Yalnız Mesajı Göster

Antakya (Hatay) Genel Tanitimi

Eski 11-04-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Antakya (Hatay) Genel Tanitimi



Hatay Gezgin Gözüyle

TARİHİ YERLER İLE KÜLTÜR VE TABİAT ZENGİNLİĞİ BULUNAN MEKANLAR



Antakya Kalesi ve Surları: MÖ 300 yıllarında İskenderin generallerinden Seleucos I Nikator tarafından kurulan Antakya Kalesi dünyanın önemli yapıları arasında yer alır Sırasıyla Seleucoslar, Romalılar, Bizanslılar, Haçlılar, Selçuklular ve Osmanlılar tarafından kullanılarak zamanımıza kadar gelebilmiştir Sayısız depremler ve savaşlar sonucunda çok harap olmuştur
Bugün ayakta kalan duvarların büyük bir kısmı MS 6 yyda Bizans İmparatoru Justinianus tarafından yapılmıştır Kale duvarları ; Asi Nehrinin kenarından başlayarak Silpius Dağları arasında dolanıp, Küçükdalyanda tekrar nehre kavuşmaktaydı Şimdi ancak Silpius Dağı üzerindeki kısımlar bulunmaktadır

StPierre Kilisesi:



Antakya-Reyhanlı yolu üzerinde kente 2 Km uzaklıkta Habib Neccar Dağı yakınındadır Doğal bir mağara olup, eklemelerle Kiliseye dönüştürülmüştür İsanın 12 havarisinden biri olan StPierre (Aziz Petros) Antakyaya MS 29-40 tarihleri arasında gelmiş ve Hristiyanlığı yaymaya çalışmış İlk dini toplantının yapıldığı bu kilisede cemaat ilk kez Hristiyan adını almış Hristiyanlığın ilk kilisesi olarak bilinir

Bu mağara MS XII-XIII yylarda Haçlılar tarafından ön cephesine yapılan ilave inşaat ile gotik tarzda bir kilise şekline çevrilmiş mağaranın tabanında tahrip olmuş bir şekilde MS 4 ve 5 Yüzyıllara ait mozaik kalıntısı vardır

Ayrıca bir altar, niş içinde mermer küçük StPierrenin heykeli, kutsal sayılan su, saldırı esnasında cemaatın gizlice kaçmasına yarayan tünel bulunmaktadır

Ki1ise, 1963 yılında Papa VI Paul tarafından Hristiyanlar için Hac yeri ilan edilmiştir

Her yıl 29 Haziranda Katolik Kilisesince burada bir ayin düzenlenmektedir





Haron (Charonion) Kabartması ;

St Pierre Kilisesinin 200 m kuzeyinde bulunan kabartmalar, kayalara oyulmuş dev bir büstle dikkat çeker Büst başında örtü bulunan tamamlanmayan bir kadın portresini andırmaktadır Kabartmalar I Yüzyılda Antiochus zamanında bir veba salgını sırasında yapılmıştır

Demirkapı :

St Pierre Kilisesi yakınından geçen Hacıkürüş Deresinden akan şiddetli selleri kontrol altına alabilmek için Habib Neccar Dağı ile Haçdağını birbirinden ayıran derin ve dar vadi üzerinde yüksek ve sağlam bir duvar yapılmıştır Şehir kapılarından biri de (Demirkapı) aynı zamanda sur görevi yapan bu duvar üzerindedir St Pierre Kilisesi yanından Demirkapıya gidilebilmektedir

Ortodoks Kilisesi (Aziz Piyer ve Aziz Paul Kilisesi) :

Antakyada Hürriyet Caddesinde bulunan Kilisenin yapımına 1860lı yıllarda başlanmış, ancak 1872 depreminde büyük hasar görmüş, tekrar başlayan yapım çalışmaları 1900 yılında tamamlanmıştır

