Yalnız Mesajı Göster

Diyarbakır Hakkında Bilgi

Eski 08-14-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Diyarbakır Hakkında Bilgi



Diyarbakır Cami ve Mescitleri



Ulu Cami (Merkez)

Arap orduları 639 tarihinde Diyarbakır’ı ele geçirdiği zaman buradaki büyük bir kiliseyi cami olarak kullanmıştır

Büyük Selçuklu hükümdarlığı zamanında Vali Amidüddevle 1090 yılında yıkılmaya yüz tutan bu yapıyı Sultan Melik Şah’ın isteği ile yeniden onarmıştır Bununla ilgili 1091 tarihli küfi yazılı bir kitabeyi camiye yerleştirmiştir Bu onarımdan sonra 1115 yılında bir deprem ve yangın sonucu yapı büyük zarar görmüştür Sonraki yıllarda Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev, 1241’de Osmanlı Padişahı IVMehmed, Akkoyunlu Uzun Hasan bu camiyi onarmış ve bununla ilgili kitabelerini duvarlara yerleştirmiştir

Ulu Cami, çeşitli zamanlarda değişik dönemlerde onarılmış ve her onarımda yeni yapılar eklenerek bugünkü şeklini almıştır Caminin duvarlarında bazı ustaların isimlerine de rastlanmakla beraber, bu ustaların caminin hangi bölümlerinde çalıştıkları kesinlik kazanamamıştır Bunların arasında Melik Şah’ın mimarı Urfalı Selami oğlu Mehmet’in, Nisanoğulları’ndan da Hibetullah el Gürgâni’nin burada çalıştığını gösteren yazıtlara rastlanmıştır

Bu avlu üç yandan çeşitli yapılarla çevrilmiştir Avlunun batısındaki iki katlı cepheyi Ebu Mansur İlaldı’nın yaptırdığı üzerindeki kitabeden anlaşılmaktadır Bu bölüm antik çağın tiyatro cephelerini andırmaktadır Ancak bu cepheye eklenen kitabeler ve silmeler ile değişik bir cephe görünümü elde edilmiştir Bu arada ikinci katta birbirlerinden farklı kemerler kullanılmıştır Bu cephe doğu bölümünde 1163-1164 yıllarında İnaloğlu Mahmut ve veziri Nisanoğlu Ali zamanında tekrarlanmıştır Bu bölüm de iki katlı olup, üst katı kütüphane olarak kullanılmıştır Burada, sütunların üzerine ve girişte karşılaşılan aslan ile boğa mücadeleleri kabartma olarak işlenmiştir Avlunun güneyinde ise, doğu cephesine bitişik olan Mesudiye Medresesi önüne de bugün tek katlı olarak görülen sütunlu, sivri kemerli bir revak sırası yerleştirilmiştir Böylece camiye bir bütünlük kazandırılmış, Mesudiye medresesine de cami ile bağlantılı bir giriş mekanı oluşturulmuştur

Bu avlunun bir kenarında üçer sütunlu bir namazgâh ile bir de havuz bulunmaktadır Caminin avluya bakan cephesinin ortasına bir mihrap yerleştirilmiştir Bunun sağ ve solunda içeriye girişler, pencereler ve caminin yan cephe ile birleştiği yerlere de yeniden birer kapı açılmıştır Bu duvarı ortasından kesen uzun bir yazı frizi dikkati çekmektedir Bu cephede üç sıra pencereler açılmış ve bunun üzeri eğimli bir çatı ile de örtülmüştür Böylece camiye giriş belirli bir şekilde ortaya çıkarılmıştır

Caminin ibadet mekanı iki ayak sırası ile mihraba paralel üç nefe ayrılmış, bunun orta bölümünü de daha geniş bir mekân kesmiştir Bu ayaklar birbirlerine sivri kemerlerle bağlanmıştır Bu kemerlerin üzerine ikinci bir kemer dizisi daha yerleştirilmiştir İç mekanın solunda ve doğusuna rastlayan bölümde bir mihrap daha bulunmaktadır Caminin en önemli bölümü olan mihrap ve minber XIXyüzyılda yapılmıştır Caminin ilk yapılışındaki mihrap ve minberi konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır İbadet mekanının üzerini örten tavan kalem işleri ile süslenmiştir Bu tavan ile duvar arasındaki bağlantıyı sağlayan yere bir yazı frizi yerleştirilmiştir

Caminin batısındaki bir kapıdan da minareye çıkılmaktadır Minare kare gövdeli, silindirik külahlıdır Üzerinde yer yer kitabeler bulunmaktadır

Diyarbakır Ulu Camisi ibadet mekanını enine kesen üç nef ve orta mekanın diğerlerinden daha farklı yükseklikte oluşundan ötürü Şam Emeviye Camisi’ni andırmaktadır


Ömer Şeddad Camisi (Merkez)

Diyarbakır Mardin Kapısı’nın iki girişi kapatılarak cami haline getirilmiştir Halk arasında HzÖmer Camisi olarak tanınan bu caminin kitabesinde, Mescid-i Şeddad ismine rastlanmış oluşundan ötürü de camiye Ömer Şeddad ismi verilmiştir Caminin kitabesinden İnaloğulları zamanında, 1150-1151 yılında yapıldığı sanılmaktadır Mimarı ise belli değildir Büyük olasılıkla İnaloğulları zamanındaki yapıların mimarı olan Hibetullah el Gürgani’nin bu camiyi de düzenlediği sanılmaktadır

Mardin Kapısı’nın girişlerinin camiye çevrilmesi ile oluşturulan yapıya üç kapıdan girilmektedir Buradaki dört ayağın yanlarından iki tanesi yarım sütun şeklinde dışarıya yerleştirilmiştir Kendine özgü bir mimari göstermeyen caminin giriş kapısı üstündeki geniş kemeri arasına kitabeler yerleştirilmiş, onların üzerine de iki sivri kemerli pencere açılmıştır Bu caminin plan düzeni ince uzun dikdörtgen şeklinde olup, Osmanlı mimarisindeki herhangi bir cami tipi içerisine de girmemektedir


Kale Camisi (Merkez)

HzSüleyman ve Nasıriye Camisi isimleri ile de tanınan bu cami İç Kale’de surlara bitişiktir Caminin minaresi üzerinde bulunan kitabesini okuyanlar değişik tarihler ileri sürmüşlerdir JSauvaget 1160 tarihi üzerinde durmuş, Diyarbakır camilerini inceleyen ProfDrMetin Sözen de bu tarihi kabul etmiştir Kitabelerden anlaşıldığına göre bu camiyi Nisanoğulları’ndan Ebu’l-Kasım Ali yaptırmıştır Mimarı da Hibetullah el Gürgani’dir

Kale Camisi çeşitli dönemlerde onarılmıştır Bu yüzden de bazı yerlerinde değişiklikler meydana gelmiştir Yapının hemen hemen tamamında kesme taş kullanılmıştır Kanuni Sultan Süleyman zamanındaki, genişletilmeden önceki durumunda cami İçkale surlarının iki burcuna dayanmakta idi Ayrıca bulunduğu arazi eğimli olduğundan da yapı kademeli bir plan şekli göstermektedir

Caminin iki girişi bulunmaktadır Bunların biri batıda, diğeri de güneydedir İbadet mekanına kale burcuna bitişik basık kemerli bir kapıdan girilmektedir Bu girişin üzerine ikinci bir kat yapılmıştır Kuzey tarafında kubbeli bir bölüm ve bir de şadırvan yerleştirilmiştir Cami kısmı beşik tonozla örtülü olup, üzerinde iki sütuna dayanan bir mahfili vardır İbadet mekanı enine üç bölüme ayrılmıştır Girişteki ilk iki bölüm birbirine eşit olduğu halde, mahvelli kısım onlardan ayrılarak enine beşik tonozla örtülmüştür Buradaki bölümlerin ikisi duvara, ikisi de ayrı olan dört ayağa dayalı temellerle ayrılmıştır İç mekanda önemli bir süsleme elemanına rastlanmamaktadır

Caminin XIIyüzyılda yapıldığı sanılan minaresi, Diyarbakır ve çevresindeki pek çok örnekte olduğu gibi kare biçimindedir Minare üzerindeki yer yer silmeler ile yeknesak görüntüsü önlenmeye çalışılmıştır Şerefeden sonra ince bir petek bölümü ve sivri külahlı üst örtüsü onu tamamlamaktadır

Caminin bitişiğinde Halid Bin Velid’in oğlu Süleyman ile Diyarbakır’ın Araplar tarafından alınması sırasında şehit düşen sahabelerin burada gömülü olduğuna inanılmış ve bu da caminin kutsallığını arttırmıştır Ziyaret yeri olarak daha da önem kazanan bu camiye her dönemde yeni eklemeler yapılmıştır


Nebi (Peygamber) Camisi (Merkez)

Diyarbakır İnönü Mahallesi’nde, Gazi Caddesi ile İnönü Caddesi'nin birleştiği kavşağın kuzeybatısında yer alan Nebi Camisi Akkoyunlular döneminde XVyüzyılda yapılmış, XVIyüzyılda da değişik ekler buraya eklenmiştir Caminin minaresi üzerindeki kitabeden Diyarbakırlı Kasp Hacı Hüseyin tarafından 1530’da yaptırıldığı yazılıdır Bu kitabede sürekli olarak HzMuhammed’den “Kaal en Nebiyyi” diye söz edilmesinden ötürü halk arasında Nebi veya Peygamber Camisi olarak da tanınmaktadır Caminin mimarı bilinmemektedir

Kesme taştan olan cami, enine dört sahınlı olup plan şeması bakımından Akkoyunlular dönemi eseri olmasına rağmen Osmanlı döneminde ortaya çıkan aynı plan tipindeki camilerle de bağlantılıdır Son cemaat yeri iki sütun ve yandaki duvar uzantıları ile bağlantılı üç bölümlüdür Bu bölümlerin üzeri kubbe ile örtülmüştür İbadet mekanı içeriden değişik bir görünüme sahiptir Burada altı ayaklı ve yanlara doğru kemerlerle genişleyen bir plan düzeni görülmektedir İbadet mekanının ortasında iki kare ayak bulunmakta ve bunların üzeri de duvarlara dayalı merkezi bir kubbe ile örtülüdür Bu kubbe dışarıda gizlenmiş olup üzeri taştan konik bir çatı ile örtülmüştür Caminin mihrabı zengin çinilerle bezenmiştir

Caminin içerisi ve kubbe trompları kalem işleri ile bezenmiştir Caminin orijinal minaresi bugünkü yerinden biraz daha uzakta idi 1960 yılında yapılan onarım ile yenilenen minare Diyarbakır yöresinde sık sık görülen kare şeklindedir Siyah beyaz taşlardan yapılmış olan minarenin üzerine şerefeden sonra dar bir petek yerleştirilmiş, üzeri de külah ile örtülmüştür

Caminin avlusunda Selçuklu mimari özelliklerini taşıyan bir medrese bulunuyordu Ancak, bu medreseden günümüze herhangi bir iz gelememiştir Yine burada Selçuklu mimarisi özelliklerini taşıyan bir de cami bulunuyordu Toprak damla örtülü olan bu cami 1927 yılında çökmüş ve buradan geçen yoldan ötürü de minaresi ile birlikte yıktırılmıştır


Safa (Parlı) Camisi (Merkez)

Diyarbakır Melek Ahmet Caddesi’nin kuzeyinde bulunan bu cami, Safa veya Parlı Cami isimleri ile tanınmaktadır Caminin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Bununla beraber Şah İsmail’in dedesi Şeyh İbrahim Safi’nin oğlu Şeyh Cüneyt’in isteği üzerine Uzun Hasan tarafından XVyüzyılın ortasında yaptırıldığı sanılmaktadır

Cami Diyarbakırlı Abdurrahmanoğlu Hacı Hüseyin tarafından onarılmış ve bunu belirten bir kitabe de giriş kapısı üzerine yerleştirilmiştir Akkoyunlular dönemine tarihlendirilen bu caminin mimarı da bilinmemektedir Ancak, onarım kitabesinde mimar olarak Üstad Ahmed-ül Amidi’nin ismi geçmektedir

Cami siyah beyaz kesme taştan yapılmıştır Önünde dört sütunlu bir son cemaat yeri bulunmaktadır Bu sütunlar ile cami uzantısı duvarların kemerlerle birbirine bağlanması ile beş bölüm halindedir Son cemaat yerinin kubbeleri dışarıdan gizlenmiştir Caminin son cemaat yerine bakan cephesine birer pencere açılmış ve giriş ile bunların arasına da birer yarım yuvarlak mihrap nişi yerleştirilmiştir Giriş kapısı dışarıya doğru çıkıntı yapmakta olup, üzerine onarım kitabesi yerleştirilmiştir Bu kitabenin altında, kapının da üzerinde kalan boşluğa sivri kemerli bir pencere açılmıştır Ayrıca pencerelerin altında kalan dar alana da iki satırlık bir yazı frizi yerleştirilmiştir Burada dikkati çeken bir nokta da son cemaat yerinin kemerleri arasına, sütunların üst kısmına çeşitli şekillerde madalyonların yerleştirilmiş oluşudur İbadet mekanı iki paye ve duvar uzantıları üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür Böylece sekiz payeli camiler gurubunun bir öncüsü olduğu da düşünülmektedir Kubbe dışarıdan yüksek bir kasnak üzerinde olup, üzeri konik çatı ile örtülmüştür İbadet mekanının duvarları çinilerle kaplıdır Bu çiniler sekizgen ve üçgen şekillerde olup, değişik renklerle daha da zengin bir görünüm göstermektedirÖzellikle mavi tonlardaki bu çiniler Çin bulutları ile çevrelenmiştir Bunların Osmanlı dönemi çinilerinden farklı olarak yerli bir atölye tarafından yapıldığı sanılmaktadır

Mihrap 368x517 m ölçüsünde olup, yarım sekizgen planlıdır On sıralı mukarnas dizisi ile son bulan mihrabın kenarlarında sütunçeler bulunmaktadır

Caminin sağındaki minaresi taş işçiliği yönünden oldukça ilgi çekicidir Minare kaidesinden külahına kadar kufi nesih yazılar, birbirlerinden farklı desenler ve taş süslemelerle bezenmiştir Tek şerefeli olan minare gövdesi silindirik olup, beyaz taştandır


Hoca Ahmet Camisi (Ayni Minare Camisi) (Merkez)

Diyarbakır’ın güneyinde Mardin Kapısı yakınında bulunan bu caminin kitabesi bulunmamaktadır Ancak, 1489 tarihli vakfiyesinden Hoca Ahmet tarafından yaptırıldığı öğrenilmektedir Akkoyunlu dönemi eseri olan bu caminin mimarı belli değildir

Avlu içerisinde olan caminin minaresi camiden oldukça mesafelidir Bu avlunun güneyinde, iki sütun ve duvar uzantılarından oluşan dört bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır Son cemaat yerinin birinci ve üçüncü bölümleri kubbe ile, diğerleri de zamanla tahrip olduğundan düz çatı ile örtülmüştür Son cemaat yerinin onarımında düzensizlikler yapılmış ve burası özelliğini yitirmiştir

Caminin ibadet mekanı Osmanlı erken dönem mimarisinde sık sık görülen ters T veya zaviyeli cami tiplerini andırmaktadır İç mekan ince uzun dikdörtgen şeklinde olup, ortası çapraz, yanları da beşik tonozla örtülmüştür Mihrap çıkıntısı çapraz tonozludur Ve bu bölüm dışarıya doğru köşeli yarım yuvarlak olarak uzanmıştır İç mekanda bezeme görülmemektedir Minaresi tuğladan olup, sekizgen köşelidir

Şeyh Mutahhar (Şeyh Matar) Camisi (Merkez)
Minaresi üzerindeki kitabesinden Akkoyunlu Sultanı Sultan Kasım tarafından 1500 yılında yaptırıldığı öğrenilmektedir Bu yüzden de bu camiye Kasım Padişah Camisi de denilmektedir Cami Şeyh Mutahhar’ın arsası üzerinde yapıldığından Onun ismi ile anılmıştır Caminin mimarı belli değildir

Günümüze iyi bir durumda gelebilen cami, bir sıra beyaz, bir sıra da siyah taştan yapılmıştır Güneydoğu Anadolu’nun kendine özgün bir özelliği olan taş mimari burada da görülmektedir Kare planlı tek kubbeli bir camidir Ön kısmında iki köşeli paye ve iki sütundan oluşan üç bölümlü bir son cemaat yeri bulunmaktadır İbadet mekanının üzerini örten kubbe trompludur Caminin doğu ve batı duvarında üçer penceresi vardır Mihrap duvarında pencere bulunmamaktadır Mihrabın iki yanında bulunan üzerleri pencere kemeri gibi duran bölümler gerçekte birer geçittir Bu geçitlerden çıkan merdivenler üst kattaki küçük birer mahfile çıkışı sağlamaktadır Mahfiller caminin içerisine yuvarlak kemerle açılmakta ve böylece içeride hareketli bir görünüm sağlanmıştır Bu mahfillerin önemli bir fonksiyonu olmayıp, büyük olasılıkla mimar burada değişiklik aramıştır Caminin mihrap ve minberi oldukça sadedir

Caminin en önemli yeri minaresi olup, bu tür minareye Diyarbakır ve çevresinde rastlanmamaktadır Minare dört kalın ve sade sütun üzerine oturtulmuştur Gövde siyah beyaz taşlardan yapılmıştır Minare üzerinde kitabesi vardır Minare gövdesi kare olup, üzerinde bir balkon ve petek bulunmaktadır Büyük olasılıkla bu minare sonraki dönemde camiye eklenmiştir


Lala Bey (Lala Kasım) Camisi (Merkez)

Diyarbakır’ın güneybatısında, Lala Bey Mahallesi’nde, Lala Bey ile Dörtler Sokağı’nın kesiştiği yerdedir Halkın kısaca Lale Bey ismini yakıştırdığı bu caminin kitabesi bulunmamaktadır Mimari yapısına dayanılarak XV-XVIyüzyıllar arasında yapıldığı sanılmaktadır Camiyi Eğil beylerinden lala Kasım Bey’in yaptırdığı söylenmektedir Mimarı belli değildir

Küçük tek kubbeli bir cami olup, kesme taştan yapılmıştır Değişik dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğini kaybetmiş, ancak son cemaat yeri ile minaresi orijinalliğini korumaktadır Son cemaat yeri iki sütun yanındaki minare ve kare bir türbe ile sınırlanmış, üzeri üç kubbeyle örtülmüştür Son cemaat yerinin solunda bulunan kapıdan içerisine girilen beşik tonozlu türbenin kime ait olduğu bilinmemektedir

Caminin ibadet mekanı kare planlı olup, üzeri çatı ile örtülüdür Köşelerde görülen tromp izlerinden bu caminin ilk yapımında kubbeli olduğu anlaşılmaktadır Mihrap ve içerisi değiştirilmiş ve özelliğini tümü ile yitirmiştir

Son cemaat yerinin sağında bulunan minare kalın ve kütlevi bir yapıdır Kesme taştan tek şerefeli olarak yapılmıştır Bezeme olarak yalnızca pabuç kısmında kare bir çerçeve içerisine alınmış kufi yazı frizleri bulunmaktadır Bunun yanı sıra pabuçla gövdenin birleştiği yerde geometrik bir silme görülmektedir


Şeyh Yusuf Camisi (Merkez)

Diyarbakır Alican Mahallesi’nde Dabbakhane civarında bulunan şeyh Yusuf Camisi’nin kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı kesinlik kazanamamıştır Cami avlusunda Şeyh Yusuf Hemedani’nin olduğu söylenen bir türbeden ötürü de camiye Onun ismi verilmiştir Ancak bunu kanıtlayacak kesin bir bilgiye de rastlanmamıştır Caminin mimari üslubu XVIyüzyılda yapıldığına işaret etmektedir

Cami siyah kesme taştan yapılmış, oldukça küçük bir yapıdır Plan olarak tam bir düzen göstermemektedir Caminin doğu ve batısından geçen sokaklardan ötürü ibadet mekanı ile son cemaat yerinin dikdörtgen hatları bozulmuş, mihrap tarafı girişe göre daralmıştır Son cemaat yerinden sade bir sütuna dayalı iki geniş kemer bulunmaktadır Bu kemerler caminin yan duvarlarından dışarıya taşan ayaklara bağlanmıştır Ana mekan mihraba dik iki sütun ile üç sahna ayrılmıştır Geniş sivri kemerlerle birbirine bağlanan sütunlar ibadet mekanının üzerini örten düz tavanı desteklemektedir Mihrap dışarıya doğru dikdörtgen şekilde taşkındır Bunun iki tarafında dikdörtgen üç küçük pencere bulunmaktadır Mihrap ve minberi herhangi bir özellik taşımamaktadır


Fatih Paşa Camisi (Kurşunlu- Bıyıklı Mehmet Paşa Camisi) (Merkez)

Kitabeli dış kapısı 1819 yılında yıkılmıştır Diyarbakır’ın ilk Valisi Bıyıklı Mehmet Paşa tarafından 1516-1520 yıllarında yaptırılmıştır

Osmanlı döneminde Diyarbakır’da yapılan ilk cami olan bu yapı, diğer Diyarbakır camilerinden farklı bir plana sahiptir Yapıda taş ve düzgün olmayan malzemelerden de yararlanılmıştır Son cemaat yeri sekiz sütunun taşıdığı yedi kubbe ile örtülmüştür Son cemaat yeri siyah ve beyaz taşlardan yapıldığı için zengin bir görünümü vardır Kemerlerin arasında sütunların üzerinde ve köşelerde bezemeli madalyonlar yapılmıştır Caminin ibadet mekanından çok daha uzun olan bu tür son cemaat yerinin burada yapılmış olması, iki yanındaki mekanlardan kaynaklanmaktadır Son cemaat yerinden bu yan mekanlara kapılar ve pencereler açılmıştır Buradaki son cemaat yerinin kubbeleri Diyarbakır’daki diğer camiler gibi dışarıdan gizlenmemiştir Özellikle orta giriş kubbesi daha da yükseltilmiştir Son cemaat yerinin sağında Klasik Osmanlı mimarisinde görülen tek şerefeli minaresi bulunmaktadır Kare kaidesi siyah taştan olup, üst köşelerdeki profillerle beyaz taşlı gövdeye geçilmektedir Minarenin yanına türbe eklenirken minare kaidesinin bir kısmı kapatılmıştır

İbadet mekanının içerisinde dört kare paye üzerine pandantifli ana kubbe oturtulmuş ve bu kubbe dört kenardaki yarım kubbelerle desteklenmiştir Bu yarım kubbeler duvarlara ve kemerlere birer büyük, daha sonra da daha küçük eksedralarla bağlanmıştır İlk yapıldığı dönemde duvarların belirli bir yerine kadar yükselen çiniler onarım sırasında yerlerinden sökülmüş ve bir daha da yerlerine konulmamıştır İçeride görülen kalem işleri son dönemde yapılmıştır Mihrap ve minberi Klasik Osmanlı mihrap ve minberlerinin benzeridir

Bu caminin yanında Özdemiroğlu Osman Paşa’nın türbesi bulunmaktadır Ayrıca hamam ve medrese olduğu sanılan birkaç ek yapının da kalıntıları görülmektedir

Hüsrev Paşa Camisi (Merkez)

Diyarbakır Mardin Kapısı yakınındaki bu camiyi Diyarbakır’ın Osmanlı yönetimindeki ikinci valisi olan Hüsrev Paşa 1521-1528 yıllarında medrese olarak yaptırmış, daha sonra derhane kısmındaki mescit cami olarak kullanılmaya başlamıştır 1728 yılında da yanına bir minare eklenmiştir Mimarı belli değildir

Kuzeydeki medresenin portalinden avluya girilmektedir Yapının bütünü bir sıra siyah, bir sıra beyaz taştan yapılmıştır Orta avlunun etrafını on ayağın çevirdiği sivri kemerli revaklar ve bunların arkasında da medrese odaları yer almaktadır Girişin tam karşısına gelen camiye geniş kemerli bir kapıdan girilmektedir Aynı zamanda medresenin dershane görevini üstlenmiş olan bu cami erken Osmanlı mimarisinde görülen ters T veya zaviyeli plandadır Caminin girişinde sekizgen bir kasnağa oturan bir kubbe üst örtüyü oluşturmuştur Bu kubbenin iki yanı beşik tonozlarla desteklenmiştir Güneyde mihrabın bulunduğu kısım dışa çıkıntılı olup, üzeri yarım bir kubbe ile örtülmüştür Caminin içerisindeki çiniler onarım sırasında başka bir yapıdan buraya getirilmiştir

1728 yılında eklenen minare siyah taştan olup, bunların arasında beyaz şeritler bulunmaktadır


Hadım Ali Paşa Camisi (Merkez)

Diyarbakır Mardin kapısı ile Urfa Kapısı arasında, Ali Paşa Mahallesi’nde surlara yakın bir yerdedir Camiyi Diyarbakır valilerinden Hadım Ali Paşa 1534-1537 yıllarında yaptırmıştır Tuhfetül-Mi’marin’de Mimar Sinan’ın eseri olarak ismi geçmektedir

Ali paşa Camisinin doğusunda Şafiilere ait bir cami, batısında medresesi, kuzeyinde de zikir yeri denilen dikdörtgen bir yapı ve hamam bulunmaktadır Kesme taştan tek kubbeli olarak yapılan bu caminin son cemaat yeri ve kubbe kasnağında yatay şekilde siyah beyaz taş dizilerinden meydana gelmiş bir bezeme vardır Onarımlarda bu bölümler bozulmamıştır

Son cemaat yeri dört paye ve iki duvar uzantısı ile kubbeli beş bölüme ayrılmıştır Sütunlar birbirlerine hafif sivri kemerlerle bağlanmıştır Burada göze çarpan bir özellik de sütunların yanlarda olanların yüksek kaideler üzerinde oturmasına karşılık diğerleri doğrudan doğruya zemine oturmuştur Bunun da nedeni, bu sütunların başka bir yapıdan alınarak burada uygulanmasıdır Son cemaat yerinin ortasındaki bir kapıdan ibadet mekanına geçilmektedir Girişin iki yanında sağır kemerlerin altında birer pencere vardır İbadet mekanında kubbeye geçiş zeminden başlıyormuş gibi dikkati çeken tromplardır Böylece aşağıdan başlayan tromp kemerlerinin ayakları zemine bağlanmaktadır Bu durum yapının basık görünmesine de yol açmaktadır Kubbe dışarıdan sekizgen, yüksek bir kasnak üzerine oturmuş ve piramidal bir çatı ile de gizlenmiştir

Caminin mihrap ve minberi Klasik Osmanlı devri yapılarına uygundur İçerisi klasik Osmanlı çinileri ile kaplanmış olmasına rağmen bunlar daha çok yerel atölyelerden alınmıştır Minaresi yapının dışında kuzeydoğuya yerleştirilmiştir Silindirik gövdeli ve tek şerefelidir Üzerinde bezemeye rastlanmamaktadır


İskender Paşa Camisi (Merkez)

Diyarbakır’da İskender paşa Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Diyarbakır’da 14 yıl valilik yapan İskender Paşa 1551 yılında yaptırmıştır Bazı yazmalarda bu caminin Mimar Sinan eseri olduğuna dair bilgiler bulunuyorsa da Mimar Sinan’ın eserlerini derleyen Tuhfetûl Mimarin’de ismi geçmemektedir

Osmanlı mimarisinde belirli bir plan tipinin uygulandığı bu caminin önünde şadırvanı, doğusunda da türbesi bulunmaktadır Son cemaat yeri dört sütun ve köşelerdeki L şeklinde ayakların taşıdığı beş bölümden meydana gelmiştir Sivri kemerlerle birbirine bağlanmış olan sütunların başlıkları oldukça sadedir

Kare planlı, 14,76 x 14,76 m ölçüsündeki ibadet mekanının üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür Buradaki tromplar da çok aşağıdan başlamakta ve ortası bir çizgi ile ikiye ayrılmaktadır Trompların arası da birer kemerle birbirlerine bağlanmıştır Bu tromplara dayanan kubbe dışarıdan onaltıgen bir kasnağa oturmaktadır

Mihrap taştan olup mukarnaslıdır Osmanlı mihraplarının bir benzeridir Minber orijinalliğinden uzaklaşmış ahşap bir eserdir

İskender Paşa Camisi Erken Osmanlı devri mimarisinin özelliklerini taşımasına rağmen, bir bakıma da Diyarbakır camilerinin etkisinde kalarak yapılmıştır Caminin sol tarafına silindirik gövdeli, tek şerefeli taş minare eklenmiştir

Behram Paşa Camisi (Merkez)

Diyarbakır’ın güneyinde Mardin Kapısı yakınında olan Behram Paşa Camisi’nin kitabesinden öğrenildiğe göre Diyarbakır’ın valilerinden Behram Paşa tarafından 1572 yılında yaptırılmıştır Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfetül Mi’marin’de Mimar Sinan’ın eseri olduğu yazılı olmasına rağmen onunla ilgili diğer eserlerde ismi geçmemektedir

Osmanlı döneminde Diyarbakır’da yapılmış ilginç eserler arasında olan bu cami külliye olarak düşünülmüş, günümüze yalnızca caminin yanı sıra hamamı gelebilmiştir

Cami kesme taştan kare planlı ve tek kubbeli olarak yapılmıştır Son cemaat yeri sakıflı olup asıl son cemaat yeri altı sütunun yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanması sonucu beş bölümden meydana gelmiştir Ortadaki kubbe diğerlerinden daha yüksek ve içeriden kaburgalıdır Son cemaatin ön cephesi Fatih Paşa Camisi’nde olduğu gibi siyah beyaz taşlarla yapılmıştır Bunun önündeki sakıflı, ikinci son cemaat yeri diyebileceğimiz, çatıyla örtülmüştür Bu bölümde örgü şeklindeki bezemeler dikkati çekmektedir Buradaki çift renkli sivri kemerler cephe de ayrı bir hareketlilik meydana getirmiştir Son cemaat yeri yanlara doğru taşmakta, sağdaki kısmın üzerine de minare yerleştirilmiştir Buradaki iki küçük mihrap da mukarnaslı olup özenle işlenmiştir Caminin giriş kapısı mukarnaslı bir bordür ile çevrilmiş, üzerine de bir kitabe yerleştirilmiştir

İbadet mekanı kare planlıdır ve üzeri kubbe ile örtülüdür Burada dikkat çeken bir özelik te her duvara, duvar ayağı ismi verilen çıkıntılar yapılmış oluşu ve kubbenin de bu ayaklar üzerine oturtulmuş olmasıdır Kubbe ayaklarının üzerinde bir mahfil yer almaktadır Girişin sağ ve soluna ve mihrap duvarına yakın doğu ve batı duvarına yerleştirilen merdivenlerle mahfile çıkış sağlanmıştır Doğu ve batı duvarında bulunan üç dikdörtgen nişin güney duvarına birer küçük mihrapçık yerleştirilmiştir Böylece ana mihrabın dışında cami içerisinde altı mihrap daha yapılmıştır Bu mihrap daha çok mekana hareket kazandırmak amacıyla yapılmıştır İç mekanın bütün duvarları belirli bir yüksekliğe kadar İznik çinileri ile kaplanmıştırAyrıca mihrap ve minberi bezemelidir

Caminin minaresi l928 yılında Yıldırım düşmesiyle yıkılmış, tek şerefeli ve silindirik olarak yenilenmiştir


Melek Ahmet Paşa Camisi (Merkez)

Diyarbakır’ın batısında Urfa Kapısı yanında olan Melek Ahmet Paşa Camisi’ni aslen Diyarbakırlı olan Melek Ahmet Paşa 1587-1591 yılında yaptırmıştır Mimar Sinan’ın eserlerinin listesini veren Tuhfetül Mi’marin de Mimar Sinan eseri olarak geçmesine rağmen Mimar Sinan ile ilgili eserlerde ismi geçmemektir

Yüksek bir kaide üzerinde, altında da dükkanlar bulunan camiye merdivenle çıkılmaktadır Bu yüzden de Diyarbakır camilerinden ayrılan bu yapının güney ve kuzey cepheleri siyah beyaz taş sıraları, diğer cepheleri de yalnızca siyah taştan yapılmıştır Ayrıca kubbenin sekizgen kasnağı da siyah beyaz taş sıraları ile örülmüştür

Caminin giriş kapısı diğer camilerden ayrı olarak güney mihrap duvarındaki büyük bir portal caminin altındaki yola açılmakta önce kuzey kısmındaki avluya, sonra da merdivenlerle camiye çıkılmaktadırBatı bölümünün altından da ana caddeye açılan bir sokak geçmektedir
Caminin güneydeki girişi duvardan dışarı çıkıntılı olup üç dilimli bir kemerden sonra mukarnaslı bir niş ile sonuçlanmaktadır Portalin sağ ve solunda iki küçük niş bulunmaktadır Kuzey bölümünde minarenin sağ tarafından merdivenle camiye çıkılmakta, basit kemerli bir kapıdan da içeriye girilmektedir Burada Diyarbakır camilerinde görüldüğü gibi zengin bezemeli bir son cemaat yeri yapılmamıştır

Caminin ibadet mekanı dikdörtgen planlı olup, ortadaki dört payenin üzerine tromplu sekizgen bir kasnak üzerine oturtulmuş kubbe ile üzeri örtülüdür Kubbe kasnağına dört tane sivri kemerli pencere açılmış ve ibadet mekanının yukarıdan aydınlanması sağlanmıştır Merkezi kubbenin dışında kalan bölümler çapraz tonozlarla örtülerek genişletilmiştir İçerisindeki duvarlar 1 m yüksekliğe kadar XVIyüzyıl çinileri ile kaplanmıştır Ayrıca caminin mihrabı da çinilidir Beş kenarlı mihrap mukarnaslar, köşe sütunları ile oldukça zengin bir görünümdedir

Caminin kuzey yönündeki merdivenin sağında bulunan minare camiden ayrı olarak yapılmıştır Kaide kısmındaki taş bezemeleri ile dikkati çekmektedir Gövde silindirik, tek şerefelidir Şerefe altı mukarnaslarla bezenmiştir Minarenin yarısına kadar içeriden iki merdivenle, yarısından sonra da bunlar birleşerek tek merdiven olarak şerefeye çıkılmaktadır Bu merdivenlerden çıkanlar birbirini görmeyecek şekilde düzenlenmiştir Mozaik çinili bir şerit kaideyi çepe çevre dolaşmaktadır ve bu durum diğer Diyarbakır camilerinde görülmemektedir


Defterdar Camisi (Merkez)

Diyarbakır Defterdar Mahallesi’nde, Defterdar Ahmet Paşa tarafından 1594 yılında yaptırılmıştır Mimarı bilinmemektedir

Cami siyah kesme taştan fevkani olarak yapılmıştır Orijinal şekli ile günümüze ulaşamayan cami, çeşitli dönemlerde bir çok onarım geçirmiştir Güney kısmına 1832 yılında Ragıbiyye Medresesi yapılmıştır Caminin alt kısmında iki beşik tonozlu bölüm bulunmaktadır Bunlardan biri Camiyi boydan boya kesmekte ve alttan diğer sokağa geçit vermektedir Beşik tonozlu diğer mekan ise dükkan olarak kullanılmaktadır Cami fevkani bir yapı olduğundan, kuzey cephesindeki merdivenlerle çıkılmaktadır Giriş kapısının herhangi bir özelliği bulunmamaktadır İbadet mekanındaki iki sütun iki duvar ayağının arasını birleştiren üç kemerle yapı üçe bölünmüştür Bunların üzerini düz bir çatı örtmektedir Minber ve mihrap oldukça sadedir


Nasuh Paşa Camisi (Merkez)

Diyarbakır İçkale’nin dışında, Fatih Paşa Camisi’ne giden yol üzerindedir Diyarbakır’da Nasuh Paşa’nın valilik yaptığı 1606-1611 yıllarında yapılmıştır Yapının mimarı bilinmemektedir

Kesme siyah taştan yapılan bu yapı çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla özelliğinden uzaklaşmıştır Günümüzde içerisine doğu kısmındaki bir kapıdan girilmektedir Bu kapının mimari yönden bir özelliği bulunmamaktadır Girişten hemen sonra bir avluya geçilmekte olup, burada üzeri düz çatı ile örtülü küçük bir açık hava namaz kılma yeri vardır Avlunun güneydoğu köşesinde de kesme siyah taştan, kare kaideli, silindirik gövdeli minare bulunmaktadır Minarenin üst kısmı 1819 yılındaki ayaklanma sırasında top mermisi ile yıkılmıştır Bu nedenle de halk bu minareye Güdük Minare (Kot Minare) ismini yakıştırmıştır

Avlunun batısındaki bir kapıdan caminin ibadet mekanına girilmektedir Kareye yakın dikdörtgen planlı ve haififçe çarpık olan bu mekan dört sütunla bölümlere ayrılmıştır Dört sütunun ortasında pandantifli bir kubbe köşelerde de çapraz tonozlu bölümler bulunmaktadır Caminin güneydoğusunda bulunan mihrap hafif doğuya doğru kaymıştır ve bezemesizdir


Arap Şeyh Camisi (Merkez)

Diyarbakır’ın doğusunda Yeni Kapı yakınında bulunan Arap şeyh Camisi’ni Diyarbakır’da valilik yapmış olan Kara Mustafa Paşa 1644’te yaptırmıştır Mimarı belli değildir

Cami dış görünüşü ile bir özellik taşımamaktadır Küçük bir avlu içerisinde şadırvanı vardır Halk arasındaki söylentiye göre bu şadırvan daha önce bir türbe olup, sonradan şadırvana dönüştürülmüştür

Caminin son cemaat yeri duvar uzantıları arasındaki iki paye ile üç bölüme ayrılmıştır Bu sütunlar doğrudan doğruya zemine oturmuş kemerlerle birbirine bağlanmıştır Giriş kapısının iki yanında birer pencere bulunmaktadır Caminin ibadet mekanı ortadaki iki payenin yardımı ile altı bölüme ayrılmış ve her birinin üzeri de ayrı birer kubbe ile örtülmüştür Böylece Osmanlı mimarisindeki ulu cami plan tipine benzetilmiştir İç mekanda bezeme olarak dikkat çeken bir özellik bulunmamaktadır Caminin batı tarafındaki beşik tonozlu dikdörtgen mekanın buraya sonradan eklendiği sanılmaktadır


Kurt İsmail Paşa Camisi (Merkez)

Diyarbakır surları dışında, Harput yolu üzerinde, Seyrantepe semtinde bulunan bu camiyi Kurt İsmail Paşa kardeşi Meded Bey adına 1869-1875 yılında yaptırmıştır Bu caminin de mimarı bilinmemektedir

Kurt İsmail Paşa Camisi plan düzeni olarak Diyarbakır camilerinden ayrılmaktadır Osmanlı son devir mimarisini andıran bu yapının ibadet mekanı sekizgen planlı olup, çevresini yine sekizgen bir revak çevirmektedir Revak kısmı zeminden oldukça yükseltilmiş, köşelere birbirlerine yakın sütunlar yerleştirilmiştir Sütunların araları, sekizi geniş, sekizi dar olmak üzere 16 kemerle birbirine bağlanmıştır Bunların üzeri eğimli bir çatı ile örtülmüştür Bu revaklı bölüme kuzeydeki bir merdivenle çıkılmaktadır Buradaki kemer alınlığı yükseltilmiş ve giriş yönü belirtilmiştir Caminin kuzeydeki girişi dışında kalan kenarlara basık kemerli birer pencere açılmıştır Caminin iç mekanı bezemesizdir Bütün özelliği daha çok Osmanlı sanatında türbe mimarisinde uygulanan plan şemasının burada tekrarlanmasıdır


İbrahim Bey Mescidi (Merkez)

Diyarbakır İbrahim Bey mahallesi’nde bulunan bu mescidi Akkoyunlu Kasım Padişah’ın yeğeni İbrahim Bey yaptırmıştır XVyüzyılın sonu ile XVIyüzyılın başında yaptırıldığı sanılmaktadır Bu yapının da mimarı bilinmemektedir

Caminin yüksek duvarlarla kuşatılmış bir avlusu vardır Son cemaat yeri iki paye ve duvar uzantıları ile üç bölüme ayrılmıştır Bunların üzerini pandantifli üç kubbe örtmektedir Son cemaat yerinin ortasındaki bir kapıdan ibadet mekanına geçilmektedir İbadet mekanının ortasında, mihrap önünde iki paye bulunmaktadır Böylece yapı enine 2, boyuna da üç bölüme ayrılmıştır Bunlardan mihrap önü ile sağdaki iki bölüm kubbeli, diğerleri de çapraz tonozlarla örtülmüştür Kubbeli bölümlerdeki iki pencere dışında camide başka pencere bulunmamaktadır Mihrap ve minberi oldukça sade olup, içerisi bezemesizdir


Taceddin Mescidi (Merkez)

Diyarbakır Taceddin mahallesi’nde Melik Ahmed Paşa Hamamı yakınlarındadır Kitabesi bulunmadığından banisi ve yapım tarihi bilinmemektedir Yapının mimari üslubundan kesin olmamakla birlikte XVyüzyılda yapıldığı sanılmaktadır

Taceddin Mescidi, evler arasına sıkışmış bir yapı olup yalnızca doğu cephesi sokağa açılmaktadır Giriş kapısı siyah kesme taştan yapılmış olup, bu yüzden de diğer bölümlerden ayrılmaktadır Avlunun güneyinde basık bir sütuna dayanan iki kemerli bir son cemaat yeri vardır Mescidin duvar çıkıntıları ile bu sütunun üzeri bir çatı ile örtülmüştür Son cemaat yerinden mescide giriş sola kaydırılmış, orta eksene de iki yanında birer pencere olan birer mihrap yerleştirilmiştir İbadet mekanı dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Evler arasında bulunduğundan ötürü yalnızca aydınlatma amaçlı doğu cephesine iki pencere açılmıştır

Büyük olasılıkla bu mescit değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğini kaybederek bugünkü şeklini almıştır


Hacı Büzürk Mescidi (Merkez)

Diyarbakır Cevat paşa Mahallesi’nde, Gazi Caddesi’nin başlangıcındaki sokak içerisindedir Bu mescidin ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir

Kesme taştan yapılmış olan bu mescit evler arasında sıkışıp kalmıştır Batı kısmındaki yüksek duvarlarla çevrili avlusundaki bir kapıdan içeriye girilmektedir Siyah taşlarla döşeli avludan girilen son cemaat yeri iki sivri kemerli olup, bu kemerler duvar uzantılarına ve ortadaki tek sütuna bağlantılıdır Üzeri ahşap çatılıdır Son cemaat yerinden basit bir kapı ile ibadet mekanına geçilmektedir İbadet mekanı dört sütun ile enine iki bölüme ayrılmıştır Mihrap duvarına paralel üç sivri kemer de çatıyı taşımaktadır İç kısımda mihrap son derece sadedir Ayrıca bir bezeme unsuruna da rastlanmamaktadır


Kavas-ı Sağır Mescidi (Merkez)

Diyarbakır’daki Şeyh Matar Camisi yanında, sokak arasında bulunan bu mescidin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir Vakıf kayıtlarında XVIyüzyılda yapılmış bir Osmanlı eseri olarak ismi geçmektedir Kemaleddin ve Cemaleddin isimli iki kardeşin bu mescidi yaptırdıkları da ileri sürülmektedir

Siyah kesme taştan yapılmış olan bu mescidin oldukça basit bir görünümü vardır Doğu ve güney cepheleri tamamen evlerle çevrelenmiştir Etrafındaki sokaklardan ve yerleşimden ötürü mescit dikdörtgen plandan uzaklaşmış ve eğri bir plana dönüşmüştür Son cemaat yeri siyah taştan bir sütuna dayanmakta ve iki kemerle avluya açılmaktadır Avlu zemininden biraz daha yüksek olan son cemaat yerinin üzeri kavak ağaçları ile örtülmüştür İbadet mekanına basık kemerli bir kapıdan girilmektedir Dikdörtgen şeklindeki ibadet mekanı kuzey-güney yönündeki iki geniş kemerle üç bölüme ayrılmıştır Bu kemerler duvarlardaki dışarı taşkın ayaklar üzerine oturmuştur Üzeri damla örtülüdür Batı duvarındaki iki pencere ile içerisi aydınlanmaktadır Mihrap ve minber son derece basit olup, iç kısmında dikkat çeken bir bezeme bulunmamaktadır


Molla Bahaddin Mescidi (Kozlu Camisi) (Merkez)

Diyarbakır Kozlu Mahallesi’nde, İzzet paşa Caddesi’nde bulunan bu mescidin de ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir

Basit görünümlü bir yapı olan mescit kesme taş ve moloz taştan yapılmıştır Önündeki avlu ve mescit evler arasında sıkışmıştır Kuzeyden güneye doğru genişleyen avluda helalar ve bir havuz yer almaktadır Son cemaat yeri bir sütundan çıkan ve duvarlara dayanan sivri kemerlerle iki bölümlüdür Üzeri kavak ağaçları ile örtülmüştür İbadet mekanı dört pencere ile aydınlatılmıştır Bunların üzerine de daha küçük pencereler yerleştirilmiştir Bunların dışında ibadet mekanını aydınlatacak başka pencere bulunmamaktadır İbadet mekanı kuzeyden güneye doğru daralmakta ve üzeri düz bir çatı ile örtülmüştür İçerisinde mihrap da dahil süsleme elemanına rastlanmamaktadır

Ulu Cami (Taciyan Camisi) (Eğil)

Diyarbakır Eğil ilçesinin güneydoğusunda bulunan Ulu Cami’nin kitabesi günümüze gelememiştir Bu bakımdan kimin tarafından ve ne zaman yaptırıldığı bilinmemektedir Ancak mimari yapısından ve süslemelerinden XII-XIIIyüzyıla tarihlendirilmektedir

Artuklu dönemine ait olan bu yapı küçük ölçüde olup, günümüze çok harap bir durumda gelebilmiştir Kalıntılarından mihrap önünün kubbeli olduğu ve enine dikdörtgen plan şekli gösterdiği anlaşılmaktadır Bunun dışındaki bölümleri tonozlarla örtülüdür Kubbe kasnağındaki iki dizi halindeki iri çiçekli kûfili kitabe yapının başlıca özelliğidir


Ulu Cami (Çermik)

Diyarbakır Çermik ilçesi, Kale Mahallesi’ndeki, Ulu Cami’nin mihrabının karşısına gelen orta kemerinin üzerinde üzerinde 3800x2500 ölçüsündeki iki satırlık kûfi yazılı kitabesine göre 1148 yılında yapılmıştır Kitabede Fahrettin Kara Arslan’ın da ismi olduğundan caminin Hasankeyf Artuklularından Fahrettin Kara Arslan (1108-1148) zamanında yapıldığı anlaşılmaktadır

Caminin giriş kapısının sol tarafındaki kemerden doğu duvarı arasında iki satırlık nesih yazılı 110x4600 cm ölçüsünde bir onarım kitabesi bulunmaktadır:
“Cüddede İmaret’ül-Mescid El Halid bi Ebubekr Ali bin El-hac Ömer bin Mahmut Fi seneti Erbaa

Dikdörtgen planlı caminin batıya açılan cephesinde geometrik oymalar bulunmaktadır Caminin mihrap ve minaresi Artuklu mimarisine uygun olarak yapılmıştır Anadolu Selçuklularından IIIAlaaddin’in (1297-1302) camiyi onardığı sırada minaresini de onarmıştır Bu minarenin kaidesinde Selçuklu özelliği taşıyan kabartma motifler ve yazılar bulunmaktadır Ulu Cami’ye bundan ötürü de halk arasında Sultan Alaaddin Camisi de denilmektedir

Ulu Cami’nin doğusuna Çermik Sancak beyi Şah Ali Bey 1517’de dikdörtgen planlı ve kubbeli bir yapı eklemiştirGüney, doğu ve kuzey yönlerinde ikişer penceresi olan ve eski cami ile birleştirilen bu yapının da bir cami olduğu anlaşılmıştır Bu yapı da Ulu Cami gibi siyah ve beyaz taşlardan yapılmıştır


Şah Ali Bey Camisi (Çermik)

Diyarbakır Çermik ilçesi Kale Mahallesi’nde bulunan Şah Ali Bey Camisi, Ulu Cami’nin doğusuna bitişiktir Şah Ali Bey tarafından 1517’de yapılmıştır

Caminin son cemaat yeri, giriş kapısı ve pencerelerin dış yüzleri kesme taştan yapılmış, dikdörtgen planlıdır Son cemaat yeri üç kubbelidir Cami, mihrap duvarına paralel üç nefe ayrılmıştır Mihrap önündeki bölüm kubbeyle diğerleri tonozla örtülüdür Bu kubbe sekizgen kasnaklı olup, dıştan piramidal külahlıdır


Cami-i Kebir (Çüngüş)

Diyarbakır, Çüngüş ilçesinde bulunan Cami-i Kebir bazilika planlı bir kiliseden camiye dönüştürülmüştür XIIIyüzyılda Artukoğulları tarafından bazı ilaveler yapılmıştır Kesme taştan olan bu cami çatı ile örtülüdür


Ali Bey Camisi (Çüngüş)

Diyarbakır Çüngüş ilçesinde, Ali Bey tarafından 1688’de yaptırılmıştır 1757’de de Kapıkıran Mehmet Paşa camiye bir de minare eklemiştir


Ulu Cami (Hani)

Ne zaman ve kimin tarafından yapıldığı bilinmemektedir Mimari üslubundan XIII-XIVyüzyıla ait olduğu sanılmaktadır Üzerindeki yazıtlarından 1657 ve 1682 yıllarında onarıldığı anlaşılmaktadır

Dikdörtgen planlı cami iki ayrı bölümden meydana gelmiştir Bu yüzden eğimli bir alanda bulunan güney tarafına dükkanlar eklenmiştir Caminin girişi batı cephesindedir İbadet mekanı üç neflidir Caminin önünde mermer sütunlar yuvarlak kemerlerle birbirlerine bağlanarak bir avlu meydana getirmiştirAvlunun çevresindeki revaklar içten tonoz, üstten de çatı ile örtülmüştür Caminin yanında Diyarbakır yöresine özgü bir minare yerleştirilmiştir kesme taştan olan minare, dikdörtgen planlı olup, üzerinde herhangi bir bezemeye yer verilmemiştir Dikdörtgen minarenin bitiminde bir balkon ve bunun üzerinde de şerefe ve yuvarlak petek kısmı yerleştirilmiştir Konik bir külahla da üzeri örtülmüştür

Şeyh Caferi Tayyar Mescidi (Hani)


Cami dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür Mescidin en ilginç yönü Diyarbakır yöresine özgü minare tipinin burada da tekrarlanmasıdır Kesme taştan dikdörtgen minare bir balkonla şerefede son bulmaktadır Bunun üzerine yuvarlak petek kısmı ve külah yerleştirilmiştir
Mescidin yanında Şeyh Caferi Tayyar'ın türbesi bulunmaktadır Türbe kesme taştan yapılmış, dikdörtgen planlıdır üzeri çatı ile örtülüdür Türbenin içerisinde sanduka ve sandukanın başında da h372 (982) tarihli bir sancak bulunmaktadır
Mescit ve türbe Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından 1982 yılında onarılmıştır

Ulu Cami (Hazro)

Kitabesi bulunmadığından ne zaman ve kimin tarafından yaptırıldığı bilinmemektedir Onarım ve eklemelerle özelliğini büyük ölçüde yitirmiştir Bazı kaynaklarda XIIIyüzyılda Eyyubiler döneminde yapıldığı belirtilmektedir Bazı kaynaklarda da Osmanlı mimarisine benzerliğinden ötürü XVIXVIIyüzyıllarda yapıldığı belirtilmektedir

Dikdörtgen planlı bir yapı olup, kesme taştandır Giriş kapısı ve mihrap nişi mukarnas ve geometrik bezemelerle görkemli bir konuma getirilmiştir Ön cephesi iki katlı olup sivri kemerli alternatif taş döşeli görünümü ile dikkati çekmektedir


Ulu Cami (Vakıf Ahmet Bey Camisi) (Lice)

Diyarbakır Lice ilçe merkezinde bulunan bu camiyi Şeyh Hasene Ezraki soyundan gelen Ahmet Bey 1540-1541 yılında yaptırmıştır Ahmet Bey kurduğu vakıflar ve halka yaptığı hizmetlerden ötürü Vakıf Ahmet Bey olarak tanınmıştır Bu nedenle de camiye Vakıf Ahmet Bey ismi verilmiştir Ayrıca Ulu Cami veya Cami-i Kebir olarak da bilinmektedir

Lice depreminden önce kare planlı olan bu caminin iki katlı bir son cemaat yeri vardır İbadet mekanı sütunlar ve geniş sivri kemerlerle iki nefe ayrılmıştır Daha sonra beşik tonozlu bir bölüm buna eklenmiştir

Cami 1845 yılında yanmış, Hacı Sadullah Bey tarafından 1875 yılında onarılmış ve yapılan bazı ilavelerle genişletilmiştir 1960 yılında da Hamit Toprak Bey tarafından camiye minare yaptırılmıştır 1975 Lice depreminde cami büyük hasar görmüş ve minaresi yıkılmıştır


Melik Adil Camisi (Lice)

Diyarbakır Lice ilçesi, Kabakkaya (Antak) Köyü’nde bulunan Melek Adil Camisi’nin ne zaman yapıldığı bilinmemektedir

Dikdörtgen planlı bir yapı olup üzeri çatı ile örtülmüştür Minaresi dört köşedir ve bazı silmelerle de üç bölüme ayrılmıştır


Ulu Cami (Selahattin Eyyubi Camisi-Meyya Farkin Camisi) (Silvan)

Diyarbakır Silvan ilçesinde bulunan bu caminin Artukoğullarından önce, 1031’de küçük bir cami olarak yapıldığı sanılmaktadır Artukoğullarından Necmeddin Alpi döneminde,1157’de onarılmış ve genişletilmiştir Sonraki yıllarda Ebu’l Muzaffer Şehabeddin Gazi döneminde yeniden elden geçirilmiştir Bu cami ile Artuklu mimarisinin üslubu ilk belirgin şeklini almıştır

Caminin ibadet mekanı dikdörtgen planlı olup, içerisi mihraba paralel 18 paye ile dört sahna ayrılmıştır Mihrap önüne rastlayan bölüm altı büyük, iki küçük payenin yardımı ile tromplu olarak 1350 m çapında bir kubbe ile örtülmüştür Bu kubbenin bir bölümü de mihrap önündeki duvara dayanmaktadır Burada Gaznelilerin Leşker-i Bazar Ulu Camisi’nde ortaya koydukları mihrap önü kubbesi Melik Şah’ın yapmış olduğu yapılardaki düşüncesi ile birleştirilmiştir Bu tür mihrap önü kubbelerinin Anadolu’da bulunan ilk örneklerindendir Kubbe eteğinde Necmeddin Alpi’nin bir kitabesi yer almaktadır

Ulu Cami Artuklu taş işçiliğini yansıtan bezemeleri ile dikkati çekmektedir


Eyyubiler Camisi (Silvan)

Diyarbakır Silvan ilçesinin güneydoğusunda yer alan Eyyubiler Camisi olarak tanınan cami yıkılmış, sadece minaresi günümüze gelebilmiştir Caminin Eyyubiler döneminde 1199-1244 tarihleri arasında yapıldığı kitabelerinden anlaşılmaktadır


Karabehlül Bey Camisi (Silvan)

Diyarbakır Silvan ilçesinde bulunan bu cami XVIyüzyılda, Diyarbakır Valisi İskender Paşa’nın mahiyetinde bulunan Silvan’lı Şeyh Ahmetzade Elvend Bey’in oğlu, Sancak Beyi Kara Behlül tarafından yaptırılmıştır

Gri renkte kesme taştan yapılan bu cami kare planlı olup, üzeri sekizgen bir kasnağa oturan tek kubbe ile örtülmüştür Kubbenin üzeri dıştan pramidal şekle sokulmuştur Son cemaat yeri altı ahşap sütuna dayanan altı bölüme ayrılmış ve üzeri de ahşap bir çatı ile kapatılmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla