Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü

Eski 04-17-2009   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü



Allah`a emanet: Herhangi bir şeyi Yüce Allah`ın korumasına ve esirgemesine terk etmek"Seni Allah`a emanet ederek gidiyorum oğlum"

Allah Allah!: Daha çok şaşkınlık ve hayret hâllerini anlatır"Allah Allah! Nasıl oldu bu iş, aklım almıyor?"

Allah aratmasın: Yakınılacak bir durumda, bir şeyin hiç bulunmaması hâlindeki sıkıntı anında "Allah daha kötüsünü göstermesin" anlamında kullanılır

Allah aşkına: Yemin vermek veya yalvarmak için "Allah`ını seversen" anlamında şaşma, usanç bildirir"Allah aşkına şu işi bir daha yapma!"

Allah bilir: 1 Belli değil, Cenab-ı Hak`tan başka kimse bilmez"Allah bilir bu sırrın iç yüzünü"2 Bana öyle geliyor ki"Allah bilir esrar da alıyordur bu çocuk"

Allah`ın belâsı: Varlığı üzüntü veren, varlığından huzursuz olunan şey"Allah`ın belâsı adam yine çıktı ortaya"

Allah versin: 1 Dilenciyi savmak için "bekleme, sadaka vermeyeceğim" anlamında söylenir 2 İyi şey elde edenlere memnunluk bildirmek için, kimi zaman da takılma ve şaka için söylenir"Allah versin, işlerin gayet iyi görünüyor

Allah yarattı dememek: Kıyasıya dövmek, çok hırpalamak"Adamlar yabancıya bir giriştiler ki Allah yarattı demediler"

Allah "yürü ya kulum" demiş: Az zamanda çok para kazanan ve işinde çok çabuk ilerleyenler için söylenir"Cenab-ı Hak bir kimseyi zengin etmek isterse ona, `yürü ya kulum` demesi yeter"

Allak bullak etmek: Kurulu düzeni bozmak, karmakarışık bir duruma getirmek"Çocuklar evi allak bullak edip gitmişler"

Allayıp pullamak: Kötü görünüşü kapatmak için bir şeyi süslemek, donatmak"Hurda arabaları allayıp pullayıp pazara çıkarmışlar"

Allem etmek, kallem etmek: İstediğini elde etmek için her türlü kurnazlığa başvurmak"Namussuzlar allem edip kallem edip yaşlı adamın evini elinden aldılar"

Alnı açık yüzü ak (olmak): Herhangi bir ayıbı, çekinecek bir durumu olmamak, iffetli ve şerefli olmak"İşte alnı açık yüzü ak meydandayım; çıksınlar karşıma"

Alnını karışlamak: 1 Bir işin çok güç olduğunu, yapılamayacak kadar zor olduğunu anlatır 2 Küçümseyerek meydan okumak, tehdit etmek"Beni polise bildirenin alnını karışlarım"

Alnının akıyla: Küçümsenecek, ayıplanacak bir duruma düşmeden; tertemiz, şerefiyle, başarılı olarak"Allah`ın izniyle bu işten alnımın akıyla çıkacağım"

Alnının ar damarı çatlamak: Utanma, sıkılma duygularını yitirmiş bulunmak"Adama bak nerede soyunuyor, alnının ar damarı çatlamış anlaşılan"

Alnının damarı çatlamak: Başarmak için çok sıkıntı çekmek, çok çaba sarf edip emek vermek"O yolu açıncaya kadar benim alnımın damarı çatladı, sen ne halt etmeye bozuyorsun?"

Alnının kara yazısı: Kötü talih, baht"Ne yapayım, alnımın kara yazısı böyle imiş"

Al takke ver külâh: 1 Bir mesele üzerinde uzun çekişmelerden sonra 2 Senli benli, samimî dostluğu sürdürerek"Al takke ver külâh yıllarca yaptık bu işi"

Altı alay, üstü kalay: İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat"Altı alay üstü kalay bir dolaba benziyor bu"

Altı kaval, üstü şeşhane (Şişhane): Daha çok giyim için "altı, üstüne; bir parçası öbür parçasına uymaz" anlamında kullanılır"Çabuk çıkar şu üzerindeki altı kaval üstü şeşhane elbiseyi, yoksa rezil olacaksın el âleme"

Altın babası: Çok zengin, parası çok olan kimse"Adam altın babası, her istediğini kolayca yaptırıyor"

Altın bilezik: Para getiren, hayat boyunca geçimi sağlamaya yarayan sanat ve meslek"Şimdiden bir altın bilezik sahibi ol ki yarın rahat edesin"

Altında kalmamak: 1 Bir şeyi karşılıksız bırakmamak"Onun bana yaptığı iyiliğin altında kalır mıyım?"2 Bir şeyin üstesinden gelmek"Bana verdiği işin altında kalmayacağım"

Altından Çapanoğlu çıkmak: Girişilen bir işte başa dert olacak bir durumla, umulmayan bir tehlike ile karşılaşmak"Bana öyle geliyor ki bu işin altından Çapanoğlu çıkacak"

Altından girip üstünden çıkmak: Bir serveti, bir parayı, bir kaynağı gereksiz yere, düşüncesizce, sorumsuzca harcayıp kısa zamanda bitirmek"Bir ayda o kadar paranın altından girip üstünden çıktı"

Altından kalkmak: Bir zorluğu yenip işi başarmak"Telâşlanma, işin altından kalkacaktır o"

Altını çizmek: Bir şeyin (daha çok sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak"Altını çize çize söylüyorum Eninde sonunda sen de geleceksin"

Altını üstüne getirmek: 1 Bir şeyi bulmak için aramadık yer bırakmamak"Evin altını üstüne getirdik ama tabancayı bulamadık" 2 Söz ve davranışlarıyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek"Adam iki çift laf etti Topluluğun altını üstüne getirdi"

Altın kesmek: Çok fazla miktarda para kazanır olmak"Adamların açtığı büfe altın kesiyor sanki"

Altmış altıya bağlamak: O an ki durumu temelli olmayan bir çözümle kurtarmak veya bir işi kesin neticeye vardırmış gibi görünmek"İnsanları altmış altıya bağlamakta üstüne yoktur onun"

Altta kalanın canı çıksın: "Herkes başının çaresine baksın, güçsüzleri düşünme, gücü yetmeyene ne olursa olsun" anlamında kullanılır

Alttan (aşağıdan) almak: Sert konuşan birine karşı yumuşak, olumlu, onu haklı görüyormuş gibi tavır almak"Amacına ulaşmak istiyorsan onunla konuşurken alttan al, pes perdeden konuş"

Alttan güreşmek: Biraz geriden, pasif hareket edip gizli gizli yenme yollarını kollamak"Vay hınzır vay! Alttan güreşip aklın sıra başarı kazanacaksın ha!"

Alt yanı çıkmaz sokak: Sonuç alınmayacak iş, umutsuz durum"Çobanlık mı, dağ tepe dolaş dur, alt yanı çıkmaz sokak vesselâm"

Amana gelmek: Teslim olmak, önce direnirken zor karşısında boyun eğmek"Nihayet düşman amana geldi"

Aman dedirtmek (amana getirmek): Karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, teslim olmaya zorlamak"Düşmana aman dedirtmek boynumuzun borcu oldu artık"

Aman dilemek: Önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını istemek, galip gelenin merhametine sığınmak"Aman dileyene kılıç kalkmaz"

Aman vermemek: 1 Göz açtırmamak, rahat bırakmamak 2 Düşmanı acımayıp öldürmek, merhamet etmemek"Böyle kahpe insanlara sakın aman vermeyin!"

Ana baba günü: 1 Mahşer günü 2 Sıkıntılı kalabalık; telâşlı, tehlikeli, kimsenin kimseyi tanımadığı kalabalık"Yangın yeri ana baba gününe dönmüştü"

Ana kuzusu: 1 Pek küçük kucak çocuğu 2 Sıkıntıya, güç işlere alışkın olmayan, nazlı çocuk veya genç"Şu torbayı kaldırışına bak hele, tam bir ana kuzusu"

Anan yahşi, baban yahşi: Bir kimseyi işini yaptırabilmek için pohpohlamak, gereğinden fazla överek istediğini elde etmeye çalışmak

Anası ağlamak: Çok eziyet çekmek, sıkıntıya katlanmak, bitkin duruma düşmek"Onu buraya getirinceye kadar anam ağladı"

Anasından doğduğuna pişman: 1 Üşengeç, çok tembel 2 Canından bezmiş"O işi yaptı ama anasından doğduğuna bin pişman"

Anasından doğduğuna pişman etmek: Çok eziyet ederek canından bezdirmek, bir kimseyi çok üzmek"Karşıma bir çıksın, onu anasından doğduğuna pişman edeceğim"

Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek: Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek, eziyete katlanmak"Şu arabanın taksitlerini ödeyinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi"

Anasını ağlatmak: Bir kimseye çok eziyet edip sıkıntı çektirmek"Adamın üzerine öyle gittiler ki iki günde anasını ağlattılar"

Anasının gözü: Hileci, kurnaz, çok açık göz, çıkarcı, hin oğlu hin"Adam anasının gözü, iki dakikada bitiriverdi işi"

Anasının nikâhını istemek: Bir şeye değerinden çok para istemek, olmayacak bir istekte bulunmak"Senin istekli olduğunu duydu adam, şimdi gidersen anasının nikâhını isteyecek o eve"

Anasını sat! (satayım): Önem verme, aldırma, umursama, bunun için kederlenme, üzülme,"Sat anasını o işin, yenisine bak!"

Anca beraber, kanca beraber: Birbirimizden ayrılmayacağız, işler iyi de gitse, kötü de gitse hep birlikte yapacağız, beraberliği bozmayacağız"Bu toprağı yalnız ben mi atacağım, hayır arkadaşlar; haydi anca beraber, kanca beraber"

Anladımsa Arap olayım: "Hiçbir şey anlamadım" anlamında kullanılır"Senin anlattıklarını anladımsa Arap olayım"
Ant içmek (etmek): Yemin etmek, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek"Ant içtik, asla bu ülkeyi düşmana bırakmayacağız"

Apar topar: Telâş ve acele ile, yaka paça, hazırlanmadan,"Treni kaçırırım korkusuyla apar topar evden ayrıldım"
Ara (aralarını) bozmak: İki kişi arasındaki iyi ilişkiyi, dostluğu, arkadaşlığı yıkmak"Kim ki ara bozar, o toplumun yüz karasıdır"

Ara bulmak: Birbirleriyle anlaşamayan, bir araya gelemeyen kişileri uzlaştırmak, barıştırmak"İki öğrencinin arasını bulmak, tam bir haftamı aldı"

Araları açılmak (bozulmak): İyi ilişkileri, dostlukları, arkadaşlık bağları kopmak; birbirlerine dargın hâle gelmek"Şu iki çiftin araları nasıl açıldı hâlâ anlayamadım"

Aralarından kara kedi geçmek (veya aralarına kara kedi girmek): İyi anlaşan iki kişinin veya dostun ilişkileri bozulmak, aralarına soğukluk girmek, birbirlerine gücenmek,"Niçin konuşmuyorsunuz? Aranızdan kara kedi mi geçti?"

Aralarından su sızmamak: Çok iyi, çok yakın dostluk veya arkadaşlık kurmak, ahbap olmak"Şunlara bak, aralarından su sızmıyor"

Arap saçına dönmek: İşlerin çok karışıp içinden çıkılmaz bir durum alması"Bırak artık sorumsuzluğu, işleri bu tavrınla Arap saçına döndürdün"

Araya girmek: 1 İki kişinin arasındaki bir işe karışmak 2 Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak 3 Yapılmakta olan bir işin yapılmasını geciktirmek"Araya başka işler girince seninkini yapamadım, kusura bakma"

Araya koymak: Bir işte sözü geçen bir kimsenin aracılığına başvurmak"Genel müdürü araya koyup senin işe alınmanı sağlayacaklardır"

Alıntı Yaparak Cevapla