Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgi, genel, hakkında, maliki, mezhebi

Maliki Mezhebi Hakkında Genel Bilgi

Eski 10-28-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Maliki Mezhebi Hakkında Genel Bilgi





MALİKİ MEZHEBİ

Malik b Enes b Malik b Ebi Amir el Asbahî'ye nisbet edilen fıkhî ekolün adı Büyük fıkıh ekollerinden biri olan Malikî mezhebinin imamı İmam Malik, Hicrî 93 yılında Medine'den doğmuştur İmam Malik, ilimle uğraşan bir aileye mensup olduğu için tahsil hayatına küçük yaşta başlamış ve Medine'nin seçkin âlimlerinden hadis ve fıkıh dersleri alarak kısa zamanda ilmî olgunluğa erişmiş, yeterliliğine kanaat getirince de Mescid-i Nebî'de ders okutmaya başlamıştı

İmam Malik'in fıkıhta hocası Rabi'atu'r-Rey'dır Bununla birlikte, onun fıkıhta derinleşmesinde ve hadis ilminde söz sahibi bir seviyeye yükselmesinde Medine'nin seçkin âlimlerinden Abdurrahman ibn Hürmüz, Şihab ez-Zuhrî, Ebu Zinad, Yahya b Sa'id el-Ensârî ve Hz Ömer'in azadlısı Nafi'in büyük katkıları olmuştur O Nafi'den Hz Ömer (ra) ve oğlu Abdullah'ın fıkhını ve fetvalarını iyice öğrenmişti

O, hayatı boyunca Medine'den başka bir yere gitmemiştir İlimde ihtiyacı olduğu her şeyin, sahih bir şekilde Medine'de bulunduğuna inanıyor, manevî havasını teneffüs ettiği Peygamber şehrinden uzaklaşmak istemiyordu Tahsilini Medine'de yapması ve hayatı boyunca oradan ayrılmamış olmasının, onun fıkhının oluşmasındaki tesirleri büyük olmuştur

İmam Malik'in zamanı, âlimlerin odaklaştığı bir kısım şehirlerde, daha önce Ashab'ın ve Tabiinin buralara taşıdığı ilimler çerçevesinde, ekolleşmelerin başladığı bir dönemdir Basra fıkıh ile birlikte, akaidle alâkalı meselelerin tartışıldığı, kelâmı görüşlerden doğan fırkalaşmaların görüldüğü, vaizlerin ve az da olsa fakihlerin bulunduğu bir şehirdi Burada kendi şartlarına has bir fıkıh ekolü oluşmakta idi Kûfe ise, İbn Mes'ud'un rivayetlerine dayanan Irak fıkhının merkezini oluşturuyordu Bu fıkıh ekolünün, İmamı Malik'in de kendisiyle görüşüp bilgi alış verişinde bulunduğu Ebu Hanife'dir Burada fıkıh, sadece vuku bulmuş olaylara verilen fetvalar üzerine bina edilmiyordu Meydana gelmiş hadiseler yanında, vuku bulması muhtemel meseleler çerçevesinde bir takdirî ve farazî fıkıh oluşmuştu

Irak fıkhının en belirgin özelliği ise, reye çokça başvurulmasıdır Kıyas ve istihsan, orada en çok kullanılan temel fıkhi öğelerdendir Şam bölgesinde ise sahabe kavilleri ve Tabi'in fetvalarına dayanan fıkıh hakim olup, reye pek başvurulmazdı Şam ekolünün temsilcisi ise Evzâi'dir

İmam Malik'in imamı olduğu Medine ise, hadisin beşiği, Sünnetin amelî rivayetinin yapıldığı ve herkesin Sünnete sıkıca yapıştığı bir yerdi Ayrıca, Hz Ömer (ra), Zeyd b Sabit (ra), Hz Aişe ve İbn Ömer'in fıkhî görüşleri ve onları takip edenler, Medine'de bulunmaktaydı Medine'nin Yedi Fukahası diye şöhret bulan Tabi'inden, Sa'id b Müseyyeb, Urve b Zübeyr, Kasım b Muhammed, Harise b Zübeyr, Ebu Bekir b Ubeyd, Süleyman b Yesar ve Ubeydullah b Abdullah Ashabın fıkhını nakleden Medine'nin seçkin âlimleriydi İmam Malik bu âlimlerin fıkıh usullerini kavramış, fıkhî görüşlerini iyice özümlemişti Medine; hadis, sünnet ve reyin hepsinin bir arada bulunduğu, her taraftan ilim arayanların doluştuğu ve yüksek bir ilmî hareketliliğin yaşandığı bir yerdi

