Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Sanat Tarihi / Arkeoloji

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
rönesans, sanati

Rönesans Sanati

Eski 04-28-2010   #1
Şengül Şirin
Icon7

Rönesans Sanati




Rönesans Sanati





Rönesans diye tanımladığımız düşünce biçimi, ana hatlarıyla 15 yüzyılın başından itibaren tüm Avrupa’da etkili olmuştur İtalya’da 15 yüzyıl başında Masaccio’nun resimleriyle kendini duyurmaya başlayan Rönesans üslubu, temelinde yatan klasik kültür ve düşünce doğrultusunda en olgun anlatımını ıtalyan sanatçıların yapıtlarında bulmuştur Bunun yanında, 15 yüzyıldan başlayarak ıtalya dışında da Rönesans üslubunun ana özelliklerinden biri olan “Natüralizm” gelişmeye başlamıştır Sanat, kuzeyde Gotik üslup yoluyla şematik ve sembolik bir anlatıma yönelmişti Oysa ıimdi nesneleri gerçeğe uygun bir biçimde resimleme anlayışı doğmuş, sanatçılar resimlerine doğaya uygun, yani “Natüralist” anlayışı benimsemişlerdir Natüralist anlayışla her şey doğada olduğu gibi, insan gözünün gördüğü gibi betimlenir Doğal olmak, doğaya benzemek temel ilkedir

Rönesans üslubunun ıtalya dışındaki gelişimini belirleyen pek çok etmen söz konusu olabilir Papalığın 1309’da Fransa’ya taşınması, bunların en önemlisidir Papalık, 1376’ya değin Avignon’da kalmış ve 14 yüzyıl sanatı üstünde etkili olmuştur Bu dönemde birçok sanatçı Fransa’ya gitmiş, özellikle de Avignon’da ölen Simone Martini (yak 1284-1344) adlı ıtalyan sanatçının etkisiyle “Uluslararası Gotik” denen üslup ortaya çıkmıştır Papalık yoluyla gelen kilise koruyuculuğunun yanında, özellikle Fransa’da 1363’te egemenlik kuran Burgundy hanedanıyla sivil patronluk müessesesi de gelişmeye başlamıştır Bu dönemin ünlü sanat kolleksiyoncusu ve patronu Berry Dükü de Burgundy hanedanının bir üyesidir Berry Dükü’nün koruyuculuğu altında çalışmış olan sanatçıların en ünlüleri, Limbourglu Kardeşler olarak bilinen üç sanatçıdır Paul, Jean ve Hermann adlı bu üç kardeş, en önemli yapıtları Saatler Kitabı’nı (Musée Condé Chantilly) Dük için yapmışlardır Bunlar, mevsimleri resimlerle anlatan takvim çalışmalarıdır Bu kitabı süsleyen resimlerde sanatçılar, o güne kadar görülmemiş derecede zengin ve canlı bir anlatım ortaya koyarlar Bu çalışmalar aynı zamanda gündelik olayları konu almaları ve natüralist üsluplarıyla Gotik dönemin katı, şematik, dinsel konulu kitap resimlerinden de ayrılırlar Figürler artık Gotik resimdeki gibi tutuk, donuk değildir Konunun gerektirdiği hareketleri serbest ve gerçekçi bir üslupla sunarlar Genellikle konuları açık havada geçen bu resimlerin, natüralist sanatın doğaya açılmasında da önemli katkıları olmuştur





15 yüzyıl Fransız sanatının en başarılı örneklerinden biri de Ölü ısa’ya Ağıt (Louvre, Paris) adlı resimdir Sanatçısı kesin belli olmayan yapıt, o dönemin sanat merkezi Avignon’daki resim okuluna bağlanmaktadır Bu yapıtta dönemin resim sanatının hemen tüm özelliklerini buluruz Arkadaki altın sarısı zemin, Gotik dönemin bir özelliği olarak yer alırken, soldaki vakıfçı figürü de ilgi çekici bir tutumu gözler önüne serer Resimleri ısmarlayan, maddi desteği sağlayan kişiler kutsal figürlerin yanında, onlarla birlikte resimleniyordu Bu, Flaman sanatında sıkça görülen bir tutumdur Daha sonra da bir hayli yaygınlık kazanan bu durum, tüm Avrupa’da benimsenmişti Öte yandan annesinin kucağında yatan ısa’nın garip bir biçimde bükülmüş gövdesi, Maria Magdelena’nın mendiliyle yüzünü silişi , Meryem ve ısa’nın yüzlerindeki dramatik etki, konunun gerektirdiği acılı havayı ifade açısından gerçekçi bir biçimde sergilemektedir


Erken Rönesans’ta ıtalya’nın dışında en önemli sanat merkezi Flaman’dı Başkenti Anvers olan ve bugünkü Belçika sınırları içinde bulunan Flaman ülkesi, ayrıca ticaret açısından da önemli bir merkez durumundaydı Hareketli bir yaşantıya sahip olan Flaman ülkesinin erken dönemdeki en ünlü ressamlarından biri de, kesin adını bilmediğimiz Flamanlı Usta’dır (15 yüzyıl ortaları) ısa’nın Doğumu (Dijon Müzesi) adlı resminde sanatçı gerek figürleri gerek manzarayı gerçekçi bir yaklaşımla resimlemiştir Doğumun olduğu mekanın verilişindeki doğallık, figürlerin sakin, ölçülü hareketleri, arkadaki manzara ve kentin titiz bir biçimde verilişi, Flaman sanatının özelliklerini yansıtır Bu resimde kimi figürlerin ellerinde üzeri yazılı şeritler tuttukları görülür Kutsal Kitap’tan alınan bazı sözlerin bu yolla tabloya aktarılışı, Flaman sanatının bir başka özelliğidir


Aynı sanatçının, adını eskiden bulunduğu yerden alan Merode Altar Resmi’nde de (Metropolitan Museum of Art New York) kuzey sanatının özelliklerine rastlarız Altar resminin orta kısmında ise, Meryem’e ısa’nın doğacağının bir melek tarafından müjdelenmesi sahnesi (Tebıir) vardır Derinliği vurgulayan tavan kirişleri, uzun sedir ve odayı dolduran çeşitli eşyalar ayrıntılı olarak, çok gerçekçi bir biçimde işlenmiştir


Biraz da kiliselerin en kutsal yerinde bulunan ve “Altar” adı verilen panolardan söz edelim Açılır kapanır kanatları olan altarların iç ve dışları, biçimlerine göre çeşitli bölümlere ayrılır ve resimlenirdi Dinsel konuların resimlendiği altlarda, genellikle dış yüzünde olmak üzere yapıtı ısmarlayan kişilere de yer verilirdi Bu tür yapıtların en ünlülerinden biri de Ghent Kilisesi’ne ait olan ve bu adla bilinen Altar Resmi’dir Yapıt Flaman resminin tanınmış ustalarından Van Eyck kardeşler tarafından resimlenmiştir



Hubert ve Jan kardeşlerin gerek yaşamları gerek doğum ve ölüm tarihleri konusundaki bilgiler çelişkilidir Genel olarak, 15 yüzyılın ilk yarısında etkinlik gösterdiklerini ve hem tek başlarına hem de birlikte çalışmış olduklarını biliyoruz Ghent Altarı’nın kanatlarının dış yüzünde, üstte ayrı ayrı panolarda “Meryem’e Müjde” konusu yer alırken, altta büyük bir gerçekçilikle resimlenmiş olan vakıfçılar ve koruyucu azizleri bulunmaktadır Kanatlar açıldığında, yapıtın içinde ise üst sırada Tanrı, Meryem ve Yahya Peygamber, bunların iki yanında şarkı söyleyen melekler ve Adem ile Havva figürleri yer almaktadır Altta ise kuzey detaycılığının ve kuyumcu gibi ince çalışma yönteminin en tipik örneklerinden biri olan “Kuzuya Tapınma” sahnesi bulunmaktadır Bu kompozisyonda gerek figürler gerek doğa en ince ayrıntısına kadar oldukça zengin bir biçimde resimlenmiştir Bu tür resimleme anlayışını, “Kuzey gerçekçiliği” olarak adlandırıyoruz Özet olarak dış yüzdeki portreler, iç yüzdeki detaycı anlatım ve zengin renkçilikle bu resim, Flaman Rönesansı’nın ilk örneklerinden biridir


Kardeşlerden Jan van Eyck, öteki resimleriyle daha da sivrilmiş ve kuzey gerçekçiliğinin en önemli temsilcisi sayılmıştır Onun gerçekçi anlatımını sergilediği en önemli yapıtlarından biri de gerek yüz hatlarının gerekse modelin ruhsal durumunun başarıyla verildiği Kırmızı Türbanlı Adam Portresi’dir (National Gallery, Londra)


Sanatçının bir başka önemli yapıtı da Giovanni Arnolfini’nin Evlilik Portresi’dir (National Gallery, Londra) O dönemde günümüzde nikah törenlerinden sonra çekilen fotoğrafların işlevini taşıyan ve bir tür evlilik belgesi sayılan bu resim, aynı zamanda başarılı bir iç mekan tanımlamasını da gözler önüne serer Ayrıca ön plandaki köpek, nalınlar, pencerenin içindeki meyvalar da taşıdıkları sembolik anlamla yapıtın alegorik yönünü güçlendirirler Figürlerin yüzlerindeki solgun ve düşünceli ifade ise resmin dinsel niteliğini açıklıyor Yapıttaki en önemli ayrıntı arka duvarda yer alan aynadır Bu aynada, açık kapının önünde iki kişinin daha bulunduğu, belki de evlilik yeminine şahitlik ettikleri görülmektedir
Jan van Eyck’ın bir başka önemli resmi ise, Hakim Rolin Meryemi’dir (Louvre, Paris) Bu resimde ilginç bir düzenleme ile karışlaşıyoruz Bir yanda vakıfçı hakim Rolin, öte yanda ise kucağında ısa’yı tutan Meryem bulunmaktadır Jan van Eyck bu yapıtında gerek kumaş dokularının verilişinde gerek arkada gözleri derinliğe çeken manzarada üst düzeyde bir başarı göstermiştir Derinliği vurgulayan süslemeli yer karoları, bu dönem kuzey sanatının en ilginç yönlerinden biridir Gerçi figürlerin duruşları ve anlatımları biraz tutuktur, ama kompozisyonun genel havası ve gerçekçi üslup, resmi ortaçağ anlayışından tümüyle ayırmaktadır
Ghent’te doğmuş olan Hugo van der Goes (ölümü 1482) ise, van Eyck sonrası dönemin en yetenekli sanatçılarından biridir Flaman’a yerleşmiş Floransalı tüccar Tommasso Portinari için yaklaşık 1475’te tamamladığı Altar Resmi (Uffizi, Floransa), yalnız onun değil, aynı zamanda erken Flaman sanatının da en başarılı örneklerinden biridir ıtalyan sanatçıların görkemli anlatımına yaklaşan figürler, bunların kompozisyon içinde yerleştirilişi ve zengin renkler, ilk bakışta göze çarpan özelliklerdir



Orta panoda yer alan “Çocuk ısa’ya Tapınma” sahnesinde, zarif bir anlatımla verilmiş Meryem’e ve meleklere karışlık, sağda en kaba, en doğal jestleriyle resimlenmiş olan çobanlar, kuzey sanatının anlatımcı yönünü sergilerler Tam ortada ise Meryem’in bekaretini simgeleyen beyaz zambaklar bulunmaktadır Bu detay aynı zamanda, Flaman’da dini sadakatle ele alınan ve daha sonra kendi başına bir resim türü haline gelecek olan çiçek natürmortlarınında öncüsüdür
Duru, sakin anlatımlı portreler, iç mekanın tanımlanışı ve buna bağlı olarak çizgisel perspektif denemeleri, arka planda manzaranın titiz bir gözlem sonucu ayrıntılı biçimde verilişi, kuzey resminin temel özellikleridir



Bütün bu özellikler, Hans Memling (yak 1430/40-1494) ve Dieric Bouts’un (yak 1415-1475) resimlerinde açıkça görülür Memling’in ıngiliz patronu John Donne için yaptığı resimde (National Gallery, Londra) figürlerin sakin ve ağırbaşlı duruşları, yer karolarıyla da desteklenen bir geriye gidiş, iç mekanın sütunlara doğaya açılışı, hemen dikkati çekmektedir Aynı özellikler, Dieric Bouts’un İmparator Otto’nun Adaleti (Musées Royaux des Beaux-Arts, Brüksel) adlı resmi içn de geçerlidir Yalnız, üst kısımda yer alan kemerler, kompozisyonu Gotik geleneğe bağlayan ayırıcı bir özellik olarak gösterilebilir Bu yapıtta ayrıca, kuzey resminde kumaş dokusunun ne kadar incelikle verildiğine bir kez daha tanık olunmaktadır
Flaman dışındaki kuzey resminin ilginç bir örneği de ısviçreli Konrad Witz’in (1400/10-1444/6) Mucizevi Balık Avı (Musée d’Art et d’Histoire, Genova) adlı altar kompozisyonudur Genova’daki St Peter Katedrali’nin altarı için yapılan bu resimde de Jan van Eyck’ta görülen gerçekçiliği bulmaktayız Sanatçının gerçekçi yaklaşımı o boyuttadır ki, titizlikle resimlediği göl kenarını günümüzde de tanıyabiliyoruz Witz kitleleri resim düzlemine yerleştirişi, doğayı algılayışıyla van Eyck’tan ayrılır ve Floransalı çağdaşı Masaccio’ya yaklaşır


İtalyan Rönesansı’nın etkisi kuzeyde en açık biçimde, Roger van der Weyden ve Michael Pacher’in resimlerinde görülmektedir ıtalya’ya gitmiş, Medici ailesi için çalışmış olan Roger van der Weyden (1399/1400-1464), ısa’nın Çarmıhtan ındirilişi (Prado, Madrid) adlı resminde van Eyck’tan farklı olarak, kitleye ağırlık tanıyan çizgisel bir üslup geliştirmiştir Ayrıca arkadaki duvarın altın sarısına boyanmış oluşu da Gotik sanatın gözdesi olan bu rengin yeni üslup içinde yorumlanışını göstermektedir


Tyroller’de yaşamış, coğrafi konumu nedeniyle Alman Gotiği ile ıtalyan Rönesansı arasında kalmış olan Michael Pacher (yk 1435-1498) ise, resimlerinde derinden etkilenmiş olduğu Mantegna’nın üslubuna benzer bir anlatımı benimsemiştir Ancak, Mantegna’nın antik, pagan konulu resimleri yerine dinsel konulu resimler yapmıştır Neuschirft Kilisesi için yapmış olduğu ve Dört Kilise Babası’nı resimlediği panoda, Gotik kemerler içinde Mantegna’nınkini andıran perspektif denemelerine de yer vermiştir Beşik, yerdeki duacı, yer karoları hep bu türden çalışmalardır


Öte yandan, aynı dönemde Almanya da önemli bir sanat merkezi durumuna gelmişti Yeni bir resim anlayışı gelişmeye başlamış, bu da özellikle Schongauer ve Lochner’in resimlerinde ortaya çıkmıştır “Stil Galante” denen ince, yumuşak ve zarif bir resim üslubu gelişmiştir Colmarlı sanatçı Martin Schongauer (ölümü 1491) hakkında ilk kayıtlar 1465 yılına aittir En ünlü resmi Gül Bahçesinde Meryem (St Martin Kilisesi, Colmar) ile bu üslubun tipik örneklerinden birini veren sanatçının anlatımı, aşırı bir süslemeciliğin yanında figürlerin verilişindeki yumuşaklık ve canlı renklerle de dikkati çeker Aynı konuyu işleyen bir başka erken Alman sanatçısı da Stephan Lochner’dir (ölümü 1451) Köln Wallraf-Richartz Müzesi’nde bulunan yapıtında Meryem’i çevreleyen melek gruplarının dairesel sıralanışı, resme Schongauer’de rastlamadığımız bir derinlik katmaktadır Ancak aynı altın sarısı zemini ve süslemeci üslubu, bu yapıtta da bulmaktayız


Albrecht Dürer (1471-1528) yalnız yapıtlarındaki üslup açısından değil, aynı zamanda araştırıcı kişilik ve düşünce yapısıyla da gerçek anlamda bir Rönesans sanatçısıdır Babasının atölyesinde kuyumculuk yapan, daha sonra da gravür ve kitap süslemesi alanında çalüşan sanatçının kazandığı beceri, gençlik dönemi yapıtlarında görülebilir İtalya’ya yaptığı gezilerde hümanist Rönesans düşüncesi ve sanat yapıtlarıyla tanışan Dürer, dinmeyen bir enerjiyle çok yönlü bir sanat yaşamı sürdürmüştür Leonardo’nun çalışmalarına benzer hayvan etüdlerinin yanında, doğa araştırmaları da yapıtları arasında önemli bir yer tutar
İtalyan Rönesansı’ndan ne kadar etkilenmiş olursa olsun, Dürer bir kuzey sanatçısıydı Kuzeyin anlatımcılığına en iyi örnek olarak Annesinin Portresi (Kupferstichkabinett, Berlin) gösterilebilir Yapmış olduğu gravür çalışmalarının etkisi, çizginin üstün bir başarıyla kullanıldığı bu yapıtta kendini belli etmektedir Hiçbir idealizasyona yer vermeyen, natüralist ve gerçekçi bir yaklaşım söz konusudur Dürer bu yapıtta biçimsel bir güzelliği amaçlamamıştır Aksine, insanı anlatımıyla saran bir yüz yaratmak istemiş, bunda da çok başarılı olmuştur Çizim, gravür, yağlıboya gibi çeşitli tekniklerle çalışmış olan Dürer, sanatı konusunda kuramsal araştırmalar da yapmıştır ınsan anatomisi hakkında çok tanınmış kitabının yanında, kent savunması ve sanattaki oranlar üstüne de çalışmaları vardır Bu yönüyle Dürer, Rönesans döneminde tanık olduğumuz kuramcı-sanatçı kişilikler arasında haklı yerini almaktadır


Dürer, yağlıboya resimlerinde de tipik bir Rönesans sanatçısı olduğunu kanıtlar Birçok sanatçının resimlemiş olduğu Adem ve Havva (Prado, Madrid) figürünü çok başarılı bir anatomik kavrayışla ele almıştır Sağlam, oranlı ve ayrıntılı bir biçimde verilmiş olan figürler, aynı zamanda Rönesans resminin temel özelliklerinden olan gölge-ışık olgusunu da sunarlar Rönesans düşüncesi kişiyi bir Micro Cosmos (küçük evren) olarak tanımlamaktaydı Dürer de 1506’da yaptığı Kendi Portresi’nde (Alte Pinakothek, Munich) ısa benzeri bir görünümdedir Ressam, belki her ikisi de yaratıcı olan “Tanrı” ve “Sanatçı” arasında bir paralellik düşünmüştü Öte yandan, saç lülelerinin işlenişi modelin ruhsal yapısının da verilişiyle resim, tüm portre sanatı içinde önemli bir yer edinmiştir



Ölümünden az önce, doğum yeri Nüremberg için yaptığı Dört Havari (Alte Pinakothek, Munich) Alman Rönesansı’nın klasik resimleri arasında yer almaktadır Luther ve Erasmus’u tanıyan, Reformcu ve hümanist düşünceleri paylaşan bir sanatçı olan Dürer, bu resminde kutsal figürlerin belli şemalara bağlı olarak resimlenmesi anlayışını aşmıştır Azizlerden Yahya, Petrus, Markus ve Paulus dört ayrı kişiliği temsil etmektedirler Burada, Dürer’in kendine özgü yorumu söz konusudur Öte yandan figürler neredeyse tuval düzleminden taşarcasına büyük bir plastik etki yaratırlar


Buraya kadar Alman Rönesansı’nın yenilikçi, ıtalya’daki anlayış doğrultusundaki gelişimini ele aldık Oysa Dürer’in çağdaşı, Würzburglu Mathias Grünewald’ın (yak 1470/80-1528) resimleri, Alman sanatının bir başka yönünü gözler önüne sermektedir Grünewald, Isenhaim Altarı diye bilinen resminde (Unterlinden Museum, Colmar) geç Gotik üslubun dinsel yönünü tüm açıklığıyla ortaya koymuştur Gerçi Grünewald da Rönesans’ın yeniliklerinden haberdardır, perspektif, mekanın verilişi gibi yeni arayışlara açıktır Ama bunları, vermek istediği duygusal etkiyi yoğunlaştırmak için kullanmıştır Ayrıca, renk de anlatımcı bir amaca hizmet etmektedir ısa’nın gövdesinin aşırı bir biçimde bükülüşü, onun önünde acıyla kıvranın figürlerin dramatik jestleri ile izleyici, konunun tüm ağırlığını hissetmektedir Özellikle de ölü ısa’nın yüzü karışsında insanın dehşete düşmemesi olanaksızdır Raphaello ve Dürer’in çağdaşı olan Grünewald, onların aksine, Gotik anlayışı hem ruh hem biçim açısından yaşatan kişidir
16 yüzyılın ortalarına doğru Cranach, Hans Baldung ve Altdorfer’le birlikte zengin bir resim ortamı doğmuştur 1472’de doğmuş olan Lucas Cranach, 1505’te Wittenberg’e gitmiş, orada teoloji okutan Luther ile tanışmıştır Cranach, Saksonya bölgesinin Üç Elektörö adlı yapıtında, altta kitabe halinde Luther’in yazılarına da yer vermiştir Atölyesinde Protestan kilisesi için altar resimleri ve ıncil gravürleri yapan Cranach, ayrıca kuzeye özgü kadın güzelliğini yansıtan resimler de yapmıştır Bunlardan biri de mitolojik konulu, Paris’in Adaleti (Karlsruhe Museum) adlı tablodur Bu yapıtında Cranach’ın, o dönem ıtalyası’ndaki Maniyerist, deformasyona uğramış figürlerden etkilenmiş olduğu düşünülebilir Ama bunun yanında, bu resimde kuzeyin kendine özgü güzellik anlayışı da söz konusudur
Hans Baldung Grien’in (1484/5-1545) Alegorik Figür (Alte Pinakothet, Munich) adlı resminde ise farklı bir güzellik anlayışını gözlemleriz Gövdenin oranları bozulmuştur, ama bu arada erken dönemin katı, tutuk, anlatımı da yumuşamış, Baldung’un fırçasında bir akıcılık kazanmıştır


Bu dönemin bir başka önemli sanatçısı ise Albrecht Altdorfer’dir (yak 1480-1538) Altdorfer Avusturya Alpleri’nde dolaşmış, genellikle dağların ve vadilerin resmini yapmış, dinsel ve mitolojik konulu resimlerinde bile manzaraya büyük önem vermiştir Altdorfer, modern anlamda ilk manzara ressamı sayılır Konulu resimlerde manzarayı sahnenin arka planı olarak değil, kendi başına estetik güzelliği olan bir tür haline getirmiştir Manzaraları içinde konular ve figürler ikinci derecede yer alırlar Aziz George’un Canavarla Savaşı (Alte Pinakothek, Munich) adlı yapıtında ayrıntılı ve geniş bir doğa görünümüyle karışlaşırız Bu görüntünün içinde figürleri seçebilmek bile çok zordur Sanatçı öte yandan büyük manzara kompozisyonlarında kuzeyin temel özelliklerinden biri olan detay natüralizminide ihmal etmemiştir En küçük bir dal kıvrımı, her bir yaprak, en ince ayrıntısına kadar titiz bir biçimde verilmiştir


Alman sanatının bir başka özelliği de konuya ahlakçı bir biçimde yaklaşmasıdır Bu özelliği öteki türlerin (dinsel, tarihsel, alegorik resimler) yanında portrelerde de buluyoruz Ünlü ressam Hans Holbein’in Alman tüccar Georg Gisze Portresi’nde (Staatliche Museum, Berlin) pusula ve saatlerin yanında dua kitabına da rastlıyoruz Bu ayrıntı, yapıta ahlaki bir boyut kazandırmaktadır


Biraz da, kuzey sanatında özel bir yeri olan Hieronymus Bosch’dan (yak 1450-1516) söz edelim Bosch da kalabalık figürlü resimlerinde ahlaki bir tavır içindedir Cennet ile cehennem, iyilik ve kötülük, günah ve sevap gibi kavramları ve çeşitli atasözlerini şaşırtıcı bir biçimde resimleyen sanatçı, bu sahnelere garip yaratıklar da katmıştır Kalabalık figürlü kompozisyonlarına örneğin Zevkler Bahçesi Triptychonu, (Prado, Madrid) yakından bakıldığında, sanatçının fantastik tutumu açıkça ortaya çıkar Bitki, insan, hayvan karışımı biçimlerin her biri, aslında sembolik bir anlam taşımaktadır Bunların tümü, dünya nimetlerinin boıluğunu ve geçiciliğini vurgulamaktadır Bu da kuzey dünyasına özgü vaazcı bir tutumdur
Son olarak, kuzeyin bir başka ünlü ressamı Pieter Brueghel’i ele alacağız Aslında Brueghel kuzey Manriyerizmi’nin bir temsilcisidir


Ama, kuzey resim sanatının yukarıda sözünü ettiğimiz hemen tüm özelliklerini, bu sanatçının yapıtlarında buluyoruz Karda Avcılar (Kunsthistorisches Museum, Viyana) adlı çok ünlü resminde Brueghel, yüksekçe bir tepeden görülen geniş manzarayı başarıyla verdiği gibi, avcıların ve av köpeklerinin silüetleriyle de kuzeyin anlatımcılığını en iyi biçimde dile getirir Sembolik anlamı olan bu formlar, yine günlük yaşamdan alınmış bir kesit içinde verilmiştir Öte yandan, sık sık sözünü ettiğimiz detay natüralizmini de sanatçının bu yapıtında bulmaktayız Her bir ayrıntı, Brueghel’in o kendine özgü çizgici üslubuyla verilmiştir
15 yüzyıldan itibaren Avrupa’nın hemen tüm bölgelerini etkilemiş olan Rönesans üslubunun temel ilkeleri, 16 yüzyılın sonuna doğru bozulmaya başlar Sağlam anatomik oranlar değişir, gölge-ışık abartılı bir hal alır Bu niteliklerin ağır bastığı döneme sanat tarihinde Maniyerizm denir

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.