Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Bizden Gizlenen Gerçekler

Eski 12-16-2010   #9
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Bizden Gizlenen Gerçekler



Bir Dinsizin Papaz Olan Oğlu

“Beşerin böyle dalaletleri var
Putunu kendi yapar kendi tapar
diyen bir dönemin edebiyat dünyasının önemli simalarından biri, inançsız şair Tevfik Fikret’in(1867-l915): “Sen bize bol bol ışık kucakla getir diyerek elektrik mühendisi olmak üzere İngiltereye gönderdiği oğlu Haluk’un, dininden ve vatanından tamamen koptuğunu ve içindeki inanma ihtiyacından dolayı önce bir Hristiyan, daha sonra da bir kilisede papaz olduğunu…

Yıllar sonra Amerika’da izini bulup kendisiyle görüşmek isteyen birine de:
Siz Türk veya Türkiyeli olabilirsiniz bu beni ilgilendirmez Ben Amerikalıyım Amerikan vatandaşıyım Türkiye ile iyi-kötü bir ilişkim yoktur , diyebilecek kadar tefessüh ettiğini
Nihat Sami Banarlı’nın bu hadise üzerine: “Fikret ailesinin talihsizliği galiba ‘mendel kanununun tezahürüdür, Bu soya çekim’ kanunu, Fikretin ruhuna belki hüsran duygusunun acısın! tattırdı Çünkü Fikret’in ailesi henüz Müslüman olmuş bir Rum ailesinin kızıydı ve bu ailenin tarihinde sağa veya sola doğru birtakım iman ve ideal değişimleri 0lmuştu
Haluk’un Müslümanlıktan yedi asır eski bir dine geri dönmesi, belki de böyle bir kan mirasının tecellisidir” diyerek enteresan bir yorum getirdiğini… (219)


Tito’ dan Müthiş İtiraflar

Ömrünün elli yılını komünist ideoloji yolunda harcayarak bu davasında şöhreti yurt dışına taşmış bir insan olan Salih Gökkaya’nın, daha sonra İslam’la müşerref olarak Hakk’a rücü ettiğini
Komünizm fırtınalarının bütün dünyayı kasıp kavurduğu bu günlerin birinde Salih Gökkaya’nın “Türkiye Komünist Talebe Teşkilatı Başkanı” sıfatıyla Yugoslavya Devlet Başkanı Mareşal Tito’nun şeref misafiri olarak Belgrad’a gittiğini…
Ömrünün son günlerini geçirmekte olan Tito’yu ziyaret ettiklerinde , hayatını komünizme adayan bu ihtiyar liderin büyük bir pişmanlık içinde:
“Yoldaş, ben ölüyorum artık… Ölümün ne derece korkunç birşey olduğunu size anlatamam Anlatsam bile sıhatli ve genç olan sizler, bu yaşta bunu anlayamazsınız Düşünün ölmek, yok olmak… Toprağa karışmak ve dönmemek üzere gidiş… İşte bu çıldırtıyor beni… Dostlarımızda sevdiklerimizden, ünvan ve makamlardan ayrılmak… Dünyanın güzelliklerini bir daha görememek Ne korkunç birşey anlamıyor musunuz?
Yoldaşlarım, sizlere açık bir kalple itirafta bulunmak istiyorum: Ben öldükten sonra, toprak olacaksam, diriliş, ceza veya mükafat yoksa, benim yaptığım mücadelenin değeri nedir? Söyleyin bana? Ha yoldaşlarımın kalbine gömülecekmişim veya unutulmayacakmışım veya alkışlanacakmışım neye yarar?
Ben mahvolduktan sonra, beni alkışlayanların takdir sesleri, kabirde vücudumu parçalayan yılan ve çıyanları insafa getirir mi? Söyleyin bu gidiş nereye? Bunun izahını Marks, Engels, Lenin yapamıyor
İtiraf etmek zorundayım
Ben Allah’a, peygambere ve ahirete inanıyorum artık Dinsizlik bir çare değil Düşünün, şu kainatın bir Yaratıcısı şu muhteşem sistemin bir kanun koyucusu olmalıdır… Bence ölüm de son olmamalıdır,mazlumca gidenlerle, zalimce ölenlerin bir hesaplaşma yeri olmalıdır Hakkını almadan, cezasını görmeden gidiyorlar Böyle keşmekeş olamaz Ben bunu vicdanen hissediyorum Öyle ki, milyonlarca suçsuz insanlara yaptığımız eza ve zulümler, şu anda boğazıma düğümlenmiş bir vaziyette Onların ahlarına kulak verecek bir merci olmalı… Yoksa insan teselliyi nereden bulacak? Bunların bir açıklaması olmalı Marks bu mevzuda halt işlemiş Uyuşturmuş beynimizi
Nedense ölüm kapıya dayanmadan bunu idrak edemiyoruz Belki de göz kamaştırıcı makamlar buna engel oluyor Ben bu inançtayım yoldaşlarım, sizler de ne derseniz deyin!” diyerek müthiş bir itirafta bulunduğunu…(220)


“Asrın Müceddidinin Büyük Bir Talebesi Geçiyor”

Bediüzzaman Hazretleri’nin talebelerinden Albay Hulusi Bey’in tayininin Kars’a çıkması üzerine, bindiği tren Erzurum Alvar köyünün yakınlarından geçerken Şeyh Muhammed Lütfi Efendi’nin kerametkarane ayağa kalkıp:Asrın müceddidinin büyük bir talebesi geçiyor” deyip takdir ve ta’zimde bulunduğunu (221)


Çatırtı

Fransa İmparatoru III Napolyon’un, o sırada Paris’te Osmanlı Büyükelçisi olarak bulunan Ahmet Vefik Paşa’ya:”Paşa, işitiyorum, Osmanlı Devleti çatırdıyor” demesi üzerine, Vefik Paşa’nın gayet vakur bir şekilde:
“İstanbul buraya uzaktır , ses duyulmaz… O duyduğunuz sizin imparatorluğunuzun çatırtısıdır” cevabını verdiğini (222)


Şarap İmalatçısı Elçilerimiz

Eski Dışişleri Bakanlığı sözcülerinden Vural Arıkanın Tahran Büyükelçiliği’nde diplomatlık yaparken, memleketimizin dış politikası ile alakalı meseleleri üzerinde oldukça faydalı (!) faaliyetlerde bulunduğunu ,
Bu faydalı(!) faaliyetler arasında, içkinin yasak olduğu İran’da, dışarıdan iki kamyon üzüm getirterek büyükelçiliğin mahzeninde bizzat üzümlerin üzerinde tepinerek şarap imal etmenin de bulunduğunu… (223)


İzmir’de Vahşet

15 Mayıs 1919 tarihinde, İngilizlerin kışkırtmalarıyla Ege bölgemizin incisi İzmir’i işgal eden Yunan askerlerinin Kordon boyu’nda genç-ihtiyar, çoluk-çocuk demeden yüzlerce insan vahşice katlettiklerini , ,
Sahil kıyısındaki askeri gemilerde beklerken, olanları gören ve Türk düşmanlığı ile şartlandırılmış İngiliz askerlerinin dahi yapılan insanlık dışı vahşete tahammül edemeyerek gemide isyan alametleri göstermeleri üzerine, gemilerin denize açılmak mecburiyetinde kaldığını (224)


Abdest Suyu

Otuzikinci şehit Osmanlı Padişahı Abdülaziz Han’ın çok dindar bir padişah olduğunu ve ömrü boyunca hiç namazını hiç terketmediğini…
Fransa Kralı ve İngiltere Kraliçesi’nin daveti üzerine çıktığı Avrupa seyahatinda -Frenklere itimat etmeyerek abdest suyunu dahi beraberinde götürdüğünü (225/a)
Daha sonraları bazı menfaati zedelenenlerce, cinayet şebekesi kurdurularak hunharca öldürülüp hadiseye intihar süsü verildiğini…
Abdülaziz’in vefatını öğrenen İstanbul halkının çok sevdikleri padişahları için “Babamız öldü!” çığlıklarıyla sokaklara döküldüklerini , , (225/b)
Biliyor muydunuz?

İnönü ve Karabekir

Başvekil İsmet İnönü’nün, eski silah arkadaşlarından Kazım Karabekir Paşa’nın Erenköy’deki evini polis kuvveti ile bastırıp, Paşa’nın “İstikIal Harbinin Esasları” isimli hatıralarını gasbettiğini ,
Bu hadise üzerine Cafer Tayyar Paşa ile dertleşen Kazım Karabekir’in teesürünü ifade ederek:
“Ah İsmet! Her türlü insanlık hissinden sıyrılacak kadar haris olacağına, biraz ileriyi görmek hassasına sahip olsaydın, ne olurdu?” dediğini…(226)


Şapkanın Serencamı

Falih Rıfkı Atay’ın ifadeleri içinde: “Müslümanlar, Hristiyanların iyisine ‘makul kefere’, kötüsüne ‘gavur’, beterine şapkalı gavur’ “denildiği bir dönemde, 25 Kasım 1925 tarihinde şapka inkilabının yapıldığını ve bu inkılaba karşı geldikleri için 57 kişinin idam edildiğini, (227 /a)

İngiliz araştırmacı yazar Paneth’in, “Turkey at the Gross roads “ın (Türkiye Yol Ayrımında) , , isimli kitabında o günler ile alakalı olarak:

“Avrupa şapka imalatçıları altın günler yaşadılar Gemiler dolusu fötr panama, kasket,ne varsa İstanbul’a gönderildi İtalyan Borsalino kardeşlerin şapka yüklü gemisi İstanbul limanında idi zaten Şapkanın gündeme gelmesi ile birlikte, geminin yükü alelacele gümrükten geçirildi Borsalino kardeşler bu işten büyük kar elde ettiler… İstanbul’da erkeklerin kafalarında kağıt şapkalar hatta kadın şapkaları bile vardı,,” diye yazdığını…
Şapka almakta zorluk çeken memurlara hükümetin taksitle borç para verdiğini ve bu ilk devrim hareketini, yine devrimlerin savunucularından biri olan Halide Edip Adıvar’ın:
“Şapka kanunu, devrimlerin en beyhude ve en sathisidir, Bu kanuna sokaktaki adamın karşı çıkması, onu yapanlardan daha batılı bir davranıştır” diye tepki gösterdiğini, , ,(227/b)

Kaskete Hakaret

Mahkum olarak Ankara’dan Denizli’ye sevkedilen Bediüzzaman Hazretleri’ne mahkeme celsesi devam ederken başına takması için bir kasket verdiklerinde, Üstad’ın kasketi alıp sandalyenin üzerine koyarak üzerine oturduğu… Bunun üzerine savcının”Said Nursi şapkamıza hakaret ediyor” diye bağırması üzerine Bediüzzaman’ın: “Ben zayıfım bu sandalye de çok kurudur onun için altıma koydum” cevabını verdiğini (228)


Ciğercilik Mesleği

Ecdadımızda “ciğercilik ” diye bir mesleğinin bulunup bu meslek erbabının, uzun bir sırığın ucuna taktıkları ciğerleri mahalle ve çarşılarda dolaştırdıklarını,
Yolda bu ciğerciye rastlayan hayırsever insanların ciğerleri satın alarak etraftaki aç kedi ve köpeklere dağıtıp sevap kazanmayı gaye edindiklerini,,…(229)

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla