Peygamberimize Karşı Sorumluluklarımız |
09-08-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Peygamberimize Karşı SorumluluklarımızAdım Adım O’nun İzinde Peygamberimize Karşı Sorumluluklarımız Adım Adım O’nun İzinde HzMuhammed (sav) yol izi Allah Rasulü sav Efendimiz’in sözlerine, uygulamalarına ve herhangi bir durumla ilgili tavrına “Sünnet” diyoruz Sünnet’i gözardı eden bir anlayışın İslâm’la, böyle bir yaşantının müslümanlıkla ilgisi olamayacağına dair şüphe yok Bugün ilâhi köklerinden kopma tehdidi altındaki anlayışımızın ve yaşantımızın yenilenmesi, tazelenmesi yani tecdidi ancak Sünnet ile mümkün Sünnet’in bazı şeklî unsurlardan ibaret olmadığını, bir hayat tarzı olduğunu anlamamız, karşılaştığımız her durumda “Allah Rasulü olsaydı bu durumda ne yapardı?” sorusunun izini sürmemiz gerekiyor Efendimiz sav buyuruyor ki: “Göğüs boşluğunuzda iman, tıpkı bir elbisenin eskidiği gibi (zaman içinde) eskir Öyleyse Allah’tan imanınızı tecdid etmesini (yenilemesini) isteyin” (el-Hâkim, el-Müstedrek, 1 /4) Günümüze gelene kadar müslümanlar, Rabbanî alimler vasıtasıyla bu hadisin bildirdiği gerçeği hayat rehberi edinmiş; amel, söz ve davranış olarak, zikir ve fikir olarak şuurlarını mümkün olduğu kadar canlı tutmanın gayreti içinde olmuşlardır İçinde yaşadığımız zaman diliminde durum epey farklılaşmış görünüyor Zira bu zaman diliminin yani modern dönemin temel vasfı “tüketim” çılgınlığının neredeyse bütün insanlık üzerinde hakimiyet kurmuş olmasıdır Her şeyin kitlesel bir tüketim anlayışı içinde hızla eskidiği bu dönemde Sünnet-i Seniyye’nin, din şuurumuzun ve algımızın diri tutulmasındaki hayatî fonksiyonunu sık sık vurgulamakta şüphesiz büyük faydalar var Bu noktada, “dinî şuurumuzda baş gösteren yenilenme ihtiyacı kendisini nasıl belli eder?” sorusu önemlidir Bu soruya verilecek cevabı aslında her birimiz kendi nefsimizde hissedebiliriz Öğrenip hafızamıza yerleştirdiğimiz ve hayatımıza intikal ettirdiğimiz İslâmî hakikatler, bir zaman sonra ruhunu ve etkisini yitirmeye başladıysa, birtakım ibadetleri, evrad u ezkârı yerine getirirken kalbimizde bir kıpırdanma olmuyorsa, yaptığımız işleri alışkanlık haline getirip mekanikleştirmişsek “tecdid” vakti yani yenilenme, tazelenme zamanı gelmiş demektir Hiç şüphesiz mekanikleşmenin, eskimenin, ruh zayıflamasının kendisini belli ettiği en önemli alanlardan birisi Sünnet-i Seniyye’ye tabi olma şuurumuzdur Sünnet-i Seniyye’nin her bir ilkesine, her bir cüz’üne ittiba ederken yaşadığımız “Sünnet’e uyma” şuurunun, bir süre sonra yerini bir “alışkanlığa” bırakmaya başlaması, tehlike zillerinin çalmaya başladığını işaret eder bize Söz gelimi yemeklerden önce dişlerimizi misvaklarken bir sünneti yerine getirme niyetiyle hareket ettiğimiz sürece Sünnet’e ittiba sevabı kazanıyoruz Ama bir süre sonra bu bir alışkanlık haline geliyor ve misvak kullanımı işini dişlerimiz daha beyaz görünsün diye yapmaya başlıyorsak, işte orada ruh ve mana kaybolmuş, sadece şekil ve kabuk kalmıştır Sünnet-Tecdid ilişkisi Hayatımızda sıklıkla “tecdid”e ihtiyaç duyacağımızı bize haber veren de, onu nasıl yapacağımızı öğreten de Sünnet’tir Bu sebeple Sünnet şuurunun canlandırılması tecdid ihtiyacının karşılanması için gerekli ve yeterli olacaktır Bir keresinde Efendimiz sav, “İmanınızı tecdid edin” buyurmuş, Sahabe-i Kiram’ın, “İmanımızı nasıl tecdid edelim?” sorusuna da, “Lâ ilâhe illallâh”ı çokça söyleyin” cevabını vermiştir (Ahmed b Hanbel) Allah Tealâ’nın bu ümmete her yüz senenin başında dinini tecdid edecek birini veya birilerini göndereceğini bildiren hadis (Ebu Davud) üzerinde dururken ulema, bilhassa Sünnet’in ihyasına dikkat çekmiş ve müceddidin unutulan sünnetleri ihya edeceğinin ve yaygınlaşma eğilimi gösteren bid’atleri ortadan kaldıracağının altını çizmiştir Bu çerçevede İmam Ahmed b Hanbel şöyle demiştir: “Allah Tealâ, her yüzyılın başında insanlara Sünnetleri öğreten ve Rasul-i Ekrem sav adına yalan uydurulmasına engel olan kimseleri gönderir…” (el-Azîmâbâdî, Avnu’l-Ma’bûd, 11/387) Bu durum, aynı zamanda Sünnet’in hayatımızdaki merkezî yerini de işaret etmektedir Din’in tecdidi Sünnet’in ihyasına bağlı olduğuna göre, biz de içinde bulunduğumuz zaman diliminde Sünnet şuurumuzu yenilediğimizde Efendimiz sav’in haber verdiği tecdid faaliyetini kısmen de olsa yerine getirmiş olacağız Sünnet bütün hayatı kuşatır Sünnet-i Seniyye’nin hayatımızdan çekilmesi hiç şüphesiz biraz yukarıdaki örnekte geçen misvak kullanımı konusuna münhasır değildir Sünnet bütün hayatımızı kuşatan bir rehberdir Bireysel sorumluluklarımızdan toplumsal ilişkilerimize kadar her adımımız, her fiilimiz Sünnet’in ilgi ve belirleyicilik alanı içindedir Zira Efendimiz sav’in hayatı, sünneti ve sîreti yani hayat tarzı bütünüyle Kur’an’ın canlı bir tefsiridir O’nun her sözü, her davranışı bizim için Allah Tealâ’nın rızasına götüren bir rehberlik niteliği taşır Günlük hayatta, evinin içinde, komşularla ilişkilerde, devlet yönetiminde, mescitte ve sokakta… kısacası hayatın her anında ve alanında O, “canlı Kur’an” olarak biz mü’minlere yol gösterir O’nun kılavuzluğu olmadan hakkıyla müslüman olmak ve müslüman kalmak mümkün değildir Efendimiz sav bir gün mübarek başını göğe kaldırıp bir süre tefekküre daldıktan sonra şöyle buyurdu: – İlim sizden çekilip alındığı zaman haliniz nice olur?! Orada bulunan sahabiler biraz şaşkınlıkla şöyle dediler: – Ey Allah’ın Rasulü! Bizler Kur’an’ı okuduğumuz ve ev halkımıza öğretip durduğumuz halde ilim bizden nasıl çekilip alınır? Efendimiz sav’in cevabı son derece düşündürücü oldu: – Tevrat ve İncil yahudilerin ve hıristiyanlar’ın elindeyken onlara bir fayda sağladı mı? (Ahmed b Hanbel, Tirmizî, İbn Mace) Evet, Tevrat ve İncil, Hz Musa ve Hz İsa (ikisine de selam olsun) ümmetlerinin bir süre sonra Yahudileşmesine ve Hristiyanlaşmasına mani olmamıştır Bu son derece çarpıcı gerçek, sadece geçmiş kavimlerin durumunu anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda bizi şu hayatî sorunun muhatabı kılıyor: İslâm Ümmeti’ni yahudi ve hıristiyanlarınkine benzer bir hüsrana sürüklenmekten koruyacak olan nedir? Hiç şüphesiz bu sorunun cevabı “Sünnet-i Seniyye”dir Onun kurtarıcı rehberliğinden kendisini müstağni zannedenlerin varacağı yer iki dünyada da hüsrandan başkası olmayacaktır Zira Efendimiz sav, “Nefsimi kudret elinde tutana yemin ederim ki, hevâsını (arzu ve isteklerini) benim getirdiklerime tabi kılmayan iman etmiş olmaz” (Begavî, Şerhu’s-Sünne, 1/213) buyurmuştur Ulemamızın bu hadiste ifade buyurulan “benim getirdiklerim” sözünün sadece Kur’an’ı anlatmadığı, buradaki esas vurgunun Sünnet-i Seniyye’nin rehberliğini anlattığı konusunda aydınlatıcı beyanları vardır Dolayısıyla bu dinin hakkıyla öğrenilmesi de, yaşanması da ancak Sünnet-i Seniyye’ye ittiba ile mümkündür |
Peygamberimize Karşı Sorumluluklarımız |
09-08-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Peygamberimize Karşı SorumluluklarımızAllahumme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed Dinimizi ve onun yüce Kitabını bize tebliğ eden, açıklayan ve öğreten Peygamberimizdir Kur’an, iyi bir insan olabilmek için onun yolunu izlemek ve onun ahlâkını örnek almamız gerektiğini belirtir (Ahzâb, 33/21; Kalem, 68/4) Çünkü O’nun ahlâkı Kur’an’dır (Müslim,“Müsâfirîn”, 139) O, insanlara doğru yolu gösteren rehber, müjdeci, uyarıcı, aydınlatıcıdır (bkz Şûrâ, 42/52; Ahzâb, 33/45-46) Allah, Kur’an’da Hz Muhammed’e (sav) uymayı, ona itaat etmeyi inananlara bir görev olarak yüklemiştir: “De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın” (Al-i İmrân, 3/31) “Kim Peygamber’e itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur”(Nisâ, 4/80) Bu yüzden Peygamberimizi sevmek, ona saygı duymak ve itaat etmek en değerli görev ve sorumluluğumuzdur Peygamberimize karşı görev sorumluluklarımızı öğrenebilmemiz için onun hayatını bütün yönleriyle tanımamız gerekir Sahabe onun hayatını titizlikle izlemiş, örnek almış ve sonraki kuşaklara aktarmıştır Hz Muhammed (sav) doğru, güvenilir, merhametli, cesaretli, sabırlı, nazik ve hoşgörülü bir insandı Verdiği sözde durur, hakkı ve haklıyı üstün tutardı O, insanlara değer verir, güler yüz gösterir, selam verir, hatır sorardı O, zamanı iyi değerlendirir, planlamasını iyi yapar ve hiçbir işini ertelemezdi O, danışarak iş yapmayı sever, konu uzmanlarının görüşlerini alır ve değerlendirirdi Peygamberimize karşı görev ve sorumluluğumuz, onun getirdiği yüce dine uygun davranışlar ortaya koymaktırPeygamberimizin adını her zaman sevgi ve saygı ile anar, ona bağlılığımızı söz ve davranışlarımızla gösteririz Allah, Kur’an’da, Peygamberimize saygı ve sevgi göstermemizin görevimiz olduğunu şöyle belirtiyor: “Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber’e salât ediyorlar Ey iman edenler! Siz de ona salât edin, selam edin” (Ahzâb, 33/56) “Peygamber, mü’minlere kendi canlarından daha önce gelir” (Ahzâb, 33/6) Peygamberimiz de inananların kendisiyle olması gereken yakınlığı ve sevgi bağını şöyle ifade ediyor: “Beni kendinize babanızdan, çocuklarınızdan ve bütün insanlıktan daha yakın görmedikçe, hiç biriniz gerçek mümin olamazsınız” (Buhari, “İman”, 8) |
Konu Araçları | Bu Konuda Ara |
Görünüm Modları |
|