Bir Askerî Mahkeme : İstanbul İ. Divân-İ Harb-İ Örfisi

Eski 10-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bir Askerî Mahkeme : İstanbul İ. Divân-İ Harb-İ Örfisi



Hemen hiç hazırlığı olmadan, büyük maddi sıkıntılarla Birinci Dünya Savaşı’ na girmiş ve savaş içinde birbirinden binlerce kilometre uzaklıktaki cephelerde savaşmış, hayalci bir kadronun elinde yanlış yönetilmiş her türlü hastalık, açlık ve cephane noksanlıklarına rağmen dünyanın en büyük devletlerinin ordularına karşı dört yıl savaşmış bulunan Türk orduları, bazı cephelerde yenilmiş olmasına rağmen ateşkes antlaşmasının imzalandığı tarihte düşman ordularını anavatana sokmamıştı Fakat 30 Ekim 1918 ’ de ülkenin kaderini galiplerin insafına terk etmiş bulunan Sultan Vahdettin ve onun hükümeti Damat Ferit’ in teslimiyetçi politikası ile bin yıllık Türk yurdu işgal ediliyordu

Mütareke döneminin İstanbul’u, her şeyden önce dünya savaşı öncesi yıllarında Osmanlı İmparatorluğu’nu gizli anlaşmalarla aralarında paylaşmış bulunan emperyalist devletlerin merhametine ve hakseverliğine sığınarak tahtını kurtaracağını sanma gafletini ısrarla sürdürerek hain damgasını yiyen padişahın ve onun hükümetinin merkeziydi Damat Ferit Hükümeti için her şey bitmiştir ; karşı koyarak boş yere insanımızı kurdurmaya gerek yoktur Paris’ te toplanan konferans son ümittir Ülkenin kurtuluşunu, asayiş ve huzurun sağlanmasında gören hükümet, bunun için de işgal güçlerinin tüm tahriklerine karşı sukûnetle karşılık verilmesini istiyordu Bunun için merkezden emir almadan bu tür hareketlere girişenlere derhal engel olunmalı, halk ikaz edilmeliydi Gelişmelerden son derece endişeye düşmüş olduğu anlaşılan Damat Ferit, " Müdafaa-i Milliye ve Redd-i İlhak Cemiyetleri" nin çalışmalarına asla yardımcı olamayacağını ilan ediyordu Mustafa Kemal Paşa kastedilerek, bazı ordu müfettişlerine verilen yetkilerin memleketin selamet ve asayişin sağlanmasına ait tedbirleri almak olduğu hatırlatılarak sadece bu noktada mülki ve askerî kuvvetlerin birleşmesiyle netice elde etmeye ma’ tuf olduğu vurgulanıyordu

“Harp Canileri” olarak nitelenen eski İttihat ve Terakki ileri gelenleri hakkında İstanbul’da açılan davalar 25 Aralık 1918 tarihli bir kararname ile “tehcir”den dolayı “devâir ve mehakim-i adliye” ye havele edildikten sonra, 8 Ocak 1919 tarihli irade-i seniyye ile hususi Divân-ı Harbler teşkil edildi Bir süre sonra Tevfik Paşa Hükümeti 30 Ocak 1919’da 27 İttihat ve Terakki liderini tevkif ettirdi

İstanbul Divân-ı Harb-i Örfisi, Dünya Savaşı sırasında ve Mütarekenin ardından düşmanın işgali altında bulunan bölgelere firar eden her rütbeden subay ve eratı askeri ceza kanununun 137 Maddesi gereğince gıyaben idama mahkûm ederek, mallarının haczine, tüm medeni haklardan yoksun bırakılmasına karar vermişti İdare-i Örfiye kararnamesiyle belirlenmiş olan suçlara bakmak ve kararları temyiz-i kabil ve red olmamak üzere, bir süre sonra teşkil edilen Divân-ı Harb-i Örfi başkanlığına 8 Mart 1919 tarihinde Erkân-ı Harb mirlivalarından Ali Fevzi Paşa getirildi Ancak Ali Fevzi Paşa’nın sağlığını öne sürerek görevden affını istemesi üzerine, yerine İmalât-ı Harbiye eski müdürü emekli ferik Nazım Paşa getirildi İngilizlerin baskısıyla, İstanbul’da Ermeni tehciri suçlusu aranmaya başlandı Damat Ferit’in kurdurduğu Nemrut Mustafa Paşa Divân-ı Harbi Talat, Enver ve Cemal Paşaları gıyablarında idama mahkûm etti Bu arada Divân-ı Harb-i Örfi sorgu hakimliğine 24 Mart 1919 tarihinde ünlü İngiliz mandacısı Said Molla getirildi

Bu gelişmenin ardından 8 Nisan 1919’da Yozgat Mutasarrıf vekili ve Boğazlıyan kaymakamı Kemal Bey tehcir ve taktille suçlanarak 10 Nisan 1919 akşamı Bayezid meydanında idam edildi Aynı şekilde jandarma kumandanı Tevfik Bey, ikinci derecede suçlu bulunarak on beş sene kürek cezasına mahkûm edildi Trabzon Divân-ı Harbi, 22 Mayıs 1919’da eski vali Cemal Azmi’ye tehcir iddiasıyla idam hükmü verdi Aynı iddia ve suçlamalara maruz kalan Eski Urfa mutasarrıfı Nusret Bey hakkındaki idam hükmü Ağustos 1920 başlarında yerine getirildi

Kuvâ -yı Milliye hareketini " meşru hakların müdafaası" olarak nitelendiren Salih Paşa, İtilaf Devletlerinin isteklerini reddederek 2 Nisan 1920 tarihinde istifa etti Bu gelişmeler üzerine Padişah, İngilizlerin istekleri doğrultusunda 5 Nisan 1920 ’ de Damat Ferit’ i yeniden sadrâ zamlığa getirdi Kendisi için hazırlanan “Hatt-ı Hümâyun” da Kuvâ-yı Milliye aleyhinde hükümler vardı Bunda Kuvâ-yı Milliyecilerin yaptıkları hareketler suç telakki ediliyor, bu hareketleri teşvik ve tahrik etmiş olanların cezalandırılması isteniyordu Mustafa Kemal Paşa ise 8 Nisan 1920’de yayınladığı bir genelge ile, düşman süngülerine dayanan bu kabineyi tanımadığını bildirdi

Batı Anadolu ve Marmara Bölgesinde görevli subaylar ve erat Kuvâ-yı Milliye”ye katılmak üzere birliklerinden firar ediyorlardı Üstelik bu katılan vatanseverler arasında çok sayıda emekli subay olduğu gibi her kesimden insanımıza da rastlanıyordu Buna misal olarak İzmit Mutasarrıflığı tarafından Dahiliye Nezaretine yazılan 19 Nisan 1920 tarihli bir yazıda, Karamürsel askere alma şubesinden yüzbaşı Ahmet Kemal ve liman reisi yüzbaşı İhsan Efendi ve emekli binbaşılardan Mahmud Bey ile yazıcı çavuşu Garibo lâkaplı Salih ve Hafız Saim'in ve Arnavud Talib adında birinin Kuvâ-yı Milliyeye iltihak etmek üzere Karamürsel’den hareket ettikleri ve daha birtakım kişilerin de hareketleri melhuz olduğundan şube başkanı Fuad Bey’in sözlü ifadesine atfen Karamürsel Kaymakamlığından bildiriliyordu

İstanbul ve çevresinde bulunan köylerdeki jandarma alayından birtakım efrad ve subay birliklerini terk ile firar ediyor ve bu firarlar gün geçtikçe artıyordu Jandarma Genel Komutanlığı ise, muhafaza inzibat memuru olan jandarma efrad ve subaylarının görevlerini bırakmalarından doğacak mahzurlara dikkat çekiyordu Zira gerek İstanbul ve çevresinin ve gerek İzmit ve çevresi asayişinin sağlanma ve devam ettirilmesine lüzumlu ve önemli olduğuna göre, İstanbul ile İzmit arasında oluşturulması şart olan özel teşkilatın bir an evvel tatbik sahasına konulması gerekiyordu

Anadolu’da başlayan bu şanlı direnişi kırmak, yok etmek için iş başına getirilen Damat Ferit, İngiliz yüksek komiseri Amiral de Robeck ile görüşerek, tutuklanmasını istediği vatanseverlerin bir listesini de İngilizlere vermişti 23 Nisan 1920’de “âsi” olara nitelenen Kuvâ-yı Milliyecilere karşı Divân-ı Harbler kuruldu 1 Mayıs 1920’de de İkinci Divân-ı Harbi Örfi’nin başkanlığına Müşir Kâzım Paşa getirildi

Bu arada, padişahın sempatiyle bakmadığı, İtilâf devletlerinin de güven duymadığı ve 18 Marttan beri çalışmayan Meclis-i Mebusan 11 Nisan 1920’de padişahın emriyle dağıtıldı 11 Mayıs 1920’de Nemrut Mustafa Paşa’nın başkanlığındaki “Birinci Divân-ı Harb-i Örfisi”, Mustafa Kemal Paşa ve bazı arkadaşlarını gıyaben ölüme mahkûm etti Zira bu mahkemeye göre Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları, “Kuvâ-yı Milliye ünvanı altında fitne ve fesad çıkaran, anayasaya aykırı olarak halktan para ve asker toplayan, kendilerine uymayanları cezalandıran, dahili asayişi bozanları kışkırtan ve harekete geçiren kişilerdi Bunlar, 3 Ordu Müfettişliğinden azledilmiş olan “Selanikli Mustafa Kemal Efendi” ve 27 Tümen eski kumandanı miralaylıktan emekli Kara Vasıf Bey ve eski 20 Kolordu Kumandanı mirliva Salacaklı Ali Fuat Paşa ve eski Ankara milletvekili Washington sefiri Midillili Alfred Rüstem Bey ve eski sağlık müdürü İstanbul’lu doktor Adnan Bey ve Dârülfünûn Batı Edebiyatı eski öğretmeni İstanbul’lu Halide Edib Hanım”dı Bunlar hakkında gıyaben verilmiş olan idam kararını Padişah, 24 Mayıs 1920’de “ele geçtiklerinde tekrar muhakeme edilmek üzere” tasdik etmişti 6 Haziran 1920’de İsmet (İnönü) Bey ve diğer Kuvâ-yı Milliye liderleri hakkında idam kararı çıktı 11 Haziran 1920’de ise miralay Bekir Sami Bey hakkında verilen idam kararı padişah iradesi ile tasdik edildi Bu arada Kuvâ -yı Milliye yanlısı birçok kumandan gıyaplarında idama mahkûm olduğu gibi, Anadolu’ya geçerek Kuvâ -yı Milliye saflarına katılan pek çok subay da askerlik mesleğinden atılarak ihraç edildi

Diğer taraftan, aynı gün Ferit Paşa’nın isteği ile İngilizlerin de ısrarıyla, Kuvâ-yı Milliye aleyhine Şeyhülislâm Dürrizâde Abdullah imzasıyla bir fetva yayınlandı Buna padişahın bir fermanı da eklenerek, her üç metin bir arada basılarak Yunan ve İngiliz uçakları ile Anadolu’ya dağıtıldı Fetvada, Millî Mücadeleyi yönetenler Padişaha baş kaldırmış, kendi çıkarlarını düşünen zorbalar, halifeyi dinlemeyen dinsizler olarak gösteriliyordu Damat Ferit, bir genelge ile halkın desteğini sağlamak istiyor ve Kuvâ-yı Millîye aleyhinde kamu oyu oluşturmaya çalışıyordu Nitekim genelgede Kuvâ-yı Millîye hareketi bir fitne ve fesat hareketi olarak niteleniyor, ona karşı mücadele geçildiği belirtilerek, bu harekete katılanların ve tertip edenlerle teşvik edenlerin te’dib edileceği beyan ediliyordu

Fakat sadece liderleri yok etmek, Kuva-yi Milliyecileri ortadan kaldırmak için yeterli bir tedbir olamazdı Bu liderlerle birlikte hareket edenleri ve teşkilatı ortadan kaldırmak ise kolay bir iş değildi Çünkü bu teşkilat hem çok kuvvetlenmiş hem de ordu ile işbirliğini sağlamıştı Onun için, gerektiği vakit ordu birlikleriyle çarpışabilecek yeni bir askeri kuruluşa ihtiyaç vardı Bu konunun gerçekleşmesi için en çok çaba harcayan da Damat Ferit olmuştur 18 Nisan 1920’de Kuvâ-yı İnzibâtiye teşkilatı kuruldu Çıkarılan kararnameden anlaşıldığına göre “Kuvâ-yı Milliye denilen eşkiyayı tenkil için” kurulmuştu Ordu komutanı yetkisi ile bu teşkilatın başına getirilen Süleyman Şefik Paşa, hareket ve icraatlarında bağımsız olacaktı Sadaret makamıyla yazışma, Harb Divanlarınca verilen kararları, idam hariç, arz etmeden önce yerine getirme, gerekenleri doğru yola yöneltmek üzere yazışma, bu gibilerden sığınanları affetme, askerî birliklerdeki erkân, ümera ve zâbitanı görevlerinden uzaklaştırma, değiştirme, cezalandırma ve mükâfatlandırma yetkisi de bulunacaktı

Nitekim Damat Ferit, kendisine muhalif olan çevreleri sindirmek amacıyla teşkil ettirdiği Divân-ı Harplerle, eski İttihat ve Terakki kabinelerinde görev almış birçok devlet adamını mahkemeye sevk etmiştir Ayrıca Kuvâ-yı Milliye hareketine sempati ile bakan eski sadrazamlardan Ahmet İzzet Paşa’nın kabinedeki görevinden istifa etmesi üzerine, onu cezalandırmak için akla gelmedik icraatlara başvurmuştur 24 Ağustos 1920 tarihinde çıkarmış olduğu “Tashih-i Rüteb-i Askeriye Kararnamesi” ne dayanarak, 30 Ağustos 1920’de Müşir Ahmet İzzet, Ali Rıza ve Salih Paşaların rütbelerini ferikliğe indirmiştir Ancak daha sonra, Tevfik Paşa’nın son sadareti sırasında, 30 Ekim 1920 tarihli irade üzerine, 22 Kasım 1920’de bu üç güzide askerin rütbeleri yeniden iade edilmiştir

Bu tür uygulamaların yanısıra son derece üzücü ve vahim olaylar da vardır Nitekim Damad Ferit’le eski dahiliye nazırı Ali Kemal Bey ve adliye müsteşarı Said Molla’ya suikasd teşebbüsünde ve büyük bir gizli teşkilat içinde bulundukları iddiasıyla Dramalı Rıza Bey, eski bahriye yüzbaşılarından Halil İbrahim Efendi, Üsküdar Belediye Dairesinin Doğancılar bölge memuru Mehmed Ali ve Maliye Nezareti muhassesat-ı zâtiye birinci mümeyyizi Tevfik Sükûti Beyler, İstanbul Birinci Divân-ı Harb-i Örfisi’nde yapılan mahkemeleri sonucunda idama mahkûm edilmişler ve 1920 yılının Ramazanının 24 Cumartesi günü sabahı Beyazıd meydanında idam edilmişlerdi Daha sonra bu dört masum insanın suçsuz olduğu anlaşılmışsa da artık vakit çok geçti Eşleri ve evlatları türlü acılar ve geçim sıkıntısı içinde kıvranan bu insanlara son Osmanlı Hükümeti elini uzatmış, kendilerine bir miktar maaş bağlamıştır

Bu Divân-ı Harb-i Örfi’nin, Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarına olan düşmanca tutumundan, İstanbul’da bulunan Kuvâ-yı Milliye yanlısı ve bu teşkilata destek veren asker ve sivil bürokratlar da nasiplerini almışlardır Nitekim teğmenden generallere, memurdan emniyet amirine kadar pek çok devlet adamı, “halkı zehirledikleri, Kuvâ-yi Bagiyye” yi destekledikleri gerekçesiyle, idam talebiyle yargılanmak üzere İstanbul Birinci Divân-ı Harb-i Örfisi’ne gönderilmişlerdir Bunun yanısıra, Kuvâ-yı Milliye yanlısı yüzlerce subay, gıyablarında idama mahkûm edildiği gibi, bir yolunu bulup da Anadolu’ya geçenler askerlikten ihraç edilmişlerdir

