Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Toplumsal Hikayeler

Eski 06-25-2009   #7
TiFus
Varsayılan

Cevap : Toplumsal Hikayeler



Ayrılık

upuzun yol adım adım tükeniyordu yolun bitmemesi için ağır ağır, adeta kaplumbağa gibi yürüyorlardı ama her şey gibi bunun da sonu geliyordu mehmet, bir tarafında eşi ayşe, diğer tarafında annesi, kucağında üç yaşında çocuğu ile ilerliyordu hepsi susmuş, kendine göre düşünce âlemlerine dalmışlardı ara sıra annesi mehmet’e verdiği bazı öğütlerle bu suskunluğu bozuyordu bir ara ayşe’yle göz göze geldiler ayşe, gözleriyle gitme diye yalvarıyordu mehmet’in gözleri ise bomboş, düşüncesiz, çaresiz… sadece bakıyordu, görme işlevini yerine getiriyordu mehmet ne düşünmesi gerektiğini, ne yapması gerektiğini bilmiyordu yol bitmeye başlamıştı sahil, iskele, mehmet’i alıp götürecek vapur çok net bir şekilde görünüyordu kayalıkları yalayan dalgalar bir başka köpürüyordu, bugün hava bir başkaydı güneş göz kırpmıyor, adeta bulutların arkasına saklanmış, ağlıyordu bulutlar yas kıyafetini giyinmiş, ağlamaya hazır bekliyordu ve bulutların gözünden kaçakça süzülen birkaç damla yağmur, ayşe’nin gözüne ilişiverdi belki bunlar yağmur damlası değil ayşe’nin gözyaşlarıydı birkaç damla süzüldü mü ardı geliyordu ayşe’nin gözleri yaşlı, annenin gözleri yaşlı… Çocuk şaşkın şaşkın bakıyordu, annesini görünce o da ağladı sebebini bilmese de… mehmet kendinden çok annesine, ayşe’ye cesaret vermek için dimdik duruyordu kamburumsu omuzları düzleşmiş, göğüs kafesi şişmiş, karnı içine çekilmiş bir vaziyette yürüyordu ama sanki yürümüyor geri geri gidiyordu annesi: —oğlum, son şansın iyi düşündün mü? mehmet’in boş bakışları, çocuksu bir bakışa dönüştü susuyordu bir ara kaşlarını çattı, azını açtı, tam bir şeyler söyleyecekken geri sustu kelimeler boğazına düğümleniyordu sonra derin bir nefes aldı: —anne, mecburum tekrar bir suskunluk oluştu sonra anne ağlamaya başladı, ayşe ağlamaya başladı, çocuk bu defa suskun… tam bu sırada vapurdan şiddetli bir ses çıktı yanık yanık öterek sanki o da ağıda eşlik ediyordu, bırakma aileni diyordu annesi: —oraya varınca haber ver —… —oğlum duyuyor musun? —anne kızgın değilsin değil mi? —o ne biçim söz oğlum, sana kızabilir miyim? ama gitmeden önce iyi düşün —ne yapabilirim anne? babam; seni, beni, tüm iyi günlerimizi yıkıp bir kadınla kaçtı, malı mülkü de sattı birkaç dönüm çorak tarla kaldı; bir de iki odalı, kerpiç ev… yağmur yağmadı, ekinler büyümedi başka ne çarem var annesinin gözlerinden yaşlar süzülüyor ama şimdi bir başka… kinle, nefretle… —onun adını anma, artık hayatımızda o yok sen, gelinim ve torunum varsınız başka hiç kimse beni ilgilendirmez ayşe hala suskun… gözleriyle vapuru süzüyordu ama aslında vapuru değil yaşadıkları hayatın içini süzüyordu mehmet: —sen bir şey söylemeyecek misin, ayşe? —ne söyleyebilirim ki böyle olmasını biz istemedik kader demek isterdim de, kaderin suçu ne? zaten kimin başına bir şey gelse kader diyor kader de bu kadar yükü, suçlamayı kaldıramayacak baban da suçlu, bu hayat da… sen de suçlusun ben de suçluyum bir olay oldu mu, o olayla ilgisi olan herkes az çok suçludur Şimdi suçlu aramakla vakit kaybetmeyelim, bu günümüze bakalım madem sen böyle karar verdin, tamamdır bana sadece beklemek düşer kendine iyi bak o bana yeter İlerden gelen bir anons konuşmaları kesti: —vapur beş dakika sonra kalkacaktır! hava hıçkırarak ağlamaya başlamıştı hepsinin şakaklarından yağmur damlaları süzülüyordu gözyaşları yağmur tanelerine karışarak akıp, gidiyordu hepsi rahatça ağlıyorlardı doğa onlara bu izni vermişti mehmet annesini kucakladı: —anne, kendine iyi bak, hakkını helal et —helal olsun oğlum ak sütüm gibi helal… hıçkırıklar daha fazla konuşmasına izin vermiyordu mehmet ayşe’yi kucakladı: —annemi fazla üzme, iyi davran yaşlı olduğu için çabuk alınıyor bir de babamın olaydan sonra iyice alıngan oldu zaten fazla bir zaman kalmayacağım biraz para kazanayım, geri dönerim ayşe’den gene ses yok; ama gözleriyle mehmet’in sözlerini tasdik ediyor ve ona güven veriyordu en son çocuğunu kucağına aldı, doyasıya öptü valizlerini aldı, yürüdü arkasına hiç dönmedi, gözyaşlarını göstermemek için, tekrar dönerse gidemeyeceğinden korktuğu için, çaresiz yürüdü İçinin acısını dışa vurmamak için kendini sıkıyordu dimdik, taş gibi yürüyordu, arkasında kalanlar da ondan güven alıp dimdik dursunlar, hayata sıkıca sarılsınlar, diye sadece yürüyordu vapur ağır ağır sahilden uzaklaşıp, gözden kayboluyordu geride kalanlar sessiz, suskun, donuk… birbirlerinin gözlerine dahi bakmıyorlardı baksalar gözyaşları tekrar alevlenecekti yağmur… bir tek o çekinmeden, gürleye gürleye ağlıyordu ve gemi tamamen gözden uzaklaştı, kayboldu

Alıntı Yaparak Cevapla