Yalnız Mesajı Göster

İnceden İnceye İstanbull

Eski 11-04-2012   #55
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İnceden İnceye İstanbull



Şeyh Zafir Türbesi (Beşiktaş)



İstanbul Beşiktaş ilçesi, Yıldız Mahallesi, Balbaros Bulvarının yanı başında, Yıldız Caddesinde bulunan Şeyh Zafir Türbesi, Ertuğrul Dergâhının bir bölümünü oluşturmaktadır Yapı topluluğunu Sultan II Abdülhamid (1876–1909) Şazeli Tarikatının önde gelen şeyhlerinden Şeyh Hamza Zafir Efendi adına 1887 yılında yaptırmıştır

Mimar Raimando Daronconun XIX yüzyılda İstanbul mimarisine getirmiş olduğu Art-Nouveau üslubunda bir yapı olan türbe, kütüphane ve çeşme ile aynı üslupta tasarlanmış olup, kesme taştan yapılmıştır Kare planlı, üzeri kubbe ile örtülü türbenin farklı bir görünümü vardır Cephede ince uzun bir niş içerisinde pencere ve bunun iki yanında da kare söveli birer pencereye yer verilmiştir Bütün bunlar dışarıya taşkın yuvarlak bir saçak içerisine alınmıştır

Yakın tarihlerde, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından dergâh ile birlikte restore edilmiştir

Kılıç Ali Paşa Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul Beyoğlu ilçesi, Tophane Meydanında XVI yüzyılın ünlü denizcilerinden Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşanın yaptırmış olduğu cami, medrese, hamam ve türbeden meydana gelen külliyesi Mimar Sinan tarafından yaptırılmıştır Bu yapı Mimar Sinanın mimarlık yaşamının son eserlerinden biri olup, camisinde Ayasofyanın planı küçük ölçüde uygulanmıştır

Kılıç Ali Paşa, Anadoluda 1496da dünyaya gelmiş bir Türk denizcisi olup, Uluç Ali Reis ismi ile de tanınmıştır Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reisten deniz savaşları konusunda bilgilenmiş bir süre Cezayir Beylerbeyi görevinde bulunmuştur Avrupa devletlerinin Akdenizde Osmanlı egemenliğine son vermek için kurdukları Haçlı donanması Çeşme ve İnebahtı önlerinde Osmanlı donanmasını yakmışlardır Osmanlı deniz filosunun komutanı Kılıç Ali Paşa idi Bu savaşta Kılıç Ali Paşa birçok yabancı donanmaya ait gemileri batırmış ve kendi filosunu kurtarmıştır Osmanlıların ünlü kaptanlarından Müezzinzade Ali Paşa başta olmak üzere Osmanlı donanması birçok ünlü kaptanını da bu savaşta yitirmişti Kılıç Ali Paşanın İstanbula dönüşünde Sultan II Selim (1566–1574) tarafından Kaptan-ı Deryalığa getirilmiş ve Uluç lakabını da Kılıça çevirmiştir Bu yenilgiden sonra Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa ile birlikte Osmanlı donanmasını eskisinden daha güçlü bir şekilde kurmuş ve Osmanlı donanması yeniden Akdenize hâkim olmuştur Kılıç Ali Paşa 21 Haziran 1587de ölünceye kadar donanmanın başında kalmıştır

Kılıç Ali Paşanın türbesi Mimar Sinanın farklı bir mekân anlayışı içerisinde yapılmıştır Kesme taştan sekizgen planlı türbenin üzeri iç içe çifte kubbe ile örtülmüştür Türbe girişi derin bir niş içerisindedir Türbenin içerisinde yer alan iki sütun ve girişteki masif duvarlar arasındaki kemerler kubbeyi desteklemektedir Altlı üstlü iki sıra pencere ile aydınlatılan türbe bezeme yönünden çok zengin değildir Yalnızca alt kat pencerelerinin alınlıklarında mavi zemin üzerine beyaz harflerle Ayetel Kürsi frizi yazılmıştır Kubbenin ortasındaki yazı madalyonu ve bunun çevresinde de mavi zemin üzerine beyaz renkte palmet ve Rumili bezemeler görülmektedir Türbenin 1979 yılında yapılan onarımı sırasında bu kalem işleri yenilenmiştir

Türbe içerisinde Kılıç Ali Paşa ile Uluç Hasan Paşanın sandukaları bulunmaktadır Türbe, günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğünün yönetiminde olup, ziyarete açık değildir

Piyale Paşa Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Kasımpaşa Kaptan Mahallesi, Piyale Baruthane Caddesi, Zincirlikuyu Baruthane Caddesi ve Sel Sokağı arasında bulunan bu türbe 1575 yılında, Piyale Paşa tarafından Mimar Sinana 1577 yılında, ölümünden önce yaptırılmıştır

Piyale Paşa Kanuni Sultan Süleyman döneminde (1520–1566) on dört yıl Kaptan-ı Deryalık yapmış ve birçok deniz savaşı kazanmıştır Piyale Paşanın aslen Hırvat olduğu söylenmektedir Müslüman olduktan sonra Abdurrahman ismini almış, Osmanlı sarayında Enderunda yetiştikten sonra Kapıcıbaşı olmuştur 1553–1567 yıllarında aralıksız 14 yıl Kaptan-ı Deryalık görevini sürdürmüştür Bu dönemde Sakız ve Cebre adalarını ele geçirmiş İspanya, Fransa ve İtalya kıyılarındaki irili ufaklı 67 adayı Osmanlı topraklarına katmıştır İspanya Kralı II Philipin donanmasını bozguna uğratarak kumandanını esir almıştır Sultan II Selimin (1566–1574) kızı Gevherhan Sultan ile evlenmiş, saraya damat olmuştur Bundan sonra üçüncü ve ikinci vezirliğe getirilmiş ve 1577 yılında ölmüştür

Kasımpaşada cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, sebil, hamam, çarşıdan oluşan bir külliye yaptırmış, türbesini de onlara eklemiştir

Türbe, düzgün köfeki kesme taştan sekizgen planlı olup, üzeri basık bir kubbe ile örtülmüştür Klasik Osmanlı mimari üslubunda, oldukça sade bir yapı olan bu türbenin her cephesinde altlı üstlü ikişer penceresi vardır Önündeki ahşap çatılı revak kısmı XVIII yüzyılda yıkılmış, daha sonra buraya barok üslupta akantus başlıklı sütunların taşıdığı yeni bir revak yapılmıştır Bu revak da günümüze gelememiştir

Türbe içerisinde Piyale Paşa, oğulları ve kızlarına ait üçü ahşap onu mermer olmak üzere toplam on üç sanduka bulunmaktadır Buradaki mermer lahitler kabartmalarla ve kalem işleri ile süslüdür Ancak bu bezemeler 1990 yılında yapılan restorasyon sırasında bozulmuş ve özelliğini kaybetmiştir

Günümüzde türbe, İstanbul Türbeler Müdürlüğünün yönetiminde olup, ziyarete açıktır

Lohusa Sultan (Rahime Kadın) Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Şişhaneden Unkapanı Köprüsüne ve Kasımpaşaya giden yolun üzerinde bulunan bu türbe 1647 yılında İstanbulda ölümünden sonra mezarında doğum yapan bir kadına aittir Mezarda doğan ve Meyidzade unvanını alan oğlu Osmanlı döneminde önemli bir devlet adamı olmuştur

Lohusa Hatunun yaşamı ile ilgili halk arasında söylenegelen birçok rivayet bulunmaktadır Bunlardan birisine göre; İstanbulun büyük camilerinden birinde yüzünün ve sesinin güzelliği ile tanınan bir hoca varmış Bu hoca kendisine hayran olan kızlarla ilgilenmez camideki görevi dışında başka hiçbir şey ile ilgilenmezmiş Günlerden bir gün hoca dünyaya küsmüş, yüzü solmaya, sesi kaybolmaya başlamış Annesi oğlunun bu sıkıntısının ne olduğunu anlamak için hocaya ısrarlarda bulunmaya başlamış Sonunda hoca dayanamayarak padişahın kızını sevdiğini ve onunla evlenmek istediğini söylemiş Annesi de padişahın fakir bir aileye kız vermeyeceğini söylemiş Ancak hoca kızın gönlünün de kendisinde olduğunu, verdiği vaazlar sırasında görüp tanıdığını söylemiş Annenin yüreği dayanamamış ve padişahtan kızını istemek üzere saraya gitmiş Padişahın huzuruna çıkmış ve ezile büzüle kızını istemiş Padişah hiddetlenmiş ve “Koskoca padişah kızını sen ne cüretle oğluna istersin” demiş Ancak bir taraftan da kızının yemek içmekten kesilmesinin, sararıp solmasının nedenini öğrenmiş Hocanın annesi padişahın ayaklarına kapanıp yalvarmış, bunun üzerine padişah da dokuz katır yükü altın getirirse kızını vereceğini söylemiş

Hocanın annesi eve dönmüş, olanları oğluna anlatmış ve bu sevdadan vazgeçmesini söylemiş Bunun üzerine hoca eline kazma ve küreği alarak bahçeye çıkmış, başlamış kazmaya Kazdığı yerden çıkan toprakları çuvallara doldurup ağızlarını bağlamış, sonra da annesini yanına alarak çuvallarla padişahın huzuruna çıkmış Hoca padişahın huzurunda çuvalları açmış ve çuvalların içerisinden altınlar dökülmüş Padişah sözünden dönmemiş; “Kızımı sana vereceğim ama sen bana evlat acısı tattırdın Allah da sana evlat vermesin” diyerek dua etmiş Bundan sonra hoca ile padişahın kızı evlenmiş ancak, çocukları olmamış

