Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dini, naatlar, siirler

Naat-lar Dini siirler..

Eski 06-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Naat-lar Dini siirler..



Ey Rabbim!
Sana “Sen” diye hitap edebilmek ne güzel!
Senin, Kainatların sahibinin, Yaratıcı’mızın
Huzuruna “Ya Rabbi” diyerek ulaşabilmek ne güzel!

Allah’ım
Sana “Allah’ım”” diyerek seslenmek ne güzel!
Her an, her yerde sesimi işittiğini bilmek,
Yardım istediğimde icabet ettiğini ve
Benim gibi sayısız kuluna cevap verdiğini düşünmek ne güzel!

Ey Halık! Herşeyi mükemmel yarattığını görmek ne güzel!
Yarattıklarını şefkat ve merhametinle sardığını,
Tüm mahlukatına rızık verdiğini ve
Onların işlerine ve gönüllerine vekil olduğunu düşünmek ne güzel!

Rabbim!Beni ve kardeşlerimi,
Rahman ve Rahim sıfatınla sevginle yaşat ve öldür
Rabbim!Canımı verdiğin ve alacağın günler için,
Nefes aldığım ve rızkınla doyup barındığım için,
Sana hamd ve selam olsun
Günahlarımla vardım huzuruna,
Merhametinle yıka beni Kevser Havuzu’nda
Ve tertemiz yaklaştır beni, Sonsuz Rıza’na



Alıntı Yaparak Cevapla

Naat-lar Dini siirler..

Eski 06-21-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Naat-lar Dini siirler..



NAAT
Seccaden kumlardı
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı!

Mescit mü’min, minber mü’min
Taşardı kubbelerden Tekbîr,
Dolardı kubbelere “âmin!”

Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı
Geceler, ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı

Kapına gelenler, yâ Muhammed,
-Uzaktan, yakından-
Mü’min döndüler kapından!

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi,
İki dünyada aziz ümmet;
Muhammed ümmetiydi

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Şimdi seni ananlar,
Anıyor ağlar gibi
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi
Nerde kaldın ey Resûl,
Nerde kaldın ey Nebi?

Günler, ne günlerdi, yâ Muhammed,
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Mü’minlerin vardı
Ve bir gün, ki gaflet
Çöller kadardı,
Halîme’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi
Âmine’nin emaneti ağlardı
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün
Ümmetinin gözbebeği
Göklerin resûlüydün

Elçi geldin, elçiler gönderdin
Ruhunu Allah’a,
Elini ümmetine verdin
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, yâ Muhammed?

Yeryüzünde riyâ, inkâr, hıyanet
Altın devrini yaşıyor
Diller, sayfalar, satırlar
“Ebu Leheb öldü” diyorlar
Ebû Leheb ölmedi, yâ Muhammed
Ebû Cehil kıt’alar dolaşıyor!

Neler duydu şu dünyada
Mevlidine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey Nebî,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kâbe’ne siyahlar
Yakışmamıştır, yâ Muhammed
Bugünkü kadar!

Hased gururla savaşta;
Gurur, Kafdağı’nda derebeyi
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği
İyiliğin türbesine
Türbedâr oldu iyi

Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına,
İyilikler getir, güzellikler getir
Âdem oğullarına!

Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Tâif’tir, kimi Hayber’dir
Fethedemedik, yâ Muhammed,
Senelerdir

Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi
Günahın kursağında
Haramların peteği!

Bayram yaptı yapanlar;
Semâve’yi boşaltıp
Sâve’yi dolduranlar
Atını hendeklerden -bir atlayışta-
Aşırdı aşıranlar
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!

Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı
Yere dökülmeyecekti, ey Nebî,
Yabanların gözünde kalacaktı!

Konsun -yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar, taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar!

Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir

Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi;
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi!

Şu kuytu cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva -ki, bilinmez-
Kuşları Hüdhüd müdür, güvercin mi, kumru mu?
Kuşlarını, bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?

Ey Abvâ’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hâtıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!

Dinleyene, hâlâ,
Çöller ses verir;
“Yaleyl!” susar,
Uğultular gelir
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir
Sen de bir hac günü,
Başta Muhammed, yanında Ebû Bekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!

Ebû Bekir’de nûr, Osman’da nûrlar
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar,
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hakk’ın yiğitleri, şehîd olurlar
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı,
Yerde kalmazdı ruh kanatlıydı

Konsun –yine- pervazlara güvercinler
“Hû hû”lara karışsın âminler
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Yâ Muhammed, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Âdem oğullarına!

Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itrî, bestelesin Tekbîr’ini;
Evliyâ, okusun Kur’ân’lar!
Ve Kur’ân-ı göz nûruyla çoğaltsın
Kayışzâde Osman’lar
Na’tını Galip yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!

Gel, ey Muhammed, bahardır
Dudaklar ardında saklı
Âminlerimiz vardır
Hacdan döner gibi gel;
Mi’râc’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!

Bulutlar kanat, rüzgâr kanat;
Hızır kanad, Cibril kanad;
Nisan kanad, bahar kanad;
Âyetlerini ezber bilen
Yapraklar kanad
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilâl-i Habeşî sustuysa
Ezânlarını Dâvûd okusun!

Konsun –yine- pervazlara güvercinler,
“Hû hû”lara karışsın âminler
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler!

Riyâ: Gösteriş
Hıyanet: İhanet
Mevlid: Doğuş, doğum (Süleyman Çelebi’nin Hz Peygamberimizin doğumunu konu edinen ünlü eseri)
Türbedâr: Türbe bekçisi
Yaban: Yabancı
Şimal: Kuzey
Yaleyl: Ey gece
Mersiye: Ölülerin arkasından okunan beyitler
Mi’râc: Peygamber Efendimizin göğe çıkarak Allah’la görüşmesi mucizesi

ARİF NİHAT ASYA (1904-1975)



Alıntı Yaparak Cevapla

Naat-lar Dini siirler..

Eski 06-21-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Naat-lar Dini siirler..



yağmur
Vâreden'in adıyla insanlığa inen Nûr
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebâbil dudağından
Rahmet vâdilerinden boşanır âb-ı hayat
En müstesna doğuşa hâmiledir kâinat

Yıllardır bozbulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım


Hasretin alev alev içime bir ân düştü
Değişti hayal köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü


İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtâbını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin anasına dikilir yeşil bayrak
Yeryüzü avâredir, yapayalnız ve kurak


Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım


Yağmur, gülşenimize sensiz, baldıran düştü
Düşmanlık içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü


Bir güzîde mektuptur, çağların ötesinden
Ulaşır intizârın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük muştu, pazartesinden
Beyazlık dokunmuştur gecenin siyahına
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sukûtu yâr, sevinci duâlar kadar derin


Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamış, mâzide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım


Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bîcan düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü


Melekler sağnak sağnak gülümser mâveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hıra'dan


Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler şahının hayalleri


Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücellâ çehreni izleseydim ebedî
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım


Sarardı yeşil yaprak; dal koptu, fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Kâtil sinekler deldi hicâbın perdesini
İstiklâl boşluğunda arılar nâdân düştü


Dolaşan ben olsaydım Sâve'nin damarında
Tablosunu yapardım yıkılan her kulenin
Ebedî aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyyâ bir şûlenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kâkülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü


Bazen kendine âşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım


Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zâlime cihan düştü
Sana meftûn ve hayran, sana râm olanlara
Bir belâ tünelinde ağır imtihan düştü


Bâdiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebvâ'da esen rüzgâr
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı, ne intihâr
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya


Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryâdım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gurûrumu
Bahîra'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım


Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adâletin kılıcı, kalkan düştü
Mahkûmlar yargılıyor, hâkimler mahkûm şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü


Firâkınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahûların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur hâneleri
Sensiz hayat, toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların


Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım


Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar; sonra heyelân düştü
Güvenilen dağlara kar yağdı birer birer
Sensizlik diyârından püsküllü yalan düştü


Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billûr dudaklarından


Madenî arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım


Şehirler kâbus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü herşey sanki; âsûman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayalî
Hazîndir ki, dertleri aşmaya ummân düştü


Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar, girdâbında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenîn
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin


Saatlerin ardında hep kendimi aradım
Bir melâl zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım


Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz, kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkûm olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü


Ay gibisin Güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyrâ'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekânın fırçasında solmayan resim senin


Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şâhikası gülümserdi yüzüme
Senin visâlinle bir gülmüş de ben olsaydım


Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryân düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyân düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyân düştü


Islaklığı sanaydı âhımın, efgânımın
İçimde hicranımla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkârımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; âhenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin


Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım


Yağmur, sayrılığıma seninle dermâan düştü
Beynimin merkezine ölümsüz fermân düştü
Silindi hayalimden bütün efsûnu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahmân düştü


Nefesinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir değişim geçirecek
Aydınlığa nûrunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek


Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir semâ; sana muhtâçtır zemin
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım


Kardeşler arasına heyhât, sû-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazân düştü


Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visâlinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Bâtılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım

Nurullah Genç"



Alıntı Yaparak Cevapla

Naat-lar Dini siirler..

Eski 06-21-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Naat-lar Dini siirler..



Ben Böyle Olmamalıydım

Ben, böyle olmamalıydım
İsmini duyunca, boynum düşmeliydi omzuma
İçime bir ateş düşmeliydi
Ayaklarımın feri kesilmeliydi
Kendimden geçmeliydim sonra
Adını sayıklamalıydım, adımı unuttuğumda
Ama bunu kimse duymamalıydı,
Seni, mahşere kadar saklamalıydım
Ben böyle olmamalıydım
Nisan akşamlarını ıslatırken yağmur
Bahar, şarkılarını söylerken karanlığa
Çalan her kapıya `sensin` diye koşmalıydım
Ayak sesleri gelmeliydi uzaktan
Ben hep sana yormalıydım
Gece yıldızlarını serpince göre
Seni görmek için uyumalıydım
Şarkılar kime söylenirse söylensin
Sana diye dinlemeliydim
Türküler dolmalıydı odama,
Ben bir selvi boylu yârdan ayrıldım deyince bir ses
Selvi boylu yâr sen olmalıydın
Kömür gözlüm ateşine düşeli
Senin için söylenmiş söz olmalıydı
Bir mey yokluğuna ağlamalıydı delice
Bir keman, incecik çığlık olmalıydı
Ama bunu kimse bilmemeliydi,
Seni mahşere kadar saklamalıydım
Böyle olmamalıydım,
Kelimeler Taif'i taşıyınca kulaklarıma
Daha yüzüme çarpmadan Taif rüzgarı,
Taşların izi çıkmalıydı yüzümde
Uhud anılırken, dişlerine sızı düşmeliydi
Haremde bir ikindi vakti
Kem gözler çevrilince sana
Ve vefasız eller uzanınca yakana
İçim daralmalı, nefesim kesilmeliydi
Sen ötelere hazırlanırken,
Öteler senin için süslenirken,
Son kez baktığın pencerede hayal edip seni,
Perdenin son kez kapanması gibi,
Kapanmalıydı gözlerim
Sonra içime doğru gerilip,
Seni bize lutfedenin ismini haykırıp,
'Allah(CC) ' deyip,
Düşmeliydim yere
Ama bunu kimse bilmemeliydi
Seni mahşere kadar saklamıydım
Ve mahşer günü
Uzaktan seni seyretsem
Sana yakın olmak için can atsam
Beni engelleseler,
'Sen kim yakınlık kim? ' deseler
Ben ağlamaktan konuşamasam
Gözlerini çevirsen bana
'Benim cennetim bana bakan gözlerindir'
Ve tebessüm etsen
Ama bunu kimse görmese,
Seni ebede kadar saklasam

Dursun Ali Erzincanlı



Alıntı Yaparak Cevapla

Naat-lar Dini siirler..

Eski 06-21-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Naat-lar Dini siirler..



Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse,

Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı,

Merak ediyorum neler yapacağınızı

Biliyorum ama

Böylesine şerefli bir konuğa açacağınızı en güzel odanızı,

Ona sunacağınız yemeklerin en iyisi olacağını,

Ve inandırmaya çalışacağınızı,

Onu evinizde görüyor olmaktan mutluluk duyacağınızı;

Gerçekten evinizde ona hizmet etmekten alacağınız hazzı

Fakat söyleyin bana,

Efendimizi evinize doğru gelirken gördüğünüzde,

Onu kapıda mı karşılayacaksınız?

Yoksa onu içeri almadan önce, aceleyle,

Bazı dergileri, gazeteleri çarçabuk saklayıp

Yerine Kur'anı mı koyacaksınız?

Peki hala Amerikan filmlerini seyredecek misiniz televizyonda?

Yoksa kapatmaya mı koşacaksınız aceleyle,

O size kızmadan önce?

Kimbilir? belki de ağzınızdan hiç çıkmamış olmasını mı dilerdiniz,

Hatırlayamadığınız en son çirkin kelimeyi

Peki ya dünyalık müziğinizi, kasetlerinizi de saklayacak mısınız?

Ve bunun yerine ortalığa,

Kitaplarınızın raflarında tozlanmış,

Hadis kitapları mı çıkaracaksınız?

Hemence içeriye girmesine izin verecek misiniz?

Yoksa teleşla ne yapayım diyerek,

Sağa sola mı koşturacaksınız?

Merak ediyorum:

Eğer Peygamber Efendimiz,

Bir kaç günlüğüne sizinle birlikte yaşasa,

Yapmaya devam edecek misiniz,

Her zaman yaptığınız şeyleri?

Ailenizdeki sohbetler eski halini koruyacak mı?

Her yemekten sonra sofra duası etmeyi,

Yine zor mu bulacaksınız?

Hiç yüzünüzü asmadan,

Oflayıp puflamadan,

Her vakit namazınızı kılacak mısınız?

Ya sabah namazı için,

Sıcacık yatağınızından,

Erkanden fırlayacak mısınız?

Peki ya yine mırıldanacak mısınız,

Her zaman söylediğiniz şarkıları?

Ve okuyacak mısınız,

Her zaman okuduğunuz kitapları?

Peki bilmesine izin verecek misiniz,

Aklınızın ve ruhunuzun beslendiği şeyleri?

Yoksa hiç bilmemesini mi isterdiniz?

Şöyle diyelim ya da:

Gideceğiniz her yere götürebilecek misiniz

Peygamberi de?

Yoksa birkaç günlüğüne değişecek mi planlarınız?





Tanıştırmaktan onur
duyacak mısınız en yakın arkadaşınızı onunla?

Yoksa hiç karşılaşmamalarını mı umardınız,

Peygamberin ziyareti bitene dek birbirleriyle?

Şimdi söyleyin açık yüreklilikle,

Onun kalmasını ister misiniz sizinle?

Sonsuza dek, hep birlikte

Yoksa rahat bir nefes mi alacaksınız,

Ziyareti bitip gittiğinde?

Gerçekten bilmek ilgi çekici olabilir değil mi?

Bilmek ve düşünmek,

Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse

Yapacağımız şeyleri

Eğer bir gün Peygamber Efendimiz ziyaretinize gelse,

Yalnızca birkaç günlüğüne aniden çalsa kapınızı,

Merak ediyorum neler yapacağınızı
İbrahim Sadri



Alıntı Yaparak Cevapla

Naat-lar Dini siirler..

Eski 06-21-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Naat-lar Dini siirler..



Sen Gidince Efendim

Sevgili!
Sen gitmiştin
Koyup bir başımıza, bırakıp pak ellerimizi, gurbetlerine salmıştın bizi
Yetim kaldık, öksüz kaldık ve ellerimiz kirlendi yokluğunda
Sen gitmiştin
Ayrılıkların dilini hece hece ağlıyoruz şimdi
Akşamlar iniyor dağlara ve hasretimiz yankılanıyor yamaçlarda

Sevgili!
Nasıl iltica edelim sana ;
huzuruna nasıl varalım, yalvaralım?!
Ve duyurabilsin mi sesini!?
Efendim, duyar misin sesimizi?

Sevgili!
Sen aşk ikliminde sultan, sen güzellik şahikasında dolunay, sen vefa göğünde
hilal
Biz bir bakışının dilencisi,
biz dolunay tutkunları,
biz bayramı gözleyen oruçlar
Güzellik ordusunun hakanı sen, gam ruzigârinda gedalar biz
Sen imrenme, biz ayıplanma
Sen özüsün varlığın ve biz varlık iddiasında küstah yoksullar
Sen sabah yıldızlarının ışığı, biz gaflet uykusunda kervancı
Dert ve keder denizinde çığlık çığlığayız biz,
kumrular ve bülbüller seni bestelemekte oysa
Çığlıklarımızı bestelere karıştırıver efendim,
düşkünlerine, savrulmuşlarına kulak ver
İtivermezsin elinin tersiyle bizi, değil mi efendim?

Sevgili!
Sen gitmiştin
Yokluğunda kaybettik önce varlığımızı ve sonra yok eyledik aklımızı da
Hasretinle akan zamanlarda cevherimiz özden, madenimiz mıknatıstan ayrıldı
Sen gitmiştin
Gönüllerimiz billur kadehler gibi çalındı sengsarlara;
ırmaklarımız mecralarında susuzluğa mahkum edildi
Sen gitmiştin
Çelik mermere çarptı, iradeye ateş düştü yokluğunda
Hasretinden akıllar yitirildi efendim,
gönüller gölgelere düştü
Kucak kucağa güneşlerimiz söndü,
dudak dudağa denizlerimiz kurudu
ve sen gitmiştin efendim
Sen gitmiştin
Seninle birlikte her şeylerimiz gitti
Şehitlerimiz kefenlerinden sıyrıldı senden sonra;
kanlarımız sahralar doldurdu
Kelimelerimiz anlamlarını yitirdi,
kutlu erlerimiz tutsak oldu nefis ordularına
Hiçbir şey kazanmadık ayrılığında, efendim,
hiç kâr elde edemedik
Aldandık, hep aldandık
Delilimizi yitirdik, delillerimizi yitirdik
Dillerimiz dilim dilim edildi efendim
Bize sevmeyi unutturdular ilkin;
sonra sevginin ne olduğunu
Kendi gönlüne ihanet edenlerimiz, gönlün kendisine ihanet ediyorlardı artık
Vurgunlar yedik pes pese efendim
Ve sen gitmiştin

Sevgili!
Sen gitmiştin
Biricik sığınağımız, varlığımızın övüncü, yüz akımızdın
Hayırları söyleyip gitmiştin,
biz ser işler olduk
Uzun uzun emellere kapıldık,
kapılanıp kaldık umutların kapısında
Yolunda yürümekten üzerimize düşen,
baş kaldırdık önce ve sonra yıkılışlar gördük hep efendim
Ellerimiz vardı açıldıkça dolan, uzandıkça verilen;
böğrümüzde kaldı ellerimiz
Hanım idik halayık olduk;
bay idik köle edildik
Sen gitmiştin
Yanmış igsilerle kara bahtımıza kara resimler çizdiler
Aşk dervişleri avare, pejmürde, hercâyî rüzgârlara kapıldılar,
dönüşlerinin ahengini kırdılar
Bölük bölük kadınlarımız,
grup grup erlerimiz,
demet demet çocuklarımız,
kimi güler, kimi ağlarken yitirdiler kendilerini
Ve sen gitmiştin efendim
Sevgili!
Hani bir aşk idin, bir güzellik idin sen, güzellikle askın kesiştiği
prizmada
Güzelliğin cihanı gösteren bir ayna;
aşkın o aynanın cilası idi hani
Güzelliğin olmasa efendim,
aşkı hiç bilmeyecekti cihan;
aşkın olmasa güzelliği hiç anlamayacaktı
Aşk pazarında mezat hep güzelliğine; güzellik yurdunda yollar hep aşkına
durmuştu efendim
Ve sen gitmiştin
Sevgili!
Derd ile ağlayandın; hem derde salandın!
Gönül yurdunda çaresizlerin çaresi, hastaların merhemiydin
Saadetle yasamış, saadet çağını yaşatmıştın
Suretleri ve canları iman ile sen şekillendirmiş,
"Lâ" ile "Illa"yi i'câz ile sen dillendirmiştin
Sen gidince, ey sevgililer sevgilisi, güvercinlerimiz tuzaklara esir düştü;
Hüdhüdlerimizin mil çekildi gözlerine
Artık düşmanlarımız dostlar arasında;
dostumuz düşman içinde
Divanelere döndük, yaya kaldık yolunda
Kendimizi unuttuk, seni bilmez olduk
Sana muhtacız!
Sana en fazla muhtacız
En fazla sana muhtacız
Uyandır bizi uykumuzdan
Gel ey sevgili!
Bir gelişle gel, bir gülüşle gel
Doğ ufkumuza, sar dünyamızı, gir gönlümüze yeniden
Sana muhtacız

Sana en fazla muhtacız



Alıntı Yaparak Cevapla

Naat-lar Dini siirler..

Eski 06-21-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Naat-lar Dini siirler..



SEN YOKTUN

Sen yoktun
Hz Âdem’deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti

Sen yoktun
Nuh’un gemisindeydi Nurun
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple

Sen yoktun
Hzİsmail’in alnındaydı Nurun

İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
“Rabbimiz” dedi,
“Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında

Sen yoktun
Hzİsa “Ahmed” diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine
Çünkü bu âlemin reisi geliyor
Bekleyin Ahmed geliyor
Kainata rahmet geliyor
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun


Sen yoktun Sultânım,
Hz Abdullah’ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Kuteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler
Ağlayarak süslediler ölüme
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi
Melekler süslüyordu hirâyı
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz Aminedeydi
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada


Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini
Herşey sus pus olmuştu
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız


Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin

Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı
Yiğitlerin vardı
Ölmek için yarışan yiğitler


Hele bir enesin vardı senin
Enes bin malik
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu
Onlar da
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
“ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu

Musab Bin Umeyr’in vardı senin
Uhut’ta sancağını taşıyan
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi

Ebu hureyren vardı
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin


Ve sen gittin
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı
Hasretin kaldı göklerde
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi

Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi
Ama sen bırakmazsın bizi
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin
Ne anam var ne babam
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden


Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman
Kulluğu seninle tanıdık
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için

Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver
O’na vesileyi lutfet
O’nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O’nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet






Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.