgelenmiştir Hatta, Galen gibi geç dönem bir yazar bile öğrencisine öğrettiği tıp bilgilerinin aynen Eleusis misterlerine inisiyasyon (teletê) alan bir adayın aldığı şekilde kabul edilmesi gerektiğini uyarır Denilebilir ki, bir sanat, teknik veya bilimin sırlarına girmek bir inisiyasyona girmekle eş tutulurdu
Gizlilik ve şifreleme şartı simya işinin başarılmasıyla bitmediği önemli bir olgudur Ko Hung'a göre iksiri elde eden ve ölümsüz olan üstadlar yeryüzünde gezinmeye devam ediyorlar, ancak durumlarını, ölümsüz olmalarını saklıyorlar ve sadece birkaç simyager tarafından tanınıyorlar Aynı şekilde, Hindistan'da gerek Sanskritçe, gerekse de diğer etnik dillerde asırlardır yaşayan, ancak ender olarak kimliklerini açıklayan bazı ünlü siddhiler, yogin simyager hakkında çok kapsamlı bir literatür vardır Aynı inancı orta ve batı Avrupa'da karşılıyoruz Nicolas Flamel ve karısı Pernelle gibi bazı Hermetistler ve simyagerlerin yaşıtları tarafından tanınmadan süresiz yaşadıkları anlatılmaktaydı On yedinci asırda benzeri bir efsane Gül Haçlılar ve takip eden asırda daha popüler seviyede esrarengiz Comte de Saint Germain hakkında şayi olmaktaydı
Simyanın Kökenleri


Simya arayışının hedefleri, sağlık ve uzun ömür, basit metallerin altına dönüştürülmesi, gerek doğuda gerekse de batıda uzun tarih öncesi bir kökene sahip olmuşlardır İlginçtir ki, tarih öncelere dek geçmiş belirli bir mitolojik-dini yapı göstermektedir Örneğin, sayısız efsane ve mit uzun ömür, gençleşme ve hatta ölümsüzlüğü bağışlayan pınar, ağaç veya maddeleri konu etmiştir Bütün simya geleneklerinde, ancak özellikle Çin simyasında, belirli bitkiler, meyveler yaşamı uzatma sanatı ve kalıcı bir gençliğe dönüşmede önemli bir rol oynamaktadırlar
Ancak simyagerlerin ortak amaçları basit metalleri altına çevirmekti Bu "asil" metal kutsallıkla doluydu Mısırlılara göre, tanrıların ve firavunların etleri altındı Kadim Hindistan'da, MÖ 8 asırdan bir metin (Satapatha Brãhmana 38227) "altın ölümsüzlüktür" diye beyan eder (Hint Simyası) Simyayı sadece "basit metalleri değerli olanlara dönüştürme" sanatı olarak tanımlayan HH Dubs, bu tekniğin (Mezopotamya'da MÖ 14 asırdan beri bilinen) altını test etme usulünün bilinmediği MÖ 4 asır Çin'de başladığını iddia etmiştir Ancak bu hipotez çoğu alim tarafından reddedilmiştir Nathan Sivin'e (bakınınız sitemizde Çin Simyası) göre Çin'de fiziksel ölümsüzlük MÖ 8 asırdan beri belgelenmiştir, ancak ölümsüzlüğün ilaç ve başka tekniklerle elde edilebilir görülmesi sadece MÖ 4 asra rastlamaktadır ve geniş kaynaklara göre MÖ 133'dan önce "zincifrenin altına dönüşmesi" olasılığı söz edilmemektedir
Madencilik, Metalürji ve Simya

Simyanın tarihsel başlangıcı halen bulanık olsa bile, belirli simya inanç ve ritüelleri ile erken madenciler ve metalürjistlerin inanç ve ritüelleri arasındaki paralellikler açıktır Bütün bu teknikler insanın dünyasal akışı etkileyebileceği fikrini yansıma


ktadır Ana Toprağın rahminde saklı madeni cevherler, tanrıçaya ilintili kutsallığı paylaşıyorlardı Çok erken bir devirde maden cevherlerin aynı ceninler gibi dünyanın karnında "büyüdükleri" fikriyle karşılaşıyoruz Metalürji bu şekilde doğum mütehassıslığı özelliğini üzerine alıyor Böylece, madenci ve metal işçisi yeraltı embriyolojinin gelişimine müdahale etmektedir Maden cevherlerin gelişim ritimlerini hızlandırırlar Doğa ile işbirlik yapmaktadırlar ve doğumun daha hızlı olmasına yardımcı olurlar Kısacası, çeşitli teknikleriyle insan kademeli olarak zamanın yerini almaktadır: çalışmaları zamanın yerini geçmektedir
Ateşin yardımıyla, metal işçileri maden cevherlerini ("ceninleri") metallere (yetişkinler) dönüştürürler Bunun arkasındaki inanca göre maden cevherlerine yeterli zaman verildiğinde Ana Toprağın rahminde "saf" metallere dönüşürler, ayrıca "saf" metallere müdahalesiz olarak bir kaç bin yıl daha "büyümeleri" için zaman verildiğine onlar altına dönüşür Bu tür inançlar birçok geleneksel toplumda yaygındır MÖ 2 asır kadar eskilerde Çin simyagerler "adi" metallerin birçok yıl sonra "asil" metallere geliştiklerini ve sonunda gümüş veya altına dönüştüklerini belirtmişlerdir Buna benzer inançlar Güney Doğu Asya toplulukları tarafından paylaşılmaktadır Örneğin, Annamit'ler ocaklardaki altının asırlardır yavaş yavaş oluştuğunu ve aynı çok önce kazılsaydı altın yerine bronz bulunacağını inanırlar
Bu inançlar batı Avrupa'da sanayi devrime dek sürdü 17 asırda bir Batı simyager şöyle yazdı:
"Eğer tasarımlarının icrasında herhangi bir dış engel yoksa, Doğa her zaman üretmek istediğini tamamlar bundan dolayı, sadece Doğa yanlış yönlendirildiği veya aşıla geldiği yoluna girmesini engelleyen bir mani ile karşılaştığında ortaya çıkan kusurlu metallerin doğumuna kürtaj ve hilkat garibeleri olarak görmemiz gerekir Dolayısıyla, sadece bir metal üretmek isterken, birkaçını üretmeye zorlandığını görür Altın ve sadece altın onun arzularının meşru çocuğudur, çünkü sadece altın çabalarının gerçek ünüdür" (Eliade'den alıntı, 1978, sayfa 50)

Simya Doğanın İşini Tamamlar

Basit metallerin altına dönüştürülmesi mucizeli bir hızlı olgunlaşma ile eş anlamlıdır Simone de Colonia dediği gibi:"Bu sanat İksir denilen bir deva yapmamızı öğretir Bu iksiri mükemmel olmayan metallerin üzerine döktüğümüzde onlar tamamen mükemmelleşir ve bundan dolayı keşfedilmiştir" (Eliade'den alıntı, 1978, sayfa 166) Aynı fikir Ben Jonson tarafından Simyager (1610) adlı piyesinde tekrarlanır Bir karakter şöyle der: "Kurşun ve diğer metallere vakit verilirse altın olurlar", diğeri de yanıt verir: "Ve onu da Sanatımız sağlayıp ilerletir"
Ayrıca iksir organizmaların dünyasal ritimlerini hızlandırdığı söylenir ve böylece onların büyümesini hızlandırır Yanlış olarak Ramon Lull'e atfedilen bir metinde şöyle yazar: "İlk baharda yüce ve harika ısısıyla felsefe taşı bitiklere can verir Eğer bir tohuma eş bir miktarda tuzu suda eritirseniz ve bu sudan fıstık kabağına sığacak kadar alırsanız ve onunla bir üzün kütüğünü sularsanız, üzüm kütüğünüz mayısta üzüm verir" (Ganzen­muller'den alıntı, 1940, sayfa 159) Dahası, Çin ve ayrıca İslami ve batı simyagerler de, iksiri evrensel terapi değeri için yüceltiler Her türlü hastalığı tedavi ettiği, yaşlıları gençleştirdiği ve yaşamı bir kaç asır uzattığı söylenir

Simya ve Zamanın hükmedilmesi

Böylece gözüküyor ki, "Sanat"ın esas sırrı, simyagerin kozmik ve beşeri zamanı hükmetmesi ile ilgilidir Erken madenciler ve metalürjistler ateşin yardımıyla maden cevherlerin büyümelerini hızlandırabileceklerini sandılar Simyagerler daha hırslıydılar, onlar basit metalleri tedavi edebileceklerini ve olgunlaşmalarını hızlandırabileceklerini ve böylece daha asil metallere ve nihai olarak altına dönüştürebileceklerini sandılar Ayrıca simyagerler bunun da ötesine giderek, iksirlerinin insanları tedavi edebileceği ve gençleştirip yaşamlarını süresiz olarak uzatabileceğini iddia ettiler Simyagerlerin gözünde insan yaratıcıdır: doğayı yeniler, zamanı hükmeder, kısacası Tanrının yaratığını mükemmelleştirir Simyanın efsanesi iyimser bir efsanedir, "doğal bir eskatologya" içerir
Mutlaka, kuvvetli hayal güçlü ve tükenmez yaratıcılığı ile insan konunda bu kavram, simyagerlerin ideallerinin on dokuzuncu yüzyılda sürmesini açıklamaktadır Tabii ki, bu dönemde bu idealler radikal bir şekilde dinden soyutlandı Dahası, simyanın görünüşte yok olduğu sıralarda bu ideallerin sürmesi hemen belli değildi Yine de deneyimsel bilimin zaferi simyagerlerin düş ve ideallerini yol etmedi, tam tersine, on dokuzuncu asrın yeni ideolojisi sürekli ilerleme ve gelişme üzerine kurulmuştu Radikal dinden soyutlanmaya rağmen, deneysel bilimler ve sanayileşmenin gelişmesinden aldığı güçle bu ideoloji simyagerlerin mileniyum rüyasını ileri sürdü Doğanın mükemmelleşmesi ve değerlendirilmesi efsanesi kamufle bir şekilde amaçları özellikle maddeyi enerjiye dönüştürmekle doğayı dönüştürmek olan sanayileşen toplumlarda mevcuttur İnsan, ayrıca on dokuzuncu asırda zamanın yerine geçmeye başardı Organik ve inorganik varlıkların doğal süreçlerini hızlandırma arzusu, artık gerçekleşmeye başlamıştır, örneğin organik kimyagerler laboratuar ve fabrikalarda doğanın binlerce yılda ürettiği nesneleri üreterek, zamanı hızlandırma, hatta kaldırmayı becermiştir İçinde en temeli olarak tanıdığı pratik zekası, çalışma kapasitesi ile modern insan, kendisine geçici sürecin işlevini almaktadır, diğer bir deyişle zaman rolünü üstlenmektedir






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.