CAMİLER

HABİB NECCAR CAMİ: Kurtuluş Caddesi ile Kemalpaşa Caddesi kavşağında bulunan camii, Hz İsanın havarilarine ilk inanan ve bu uğurda canını veren bir Antakyalının adını taşımaktadır Caminin Kuzeydoğu köşesinde 4 metre derinde Habib Neccar türbesi vardır

Bu günkü cami Osmanlı dönemi eseridir Etrafı medrese odaları ile çevrili cami avlusundaki şadırvan 19 yüzyıl eseridir

ULUCAMİ: Köprü yakınında bulunan ve yapıldığı dönem itibariyle Antakyanın en eski camisi olan Ulu Caminin Memlük dönemi eseri olduğu sanılmaktadır Kitabesinde Hicri 1117 tarihi bulunmaktadır Kitabesinden caminin ve minaresinin çeşitli dönemlerde tamir edildiği anlaşılmaktadır

ŞEYH AHMET KUSEYRİ CAMİİ VE TÜRBESİ : Antakya-Yayladağı güzergahında, Antakyaya 25 km uzaklıkta bulunan Şenköydedir Osmanlı döneminde yaşamış bir veli olan Şeyh Ahmet Kuseyrinin türbesi ve aynı avluda bulunan cami 16 yüzyıl eseridir

SOKULLU MEHMET PAŞA KÜLLİYESİ : Payastadır Külliyenin tamamı Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Sinana 1574 yılında yaptırılmıştır
Külliyede bulunan bölümler : Mutfak, Külliyeye ait iki çeşme, Kervansaray, Bedesten, Hamam, Sıbyan Mektebi

Ayrıca külliye dışında köprü, Cin Kulesi gibi yapılar ve Kubbe Dede Türbesi vardır

KANUNİ SÜLEYMAN HANI : Belendedir 1549 yılında Kanuni Sultan Süleyman tarafından yaptırılmıştır Günümüze camii ve hamam faaldir Hanın ise kalıntıları kalmış, kısmen restore edilmiştir

SU KANALLARI :
Seleukos ve Roma dönemlerinde Harbiye çağlayanlarından Antakyaya su getirmek için yapılan 10 km uzunluğundaki kanalların ve köprülerin kalıntılarını bugün de görmek mümkündür

Bunların en belirgin bölümleri Harbiye-Antakya arasındaki kalıntılar ile Antakyada Devlet Hastanesi yakınlarında bulunan “Memekli Köprü”dür





ÇEŞMELER : Antakya içinde yer yer bazı binaların bitişiğinde ya da duvarlarına yapışık olarak yapılmış eski taş çeşmelere rastlanır Bunlardan bir kısmı 19 yüzyıldan kalmıştır Büyük bir kısmı ise 20 yüzyıl başlarında yapılmıştır ve “Zugaybe Çeşmesi” adıyla anılırlar Suyu 1 Dünya Savaşı yıllarında Dursunlu Köyü yakınlarından imece usulü ile getirilen bu çeşmeler şahıslar tarafından yaptırılmıştır

HANLAR VE HAMAMLAR : Antakya içinde en eski ve sayıca çok olan yapılar hanlar ve hamamlardır Bunların hemen hepsi Vakıf eserleridir Cindi Hamamı (Memluk dönemi), Saka Hamamı, Meydan Hamamı, Yeni Hamam (Osmanlı dönemi) halen çalışan tarihi hamamlar ve Kurşunlu Han, Sokullu Hanı (Saka hamamı yanındadır ve 18 yüzyıldan itibaren Sabunhane olarak kullanılmıştır) dönemlerinin nadide birer eseri olan hanlardır Sokullu Bedesteni de kısmen ayaktadır (Ulucami yanında)

HATAY ARKEOLOJİ MÜZESİ

Hatayda ilk bilimsel kazı çalışmaları 1932 yılında başlamıştır Çalışmaların ilk yıllarında çeşitli ve kıymeti büyük olan tarihi eserlere rastlanması bir müze kurulması fikrini doğurmuştur O yıllarda Fransız idaresinde bulunan Hatayda MMişel Booşer tarafından hazırlanan bir proje ile çıkan eserlere göre bir müze hazırlanmıştır 1939 yılında tamamlanan müzede 3 ayrı bilim heyetinin yaptığı hafriyatlar sonucunda çıkan eserler toplanmıştır Bunlar ;

