Atatürk Ilkeleri |
06-21-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk IlkeleriAtatürk'ün en büyük eseri Türkiye Cumhuriyeti'dir Bu yeni ve çağdaş devleti kuran büyük önder, Türk vatanının ve devletinin bağımsızlığına, Türk ulusunun özgürlüğüne dayalı bu genç devletin kurulması savaşımlarını verdikten sonra, "ilelebet payidar olacağını", sonsuza dek yasayacağına inandığı cumhuriyeti geleceğin genç kuşaklarına emanet etmiştir Cumhuriyet adını verdiği yeni devletin çağdaş demokratik yönetim temeline oturan toplum yapısını da çağdaş dünya görüşüne göre oluşturmuştur Bu yapıyı oluşturan çağdaş dünya görüşü olan Türk devriminin korunması da bu kuşakların görevidir Atatürk'ün "Türk Devrimi" dediği toplumsal değişme ve oluşmanın değişmez ilkeleri, onun ölümünden sonra "Atatürk İlkeleri" deyimiyle yeni Türkiye'nin yasama felsefesinin ana kaynağı olmuştur Atatürk ilkeleri, Türk devriminin dayandığı temel düşünce ve inançların özüdür Devrimler, yeni Türkiye'nin ruhu, ilkeler de bu ruhu yaşatan gücün kaynağıdır Türk ulusunun çağdaşlaşmasının durmadan gelişip süreceği inancını özetleyen Atatürk İlkeleri, sonsuzluğa akıp giden ulus varlığının sonsuz dinamizmidir 1924 ve 1961 Anayasalarında da açık seçik yerini bulan bu ilkeler, kaderde ve tasada birlesen bireylerinin ortak mutluluğunu amaçlayan ve birbirinden ayrılmaz bir bütün oluşturan bir ulusal inanç olarak yasayacaktır Türk ulusu ve gençliği, her gün ileriye doğru gelişen atılımlarında, şaşmaz bir hedef olarak Atatürk İlkeleri doğrultusunda inançla yürüyecektir ATATÜRK İLKELERİNİN OLUŞUMU VE BİRBİRİYLE İLİŞKİSİ Atatürk İlkeleri, tarihsel sureci içinde Türk ulusunun ve toplumsal yapısının gereklerinden çıkmış, çağdaşlaşma gereksinimin yarattığı toplumsal ilkelerdir Kavram ve sözcük olarak kullanılmaya başlanması, Türk ulusunun yasam çizgisi surecinde, toplumsal vicdanin özünde saklı birer inanç olarak olayların doğal gelişimiyle ortaya çıkısından sonradır Özgürlükçülük, Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik yeni devletin kurulmasında ulusun özünden kopmuş birer yasama ve var olma savaşımının temel ilkeleridir Halkçılık ve Devrimcilik bağımsızlığını kazanmış Türk ulusunun çağdaşlaşma gereksiniminin yaratıcı kaynaklarıdır Laiklik ve Devletçilik, yeni devletin çağdaş bir kimlik kazanmasının doğal sonucudur Barışçılık, Gerçekçilik ve Akilcilik, ötekilerin hepsinin itici gücü olmuş, ilkelerin tümünün birbirleriyle kaynaşıl bir bütün oluşturmasını sağlamıştır Özgürlükçülük ilkesi, Kurtuluş Savaşının iki ana sloganıyla özetlenebilecek olan "Ya bağımsızlık, ya olum" ve "milli misal (ulusal ant)"in özünü belirler Kaynağını Türk ulusunun tarihsel niteliklerinden alan bu ilke, kurtuluş savaşı boyunca ulusal direnisin itici gücünü oluşturmuştur Ulusal Ant, Atatürk tarafından kaleme alınıp 28 Ocak 1920'de kabul edilmişti Genç Türkiye devletinin demokratik esaslara dayalı ilk yönetim biçimi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi yönetiminin sağlam kurallara bağlanarak çalışmasını öngören "Halkçılık Programı" da 13 Eylül 1920'de yine Atatürk tarafından meclise verilmişti Atatürk İlkelerinin tümü, yeni Türkiye'nin atılımlarına kaynak olarak "dokuz umde" adıyla 8 Nisan 1923'te yine Atatürk tarafından ortaya atılan programın uygulama eylemlerinin adım adım gerçekleştirilmesinde tarihsel süreçlerin doğal sonucu olmuştur Bu ilkeleri, bu tarihsel oluşum ve gelişimin ana çizgileri olarak anlamak ve birbirini bütünleyen bir demet halinde incelemek ve açıklamak gerekir Bu incelememizde ilkelerin ilişkileri ve birbirlerini bütünleyişleri özellikle on planda tutulacaktır CUMHURİYETÇİLİK Atatürk devriminde cumhuriyetçilik, ana ilke ve esas değerdir Anayasalarımızda öteki Atatürk ilkelerinin yer alışında diziliş sırasında en baştadır öyle ki anayasamızda değiştirilmesi önerilemez maddelerin en başında gelir Kısacası bu ilke anayasanın bağımsız ana maddesidir Cumhuriyetçilik ilkesi, böylece devletin biçimini belirleyerek devlet düzen ve yönetiminde kişisellik ve keyfiliğin egemen olmasını önleyen en sağlam güvencedir Ulusal Kurtuluş Savaşı, başlangıcından ölümüne değin Atatürk, halk yönetimini, devleti halkın yönetmesini, yönetimin halkın eline geçmesini, devletin bir halk devleti haline gelmesini savunmuştur Bu bakımdan Cumhuriyetçilik ilkesi, halkçılık ilkesiyle birleşir ve "Egemenlik Ulusundur" özdeyişinde en özlü anlatımını bulur Egemenliğin ulus tarafından kullanılmaya başlandığı 23 Nisan 1920 gününden itibaren özgürlük ve bağımsızlık savaşlarını kazanan Türk ulusu, kendi yönetim biçimini belirlemiş, bu yönetim biçimi ayni zamanda ulus şeref ve onurunu kurtarmak için en güçlü araç olmuştur Cumhuriyet yönetimi daha o günden seçmiş olan Türk ulusuna seslenen büyük önder su tümcelerle cumhuriyetin bağımsızlığın ayrılmaz parçası olduğunu vurgulamıştır: Bugün ulaştığımız sonuç, yüzyıllardan beri çekilen ulusal yıkımlardan uyanmanın ve bu sevgili vatanin her köşesini sulayan kanların karşılığıdır Bu sonucu Türk gençliğinin korumasına bırakıyorum" "Ey Türk Gençliği: Birinci ödevin Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini sonsuza değin korumak ve savunmaktır" Bu sözleri ruhuna ve varlığına perçinlemiş olan Türk ulusu, cumhuriyeti dünya durdukça korumağa ana içmiştir Cumhuriyetçilik, öteki Atatürk ilkeleriyle birlikte uğrunda olumu göze alma inancıdır Çünkü, demokrasinin eşanlamlısı olan Cumhuriyet, ulus egemenliğini en iyi simgeleyen, en yüksek, dolayısıyla Türk ulusuna en layık ve onun yüce ruhuna en uygun bir devlet yönetimi biçimidir MİLLİYETÇİLİK Atatürk İlkeleri arasında son derece önemli bir ilke olan milliyetçilik, akilcilik, gerçekçilik, barışçılık ve cumhuriyetçilik ilkeleriyle bütünleşen ve bu ilkelerle çelişen yorumlara kapalı bir ilkedir Milliyetçilik ilkesi, ulusal savaşın çıkış noktasını oluşturmuş ve tüm tutsak ulusların kurtuluş hareketlerine ışık tutmuştur Atatürk'ün turlu demeç ve söylevlerinde açıklık kazanmış olan bu ilke, Fransız devriminden sonra dünyaya yayılan özgürlük düşüncesinin tarihsel gelişimi içinde her ulusun kendi kaderini çizme inancının doğal bir sonucu olmuştur Osmanlı İmparatorluğunun çöküş döneminde, ulusallık niteliğini yitirmekte olan dilimizin sadeleştirilmesi ve dünyaya yayılmış Türk toplumlarının araştırılıp incelenmesi hareketlerinin ortak adi olarak Türkçülük akimi biçiminde belirmiştir Zaman zaman bütün Türk toplumlarını birleştirmeyi amaçlayan Turancılık, zaman zaman da İslam Birliği kurmak gibi bir amaca yönelik İslamcılık akımlarıyla karıştırılmaya başlanmıştı Bugün anayasamızda da yer alan milliyetçilik kavram bir ilke olarak, Türk ulusunun egemenliğini kendi iradesine aldığı süreç içinde gerçek anlamını kazanmıştır Akilci, gerçekçi, barışçı ve cumhuriyetçi bir nitelik aldıktan sonra Atatürk tarafından "Türk Milliyetçiliği" deyimiyle bütün açıklık ve kapsamını, gerçek anlam ve kılavuzluğunu bulmuştur Bugün Atatürk ilkeleri arasında yer alan milliyetçilik, çağdaş anlamıyla siyasal, ekonomik ve kültürel bir devlet sistemi olmuştur Milliyetçilik ilkesine göre, Türk ulusu büyük insanlık ailesinin yüksek onurlu bir üyesidir