Bu arada Adapazarı, Çatalca, Düzce ve Hendek, Sivas, İzmit, Karacabey taraflarındaki bazı kimselerin Kuvâ-yı İnzibâtiye ve Damat Ferit Hükümeti ile işbirliğine girmesi üzerine Kuvâ-yı Milliye harekete geçmişti Kuvâ-yı Milliye’ye de katılmayı reddeden bu gibiler TBMM tarafından vatana ihanet suçundan idama mahkûm edilmeleri üzerine bir şekilde İstanbul’a kaçmaya muvaffak olmuşlardı İşte hükümet Anadolu Fevkalade müfettişliğinin tavsiyesiyle bunların Kuvâ-yı İnzibâtiye’de istihdam edilmelerine karar verdi Damat Ferit, bunun yanısıra Anadolu’daki çeşitli sınıflara mensup komutan ve subayların ordudan tard ve ihracları konusunu 3 Temmuz 1920 tarihinde Meclis-i Vükela’ya getirdi Bu gibilerin Anadolu’ya geçmemeleri için her türlü tedbirin alınması, yakalandıkları takdirde tard cezasının verilmesi karar altına alındı

Ankara merkez olarak yeni devletin teşkilatlanması ve tüm sivil, askerî idarenin kendisine bağlanması çalışmalarına rağmen İstanbul’un fetvası, Padişahın fermanı Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının İstanbul Divân-ı Harb-i Örfîsince idama mahkûm olmaları ve bunun Vahdeddin tarafından onaylanması ; iç ayaklanmalara neden olmasının yanı sıra asker kaçaklarının önünün alınmasını da zorlaştırıyordu Diğer taraftan Yunan ordusu Batı Anadolu’nun hemen tümünü el geçirmişti Doğuda Ermeni , Karadeniz’deki Pontus saldırıları, Konya, Bozkır, Düzce, Gerede, Adapazarı, Yozgat yöresi halkı TBMM ne karşı fetvanın etkisi ve Osmanlı Hükümeti ajanlarının tahriki ile ayaklanmıştı Asker toplamak mümkün olamadığı için istenilen ordu bir türlü kurulamıyordu

Ancak iktidarın bu tutumu kendisine bir şey sağlamadığı gibi, aksine Anadolu’ da gelişmekte olan teşkilatın bir devlet kuruluşu haline gelmesini hem kolaylaştırmış, hem de hızlandırmıştır Atatürk bu noktada çok önemli bir noktanın altını çizmektedir Millet ve ordu, padişah-halifenin gafletten öteye bir ihanet içinde bulunduğundan haberi olmadığı gibi o makama ve o makamda bulunana karşı yüzyılların kökleştirdiği din ve gelenek bağlarıyla içten bağlı ve uysal Millet ve ordu, kurtuluş yolu düşünürken bu atadan gelen alışkanlık dolayısıyla kendinden önce yüce halifeliğin ve padişahlığın kurtuluşunu ve dokunulmazlığını düşünüyor Halifesiz ve padişahsız kurtuluşun anlamını kavrayacak durumda değil Bu inançla bağdaşmayan görüş ve düşünceleri açığa vuracak olanların vay haline ! Hemen dinsiz, vatansız, hain ve bozguncu olmakla suçlanıyordu

Bir başka konu ise, Damat Ferit Hükümeti döneminde Kuvâ-yı Milliye hareketi, “Kuvâ-yı Bagiyye – Çete Hareketi” olarak nitelenirken, Ali Rıza Paşa Hükümeti döneminde ise önceki hükümetin yaklaşımlarının tam tersi bir tutum izlenmiştir Eski hükümet zamanında suç olarak kabul edilen bu hareket, “meşru” olduğu, dolayısıyla suç kabul edilemeyeceği vurgulanmıştır

Vatan savunması için Kuvâ-yı Milliye’ye katılmak, bir an önce Anadolu’ya geçmek isteyen her sınıf ve rütbeden subay, askerî ve mülkî memur, idam dahil her türlü cezayı göze alıyordu Bu konuda seçilen en genel yöntemlerin başında, sırasıyla birliğinden veya görevinden firar, meslekten istifa ve emekliliğini istemek geliyordu Ancak 20 Ekim 1920 tarihinden itibaren, yani son Osmanlı Hükümeti olan Tevfik Paşa Kabinesi ile birlikte askerlikten istifalarda çok büyük artışların olduğu gözlenmektedir Damat Ferit döneminde Kuvâ-yı Milliye’ye yardım etmelerinden dolayı kürek mahkûmiyeti, sürgün gibi çeşitli cezalara çarptırılmış olan mahkûmların affedilmelerine karar vermiştir

18 Nisan 1920 tarihli Kuvâ-yı İnzibâtiye kararnamesinin “Askerî tekaüd ve istifa kanununun ahkâm-ı umumîyesine aykırı ve hazinenin tahammülü fevkinde bazı müsaedâtı ihtiva ettiği” gerekçesiyle bu kararnamenin iptalinin gerekli olduğuna dair Harbiye Nezaretinin 20 Mart 1921 tarihli tezkeresi üzerine, 31 Mart 1921 tarihinde toplanan Vükela Meclisi, almış olduğu kararla bunu uygun görerek, söz konusu kararnamenin ilgasına karar vermiştir Ayrıca aynı tarihli tezkereyle İstanbul’da teşkil edilmiş olan İki numaralı Divân-ı Harb-i Örfi 21 Mart 1921’de kaldırılmıştır

Yine bu hükümet zamanında, Damat Ferit Hükümetleri döneminde Kuvâ-yı Milliye yanlısı oldukları veya iltihak etmeleri yüzünden çeşitli cezalara çarptırılmış olanlar hakkında verilen cezaların kaldırıldığı görülmektedir Ayrıca bu hükümet işbaşına geçmesinin hemen ardından 14 Kasım 1920 tarihinde İstanbul Bir Numaralı Divân-ı Harb-i Örfi eski başkanı “Nemrut” lâkaplı Mustafa Paşa ve üç arkadaşını tevkif etmiştir Pek çok masumun kanına giren bu adam hakkında alınan kararı 1 Şubat 1921 tarihinde tasdik eden Yüksek Askerî Mahkeme, kendisini 7 ay hapis cezasına çarptırmıştır Ne yazık ki Vahdeddin, 7 Şubat 1921 tarihli irade ile Nemrut Mustafa Paşa’yı affetmiştir 24 Şubat 1921 tarihinde Kuvâ-yı Milliye”ye geçme suçundan 13 idam kararı derhal iptal edilmiştir

İstanbul Hükümeti’nin Anadolu Harekâtı lehindeki icraatları bundan sonra da devam etmiştir Nitekim Kuvâ-yı Milliye hareketi, Divân-ı Harb-i Örfice bir mesele olarak ele alınmış olmasına rağmen, 30 Nisan 1921 tarihinde toplanan Meclis-i Vükela’da, “Vatan müdafaası uğrunda teşekkül etmiş bu kuvvet ile alakadar olan kişiler hakkında, ta’kibat icrasının adalete uygun düşmeyeceği, bu kabil davaların tümünün düşürülmesi ve meydana gelen hadiselerin nezaketine binaen söz konusu hacizlerin kaldırılması gereğine dair” Birinci Divân-ı Harb-i Örfi tarafından Harbiye Nezareti’ne bir yazı gönderildi Bu gelişme üzerine toplanan Kabine, Kuvâ-yı Milliye ile alakadar olmalarından dolayı gıyaben mahkûm olanlarla, o sırada mahkemeleri yapılmakta olan şahıslar hakkında herhangi bir işlem yapılmamasını uygun gördü

S O N U Ç :

Sonuç olarak, Atatürk’ü ve İstiklâl mahkemelerinin almış olduğu kararları eleştirenler ; bu yargılamaların âdil olmadığını, yargılama sırasında avukat bulunmadığını vs hatırlatanlar, hadisenin diğer yüzünü görmezlikten geliyorlar Ülke işgal altında iken, milletin ırz ve namusu ayaklar altına alındığında, işgal güçlerinin her türlü haksızlık ve zulmü yaptıkları sırada bu milletin haklarını kimler savunmuştu ? Padişah mı, yoksa Damat Ferit Hükümetleri mi ? Yine de tüm yokluk ve sıkıntılara rağmen millet adına bu zulme karşı çıkan Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşları değil miydi ? Ayrıca, düşman saldırılarının tüm şiddetiyle hüküm sürdüğü, asker kaçaklarının had safhaya vardığı bir sırada vatanın bölünmez bütünlüğünü sağlamak için kurulmuş olan “İstiklâl Mahkemeleri” nin vermiş olduğu cezaları eleştirenler, sırf Kuvâ-yı Milliye yanlısı oldukları gerekçesiyle İstanbul Hükümeti tarafından idam dahil çeşitli cezalara çarptırılmış olan yüzlerce mâsumu unutmuş görünmektedirler

Elimizde belge var, diyenlerin, belge kaynakları nereleridir ? Hangi devlet, ya da devletin arşivinden alınmıştır ? Şu kadar kişi asıldı, sürüldü, mahkû m edildi diyenler, Damat Ferit döneminde faaliyet gösteren İstanbul 1 numaralı sıkıyönetim mahkemesi olan " Divâ n-ı Harb-i Örfî " nin binlerce masumu, sırf Kuvâ -yı Millî ye taraftarı oldukları, Anadolu’ya katıldıkları için çeşitli hapis, sürgün cezalarına çarptırıldıkları, çok sayıda vatan evladının idam edildiğini, meslekten atılarak, çoluk çocuğunun sefalete itildiğini biliyorlar mı acaba ? Bunları gündeme getirip, bu beylere sormak gerekmez mi ?

Nedense bazı yazarlar bu dönemden söz ederken, İstanbul 1 numaralı Divân-ı Harb-i Örfinin Kuvâ-yı Millîye yanlıları hakkında almış ve uygulamaya koymuş oldukları idam dahil, yüzlerce hükmü görmezlikten gelmektedirler Bunlar hakkında çıkarılan İrade-i Seniyelerin Vahdeddin tarafından tasdik edildiğini ; Anadolu’daki hareketi boğmak için oluşturulan Kuvâ-yı İnzibâtiye alayına padişah tarafından bir “Mecidî nişanı” ile sancak verildiğini unutmuş görünmektedirler Hatta Vahdettin 16 İnzibâ tiye gazisini ! Mecidiye nişanıyla taltif etmiştir Refi’ Cevat gibi sözde aydınlar, gazetelerinde “Anadolu Kemalistlerden temizlenmelidir” diyordu Ulusal namusun galeyanı ile ayaklanmış olan Türk Milleti, bizzat hükümdar tarafından elleri, kolları bağlanarak düşman ayaklarının önüne atılmak isteniyordu Bugün ve yarın tarihin bu noktası geldikçe, Türkiye Cumhuriyeti’nin evlatları buralarda derin düşünceye dalacak ve büyük dersler çıkaracaklardır

Ulusal bağımsızlık savaşını kazanmada, nasıl ki hareketin kaynağını ulusun kendisi olduysa, çağdaşlaşma savaşının kaynağı da yine ulusun kendisi olmuştur Bilindiği üzere, Atatürk’ün Büyük Nutku Türk gençliğine hitabesi ile sona erer Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet eden Atatürk’ün bu kitabesi bir bayrak olarak genç nesillerin önünde dalgalanmış ve gençliğe ışık tutmuştur O, Büyük Nutkunu, mâ zi olmuş bir devrin hikayesi olarak takdim etmektedir Bunda, gelecek nesiller için dikkat edilmesi ve daima uyanık bulunulmayı gerektiren önemli noktalara işaret edilmektedir Bugün Kurtuluş Savaşımız ve Atatürk konusunda yapılan tartışmalar asıl mecrasından ayrılarak yapılmaktadır Atatürk’ün bu muazzam mücadelede, ülkenin içinde bulunduğu koşullar bunu gerektirdiği için savaştığı kavratılmalıdır Esas sonucun çağdaşlaşmak, akılcılıkla ve aksiyonla ilerlemek olduğu vurgulanmalıdır Yine Atatürk’ün ifadesiyle, “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmenin kavgasının verildiği örneklerle açıklanmalıdır

K A Y N A K Ç A

I - BELGELER

Başbakanlık Osmanlı Arşivi

1- BEO Harbiye Giden

3- DH-İ-UM (Dahiliye Nezareti İrade-i Umumî ye Müdüriyeti)

4- DH-KMS (Dahiliye Nezareti Kalem-i Mahsus Müdüriyeti)

5- DH-DUİT (Dosya Usulü İrade Tasnifi)

6- Meclis-i Vükela Mazbataları (1920)

B- Gazeteler

Alemdar, İstanbul 1920

İkdam, 1919

Vakit, 1920

Takvî m-i Vekâ yi, İstanbul 1919,1920

Makale ve Eserler

Ahmet İzzet Paşa, Feryadım II, Nehir Yayınları, İstanbul 1993

Ayışığı, Metin, “Mütareke Döneminde İstanbul Hükümetleri İle Kuvâ-yı Milliye Arasındaki Münasebetler (14 Ekim 1918-16 Ekim 1920), Askeri Tarih Bülteni, Genel Kurmay ATASE BaşkYay, Ağustos 1998

Ayışığı, Metin, Mareşal Ahmet İzzet Paşa (Askerî ve Siyasî Hayatı), TTK Yay, Ankara 1997

Ayışığı, Metin, “Son Osmanlı Hükümeti İle Ankara Hükümeti Arasındaki Münasebetler (21 Ekim 1920-4 Kasım 1922), Toplumsal Tarih, Haziran 1994, sy 6

Gotthard Jaeschke, “Türk Kurtuluş Savaşı Kronolojisi I”, TTKYay, Anakara 1989

Jaeschke, Gotthard, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, (Çev Cemal Köprülü), TTKYay, Ankara 1991,

Tansel, Selahattin l, Mondros’tan Mudanya’ya Kadar, II, MEB Yay, İstanbul 1991

Türkgeldi, Ali Fuat, Görüp İşittiklerim, TTKYay, Ankara 1987, 175

* Bu tebliğ 25-27 Ekim 1999 tarihlerinde gerçekleştirilen VII Askeri Tarih Seminerinde sunulmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Bir Askerî Mahkeme : İstanbul İ. Divân-İ Harb-İ Örfisi

Eski 10-06-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bir Askerî Mahkeme : İstanbul İ. Divân-İ Harb-İ Örfisi



Sayın ilgililer
Web sayfanızı ilgiyle inceledim Son derece zengin bir içeriğe sahip olup;
emeği geçen herkesi kutluyorum
Ancak,
http://wwwforumticom/tarih/26262-b-i-orfisihtml
kodlu adresinizde "Bir Askerî Mahkeme : İstanbul I Divân-ı Harb-i Örfisi"
başlıklı makalenin yazarını belitmemişsiniz
Bu makalenin orijinal adresi aşağıda olup bendenize aittir Üstelik web
sayfamda "Dosyalarımızdan yararlanan arkadaşların kaynak göstermeleri
herşeyden önce bilimsel ahlak gereğidir" diye belirmeme rağmen herhangi
bir referans göstermemenizi doğrusu yadırgadım
http://w3balikesiredutr/~metinay/dosyalarhtm
BİR ASKERÎ MAHKEME : İSTANBUL I
Sonuç olarak bu vahim yanlışın acilen düzeltilmesini önemle rica ederim
Prof Dr Metin AYIŞIĞI
Balıkesir Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fak Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
[url=http://cloudflarecom/email-protectionhtml#5e333b2a37303f271e3c3f3237353b2d37 2c703b3a2b702a2c]

Alıntı Yaparak Cevapla

Bir Askerî Mahkeme : İstanbul İ. Divân-İ Harb-İ Örfisi

Eski 10-06-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bir Askerî Mahkeme : İstanbul İ. Divân-İ Harb-İ Örfisi



Sayın ilgililer
Web sayfanızı ilgiyle inceledim Son derece zengin bir içeriğe sahip olup;
emeği geçen herkesi kutluyorum
Ancak,
http://wwwforumticom/tarih/26262-b-i-orfisihtml
kodlu adresinizde "Bir Askerî Mahkeme : İstanbul I Divân-ı Harb-i Örfisi"
başlıklı makalenin yazarını belitmemişsiniz
Bu makalenin orijinal adresi aşağıda olup bendenize aittir Üstelik web
sayfamda "Dosyalarımızdan yararlanan arkadaşların kaynak göstermeleri
herşeyden önce bilimsel ahlak gereğidir" diye belirmeme rağmen herhangi
bir referans göstermemenizi doğrusu yadırgadım
http://w3balikesiredutr/~metinay/dosyalarhtm
BİR ASKERÎ MAHKEME : İSTANBUL I
Sonuç olarak bu vahim yanlışın acilen düzeltilmesini önemle rica ederim
Prof Dr Metin AYIŞIĞI
Balıkesir Üniversitesi
Fen-Edebiyat Fak Tarih Bölümü Öğretim Üyesi
[url=http://cloudflarecom/email-protectionhtml#8ae7effee3e4ebf3cae8ebe6e3e1eff9e3 f8a4efeeffa4fef8]

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »
Konu Araçları Bu Konuda Ara
Bu Konuda Ara:

Gelişmiş Arama
Görünüm Modları


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.