İmam Malik'in kendine has fıkhî ekolün oluşmasına tesir eden unsurlar şöyle sıralanabilir:

a) İbn Hürmüz'den edindiği çeşitli fırkalar ve düşüncelerine dair aktüel bilgiler ve farklı fıkhî ve fıkıh dışındaki mezhebler ve bunların ayrılık sebebleri hakkındaki derin bilgi

b) Ashab'ın, özellikle Hz Ömer'in oğlu Abdullah ve Hz Aişe (ra)'nın fetvaları ve Tabii'nin büyüklerinden İbn Müseyyeb ve diğerlerinin, rivayet yoluyla öğrendiği fetvaları

c) İlk hocası Rabi'atu'r-Rey diye şöhret bulan Rabia b Ebu Abdurrahman'dan aldığı rey fıkhı Ancak Rabianın reyi Iraklıların reyinden farklı olup, muhtelif naslar esas alınarak halkın problemlerinin çözülmesi demek olan mesalih-i mürsele esasına dayanmaktaydı

d) Çok mevsuk gördüğü ravilerden aldığı hadisler O, hadis ilminin dinin kendisi olduğunu kabul eder ve hadis talep edenlere, hadisleri kimlerden aldıklarına dikkat etmelerini tenbihlerdi

Malikî fıkhı; İmam Malik'in Mescid-i Nebi'de ders vermeye başlamasından sonra, derslerine devam eden öğrencilerinin onun fıkıh usulüne göre şekillenmesiyle yavaş yavaş oluşma aşamasına girdi

İmam Malik, kendi usulüne dair bir eser yazmadığı gibi, bu konuda açık bir şeyde söylemiş değildir Zaten, diğer imamlarda olduğu gibi o da herhangi bir ekol oluşturma endişesiyle hareket etmiş değildi Öğrendiği ilimleri, çevresinde toplanan öğrencilerine aktarırken ve problemlerin çözümü için fetva soranlara fetva verirken, dinin kendisine yüklemiş olduğu sorumluluğu yerine getirme endişesinden başka bir duygu ile hareket etmiş değildir Onun talebeleri memleketlerine döndüklerinde, halkın meselelerini İmam Malik'in fetvalarına göre çözüyorlardı Onun fetvalarının yetersiz olduğu konularda ortaya çıkan yeni meseleleri onun usulüne uygun olarak, hallediyorlardı İşte onun talebeleri, mezheplerinde ihtiyaç duydukları usulü, Malik'in ana hatlarıyla işaret ettiği doğrultularda ortaya koymuşlardır İmam'ın Muvatta'da takip ettiği yöntem, onun fıkıhtaki usulünun temel prensiplerini açıklar niteliktedir O fıkhî bir mesele ile alâkalı olarak önce hadisi alır, peşinden Medineliler'in o konudaki uygulamalarına değinir, arkasından da Tabi'in ve diğer ulemanın görüşlerini zikreder

Anlaşılacağı gibi, diğer fakihlerden ayrı olarak, onun fıkıh anlayışında Medineliler'in amelinin özel bir yeri vardır Ona göre Medinelilerin amelî, sünnetin amelî olarak rivayet edilmesidir Zira onlar, hayatlarını, aralarında yaşamış olan Hz Peygamber (sas)'in gösterdiği doğrultuda şekillendirmişlerdir

İmam Malik'in fıkıh usulü ve hukuk ekolünde reye az başvurulmuş olmasına rağmen, diğer mezheplerde rey için delil durumunda olan Kıyas, İstihsan, Mesalih-i mürsele vb Fer'i deliller çokça kullanılmıştır

Malikî mezhebinin dayandığı deliller şunlardır:

1- Kitap: Bütün mezheplerde olduğu gibi, uyulması icab eden ana kaynak, dinin her şeyini içine alan Kur'an-ı Kerim'dir Sünnet ise, Kitabın tefsiri mahiyetinde olup, onu açıklamaktadır Bundan dolayıdır ki İmam Malik Kur'an tefsirinin sünnetle olduğunu kabul eder, İsrailiyyat türü haberlerin ona sokulmasına şiddetle karşı çıkardı

O, Cumhur'un icma ettiği gibi, Kur'an-ı Kerim'in lâfız ve manadan ibaret olduğu inancındadır İmam Malik, her şeyde olduğu gibi, bu konuda da hiç bir zaman tartışmaya girmemiştir (Muhammed Ebu Zehra, İmam Malik, Ankara 1984, 200)

2- Sünnet: İmam Malik, fıkıhta imam olduğu gibi hadiste de imamdır Onun hadisi fıkha nasıl hâkim kıldığı Muvattada açıkça görülmektedir

Bütün imamlar, meseleleri çözümlerken hadisi ikinci sırada delil almakla beraber, ondan hüküm çıkarmada kullandıkları usuller birbirinden farklı olmuştur

İmam Malik, Ebu Hanife gibi Kur'an'ın zahirini Sünnetten önde tutar Ancak Sünnet, ayrıca başka delillerle takviye edilirse o zaman Kur'an'ın bu umumunu tahsis, mutlakını da takyid eder Bir kadını halası veya teyzesi ile birlikte nikahlamanın yasak oluşu böyledir Kur'an'da nikahı yasak olanlar arasında zikredilmediği halde, Sünnette bunun yasaklığı üzerinde icma' vardır Dolayısıyla İcma, Sünneti desteklediği için, ayetin umumunu tahsis etmektedir

Malik'e göre Sünnet; icma', Medineliler'in amelî veya kıyasla desteklenmediği takdirde, zahiri üzere olduğu gibi kalır

Meselâ: "Sizden birinizin kabını köpek yalarsa, onu, birinde toprakla olmak üzere, yedi defa yıkasın" hadisi: Av için yetiştirdiğiniz köpeklerin avladıkları yenir" ayetine aykırı olduğu için, köpeklerin necis olmadığına hükmetmiş ve haberi vahidi terketmiştir Mütevatir sünnet ise mutlak hüküm ifade etmektedir

Ayrıca, ravileri mevsuk ve güvenilir mürsel hadisleri de delil olarak kullanmış, onlara göre fetvalar vermiştir Tek şahid ve yemin ile birlikte hüküm verme hadisini Muvatta'da mürsel olarak vermekte ve onu delil olarak almaktadır (Muvatta, III, 180) Onun Muvatta'ında üç yüze yakın mürsel hadis bulunmaktadır Böylece o çağının seçkin fakihlerinden Hasan el-Basrî, Süfyan b Uyeyne ve Ebu Hanife'nin yürüdüğü yoldan yürümektedir İmam Malik'in hadis fıkhını takib ettiği ve re'yi kullanmadığı iddiaları doğru değildir Hatta ibn Kuteybe onu, rey fakihi olarak kabul etmektedir (Ebu Zehra, age, 291) O, bazan rey ve kıyasla hüküm vererek, haber-i vâhid'i terkederdi Ancak onun haber-i vâhidi veya reyi tercih ederken belirli sağlam temel kıstaslardan hareket etmekte olduğu görülmektedir (bk M Ebu Zehra, age, 291-300)

3- Sahabe kavilleri: İmam Malik, hadisin yanında sahabe sözlerine ve fetvalarına da çok önem vermekteydi O, bunları sünnetin bir parçası sayar Onun görüşüne göre sünnet, Ashabın kabul ettikleri şeylerdir Bundan dolayıdır ki o, Abdullah ibn Ömer'in fetvalarını öğrenebilmek için Nafi'in peşini hiç bir zaman bırakmamıştır

Muvatta'daki sahabe görüş ve fetvalarının çokluğu, onun delil olarak buna verdiği önemi gösterir Sahabe fetvalarını Sünnetten sayması ve onlarla sürekli ihticac etmesi, onun sünnet imamı sayılmasına sebep olmuştur Ashabın görüşlerini delil kabul etme ve onların yolundan ayrılmama hususunda diğer mezheb imamları da aynı titizliği göstermiş olmakla beraber, Malik onlara, fıkhında diğerlerinden daha çok istinat etmiştir

Sahabe fetvasını alırken de bir usule göre hareket etmekteydi; Sahabe fetvası sünnet hükmünde olmakla birlikte, eğer ictihada dayanıyor ve o konudaki merfu bir hadisle çelişiyorsa, merfu hadis tercih edilmektedir

İmam Malik, Ebu Hanife ve Şafiînin aksine tabiinden itimad ettiklerinin görüş ve fetvalarına çok önem verirdi Bunun sebebi, onların fıkıhtaki mevkilerini, meseleler hakkında görüş bildirirken ve fetva verirken Kur'an ve sünnet'e uygun hareket ettiklerini bilmesidir Ömer b Abdülaziz, Sa'id b Müseyyeb, Zuhrî ve Nafi'ye çok değer verirdi

4- İcma: Malikî mezhebi, diğerlerine nazaran icma'ı daha çok kullanmıştır Ancak onun icma olarak kabul ettiği, sadece Medine ulemasının icma'ıdır Muvatta'da icma konusunda kullandığı ifadelerden bu anlaşılmaktadır İmam Malik, Medine dışındakilerin fıkıh konusunda Medinelilere tabi olduğu görüşündedir Zaten İmam Şafiî'de; "Medineliler aralarında ihtilâfa düşmedikçe diğer memleketler halkı Medine ehline muhalif olmaz" sözü ile bunu desteklemektedir

5- Medineliler'in amelî: İmam Malik'in fıkhında Medineliler'in amelinin özel bir yeri vardır Zira o, Medineliler'in yaşayış tarzını Sünnetin, bir tür pratik rivayeti kabul eder Aslında o, bu konuda hocası Rabî'a'yı takip etmektedir Malik'in de kullandığı;

"Bin kişinin bin kişiden rivayeti, bir kişinin bir kişiden olan rivayetine, uyulmak bakımından daha hayırlıdır" sözü, Rabî'a'ya aittir (M Ebu Zehra age, 325) Bundan dolayı İmam Malik, Medineliler'in amelini fetvalarına dayanarak yapar, haber-i vahid, Medineliler'in ameliyle çelişirse, Medineliler'in amelini tercih ederdi

Medine ehlinin amelî üç kısımda değerlendirilir:

a) Bir konuda icma etmeleri ve o konuda başkalarının onlara muhalefet etmemiş olması

b) Medineliler'in icma ettikleri bir meselede, başkalarının onlara muhalefet etmesi

c) Bir meselede bizzat Medineliler'in ihtilâfa düşmesi

Birinci çeşide giren meselelerde bütün mezhepler aynı görüştedirler Malikîler ikinci ve üçüncü türe giren konularda diğerlerinden ayrılmaktadırlar

6- Kıyas: Bütün fakihlerin istisnalar hariç, ortaklaşa kullandıkları, fıkhın temel dayanaklarından biri Kıyastır Ashab'da Kıyası fıkhın kaynaklarından kabul etmişlerdir (bk Kıyas mad)

İmam Malik, Kur'an'da bildirilen ve hadislerde ortaya konmuş olan hükümlere kıyas yapardı Bu, Muvatta'da açık bir şekilde müşahade edilebilir O, her babın başında o konuda hüküm bildirdiğini kabul ettiği hadisleri verir, peşinden de fer'î meseleleri sıralayarak; kıyas yoluyla benzer olayları birbirine ilhak eder İmam Malik, Medine ehlinin icmaını Sünnetten saydığı için, bunu da kıyasında temel almıştır Sahabe fetvaları kendi usulü çerçevesinde hüküm niteliği taşıyorsa, bunlara da kıyas yapardı Onun kıyas kaynakları şöylece sıralanabilir: Kitap, Sünnet, Medine ehlinin icmaı ve sahabe fetvaları

Malikîler, Mesalih-i mürsele'yi müstakil bir dayanak almış olmaları yanında, kıyasta da her zaman maslahatı gözetmişlerdir

7- İstihsan: İstihsan, İslâm hukukunun aslî delillerinden biri olmayıp, fıkıh usulünde fer'î bir delil olarak kullanılır Meseleleri, ortaya çıkan zaruretleri, toplumun menfaatına bertaraf etmede fakihin genel prensipleri terkedip, özel bir delile dayanarak hüküm vermesi İstihsan olarak adlandırılır İmam Malik'in Muvatta'da rivayet ettiğini bir hadisi şerifte şöyle buyurulmaktadır: "Zarar verme ve zararla karşılıkta bulunma yoktur" (Muvatta, II, 122)

İmam Malik, İmam Şafiî'nin itirazlarına rağmen (Ebu Zehra, age, 349) İstihsanı zarurî görmektedir O, istihsanı alırken şerîatın özünden hareket etmektedir İnsanları zararlı olan şeylerden korumak ve onların maslahatına uygun olanı almak, dinin temelinde yatan bir gerçektir Bir şeyde zararlardan arınmış olarak kesin iyilik varsa, bunun uygulanması mutlak anlamda arzulanan bir şeydir Aksi bir durum sözkonusu ise, derhal giderilmesi gerekir

8- İstishab: Sabit olan bir hükmün, değiştiğine delil bulununcaya kadar, olumlu veya olumsuz haliyle devam etmesini kabul etmektir İmam Malik, İstishab'ı bir delil olarak almıştır Zira o, zann-ı galib'e göre mevcut olan durumun, onu değiştiren bir şey olmadıkça bulunduğu şekliyle bâki kalmasının esas olduğunu kabul etmektedir Eğer böyle olmazsa, hakların kaybolması kaçınılmazdır Kayıp bir kimsenin durumu hakkında bir bilgi yoksa, bu delile göre o, yaşıyor kabul edilir Hâkim öldüğüne karar verinceye kadar bu böyle devam eder Ortadan kaybolup ölümüne hükmedilinceye kadar, onun hakkındaki muameleler hayatta imiş gibi yürütülür

İstishab, isbat edici bir delil olmayıp koruyucu bir delildir Yani başkasının aleyhinde olan bir şeyi isbat etmez Mevcud olan hakları korur İstishab delili diğer fukaha tarafından da kullanılmıştır

9- Mesâlih-i Mürsele: İnsanların iyiliği için fayda bulunanı almak zararlı veya zararı faydasından çok olanı terketmektir Bu prensip İmâm Malik'in en çok kullandığı prensiplerden biridir

Malikîler'in müstakil bir delil olarak aldıkları Mesâlih-i Mürsele'ye keyfi olduğu ileri sürülerek birtakım itirazlar yapılmıştır Ancak, bunu ilk ortaya koyan İmam Malik olmamıştır O, Ashab'da bu konuda görmüş olduğu örneklere istinat etmiş olup diğer üç mezhepte de Mesalih-i Mürsele delil olarak kullanılmıştır İmam Malik'in en çok kullandığı delillerden biri, Mesalih-i Mürseledir O, Hakkında müsbet veya menfi bir nas bulunmayan hususlarda maslahata uygun olanı almayı şeriat'ın rükünlerinden biri saymıştır Din, her şeyiyle insanların yararına olanı ihtiva ettiğine göre, maslahatın dışına çıkan hiç bir şeyin şeriat'le ilgisi sözkonusu olamaz (İbn Kayyım el-Cevziyye, İ'lamu'l Muvakkıın, Mısır ty, III, 1)

İmam Malik, Maslahatı delil olarak alırken şu noktalara dikkat etmiştir:

Maslahat olarak gözettiği şey ile şeriatın maksadları arasında bir uygunluk olmalı ve dinin ortaya koyduğu prensiplerden birisiyle asla çelişmemelidir Çözüm makul olup, akıl sahiplerince yanlış bulunmamalı

10- Sedd-i Zerîa: Sebebi yok etmek, vasıtayı ortadan kaldırmak anlamında bir terkiptir Harama sebeb olan şey haramdır; helâle vesile olan şey de helâldir Sedd-i Zeriâ'da esas, fiilin doğuracağı neticenin gözetilmesidir Eğer fiilden bir fayda elde edilecekse, o sağlanan fayda nisbetinde mübahtır Fakat fiil, bir zarar ve kötülüğün ortaya çıkmasına sebep olacaksa, kötülüğün ölçüsünce haram olur Yani ameller, sonuçları göz önüne alınarak ya serbest bırakılır ya da yasaklanır Bu prensibin temelleri Kur'an-ı Kerim'de açıkca müşahade edilmektedir Bir müslüman, kâfirlerin tapındıkları şeylere küfretse, bunun neticesinde sevap bile umabilir Ancak bu, müşriklerin de kızarak Allah Teâlâ'ya küfretmelerine sebeb olabileceği için yasaklanmıştır: Allah'tan başkasına dua edenlere sövmeyin, onlar da bilmeyerek düşmanlık göstererek Allah'a söverler" (el-En'am, 6/108) İşte bu, Sedd-i Zerîa'dır Bunun Sünnette de örnekleri bulunmaktadır Faize ***ürmeye sebeb olacağından alacaklıların borçludan hediye alması yasaklanmıştır Yine Ashabın ilk fakihleri, ölüm döşeğindeki kimsenin boşadığı kadını mirasa dahil ettiler Bunun sebebi, hastanın karısını mirastan mahrum bırakmak için bu yola başvurmuş olabileceğidir Boşama böyle bir haksızlığa vesile yapılmasın diye böyle hareket etmişlerdir

11- Örf ve Âdet: Bir toplumda yerleşmiş olan hareket ve yaşam tarzı örf olarak adlandırılır Toplumun ve fertlerin aynı şekilde tekrarlanan amellerine de âdet denilmektedir Örf ve âdet ayrı kavramlar olmakla birlikte genellikle aynı anlamda, müteradif olarak kullanılırlar

Hanefiler'de olduğu gibi, Malikîler'de de örfün usulde saygın bir yeri vardır Malikî mezhebinin eksenini oluşturan kaide, maslahatlardır Örfe göre amel etmek, maslahatın türlerinden birisi olduğu için İmam Malik bunu ihmal etmemiştir

Malikîler örfe muhalif kıyası terkederler Onlara göre örf, ammı tahsis, mutlak'ı takyid eder

Örf ve âdetin delil olarak alınması fakihler arasında tartışmalı bir konudur Bir nass'ın herhangi bir şekilde işaret ettiği örf, bütün fakihler tarafından mesned kabul edilmiştir Aynı şekilde nass'ın yasaklayıp haram kıldığı örf de, icma'en muteber değildir Onu, naslar doğrultusunda değiştirmek icap eder Bir de nass'da bildirilmeyen ve dolaylı da olsa işaret edilmeyen örf vardır ki, Hanefîler'le Malikler bunu fıkıhta müstakil bir asıl kabul ederler Şafiîler ise bunu tartışmışlardır

Örfler değiştikçe kelimeler ve kavramlara yüklenen anlamlarda değişir Bu sebepten, değişik bölge veya zamanlarda yaşayan toplumlarda, aynı kelimelerin ifade ettikleri anlamlar birbirinden farklılıklar gösterebilmektedir Dolayısıyla bu kelime ve kavramların manalarını anlayıp ona göre hüküm verilebilmesinde örfün önemi kendiliğinden ortaya çıkmaktadır Hükümler, örflerin değişmesiyle değişen anlamlara ve kelimelerin değişik sanat dallarında değişik istilahî kullanımlarına göre verildiğinde, gerçekler üzerine bina edilmiş sayılırlar

İmam Malik, toplumun iyiliği ve selâmetini muhafaza etmek için şeriat'a ters bir tarafı bulunmayan geleneklere karşı çıkmamayı bir görev saymıştır İnsanlardan bu gelenekleri gereksiz yere değiştirmelerini istemek, o toplumda birliği bozar, örf ve âdetlere göre yorumlanan kavramlar birbirine karışır, akitlerin yürütülmesi imkânsız hale gelir Ancak örf ve âdet İslâm'ın ruhuyla çelişiyorsa; dinin insanlara değil, onların dine uymaları asıl olduğu için, örf, mutlak anlamda toplum hayatından silinip atılır

Maliki Mezhebinin Gelişmesi: İmam Malik'in derslerinde ve fetva vermede takip ettiği yol, Maliki Mezhebinin ihtiyaçlar üzerine bina edilmesini sağlamıştı O, meseleleri tartışmaz, öğrencileriyle de kesinlikle münakaşa etmezdi Dinin hiç bir konusunda tartışmaya girmemek onun değişmez temel vasfı olmuştur İmam Malik, olayları tartışma kapısını açmamakla, onlar üzerinde değişik yorum ve içtihadların doğmasını engellemiş ve bu ekolün furu'unun Hanefî mezhebine nazaran çok yavaş gelişmesine sebeb olmuştu Onun sağlığında hiç bir talebesi ona muhalefet etmemiştir Genellikle Kuzey Afrika ve Endülüslü olan öğrencileri, ondan öğrendikleri ilimle ülkelerine döner ve öğrendiklerini tartışmadan diğer insanlara öğretir ve fetva verirlerdi Ancak Malikî fıkhının usulü ve dayandıkları delillerin çeşitliliği, İmam Malik'ten sonra bu ekolün furu'unun hızlı bir şekilde gelişmesini sağlamıştır

Muvatta, bizzat İmam Malik tarafından yazılmış olmakla birlikte, ondaki fıkhî meseleler çok değildir Onun fıkhı, derslerine devam eden çok sayıda öğrencisinin aldıkları notların kitaplaşmasıyla tedvin edilmiştir Talebelerinin yazdığı bu notlardan Malikî mezhebinin temel kaynak kitapları olan Müdevvene, Utbiye, Vadiha ve Mevvaziye ortaya çıkmıştır Malikî fıkhının, daha sonraki asırlarda ortaya çıkan ve Malikîler'ce gördükleri itibardan dolayı sık sık yeni baskıları yapılan iki kitap daha vardır ki, bunlardan biri el-Müdevvene'yi özetleyip el kitabı haline getiren, Abdullah b Ebi Zeyd el-Kayravani'nin (öl 386?) er-Risale'si, diğeri de, Halil b İshak (öl 767)'nin el-Muhtasar'ıdır

Ancak el-Müdevvene, Malikî fıkhının en muteber temel kaynağı kabul edilmektedir Zira doğru ve mevsûk olarak rivayet edilmiştir El-Müdevvene'de, Malikten rivayet olunan fetva ve kaviller, takipçilerinin onun usûlüne göre yaptıkları içtihadlar, diğer bazı talebelerinin görüşleri ve fıkha dair hadisler ve Ashab dahil sonraki âlimlerin görüşleri bir araya getirilmiştir

Malikî Mezhebinin Mısır'a oradan da Kuzey Afrika yoluyla, Endülüs'e kadar uzanmasını ve buralara yerleşip hakim mezhep konumuna gelmesini sağlayan, mezhebin şöhret bulmuş ve bizzat İmam Malik tarafından yetiştirilmiş ilk seçkin âlimlerinin bir grubu Mısır'dan ve bir grubu da Kuzey Afrika ve Endülüs'tendir


Alıntı Yaparak Cevapla

Maliki Mezhebi Hakkında Genel Bilgi

Eski 10-28-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Maliki Mezhebi Hakkında Genel Bilgi



İmam Malik'in Mısırlı yedi öğrencisi:

1- Ebû Abdillâh, Abdurrahman b el-Kâsım (Ö191/807) İmam Malik'ten yirmi yıl süreyle fıkıh tahsil etmiş ve mutlak müctehidlik derecesine ulaşmıştır Mısır fakihi Leys b Sa'd'den de fıkıh ilmi almıştır el-Müdevvene'yi gözden geçirip tashih eden odur Malikîler'in en değerli fıkıh eserlerinden olan el-Müdevvene, Sahnûn (Ö 240/854) tarafından fıkıh ile ilgili yazılan eserlerin tertip ve tasnif metoduna göre düzenlenmiştir

2- Ebû Muhammed, Abdullah b Vehb b Müslim (Ö197/812) İmam Malik'in yanında yirmi yıl kaldı Malikî fıkhını Mısır'da yaydı Bu mezhebin tedvininde büyük etkisi oldu İmam Malik O'na; "Mısır fakihine; Ebû Muhammed el-Müfti'ye!" diye hitap ederek mektup yazardı Leys b Sa'd'dan fıkıh öğrendi Güvenilir (sika) bir muhaddis idi "Divanü'l-ilm" diye adlandırılırdı

3- Eşheb b Abdilaziz el-Kaysî (Ö 204/819) İmam Malik ve Leys b Sa'd'dan fıkıh öğrendi Abdurrahman b el-Kasım'dan sonra Mısır'da fıkıh riyaseti ona geçmiştir Malikî fıkhını rivayet ettiği Müdevvenetü Eşheb" adı verilen bir kitabı vardır Bu, Sahnûn'un kitabından ayrıdır İmam Şafiînin; "Mısır, Eşheb gibisini yetiştirmemiştir" dediği nakledilir

4- Ebû Muhammed, Abdullah b Abdilhakem (Ö 214/829) Eşheb'ten sonra Malikîlerin riyaseti ona geçmiştir

5- Asbağ b Ferec (Ö 225/840) İbn Kasım, İbn Vehb ve Eşhebten fıkıh öğrendi, Malik'in mezheb ve görüşlerini en iyi bilenlerdendi

6- Muhammed b Abdillah b Abdilhakem (Ö 268/881) Fıkıh ilmini babasından, çağdaşı Malikî fakihlerinden ve İmam Şafiî'den aldı Mısır'da fıkıh konularında başvurulan sembol kişi haline geldi Hatta Mağrib ve Endülüs'ten öğrencilerin ilim almak için koştukları bir kişi idi

7- Muhammed b İbrahim el-İskenderî b Ziyad (Ö 269/882) İbn Mevâz olarak bilinir "el-Mevvâziye" diye ünlü bir kitabı vardır Malikî fıkhına ait en değerli, meseleleri en sağlam ve en basit biçimde kapsayan geniş bir kitaptır

Alıntı Yaparak Cevapla

Maliki Mezhebi Hakkında Genel Bilgi

Eski 10-28-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Maliki Mezhebi Hakkında Genel Bilgi



Malikî Mezhebinin yayıldığı yerler:

Malikî Mezhebi, başlangıçta Hicaz'da yaygındı Ancak sonraları çeşitli sebeblerden dolayı bu bölgedeki müntesipleri azalmıştır

İmam Malik'in görüşleri, henüz hayatta iken, yukarıda kendilerinden bahsedilen öğrencileri tarafından Mısır'a taşınmıştı Mısırlı öğrencilerin memleketlerine döndüklerinde, Malikî fıkhına göre yetiştirdikleri öğrencileri vasıtasıyla mezheb, Mısır'da yayılarak yerleşmeye başladı Ancak daha sonra, Şafiî mezhebi buradaki üstünlüğü ele geçirmişti Bundan sonra, Mısır'da her iki mezheble de amel edilmeye devam edilmiş, yargı işlerinde Hanefî Mezhebi de müracaat edilen bir merci olarak varlığını göstermişti Ancak daha sonra Fatımîler Mısır'a hâkim oldukları zaman, kaza ve fetva işlerinde Şia ön plana çıkmıştı Fatımîler, Câmi'u'l-Ezher'i kurarak burayı, Şia Mezhebinin ilmî merkezi haline getirmişler ve Ehl-i Sünnet mezhepleri silinmeye çalışılmıştır

Selahaddin Eyyubî tarafından Fatımî hâkimiyetine son verilince, Ehl-i Sünnet ihya edilmiş, Şafiî meıhebi tekrar birinci seviyeye çıkmıştı Bununla birlikte, Malikî fıkhının okutulduğu medreseler sayesinde Malikîlik de güç kazannııştır Memlûklular devrinde kaza işlerinde dört mezheb esas alınmıştır Mısır baş kadısı Şafiîlerden, ikinci kadı da Malikîler'den atanırdı1920'lerde Mısır'da şahıslar hukuku Malikî mezhebi esas alınarak yeniden gözden geçirilmiştir

Bu mezhebin hakim olduğu diğeı bir bölge de Mağrib ülkesidir İmam Malik'in öğrencileri tarafından buraya getirilen Malikî fıkhı, âlimlere danışmadan karar almayan, ciddi ve fukuhaya saygılı yöneticilerin uygulamalarıyla halk arasında yaygınlık kazanmıştır

Malikî Mezhebi, Endülüs'te de en çok müntesibi bulunan mezhebdir Endülüs'te önceleri Evzâi mezhebi üstündü Fakat, Hicrî 200'lerden sonra Malikî mezhebi, bu bölgeye hâkim olmaya başladı Mlikîliği Endülüs'e ilk getiren kimse, İmam Malik'in seçkin öğrencilerinden biri olan, Ziyad b Abdurrahman olmuştur Endülüs Emevi devletinin Abbasilerle olan kötü ilişkileri onların Malikî mezhebini devletlerine hâkim kılmasına sebeb olmuştur

Malikî mezhebi, Sicilya, Fas, Sudan'da yayılmış; Bağdat, Basra hatta Nişabur'a kadar uzanmıştır

Malikî mezhebinin Mısır, Kuzey Afrika ve Endülüs'te yayılıp da, diğer bölgelerde etkinlik gösterememesinin sebebi olarak; Endülüs'ten Medine'ye kadar olan bölgede, Medine'nin kuzey ve doğu tarafındaki memleketlerde olduğu gibi, ilmî merkezler ve etrafında ders halkalarının oluştuğu müctehid imamların olmayışı, ayrıca Batı'dan gelen öğrencilerin fıkhî ekolleşmelerin geliştiği doğu taraflarına yönelmelerinin zorluğu gösterilmektedir İmam Malik'e gelen talebeler onun gibi bir üstada kavuştuktan sonra ilmin kaynağı Medine'nin dışına çıkıp doğuya yönelmeye, ihtiyaç da duymuyorlardı Kuzey ve doğuya doğru Malikîliğin az gelişmesinin sebebinin yolları üzerinde bulunan Şam ve Irak bölgesinde ilmî hareketliliğin had safhaya ulaşmış bulunması sebebiyle buralara ilim tahsili için uğrayan öğrencilerin burada bulduklar ile ilmî doygunluğa ulaşmaları olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılmıştır (bk Ebu Zehra, age, 407 vd)

Ömer TELLİOĞLU

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.