Bu bakımdan bütün insanlığı sever; ulusal onur ve çıkarlarına dokunulmadıkça başka uluslara karşı düşmanlık beslemez ve aşılamaz Milliyetçilik ilkesi, bütün çağdaş uluslarla uyum içinde yasamakla birlikte, Türk toplumsal varlığının özel karakterini ve başlı başına bağımsız kimliğini saklı tutmayı esas sayar Bu bakımdan kendi özüne aykırı akımların ülkeye girmesini ve yayılmasını istemez Atatürk milliyetçiliği, gerek bağımsız, gerek başka devletlerin uyruğu olarak yasayan bütün Türkleri, hangi dinden olurlarsa olsunlar derin bir kardeşlik duygusuyla candan sevmek ve onların refah ve gelişmesini candan dilemekle birlikte, siyasal sinir olarak Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını tanır Milliyetçilik ilkesine göre, Türkiye Cumhuriyeti içinde, Türk dili ile konuşan, Türk kültürü ile yetişen, Türk ulusunun her yönden yükselmesi düşüncesini benimseyen her birey, hangi dinden olursa olsun Türk’tür Milliyetçilik ilkesini, ulusal bilincimize Kurtuluş Savası ile perçinleyen güç, Türk toplumunu birbirine bağlayan en yüce bağın ulusçu bağ olduğu inancıdır Bu ulusçu bağın en özlü deyisi "Ulusal Birlik Duygusu"dur Milliyetçilik ilkesi özet olarak: "Türk ulusunun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan gelen zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusunu aralıksız olarak ve her turlu araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek"tir Milliyetçilik ilkesi, Türk ulusunun "bütün bireylerini, kaderde, kıvançta ve tasada ortak bir bütün halinde ulusal bilinç ve ülküler çevresinde toplamak" inancıdır HALKÇILIK Devrim Tarihimizde üzerinde duyarlıkla titrediğimiz, 1924 ve 1961 anayasalarında yer alan halkçılık ilkesi, Atatürk ilkeleri arasında demokrasi ülküsünün temelini oluşturmaktadır Bu ilkenin ana özelliği, ülke yönetiminin ve egemenliğin kaynağını halk dediğimiz ulus varlığında bulmaktır Atatürk’ün daha 1920 yılında meclise sunduğu halkçılık programında halkı temsil eden meclisin ulusal egemenliği hangi yöntemlerle kullanacağını saptayan esaslar, 1937'de anayasamızda devletin temel ilkeleri arasında yer alan halkçılık adıyla yönetimin demokratik kaynağını saptıyordu egemenliği bir zümre ya da bir aileye bağlayan çağdışı biçimlerin yerini alan ve halkın secimle saptadığı bir meclis aracılığı ile yönetim ve egemenlik haklarını kullanması yönetimi, geniş anlamda "halkın, halk tarafından halk için yönetimi" halkçılığın özünü oluşturur Devlet ile yurttaş arasındaki karşılıklı hak ve ödevlerin yerine getirilmesinde düzenleyici kuralları, yasaları yapma yetkisini halk egemenliğinde tanıyan halkçılık ilkesi, baslıca su özellikleri kapsar: Yasalar önünde salt bir eşitlik öngören ve hiçbir bireye, hiçbir aileye, hiçbir sınıfa, ayrıcalık tanımayan bireyler halktandır Bu nitelikleri taşıyan bireylerin yönetimi ellerinde bulundurmaları halkçılığın temel özelliğidir Bu bakımdan halkçılık: a ülke yönetiminin demokratikliği, b Herhangi bir birey ve sınıfa ulusun genel hakları dışında ayrıcalık tanımamak, c Sınıf kavgasını kabul etmemek gibi öğelerden oluşur halkçılık ilkesi, ulusal egemenliği geniş halk yığınlarının özgür iradesine bağlarken öteki ilkelerden soyutlanmadan değerlendirilmelidir Akilcilik, özgürlükçülük, ve uygarlıkçılık ilkeleriyle çakışan bir ilke olsak halkın olumlu bilimin ve çağdaş uygarlığın gereklerine göre eğitilmesi, yurttaşlık bilincinin eğitim yolu ile aydınlatılması halkçılığın temel yöntemidir Türk toplumunun sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınmasının temelini oluşturan eğitim kalkınması Milliyetçilik ilkesinin de ana ereğidir Bu bakımdan eğitim yoluyla aydınlatılmış halk, ulusal egemenliğin güçlenmesi ve demokrasimizin yasamasında halkçılık ile Milliyetçilik ilkelerinin aydınlığında tek ve gerçek güvencedir DEVLETÇİLİK anayasamızda da yer alan devletçilik ilkesi, tüm ülkelerin ortak amacı olan toplumun esenlik ve mutlulugunui sağlayıcı toplumsal, ekonomik ve kültürel kalkınmada devletin üstlenmesi gereken görevleri saptayan bir yöntemdir Genel çizgileri ile özel girişimin yetki ve gücü dışında kalan ekonomik kalkınma ve örgütlenmeyi devlet eliyle ve araçları ile gerçekleştirmek ilkesidir Anayasamızın devletin görev ve sorumlulukçuna bıraktığı, yerine getirmekle yükümlü olduğu belli başlı görevleri saptayan maddeleri, devletin, ulusun bireylerinin ve tümünün esenlik ve mutluluğu ile ülkenin güvenlik ve bağımsızlığının korunması esaslarını kapsar Genel olarak her devletin temel iki ödevi vardır: a Ülke içinde güvenliği ve adaleti kurmak ve sürdürmek, bu suretle yurttaşların her çeşit özgürlüklerini dokunulmazlık altında bulundurmak, b Diş siyasal ve öteki uluslarla ilişkileri iyi yöneterek, ülkede her çeşit savunma güçlerini, her an hazır tutarak ulusun bağımsızlığını güvence altında tutmak ve bu uğurda başka çare kalmazsa, silahla savunmaktır Denebilir ki devletin oluşturulmasında amaç bu iki temel ödevin yerine getirilmesini sağlamaktır Çünkü bu ödevlerin yurttaşların birey olarak yapmağa güçlerinin yetmeyeceği islerdir Bunlardan başka devletin ilgilendiği belli başlı isler, bayındırlık, eğitim, kültür, sağlık ve sosyal yardim, tarım, ticaret ve sanayice ilişkin ekonomik etkinliklerdir Tarımla, tecimle, sanayi ile ekonomik islere devletin girmemesi, bireylere bırakması gerektiği görüsünde bulunan kurama "bireycilik" derler Ulusun genel ve ortak çıkarlarına ait, siyasal ve düşünsel islerde olduğu gibi her turlu ekonomik islerin de bireylere bırakılmayıp devlet tarafından yapılmasının daha uygun olacağını savunan kurama da "devletçilik" denir Devletin temel iki ödevinin yanında ekonomik amaçlı ödevler, doğrudan doğruya devletin zorunlu görevlerinden görünmemekle birlikte, ana görevlerinin yerine getirilmesinde etkindirler Vatandasın güvenliğini ve esenliğini her şeyin basında düşünmek ve sağlamakla yükümlü olan devletin, ana görevlerinin yerine getirilmesinde son derece etkili ekonomik amaçlı ödevleri de bireylere ya da ortaklıklara tümüyle bırakabilmek için, bu islerin devletin el koymasına ve yardımına gerek kalmadan yürütüleceğine, devletin temel ödevlerini yerine getirmekte güçlükler yaratmayacağına güvenmesi gerekir Bu gibi islerde, bireylerin kurmaya olanak bulamayacakları geniş ve güçlü örgütler gerekebilir Ya da bu gibi islerde yeterince çıkar elde edemeyecekleri için, o islerden vazgeçerler Oysa ki o isler, ulusça yaşamsal bir önem taşıyabilir İste devlet onu yapmak zorunda bulunur Devletin, bireye göre amacı çok farklı bir özellik taşır O, toplumun ortak çıkarını ve ilerlemesini düşünür Bireyleri, özel çıkar hırsından ne ölçüde uzaklaştırmak olanaklıdır, düşünülmeye değer Anayasamızda da yer alan bu ilkenin, özellikle halkçılık ilkesini bütünleyici, halkçılık ilkesinin gerçekleşmesini sağlayacak bir yöntem olduğu gözden uzak tutulmamalıdır Bu ilke, yüzyıllar boyu sağlanmış teknik gelişmeleri, sanayii kısa surede yurtta sağlamayı istemekte, ona çalışmakla birlikte, bunları basarmış ülkelerin, yaptıkları büyük yanlışlıklara, içine düştükleri büyük zorluklara ve çelişkilere uğramamak için ortaya konmuş ve Atatürk tarafından gerçekleştirilmeye başlanmıştır Atatürk ilkeleri arasında özel bir yer tutan devletçilik, ulus birliğini, ulus bütünlüğünü sınıflara parçalamamak; bu sınıflar arasında ulus varlığını sarsan, yıpratan çatışmalara, karşıtlıklara düşmemek amacına yöneliktir devletçilik ilkesi, devlet ile bireyin etkinlik alanlarını saptarken özel ve bireysel ekonomik girişim ve etkinliklere set çeken, onları yok eden bir yöntem değil, ilke olarak devleti bireyin yerine koymamak, fakat bireyin gelişmesi için genel koşulları hazırlamak ve bireyin kişisel etkinliğini ekonomik ilerlemenin ana kaynağı olarak görmek anlayışıdır Kurtuluş Savaşımız, "birlik ve dayanışma" ile anamalcılığın sömürgeciliğine karsı kazanılmıştı Genç Türkiye Cumhuriyeti de bu birlik ve dayanışmayı toplumun gelişmesi atılımlarında gerçekleştirmek zorundadır Nasıl, cumhuriyet yönetiminin kuruluş başlangıcında somurucu, anamalcı ve isçi sınıfları yoksa, çağdaş uygarlık yolundaki gelişmelerde de sınıf karşıtlıklarına, çatışmalarına düşmeden toplum yapısında ekonomik ve kültürel dengeler sağlamak da devletçiliğin amaçları arasındadır devletçiliğin bu anlamda uygulanışı, cağımıza ve geleceğe uygun özgün bir girişimdir Atatürk devletçiliği, Türk ulusu için olduğu kadar, onun durumunda olan egemenlikleri, özgürlükleri için savaşan, anamalcı ülkelerin sömürülerinden kurtulmak çabasında olan uluslar için de toplumsal bir koşul, bir gerekirciliktir Devletçilik ilkesi, doğumu, denemesi, uygulanması ile ulusal; amacı ve geleceği ile evrenseldir LAİKLİK Atatürk ilkeleri arasında devrimcilik, cumhuriyetçilik ve uygarlıkçılık ilkeleri ile sımsıkı ilişkili olan laiklik ilkesi, yaygın anlatımıyla din ile dünya, din ile devlet islerinin ayrılmasını öngören akilci bir yöntemdir Laiklik, geniş anlamıyla çağdaşlaşmanın doğal bir sonucudur Din, bireylerin dilediği inancı taşımasıdır Nasıl bireyleri belli bir inanca zorlamak insan haklarına aykırı ise, devleti de belli bir inancın buyruğu altına sokmak çağdaş devlet anlayışına aykırıdır Devlet yönetiminin dinsel kural ve kurumlardan ayrılması, çağdaş Türk toplumunun yüzyıllardır beklediği bir devrim atilimidir Yalnızca, basımevinin ülkeye girmesine engel olup uç yüz yıl geciktiren dinsel otoritenin, Türk ulusunun çağdışı kalışındaki olumsuz etkisi bile, din ile devlet islerinin ayrılması için yeter ve gerek bir koşuldur Laiklik ilkesi, kimi gerici çevrelerin yorumladıkları gibi, dinsizlik anlamında düşünülmemelidir Tersine her yurttaşı din ve inancında özgür bırakan temiz ruhlu halkımızı, özellikle koylumuzu, kutsal din duygusunu sömürerek çıkar sağlayan güçlerin baskısından kurtaran laiklik ilkesi, toplumdaki mezhep farklılığından ileri gelen karşıtlık ve çatışmaları da önleyen en etkili ve olumlu bir yöntem oldu Laiklik, devlet yönetiminde bütün yasaların, kuralların ve yöntemlerin, bilimsel ve teknik bulgularla çağdaş uygarlığın sağladığı verilere ve dünya gereksinmelerine göre yapılması ve uygulanması ilkesidir DEVRİMCİLİK Devrimcilik ilkesi, Atatürk ilkeleri arasında devingenlik, eylem ve atilim kavramlarını içlem ve kaplamına almış tek ilkedir Atatürk, Büyük Söylevinin sonunda: "Bu açıklamalarımla ulusal yasamı sona ermiş varsayılan Büyük bir ulusun bağımsızlığını nasıl kazandığını ve bilim ve tekniğin en son esaslarına dayalı ulusal ve çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım," diye değindiği çağdaş devlet kavramıyla devrimcilik ilkesinin şaşmaz işaretini veriyordu çağdaş devleti kuran bir ulusun çağdışı niteliklerden kurtulması gerekirdi İste, Türk ulusunun, çağdışı niteliklerden kurtulmak, çağdaşlaşmak için giriştiği atılımların tümü devrimcilik ilkesinin kapsamı içine girer Devrim, sözcüğünün su ya da bu anlama geldiğini tartışmanın devrimcilik kavramının anlamını değiştirmeye bir yararı yoktur Devrimcilik Atatürk’ün Türk ulusunu çağdaşlaştırmak için giriştiği eylemlerin tümünün, tek ve değişmez amacıdır "Türk ulusunu son yüzyıllarda geri bırakmış olan kurumları yıkarak, yerlerine ulusun en yüksek uygarlık gereklerine göre ilerlemesini sağlayacak yeni kurumları koymuş olmaktır" tümcesiyle tanımlamış olduğu devrim atılımlarını gerçekleştiren Atatürk, "ulusu ve toplumsal ortamı hazırlamak" yöntemini uygulamıştır Devrimcilik, bu ana yönteme uyarak, yalnızca çağdışı kurumları yıkmak yerine, çağdaşlarını kurmakla yetinmemek, ulusu çağdaşlaşmanın gerektirdiği yeni kurumlara bilimin ve uygarlığın kılavuzluğunda çağdaş değerlere kavuşturmaktır Bu bakımdan devrimciliği dar anlamda yıkıp yapmak sınırları içinde düşünmek, onun biçimsel yönünü görmekten ileri gitmeyen bir dar görüşlülüktür Devrimcilik devrime konu olan eylemlerin türüne, niteliğine göre bir atilim sureci saptamaktır Atatürk bu sureci saptamakta essiz bir basari göstermiştir Devrimcilik, Atatürk ilkelerinin hemen hemen tümüyle birleşir Bütün ilkelerin ya neden, ya da sonuç olarak devrimcilikle sımsıkı bir ilintisi vardır Bu bakımdan devrimcilik, Atatürk ilkelerinin tümünü gerçekleştirmeye, korumaya ve yaşatmaya kesin kararlılıktır Devrimcilik gerçek anlamıyla "Türkiye Cumhuriyeti halkını butunuyle çağcıl ve Bütün anlam ve biçimiyle uygar bir toplumsal kurul (heyeti içtimaiye) durumuna vardırmaktır" Devrimcilik, devrim atılımlarını yalnızca biçimsel yanıyla dondurup yüce anlam ve amacını yitirenlerle savaşmaktır Devrimcilik, ulusun ve ülkenin yücelmesi için sürekli caba göstermektir Çünkü "devrimler baslar, ama devrimin bitişi diye bir şey yoktur Başlamak ve bitmemek gerek doğada, gerek toplumda devrimin, evrimle benzer olan ortak yasasıdır BÜTÜNLEYİCİ İLKELERİ AKILCILIK Atatürk İlkelerinin tümü, kavram ve uygulama olarak, akılcılığa dayanır Atatürk’ün eserinin büyüklüğü, ulusu ve ülkesi için giriştiği tüm eylemlerinin başarıya ulaşmasında akilciliğin nasıl şaşmaz ölçek olduğunu kanıtlar Türk toplumunun yüzyıllık çağdaşlaşma atılımlarının ortaçağın karanlık ve bağnaz düşüncelerinden ötürü, basarisiz kaldığını en iyi anlayanlardan biri Atatürk’tü Doğru yolu bulmak için, şimdiye dek inandırılmış olduğumuz neler varsa hepsini aklin şüpheci süzgecinden geçirip inançlarımızı olumlu bilimlerin aydınlığında yeni bastan kurmak, akilcilik ilkesinin özüdür "Bizim akil, mantık ve zeka ile davranmamız, yönetimimizdir Bütün yaşantımızı dolduran olaylar bu gerçeğin kanıtıdır" diyen Atatürk, sağlam bir düşünce düzenine ve kafa yapısı ile girişim ve eylemlerine engel olacak tüm gerici, tutucu ve her çeşit özgürlük düşmanı davranışları ezerek, devrimciliğini akilcilik temeline oturtmuştur Bilimin yol gostericiligini tüm girişimlerinde bir meşale gibi çizdiği ve açtığı yolu aydınlatan "aklin" tek ve yanılmaz denektaşı" olduğunu göstermiştir Atatürk ilkeleri arasında on sıraya aldığımız "akilcilik" ilkesinin pek önemli bir yani da Türk toplumuna acılan gerçekçi yolun, bir dogma ve öğreti kalıbına sokulmamasıdır Çünkü Atatürk, her zaman bunlara karsı olmuş, ancak olumlu bilimlerin ışığında yürümekle giriştiği uygarlık yolunun ulusunu düzlüğe çıkaracağına tüm yüreğiyle inanmıştı "öğreti istemem, donar kalırız, biz yürüyüş halindeyiz" diyerek büyük sağduyusu ve sevgisiyle dünya savaşlarının ideoloji ve öğreti ayrılıkları yüzünden insanlığı nasıl bölüp parçalayabileceğini görmüştü Atatürk ilkelerinin kati ve bağnaz bir kalıba sokulmayarak bu akilcilik ölçüleri içinde bütünleşmesi, onun özgürlükçülük ve devrimcilik ilkelerine hız veren bir güç kaynağı olmuştur BARIŞÇILIK Atatürk İlkelerinden akilcilik, gerçekçilik ve uygarlıkçılık ilkeleriyle birlikte değerlendirilmesi ve yorumlanması gereken barışçılık ilkesi, buğun tüm dünyada korunmasına ve yaşatılmasına Bütün ulusların caba gösterdiği yüce bir insanlık ülküsüdür Tarih boyunca giriştiği turlu savaşlarda kahramanlıklar yaratan Türk ulusunun, insanlık ailesinin onurlu bir üyesi olarak barısı korumada gösterdiği duyarlık ve titizlik, Atatürk ilkeleri arasında barışçılık kavramının akılcılığa ve gerçekçiliğe dayalı bir ilke olarak Nasıl değer kazandığının bir kanıtıdır "Yurtta barış, dünyada barış" ilkesiyle özetlenebilecek olan barışçılık, dünyanın geleceğini, dünya uluslarının anlaşarak kardeşçe geçinmeleri, turlu nedenlerle ve etkenlerle birbirinden ayrılmış ve birbirine düşman kesilmiş ulusların aralarında bir yakınlaşma ve kardeşlik kurmalarının mümkün olacağı inancıdır Ancak her ne suretle olursa olsun, savaş düşüncesini ülkemizden uzak tutarak barışçılık ilkesi uğrunda elimizden geleni yapmak yeterli değildir yüce ulusumuzu ve kutsal ülkemizi, bir saldırıya uğradığı takdirde bir karış toprağı için kanımızın son damlasına kadar dökmeye hazır ve inançlı olmak da barışçılığın ayrılmaz koşuludur GERÇEKCİLİK Atatürk İlkelerinden uygarlıkçılık, barışçılık ve devrimcilik ilkelerinin akilcilik ilkesiyle çakışmasının doğal bir sonucu olan gerçekçilik, tüm ilkelere canlılık kazandıran bir ilkedir Türk ulusunun tarihsel ve sosyal gerçeklerine dayandaki, toplumun içinde bulunduğu koşulları acık ve aydınlık biçimde belirleyerek geleceğin yolunu çizmek Atatürk gerçekçiliğinin özüdür Tutulan yolda amaca yönelirken "olanı olduğu gibi bilme" ve bu çıkış noktasının gerektirdiği akilci yöntemler uygulama gerçekliğin yeter ve gerek koşuludur Gerçeği bilmek devrimciyi yolundan çevirmez, üstelik turlu çareler arayıp gücünü arttırmak olanağını sağlar Gerçeğe boyun eğmek ya da toplum yararina uymayan gerçeğin aldatıcı bir gerçek olduğunu düşünmek arasında bocalamadan yürümek ve amaca yönelmek Atatürk gerçekçiliğinin şaşmaz niteliğidir Bu nitelik, Doğru ve yerinde saptamalarla, değer ölçülerine göre sıraladığı amaçlara ulaşmada, olanakları ölçerek, olayların gelişiminden yararlanarak, gerçekleşme koşullarını hazırladıktan sonra adim adim amaca Doğru engelsiz ve kararlı yürümesinde kendini göstermiştir Atatürk gerçekçiliği, kimi kez halka rağmen, çok kez halkla birlikte ve fakat sonunda kesinkes halk için en iyi yolu bulmak ve gerçekleştirmektir Yalan ve yanlısın er geç gerçeğin parlak aydınlığında yok olacağı inancı, gerçekçiliğin temelidir Doğru yolda ilerleyen gerçekçilerin başarılarının sırrı bu noktadadır barışçılık, uygarlıkçılık ve devrimcilik girişimlerinin başarıya ulaşmasında gerçekçiliğin çizdiği sağlam ve güvenli yoldan şaşmadan ilerlemek gerçek Atatürkçülerin değişmez idealidir ÖZGÜRLÜKÇÜLÜK büyük Fransız Devrimiyle evrensellik kazanan özgürlük kavramı, yakınçağa damgasını vuran çağdaş devlet gerçeğinin temelini oluşturan bir eylemi de vurgular özgürlükçülük, kişinin ve toplumun mutluluğa erişmesinde uğrunda girişilen savaşımların tümünü kapsar Türk toplumunun özgürlük savaşımı, kotu yönetimle yoksulluğa ve tutsaklığa itilmiş soylu bir ulusun bağımsızlık direnişi ile diş güçlere karsı, kazandığı başarılarla son sınavını vermiştir Ulus, cani pahasına kurtardığı ülkesinde kendi egemenliğine dayanan bağımsız bir yönetim kurarken, ülke bağımsızlığını ve ulus egemenliğini bir daha tehlikeye düşürmeyecek önlemleri ancak özgürlükçü bir ortamda etkin ve güçlü tutabilir Özgürlüğün bu iki öz varlığı, bağımsızlık ve egemenliği korumada yasalarını koyarken yanlış ve olumsuz davranışları sınırlayıcı ilkeleri yine akilci ölçülere göre saptamak gerekir Sinirsiz özgürlük anlayışının yaratacağı kargaşa, toplumun ve kişinin amaçladığı mutluluğa ters düşer Bu bakımdan kutsal özgürlük hakkini kullanmada konulması zorunlu sınırlar çok geniş ve duyarlı bir ölçekle çizilmelidir Akilcilik ilkesiyle çakışan özgürlükçülük ilkesinin, gerçekçilik ilkesiyle de siki bağıntısı düşünülmeden bu ilkenin soyut bir kavram olarak ya bütünüyle yok olması ya da bir kargaşa kaynağı olması önlenemez Atatürk ilkelerinin basında yer verdiğimiz bu ilkenin anayasamızla saptanmış özgürlükler çerçevesinde uygulanması ve gerçekleştirilmesi için çok duyarlı ve bu ilkenin yılmaz savunucusu olmak zorundayız Özgürlüğün kutsallığını korurken gerçek bir özgürlükçü inanısın özü su olmalıdır: "Zorbalık haline gelen otorite, otoriteyi yıkar, keyfilik haline gelmiş özgürlük de özgürlüğü" (Jarpers) İnsan özgürlüğüne kaynak olan insan haklarının en büyüğü olan yasama hakki bile sinirsiz değildir Bu bakımdan büyük özverilerle kazanılmış özgürlüklerin korunmasında akilcilik ve gerçekçilik ilkelerinin aydınlık, şaşmaz doğrultusunda yürümeliyiz Atatürk, tüm yaşamında ulusuyla birlikte uğrunda büyük savaşımlar verdiği Özgürlüğün en titiz bir savunucusuydu "özgürlük olmayan bir ülkede olum ve çöküntü vardır; her ilerlemenin ve kurtuluşun anası özgürlüktür," diyen büyük önderin özgürlükçülük ilkesini, Atatürkçü kuşaklar onun tüm ilkelerinin basında koruyacak ve savunacaklardır UYGARLIKCILIK Atatürk devrimlerinin temeli uygarlıkçılıktır "Türkiye Cumhuriyeti halkını bütünüyle çağdaş, bütün anlam ve biçimleriyle uygar bir toplum haline getirmektir Devrimlerimizin asil temeli budur" diyen Atatürk, Türk ulusunu ileriye donuk yasam çizgisinde "çağdaş uygarlık düzeyinin istene çıkarmak" ülküsünün yılmaz savaşçısıdır Bu bakımdan, yüz yıllık uygarlaşma çabalarına ilk kez, Atatürk’ün giriştiği toplumsal atılımlarla devrimci bir yon çizilmiştir Türk toplumunun geri birakilmisliginin siyasal, sosyal ve ekonomik nedenlerine ilk olarak doğru tanı (teşhis) koyan Atatürk, yer yüzünde her ulusun varlığı, değeri, özgürlük ve bağımsızlık hakkinin elinde bulundurduğu ve yaratacağı uygarlık ürünleri ile oranlı olduğunu vurgulamıştı Uygarlıkçılık ilkesine göre ülkeler değişiktir, fakat uygarlık tektir Osmanlı İmparatorluğunun çökmesi, batıya karsı elde ettiği zaferlerden çok gururlanarak bati ulusları ile bağları kestiği gün başlamıştır Bu yanılgıya düşmemek için girişilecek atılımlarda, bugünkü çağdaş uygar toplumların içinde bulundukları dengesizliklerden çelişki ve çatışmalardan korumak için izlenecek ilkelerin bir bütün olarak ele alınması gerekir Bu bakımdan Uygarlıkçılık ilkesinin öteki Atatürk ilkeleriyle birlikte gerçekleşmesi devrimin amacına ulaşmasını sağlayacaktır Kısaca bati uygarlığını koru körüne taklit değil, batıdan olumlu bilimler, sanat, insan anlayışı, insanca yasama yöntemlerini almak, uygarlıkçının temel yöntemidir Uygarlıkçılık, Atatürk’ün ve Türk ulusunun "Türklüğün unutulmuş uygar niteliğinin ve büyük uygar yeteneğinin, bundan sonraki gelişmesiyle, geleceğin yüksek ufkundan yeni bir güneş gibi doğacağı" özlem ve inancıdır |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|