Günlerden bir gün hoca Hacca eşi ile birlikte gitmeye karar vermiş, Medineye vardığında eşi hastalanmış ve doktorlardan hamile olduğunu öğrenmiş Hoca ve Sultan doktorların tavsiye etmemesine rağmen İstanbula dönmek için yola çıkmışlar Sultan yolda iyice fenalaşmış ve İstanbula geldiklerinde bugünkü türbenin bulunduğu yerde 1647 yılında ölmüş Hoca sultanın ölümüne çok üzülmüş ve mezarı üzerine bir türbe yaptırmış, türbeyi her gün ziyaret etmiş Sultanın ölümünden dört beş ay sonra mezardan bir bebek sesi geldiği duyulmuş Bunun üzerine mezar açılmış ve bir erkek çocuğunun sultanın memesini emdiğini görmüşler Bunun üzerine sultanın evliya olduğuna inanmışlar ve bu türbeye Lohusa Sultan ismini vermişlerdir Günümüzde bu türbeyi çocuğu olmayan kadınlar ziyaret etmektedirler

Türbe kare planlı olup, bir sıra taş, bir sıra tuğladan yapılmış, üzeri kubbe ile örtülmüştür Türbenin üç cephesinde birer penceresi vardır Bu pencerelerdeki doğramalar ve ahşap giriş kapısı halkın mum yakma âdetinden ötürü demire çevrilmiştir Türbenin içerisi ilk yapılışında kalem işleri ile bezenmiş olmasına rağmen bu kalem işleri günümüzde tahrip olmuştur

Türbe içerisinde Lohusa Sultan Denilen kişi ile birlikte üç kişiye ait toplam dört sanduka bulunmaktadır Bu kişilerin kimli hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır

Türbe 1996–1997 yıllarında onarılmıştır Günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğünün yönetimindedir

Türabi Baba Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Kasımpaşada Camii Kebir Mahallesi, Türabi Baba Caddesi üzerinde bulunan bu türbe XIX yüzyılda yapılmıştır

Mehmet Türabi Efendi, Tersane-i Amirede çalışan Osmanlı gemicilerinden olup, aynı zamanda Kadiri Tarikatının da şeyhi idi 1812 yılında ölmüştür Daha önce Kasımpaşada Kadiri Tarikatına ait bir tekke yaptırmış ve tekkesinin yanına da türbesini eklemiştir Bu tekke XX yüzyılın ortalarında yanmış, kalan bölümleri kum ve tuğla deposu olarak kullanılmış, 2004 yılında da tamamen yıktırılmıştır

Günümüze gelen türbe, dikdörtgen planlı, düz çatılı bir yapıdır Duvarları moloz taş ve tuğladan örülmüştür Cephesinde tuğla dizileri peşpeşe sıralanmış ve bu da yapıya bir orijinallik katmıştır Türbenin Haliçe yönelik cephesinde bir çeşme, onun her iki yanında da üçer penceresi vardır Ayrıca giriş cephesinde kapının yanı sıra üç penceresi daha bulunmaktadır Türbenin diğer cepheleri iki yanındaki yapılara bitişiktir

Türbenin içerisinden tavan eski gemi direklerinden yapılmış desteklere dayanmaktadır Burada tersaneden çıkmış demir raylar kullanılmış ve böylece hiçbir yapıda görülmeyen bir iç düzenleme ile burada karşılaşılmaktadır

Türabi Babanın mezarı ahşap bir şebeke ile çevrilmiştir Türbe içerisinde Şeyh Mehmet Türabi Efendinin, Şeyh Ahmet Efendi El Kadiri (1832), Şeyh Seyit Halil Kadiri (1851), Şeyh Ali Kuzu El Kadiri (1861), Şeyh Hasan Rıza El Kadiri (1876), Şeyh Ali Rıza Efendi ile Kadırga Mimarı Mustafa Ağa (1599) ile kimliği bilinmeyen altı kişiye ait toplan on üç mezar bulunmaktadır

Türbe duvarı üzerindeki çeşme, kitabesinden öğrenildiğine göre Sultan II Abdülhamit devri (1876–1909) deniz amirali Şükrü Paşa tarafından onarılmıştır

Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğünün yönetiminde olup, ziyarete açıktır

Şeyh Galip Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Tünel Meydanında Galata Mevlevihanesinde bulunan bu türbe 1819 yılında Halet Mehmet Sait Efendi tarafından Bağdat Seferi dönüşünde yaptırılmıştır

Şeyh Galip Mevlevi Tarikatının şeyhlerinden olup, ünlü bir divan şairidir İstanbulda 1757 yılında doğmuş olup, asıl ismi Mehmet Esaddır Galip mahlasını sonradan almış, Mevlevi şeyhi olduktan sonra da Galip Dede unvanı ile tanınmıştır Divan-ı Hümayun kaleminde görev yaparken Mevlevi tarikatına girmiş, Konya Mevlana Dergâhında çile çıkarmış, İstanbula dönüşünde Yenikapı Mevlevihanesine girmiştir Galata Mevlevihanesi Şeyhi Abdullah Efendinin ölümünden sonra Galata Mevlevihanesi Şeyhi olmuştur 1798 yılında da 41 yaşında ölmüştür Şeyh Galipin menkıbeleri ve Hüsn-ü Aşk isimli ünlü bir eseri vardır

Galata Mevlevihânesi avlusunun sol tarafında bulunan türbe, dikdörtgen plânlı kesme köfeki taşındandır Üzeri tonoz örtülü olup, üst kısmına da Mevlevi sikkesinden bir alem yerleştirilmiştir Avluya yönelik dikdörtgen söveli demir parmaklıklı dört, iki yanında da birer pencere ile aydınlatılmıştır Girişin üzerinde de h1227 (1812) tarihli celî-sülüs yazılı bir kitabesi bulunmaktadır:

Ruh-u Mevlâna da ey Galib budur Şeyhüş-şeyh
Hazret-i sarih Rusuhi kıdve-i ehl-i Rusuh

Türbe, Şeyh Galib, Şeyh İsa Efendi, Şeyh Selim Efendi ve Şeyh Mehmet Ruhi Dedenin mezarları üzerine yapılmıştır Türbede Şeyh İsmail Ankaravi Efendi ve kim olduğu bilinmeyen bir kişiye ait bir mezar daha bulunmaktadır

Türbenin altında da merdivenle inilen St Theodore Manastırından kalma bir sarnıç bulunmaktadır Günümüzde türbe Divan Edebiyatı Müzesinin avlusunda olup, dıştan ziyaret edilmektedir

Halet (Kudretullah) Efendi Türbesi (Beyoğlu)

İstanbul ili Beyoğlu ilçesi, Tünel Meydanında Galata Mevlevihanesi girişinde bulunan bu türbe XIX yüzyılda yapılmıştır

Galata Mevlevihanesinin son dönemlerinde, Yenikapı Mevlevihanesi şeyhlerinden Ebubekir Dede ailesinden gelen Kudretullah Dede post makamına getirilmiştir Kudretullah Dede Yenikapı Mevlevihanesinde 1203 (1788) yılında doğmuş olup, köklü bir Mevlevi aileden gelmektedir Şeyh Galip onun dünyaya gelişine şu mısralarla tarih düşürmüştür:

Şerîf Ahmed Dede merd-i tarîkat
Yüzünden doğdu bir mühr-ü münevver
Dedim târih-i milâdını Gâlib
Muhammed Kudretullah lutf-u haydar

Aynı türbede bulunan Halet Efendi de Sultan II Mahmud devrinin ünlü devlet adamlarındandır Asıl ismi Mehmed Sait olup, Halet Efendi ismi ile tanınmıştır İstanbulda 1760 yılında doğmuş, 1823 yılında Konyada idam edilmiştir Vücudu Konyaya, başı da Galata Mevlevihanesi girişindeki açık türbeye gömülmüştür Sonradan bazı dedikodular yüzünden kesik başı buradan alınarak Beşiktaştaki Yahya Efendi Dergâhının haziresine gömülmüştür 1841 yılında ise yeniden Galata Mevlevihanesinin haziresine gömülmüştür

Halet Efendi, Şeyh Galib Türbesini 1819 yılında yeniden yaptırmış, ayrıca buraya kütüphane, çeşme ve muvakkithane ile kendisi için de açık bir türbe yaptırmıştır Daha sonra bu türbenin bulunduğu alana da Şeyh Kudretullah Efendinin türbesi yapılmıştır

Bu açık türbe XIX yüzyıl rokoko üslubunda yapılmıştır Köfeki taşından ve mermerden olan türbenin avlu ve caddeye üçerden olmak üzere dokuz yuvarlak penceresi bulunmaktadır
Osmanlı mimarisinde pek az karşılaşılan kompozit başlıklar ve yuvarlak kemerlerin içerisindeki üçgen baklava motifleri cepheye bir hareketlilik kazandırmıştır Buradaki yarım sütunların başlıkları, mermer oymalarda sürekli bir hareket dikkati çekmektedir Çift kanatlı demir kapı ile parmaklıklar üzerinde rozet, yaprak ve beyzî madalyonlar bulunmaktadır Ayrıca üzeri kubbeyi andıran kademeli, yüksek bir tonozla örtülmüştür En üst noktada ise büyük bir kaide üzerine taş bir Mevlevi sikkesi yerleştirilmiştir

Halet Efendi bu yeri kendi türbesi için ayırmışsa da burada Mevlevihanede şeyhlik yapmış Kudretullah Dedenin, Ataullah Dedenin, “Menâkıb-ı Mevlâna” yazarı Selanik Mevlevihanesi şeyhi Ubeydullah Efendinin ve idam edilen Halet Efendinin kesik başı ile Şeyh Kudretullah Dedenin eşi Emine Esma Hatunun mezarları bulunmaktadır

İskender Paşa Türbesi (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Kanlıca Hisar Caddesinde, İskender Paşa Camisinin avlusunda bulunan bu türbe 1571 yılında Mimar Sinan tarafından yapılmıştır

İskender Paşa, Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) devri devlet adamlarından olup, Magosa Fatihi olarak tanınmıştır 1570 yılında ölmüş ve Beykozda yaptırmış olduğu cami, medrese ve hamamdan meydana gelen külliyesi içerisindeki türbesine gömülmüştür İskender Paşanın ayrıca Eğrikapıda bir sıbyan mektebi, Ayvansarayda da bir çeşmesi bulunmaktadır

İskender Paşa Türbesi düzgün kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür Türbenin ön cephesinde basık kemerli kapı ve dört pencere, arka cephesinde beş pencere, yan cephelerinde de üçer penceresi bulunmaktadır Türbe 1850 yılında onarılmış ve Klasik Osmanlı türbe özelliğini tamamen yitirmiştir İçerisinde bezemeleri bulunmamakta veya orijinal bezemeleri günümüze gelememiştir

Türbe içerisinde iki mermer lahit bulunmaktadır Bunlar İskender Paşa ile oğlu Ahmet Paşaya aittir

Yuşa Türbesi (Beykoz)

İstanbul ili Beykoz ilçesi, Yuşa Tepesinde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Ancak, burada 28 Çelebizade Mehmet Said Paşa 1755 yılında bir mescit yaptırmış ve Yuşa Nebi Hazretlerinin mezarı etrafını da bir duvarla çevirmiştir Mescit yangın sonucunda zarar görmüş 1863–1864 yılında, Sultan Abdülaziz döneminde (1861–1876) aslına uygun olarak yenilenmiştir Bu arada Yuşa Nebi Hazretlerinin mezarı da onarılmıştır Sonaraki dönemlerde buraya bir de Yuşa Tekkesi olarak ismi geçen bir Nakşibendî dergâhı yapılmıştır

Yuşa Nebi Hazretleri MÖ1605 yılında, ölmeden önce İsrailoğullarının başına geçen bir peygamberdir İsrailoğullarını Tih Çölünden çıkararak Arz-ı Mevut (Filistin), Şam bölgesine sonra da Kudüse yerleştirmiş ve ülkesini on iki kabile arasında bölmüştür Yuşa Hazretleri kendisine karşı olanları mucizeleri ile susturmuştur İsrailoğullarını Tevrat hükümlerine göre 27–29 yıl yönetmiş, 1580 yılında bir söylentiye göre, 110, bir başka söylentiye göre de 127 yaşında ölmüştür

Yuşanın mezarı konusunda iki ayrı görüş bulunmaktadır Bunlardan birisine göre Nablus ve Halep yakınındaki Maarra şehrinde, diğerine göre de Beykozda Yuşa Tepesinde gömülüdür Büyük olasılıkla Beykozdaki mezar bir makamdır Buradaki mezarın Tevratta ismi geçen Yuşa Peygamber ile bir bağlantısı bulunmamaktadır Hüseyin Ayvansarayinin Hadikatül Cevâmisine göre, burada gömülü olan kişinin bir Bizans havarisi veya Osmanlı dönemindeki bir şeyhe ait olduğu sanılmaktadır

Buradaki mezarın böylesine büyük olması eski inançlardan kaynaklanmaktadır Mitolojiye göre dağların zirvelerinde yaşamış devlerin sonraki dönemlere yansımasından başka bir şey değildir

Beykoz Yuşa Tepesindeki mezar 1700x400 m ölçüsünde olup, üzeri açıktır Yuşa Tepesi kutsal bir yer olarak kabul edilmiştir İlk Çağlarda burada bir Zeus sunağı bulunduğu, Bizans döneminde VI yüzyılda İmparator I Iustinianus zamanında Hagios Mikhael adında bir kilise yapılmıştır Osmanlı döneminde ise buraya bir mescit ve tekke yapılmış ve yanına da Yuşa Nebinin mezarı eklenmiştir Böylece bu tepenin kutsallığı Osmanlı döneminden itibaren de sürmüştür

Şemsi Ahmet Paşa Türbesi (Üsküdar)



İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Şemsi Paşa Külliyesi içerisinde bulunan bu türbe, külliye ile birlikte 1580 yılında yapılmıştır

Şemsi Ahmet Paşa, Sultan II Selim (1566–1574) ve Sultan III Murad (1574–1595) dönemlerinde vezirlik yapmıştır İsfendiyar ailesinden Kastamonu Beyi Kızıl Ahmet Beyin torunu, Mirza Paşanın da oğludur Osmanlı Saray Okulu olan Enderunda yetişmiştir Avcıbaşı, Bölük Ağası, Müteferrika ve Sipahiler Ağası olmuştur 1554 yılında Anadolu, bir süre sonra da Rumeli Beylerbeyliği yapmıştır Sultan II Selim tarafından vezirliğe yükseltilmiştir Şemsi Ahmet Paşa 1580 yılında ölmüş ve cami, medrese, sıbyan mektebinden oluşan külliyesindeki türbeye gömülmüştür

Şemsi Ahmet Paşa, türbesini caminin doğu tarafına sağlığında yaptırmıştır Türbe camiye bitişik, kareye yakın 400x450 m ölçüsünde olup, üzeri ayna tonozla örtülmüştür Klasik Osmanlı türbe mimarisinin özelliklerini taşıyan bu yapının mermer söveli, yuvarlak kemerli giriş kapısı üzerinde kitabesine yer verilmiş ancak bu kitabe cami ile birlikte 1940 yılı öncesinde son derece harap olduğundan kitabe kırılmış ve yerine konulması mümkün olmamıştır Onarım sonrası külliyenin içerisinde bulunan kitabe parçaları çalınmıştır Kaynaklara göre bu kitabenin metni şöyledir:

Türbesinin kenarı deryada
Şemsi anınçün eyledi bünyad
Geçerken bu kenarı deryada
Aşinalar dua eyle ede yâd
Ya ilahi bî Hakkı rumi Nebi
Nurdan eyle ol kulum azad

Şemsi Paşa Türbesinin zeminden itibaren yüksekliği caminin kubbesine kadar ulaşmaktadır Bu örtü sistemi İstanbul Vakıflar Başmüdürlüğü Y Mimarı Süreyya Yücel tarafından 1940 yılında külliye onarılırken yenilenmiştir Orijinaline yakın bir şekilde yapılan türbenin ana yapısı kesme taştan, tonozları da tuğladan yapılmıştır Türbenin giriş duvarı kapı nedeni ile çok dar olduğundan buraya pencere açılmamış, içerisi üst sıradaki üç pencere ile aydınlatılmıştır Türbenin giriş dışındaki diğer kenarlarında altlı üstlü üçerden altı penceresi vardır Türbe içerisinde orijinal kalem işlerine rastlanmamakla beraber, üzerini örten ayna tonozun ortasındaki kare boşluk içerisinde geometrik, geçme ve palmet izleri görülmektedir Türbenin camiye açılan tunç şebekeli, yuvarlak kemerinin kemer taşı üzerine sarı kabartma harflerle bir ayet yazılmıştır

Türbe içerisinde Şemsi Ahmet Paşanın sandukası dışında başka bir mezar bulunmamaktadır

Doğancı Hacı Ahmet Paşa Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi Mektep Sokakta bulunan bu türbeyi Doğancı Hacı Ahmet Paşa sağlığında 1576–1577 yıllarında Mimar Sinana yaptırmıştır

Doğancı Ahmet Paşa Candaroğulları soyundan olup, aynı zamanda Kızıl Ahmet Paşanın da sülalesindendir Osmanlı Sarayında Enderundan yetişmiş, Çakırcıbaşı, 1555 yılında Büyük Mirahur, 1558de Konya ve Rumeli Beylerbeyi, 1563te de Şam Beylerbeyi, ikinci kez 1571de Konya Beylerbeyi görevlerine getirilmiştir Sultan II Selim (1574–1595) ve Sultan III Muradın (1574–1595) Nedimi olmuştur Av merakından ötürü Doğancı ismi ile tanınmış 1577 yılında da ölmüştür

Türbe Klasik Osmanlı türbe mimarisi üslubunda olup, düzgün kesme taştan sekizgen planlı olarak yapılmış, üzeri sekizgen kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Türbenin önündeki giriş revakı günümüze gelemeyerek yıkılmıştır Bugün yalnızca temelleri görülmektedir Türbenin üst kısmına yakın bölümünde oldukça belirgin bir silmesi vardır Türbenin mermer kitabesini Doğancı Hacı Ahmet Paşanın akrabası olan Şemsi Ahmet Paşa yazmıştır

Kitabe:
Şam Beglerbegisi olan o nes-i Halid
Kendi desti ile kodu türbesinin bünyadın
Bilmek istersen anı Şemsi didi tarihin
Derler idi Hacı Ahmet Paşa anın adı

Türbenin giriş dışındaki yedi cephesinde iki katlı pencereler bulunmaktadır Türbe içerisinde ilk yapıldığı dönemlerden kalan kalem işlerinin izleri görülmektedir Bunun dışında içerisi bezemesizdir

Türbede Doğancı Hacı Ahmet Paşa ve büyük olasılıkla eşi ve iki çocuğuna ait üç mezar daha bulunmaktadır Türbe, günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğünün yönetimindedir

Halil Paşa Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Yeni Çeşme Yokuşunda bulunan bu türbeyi Halil Paşa sağlığında, 1759 yılında yaptırmıştır

Halil Paşa, Sultan II Osman (1618–1622) ve Sultan IV Murad (1623–1640) devri sadrazamlarındandır Osmanlı Sarayında Enderundan yetişmiş Doğancıbaşı, Çakırcıbaşı ve 1607 yılında da Yeniçeri Ağası olmuştur Bir süre Kapta-ı Deryalık görevine getirilmiştir İsyan eden asileri bastırmak üzere Trablusgarpa gönderilmiş, oradaki başarısından sonra 1617 yılında Sadrazam olmuştur Bir süre sonra azledilmiştir Halil Paşa değişik zamanlarda dört defa Kaptan-ı Deryalık yapmış, 1626 yılında ikinci kez Sadrazam olmuş, 1627 yılında yeniden azledilmiş ve kalan ömrünü Üsküdarda Aziz Mahmud Hüdai Dergâhında geçirmiş ve 1629 yılında da ölmüştür

Halil Paşa Türbesi sebil ve çeşme ile birlikte yapılmıştır Türbe kesme taştan, kare planlıdır Önünde üç bölümlü bir revak kısmı vardır Mukarnaslı mermer sütunların taşıdığı bu revakın ortasını kubbe, iki yanını da aynalı tonozlar örmüştür Revak ortasındaki basık kemerli bir kapıdan türbeye girilmektedir Giriş kapısı üzerinde Arapşa sülüs yazılı bir kitabe bulunmaktadır:

Kitabe:
Festeinu min ehl-il-kubur Ketebehu mütevelli 1214 (1759) Kitabenin mealen anlamı şöyledir: İşlerinizde zorluğa uğradığınız zaman kabir ehlinden yardım isteyiniz

Türbe sekizgen kasnaklı tromplu bir kubbe ile örtülüdür Trompların altında mukarnas dolgulara yer verilmiştir Çift sıra pencereler ile aydınlatılan türbenin alt sıra pencereleri sivri boşaltma kemerleri altında mermer alınlıklı ve dikdörtgen sövelidir Üst sıra pencereler sivri kemerlidir

Türbede Halil Paşa dışında Gafuri Mahmud Efendi (1667) ve Abdülhay Efendinin (1705) mezarları bulunmaktadır

Nişancı Hamza Paşa ve At Mezarı Türbesi (Üsküdar)



İstanbul ili Üsküdar ilçesi, Karaca Ahmet Türbesinin yakınında bulunan bu mezarın Karaca Ahmet Sultanın atına ait olduğu söylenmektedir İbrahim Hakkı Konyalı da bu mezarın Rum Paşazade Nişancı Hamza Paşaya ait olduğunu belirtmiştir Türbenin kitabesi bulunmamaktadır

Hamza Paşa, Sultan III Murad (1574–1595) devri Sadrazamlarından olup, Reisülküttaplık ve Nişancılık görevlerinde bulunmuştur 1585 yılında Sadrazam olmuş, üç kez Nişancılık ve Anadolu Beylerbeyliği yapmıştır Sultan I Ahmet (1603–1617) tarafından ilk nişancılığından 1591 tarihinde azledilerek Köstendil Sancak Beyliğine atanmışsa da bunu kabul etmemiştir Sultan III Mehmetin (1595–1603) tahta geçmesi üzerine Anadolu Beylerbeyliği ile taltif edilerek paşa unvanı verilmiştir Bundan sonra ikinci kez Nişancı olmuş, III Mehmet tarafından yeniden azledilmiştir En son Sultan I Ahmet tarafından bir kez daha Nişancılığa getirilmiş ve 1604–1605 yılında yeniden azledilmiştir Bundan bir yıl sonra 1606 yılında da ölmüştür

Türbe Klasik Osmanlı mimari üslubunda açık türbe şeklindedir Yapım tarihi ve mimarı kesinlik kazanamamıştır Birbirlerine yuvarlak tuğla kemerlerle bağlı altı granit sütunun taşıdığı altıgen kasnaklı bir kubbe ile örtülüdür Kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmıştır Sütunlar arasında demir şebeke ve türbeye giriş kapısı bulunmamaktadır

Türbe içerisinde Hamza Paşaya ait olduğu sanılan bir mezar bulunmaktadır

Gülnuş Sultan (Emetullah Sultan) Türbesi (Üsküdar)



İstanbul ili Üsküdar ilçesinde, Üsküdar Meydanında, Yeni Valide Camisinin haziresinde bulunan bu türbeyi Gülnuş Sultan 1713 yılında yaptırmıştır

Emetullah Gülnuş Sultan, Sultan IV Mehmedin (1648–1687) baş kadını, Sultan II Mustafa (1695–1703) ve Sultan III Ahmedin (1703–1730) annesidir Rabia Gülnuş ve Emetullah Gülnuş isimleri ile de tanınan bu sultan 1642 yılında Giritte doğmuş, Deli Hüseyin Paşa Resmoyu fethedince bu kızı da esir alarak Osmanlı sarayına hediye etmiştir Saray geleneğine göre kendisine Gülnuş adı verilmiş ve Sultan IV Mehmed tarafından beğenilerek Onun baş kadını olmuştur Sultan IV Mehmedin tahttan indirilmesi üzerine eski saraya gönderilmiş, oğlu II Mustafanın 1695te padişah olması ile de Valide Sultan olarak yeniden Hareme dönmüştür Sultan II Mustafadan sonra yerine geçen diğer oğlu III Ahmed döneminde de Haremin nüfuslu kadınları arasında olmuştur Sultan III Ahmed ile Edirneye gitmiş, orada hastalanarak 1715 yılında ölmüştür Bunun üzerine İstanbula getirilmiş ve Üsküdardaki türbesine gömülmüştür

Gülnuş Sultanın Beyazıt civarında sıbyan mektebi ile sebili, Galatada cami ile çeşmesi, Üsküdarda da cami, sebil, sıbyan mektebi, arasta ve türbeden oluşan bir külliyesi bulunmaktadır Bunun yanı sıra Üsküdarda Gülfem Hatun Mahallesinde de sebili vardır

Türbe Gülnuş Sultanın sağlığı sırasında 1713 yılında yapılmıştır Sekizgen planlı türbenin üzeri madeni çemberler içerisine alınmış, kubbe ile örtülüdür Kubbeyi birbirlerine sivri kemerlerle bağlı sekiz yuvarlak sütun taşımaktadır Sütunların arası madeni şebekelerle çevrilmiştir Türbenin üzerini örten kubbenin eteğinde sülüs yazı ile “İnnehu min Süleymane ve İnnehu Bismillahirrahmanirrahim ile Ayetel Kürsi yazılmıştır

Türbenin kuzey tarafında bronz şebekeli kapısı bulunmaktadır Türbenin ortasında Gülnuş Sultana ait mezar vardır Mezarın baş ve ayak taşları oldukça büyük ölçüde olup, üzeri istiridye kabuğu şeklinde mihrapçıklar, stalaktitler ve kabartmalarla bezenmiştir Osmanlı mezar taşlarının en güzel örneklerinden biri olup, ayak taşında vazo içerisinden çıkan bahar gülleri, zerrinler, karanfiller, laleler kabartma olarak işlenmiştir Baş taşında ise talik yazı ile Arapça bir kitabeye yer verilmiştir

Karaca Ahmet Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, Aşçıbaşı Mahallesi, Karaca Ahmet Caddesinde bulunan Karaca Ahmetin türbesinin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Yalnızca Karaca Ahmet Dergâhının bir odasında korunan manzum kitabede 1595 yılında Safiye Sultan tarafından yanındaki dergâh ile birlikte yaptırıldığı yazılıdır Günümüze gelebilen türbe Matbah-ı Amire Emini Ziya Bey tarafından eşi Fehmiyye Hanımın ruhu için 1866 yılında yaptırılmıştır Dergâh ve türbe 1878 yılında Karaca Ahmet Dergâhı tarafından onarılmıştır Bu türbe bir makam olup, Karaca Ahmetin gerçek türbesi Manisanın 5 km kuzeybatısındaki Horoz köyünde bulunmaktadır Karaca Ahmetin Manisa-Menemen yolu üzerinde, Horozköy tren istasyonuna 1 km uzaklıkta bir makamı daha bulunmaktadır Bunun yanı sıra Afyonun 36 km kuzeyinde, Karacaahmet Köyünde, Akhisar-Sındırgı yolu üzerinde Akhisara 15 km uzaklıktaki Karaköyde, Uşak-Eşme karayolu yakınındaki Karacaahmet Köyünde de makamları bulunmaktadır

Karaca Ahmet hakkında kesin bilgi bulunmamaktadır Horasan Sultanlarından Süleyman-ı Horasaninin oğlu olup, XIV yüzyılda yaşamıştır İstanbula gelerek bugünkü Karaca Ahmet dergâhını kurmuştur Hacı Ahmet Yesarinin müritlerinden olup, Sarı Saltuk ve Yunus Emre gibi tanınmış bir din ulemasıdır Aynı zamanda devrinin önemli bir hekimi olup, tedavi sırlarını oğlu Eşref Sultana, o da kendi oğullarına öğretmiştir

Karaca Ahmet Türbesi tekke ve sebilden meydana gelen, köfeki taşından dikdörtgen planlı bir yapı içerisinde yer almaktadır Dergâhın giriş cephesinin sağ kesiminde türbe, sol kesiminde de tekke ve her ikisi arasında da sebil yer almaktadır Türbenin cephesinde iki, yanında bir, tekkenin solunda da bir tane olmak üzere üç pencere ile aydınlatılmıştır Türbe girişinin üzerindeki 1866 tarihli kitabede türbenin Matbah-ı Amire Emini Ziya Bey tarafından onarıldığını belirtilmiştir

Türbe bağdadi tekniğinde yapılmış, üzeri basit bir kubbe ile örtülmüştür Karaca Ahmetin sandukası ahşaptandır Türbenin duvarlarında Allah, Muhammed ve dört halifenin isimleri yazılıdır Ayrıca Karaca Ahmetin olduğu sanılan kolsuz bir hırka, hırka kuşağı, takke, zikir tespihi ve çeşitli şifa tasları ile yazma Kuran-ı Kerimler bir vitrin içerisinde teşhir edilmektedir

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğünün yönetiminde olup, ziyarete açıktır

Rum Mehmet Paşa Türbesi (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesinde, Şemsi Paşa Camisinin üst tarafında, Marmara Denizi ile Boğaza hâkim bir tepe üzerinde bulunan Rum Mehmet Paşa Camisi, medresesi, hamamı ve imaretinden meydana gelen yapı topluluğunun bir bölümünü oluşturan türbe XVI yüzyılda yapılmıştır Kitabesi günümüze gelememiştir Bu yapı topluluğundan günümüze yalnızca cami ile türbe gelebilmiştir

Rum Mehmet Paşa, Fatih Sultan Mehmet (1444–1446/1451–1481) devri Sadrazamlarından olup, Osmanlı saray okulu olan Enderundan yetişmiştir Saraydan çıktıktan sonra Beylerbeyi Serdar ve Vezir görevlerinde bulunmuş, 1466 yılında Mahmut Paşanın yerine Sadrazam olmuştur 1470 yılında da azledilerek idam edilmiştir

Türbe cami ile birlikte Rum Mehmet Paşanın sağlığında yapılmıştır Klasik Osmanlı türbe mimarisindeki bu yapı düzgün kesme taştan sekizgen planlı olarak yapılmıştır Caminin mihrap duvarı tarafında, köşede bulunan türbenin üzeri kasnaksız, duvarlar üzerine oturan bir kubbe ile örtülmüştür Türbenin üstte sekiz, altta da yedi penceresi bulunmaktadır Bunlardan alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, üst sıra pencereler de sivri kemerlidir

Türbenin içerisi bezeme yönünden son derece basittir Yalnızca XIX yüzyıl sonlarında onarıldığına işaret eden geç devir kalem işleri bulunmaktadır

Türbede Rum Mehmet Paşanın yanı sıra Nazır Paşazade Mehmed Efendi, Nazır Hançerli Ayşe Sultan ve Paşanın kızları olan Yığımnaz Hanım (1502), Aynülhayat Hanım (1507) ve paşanın oğluna ait olmak üzere altı mezar bulunmaktadır Türbenin çevresinde mezar taşlarından oluşan bir hazire bulunmaktadır

Fatma Hanım Sultan Türbesi (Üsküdar)



İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokakta Aziz Mahmut Hüdayi Efendi Camisinin yanında bulunan bu türbenin kitabesi bulunmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır

Sultan IV Muradın torunu, Kaya Sultanın da kızı olan Fatma Sultan h 1140 (1727–1728) tarihinde ölmüş ve buraya gömülmüştür Fatma Sultanın yaşamı ile ilgili kaynaklarda yeterli bilgi bulunmamaktadır

Türbe arazi konumundan ötürü düzensiz bir şekil göstermektedir Kesme taştan kare planlı türbenin önünde sekiz baklava başlıklı mermer sütun bulunmaktadır Üstten yuvarlak, alttan dendanlı kemerlerle birbirine bağlanan bu sütunların arası pirinç şebekelerle örtülmüştür Şebekelerin üzerinde de sütunları birbirine bağlayan mermer ayna taşları vardır Türbenin üzeri demir bir kafesle örtülmüştür Mezarlık tarafına açılan kapısı pirinçtendir Türbe 1894 depreminde hasar görmüş bu yüzden de sütun başlıkları birbirlerine demir kuşaklarla bağlanmıştır

Türbenin sağ tarafında İzzi Efendinin üzeri açık türbesi ile Sadrazam Rusçuklu Hasan Paşanın mezarı bulunmaktadır

Mihrimah Sultan Cami Türbeleri (Üsküdar)

İstanbul Üsküdar ilçesi, İskele Meydanında Kanuni Sultan Süleymanın (1520–1566) kızı Mihrimah Sultan tarafından Mimar Sinana 1548 yılında yaptırılmış olan külliyenin cami ile medrese arasında Mihrimah Sultanın iki oğlunun sandukalarını içeren bir türbe vardır

Sicili Osmanîden öğrenildiğine göre Mihrimah Sultanın oğulları 20–30 yaşları arasında ölmüştür Buna göre Türbe 1560 tarihinden sonra yapılmış olmalıdır Türbede Onlarla ilgili bir kitabe bulunmamaktadır Bu türbe külliyenin bitiminden sonra buraya eklenmiştir Türbenin güneyine de Sadrazam İbrahim Ethem Paşa gömülmüştür Caminin son cemaat yerinin güneybatı bölümünde, revak altında Rüstem Paşanın 1576–1577 yılında ölen oğlu Osman Beyin türbesi bulunmaktadır

Türbe etrafı mermer parmaklıklarla çevrilmiş açık türbe şeklindedir Ortadaki mermer lahdin camiye bakan yan yüzünde bir hançer kabartması görülmektedir Söylentiye göre bu tür hançer kabartmaları şehit edilenlerin mezarına kazınıyordu Mezarın ayak taşında; “Mir-i pâkize neseb Hazreti Osman Bey'in Mürg-i ruhu idecek bağ-ı cinâne tayran Eyleyüb sıdk ile ruhuna du'alar Hükmî Didi tarih cinân ola makam-ı Osman 984 Şair Hükmî Mehmet Çelebi” Yazılıdır

Aziz Mahmud Hüdai Türbesi (Üsküdar)



İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak, Aziz Mahmut Hüdai Camisinin avlusunda bulunan bu türbenin yapım tarihi kesin olmamakla beraber XVII yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır

Aziz Mahmud Hüdai Anadolu velilerinden olup, Celveti Tarikatının piridir Şereflikoçhisarda 1541 yılında doğmuş, çocukluğu orada geçmiş ve ilköğreniminden sonra İstanbula gelerek Ayasofya Medresesinde öğrenim görmüştür Hocası Nazırzade Ramazan Efendi ondaki kabiliyeti görerek yanına yardımcı almıştır Bu arada Halveti şeyhlerinden Muslihüddin Efendiden tasavvuf dersleri almıştır Nazırzade Muslihuddin Efendi Edirnede Sultan Selim Medresesine atanınca Hüdai Efendiyi de beraberinde götürmüştür Nazırzade Ramazan Efendi Şam ve Mısıra giderken Hüdai Efendiyi de beraberinde götürmüştür Orada Halvetiye Şeyhi Kerimüddin Efendiden Usul-i Esma dersi görerek tasavvuf yolunda ilerlemiştir Bundan sonra hocasının Bursa kadılığına tayin edilmesi üzerine O da Bursaya gelmiş, Ferhadiye Medresesinde müderrislik yapmıştır Nazırzade Ramazan Efendinin 1576da ölümü üzerine de Onun yerine Bursa Kadısı olmuştur

Aziz Hüdai Efendi, bir gece rüyasında cennetlik sandığı birçok kişiyi cehennemde, cehennemlik sandığı birçok kişiyi de cennette görür Bunun üzerine uyanır uyanmaz Üftade Hazretlerine giderek kendini Ona teslim eder Malını mülkünü, her şeyini Bursada fakirlere dağıtır, Üftade Efendi tarafından özel olarak kesilmiş bir kestane sopası üzerine ciğerler asarak ciğer satar Bu olay tarikata girecek makam sahibi kişilere benliklerini eritmek için uygulanan bir usuldür Böylece Hak yoluna girer ve Üftade Efendi Hazretlerinin en iyi öğrencilerinden olur Bir süre sonrada Üftade Hazretleri Onun kemale erdiğini görür ve İstanbula gönderir

İstanbulda Sultan I Ahmet (1603–1617) zamanında Üsküdarda kurduğu dergâhında öğrenciler yetiştirir Küçük Ayasofya ve Fatih Camilerinde tefsir, hadis ve fıkıh dersleri vermiştir Otuza yakın Arapça ve Türkçe kitabı bulunmaktadır Bugün bu yazma kitaplar Üsküdar Hacı Selim Ağa Kütüphanesinde bulunmaktadır Aziz Mahmud Hüdai Efendi İstanbulda 1628 yılında ölmüştür

Aziz Mahmud Hüdainin Türbesi kuzey-güney yönünde peş peşe sıralanmış bölümler halindedir Giriş bölümü, türbedar odası ve üzeri piramit biçimli asıl türbe kısmından meydana gelmiştir Türbe girişi üzerinde talik yazılı kitabesi bulunmaktadır Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

“Bu meşet Allah yolundakilerin cesetlerinin, ruhlarının toplandığı yerdir Azizim; buraya edeple gir Burası Hüdainin pâk türbesidir Ey gönül; eğer ilâhi zevki tahsil edeyim dersen böyle yap Hüdainin kapısından giren elbet nasibini alacaktır

Bu kitabenin üzerinde de Hattat İzzet Efendinin talik yazılı “Destur yâ Hazreti pir” levhası asılıdır

Türbe sofasının sol tarafında bir kerevet, üzerinde divit ve hokka bulunan bir rahle, sağ tarafta yukarıda adı geçen sebil ve kuyusu vardır Zarif bir bileziği olan kuyunun, çıkrığı ve bakır kovası mevcuttur Burada ayrıca büyük bir saat ve onun yanında, içinde iki sandık dolusu hüccet ve raşar dolusu muhasebe defterleri bulunan küçük bir oda vardır Ahşap beşik tavanını bir Venedik avizesi süslemektedir Kuyu hakkında birçok söylence vardır Tatlı olmayan bir suyu bulunan kuyunun mukaddesliğine inanıldığı gibi, Zemzem Suyu'nun bir kolu olduğu da iddia edilmiştir

Türbede Aziz Mahmud Hüdai Hazretlerinin yanı sıra oğulları Evliya Mehmet Muhtar Efendi (1595), Mustafa Ebrar Efendi (1595), Ali Murtaza Efendi (1601), Abdülvahit Efendi (1611), Ahmet Sıdık Efendi (1624), kızları Ayşe Hanım (1600), Fatma Zehra Hanım (1624), Zeynep Hanım (1642) ve torunu Fatma Zehra Hanım (1642) olmak üzere on bir sanduka bulunmaktadır

Türbe İstanbul Türbeler Müdürlüğünün yönetiminde olup, ziyarete açıktır

Lütfi Bey Türbesi (Üsküdar)



İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak, Aziz Mahmut Hüdai Camisinin avlusunda bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Ancak türbenin bulunduğu yerdeki kütüphane ve türbedar odasının 1915 tarihinde yapılmış olması, yapı üslubu da XIX yüzyılın sonu ile XX yüzyılın başlarında yapıldığına işaret etmektedir

Hüseyin Ayvansarayinin Hadikatül Cevamide belirttiğine göre türbenin olduğu yerde şadırvan ve çevresinde de dergâha ait hücreler olduğu anlaşılmaktadır Buna göre türbenin buradaki bir dergâhın haziresinin olduğu yere yapıldığı açıklık kazanmıştır Bunun da nedeni türbe duvarlarına dayalı olan birtakım mezar taşlarıdır

Türbe kesme taştan ampir üslubunda, dikdörtgen planlı bir yapı olup, üzeri tonoz çatı ile örtülüdür Arazi konumundan ötürü birkaç basamakla çıkılan türbenin girişinin sol tarafında, bahçede yedi mezarın bulunduğu küçük bir hazire vardır Cephe görünümü itibarı ile ampir üslubunu tümü ile yansıtan yuvarlak kemerli ince uzun pencereler ve duvarlara gömülü plasterler ile görkemli bir şekildedir Ön cephenin ortasında giriş kapısı ve iki yanında da birer pencere yer almaktadır Türbenin diğer yan cephelerinde de aynı şekilde iki pencere bulunmaktadır

Giriş cephesinde, Kapının iki yanında ve köşelerde İon başlıklı duvara gömülü sütunlara yer verilmiştir Giriş kapısından küçük bir antreye girilmektedir Sol tarafta türbe, sağ tarafta da daha önce kütüphane olarak kullanılmış türbedar odası vardır Türbe içerisinde Lütfi Bey ile eşi ve çocuğunun ahşap sandukaları bulunmaktadır Türbenin içerisi kalem işleri ile bezenmiştir

Ayşe Hanım Sultan Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesi, Mektep Sokak, Aziz Mahmut Hüdai Türbesinin yakınında bulunan bu türbenin çevresinde birbiri içerisinden geçilen dokuz ayrı türbe daha bulunmaktadır Bunlar Şeyh Ahmet Efendi Türbesi, Hanımefendiler Türbesi, Sadrazam Halil Paşa Türbesidir Bu türbeler tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra bakımsız kalmış, 1935–1940 tarihleri arasında ahşap çatıları çökmüş, sandukaları dağılmıştır

Ayşe Hanım Sultan Türbesi XVI yüzyılda yapılmış bir yapı olmasına rağmen değişik zamanlarda yapılan onarımlarla özelliğini tümü ile yitirmiştir

Ayşe Hanım Sultan Kanuni Sultan Süleymanın torunu olup, Rüstem Paşanın kızıdır Semiz Ahmet Paşa ile evlendirilen Ayşe Hanım Sultanın Abdurrahman Bey, Mehmet Bey, Şehit Mustafa Paşa ve Osman Bey isimlerinde dört oğlu olmuştur Ayşe Sultan'ın dördüncü oğlu olan Osman Bey, h999 (1590–1591) tarihinde ölmüş ve Mihrimah Sultan Camisinin Türbesine gömülmüştür

Ayşe Hanım Sultan Türbesi yakın tarihlerde yenilenmiştir Türbe içerisinde Ayşe Hanım Sultanın yanı sıra torunu Ümmügülsüm Hanım (1612) ve eşinin mezarı bulunmaktadır

Cennet Efendi Türbesi (Üsküdar)



İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesi, Aziz Mahmut Hüdai Sokakta bulunan bu türbe giriş kapısı üzerindeki kitabesinden öğrenildiğine göre 1870 yılında Cennet Efendi adına yaptırılmıştır

Cennet Efendi XVII yüzyıl şair ve edebiyatçılarındandır Aziz Mahmud Hüdai Efendinin müridi olmuştur Simav zaviyesinde şeyhlik yapmış, Aizi Mahmud Hüdai dergâhında şeyh Mesud Efendinin ölümü üzerine şeyh olmuştur 11 Ocak 1665te ölmüştür Cennet Efendinin Tevelliye isimli risalesi tefsirleri ve Fena-i mahlası ile yazdığı İlahiyat Divanı bulunmaktadır

Cennet Efendi Türbesi 1961 yılında yanındaki ahşap bir evde çıkan yangın sonucu yanmış, günümüze yalnızca duvarları gelebilmiştir Bugün açık mezar şeklindeki bu türbenin duvar kalıntılarından cephesinde beş penceresinin olduğu anlaşılmaktadır Bu yıkımdan günümüze yalnızca giriş kapısı üzerindeki talik yazılı Mehmet Mısrî imzalı mermer kitabe gelebilmiştir

Kitabe:
Rabia Hanım olub sahibe-i hayr-ü kerem
Eyledi Hakk yoluna cüd ü semâhat icrâ
Yani bu Cennet Efendinin idüb türbesini
Sarf-ı nakd ile bina kıldı mezarın ihyâ
Kıl ziyâret geh gelüb ravzayı Centtetdir bu
Şeme-i hak ıtırnâki virir kalbe safâ
Mevlevi nezri ile Şemsi Didim târihin
Rabia Cennete yaptırdı makâm-ı ulyâ
Nemeka Mehmed Mısrî 1287 (1870)

Türbe içerisinde Cennet Efendi ve akrabalarına ait sekiz mezar bulunmaktadır

Zeynep Kâmil Türbesi (Üsküdar)



İstanbul Üsküdar ilçesi, Nuh Kuyusu Caddesi, Salı Sokağında Zeynep Kâmil Hastanesinin bahçesinde bulunan bu türbe, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın kızı ve Sadrazam Yusuf Kâmil Paşanın (1808–1876) eşi olan Zeynep Hanıma (1825–1882) aittir

Zeynep Hanım, eşi Yusuf Kâmil Paşanın da yardımı ile buradaki Zeynep Kâmil Hastanesinin yapımını 1860 yılında başlatmış ve 1862 yılında da tamamlanmıştır Zeynep Hanım ve Kâmil Paşa hastanenin yönetimi için bir vakfiye bırakmadıklarından daha sonra hastane masrafları Sait Halim Paşa ile Abbas Halim Paşa tarafından karşılanmıştır

Zeynep Kâmil Türbesi sekiz cepheli bir yapı olup üzeri duvarlar üzerine oturan kasnaklı bir kubbe ile örtülmüştür Kubbe kasnağının altındaki mermer bir silme türbeyi çepeçevre dolaşmaktadır Türbenin köşeleri, pencere, kapı ve söve başlıkları mermerdendir İçerisi üç barok üsluptaki yuvarlak kemerli pencere ile aydınlatılmıştır

Türbe içerisinde Zeynep Hanım ile eşi Yusuf Kâmil Paşanın mezarları bulunmaktadır Bu türbe Türk ve İslâm Eserleri Müzesinin yönetiminde iken, hastane yönetiminin üzerine Zeynep Kâmil Hastanesine devredilmiştir

Üsküdar Mevlevihane Türbesi (Üsküdar)



Üsküdar, İmrahor semtinde Ayazma Mahallesinde, Doğancılar Caddesi üzerinde yer alan Üsküdar Mevlevihanesi, İstanbuldan Anadoluya giden dervişlerin konaklamaları için kurulmuştur Galata Mevlevihanesi Postnişini Yeğen Ali Paşanın oğlu Numan Bey kendi evini semahaneye dönüştürmüş, bahçesine de diğer yapıları ekleyerek Mevlevihaneyi kurmuştur (1794) Sultan II Mahmut (1808–1839) Mevlevihaneyi yeni baştan yaparcasına onarmış (1834–1835), Sultan Abdülmecit de (1839–1861) yapı topluluğunun eksiklerini tamamlamıştır Mevlevihane iki katlı bir yapı olup, zemin katı türbeye, üst katıda semahaneye ayrılmıştır Bu özelliği ile de Mevlevi yapılarında günümüze gelebilen tek örnektir

Türbe, Mevlevihane girişine yapının güneybatı köşesine yerleştirilmiştir Buradaki küçük türbedar odası günümüze gelememiştir Türbenin yanındaki bir merdivenle de semahanenin üst katına çıkılmaktadır Türbenin biri kuzey duvarında, beşi de cadde üzerinde olmak üzere altı pencere ile aydınlatılmıştır

Türbe içerisinde Numan Halil Dede (1798), Ali Şeyda Dede (1799), Mehmet Hüsameddin çelebi (1801), Şeyh Hacı Ali Dede (1802), İsmail Hulusi Dede (1808), Abdullah Necip Dede (1836), Abdulkadir Kadri Dede (1850) ve Ahmet Vesim Paşanın (1910) mezarları bulunmaktadır

Üsküdar Mevlevihanesi ve türbesi 1975, 1980 yıllarında onarılmıştır

Gülfem Hatun Türbesi (Üsküdar)



İstanbul ili Üsküdar ilçesi Gülfem Hatun Mahallesinde bulunan Gülfem Hatun Camisinin yanında bulunan bu türbe XVI yüzyılın ikinci yarısında yapılmıştır

Gülfem Hatun Kanuni Sultan Süleymanın (1520–1566) cariyelerinden olup, Üsküdarda kendi adına bir cami yaptırmıştır Caminin doğusunda küçük bir hazire vardır

Gülfem Hatun Camisinin yanında medrese, türbe ve sıbyan mektebi bulunuyordu Bu yapı topluluğu 1850 yılındaki yangın sırasında bütün mahalle ile birlikte yanmıştır Bu yangından on dokuz yıl sonra 1868–1869 tarihinde cami ile sıbyan mektebi halk tarafından onarılmıştır Ancak medrese ile türbe onarılamamıştır Bu nedenle de Gülfem Hatunun türbesi yıkılmış ve günümüze yalnızca mezarı gelebilmiştir

Halil Paşazade Mahmud Türbesi (Üsküdar)



İstanbul Üsküdar ilçesi, Gülfem Hatun Mahallesinde Aziz Mahmut Efendi Sokağı ile Açık Türbe Sokağının birleştiği yerde bulunan bu türbe XVII yüzyılın başlarında yapılmıştır

Halil Paşazade Sadrazam Halil Paşanın oğlu olup, 1609–1629 yıllarında dört defa Kaptan-ı Deryalık, iki defa da Sadrazamlık yapmıştır

Türbe, sebil ve çeşmeden oluşan yapı topluluğu meyilli bir arazi üzerindedir Arazinin meyilli oluşundan ötürü türbenin altına sebil ve çeşme yerleştirilmiş, böylece Osmanlı sanatında görülmeyen bir uygulama meydana getirilmiştir Kesme köfeki taşından yapılan türbe kare planlı olup, önünde üç bölümlü bir revak bulunmaktadır Bu revaktaki mermer sütunlar mukarnas başlıklı olup, sivri kemerlerle birbirlerine bağlanmıştır Revakın ortası kubbe, iki yanı da ayna tonozludur Revakın sol yanı örülerek kapatılmış, buradaki sivri boşaltma kemeri altına mermer alınlıklı, dikdörtgen söveli, alt ve üst iki pencere açılmıştır Revakın ortasındaki basık kemerli kapının üzerinde 1799 tarihli Mütevellinin yazmış olduğu Arapça dualı bir kitabe bulunmaktadır

Kare planlı türbenin üzeri dıştan sekizgen kasnaklı, içten de mukarnas dolgulu tromplu bir kubbe ile örtülmüştür Türbe iki sıra halindeki pencerelerle aydınlatılmıştır Alt sıra pencereler dikdörtgen söveli, üst sıra pencereler ise sivri kemerlidir Türbenin içerisinin ilk yapılışında renkli sır altı tekniğinde geç devir çinileri ile kaplı olduğu biliniyorsa da günümüze bunlardan yalnızca izleri gelebilmiştir

Türbe içerisinde üç mezar bulunmaktadır Bunların Halil Paşanın dışındakilerin kime ait olduğu bilinmemektedir Bununla beraber bazı kaynaklarda Halil Paşanın Aziz Mahmud Hüdai Tekkesine gömüldüğü de yazılıdır Bu konu yeterince açıklık kazanamamıştır

Türbenin sağ tarafına ve türbeye bitişik olarak ikinci bir türbe daha eklenmiştir Bu türbe Halil Paşanın oğlu Mahmud Beye aittir Her iki türbe arasında bir pencere ve bu pencerenin yanında da birer dolap nişi vardır

Ali Rıza Efendi Türbesi (Üsküdar)



İstanbul Üsküdar ilçesi, Sultantepede Münir Ertegün Sokağında, Özbekler Tekkesinin yanındaki mezarlığın önünde bulunan bu türbenin yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır Günümüze gelen türbe yenilenmiş olmasına rağmen XIX yüzyılın sonlarına ait olduğu sanılmaktadır

Ali Rıza Efendinin kim olduğu konusunda yeterli bilgi bulunmamaktadır Türbe üzerinde sonradan yerleştirilmiş kitabede Ali Rıza Efendinin 15 yaşında öldüğü yazılıdır

Türbe yığma taştan ahşap çatılı olup, arka ve sağ cephesinde bir hacet penceresi vardır Halk arasında Hacı-Hoca Türbesi olarak bilinen türbenin içerisinde bir ahşap sanduka bulunmaktadır Hacı-Hoca ismi ile tanınan Semerkantlı Şeyh Abdullah Efendinin bu türbe ile bir bağlantısı yoktur

Fenayi Ali Efendi Türbesi (Üsküdar)



İstanbul Üsküdar ilçesi, Çavuşbaşıında, Boybeyi Sokağındaki Fenayi Tekkesi Mescidinin avlusunda bulunan bu türbe, 1745 yılında ölen Şeyh Fenayi Ali Efendiye aittir Türbe Sadrazam Yusuf Kâmil Paşanın eşi Mısırlı Zeynep Hanım tarafından 1864 yılında ölen annesinin anısına yanındaki cami ile birlikte yenilemiştir Söylentiye göre de Zeynep Hanımın annesi türbe ile birlikte caminin onarımına başlamış, ölümü üzerine de Zeynep Hanım tarafından tamamlanmıştır Türbe 1990 yılında restore edilmiştir

Şeyh Fenayi Efendi Sadrazam Baltacı Mehmet Paşa ile birlikte 1711de Osmanlı-Rus Savaşına, Prut Seferine katılmıştır

Türbe kesme taştan dikdörtgen planlı olup, üzeri içten kubbeli, dıştan da çatı ile örtülüdür Türbenin içerisinde Şeyh Fenayi Efendinin ahşap sandukası bulunmaktadır Osmanlı-Rus Savaşında kendisinin ve müritlerinin taşıdığı dergâh bayraklarından birisi sandukasının üzerine serilmiştir Bu sandukanın önüne de on altı mısralık bir manzume yazılmıştır Türbenin duvarlarından biri üzerinde 1652 tarihli Kâbenin çini üzerine yapılmış kitabeli bir resmi bulunmaktadır Türbe üzerindeki on kollu avizenin Zeynep Hanım tarafından buraya hediye edilmiştir Ayrıca Fenayi Ahmet Efendinin kullanmış olduğu el değirmeni de bir sepet içerisinde türbede korunmaktadır

Şair Şemi Şemullah Efendi Türbesi (Üsküdar)

İstanbul ili Üsküdar ilçesi Eşref Saat Sokağı (Medrese Sokağı) ile Çeşme-i Cedid Sokağının birleştiği yerde bulunan türbenin hacet penceresi üzerindeki kitabeden 1591–1592 yılında yapıldığı anlaşılmaktadır

Şair Şemi Şemullah Efendi, XVI yüzyıl mutasavvıflarından olup Prizrende doğmuş, buradaki mekteplerde ilahiyat dersleri vermiş, sonra Konyaya giderek Mevlâna Celaleddin Rumi Dergâhında feyz almıştır Daha sonra İstanbula gelerek Şeyh Vefa Hankâhında inzivaya çekilmiştir Şeyh Vefanın halifesi Ali Dedenin tarikatına intisap etmiştir

Türbenin ilk hali hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır Yakın tarihlerde yenilenmiştir Kare planlı bir yapıdır Buradaki hacet penceresi üzerinde iki mısra halinde kitabesi bulunmaktadır

Kitabe:
Rûşen etsin hane-i kalbin Hudâ
Şem'i'nin rûhuna kim kıla du'â

Türbe içerisinde Şair Şemi Şemullah Efendinin sandukası bulunmaktadır

Merkez Efendi Türbesi (Zeytinburnu)

İstanbul ili Zeytinburnu ilçesi, Merkez Efendi Mahallesinde Merkez Efendi Camisi içerisinde bulunan bu türbe, Merkez Efendinin 1551 yılında ölümünden sonra yaptırılmıştır

Merkez Efendinin asıl ismi Musluhiddin olup, unvanı da Merkezdir Denizlinin Sarhanlı Köyünde 1463te dünyaya gelmiştir İlköğretimini orada tamamladıktan sonra Bursa ve İstanbul medreselerinde ders görmüş, Uzır Bağdadi Velüyiddin Efendi ve Mevlâna Ahmed Paşadan ders almıştır Tıp, Tefsir, Hadis ve Fıkıh öğrenimi gördükten sonra bir süre müderrislik yapmıştır Bursa, Karaman ve Amasyadaki dergâhlardan tarikat icazeti almış ve sonra İstanbulda Etyemez Dergâhının şeyhi Mirza Babanın halifesi olmuştur Daha sonra Kocamustafapaşa Dergâhı şeyhi Sümbül Efendiye intisap etmiştir Aksaraydaki Kovacı Dede Zaviyesi şeyhi olmuştur

Kanuni Sultan Süleymanın (1520–1566) annesi Hafsa Hatunun Manisada 1494–1495 yılında yaptırdığı külliyenin yanındaki bu zaviyeye Sümbül Efendi tarafından şeyh olarak gönderilmiştir Burada birçok öğrenci yetiştirmiş, hekimlik yapmıştır Hafsa Sultanın hastalanması üzerine 41 baharattan oluşan mesir macununu yapmış ve sultana göndermiştir Bu macunu yiyen sultan iyileşmiş ve macunun herkese dağıtılmasını istemiştir Bunun üzerine 22 Mart günü zaviyenin yanındaki Sultan Camisinin minare ve kubbesinden halkın üzerine mesir macunu atmıştır Bu gelenek günümüzde de sürmektedir

Sümbül Efendinin 1529da ölümü üzerine İstanbula gelerek Onun yerine şeyh olmuştur Günümüzde türbe ve dergâhının olduğu yerdeki arsada bir kuyu açtırmış, ardından buraya bir tekke ve hamam yaptırmıştır Dergâhın yanındaki cami Yavuz Sultan Selimin kızı Şah Sultan tarafından 1572 yılında yaptırılmıştır

Merkez Efendinin halk arasında yaygın olan Sümbül Efendiye bağlanması, Sümbül Efendinin talebelerinden çiçek istenmesi, Merkez Efendinin Sümbül Efendinin kızını istemesi, Sümbül Efendinin dergâhına şeyh olması, Ayasofyada verdiği ilk vaaz, Hızır Aleyhisselâm ile bağlantısı, Şah Sultanın Merkez Efendiye bağlanması, Yerin altından gelen ses gibi menkıbeleri bulunmaktadır

Merkez Efendi Türbesi, kendisinin yaptırmış olduğu cami-tevhidhane, çilehane, kuyu, şadırvan, mutfak, taamhane, derviş hücreleri, hünkâr köşkü ve hamamdan meydana gelen külliyenin bir bölümünü oluşturmaktadır Türbenin ilk yapıldığı durumu hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır Bugünkü türbe Sultan II Mahmud (1808–1839) döneminde yeniden yapılmıştır Sultan II Mahmudun yaptırdığı türbe iki dikdörtgen bölüm halindedir Bunlardan birinde Sultan II Mahmudun sandukası, diğerinde de dergâh şeyhlerinin ve ailelerinin sandukaları bulunmaktadır Sonraki yıllarda asıl türbe kısmının kuzeydeki duvarı yıkılmış ve her iki bölüm birleştirilmiştir Türbeleri birleştiren duvar yıkıldıktan sonra buraya iki sütunun taşıdığı üç kemerli bir ara bölüm eklenmiştir

Türbe moloz taş ve tuğladan yapılmış olup, ampir özellikler göstermektedir Kare planlı 750x750 m ölçüsündedir Türbenin batı cephesi mermer kaplıdır Asıl türbenin üzeri ise içten bağdadi sıvalı, dıştan da kurşunlu bir kubbe ile örtülüdür Sultan II Mahmud döneminde, 1836 yılında ilave edilen ek bölüm ise kırma çatılıdır Türbenin batı cephesinde çıkıntılı kilit taşları olan yuvarlak üç pencere bulunmaktadır Merkez Efendiye ait olan türbenin duvarları kubbe eteğine kadar XIX yüzyıl Avrupa çinileri ile kaplanmıştır Kubbe içerisinde ise yıldızlı bir bezeme görülmektedir Kubbe içerisindeki yazı Hattat MŞevket Vahtetinin eseridir Merkez Efendinin sandukası ahşap parmaklıklar içerisine alınmış olup XVIII yüzyıl üslubunda sedef ve bağa kakmalıdır Sandukanın önünde de Hattat Aziz Efendinin yazdığı Osmanlıca bir levha bulunmaktadır:

Merhaba Ey Merkez-i Devran-ı Can
Merhaba Ey Kutb-u Kevneyn-i mekân
Zahir-ü batında nurun olmada
Aftab ve sen cümleye sule feşan
Kıymetin bilinmekte acizdir ukûl
Ayni nûr-u Mustafasın bi güman
Doğsa şems garbden dedi Molla-yi Rum
Aynı hurşittir ki meşrikten doğan
Zarf değişse hak hakikat payidar
Gafil olma aç gözün bir gör ayan
Daire meydanda biz içindeyiz
Nur-u zahir körlere Merkez nihan
Lütfü ulviyetini tarif mahal
Çünkü bu tariften acizdir lisan
Aşık-ı hayranının şahım senin
Melceim sensin Habib-i müstean
Bendelikten etme azad bizleri
Daima kurban sana kenan cenan

Türbe içerisinde Merkez Efendi, eşi Hatice Hanım, Şeyh Seyyid Muslihiddin Efendi, torunu Fatma Hatun, Şeyh Nureddin Efendi, Mustafa Efendi, Şeyh Ahmed Mesud Efendi, Şeyh Hüseyin Efendi, Sıdıka Hanım, Şeyh Ahmed Efendi ve Şeyh Nureddin Efendi gömülü bulunmaktadır

Türbe günümüzde İstanbul Türbeler Müdürlüğünün yönetiminde olup, ziyarete açıktır

Yenikapı Mevlevihane Türbesi (Zeytinburnu)

İstanbul Zeytinburnu ilçesinde bulunan Yenikapı Mevlevihanesinin semahanesinin güneybatı köşesinde bulunan bu türbe 1600x1400 m ölçüsündedir Türbe içerisinde 40 Mevlevi dervişinin sandukası bulunmaktadır Bunların içerisindeki Yenikapı Mevlevihanesinin ilk postnişini Kemal Ahmed Dedenin sandukası diğerlerinden daha büyük tutulmuştur Ayrıca burada Ebubekir Çelebi, Dugani Ahmed Dede, Naci Ahmed Dede, Seyyid Ebubekir Dede ve Abdülahad Çelebizade Veled Çelebinin sandukaları vardır

Türbe dikdörtgen planlı olup, dış cephesinde oymalı alınlıklar ve hacet penceresine yer verilmiştir Türbe Kubbe-i Hadradan getirilmiş çinilerle bezenmiştir

Abdurrahman Nafiz Paşa Türbesi (Zeytinburnu)



İstanbul Zeytinburnu ilçesi, Merkez Efendi Caddesi Yenikapı Mevlevihanesinin bir bölümünü oluşturan Abdurrahman Nafiz Paşa Türbesi yanındaki kütüphane ile birlikte 1850 yılında yaptırılmıştır

XIX yüzyılda Maliye Nazırı olan Abdurrahman Nafiz Paşanın türbesi 500x500 m ölçüsünde ampir üslubunda açık bir türbe görünümündedir Kesme köfeki taşından olan türbenin çevresi on iki tane kare kesitli toskana başlıklı mermer sütunlarla çevrelenmiştir Bu sütunlar kuzey, batı ve güney cephelerinde dörder tane olup, üzerlerindeki mermer bir lentoyu taşımaktadır Bu sütunların arasındaki açıklıklar ise üzerleri stilize yapraklarla bezenmiş madeni tunç şebekelerle kapatılmıştır Türbenin üzeri de yine madeni iskeletli tekne-tonoz biçiminde tel örgü ile örtülmüştür

Türbenin içerisinde Abdurrahman Nafiz Paşanın mermer lahdi bulunmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla