Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-02-2008   #17
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük



RUKYE:
Şifâ âyetleri ve duâlarını yazmak, okuyup hasta üzerine üflemek Mıska
Üç şart bulununca, rukye câiz olur Âyet-i kerîme ile veya Allahü teâlânın isimleri ile olmalıdır Arab dili ile veya mânâsı anlaşılan lisan ile olmalıdır Rukyenin Allahü teâlâ dilerse te'sir edeceğine, te'sirini, ilâç gibi, Allahü teâlânın verdiğin e inanmaktır (İmâm-ı Kastalânî)
Kur'ân-ı kerîm ve duâ ile rukye yapmak ve kullanmak câiz olup insanı korurlar Kur'ân-ı kerîm, maddî ve mânevî her derde şifâdır ve her harfi mübârektir ve muhteremdir (İbn-i Âbidîn)

RÛM SÛRESİ:
Kur'ân-ı kerîmin otuzuncu sûresi
Rûm sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) Altmış âyet-i kerîmedir İranlılarla yapılan savaşta mağlub olan Rumların, sonra gâlip gelecekleri anlatıldığından, Sûret-ür-Rûm denilmiştir Sûrede; Allahü teâlânın sıfatlarının bir kısmı, müslümanların İslâm d înine sarılmaları ve kavuşacakları maddî mânevî feyzler (nîmetler, yardımlar, mânevî ilimler) bildirilmektedir
Allahü teâlâ Rûm sûresinde meâlen buyuruyor ki:
Akşam ve sabah vakitlerinde Allah'ı tesbih edin Göklerde ve yeryüzünde olanların yaptıkları ve ikindi ve öğle vakitlerinde yapılan hamdler (övgü ve senâlar) Allahü teâlâ içindir (Âyet: 17,18)
Kim Rûm sûresini okursa, semâda ve yerde Allahü teâlâyı tesbih eden meleklerin adedinin on katı sevâb kazanır, gece ve gündüzünde kaybettiğine kavuşur (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)

RÛMÂN:
Ölü, kabre konduğu zaman, kendisine gelen melek
İbn-i Mes'ûd'dan (ranh) rivâyet olundu ki: Yâ Resûlallah! Ölü kabre konduğu vakit ilk karşılaşacağı şey nedir diye soruldu Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki: "Ey İbn-i Mes'ûd! Bunu bana senden başka kimse sormadı Ancak sen sordun Ölü kabre konulduğu vakit, önce bir melek seslenir O meleğin ismi Rûmân'dır Kabirlerin arasına girer Der ki: "Yâ Abdellâh (Ey Allah'ın kulu) ! Amelini yaz! O kimse der ki: "Benim burada ne kâğıdım, ne kalemim var Ne yazayım?" O melek der ki: "Bu sözün kabûl edilmez Senin kefenin kâğıdındır Tükrüğün mürekkebindir Parmakların kalemindir" Melek, kefeninden bir parça kesip verir O kul, dünyâda her ne kadar yazı yazmak bilmese de, orada sevâbını ve günâhını âdetâ o bir günde işlemiş gibi yazar Bundan sonra, melek o yazdığı kefen parçasını dürer O ölünün boynuna asar" Bunları buyurduktan sonra Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz; "Her insanın yaptığı işleri gösteren sahîfelerini boynunda kıldık" meâlindeki İsrâ sûresinin on üçüncü âyet-i kerîmesini okudular

RÛZ-İ CEZÂ:
İnsanların diriltilip, hesâba çekilerek amellerinin karşılığının verileceği gün; mahşer günü, kıyâmet günü (Bkz Mahşer)

RÛZ-İ MAHŞER:
Mahşer günü, kıyâmet koptuktan sonra insanların diriltilip hesâb için toplandıkları gün, kıyâmet günü (Bkz Mahşer)
Rûz-ı mahşerde insanlar mahşer yerinde toplanınca, hesaplarının bir an önce görülmesi için, bütün peygamberlerden kendilerine şefâat (yardım) etmelerini isterler Her peygamber bir özür, bahâne ileri sürerek diğerine havâle eder Peygamber efendimiz Muhammed aleyhisselâma gelinceye kadar böyle devâm eder Peygamber efendimiz; "Ben herkesten önce şefâat ederim ve herkesten önce benim şefâatim kabûl olur" buyurur (İmâm-ı Gazâlî)
İnsanlar rûz-i mahşerde, dünyâdaki işlerine göre haşr olunurlar Bu zamanda mahlûkât, birbirine karmakarışık olur İzdihâmın (kalabalığın) çokluğundan birbirlerinin ayaklarına basarlar Herkes günâhına göre ter içerisinde kalır Bâzısı kulaklarına, b âzısı boğazına, bâzısı göğsüne, bâzısı omuzlarına ve bâzısı dizlerine kadar hamamdaki gibi bir ter içinde bulunur (İmâm-ı Gazâlî)

RÜCÛ':
1 Dönme, yönelme
Tövbe ederek, Allahü teâlâya rücû etmek, O'nun rızâsını kazanma yolunun başlangıcıdır Hiçbir insan, tövbenin dışında kalmaz (İmâm-ı Gazâlî)
2 Tasavvufta en yüksek mertebeye ulaşmış olan bir velînin tekrar geri insanlar arasına dönmesi
Rücû' sâhibi kendi isteği ile inmez Hak celle ve alânın murâdıyla (dilemesi ile) inmiştir (Abdülhakîm bin Mustafâ)

RÜKN:
1Bir şeyin bir parçasını veya bütününü meydana getiren şey
İnanılacak şeyleri kalb ile tasdîk (kabûl) îmânın aslî (temel) rüknüdür Kalb ile tasdîk olmazsa îmân olmaz Tehdîd altında bulunanın dil ile îmânını söylememesi onun îmânına zarar vermez Çünkü dil ile ikrâr (söyleme) îmânın aslî rüknü değildir (Teftâzânî, Mâtürîdî)
2 Namazın içindeki farz
Namazın beş rüknünden birincisi kıyâm (ayakta durmak)dır İkincisi kırâet (Fâtiha ve namaz sûrelerini okumak)tir Üçüncüsü, rükû (sûreden sonra, Allahü ekber diyerek eğilmek)dur Dördüncüsü secde (alnı ve ayak parmaklarını yere koymak)dir Beşincisi, ka'de-i âhire (son rek'atte, ettehiyyâtüyü okuyacak kadar oturmak)dir Her kim bu beş rüknden birini terk ederse, namazı bozulur Namazın dışındaki farzlardan olan iftitah tekbîrini (başlama tekbîrini) namazın içindeki farzlardan yâni rükünlerinden sayan âlimler de vardır Buna göre namazın rükünleri altı olmaktadır (İbn-i Âbidîn)
Birini vekil yapmanın rüknü; îcâb ve kabûldür yâni, taraflardan birinin "Seni vekil yaptım" diğerinin ise "Kabûl ettim" demesidir (Mecelle)
3Kâbe'nin dört köşesinden her birine verilen isim
Kâbe'nin, Şam'a karşı olan köşesine Rükn-i Şâmî, Bağdâd'a karşı olana Rükn-i Irâkî, Yemen tarafında olana Rükn-i Yemânî, dördüncü köşeye de Rükn-i Hacer-ül-esved adı verilir (Eyyûb Sabri Paşa)

Rükn-i Hacer-ül-Esved:
Kâbe'de Hacer-ül-esved'in bulunduğu köşe
Tavâfa (Kâbe'nin etrâfında dönmeye), Rükn-i Hacer-ül-esved'den başlamak ve burada bitirmek, haccın sünnetlerindendir (İbn-i Âbidîn)
Resûlullah efendimiz, Rükn-i Hacer-ül-esved ile Rükn-i Yemânî'nin karşısına geldiği vakit, her tavâfta (her dönüşte), istilâm yapmayı (bu köşeleri selâmlamayı) terk etmez; onlardan başka rükünlerde de istilâm yapmazdı (Abdullah bin Ömer)

Rükn-i Irâkî:
Kâbe'nin Bağdâd'a karşı olan köşesi

Rükn-i Şâmî:
Kâbe'nin Şam'a karşı olan köşesi

Rükn-i Yemânî:
Kâbe'nin Yemen tarafında olan köşesi
Rükn-i Yemânî'den geçerken, mutlaka Cebrâil'in, onun üzerinde durduğunu ve istilâmda (selâmda) bulunanlar için af dilediğini görürüm (Hadîs-i şerîf-Ahbâru Mekke)
Peygamber efendimiz, Rükn-i Yemânî'de istilâm yapar (bu rüknü selâmlar) ve yüzünü de onun üzerine sürerdi (Mücâhid)
Abdullah bin Ömer'e; "Rükn-i Hacer-ül-esved ile Rükn-i Yemânî karşısında istilâm yapmasında (bu rüknleri selâmlamasında) bu kadar gayret göstermesinin sebebi soruldukta; "Ben, Resûlullah efendimizin; "Bu iki rükün karşısında istilâm yapmak, hatâları siler" buyurduğunu duydum" dedi (Ahbâru Mekke-Azrakî)
Saîd bin Müseyyeb'den rivâyet edildiğine göre, Peygamber efendimiz, Rükn-i Yemânî'nin önünden geçerken, şu duâyı yapardı: "Ey Allah'ım! Küfürden, zilletten, fakirlikten, dünyâ ve âhirette îtibâr kaybettirecek yerlerde durmaktan sana sığınırım Ey bizim Rabbimiz! Sen bize dünyâda da, âhirette de nîmet ver ve bizi Cehennem azâbından koru!" (Ahbâru Mekke-Azrâkî)

RÜKÛ':
Namazın içindeki farzlarından biri Namazda kıyamdan (ayakta durduktan sonra) elleri dizlere koyup eğilme
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Namazları kılınız ve zekât veriniz ve rükû' edenlerle birlikte rükû' ediniz (Bekara sûresi: 43)
Sizlerden biriniz, namaz kılarken, rükû'dan sonra tamam kalkıp, dik durmadıkça ve ayakta her âzâ yerine yerleşip durmadıkça namazı tamam olmaz (Hadîs-i şerîf-El-Mukaddimet-ül-Gazneviyye)
Allahü teâlâdan başkası için rükû' ve secde yapmak haramdır (Muhammed Hâdimî)
Rükû'da erkekler parmaklarını açıp, dizlerinin üstüne koyar Sırt ve baş düz tutulur Rükû'da en az üç kere "Sübhâne rabbiyel azîm" der Kollar ve bacaklar dik tutulur Kadınlar parmaklarını açmaz, sırtını ve başını, bacaklarını, kollarını dik tutmaz (Halebî)

RÜSÛM:
Resmler, âdetler Bir cemâatin veya bir milletin müşterek düşüncesinden doğan âdetler, alışılagelen, yapılagelen şeyler
Kâfirlerin rüsûmlarını yapan bir kimsede zerre kadar îmân varsa, Cehennem azâbına girecek ise de burada sonsuz kalmayacaktır (İbn-i Âbidîn)

RÜŞD:
1Hak, doğru yol Allahü teâlânın birliği (tevhid) inancı
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
(Cinlerden bir topluluk) dediler ki:Biz, rüşde ulaştıran benzeri görülmemiş bir Kur'ân dinledik Biz de O'na îmân ettik Bundan sonra Rabbimize aslâ hiçbir şeyi ortak koşmayacağız" (Cin sûresi: 1,2)
2 Aklın kuvvetli ve tamam olması Malını dînin ve aklın beğendiği yere sarf etmek, boş yere harcamamak, telef etmemek
Çocuk âkıl-bâliğ olunca yâni iyiyi kötüden ayırabilme ve evlenecek, erginlik çağına gelince, malını kullanmaya hak kazanır Rüşdü görülmezse, malı yirmi beş yaşına kadar kendisine teslim edilmez İki imâma (İmâm-ı Ebû Yûsuf ve İmâm-ı Muhammed'e) ve d iğer üç mezhebe (Şâfiî, Mâlikî ve Hanbelî) göre, rüşdü görülmedikçe ihtiyarlasa dahi malı kendisine verilmez Onun malından hâkimin izin verdiği kimse tasarruf eder, kullanır (İbn-i Âbidîn)

RÜŞVET:
Haksız yere para, mal vs almak veya vermek
Rüşvet alana, verene ve bunlar arasında rüşvete vâsıta olana da Allahü teâlâ lânet etsin (Hadîs-i şerîf-Zevâcir)
Resûlullah efendimiz kıyâmet alâmetlerini sayarken buyurdu ki: Hâkimler rüşvet alarak haksız karar verir Adam öldürmek çoğalır Gençler, ana babalarını, hısım akrabâsını aramaz, saymaz olur Kur'ân-ı kerîm mizmârdan, yâni çalgı âletlerinden okunur Tecvîd ile, güzel okuyanları, şerîate uyan hâfızları dinlemeyip mûsikî ile şarkı gibi okuyanları dinlerler (Hadîs-i şerîf-Tergîb-üs-Salât)
Rüşvet alan da, rüşvet veren de Cehennemdedir (Hadîs-i şerîf-Keşf-ül-Hafâ)
Şirk, zulüm, fâiz ve rüşvet habistir İnsanın iğrendiği, pis dediği her şey habistir (Hâdimî)
Hiç kimsenin dînine, malına, canına, şerefine, nâmusuna saldırmamalı, herkese borcunu ödemelidir Rüşvet almak ve vermek harâmdır Yalnız zâlimin zulmünden kurtulmak için ve ikrâh edilince vermek rüşvet olmaz Fakat bunu da almak harâm olur (MSıddîk bin Saîd)
Gasb edilen, yâni zulüm ile, zor ile alınan ve sirkat edilen, yâni çalınan ve fâiz, rüşvet, kumar ile alınan ve çalgı çalmak, şarkı söylemek ücreti ve alkollü içki satışı bedeli olarak alınan ve fâsid akidle, sözleşme ile alınan mallara mal-i habîs d enir (Abdülganî Nablüsî)

RÜYÂ:
Düş İnsanın kalbinin ve duyu organlarının dünyâ işleriyle olan meşgûliyetinin kısmen kesildiği, uyku, bayılma ve istiğrak (mânevî coşkunlukla kendinden geçme) gibi hallerde gördüğü şeyler
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Ey İbrâhim! Gerçekten rüyâna sadâkat gösterdin (Sâffât sûresi: 105)
En doğru rüyâ, seher vakti görülendir (Hadîs-i şerîf-Beyhekî)
Sâlih rüyâ Allah'tan, karışık olan da şeytandandır (Hadîs-i şerîf-Buhârî)
Bir kimse, rüyâda beni görmüşse, muhakkak beni görmüştür Çünkü şeytan benim şeklime giremez Kim, Ebû Bekr-i Sıddîk'ı görürse, muhakkak onu görmüştür Çünkü şeytan onun sûretine de giremez (Hadîs-i şerîf-Deylemî)
Rüyâ üç çeşittir:
1) İnsanın günlük işlerinin bilhassa arzu edip de kavuşamadığı bâzı isteklerinin uykuda ortaya çıkması ile gördüğü rüyâlar Psikoloji ilminde konu edilen rüyâlar bu çeşittir
2) Şeytanın insanı korkutmak, üzmek veya onunla oynamak için hayâline getirdiği şeyler, gösterdiği rüyâlar Bu çeşit rüyâlar kötü ve karışık olup, guslü îcâb ettiren ihtilâm hâli, şeytanın insanla oynaması ve aldatması neticesinde meydana gelir
3) Allahü teâlânın, ihsân olarak, sevdiği kullarına gâibden (gizli olan şeylerden) gösterdiği mânevî zevk veren rüyâlardır Bu çeşit rüyâlara rüyâ-ı sâliha (iyi rüyâ) veya rüyâ-i sâdıka (doğru rüyâ) denir Peygamberlerin ve Peygamber efendimizin ve e vliyânın, sâlihlerin rüyâları böyledir (İmâm-ı Gazâlî)

RÜ'YET:
Görmek
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellemin yolunda, tam izinde giden büyüklere rü'yet devletinden bu dünyâda büyük pay namazda olmaktadır Bu dünyâda Allahü teâlâyı görmek mümkün değildir Dünyâ buna elverişli değildir Fakat O'na tâbi olan büyüklere n amaz kılarken rü'yetten bir şeyler nasîb olmaktadır (Abdülhakîm bin Mustafâ)
Resûlullah sallallahü aleyhi ve sellem mi'râc gecesi (Receb-i şerîfin yirmi yedinci kandil gecesi) dünyâdan çıkıp âhirete gitti Cennet'e girdi ve Allahü teâlâyı rü'yet devleti ile şereflendi (İmâm-ı Gazâlî)
Rü'yet, Cennet ehlinin cümlesi içindir, bâzısının görmesi, bâzısının görmemesi hakkında bir söz bildirilmemiştir (İmâm-ı Rabbânî)

Rü'yet-i Hilâl:
Hilâl (yeni ayın) görülmesi Kamerî ayların başında ve sonunda hilâlin görülerek ayın başının ve sonunun anlaşılması
Ramazân-ı şerîfin birinci gününü anlamakta takvimlere güvenilmemelidir Çünkü oruç, gökte yeni ayı görmekle farz olur Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem; "Hilâli görünce oruca başlayınız!" buyurdu Hâlbuki hilâlin doğması, görmekle değil hesâ bladır ve hesâb sahîh (doğru) olup, hilâl, hesâbın bildirdiği gecede doğar Fakat o gece rü'yet-i hilâl gerçekleşmeyip bir gece sonra görülebilir ve oruca, takvimle, hesapla değil, hilâli görmekle başlamalıdır (İbn-i Âbidîn)
Hilâlin doğduğu geceden önceki gecelerde, hiçbir yerde rü'yet-i hilâl gerçekleşemeyeceği için, Ramazân-ı şerîf, hesâbla bulunan günden önce başlayamaz O gün veya bir gün sonra başlar O halde oruca takvimle, hesabla değil rü'yet-i hilâlle başlamalıd ır (İbn-i Âbidîn)

Rü'yet-i Taksîr:
Kendini günâhkâr ve kabahatli, kusurlu görmek, kendini suçlamak
Namaz içinde uyulması gereken şartlar; ihlâs (amelinde samîmi olmak), tefekkür, havf (Allahü azîm-üş-şândan korkmak), recâ (Allahü azîm-üş-şânın rahmetini ummak), rü'yet-i taksîr ve mücâhede (nefs ve şeytanla mücâdele)dir (Muhammed bin Kutbüddîn İznikî)

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla