Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Gezelim, Görelim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çanakkale, eserler, tarihi

Tarihi Eserler, Çanakkale

Eski 05-04-2009   #1
KRDNZ
Varsayılan

Tarihi Eserler, Çanakkale




Kale Mescidi (İspir)
Erzurum, İspir Kalesi’nin iç kale bölümünde yer alan mescidin yapım tarihi bilinmemektedir Kaynaklarda da bununla ilgili bir bilgiye rastlanamamıştır Bununla beraber kale ile beraber XIIIyüzyılda yapıldığın sanılmaktadır

Mimari yapısı itibariyle Erzurum Kale Camisi’ne benzeyen bu cami kare planlı olup üzeri piramidal bir külah ile örtülüdür Cami içerisinde, mihrapta ve girişteki mukarnas bezemeler dikkati çekmektedir




Çanakkale Aynalı Çarşı
Çanakkale merkezindeki Aynalı Çarşı’nın ilk yapımı ile ilgili bilgiler kesinlik kazanamamakla beraber bir takım iddialar vardır Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde bu çarşıdan söz etmiştir Bazılarına göre de Gelibolu çıkarması sırasında Quenn Elizabeth zırhlısının Çanakkale çevresindeki Türk tabyalarını bombaladığı sırada yıkılmıştır Çarşının 1921’den sonra giriş kapısı dışındaki bölümleri harap olmuş ve kullanılamamıştır Çanakkale ile ilgili resmi belgelerde de bedesten arsası olarak söz edilmiş ve daha sonra bu arsa üzerine 14 dükkan yapılmış, 1967’de de üzerinde kadastro uygulaması yapılmıştır

IIAbdülhamid döneminde, 1889’da Çanakkale’nin önde gelen Yahudi ailelerinden Halyo, bu çarşıyı yaptırmıştır Bazılarına göre de çok daha önceden yaptırılmış olan bu çarşıyı Halyo onarmış ve kullanıma açmıştır Bu çarşının İstanbul’daki Mısır Çarşısı’nın küçük bir minyatür örneği olduğu söylenmektedir Üzerinin küçük kubbelerle örtülü olduğu, içerisinin de çokgen köşeli pencerelerle aydınlatıldığı kaynaklardan öğrenilmektedir Çarşıda daha çok cep aynaları satıldığından ötürü Aynalı Çarşı ismi buraya yakıştırılmıştır

Çanakkale’nin sembolü olan Aynalı Çarşı’nın onarımı Çanakkale Belediyesi’nce yapılmıştır Günümüzde iki katlı olan çarşının dış cephesinde sıra halinde dükkanlar bulunmaktadır Ayrıca içerisinde bir koridor çevresinde odalar sıralanmıştır




Bayraklı Baba Türbesi (Gelibolu)
Gelibolu’da Hamzakoy’a bakan tepenin yamaçlarındaki bu türbe, Çanakkale Boğazı’nı salla geçen Osmanlı komutanı Süleyman Paşa’nın bayraktarı Karacabey’in mezarıdır Bu nedenle de XIVyüzyıldan bu yana bu türbeyi ziyaret edenlerin buraya bir bayrak asmaları gelenek haline gelmiştir

Karacabey ile ilgili ilginç bir söylenti bulunmaktadır: Bir kuşatma sırasında sancağı düşman eline geçmemesi için kılıcı ile parçalayarak yutmuştur Osmanlılar bu savaşı kazandıktan sonra Onun sancağı yutabileceğine inanmamışlardır Bunun üzerine Karacabey palası ile karnını yarmış ve yuttuğu sancak ortaya çıkmıştır Karacabey ölürken de “Vatan sağolsun, benim mezarımdan hiçbir zaman Türk bayrağını eksik etmeyin, sonsuza dek mezarımda dalgalansın” demiştir O zamandan itibaren Bayraklı Baba olarak anılmaktadır

Bayraklı Baba türbesinin herhangi bir mimari özelliği bulunmamaktadır




Gazi Süleyman Paşa Türbesi (Gelibolu)
Gazi Süleyman Paşa’nın Orhan Gazi döneminde yaptırmış olduğu camisinin yanında türbesi de bulunmaktadır Gazi Süleyman Paşa Gelibolu’yu fetheden kumandanlardandır Bolayır ile Kavak arasındaki köylerde bir av sırasında atından düşerek ölmüştür Bundan sonra 1354 yılında Bolayır’a gömülmüştür

Kare planlı, oldukça yüksek görünümlü, kalın duvarlı olan türbenin üzeri sekiz köşeli kasnak üzerine oturan bir kubbe ile örtülüdür Kasnak üzerinde dört pencere bulunmaktadır Türbeye doğu ve batısındaki birer kapı ile girilmektedir Bu kapıların dışında kalan cephelerde iki penceresi vardır Türbenin ortasında bulunan Gazi Süleyman Paşa’nın mezarı, yüksek bir kaide üzerinde mermer bir sanduka şeklindedir

Gazi Süleyman Paşa’nın ölümünden sonra 1549’da bu türbe onarılmış, daha sonra da Sultan IIAbdülhamit tarafından yeniden yaptırılmıştır




Çanakkale Gelibolu Mevlevihanesi
Gelibolu Hamzakoy’da bulunan Gelibolu Mevlevihanesi, Mevlevihaneler arasında en büyük alana yayılmış olduğu kadar, en büyük semahaneye de sahip olanıdır Günümüze bu mevlevihanenin semahane-türbe binası ile iki taç kapısı gelebilmiştir Mevlevihanenin banisi ve ilk postnişini Yeniçeri Ağalarından Kara Hasan Ağa’nın oğlu Azade Mehmet Hakiki Dede’dir Sakıb Dede’den öğrenildiğine göre gençliğinde Azade bütün malını kardeşi Asaf Ağa’ya bağışlamış ve dünya ile bağlantısını keserek Konya Mevlâna Dergahı’nda IBostan Çelebi’nin müridi olmuştur Burada uzun süre hizmet ettikten sonra hilafet almış ve Gelibolu’ya dönmüştürGelibolu’daki Âhi Dede Zaviyesinde mesnevi dersleri vermiş, öğrencilerinin sayısının artması üzerine Asaf Ağa’nın geri verdiği malları ve dostlarının yardımı ile bu zaviyenin yanına bir Mevlevihane yaptırmıştır Bu mevlevihanede ölümüne kadar (1653) postnişinlik yapmıştır Kerametleri ile ünlü Azade Mehmet Dede ile ilgili ilginç bir söylenti bulunmaktadır:

Kaptan-ı Derya Ohrili Hüseyin Paşa Akdeniz seferinden dönerken Gelibolu’ya uğramış, ancak Gelibolu Mevlevihanesi Şeyhi Azade Mehmet Dede’yi ziyaret etmeyi unutmuştur Ohrili Hüseyin Paşa Gelibolu’dan İstanbul’a yola çıkar çıkmaz şiddetli bir fırtınaya tutulmuş ve geri dönmek zorunda kalmıştır Deniz sakinleşince yeniden yola çıkmış, fırtına yeniden başlamıştır Ohrili Hüseyin Paşa bu olayı bir gönül kırıklığına bağlamış “galiba Gelibolu erenlerinden birini ziyaret etmeyi unuttuk” diyerek sorup, soruşturmuş ve Azade Mehmet Dede Efendi’yi ziyaret etmediğini öğrenmiştir Bunun üzerine Azade Mehmet Dede’ye giderek kusurunun bağışlanmasını istemiştir Azade Mehmet Dede de donanmanın yola koyulması ve devam etmesi için dua etmiştir Bunun ardından da donanmanın bir daha fırtınaya tutulmayacağını söylemiş, sadaret mührü ile payelendirilip, saraya damat olacağını Hüseyin paşa’ya müjdelemiştir

Ohrili Hüseyin Paşa İstanbul’a dönüşünden kısa bir süre sonra Güzelce Ali Paşa’nın ölümü üzerine sadrazamlığa getirilmiş, sonra da damatlığa layık görülmüştür Ohrili Hüseyin Paşa bunları Azade Mehmet Dede’nin kerametine bağlamış ve bir şükran borcu olarak da İstanbul’da Beşiktaş Mevlevihanesini yaptırmıştır Bundan sonra Azade Mehmet Dede’ye rica ederek bir süre Beşiktaş Mevlevihanesi’nde şeyhlik yapmasını istemiştir Azade Mehmet Dede bu isteği kırmamış, Gelibolu ve Beşiktaş Mevlevihanelerinin ortak meşihatını üstlenmiştir Bu durum Ohrili Hüseyin Paşa’nın yeniçerilerin IIOsman’a karşı yaptıkları ayaklanma sırasında öldürülmesine kadar sürmüştür Bu olaydan sonra İstanbul ile Gelibolu arasında kendi yelkenlisi ile sürüp giden seyahatlerine son vererek Gelibolu Mevlevihanesi’ndeki postnişinliğini sürdürmüştür

Gelibolu Mevlevihanesi’nin vakfiyesi bulunamadığından mevlevihanenin ne zaman kurulduğu hakkında kesin bir tarih verilememektedir Ancak Ohrili Hüseyin paşa’nın 1621 tarihinde Sadrazam oluşundan önceki bir tarihte kurulduğu sanılmaktadır Sultan IIMustafa döneminde Lapseki’deki Bayramdere arazisinin gelirleri buraya tahsis edilmiştir Sultan IIIMustafa zamanındaki 1766 depreminde Mevlevihane büyük hasar görmüş ve 58335 kuruş harcanarak onarılmıştır O zamanki kayıtlardan mevlevihanenin köfeki taşından minareli, kiremit çatılı iki katlı semahanesinin olduğu öğrenilmektedir Ayrıca semahanenin yanında kadınlar mahfili, divanhanesi, ocaklı köşkü, abdest alma yerleri, derviş hücreleri, şeyhin haremi, kütüphanesi de bulunuyordu

Mevlevihane Sultan IIISelim zamanında 1805’te Kalyoncuzade Mustafa Efendi tarafından 8974 kuruş harcanarak yeniden tamir edilmiş ve Lapseki’nin Güreci Karyesi vakıf olarak verilmiştir Sultan Abdülmecid de Çamhas ve Çeltikçi tımarlarını buraya vakfettikten sonra 47430 kuruş harcayarak eski yapıları genişleterek yeniden yaptırmış ve doğu yönündeki kapısı üzerine de 1840 tarihli kitabesini koydurmuştur

Mevlevihane 1850-1851 yıllarında 95390 kuruş sarfedilerek yeniden onarılmış ve batıdaki taç kapısı önüne bunu belirten bir kitabe yerleştirilmiştir Sultan IIAbdülhamid 1899-1900 yıllarında semahane-türbeyi yenilemiş ve bunu belirten kitabeyi de semahane kapısına koydurmuştur Mevlevihane 1908 yılında yeniden onarılmıştır

Mevlevihane uzun süre askeri bölge içerisinde kalmıştır Yıkılan mescidinin müştemilatının yerine askeri bir hastane yapılmıştır 19080’den önceki yıllarda mevlevihanenin cephesi ve çatısı onarılmış, güney cephesi kesme taşla kaplanmıştır Bundan sonra 1994’te Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından satın alınarak onarılmıştır Mevlevihane’nin eski durumu XXyüzyılın başlarında çekilmiş resimlerden anlaşılmaktadır Oldukça geniş bir avlu içerisindeki mevlevihanenin kuzeyinde kesme taştan kiremit örtülü semahane-türbe binası, onun güneyinde hamuşan (dedeler mezarlığı) bulunuyordu Hamuşanın doğusundaki taç kapıdan mescit, derviş hücreleri, selamlık ve harem dairesine geçiliyordu Semahane-türbe 286x3500 ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, diğer bölümlerden ayrılmıştır Bu mevlevihane Yenikapı ve Bahariye mevlevihanelerinin plan düzenine benzemektedir İç mekan birbirlerine kemerlerle bağlanmış 15 sütunun taşıdığı sekiz bağdadi kubbeden oluşuyordu Bu kubbelerin dışında kalan bölümler ahşap bir tavanla örtülmüştür İçerisi iki sıra halinde 44 pencere ile aydınlatılmıştır

Semahanenin doğusunda bulunan korinth başlıklı altı sütunun taşıdığı 950 m ölçüsünde bir kubbe ile örtülü türbe bulunmaktadır Türbe 1350x2600 m ölçüsünde olup, güney yönündeki talik yazılı bir kapıdan girilmektedir Türbede Azade Mehmet Dede’nin sandukası bulunmaktadır

Gelibolu Mevlevihanesi Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce onarılarak 2005’te ziyarete açılmıştır




Çanakkale Saat Kulesi
Çanakkale Saat Kulesi Sultan IIAbdülhamid döneminde 1897-1898 yılında Cemil Paşa tarafından yaptırılmıştır Bazı kaynaklarda da Çanakkale Konsolosu veya tüccarı İtalyan Vitalis Gaptirole’nin saat kulesinin yapımı için on bin altın gönderdiği yazılıdır

Saat Kulesi kare planlı, aşağıdan yukarıya doğru incelen prizma planlıdır Kesme taştan yapılmış olan kule bir balkon, üç silme ile dört bölüme ayrılmıştır Bunun üzerine de çanın asıldığı çokgen gövdeli bir köşk yerleştirilmiştir Bu köşkün altında dört yöne doğru yuvarlak kadranlı birer saat bulunmaktadır

Kulenin iki ve üçüncü katlarında hafif sivri kemerli aydınlık pencereleri bulunmaktadır Kuleye güney cephesindeki bir kapıdan girilmektedir Ayrıca kuzey yönüne de yuvarlak kemerli bir çeşme yerleştirilmiştir Çeşmenin mermerden yalak ve ayna taşı bulunmaktadır

Saat Kulesinin kaidesinde çeşmenin silinmiş olan bir kitabesi bulunmaktadır THancıoğlu’nun okuduğu bu kitabe:

Pir şehinşahın zülal-i himmeti eyledi reyyan milleti
Barek Allahu hazret-i Abdülhamid oldu her ferdin medar-ı raveti
Ya ilahi sen bağışla millete iştimal etti cihane niğmeti
Munteşir envari şavi seraser herkezin artmakta mesudiyeti
O makkarrı hemişe hayr endişenin ola her yıl ömrünün her saati
Bunda saat var, burcunda var nazıra, çeşme var, ayine var kıldikkati
Birde afatı savaıktan masum eylemek üzre konuldu aleti
Bahusus etti Cemil Paşa gibi bundan gayrituri çok hizmeti
Hazreti Mevla müesser eylesin nice umrana o hali hasleti
Hame ran ol zevkaı şükran eyle astikanın işte budur himmeti
Aleti tezyin eyleyip tarihini söyle yahu geldi eşref saati
Sene 1313 Ketebehu Recep Yesari




Nusrat Mayın Gemisi ( Çanakkale)
Çanakkale Deniz Savaşları’na katılan ve bu savaşta önemli rol oynayan Nusrat Mayın Gemisinin 1982 yılında aynı ölçüde bir maketi yapılmış olup, gemi Çimenlik Kalesi’ndeki müzede bulunmaktadır Bu gemiye ait bazı orijinal araç ve gereçler de maket geminin içerisine yerleştirilerek teşhir edilmiştir Nusrat Mayın Gemisi deniz kuvvetlerince kadro dışı bırakılmış, belki de Çanakkale Savaşı’ndaki hizmetleri unutulmuş ve uzun yıllar yük gemisi olarak Mersin Limanında koyun taşımacılığı yapmıştır Nusrat Mayın Gemisinin kendisi Tarsus Belediyesi tarafından satın alınarak kentin merkezinde bulunmaktadır

Nusrat Mayın Gemisi 1912 yılında Almanya’da Kiel’de yapılarak denize indirilmiştir Gemi 370 grostonluk olup 40 m boyunda, 740 m eninde, 19 deniz mili de süratindedir Dar alanlarda kolayca manevra yapabilme özelliğine sahip olmasının yanı sıra, 2 m gibi az su çektiğinden dolayı da mayınlı alanların üzerinde güvenle dolaşabiliyordu

Çanakkale Savaşları sırasında, 7-8 Mart gecesi Gemi Komutanı Tophaneli Yzb Hakkı ve Yzb Nazmi (Akpınar ) beyler komutasında 7 subay ve 54 er, gemiye 26 adet mayın yüklemiş ve Karanlık Limandan gece hareket ederek, daha önce itilaf devletleri tarafından döşenmiş mayın hatlarının arasından geçerek Anadolu tarafındaki Akyarlar önünde taşıdıkları mayınları belirli aralıklarla denize dökmüşlerdir

Yzb Hakkı Bey bu görev öncesi kalp krizi geçirmiş olmasına rağmen kendi isteği ile denize açılmıştır Mayınları döşedikten sonra gece karanlığında İtilaf donanmasına ait devriye gemilerinden birisinin projektörü aynı anda karşı sahilden denizi tarayan bir başka projektörün ışığı ile birleşmiştir YzbHakkı Bey bu ışık karmaşasından faydalanarak tehlikeli bölgeden çıkmış ve Çanakkale’ye yönelmiştir YzbNazmi Bey tehlikenin geçtiği sırada “Geçmiş olsun Hakkı” diyerek arkadaşının omzuna vurmuş, bu anda da YzbHakkı’nın heyecana dayanamayarak öldüğünü görmüştür

YzbNazmi Bey daha sonra Bnblıktan emekli olmuş ve Deniz Yollarında 5 Mayıs 1940’ta öldüğü güne kadar kılavuz kaptanlık yapmıştır

Çanakkale Savaşları sırasında 18 Mart zaferini sağlayan en önemli etkenlerden birisi de boğaza döşenen mayınlardır Bu mayınlara çarpan Bouvet,Ocean ve İrresistible batmış, Gaulois ve Inflexible isimli zırhlılar başta olmak üzere 10 gemi de ağır hasara uğramıştır Ayrıca 1318 tonluk Turquoise denizaltısı ise topçu onbaşısı Müstecip’in attığı top ile savaş dışı kalmıştır Savaş sonrasında İstanbul’a götürülen bu denizaltıya “Müstecip Onbaşı” adı verilmiştir

İtilaf Devletleri donanması Nusrat Mayın Gemisinin döktüğü mayınlar ve karadan da Çanakkale müstahkem mevkii komutanı Cevad Paşa’nın açtığı ateş sonucunda donanmanın %35’i saf dışı kalmış ve Çanakkale’den çekilmişlerdir

__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Çanakkale

Eski 05-04-2009   #2
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Çanakkale




Bigalı (Çamyayla) Atatürk Evi (Çanakkale)
Çanakkale Savaşları sırasında Atatürk’ün 19Tümen Karargâhı olarak kullandığı iki katlı bu ev 1973 yılında müze haline getirilmiştir Bu evin alt katında iki, üst katında üç odası bulunmaktadır Bunlardan üst katta Atatürk’ün çalışma ve yatak odası ile yaverinin odası bulunmaktadır Burada Atatürk’ün kişisel eşyaları, deri evrak çantası, sivil ve askeri giysileri, günlük mutfak eşyaları ve fotoğraflar sergilenmektedir

Atatürk bu evde 275 kglık mermiyi omuzu ile kaldırıp top namlusuna süren Seyit Onbaşı’nın öyküsünü dinlemiştir




Kalafat Mehmet Paşa Mezarı (Gelibolu)
Sadrazam Kalafat Mehmet Paşa’nın mezarı Gelibolu’da Fener Meydanı’ndadır

Kalafat Mehmet Paşa Yeniçeri Ağası iken 1778’de Sadrazam olmuş, bir yıl sonra da görevden alınarak Bozcaada’ya sürülmüştür Bir süre sonra Hanya Muhafızlığına tayin edilmişse de görevden affını ve Gelibolu’ya yerleşmek için izin istemiştir Halil Hamid Paşa’nın sadrazamlığı sırasında vezirlik rütbesi ile Belgrat Muhafızlığına gönderilmiştir Daha sonra emekliliğini isteyerek Gelibolu’ya yerleşmiştir Burada 1782 yılında ölmüş ve Gelibolu’da gömülmüştür





Namazgah Şehitliği (Biga)
Biga ilçesinin Hamdibey Mahallesi’nde 1915’te Biga’da 1850 yataklı Harp Hastanesi’ne ağır yaralı olarak getirilirken şehit olan 173 subay ve erin mezarları bulunmaktadır

Şehitliğin etrafı alçak bir duvarla çevrili olup mezarların baş taşları Çanakkale Savaşı’ndaki askerlerin giydiği “kabalak” denilen şapkaları şeklinde yapılmıştır Bu anıtta:

“Bu makbere 1914 senesinde harpte tahur olan Harb-i Umuminin Çanakkale Savaş Meydanında yaralanmış ve nakil eyledikleri Biga Harp Hastahanesinde ve asıl karabı yezdan olmuş 173 er konmuştur Zahir-Sen bugünkü hayat ve saadetini bu mübarek şehitlere medyunsun Minnet borcunu unutma 1914 canları pahasına bizlere bu vatan topraklarını armağan eden kahraman şehitlerimizin ruhları şadolsun” Yazılıdır





Kanlı Sırt Anıtı (Gelibolu)
Gelibolu Yarımadası’nın en dar yerinde, Kabatepe ile Conkbayırı arasında kalan kanlısırt’ın doğu ucunda Kanlısırt Anıtı bulunmaktadır Buradaki Anzak ve Türk siperleri birbirlerine çok yakın olduklarından ötürü ölülerin siperden çıkartılıp gömülmesi olanaksızlaşmıştı Bu nedenle de burada dökülen kanlardan ötürü Kanlısırt ismi verilmiştir

Anıt yarı konkav şekilde köfeki taşından levha halinde yapılmıştır Bu anıtın üzerinde;

“Anzak Kolordusu 6-7 Ağustos 1915’de Anafartalar bölgesine çıkartma yapan 9İngiliz Kolordusunun hedefine ulaşmasını kolaylaştırmak amacıyla 19 ve 16 Tümenlerin savunduğu Arıburun cephesindeki Türk kuvvetlerini yerinde tutmak için taarruz etti 16 Tümen birlikleri çok çetin geçen çarpışmalarda 1520 şehit,4750 yaralı vermesine rağmen kanlı sırtı kahramanca savundu” yazılıdır

Kanlısırt’ın bitiminde sağdaki İngiliz Mezarlığının kenarında bir kanal görülmektedir Deniz tarafından çıkartma yapan askerlerin kazdıkları bu tünel fark edildiğinde patlatılarak düşmanın çıkışına mani olunmuştur





Mehmet Çavuş Anıtı (Gelibolu)
Gelibolu Arıburnu, Cesaret Tepe üzerinde; sayıca üstün Anzak kuvvetlerine karşı savunmasını gösteren ve onlara tepeyi vermeyen Mehmet Çavuş ve takımının anısına bir anıt yapılmıştır Bu nedenle de bulundukları tepeye “Cesaret Tepe” ismi verilmiştir Mehmet Çavuş’ın yakın dövüşte süngüsü kırılmış, taş ve yumrukla karşı koyarken de şehit düşmüştür

Mehmet Çavuş Anıtı kare bir kaide üzerine, 310 m yüksekliğinde dört köşe bir sütundur Kitabesindeki çapraz konmuş iki kılıcın üzerinde de Mehmet Çavuş’un ismi yazılıdır





Onbaşı Seyit Anıtı ve Rumeli Mecidiye Bataryası (Gelibolu)
Gelibolu, Kilitbahir yakınında Mecidiye Şehitliğinin karşısında bulunan alandaki bu anıt, Seyit Onbaşı’nın anısına yapılmıştır Mermer bir kaide üzerine 275 kglık bir mermiyi taşıyan Seyit Onbaşı’nın bronz heykeli yerleştirilmiştir

Seyit Onbaşı Edremit’in Havran-Çamlık Köyü’nde 1889 yılında dünyaya gelmiş, 1909’da askere alınmıştır Askerliğinin 6yılında Gelibolu Mecidiye Bataryasında topçu eri iken Queen Elizabeth ve Ocean zırhlılarının açtığı ateş sonucu açılan çukura baş aşağı beline kadar gömülmüştür Yanındaki sıhhiye eri Onu bacaklarından çekerek kurtarmıştır O sırada bataryada bir tane top ve birkaç topçu eri hayatta kalmıştır Gemilerin ateşi devam etmekte iken topun mermiyi kaldıracak olan metaforası (vinci) isabet aldığı için parçalanmıştır Bunun üzerine Seyit Onbaşı, 276 kglık mermiyi arkadaşı Niğdeli Ali’nin yardımı ile sırtlamış ve bu şekilde topun altı basamağını çıkarak mermiyi topa sürmüş ve ateşlemiştir Bu atışla Ocean’a isabet eden mermi gemiyi hareketsiz bırakmış ve bir süre sonra da Ocean batmıştır Bundan sonra Türk Müstahkem Mevkileri Komutanı Miralay Cevad Bey (AlbCevat Çobanlı) eliyle Ona onbaşı rütbesini takmıştır

Seyit Onbaşı Kurtuluş Savaşı’na katılmış ve yaralanmıştır Savaştan sonra Havran’da bir yağ fabrikasında hamallık yaparken 50 yaşında zatürreeden ölmüştür Bugün doğduğu köye, Havran’daki ilkokula ve bir sokağa Onun ismi verilmiştir Havran’da top mermisini taşırken temsil edilen bir heykeli bulunmaktadır

Mecidiye Bataryasının bulunduğu yerde o günün anısına mermerden bir kaide üzerinde dikdörtgen şeklinde yukarı yükselen Mecidiye Anıtı bulunmaktadır





Son Ok Anıtı (Gelibolu)
Gelibolu, Alçıtepe Köyü’nün 500 mbatısında alçak bir duvarla çevrelenmiş bir alanın ortasına üç katlı beyaz mermerden bir anıt yapılmıştır Kare kaide üzerinde yükselen dikdörtgen anıtın yan yüzleri şehit Mehmetçiklerin kanlarını sembolize etmek için kırmızı renge boyanmıştır Anıtın üzerinde ay yıldız, altında dikdörtgen bir çerçeve içerisinde, elinde silahı ile Mehmetçik röliyefi bulunmaktadır Bunun altındaki kitabede ise;

“120 mmlik Muhasara Bataryası bu mevziden düşmanı süngü hücumu ile attı ve III Kirte (Alçıtepe) Zaferini sağladı 7 Haziran 1915” yazılıdır

Anıtın iki yanına uçları yukarıya doğru olmak üzere iki top mermisi yerleştirilmiştir




Çanakkale Şehitler Abidesi ve yanındaki Şehitlik (Eceabat)
Gelibolu, Seddülbahir’in 3 km kuzeydoğusunda, Morto Koyu’nun doğusunda denize hakim Eski Hisarlık Tepe’nin sırtında Ömer Kaptan tepe’si üzerinde yer alan bu anıt bütün Çanakkale Savaşları şehitlerinin anısına yapılmıştır Bu anıt, Çanakkale Savaşları’nda şehit düşen 253000 şehidi simgeleyen anıtların en görkemlisidir

Çanakkale şehitleri anısına ilk olarak anıtın yapılması için Alçıtepe düşünülmüş ve planlanmış, ancak arazinin bozukluğu ve denize uzak oluşundan ötürü bundan vazgeçilmiş ve bugünkü yerine yapılmıştır İlk kez bu anıtın yapılması 1944’te kararlaştırılmış ve aynı yıl bir yarışma açılmıştır Yarışmayı Y Mimar Doğan Erginbaş ve YMimar İsmail Utkualan’ın hazırladığı proje kazanmış, anıtın yapımına 19 Nisan 1954’te başlanmış ve 21 Ağustos 1960’ta tamamlanarak açılmıştır

Anıt 2500x2500 m ölçüsünde bir kaide üzerine 4170 m yüksekliğinde dört ayak üzerine oturtulmuştur Buradaki ayaklar 750x750 ölçüsünde, 10’ar m aralıklı olup, girişte 3000x3000 mlik bir onur holü bulunmaktadır Anıtın ayakları üzerinde bulunan rölyefler Kültür Bakanlığı’nca yaptırılarak 27 Kasım 1999’da açılmıştır Anıt, son derece güzel bir ışıklandırma sistemine sahiptir Bahçesinde bulunan direk yekpare bronzdan olup 25 m yüksekliğindedir Bu direk ABD’de yaşayan Nazmi Celal (William Johnson) tarafından hediye edilmiştir Anıtın tümü 625 kmlik bir alanı kaplamaktadır

Anıtın orta yerindeki taş blok burada şehit düşmüş askerlerin toplu mezarlarını sembolize etmektedir Bunun üzerinde Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitleri için yazdığı şiirin ilk mısrasına yer verilmiştir Ayrıca anıtın altında Çanakkale Savaşı eserlerinden oluşan bir müze açılmıştır Bu müzede savaş alanı kroki ve haritaları ile savaşta kullanılmış mermiler, dürbünler, Anzaklara ait mektuplar, içki, ilaç, karavana kapları, sigara tabakaları ve bazı savaş araç ve gereçleri sergilenmektedir Bunlar arasında her iki tarafın birbirlerine açtıkları ateş sırasında havada çarpışan mermiler ile kemiklere saplanmış mermi ve şarapnel parçaları bulunmaktadır

Çanakkale Şehitler Anıtı’nın yanında Mayıs 1992’de yapımı tamamlanmış bir şehitlik bulunmaktadır Burada üstlerine ay yıldız konulmuş, isimleri tespit edilebilen 100 subay ve 398 erin isimleri yazılıdır





Yahya Çavuş Şehitliği ve Anıtı (Gelibolu)
Ertuğrul Koyu’na hakim bir tepede bulunan Yahya Çavuş Şehitliği ve Anıtının bulunduğu yerde 25 Nisan 1915’te Ertuğrul Koyu’a çıkartma yapan İtilaf Kuvvetlerinin 3 Alayına karşı 26Alay 3Tb10Bölüğünün 21Takımından olan, Ezineli Yahya Çavuş 63 askeri ile savaşmıştır Sabah gün ağarmasından batımına kadar üç alaya karşı kahramanca dövüşerek şehit olmuşlardır İngilizlerin Aytepe’yi ele geçirmelerinin ardından süngü hücumuna kalkan Yahya Çavuş ve askerleri burada İngiliz hücumunu geciktirmiş ve savaşın geleceği üzerinde büyük rol oynamıştır Bu çatışmadan Yahya Çavuş ve birkaç askeri sağ çıkabilmiştir

Bu olayın anısına, Ertuğrul koyuna hakim bir tepede yapılan anıtta, mermer bir kaide üzerinde Yahya Çavuş iki yanında ellerinde bayrak ve tüfek tutan iki askerin arasında canlandırılmıştır Mermer kaide üzerindeki plakette ise Yahya Çavuş’un adı yazılıdır





Gözetleme Tepe Şehitliği ve Anıtı (Gelibolu)
Behramlı’dan Saros Körfezi’ne doğru giderken Alçıtepe’den sonra Çam ağaçları içinde Saros Körfezi’ne hakim Gözetleme Tepesi denilen yerdedir

1939’da yapılan üç katlı, yukarıya doğru katları küçülen beyaz renkte bir anıttır Bunun yanında sanduka biçiminde isimleri bilinmeyen üç şehidin mezarları yan yanadır





Hastane Bayırı Şehitliği ve Anıtı (Eceabat)
Eceabat İskelesine 1 km uzaklıkta Hastane Bayırında bulunan şehitlik, savaş sırasında burada kurulmuş olan seyyar hastaneye getirilen yaralılardan hayatlarını kaybedenlerin gömüldükleri yerdir

Etrafı alçak bir duvarla çevrili şehitliğin demir parmaklıklı kapısından içeriye girilince çimenler üzerinde üzerleri bayrak şeklinde yapılmış çoğunun adı bilinmeyen şehit mezarları vardır Merdivenle çıkılan yüksek mermer bir platformun üzerindeki obelisk şeklindeki anıtın üst tarafında ay-yıldız bulunmaktadır Obeliskin alt tarafındaki yazıtta şunlar yazılıdır:

“Birinci Cihar Harbinde burada Tanrısına kavuşan ulu şehitlerimizin ruhuna el-fatiha 1331-1333 (1915-1917)”

3 Kasım 1914’de Seddülbahir Batarya komutanlığı yapan Gazi YzbŞemsettin Çamoğlu da öldükten sonra kendi vasiyeti üzerine buraya gömülmüştür





Hasan Mevsuf Anıtı Top Bataryası ve Şehitliği (Çanakkale)
Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasında, Eski Çanakkale-İzmir yolu üzerindeki Kepez Köyü yakınlarında Hasan Mevsuf Anıtı ve Şehitliği bulunmaktadır 18 Mart 1915’de buradaki denize hakim tepenin yamacında 2 tane 15’lik ve 3 tane de 5’lik topun bulunduğu topçu bataryasının kumandan ve erlerinin şehit oldukları bu yere yapılmış olan anıttır

Siyah mermer bir kaide üzerinde yukarıya doğru daralan, üzerine tunçtan bir top mermisi konmuş dört köşe bir anıttır Bu anıtın üzerindeki yazıtta şunlar yazılıdır:

“ 22 düşman harp gemisinin zorladığı Çanakkale Boğazı Türk azmi karşısında geçilemedi O gün 18 Mart 1915, Türk zaferinin üstün başarısını bu topçu bataryası göstermiştir Burada o gün yurdu için savaşırken şehitlik mertebesine yükselen batarya Komutanı ÜtgmHasan ile Tk K TğmMevsuf ve dört er yatmaktadır

Batarya Komutanı ÜtgmHasan Bey için 18 Mart 1915 sabahı, İstanbul’dan Çanakkale Müstahkem Mevkii komutanlığına bir kızının dünyaya geldiğini bildiren telgraf gelmiştir Bu telgrafı alan Cevat Paşa bataryaya gelmiş ve ÜtğmHasan’a :“Bir kızın dünyaya geldi Allah bağışlasın, izinlisin” demiştir Hasan Bey ise “Komutanım, vatan daha mukaddes, gidemem İsmini Didar koysunlar” cevabını vermiş ve aynı gece bütün batarya ve Hasan Bey gemilerden atılan toplarla şehit olmuştur

Anıttan 150 m kadar ileride denize hakim tepenin yamacındaki küçük şehitlikte burada şehit olan 6 subay ve erin mezarları bulunmaktadır Etrafı alçak muntazam bir duvarla çevrili şehitliğin kapısına dört basamakla çıkılmakta olup, kapının iki tarafına madenden birer top mermisi yerleştirilmiştir




Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Çanakkale

Eski 05-04-2009   #3
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Çanakkale




Conkbayırı Anıt ve Mezarlarlığı (Gelibolu)
Çanakkale Savaşları sırasında 25 Nisan 1915 günü Anzak Koyu’na çıkartma yapan Anzaklar, kendisine çekilme emri verildiği halde bu emri dinlemeyen Mustafa Kemal (Atatürk) tarafından Conkbayırı’nın güney eteklerinde durdurulmuştur Atatürk, cephanesi biten ve geri çekilmeye başlayan askerleri durdurarak “Kurşununuz yoksa süngünüz var” sözünü burada söylemiştir Daha sonra 57Alayı 261 rakımlı bu tepeye doğru hücuma kaldırmıştır Akşam saatlerinde de Anzakları dar sahil şeridinde sıkıştırmıştır Atatürk bu emri vermeseydi Anzaklar yarımadaya hakim olup Conkbayırı-Kocatepe bölgesini ele geçirip Eceabat’a kadar inecek ve İstanbul yolunu açmış olacaklardı Ertesi günü, 10 Ağustos 1915 sabahı bu bölgede tekrar büyük bir çarpışma olmuştur Bu arada Conkbayırı’nın bazı kısımlarını işgal eden Anzak askerlerine karşı yeni bir saldırı yapılarak geri püskürtülmüşlerdir Anzak kuvvetleri bu hamlelerinde başarılı olsalardı bu kez 25 Nisan’da ele geçiremedikleri Conkbayırı’nı alarak tabyaları arkadan kuşatacak ve Çanakkale Boğazı’na inerek İtilaf Devletleri donanmasına İstanbul yolunu açacaklardı

Conkbayırı Anıtı ve şehitliğinin bulunduğu tepede üçü yarım yuvarlak diğer ikisi de biraz daha ileride olmak üzere üzeri yazılı beş mermer anıt vardır Bunlardan birincisinin üzerinde;

“Mustafa Kemal Atatürk 25 Nisan 1915 sabahı Conkbayırı’na doğru ilerleyen düşmana karşı 57Piyade Alayı ile taarruza başlarken “Ben size taarruzu emretmiyorum ölmeyi emrediyorum Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler başka komutanlar kaim olabilir” emri yazılıdır

Mustafa Kemal’in bu sözü üzerine harekete geçen askerler Anzakları Cesarettepe’ye kadar atmışlardır

Buradaki ikinci anıtta şu sözler yazılıdır

“10 Ağustos 1915 sabahı Türk karşı taaruzu siperler yakın olduğundan süngü hücumu ile başlamıştır Düşman donanma topçusunun yoğun ateşi altında cehennemi bir hal alan Conkbayırı’ndaki muharebeler sırasında gözetleme yerinden bir an bile ayrılmayan Anafartalar Grup Komutanı Alb Mustafa Kemalin bir şarapnel misketi ile parçalanan cep saati hayatını kurtarmış ve düşman bu taaruz sonunda Ağılderesi’ne kadar geri atılmıştır

Üçüncü anıttaki yazıt ise şöyledir:

“Düşman kuvvetlerinin,Gelibolu Yarımadasının en önemli bölgesi ve doruk noktası olan Conkbayırı’nı ele geçirerek Türk kuvvetlerini ikiye bölmek ve Çanakkale Boğazı’nı ele geçirmek amacı ile giriştikleri devamlı saldırıları kahraman Türk askerinin büyük cesaret ve gayretle yaptığı savunma karşısında başarısızlıkla sonuçlanmıştır Bu bölgede cereyan eden muharebelerde Türk ordusu 9200 şehit,düşman 12 000 kayıp vermiştir

Şehitliğin yanındaki iki anıttan birincisinde;

“Arıburun’daki düşman kuvvetleri, aldıkları takviyeler ile daha da güçlenmiş olarak 6 Agustos günü Conkbayırı’na doğru yeniden taarruza başlamışlardır Gece gündüz aralıksız devam eden kanlı muharebeler sonunda iki taraf da ağır kayıplar vermiş ve Türk askeri,düşmanı 9 Ağustos 1915 akşamı Conkbayırı tepeler hattına 25 mmesafede durdurmayı başarmıştır

Diğer anıt üzerinde;

“ 19 Piyade Tümen KKurYarbay MKAtatürk 25 Nisan 1915 günü düşmanın Arıburun’a çıkartma yaptığını öğrenince kendi inisiyatifi ile 57 Piyade Alayını bölgeye sevk etmiş,bu arada kıyı örtmesi yapan,cephanesi bitmiş çok az sayıdaki ere yaptıkları süngü hücumu ile kazanılan zaman içinde yetişen alaya mevzi aldırarak,düşmanı Conkbayırı’na ulaşmadan durdurmayı başarmıştır” yazılıdır





Arıburnu Şehitliği ve Anıtı (Gelibolu)
Gelibolu’daki şehitlik girişinin karşısına yüksek mermer bir platform üzerine Arıburun Şehitliği’nin anıtı yerleştirilmiştirYukarıya doğru küçülen üç katlı anıtın her cephesinde yuvarlak kemerli, üzeri sekizgen mermerden sivri bir külahla örtülüdür

Çanakkale Savaşları’nda Arıburnu bölgesinde yaşamını yitiren 608 şehidin anısına yapılan bu anıt ve şehitlik 12 Aralık 1992’de açılmıştır Burada yapılan bir kazıda boynundaki künyesinden İngiliz YzbWolters ile 57Alay 6 blkomutanı Erzincanlı üsteğmen Mustafa Asım Bey’in iskeletleri yan yana silahları ve mataraları ile birlikte bulunmuştur Bu iki şehir şehitliğin içerisindeki anıtın önüne bulundukları şekilde gömülmüşlerdir Bu iki şehidin aileleri bulunmuş ve 1993 yılı başında şehitlikte buluşturulmuştur




57 Piyade Alayı Şehitliği (Gelibolu)
Çanakkale Savaşı sırasında Avustralya ve Yeni Zelanda askerlerinin çıkartma yaptıkları Anzak Koyu ile Conk Bayırı arasındaki alan strateji yönünden son derece önemli idi Bu yüzden buradaki savaşlarda her iki tarafta çok kayıp vermişlerdir Siperlerin birbirlerine 5 m kadar yaklaştığı bu yer savaşlar boyunca en fazla ateş altında kalan bölge idi Karşılıklı bomba saldırıları ve süngü hücumları burada yoğunlaşmıştır

Mustafa Kemal’in komutasındaki 19Tümen’in 57Alay’ı müttefik çıkartmasının ilk gününden itibaren Anzak (Avustralian and New Zeland Army Corps kelimelerinin baş harflerinin birleştirilmesidir) askerlerinin Arıburnu cephesindeki ilerleyişini durdurup geri püskürtmüştür Komutanları da dahil olmak üzere birkaç gazi haricinde bütün alayın komutan, subay ve erlerin şehit olduğu, Bomba Sırtı denilen bu yer Kültür Bakanlığı’nca 1992’de yeniden düzenlenmiştir

Burada yatan şehitlerin en küçüğü 9 yaşındaki Saka Çocuk’tur Ayrıca 57Alay’ın İstanbullu Rum Doktoru Yüzbaşı Dimitroyati, Alay İmamı Konyalı Hasan Fehmi Efendi ile beraber burada gömülüdür Alay’ın komutanı Yarbay Manastırlı Hüseyin Avni Bey’in mezarı parmaklıkla çevrili küçük bir alanın ortasındadır Mermerden yapılmış olan bu mezarın başındaki bir yazıtta kısaca savaş hakkında bilgiler verilmektedir Mezarın ayakucu tarafında dikdörtgen bir kaide üzerinde mermerden yapılmış Alay Sancağı bulunmaktadır

Avustralya’nın Melburn Müzesi’nde sergilenen ve 57Alaya ait olduğu iddia edilen bir Sancağın altındaki plakette şunlar yazılıdır:

“ Bu Alay Sancağı Gelibolu savaş alanından getirtilmiştir,ama esir edilmemiştir Türk Ordusu’nun geleneklerine göre bir alayın sancağı, alayın son eri ölmeden teslim edilemez Bu sancak, sonuncu muhafızın da altında ölü olarak yattığı bir ağacın dalına asılı olarak bulunmuştur Kahramanlık timsali olarak karşınızda duran bu Türk Alayı Sancağını selamlamadan geçmeyin

Şehitliğin giriş kapısının sağ tarafında yüksekçe bir kaide üzerinde bronzdan yapılmış heykelde ihtiyar bir gazi, bir kız çocuğunu elinden tutmuş içerideki mezarlara sanki bakıp konuşuyormuş gibi canlandırılmıştır Bu heykelde tasvir edilen gazi Çanakkale’de savaşmış Hüseyin Kaçmaz isimli biri olup, elinden tuttuğu kız çocuğu de Eylül adındaki torunudur

Anıtın ve şehitliğin 1993’deki açılışında hayatta kalmış Anzac askerlerinden Jaen Ryan ile bu gazimiz üniformalarını değiştirirler Ne yazık ki bir yıl sonra her iki gazi de ölmüştür Bir söylenceye göre; Alay Komutanı Hüseyin Avni Bey aldığı hücum emrini yerine getirmek üzere son kalan taburu ile hücum hazırlıkları içinde bulunduğu gece kısa bir uyku sırasında Kanlısırt eteklerinde beyaz kümeler görür Uyandığında Tabur komutanına bu rüyayı anlatır ve “Bunlar nedir evladım?” der

Tabur komutanının cevabı ise şöyledir:

“ Komutanım o beyaz kümeler bu sabah gün doğmadan şehitlik mertebesine ermek için hücuma kalkacak Mehmetçiklerin iç çamaşırlarıdır Her bir Mehmetçik şehit olabilmek için temiz çamaşırlarını giymiş salimen dönersek diye üzerlerinden çıkanları yıkayıp çalılıklar üzerine sermişlerdir

Bu rüyanın ertesi günü ise alaydan hiç kimse sağ kalmamış, su taşıyan saka çocuğundan komutanına kadar hepsi şehit olmuştur





Zığındere Sargı Yeri Şehitliği (Gelibolu)
Seddülbahir’e 4 km uzaklıkta Zığındere Plaj Mevkii ile kuzeyindeki Sargıyeri Mevkii arasındaki uzun dere yatağı, Çanakkale Savaşları’nda en kanlı çatışmaların geçtiği bölgedir Dere yatağının kısmen korunaklı olması dolayısıyla burası her iki taraf için de çok önemliydi Bunun için birkaç metreyi ele geçirmek için binlerce asker burada hayatını kaybetmiştir

General Hamilton Zığındere’de başarıya ulaşamayınca 28 Haziran’da Zığındere’den taarruza başlamış, gemilerden açılan top atışları karşısında bölgede sıkışan orduya takviye olarak gönderilen 11 ve 6 tümenler ile taarruz güçlükle durdurulabilmiştir Her iki tarafın da çok kayıp vermesine rağmen istenilen sonuç elde edilememiştir Bu bölgedeki çatışmalar Seddülbahir bölgesindeki savaşların noktalandığı yerdir Müttefik kuvvetleri geri çekilirken de en son bu bölgeyi boşaltmışlardır

Zıgındere’nin girişinde plajın hemen arkasında İngilizlerin su sıkıntısını karşılamak için açtıkları demir konstrüksiyonlu bir kuyu halen durmaktadır Kuyunun bileziğinde bunu açan mühendislerin isimleri yazılıdır

Zıgındere ile Alçıtepe arasında, Alçıtepe’nin 1 km batısında bulunan Sargı Yeri Şehitliği savaşın bitiminde yapılmıştır Bu şehitlik 1995’de yenilenerek 30 Temmuz 1995’de açılmıştır Seddülbahir bölgesindeki savaşlarda yaralanan askerler burada tedavi görürken, İngiliz donanmasının bombardıman ve saldırısına maruz kalarak şehit olmuşlar ve topluca buraya gömülmüşlerdir 1995’deki düzenlemede toplu mezarlardan çıkarılan kemikler burada muntazam bir şekilde gömülmüş ve künyeleri olanların da isimleri üzerlerine yazılmıştır Burada 60’ı subay olmak üzere 300 şehit gömülüdür Şehitlikte normal insan boyutunda, mermer kaide üzerinde bronzdan, kucağındaki yaralı bir askeri kızgın güneşten korumak için elini yukarıya kaldırmış bir askeri gösteren anıt bulunmaktadır




Havuzlar Şehitliği (Gelibolu)
Kerevizdere’de 21 Haziran 1915’te şehit düşen askerlerin anısına mermerden iki katlı bir kaide üzerine yukarıya doğru incelen, obelisk şeklinde bir anıt yapılmıştır Çanakkale Şehitlerine Yardım Derneği tarafından 1961-1962 yıllarında yaptırılan anıtın çevresinde şehitlerin kemikleri toplanarak bir araya getirilmiş, anıtın üzerine de askerlerin isimleri yazılmıştır

İtilaf Devletleri komutanı General Hamilton 27 Nisan 1915’te başlattığı taarruzda kıyılara hakim olmuş ve tepeleri ele geçirmiştir Bunu önlemek üzere karşı taarruzda altı bin kişi şehit olmuş, Fransızların kayıpları da 2500’ü bulmuştur




Akbaş Şehitliği (Eceabat)
Çanakkale, Eceabat ilçesi’nin Yalova Köyü girişinde bulunan bu anıt 7tümenden şehit düşenlerin anısına 1945 yılında dikilmiştir Şehitlikte, Şehit Binbaşı Ali Zeynel Abidin ve 18 asker elbiseleri ile gömülüdür



İlk Şehitler Anıtı ve Şehitliği (Gelibolu)
Seddülbahir Kalesi önünde, Cephanelik Şehitliği adı ile de isimlendirilen İlk Şehitler Anıtı 3 Kasım 1914’de İtilaf Devletleri donanmasından 6 kruvazörün açtığı bombardıman sırasında bir bombanın kale içindeki cephaneliğe isabeti sonucu meydana gelen infilakta ölen 5’i subay 81’i er olmak üzere savaşta ilk canlarını veren 86 şehidimizin anısına 1986’da düzenlenmiştir

Seddülbahir Kalesi komutanı Yzb Şevki, Komutan muavini ÜstğmCevdet ile takım komutanları ÜstğmRıza ile Tğm Eşref burada yatmaktadırlar

Sekizgen mermer bir kaide üzerinde yukarıya doğru incelen mermerden anıtın arkasında kalede patlayan cephaneliği sembolize etmek için de yine mermerden bir kale burcu yapılmıştır Bu anıt ve şehitliğin etrafı geniş bir duvar ile çevrelenmiş ve içerisi de çimlenmiştir




Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Çanakkale

Eski 05-04-2009   #4
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Çanakkale




İskiter Kalesi (Gökçeada)
Çanakkale, Gökçeada, Yukarı Kaleköy’de bulunan İskiter Kalesi’nin yalnızca surlarının bir bölümü günümüze ulaşabilmiştir Cenevizliler tarafından yapılan bu kale, Çınarlı Ovası’na hakim bir tepede olup, moloz taştan yapılmıştır


Azepler Namazgâhı (Gelibolu)
Gelibolu’da bulunan Azepler Namazgâhı 1407 yılında yapılmıştır Osmanlı mimarisinde namazgâhların en görkemlilerinden biri olup, 1250x1000 m ölçüsündedir Avlu duvarı ile çevrili olan namazgâhın iki minberi bulunmaktadır Bu minberlerden birinin üzeri külahlı, diğeri açıktır Minberlerin ortasında yer alan mermer mihrap stalaktitlidir ve iki yanında da birer dikdörtgen çerçeveli penceresi bulunmaktadır Ayrıca yine mihrabın iki yanında duvara bitişik birer sütun bulunmaktadır Namazgâhın dikdörtgen söveli giriş kapısı üzerinde üçgen şeklindeki kitabesinde bu kapının Ladikli Süleyman Oğlu Aşık tarafından yaptırıldığı yazılıdır Kitabenin çevresi rûmi ve palmetlerle bezelidir Önceki yıllarda harap durumda olan namazgah, Gelibolu Turizm Derneği ve Gelibolu Müftülüğü tarafından temelden onarılarak bugünkü durumuna getirilmiştir




İskiter Kalesi (Gökçeada)
Çanakkale, Gökçeada, Yukarı Kaleköy’de bulunan İskiter Kalesi’nin yalnızca surlarının bir bölümü günümüze ulaşabilmiştir Cenevizliler tarafından yapılan bu kale, Çınarlı Ovası’na hakim bir tepede olup, moloz taştan yapılmıştır



Bozcaada Kalesi (Bozcaada)
Bozcaada Kalesi, Bozcaada koyunun kuzey tarafında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmıştır İlk yapılışına ait kitabesi günümüze gelememiştir Kale XVyüzyıl eseridir Ancak sonraki yıllarda yapılan onarımlarla orijinalliğinden büyük ölçüde uzaklaşmıştır

Köprülü Mehmet paşa’nın sadrazamlığı sırasında bir süre Venediklilerin eline geçen Bozcaada Osmanlılar tarafından yeniden ele geçirilince kale onarılmış ve genişletilmiştir Randolp bu kalenin dikdörtgen şeklinde olduğunu ve 20 topunun bulunduğunu belirtmiştir Yine kale içerisinde Osmanlı yerleşim alanı olduğu Randolp’tan öğrenilmektedir

Kalenin giriş kapısı üzerinde Sultan IIMahmut tarafından yaptırılan onarıma ilişkin bir kitabe bulunmaktadır

“Yaptı bu kal’e-i mansurayı Sultan Mahmud
Hak te’alâ ede a’dasın her dem makhûr
Aynıyâ düşdü dedim mısra tarihi metin
Oldu Bozcaada’nın kal’e ve şehri-ma’mûr” 1231 (1815)

Kalenin deniz tarafındaki kapısı üzerinde de bir diğer yazıt bulunmaktadır

“Etdi bu hısn-ı hasini yeni baştan tecdid
Han Mahmud şiyem dâd u dârâ tedbir
Her gören eyledi tarihini Aynî Tahsin
Buldu Bozcaada’nın suru ne zibâ ta’mir” 1231 (1815)

Kale, günümüze iyi bir durumda ulaşan, bir iç kale ile bunun içerisindeki kule ve burçların takviye ettiği surla çevrilidir Ayrıca sarnıcı, cephanelik, karargâh binaları ile sahile kadar uzanan dış surlar da bunları tamamlamıştır Limandan 15 km içeride 1842’de ikinci bir kale daha yaptırılmıştır Yenikale ismiyle anılan bu yapının da yazıtı bulunmaktadır

Kale, şehirden iki yanı muntazam duvarlarla örülü geniş ve derin bir hendekle ayrılmıştır Kale kapısı bu hendeğin üzerinde olup, bir köprü ile içeriye girilmektedir Günümüzde sabit olan bu köprünün eskiden asma köprü olduğu bilinmektedir




Seddülbahir Kalesi (Eceabat)
Seddülbahir Kalesini Sultan IVMehmet döneminde, Ferit Ahmet Paşa Mimar Mustafa Ağa’ya 1659’da yaptırmıştır Bu kale günümüzde yıkık ve harap durumdadır



Kilitbahir Kalesi (Eceabat)
Osmanlı kale mimarisinin en görkemli eserlerinden olan Kilitbahir Kalesini Fatih Sultan Mehmet 1462 yılında yaptırmıştır Kilitbahir Kalesi, deniz kilidi anlamına gelen bir sözcüktür Bu kalenin yapımından sonra boğazın aşağı kesiminde yeni kaleler yapıldığından ötürü de Kilitbahir’e Eski Hisarlar ismi verilmiştir Karşısındaki Kale-i Sultaniye ile arasındaki uzaklık 1200-1250 mdir

Çanakkale Boğazı’nın kontrolü için yaptırılmış, daha sonra genişletilmiş ve buraya kulelerle tabyalar eklenmiştir Bunların başında Sarıkule, Mecidiye ve Namazgah tabyaları gelmektedir Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman da 1551’de buraya giriş kapısı kulesi ile yeni bir sur daha eklemiştir Kilitbahir Kalesinin çevresi bir taraftan deniz, diğer taraftan da geniş ve derin hendeklerle korunmaktadır

Kalenin hiçbir yerde karşılaşılmayan kendine özgü bir planı vardır Ancak, nedense surların duvar kalınlıkları Çanakkale’deki diğer kalelerle ölçülemeyecek kadar zayıf tutulmuştur Buna karşılık yonca planı şeklindeki üç avlulu iç kale çok daha kuvvetli, korunaklı bir yapıya sahiptir İç kale yedi katlı olup, her katta değişik sayıda ve ölçüde hücreler bulunmaktadır Duvarları oldukça düzgün moloz taşlardan yapılmış ve kalenin her yüzüne de pencere ve mazgallar açılmıştır

Kanuni Sultan Süleyman zamanında yapılan köşe kulesi oldukça iri kesme taşlardan yapılmış olup, üç kattan meydana gelmiştir Üzeri kubbe ile örtülüdür Giriş kapısı üzerine de bir yazıt konulmuştur Ayrıca bu girişin kuzeyine 1893-1894 yıllarında kesme taştan mazgalsız bir de koruma duvarı eklenmiştir Bu duvarın arasında da yer yer tuğla ve mermer parçalarına rastlanmaktadır




Kumkale Kalesi (Çanakkale)


Çanakkale Boğazı girişinde bulunan bu kale, Sultan IVMurad zamanında yapılmıştır Günümüzde Milli Savunma Bakanlığı’nca



Çimenlik Kalesi (Kale-i Sultaniye)(Çanakkale)
Çanakkale’nin önemli kalelerinden olan bu kalenin ne zaman yapıldığı kesin olarak belirtecek bir belgeye rastlanmamakla beraber, XVyüzyılın ortalarında Fatih Sultan Mehmet tarafından boğazı kontrol altına almak amacıyla yaptırıldığı sanılmaktadır Kanuni Sultan Süleyman döneminde, 1551’de kalenin burçları onarılmıştır Çimenlik Kalesi karşısındaki Kilitbahir Kalesi ile birlikte Çanakkale Boğazı’nı kontrol altında tutan askeri strateji yönünden önemli bir savunma kalesidir Batı kaynaklarında bu kaleden Anadolu veya Asya Hisarı olarak söz edilmektedir Boğazın aşağı kesimlerinde sonradan yeni kaleler yapıldığından ötürü de bu kaleye Kalâ-i Sultaniye ismi verilmiştir Kalenin iki tarafı denize, bir tarafı da karaya açılmaktadır Dördüncü cephesini ise Kocaçay olarak isimlendirilen akarsu sınırlamaktadır Kalenin yanındaki yerleşimde bir zamanlar çanak-çömlek imalathaneleri bulunuyordu

Kale-i Sultaniye’nin dışarıya açılan kapısı üzerinde 137x058 m ölçüsünde iki satırlık Türkçe bir kitabesi bulunmakla beraber bu kitabenin tamamı tahrip edildiğinden okunamamıştır Ekrem Hakkı Ayverdi bu kitabenin 1570-1571 tarihini taşıdığını ve yapının Kilitbahir Kalesi’ndeki 1541-1542 tarihli Kanuni kulesinin benzeri olduğunu ileri sürmektedir Kitabenin son mısrasındaki 1570-1571 tarihi de okunabilmektedir Bu da bu kapının bulunduğu bölümün Sultan IISelim döneminde değişikliğe uğradığını kanıtlamaktadır

Çanakkale Boğazı’nın en dar yerinde olan kale, dış surlar ve iç kale olmak üzere iki ayrı bölümden oluşmuştur Bunlardan dış surlar 110x160 m ölçüsünde dikdörtgen planlı olup, duvarların kalınlığı 5-7 m arasında değişmektedir Kale girişinde 1550 m yüksekliğinde bir kule, bunun yanında da küçük bir cami bulunmaktadır Ayrıca avlusunda da bir hamam vardır Kalenin üzerinde 2 m kalınlığında mazgallar bulunmaktadır Buradaki kulelerin tümü duvarlardan dışarıya doğru taşkın olarak yapılmıştır İçlerinde en önemlisi de sur duvarlarının ortasında 14 m ye kadar yükselen, 1550 m çapındaki kuledir

İç kale Ahmedek olarak da isimlendirilir 2870x4250 m ölçüsünde 20 m yüksekliğinde, 7 m kalınlığında duvarları olan görkemli bir yapıdır İç kale üç katlı ve bir de üst sofadan oluşmaktadır Bunlardan birinci kat avludan 4 m yüksekliktedir Kuzey yönündeki basık kemerli bir kapıdan kalenin içerisine girilmektedir İkinci katta 5 m çapında, kubbeli on odası bulunmaktadır Bu kalenin de duvarları 5 m kalınlığındadır

XIXyüzyılda terk edilen kalenin deniz tarafındaki dış duvarı ile burçları Sultan Abdülaziz döneminde 1863’te yıktırılmış ve buraya toprak tabyalar yaptırılmıştır Özellikle eski mazgallar bozulmuş ve geniş alanlar toplar için oluşturulmuştur IDünya Savaşı sırasında da büyük ölçüde tahrip edilmiş, ahşap katları sökülmüş, duvar taşları da çevredeki yapılarda kullanılmıştır

Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye isimli eserini burada yazdığı söylenmekte olup, günümüzde müze olarak kullanılmaktadır




Küçükkuyu (Ceneviz) Köprüsü (Ayvacık)
Küçükkuyu köprüsünün ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Cenevizliler zamanında yapıldığı iddia edilmişse de bu iddia kesinlik kazanamamıştır Mıhlı Vadisinde, Mıhlı Çayı üzerindedir

Tek gözlü ve yuvarlak kemerli köprünün kilit taşının bulunduğu yere kadar yükselmekte ve iki yana doğru alçalmaktadır Kesme taştan yapılmış olan bu köprü iyi bir durumda günümüze ulaşmıştır




Behramkale (Hüdavendigâr) Köprüsü (Ayvacık)
Ayvacık Behramkale yolu üzerinde, Behramkale’ye 1 km uzaklıkta bulunan bu köprü XIVyüzyılda Sultan IMurad döneminde Hüdavendigâr Camisi ile birlikte yapılmıştır

Günümüze iyi bir durumda gelen köprünün ortasında sivri bir kemeri bunun yanında da daha küçük ikişer kemer bulunmaktadır Orta kemerin iki yanında birer selyaran vardır Kesme taştan yapılan bu köprü, Selçuklu ve Osmanlı köprülerinin özelliklerini taşımaktadır Ortadaki büyük kemerden sonra köprü iki yana doğru alçalmaktadır




Gazi Yakup Bey Hanı (Lapseki)
Gazi Yakup Bey Hamamı, Lapseki Çardak’ta Fatih Sultan Mehmet’in emri ile Gazi Yakup Bey’in XVyüzyılda yaptırdığı külliyenin bir bölümünü oluşturmaktadır

Hanın giriş kapısı üzerinde, iki mermer sütunun taşıdığı üç yazıttan ikisi günümüze ulaşmıştır Buradaki kitabede:

Şanı parlak, Burhanı, delili, me’ali olan bu güzel hanın inşası, ihsanı, aleme şayi olan Sultan Murad oğlu Sultan Mehmet tarafından, divanında kulu bulunan Emir-i mübteba Ya’kub Bey’e emrolunmuştur
Cenab-ı Hak bünyanını müsibetlerin savletinden muhafaza buyursun, Dur
Rahmet itsun ol kişinin ruhuna had hûda kide ihlasile bünyad idene bunu dua
Hem Şefi’d, Ömer, Osman, Aliyy-i Murtaza
Kim Cihan bakiy değildur anı bilür hasüam baki olan cihand, Ancak dua dur vesselâm 1463-1464

Gazi Yakup Bey hanı 6190x1845 m ölçüsünde dikdörtgen planlı bir yapıdır Moloz ve düzgün taştan yapılmıştır İç mekanda bulunan üç dizi halinde yirmişerden atmış sütun kırma çatıyı taşımaktadır Bu sütunlardan orta dizidekiler mermerden, yan dizidekiler de ahşaptandır Sütunların başlıkları ve sütun gövdeleri çevredeki antik yapılardan getirilmiştir Hanın yan bölümlerine konuklar için odalar yapılmıştır




Adatepe Camisi (Ayvacık)
Çanakkale, Ayvacık İlçesi Adatepe Köyü’ndeki bu caminin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır Bununla beraber zağanos Paşa’nın eşi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir

Kareye yakın dikdörtgen planlı cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Mihrap ve minberi mukarnaslı olup, üzerlerinde rumi motifler ve bitkisel bezemeler görülmektedir Ayrıca haziresinde de Osmanlı taş işçiliğini yansıtan mezar taşları bulunmaktadır Caminin altında bir de sarnıç vardır Caminin köşesine kare kaide üzerine silindir gövdeli köfeki taşından bir minare eklenmiştir




Yeşilyurt Köyü Camisi (Ayvacık)
Yeşilyurt Köyü Camisi kiliseden camiye çevrilmiştir Kilisenin ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır Cumhuriyetin kuruluşundan sonra mübadele kapsamında Çanakkale’den Rumların ayrılmasından sonra camiye dönüştürülmüştür

Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kaba taş ve tuğladan yapılmıştır Üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür Beden duvarları üzerinde iki sıra halinde pencereler bulunmaktadır Bunlardan ikisi yuvarlak kemerli, biri de ikiz pencereler halinde ampir üsluptadır Camiye çevrildikten sonra yanına dikdörtgen taş bir kaide üzerine yuvarlak gövdeli, tek şerefeli bir minare eklenmiştir Mihrabı herhangi bir özellik taşımamaktadır




Süleyman Paşa Camisi (Lapseki)
XIVyüzyılda Orhan Gazi döneminde Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır Bu caminin Gazi Süleyman Paşa’nın 1345-1357 yılında Rumeli’ye geçerken kiliseden camiye çevirdiği söylenmektedir Ancak Bizans dönemine ait herhangi bir mimari iz görülmemektedir Günümüze orijinalliğini büyük ölçüde yitirerek gelebilmiştir

Dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür İki katlı bir son cemaat yeri vardır Stalaktitli mihrabı ile minaresi orijinalliğini korumaktadır




Alaybey Cami (Bozcaada)
Bozcaada meydanında, parkın karşısında bulunan Alaybey Camisi’nin kitabesi günümüze ulaşamadığından ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır Çanakkale Vakıflar Müdürlüğü’nde de bu konuda bir bilgiye rastlanmamıştır Buradaki cami ile ilgili bir vakfiyede Bozcaada’da Miralay Ahmet Ağa Camisi’nin ismi geçmekte olup, caminin Miralay Ahmet Bey tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır Büyük olasılıkla Alaybey ismi de buradan kaynaklanmaktadır Burada bulunan XVIyüzyıla tarihlenen Ali Ağa Camisi’nin harap olduğu ve Miralay Ahmet Ağa tarafından da yenilendiği sanılmaktadır Mimari üslubundan XVIIIyüzyılın başlarında yapıldığı sanılmaktadır Cami avlusuna yuvarlak kemerli bir kapıdan girilmektedir Bu kapının üzerinde, önünde ve arkasında dikdörtgen birer kitabe bulunuyorsa da yazıları okunamayacak derecede silinmiştir Arkadaki kitabe 1903 (1321) tarihli olup, caminin bu tarihte onarıldığını veya yenilendiğini göstermektedir

Camiye kuzey yönündeki beş taş basamakla çıkılmakta ve basık kemerli çift kanatlı ahşap bir kapıdan girilmektedir Bu kapının iki yanında basık kemerli bir pencere ve bunun üzerinde de birisi kapı üzerine rastlamak üzere üç küçük pencere daha bulunmaktadır Caminin doğu ve batı cephelerinde üçer, güney cephesinde de dört penceresi vardır Caminin içerisi barok üslupta bitkisel motiflerle geç devirde bezenmiştir İbadet mekanının üzeri ahşap bir tavanla örtülmüştür Mihrap ve minberde bezeme elemanları yoktur Giriş kapısının iki yanındaki köşelerde bulunan birer ahşap merdivenle de kadınlar mahfiline çıkılmaktadır Caminin kuzeybatı köşesine kesme taştan tek şerefeli bir minare yerleştirilmiştir

Caminin bahçesinde XVI-XIXyüzyıl mezarlarından oluşan küçük bir hazire, geç devirde yapılmış bir şadırvan ve Kuran kursu olarak yararlanılan küçük odalar bulunmaktadır

Bozcaada’da Cezayir-ı Bahr-i Sefid salnamesine göre üç caminin bulunduğu yazılıdır Bunlardan üçüncü cami ile ilgili herhangi bir ize rastlanmamıştır




Köprülü Mehmet Paşa Camisi (Yalı Cami) (Bozcaada)
Bozcaada’da Yalı Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Köprülü Mehmet Paşa 1657 tarihinde yaptırmıştır Halk arasında Yalı Camisi olarak isimlendirilen caminin kitabesi günümüze gelememiştir Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla orijinalinden oldukça uzaklaşmıştır

Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür Kuzey cephesinden dört basamaklı bir merdivenle girilen sahanlıkta çift kanatlı ahşap bir kapı iki yanında da basık kemerli birer penceresi, bunun üzerinde de üçer yuvarlak pencere bulunmaktadır Giriş kapısının üzerindeki kitabe yeri boş olup, kitabesi günümüze ulaşamamıştır Girişin eksenindeki güney cephesinin ortasına dışa çıkıntılı mihrap yerleştirilmiştir Alçıdan olan mihrap, basit motiflerle bezenmiştir Mihrabın iki yanında da basık kemerli iki pencere vardır Caminin batı cephesinde iki penceresi bulunmaktadır Caminin içerisi yapımı ile ilgisiz ahşap lambri ile kaplanmıştır Kuzeydeki kadınlar mahfili ile tavan sade bir işçilik göstermektedir ve mimari yönden önem taşımamaktadır Doğu cephesine yerleştirilen minare 1965 yılında yenilenmiştir




Babakale Camisi (Ayvacık)
Ayvacık ilçesi, Babakale Köyü’nde bulunan bu camiyi Sultan IIAhmet döneminde Vezir Kaptan Mustafa Paşa 1725 tarihinde yaptırmıştır Cami değişik dönemlerde yapılan onarımlar nedeni ile özelliğini yitirmiştir

Günümüzde dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür İbadet mekanı iki yanlarda altta dikdörtgen söveli, üstte de yuvarlak alçı şebekeli dörder pencere ile aydınlatılmıştır Giriş kapısının ve mihrabın iki yanında da altlı üstlü birer penceresi bulunmaktadır Cami girişinin önünde sonradan ahşap bir sundurma yapılmıştır Minaresi taş kaide üzerine yine taştan silindirik gövdelidir Minare alemi XIXyüzyılda ampir üslubunda kubbemsi olarak yenilenmiştir




Hüdavendigar Camisi (Ayvacık)
Ayvacık Behramkale Köyü’nde bulunan bu cami, XIVyüzyılın sonlarında Sultan IMurat döneminde 238 m yüksekliğindeki bir tepe üzerinde yapılmıştır Kitabesi günümüze ulaşamamıştır

Caminin yapımında Assos antik kentinin taşlarından yararlanılmıştır Kareye yakın dikdörtgen planlı ibadet mekanı Türk üçgenlerinin taşıdığı sekiz köşeli bir kasnağa oturmuş kubbe ile örtülüdür Son cemaat yerinin iki yanı ibadet mekanının uzantısı olan duvarlarla kapalıdır Buradaki iki sütun birbirlerine ve duvarlara hafif sivri yuvarlak kemerlerle bağlanmış ve üç bölümlü son cemaat yerini meydana getirmiştir Orta bölümde içeriye girişi sağlayan yuvarlak kemerli dikdörtgen bir kapısı bulunmaktadır Bu mermer kapı Carnelius Kilisesinden getirilmiştir Kapı üzerindeki Grekçe yazıya dokunulmamış, yalnızca haç işaretinin iki kolu kırılmıştır Bu kapının iki yanında dikdörtgen birer pencere yer almaktadır

Caminin içerisi her sırada ikişer tane olmak üzere altta dikdörtgen çerçeveli, üstte de yuvarlak alçı pencerelerle aydınlatılmıştır Alçı mihrap kabartma Rumilerle bezenmiştir Mihrap nişinin iki yanında da birer sütun bulunmaktadır İç mekanın duvarlarında kadırga resimlerinin bulunması Osmanlı süsleme sanatında ender karşılaşılan örneklerdendir




IMurad (Hüdavendigâr) Camisi (Ayvacık)
Ayvacık Tuzla Köyü’nde, Sultan IMurad ‘ın 1366 yılında yaptırmış olduğu cami, medrese ve hamamdan meydana gelen bir yapı topluluğudur Caminin batısında yer alan medresenin dershane ve on odasından yalnızca bir odası günümüze gelebilmiştir

Tuzla Köyü’nün güneyindeki bir yamacın düzlüğünde bulunan cami, kare planlı ve tek kubbelidir Önünde son cemaat yeri bulunmaktadır Caminin giriş kapısı 2m yüksekliğinde olup, burada yer yer Bizans mimari parçaları kullanılmıştır

Duvarlar üç sıra tuğla, bir sıra kesme taştan yapılmış olup, üzerleri sağır kemerlerle hareketli bir görünüm sağlanmıştır Duvarlar bir metreden daha fazla kalınlıktadır Dış cephelerde iki sıra halindeki tuğlalardan balık sırtı bir bezeme uygulanmıştır İbadet mekanını örten kubbe Türk üçgenleri yardımı ile dört duvara oturan kasnak üzerindedir Mihrap ve minber oldukça sade olup, yapılan ilavelerle orijinalliğinden oldukça uzaklaşmıştır Son cemaat yerinin kuzeydoğusuna tek şerefeli minare yerleştirilmiştir




Yeşilli Cami (Bigadiç)
Bigadiç’in merkez camisi olarak kullanılan Yeşilli Camii, 1715 tarihinde Bigadiçli Çavuşzade İsmail Ağa tarafından yaptırılmıştır
Yangın, deprem gibi nedenlerden ötürü bir çok kez onarım görmüştür Genel özelliklerine göre dönem mimarisi örneklerindendir Kuzeyde altı sütunlu bir son cemaat yeri vardır Düzgün haç planlı bir yapı olup, kuzeydoğusunda bir minaresi vardır




Kasım Paşa Camisi (Bigadiç)
Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Cezerizade Kasım Paşa tarafından 1549’da yaptırılmıştır
Tamamen kesme taşlarla yapılan cami birkaç defa tamir olmuşsa da minaresi orijinal hali ile günümüze gelmiştir
Yapıldığı dönemin tüm mimari özelliklerini yansıtan Kasım Paşa Camisinin duvarlarında 1901 tarihli levhalarda hat sanatının değişik örnekleri bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tarihi Eserler, Çanakkale

Eski 05-09-2009   #5
Sevilay
Varsayılan

Cevap : Tarihi Eserler, Çanakkale



çok beğendim:)))
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.