1- Chicago Oriental Institute 1933-1938 yılları arasında Amik Ovasında Cüdeyde,Dehep, Çatalhöyük ve Tainatta çalışmıştır

2- British Museum adına Sir Leonard Wolley 1936da Samandağ El Mina mevkiinde 1937den 1948 senesine kadar aralıklarla Atçana höyüğünde hafriyat yapmışlardır

3- Princeton Üniversitesi de Antakya civarında araştırma kazıları yapmışlardır Müzenin esas zenginliği temin eden mozaikleri çıkaran bu heyettir

Müze 23 Temmuz 1948de Hatayın kurtuluş bayramında ziyarete açılmıştır

1974 yılında Müzeye yeni salonlar eklenmiştir Müze yöredeki kazılardan elde

edilen çeşitli tarihi eserlerin yanında Dünyanın 2 Büyük Mozaik Müzesidir

Müzede ; 18100 parça Arkeolojik eser, 1050 etnografik eser, 13820 sikke, 1347 mühür olmak üzere toplam 34317 eser bulunmaktadır

Müzedeki Mozaikler 2 ve 5yylar arası Roma ve Bizans dönemlerini kapsayıp, mitolojik olaylar ve kişiler sembolize edilmektedir

Antakya Lahiti : Antakya Lahiti, arkeoloji literatüründe “Sidemara Tipi” olarak adlandırılan lahit grubuna girer “Sidemara”, Konya Ereğlisi sınırlarındaki Ambararası Köyünün antik dönemdeki adıdır İlk kez buradan çıkarılan bir lahit, bu gruba adını vermiştir Lahidin yapıldığı mermerin Afyon yöresinden Synnada (Şuhut) ve Dokimeion (İscehisar) mermer yataklarından çıkarılmış olduğu saptanmıştır Bu nedenle lahidin Afyon yöresindeki mermer atölyelerinden birinde yapıldığı düşünülmektedir

Sidemara Tipi lahitler, Roma Döneminde moda olmuş, Anadolunun birçok yöresinde kullanılmıştır Bu tip lahit örnekleri İstanbul, Konya ve Ankara Müzelerinde bulunmaktadır



Sanduka ve kapaktan oluşan lahit, Antakya Merkez, Harbiye Caddesi, Kışlasaray Mahallesi, 487 parseldeki sit sahası içinde bir temel hafriyatı sırasında bulunmuştur Sandukanın uzunluğu 247 cm, genişliği 122 cm, yüksekliği 120 cmdir

Lahit içinde Alpin ırkından olduğu anlaşılan biri erkek, ikisi kadın olmak üzere 3 erişkin iskeleti ile bazı küçük buluntular ele geçirilmiştir Atölyelerde heykeltraşlar lahitleri kendi istekleri doğrultusunda ve belli şablonlar kullanarak mitolojik motiflerle süslemişlerdir

Sanduka iki dar, iki geniş cephesi ile kapak, heykeltraşlık eserleri ile bezenmiştir Lahitteki tüm figürlerin arka formunu oluşturan ve kompozisyonun simetrisini sağlayan aediculalar, mimari süslemeler, burmalı sütunlar bu tür lahitlerin tarihlendirilmesinde önemli bir ipucu verir Lahit, stil özellikleri ve lahit içerisindeki sikkeler yoluyla İS III yüzyılın ortalarına tarihlendirilmiştir

Barlaam Manastırı :Yayladağı ilçesi Keldağ üzerindedir Keldağ hem Seleukos döneminde, hem de Roma döneminde kutsal yerlerden biriydi O dönemlerde burada bir Dorik tapınak vardı (MÖ 3 yüzyıl) M S 4 yüzyılda St Barlaam buraya gelerek Zeus Heykelini yıkmış ve bir keşişler topluluğu oluşturmuştur 6 Yüzyıl başlarında Manastırın güneydoğu köşesinde bir kilise yapılmış, 526 depreminde bu kilise yıkılmıştır 960-1050 arasında yeniden yapılan Manastır 1268 yılına kadar faaliyetini sürdürmüş, daha sonra terk edilmiştir

St Simeon Stilit Manastırı : Milattan sonra 6 yüzyılda yapılan bu Manastır Antakyalı St Simeonun bir sütun üzerinde 40 yıl yaşadığı yer olarak ün yapmıştır Antakya-Samandağ yolu ile Asi Irmağı üzerinde bulunan manastır kalıntılarına, Değirmenbaşı Beldesinden ayrılan bir yoldan gidilir Yol Manastır kalıntılarına kadar ulaşır Bu kalıntılar, Aknehir Beldesi sınırları içinde 479 m yüksekliğindeki bir tepe üzerindedir

St Simeon Manastırı, kısmen sağlam oyulmuş kayalardan dik açılı duvarlarla kuşatılmıştır Manastırın sekizgen merkezi etrafında 3 kilise ile bazı yapılar ve St Simeon sütunu bulunmaktadır 3 giriş kapısı vardır Doğu batı ekseni bir haç şeklindedir

St Simeon Stilite ömrünün 45 yılını bir sütunun tepesinde yaptırdığı örtülü ve korunaklı bölümde geçirmiş ve bu süre Guinnes Rekorlar Kitabında yer almıştır

Kızlar Sarayı (Kasr El Banet)

Reyhanlı-Halep asfaltı üzerinde (tampon bölgede) bulunmaktadır Bu sarayın bölgeyi kontrol altında tutan bir merkez olduğu ve Bizans devrine ait olduğu sanılmaktadır Saray girişine iki taraflı kesme iri blok taşlardan oluşan bir geçitten girilmektedir Giriş kısmı yıkılmıştır Orta kısmında yüksek kare planlı bir kule bulunmaktadır Kule yıkılmaya yüz tutmuştur Kulenin kuzey tarafında çeşitli oda kalıntılarına rastlanılmıştır Bu odalarının sarayı koruyan askerler tarafından kullanıldığı düşünülmektedir Kulenin doğu tarafında nişler içerisine yerleştirilmiş 8 adet sonradan tahrip edilmiş mezar kısımları ile su deposu alanı mevcuttur Bu kısmın örtü sisteminin düz dam olduğu taşlar üzerindeki ahşap atıl deliklerinden anlaşılmaktadır Kulenin güney tarafında kilise kalıntısına rastlanmıştır

Kızlar Sarayının bütününde malzeme olarak kesme büyük blok taşlar kullanılmıştır Ayrıca mezarlık kapısı girişinde bir Latin haçı ile rozet motifi yer almaktadır Kilisenin güney cephesindeki kapı üzerinde alçak kabartma halinde akanthos yaprağı motifi vardır

Harbiye (Daphne) Tarihçesi

Hatayın çağlayanlar bölgesi olan Harbiye, 6 kmlik bir yolla Antakyaya bağlanır Şelaleleri ile çok serin olduğundan yerli ve yabancı turistlerin ziyaret ettiği bir mesire yeridir Platonun güneyinden fışkıran kaynaklar, çeşitli şelaleleri meydana getirdikten sonra Asi Nehrine karışırlar Bu şelalelerin Antik çağdaki isimleri Kastalia, Pallas ve Saramannadır

Harbiyede yapılan arkeolojik araştırmalardan anlaşılacağı üzere, kazı neticesinde elde edilen buluntulardan MÖ 4500-3000 tarihinden itibaren yerleşim yeri olarak kullanıldığı bilinmektedir



Hellenistik ve Roma devrinde zengin halk kesimi, Antik çağda da bir mesire yeri olarak kullanılabilmesi için büyük malikaneler ve villalar yaptırmışlardır Makedonya Kralı büyük İskenderin generallerinden I Seleucus Nikator Antakyayı kurarken burayı da imar etmeyi ihmal etmemiştir

Asıl gelişme Helenistik devri krallarından Antiochus Epiphanos zamanında olmuştur Bu devirde Apollon mabedi inşaa edilmiştir

Roma çağında ilk önce İmparator Pompeus imara başlamış daha sonra diğer imparatorlar tarafından hamamlar, büyük villalar inşaa edilmiştir

Antik çağda bütün Yakındoğuda Apollo adına düzenlenen yarışlar ve oyunlarla ün kazanan bu yer 1268de Memlukluların eline geçtikten sonra bir daha eski parlak dönemine erişememiştir
Çevlik (Seleukeia Pieria)nin tarihçesi : Antakyanın 35 km batısında, Musa Dağının güneyinde kurulmuş antik şehirdir Bu bölgede ilk iskan MÖ 4500 yıllarına kadar iner Bütün dünyaca bilinen tarihi Seleukoslarla başlar Büyük İskenderin ölümünden sonra generalleri arasında paylaşılan ve burayı da içine alan topraklar generallerinden Seleucusa kalır

Çevlikten Bir Görünüm

Seleukoslar merkezleri Babil olmasına rağmen buradan Akdenize hükmetmek istiyorlardı Bunun güçlüğünü anlayan İmparator önce burayı devletinin başkenti yapmayı düşündü Ancak her an denizden saldırıya uğraması mümkün ve savunması güç olan bu şehri başkent yapmaktan vazgeçerek Antakyaya yöneldi

Roma egemenliğine geçtiğinde de önemi daha da artmıştır Daha sonra Bizans hakimiyetine geçmiştir Bu dönemde liman eski önemini kaybetmiştir

Seleukeia Pieria şehri aşağı ve yukarı şehir olmak üzere iki kısımdan kurulmuştur Yukarı şehir deniz seviyesinden 300 metredir Burada büyük malikaneler, mabetler ve resmi binalar bulunmaktadır Aşağı şehir liman ve çevresinde kurulmuştur Aynı zamanda burada büyük bir hamam ve küçük bir tiyatro bulunmaktadır

Şehrin ÇARŞIı ve EL-MİNA ismini taşıyan iki kapısı bulunmaktadır Şehrin tamamı bir surla çevrilidir

Buluntular:

1-Titus Vespasianus Tüneli

2-Beşikli Mağara

3-Dor Mabedi



Titus Vespasianus Tüneli : Seleukeia Pieria antik kentininin aşağı şehir kısmında bulanan tünel İÖ I yüzyılda yapılmıştır
Samandağ en canlı günlerinde dağlardan inerek yaşamı tehdit eden sel ve taşkınlarla baş etmek durumundaydı Nitekim akıntıların sürüklediği toprak limanı kullanılmaz duruma getirmişti Bunun üzerine Roma imparatoru Vespasianus şehrin etrafını dolanacak, böylece akıntıların yönünü değiştirecek bir tünelin yapımını emretti İnşaat İS 69 da başladı, İS 81 yılında halefi ve oğlu Titus tarafından bitirildi Tümüyle dağ içine oyulan tünel 1380 m uzunluğunda, 7 m yüksekliğinde, 6 m genişliğindedir

Tünelin her iki ucunda Vespasianusa ait kitabe bulunmaktadır

Titus Vespasianus Tüneli

Kaya Mezarı ve Beşikli Mağara: Titus tünelininin yakınındadır Yolu tünelin girişinden ayrılır Geniş alana yayılan mezarlık, kayalık yamaçlara oyularak yapılmıştır Mezarlarda Romalılara ait 12 adet Kral mezarı bulunmuştur Kral ailesine ait mezarların yanı sıra halka ait olanlarda vardır Nekrepolun hemen yukarısında o dönemde resmi daire olarak kullanılan çalışma odalarının kalıntıları mevcuttur

Dor Mabedi :

Tümüyle beyaz mermerden yapılan mabedin kalıtları Kapısuyu Köyüne giden yolun 2 kmsinde bulunur

Bir zamanlar Seleukeia kentinin merkezinde yer almış, kral mabedi olarak tüm şehri görecek şekilde inşaa edilmiştir Tapınaktan geriye sütun parçaları, başlıklar mermer altlıklar, büyük temel taşları kalmıştır

Aççana (Alalah) Hitit Saray Harebesi : Antakya - Reyhanlı Karayolunun 22 Kmsinde yolun sağında yer almaktadır MÖ 19 ve 15 yüzyıllara ait iki saray kalıntısı mevcuttur Aççana Höyüğü Antik (Alalah) şehrinin kalıntısıdır İlk iskan MÖ 3400 yılında başlamıştır Mısırlılar, Mitaniler, Mezopatomya devletleri ve Etiler gibi kavimlerinin de yerleşim alanı olarak kullandığı 17 yerleşme tabakası mevcuttur 4 7 tabakalarında büyük saraylar vardır En eski saray 7 Tabakalarda Babil Kralı Hammurabi ile çağdaş Yamhat ve Hitit Prensi Yarım-Lim tarafından inşaa edilmiş olanıdır Bu saray MÖ 18 Yüzyıla aittir



MÖ 15 yüzyıla ait 4 tabaka sarayı bu sarayın hemen bitişiğindedir Kral Nigme- Paya Aittir Saraylar taş temeller üzerine kerpiçle inşaa edilmiş olup daireler bir iç avlunun etrafında sıralanan mekanlar dizini halindedir

İssos Harabeleri : Erzin ilçesi sınırları içinde Adana yolu ile deniz arasında Seleukos döneminden Epiphania kentine ait olan ve “İssos Harabeleri” olarak bilinen su kemerlerinin kalıntılarıdır

Danaahmetli Köprüsü : Kırıkhan Ovasında, Karasu Nehri üzerinde 6 gözlü bir taş köprüdür Köprünün 16 yüzyıla ait olduğu sanılmaktadır

Demirköprü:Antakya-Reyhanlı yolunun 20 Kilometresinde aynı adla anılan köyde, Asi Nehri üzerinde bulunan bu taş köprü yıkılan Antakya köprüsünün bir benzeridir Ortaçağda bu köprü bölgenin en önemli geçitlerinden ve Antakyanın savunmasında büyük rol oynayan yerlerden biriydi

Köprünün iki ucunda da kuleler ve kapılar vardı Osmanlı döneminde burada derbent teşkilatı vardı ve geçiş ücretliydi Kuleler 1837 yılında depremde yıkılmıştır Köprü halen sağlamdır

KALELER

K



oz Kalesi (Kürşat Kalesi) : Aynı adla anılan köyün yakınındadır Eski çağlarda kullanılan ve Altınözü tarafından gelip Harbiyeden geçerek Antakyaya giren Kuseyr yolu üzerindedir Bu kalenin Antakyanın güney bölgesini emniyet altına almak amcıyla Antakya Prensliği döneminde yapıldığı sanılmaktadır Antakya Latin Patriğinin de ikamet ettiği yer olan kale, 1268 yılında Baybars tarafından kuşatma sonucunda teslim alındı Bir tepeyi içine alacak şekilde yapılan kalenin sadece büyük blok taşlarla inşa edilmiş olan yarım daire şeklindeki iki burcu ayakta olup, diğer kısımları harap ve belirsiz durumdadır

Bakras Kalesi : Aynı adla anılan köyün hemen üst tarafındadır Köyün yolu Antakya-İskenderun yolunun 27 Kmsinden ayrılır Yolun batısında, dağların arasında sarp bir tepe üzerine yapılmıştır Strabonun bu kaleden bahsettiğine bakılırsa, tarihi çok eski olmalıdır Kale önceleri Belen geçidinin girişini, Antakya kurulduktan sonra ise Seleukos başkentini koruma gayesine hizmet etti Haçlılar döneminde de, Antakya Prensliğinin kuzeyde en önemli savunma noktasıydı

Birkaç defa el değiştirdikten sonra Templier Şövalyelerinin eline geçen kale 1268 yılında Baybars tarafından kuşatılarak zaptedildi Birkaç katlı ve bir alay askeri barındıracak büyüklükte olan kale genel olarak harap olmaya yüz tutmuş olmakla birlikte, birçok mekanları sağlam durmaktadır

Karamurt Hanı : Antakya-İskenderun yolunu Bakrasa bağlayan yolun ortasına rastlar Osmanlı döneminde kullanılan anayol üzerindedir Kanuni Sultan Süleyman Belenle birlikte burada da bir han yaptırmıştı Zamanla bu han harap oldu 1704 yılında enişte Hasan Paşa aynı yerde büyük bir han yaptırdı, derbent teşkilatı kurdurdu Hanın yaşaması için kendi adına bir de vakıf oluşturdu Bu handan günümüze sadece birkaç duvar kalmıştır Han yakınındaki tek gözlü köprü ise halen kullanılmaktadır




Payas Kalesi


Payasta Sokullu Külliyesinin batısındadır Burada eskiden harap bir kale vardı Sahilde inşa edilen Payas Limanı ile tersanenin güvenliği için 1567 yılında kale ve hendeği tamamen sökülerek yeniden yapıldı, yapımı 1571 yılında tamamlandı Son yüzyıl içinde hapishane olarak kullanıldı

Cin Kulesi

Kale ile liman arasında, hemen aşağıdaki limanı korumak için 1577 yılında inşa edilmiştir Eskiden “İskele Kalesi” adıyla anılan bu yapı 360 derecelik görüş alanına sahip bir karakol kulesidir

Sarıseki Kalesi : İskenderun - Payas arasında eski anayol güzergahı üzerindedir Hellenistik dönemde veya Haçlılar döneminde yapıldığı sanılmaktadır Harap haldeki kalenin Yavuz Sultan Selim döneminde yeniden yapımına başlandı, ancak Kanuni Sultan Süleyman döneminde tamamlanabildi Kısmen ayakta olan kale halen askeri bölge içindedir

Şalan Kale : Nur (Amanos) Dağları üzerinden aşarak İskenderun Körfezi ile Kırıkhan Ovasını birbirine bağlayan eski dağ yolu üzerinde, Değirmendere yakınlarında sarp bir tepe üzerindedir Harap halde ve sadece birkaç duvarı ayakta olan kalenin Haçlılar dönemine ait olduğu ve yolun güvenliği için yapıldığı sanılmaktadır Kaalee Şuğlan, Çivlan, Şıvlan gibi adlarla da anılır


Darbısak Kalesi ve Bayezid Bestami Makamı : Kırıkhanın kuzeyinde Alaybeyli Köyünün hemen önünde bir tepe üzerindedir Bu kale Antakya Haçlı Prensliği döneminde yörenin önemli kalelerinden biri idi Hem İskenderun Körfezinden gelen dağ yolunun doğu girişinin, hem de Belen geçidini kuzey girişinden güvenliğini sağlıyordu

1268de Baybars tarafından alındıktan sonra önemini yitiren Kale uzun süre terk edilmiş halde kalmış, 19 yüzyıl sonlarında burada Karamürselzade Mustafa Şevki Paşa tarafından İslam evliyalarından Bayezid Bestami adına bir cami ve ziyaret yeri yaptırılmıştır Kalenin bazı bölümleri kısmen ayaktadır Cami ve Bayezid Bestaminin makamı her yıl binlerce ziyaretçi tarafından ziyaret edilir

Dor Mabedi: Kapısuyu yöresinde, Çevlik bölgesine hakim bir tepede, sütun kalıntıları görülebilir Su Kanalları Seleukos Döneminde, Harbiye (Defne) çağlayanlarından Antakya'ya su getirmek için yapılan 10 km uzunluğundaki kanalların ve köprülerin kalıntılarını günümüzde de görmek mümkündür Antakya içinde kalan tek bölümü Memekli Köprü olarak anılmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla