Şengül Şirin
|
Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü
Ahkâm çıkarmak: Kendi düşüncelerine dayanarak birtakım yargılara varmak"Devletler ancak kuvvetli ordu ile ayakta dururlar diye ahkâm çıkardı"
Ahmak ıslatan: İnce ince yağan yağmur, çisenti"Böyle yürümeye devam edersek bu ahmak ıslatan iliklerimize işleyecek"
Ahret kardeşi: Dünya ve ahiret işlerinde birbirlerinden ayrılmayan kimseler; kan bağı olmaksızın manevî olarak kurulan kardeşlik
Ahrette on parmağı yakasında olmak: Haksızlığa uğrayışını bu dünyada önleyip hakkını alamayanın, öte dünyada (ahrette) kendisine sorumlu olan kimseden davacı olması"Hakkımı vermedin ama ahrette on parmağım yakanda olacaktır"
Akan sular durmak: Artık itiraz edilebilecek, karşı durulacak bir nokta kalmamak"Siz Mehmet Ağa`ya gidin, o devreye girdi mi akan sular durur, kolay anlaşırsınız"
Akıl defteri: Hatırlanıp yapılması gereken şeylerin yazıldığı küçük defter, muhtıra defteri, ajanda
Akıl etmek: Herhangi bir önlem ve çareyi zamanında düşünmek, vaktinde hatırlamak"Sular kesilecekti ama kovaları doldurmayı akıl edemedim"
Akıl hocası: 1 Birine yol gösteren, akıl öğreten kimse 2 Herkese akıl öğretmeye meraklı kimse"Lütfen akıl hocalığı yapmaya kalkma, biz işimizi senden iyi biliriz"
Akıl kârı olmamak: Akıllı, dengeli ve ölçülü bir kişinin yapacağı iş olmamak"Akıl kârımı şimdi senin yaptığın bu iş?"
Akıl kutusu (kumkuması): Çok zeki, akıllı kimse; bilgiç"Akıl kutusu mübarek, her meseleyi çözüyor"
Akıllara durgunluk vermek: Çok şaşılacak bir şey olmak"Bir görmeliydin o olayı, akıllara durgunluk verecek bir olaydı"
Akıllı uslu: Dengeli, yaramazlık etmeyen, ölçüsüz ve taşkın davranışlarda bulunmayan"Senin çocuk pek akıllı uslu görünüyor"
Akıl öğretmek (vermek): Herhangi bir konuda yol gösterip tavsiyede bulunmak, bilgi vermek"Sana akıl verecek bir adam da mı bulamadın?"
Akıl sır ermemek: Bir işin gizli yönlerini, niteliğini, asıl sebebini anlayamamak"Senin bu işi nasıl berbat ettiğine hâlâ akıl sır erdiremedim"
Akıntıya kürek çekmek: Olmayacak, gerçekleşmeyecek bir iş uğrunda boşuna çaba sarf etmek"Desene boşuna kürek çekmişiz, olmayacak bu iş"
Akla karayı seçmek: Bir işi başarmak uğrunda çok yorulmak, sonuca kadar çok zahmet çekmek"Seni buluncaya kadar akla karayı seçtim"
Aklı almamak: 1 Akla uygun gelmemek, inanılacak gibi olmamak 2 Anlamamak"Şu işleri bir türlü aklım almıyor"
Aklı başına gelmek: 1 Zarar gördüğü işlerden uslanıp akıllıca davranmak 2 Baygınlıktan ayılmak, kendine gelmek"Çabuk koşun, nihayet kendine geliyor!"
Aklı başından gitmek: 1 Çok korkudan veya çok sevinçten ne yapacağını şaşırmak 2 Kafası çok yorulmuş olduğundan iyi düşünememek"Annemi öyle evin ortasında baygın görünce aklım başımdan gitti"
Aklı başında olmamak: 1 İyi düşünebilir durumda olmamak 2 Bayılmak, kendisinden geçmek"Artık aklı başında olmamak onun işine geliyor sanki, böylece sorumluluktan kurtulacak, rahat edecek"
Aklı çıkmak: Titizlikle üzerinde durmak, çok korku geçirmek, çok korkmak"Elbisem yırtılacak diye aklı çıkıyor"
Aklı durmak: Şaşırmak, düşünemez bir hâle gelmek"Resmi öyle güzel yapmış ki görsen aklın durur"
Aklı karışmak: Ne yapacağını bilememek, bocalamak, şaşırmak"Dur hele, bir düşüneyim, söylediklerin aklımı karıştırdı"
Aklı kesmek: Bir şeyin olabileceğine, bir şeyi yapabileceğine inanmak"Seninle bu işi başarabileceğime pek de aklım kesmiyor"
Aklına düşmek: 1 Hatırlamak 2 Kafasında bir düşünce doğmak"Aklına düşen her şeyi yapmak zorunda mısın?"
Aklına esmek: Daha önce düşünmemiş olduğu şeyi birden yapmaya karar vermek"Birden aklına esti, kalkıp sahile indi"
Aklına gelen başına gelmek: Olmasından korktuğu şeyin zarar verici etkisine uğramak"Aklıma gelen başıma geldi, evi su bastı"
Aklına gelmek: 1 Hatırlamak 2 Bir şeyi yapmayı düşünmek, tasarlamak"Aklıma geldi, kalkıp babama gittim"
Aklına koymak: 1 Bir şeyi yapmaya kesin olarak karar vermek"Bu sene takıntısız sınıfımı geçmeyi aklıma koydum"2 Bir fikri başkasına aşılamak
Aklına (aklını) takmak: Bir şeyi devamlı olarak düşünmek, bir fikre sürekli olarak zihninde yer vermek ve zihni onunla meşgul etmek"Onu niçin kırdım, aklıma takıldı düşünüp duruyorum"
Aklına yer etmek: Uygun bulduğu bir düşünce kafasına yerleşmek"Onun sana söyledikleri aklına yer eder inşallah"
Aklından zoru olmak: Tutarsız, dengesiz, ölçüsüz, delice davranışlarda bulunmak"Bırak o bıçağı, aklından zorun mu var senin?"
Aklını almak: Çekiciliği, güzelliği ile büyülemek, etkisi altına almak"Kızın bir bakışı, aklını başından almaya yetti"
Aklını başına almak (toplamak, devşirmek): Mantıksız, ölçüsüz davranışlarda bulunmaktan kendini kurtararak akıllıca bir yola girmek"Aklını başına al, yoksa bu içki seni götürecek"
Aklını başından almak: Çok şaşırtmak, düşünemeyecek duruma getirmek"Gördüğü ev aklını başından aldı"
Aklını (bir şeyle) bozmak: 1 Sapıtmak, delirmek 2 Yalnızca ilgilendiği, üzerine düştüğü şeyle uğraşıp durmak, başka hiçbir mesele düşünmemek"Bizim çocuk sinema ile aklını bozdu"
Aklını çalmak (çelmek): 1 Kararından, niyetinden vazgeçirip başka bir yola sokmak 2 Baştan çıkarmak, ayartmak"Aklını çelip onu evlenmeye razı et"
Aklını peynir ekmekle yemek: Akılsızca, şaşkınca, delice işler yapmak"Misafirliğe böyle gidilir mi? Sen aklını peynir ekmekle mi yedin?"
Ak pak: 1 Tertemiz 2 Saçı sakalı ağarmış 3 Alımlı ve beyaz tenli"Ne kadar da ak pak bir çocuk"
Akşama sabaha: Neredeyse, pek yakında, kısa bir süre içinde"Konuklar akşama sabaha burada olurlar, sakın bir yere kaybolma!"
Akşamdan kavur, sabaha savur: Kazandığını günü gününe harcayan, har vurup harman savuran, savruk kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır
Akşamı iple çekmek: Gecenin olmasını sabırsızlıkla beklemek"Ne güzel bir ziyaret olacak Akşamı iple çekiyorum"
Alacağına şahin, vereceğine karga: Alırken bütün gücünü kullanan ve kolaylık gösteren, kimsede parasını bırakmayan; verirken ise bin bir güçlük çıkaran, vereceğini geciktirmek için elinden geleni yapan kimse için kullanılır"Ne adamsın be! Alacağına şahin, vereceğine karga! Yazıklar olsun!"
Alacağı olsun: "Günün birinde ondan öcümü alırım" anlamında göz korkutmak için söylenir
Al aşağı etmek: Birini bulunduğu yerden, mevkiden indirmek"Ya, gördün mü, demek ki el oğlu adamı al aşağı ediyormuş bir çırpıda!"
Al birini vur birine (ötekine): Hepsi aynı, bir ayarda, hiçbiri işe yaramaz"Onlardan söz etme bana Al birini vur birine"
Alçak gönüllü olmak: Gurur ve kibre kapılmayıp kendini olduğundan daha aşağı düzeyde sayma, başkalarından yüksek görmeme durumu"İnsanı insan yapan vasıflardan biri de alçak gönüllü olmaktır"
Al gülüm ver gülüm: 1 Karşılıklı sevgi gösterisi 2 Çokluk uygun olmayan işlerde birbirinin çıkarını kollamak
Alı al, moru mor: Telâş veya yorgunluktan yüzü kıpkırmızı kesilmiş (olarak)"Uçağı kalkmak üzere olan babama alı al, moru mor bir şekilde yetişebildim"
Alıcı gözüyle bakmak: Çok dikkatli bakmak, inceden inceye gözden geçirmek"Mobilyaya ilk defa alıcı gözüyle baktı"
Alın teri dökmek: Zahmetli iş görüp çok emek vermek"Alın teri dökmeyenler, emeğin ne olduğunu bilemezler"
Ali Cengiz oyunu: "Kurnazca, haince aklı durduracak iş yapmak" anlamında kullanılır"Bana bir Ali Cengiz oyunu oynadılar ki sormayın gitsin"
Ali kıran baş kesen: Çok zorba, kaba kuvvetle hâkimiyet kuran"Mehmet, sınıfın Ali kıran baş kesini olmuştu"
Ali`nin külâhını Veli`ye, Veli`nin külâhını Ali`ye giydirmek: Kendi sermayesi olmadığı hâlde, birinden aldığını ötekine, ötekinden aldığını bir başkasına vererek işini yürütmek
Allah adamı: Hile, kötü bilmeyen; hak yol üzerinde olan, Allah`a ibadette kus dini bütün kimse"Allah adamı olmalısın dünya da, hem de ahrette iyilik görebilesin"
|