İhlas Suresinin Tefsiri |
09-08-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
İhlas Suresinin Tefsiriİhlas Suresinin Tefsiri İhlas Suresinin Tefsiri İhlas Suresinin anlamı İhlas Suresinin meali İhlas Suresinin açıklaması Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla… “Ey Resûlüm de ki: Allah birdir Hiçbir şeye muhtaç değildir; ama bütün varlıklar ona muhtaçtır Doğmamış, doğurmamıştır Ezelî ve ebedidir Hiçbir şey ona benzer, denk ve küfüv olamaz” 1 “Ey Habibim de ki: Allah birdir” Kul: Bu cümle Nübüvvete delildir Zira iman ve teklif nübüvvetle sübut bulur Bu sebeple yüce Allah peygamberimize hitap ederek “İnsanlara tevhidi ders ver” emreder Teklifin irsal-i resul ile olduğuna delil de yüce Allah’ın “Biz peygamber göndermediğimiz kavme azap etmeyiz” (İsra, 17:15) ayetidir Hüve: Bu kelime “Havas” tabakasına “Tevhidi” ifade ile Allah’ın birliğini ispat eder “Hû” kelimesi “Hava, Su, Toprak ve Nur” âleminde cereyan eden “Tevhid-i Ef’âlin” tüm mertebelerini izhar ile “Emir ve İradenin, İlim ve Hikmetin birer arşı olan bu âlemlerdeki “Esmâ-i İlâhiyenin” tasarrufunu görerek Allah’ın birliğine inanmayı ve her nevi şirkten uzak durmayı ifade eder Allah: “Tevhid-i Zâtı” ifade eder Tüm Esmâ-i İlâhiyenin” membaı ve mercii, alem-i zat olan müsemmay-ı ilâhî olan “İsm-i Zât”tır Ehad: “Tevhid-i Esmâ ve Sıfatı” ifade eder Bütün esma-i İlâhiyenin ve tecelliyât-ı Rabbaniyenin Ehadiyetten kaynaklandığını ifade ve i’lâm eder Tevhidin üç mertebesi vardır Birincisi, Tevhid-i Zât; ikincisi, Tevhid-i Sıfat; üçüncüsü ise Tevhid-i Ef’âldir Tevhid-i Zât, makam-ı istihlâktir Bu makama gelen zat şayet sekr makamında ise “Lâ mevcûde illa hû” der Uyanık ise “Her şey Ondandır” der “Allahu hâliku külli şeyin” ayetini okur Tevhid-i Sıfat, her kudreti onun kudret-i kâmilesinde, her ilmi onun ilm-i kâmilinde muzmahil ve her kemâli onun kemâlinin envarından bir lem’a olarak görmektir Tevhid-i Ef’âl ise, vücutta Allah’tan başka müessir-i hakiki olmadığını ilme’l-yakîn, ayne’lyakîn ve hakka’l-yakîn bilmektir Ehadiyet: Yüce Allah’ı cisimden, cevherden, arazdan, şerikten ve bölünmekten münezzeh, ferd-i ferîd-i yekta olarak bilmektir Peygamberimiz (sav) “Ehad, Hüve’l-ferdüllezî lem yezel vahdehu, ve lem yekun maahu ahiruhu” yani, “birliği zail olmayan fert ve sonu olmayan bir” (Garibu’l-hadis, 1:27) “Allah vardı ve onunla beraber hiçbir varlık yoktu O şimdi de olduğu gibidir” hadisleri ile anlatmıştır Açıklama: Akıllar yüce Allah’ı bilmek ve anlamaktan acizdir Hz Ebubekir (ra) “Allah’ın bilinemeyeceğini idrak etmek Onu tanımaktır” derken Bediüzzaman da “Yüce Allah’ı mevcud-u meçhul ünvanı ile bakarsan ma’ruf olur” demiştir Bunun için yüce Allah kendisini “O hiçbir şeye benzemez, hiçbir şey onun dengi olamaz” (İhlas, 112:4) ve “Onun misli gibi bir şey yoktur” (Şura, 42:11) buyurmuştur İnsanlar Allah’ı bilemezler ve anlayamazlar; ancak yarattıklarına bakarak Allah’ın yaptığı, yarattığı şeylerden yola çıkarak isim ve sıfatlarını tanıyabilirler Bu sebeple peygamberimiz (sav) “Siz Allah’ın zatını bilemezsiniz, aklınıza ne gelirse gelsin Allah onun dışındadır; bu sebeple sizler zatını düşünmeyiniz, mahlûkatında tefekkür ederek onu tanımaya çalışınız” (Beyhaki, Şuâb-ı İman, 120; Keşfu’l-Hafa, Aclûnî, 1:271) buyurmuşlardır Bu sebeple insan mahlûka bakarak Hâlıkı, sanata bakarak Sanii, rızka bakarak Râzıkı, varlık, sanat ve rızık aynasında tanımaya çalışmalıdır Yüce Allah zatını tanıtmak için mahlûkatı yaratmış, varlık aynasında zatını, esma ve sıfatları ile tanıyarak iman etmeleri için de insanı yaratmıştır Bunun için insana akıl, hissiyat vermiştir İnsan ma’kulatı aklı ile, mesmuatı sem’i ile, mubsıratı basarı ile, ezvakı da kuvve-i zâikası ile yani mahsusatı hissiyatı ile idrak eder Âlemde ne varsa anahtarı insanın elindedir Şurası muhakkaktır ki aklın ma’kulatı idrâki, hissiyatın mahsusatı idrakinden daha kuvvetlidir Çünkü akıl emr-i bâkî-i külliyi idrak eder, hissiyat ise yanılabilir Allah “Vâcibu’l-Vücûd”dur Çünkü aklın üç mertebesi vardır Vâcib-i Mutlak: Bu Allah’ın varlığı ve birliğidir Mümkünü’l-Vücût: Bütün mümkünat âlemleridir Muhal: Aklen mümkün olmayan ve aklın kabul etmeyeceği şeydir Bu ise Allah’ı inkar ve şirktir Allah-ü Taâlâ vardır Cemî kemal sıfatlarla muttasıftır ve tüm noksan sıfatlardan münezzehtir Böyle olmaması muhaldir Cenâb-ı Hak vücûd-u mutlaktır Mahlûkât ise izâfî ve nisbîdir Allah’ın yaratması ile vardır Bu sebeple mahlûkâta manây-ı harfî nazarı ile bakmalıdır ki bir manası olsun Varlığın kendi başına bir anlamı yoktur Varlığı, tagayyürü ve tahavvülü vâcibu’l-vücûdun esmasının tecellisi iledir Allah-u Teâla zatı ile kâim ve dâimdir Mahlûkat onun yaratması ile vücut bulur Her şey onun esma ve sıfatının tecellisidir 2 “Allah Sameddir” Samed, Allah’ın samediyetinin unvanıdır Ebu Hureyre (ra) Samediyeti “Her şeyden müstağnî, her şey ona muhtaç” şeklinde izah etmiştir Ali b Ebî Talha ve İbn-i Abbas (ra) “Samed, südedinde kâmil olan seyyid, şerefinde kâmil olan şerîf, ilminde kâmil âlim demek olup şeref ve ululuk envâının hepsinde ekmel olandır” demişlerdir Samedin anlamını Câfer-i Sâdık, “Galib-i gayr-ı mağlûp” Husayn b Fudayl “Dilediğini yapan ve dilediği gibi hükmeden” ve İbn-i Sina “Gına-i tamme ile mebde-i kül ve gâye-i kül arasında zâtında hiçbir tagayyür ve tebeddülü olmayandır” demişlerdir Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Allah âlemlerden müstağnîdir” (Âl-i İmran, 3:97) buyurarak bu hususa işaret etmiştir Yüce Allah âlemlerden müstağnîdir Hiçbir şeye ihtiyacı yoktur; ancak bütün varlıkların Allah’a ihtiyacı vardır Samediyete ayine olmak ise, Allah’tan başka hiçbir şeyi maksud-u bizzat etmemektir Bunu en güzel bir şekilde gösteren peygamberimiz (sav) namazda karşısına koymuş olduğu sütreyi bile tam karşısına almaz, sağa veya sola meylettirirdi (Buhari, Salât, 90; Ebu Davud, Salât, 104) Bu sebeple mü’min bilhassa kalbine Allah’tan başka bir şeyi koymaması gerekir “El işte gönül hazrette” olmalıdır İnsan ihtiyaçlarından dolayı eli ve bedeni sebeplere sarılsa da kalbini Allah’a vermelidir Çünkü “Kalb ayine-i Sameddir Kalbin batınına başka sevgilerin girmesine yer vermemelidir” (Sözler, 2004, s 1048-1050) Bediüzzaman hazretleri “Güzel değil batmakla kaybolan bir mahbup Çünkü zevâle mahkûm, hakikî güzel olamaz Aşk-ı ebedî için yaratılan ve âyine-i Samed olan kalb ile sevilmez ve sevilmemeli” (Sözler, 334) 3 “Allah doğmamış, doğurmamıştır” Yüce Allah bu ayeti ile bütün şirk nevilerini ret ve nefyeder Tecezzi, tagayyür ve tenasül eden ne kayyumdur, ne hâlıktır, ne ilâh” (Sözler, 1134 ) buyurmaktadır İsa, Üzeyir’in Allah’ın oğlu olduğu iddialarını reddettiği gibi, aya, yıldıza, tabiata ve güneşe tapanların şirklerini reddeder Yüce Allah’ın doğmaması demek “Ezelî” olması, doğurmaması da “Ebedî” olması anlamına gelmektedir “Lem Yelid” Tagayyür ve fenayı nefyederken “Ve lem yûled” hudusu nefy ile kıdemi ispat etmektedir 4 “Hiçbir şey O’na benzer, küfüv ve denk değildir” Yüce Allah’ın zatı, sıfatları, isimleri ve fiilleri benzersizdir Hiçbir fani varlık Allah’ın işlerinin benzerini yapamadığı gibi yaptıklarını nasıl yaptığını da anlayamaz Yüce Allah Kur’ân-ı Kerimde “Allah’ın kadrini hakkı ile takdir edemediler Kıyamet günü arz kabzasında, gökler de yemininde dürülmüş olan Allah’ı tesbih ederiz ki o, müşriklerin her nevi şirkinden münezzehtir” (En’am, 6: 91; Zümer, 39:67) buyurarak bu hususu açıklamıştır Yüce Allah’ın zatını asla idrak edemeyiz Zira insan kendi ruhunu ve aklını anlamaktan ve bilmekten aciz ise elbette onu yaratan Allah’ı idrak edemez, bir şekil veremez ve mahiyetini asla bilemez Dolayısıyla Allah’ın zâtî sıfatlarını anlayamaz; ancak iman eder Subutî sıfatlarını da göz, kulak, gibi duyguları ile bilir ama mahiyetini idrak edemez Çünkü Allah’ın bilmesi, görmesi ve konuşması mahlûkata asla benzemez Fiillerinden ve şuûnâtından da isimlerine intikal eder; o fiillerin Allah’ın esmasının tecellisi olduğunu anlar; ama Allah’ın işlerinin benzerini asla yapamaz Ancak Allah’ın bütün işleri mucize olduğu için hayret ve hayranlık duyarak imanını artırır Bütün bunlardan anlıyoruz ki “Hiçbir şey onun fiillerinin ve şuunâtının da dengi olamaz” |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|