Parma Manastırı Kıtap Tanıtımı

Eski 11-03-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Parma Manastırı Kıtap Tanıtımı



PARMA MANASTIRI KITAP TANITIMI

Dünya edebiyatının önemli klasiklerinden Parma Manastırı yeni baskısıyla okura ulaştı Helikopter Yayınlarının Cemal Bali Akal çevirisiyle yayımladığı roman, Stendhalın gözünden Fransız İhtilalinin ruhunu ve o dönemi anlatıyor

PARMA MANASTIRI,
HENRI BEYLE STENDHAL,
ÇEV: CEMAL BALİ AKAL,
HELİKOPTER YAYINLARI,
564 SAYFA, 29 TL

Stendhalın Parma Manastırı adlı romanı Helikopter Yayınlarından yeniden basılınca, yıllar önce okuduğum bu romanı tekrar okuma listeme almıştım 2005 yılında Can Yayınlarından Samih Tiryakioğlu çevirisiyle basılan kitap daha sonra Engin Yayıncılıktan Cemal Bali Akal çevirisiyle yayımlanmıştı Helikopter Yayınları da aynı çeviriyi basmış Stendhal denince aklıma Kızıl ile Kara gelir Ama arka kapağı okuyunca bir şüpheye düştüm Parma Manastırını okuduğum halde Stendhalı neden Kızıl ile Karayla anmaya devam ediyordum? “Tam da Parma Manastırını yayına hazırladığımız bu günlerde (kitap Temmuz 2010da basıldı – YN), çeşitli kitaplarda tekrar tekrar bu kitapla ilgili yorumlarla, hatıralarla karşılaşıyorum Sanki herkes söz birliği etmişçesine bu romanın dünyada roman diye bir şey varsa onun en iyi örneği olduğunu söylüyor…” diyordu yayın yönetmeni arka kapakta

Kitabın diğer yayınevlerince yapılan baskılarının arka kapakları da benzeri övgülerle doludur: “…Hiçbir romanı yeniden okumak Parma Manastırını yeniden okumak kadar güzel olamaz; hiçbir edebi yapıt edebiyatın paradoksunun üstesinden bundan daha iyi gelemez; bu roman sınırları belirli, kapalı, eksiksiz olan ve kendi kendine yeten bir romandır; apaçıktır, okuru zamanın ve kaderin ağırlığından kurtarır” (Engin Yayıncılık baskısının arka kapağı)

Ben bu tür arka kapak yazılarını okur üzerindeki “mahalle baskısı” olarak değerlendirmekte tereddüt etmeyeceğim Çünkü okur gözünde “altı üstü bir roman” denebilecek birçok eser, bu tür mesajların yarattığı önyargıyla kâbusa dönüşüverir

Anlatmanın büyüsüne kapılmak

Parma Manastırı, Rönesans döneminde geçer Dönem, yazarın da şahit olduğu dönemdir Stendhal, Napolyon ordusunda savaşmış, savaşın ne olduğunu görmüş, yaşamıştır Romanın kahramanı Fabrice del Dongo gibi bir Napolyon hayranıdır Zaten anlattıklarının önemli kısmı da kendi şahit olduğu entrikalardır Zamanı itibarıyla fon oldukça teatraldir; havada dönen kılıçlar, kurşun sesleri, top gümbürtüleri… Özellikle romanın ilk bölümleri (ilk 100 sayfa) 16 yaşında Napolyon hayranı bir soylu olan kahramanın İtalyadan Fransaya Napolyonu görmek ve ordusunda savaşmak için gidişini ve Napolyonun Waterloo mağlubiyetine farkına varmadan şahit oluşunu anlatır Ne ki boyundan büyük kılıç taşıyan, omzuna verilen tüfeği doldurmayı bilmeyen bu gencin at sırtındaki hali fazlasıyla karikatürizedir Kimilerinin deyişiyle Stendhalın anlatmanın büyüsüne kapılarak yazdığı romanın ilk 100 sayfası okura “okumannın büyüsü” olarak yansımaz Hayli sıkıcı, zamanı ve ortamı aktarmak için fazlasıyla uzun ve geneldeki gerçekçiliğin aksine inandırıcılıktan uzaktır Bu kısım, aynı zamanda halktan birkaç tiple karşılaşabildiğimiz tek bölümdür Kahraman Fabricein epeyce kopuk olduğu tabakadan…

Stendhal, bu İtalyan kahramanı oradan oraya sürüklerken, İtalyan-Fransız kıyaslamalarından geri durmaz Elbette bunu bir Fransız olarak, Fransız gözüyle yapar: İtalyanlar daha mutludur, kin tutmaz, Fransızlar gibi resmî değil daha senli benlidirler, açık sözlülükleriyle karşılarındakini kırmaktan çekinmezler… Ayrıntılar Stendhalın en önemli silahıdır Ve bu silahı kullanırken, okura objektif bir anlatıcıyla karşı karşıya olduğu hissini de aşılar Bu yönü çağdaşı Balzacla çok benzeşir Ancak betimlemelerde bu kadar cömert değildir yazar

Hikayenin 11inci bölümünde (202 sayfa) başlaması ve okunurluğun da buradan itibaren tırmanışa geçmesi, önceki bölümlerin fazlasıyla uzatıldığının göstergesidir Parma Manastırı bu yönüyle Sabahattin Ali hikayesine benzetilebilir Dört-beş sayfalık bir kısa hikaye için iki sayfalık bir girizgâh ne kadar uzunsa, bir roman için de 100-150 sayfalık bir girişin uzun olduğu söylenebilir Ancak bu ayrıntılandırma tutkusunun Stendhalı ağdalı bir dile, süslemelere yöneltmediğini de belirtelim

Soylu Fabrice aşka düşünce…

Napolyon döneminin son yıllarından başlayan romana konu olan Parma, içinde bin bir dalaverenin, iktidar kavgalarının, avantacılığın, rüşvetin döndüğü bir İtalya prensliğidir Kahraman Fabrice del Dongo ise bu coğrafyadaki hayatın tam karşısında bir soylu genç Hayata bakışı ve ahlakı Parmanın yönetim tabakasından epey farklıdır Prenslikte iktidar kavgaları sürerken, bir soylu olan Fabrice aşk adamıdır! Yakışıklı, güzel yüzlüdür Hayalleri ve planlarıyla da ayrıksıdır Babasından kalacak 4000 franklık maaşla sırtına bir çanta vurup arkeolojik kazılar yapmak üzere seyahatlere çıkma fikri onu heyecanlandırmaktadır Kahraman hakkında bundan daha fazlasını bilmeyiz Aslında roman boyunca Fabrice del Dongo hakkında az şey bilmenin eksikliğini de hissetmeyiz Zira gelişen olayların kahramanının kişilik ayrıntılarıyla ilgisi yoktur Stendhal, bütün kahramanlarda Fransız İhtilali sonrasının ruhunu, ihtilalin eylemlere, duygulara ve düşüncelere olan etkisini ustalıkla göstermeyi başarır

Parma Prensliğinde kimi konumunu bir basamak daha yükseltmek için, kimi iktidarını sağlamlaştırmak için, kimi de servetine servet katmak için her türlü vakayı kendi çıkarları doğrultusunda kullanır Fabrice daldan dala konarak aşkı arayadursun, neredeyse bütün ilişkiler birbirine sırt dönememe güvensizliği içinde yürür Yaşanan kavgalar ve çevrilen dolaplar gerek amaç gerek şekil yönünden günümüze kolaylıkla uyarlanabilir niteliktedir Fabrice, ağyarını öldürerek bir soylu için “önemsiz” bir cinayet işlemiştir Bu cinayet, daha doğrusu Fabrice, neredeyse eline doğduğu düşesin âşığı olan Başbakan Kont Moscayı devirmek için bir araç haline gelir Birkaç altınla rahatlıkla sıyrılabileceği bu suç, işin içine siyaset girince Fabricein 12 yıl hapse mahkûm edilmesiyle sonuçlanır

SiyasÎ mi, aşk romanı mı?

Parma Prensliğinde süren iktidar oyunlarını, Stendhalın kahramanları aracılığıyla dillendirdiği “söz konusu devletse gerisi teferruattır” anlayışını, kitle iletişiminin “kulaktan kulağa” yöntemiyle sağlandığı bir dönemde “devletin bekâsı” için yayılan söylencelerin kamuoyu oluşturma gücünü başarıyla ortaya koyması açısından Parma Manastırı “siyasî bir roman” olarak görülmeyi hak eder Ne ki yazar bir açıdan da, kahramanların iç dünyalarının derinliklerine başarıyla inme iddiası ve hırsıyla, Fabrice başta olmak üzere diğer kahramanların gönül meselelerini tüm ayrıntılarıyla uzunca işleyip öne çıkararak okurun erk kavgalarını belirsiz bir fon olarak algılaması ve eseri “bir garip aşk hikâyesi” olarak okuması riskini de göze alır

Son söz olarak, kitabın basılmasında büyük emeği geçen Balzacın, bu romanı üç kez okuduğunu ve olağanüstü bulduğunu belirtmesinin romanın dünya çapında büyük ilgi görmesinde etkisi büyüktür şüphesiz Ama siz bu beyanın bir tanıtım kampanyası sırasında sarf edilmiş olduğunu varsayın, öyle başlayın okumaya! Hele ki, Parma Manastırını ülkemiz gündeminin son birkaç yılını meşgul eden siyasi çalkantıları da akla getirerek okumak, değişmeyen tek şeyin değişim olmadığını da görmek için bir fırsat…

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.