Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-03-2008   #43
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük



MÜRCİE:
"Günâh işlemek insana zarar vermez Âsî (isyân eden), fâsık (açıktan günâh işleyen) azâb görmeyecektir" diyerek, Ehl-i sünnetten (Peygamber efendimizin ve Eshâbının yolunda olanlardan) ayrılan bozuk fırka
Cebriyye mezhebi; insan aslâ bir iş yapmaz Cansızlar gibi hareket eder İnsanın kudreti, kasdı ve ihtiyârı (dilemesi) yoktur diyor İnsanlar iyi iş yapınca, sevâb kazanmaz, kötü işlerine azâb yapılmaz sanıyor Kâfirler, günâh işleyenler mâzurdur, me s'ûl olmazlar Çünkü insanın her işini Allah yapıyor, insan istese de istemese de Allah günâh yaratıyor, insan günâh yapmaya mecbûrdur diyorlar Bu sözleri küfürdür, îmânsızlıktır Bunlara Mürcie de denir ki, mel'ûndurlar (lânetlenmişlerdir) Günâh insana zarar vermez; âsî, fâsık, azâb görmeyecektir, dediler Mürcienin inanışı tamâmen yanlıştır, bozuktur Çünkü ihtiyârî istekli hareketimiz ile titreme, refleks hareketlerinin başka olduğu meydandadır Elimizle bir şey tutmamız elbette ihtiyârımız (isteğimiz) iledir Göz seğirmesi, kalbin çalışması ise böyle değildir Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîfler bu fırkanın bozuk olduğunu bildirmektedir (İmâm-ı Rabbânî)
Mürcieden, Allah dilediği kâfirleri affedecektir ve dilediği mü'minlere ebedî (sonsuz) azâb yapacaktır diyenler ve ibâdetlerimiz elbet kabûl olacak, günâhlarımız da elbet affolacak diyenler ve bütün farzlar nâfile ibâdettir, bunları yapmamak günah ol maz diyenler kâfir oluyorlar (Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî)

MÜREKKEB:
Birleşik olan, parçalanabilen Basitin zıddı
Ruh basîttir Mürekkeb değildir Böyle olsaydı, basît olan bir şey bunda yerleşmezdi Çünkü ruh parçalanırsa, bunda yerleşen basît şeyin de parçalanması lâzım gelir Basît olan şey ise parçalanamaz (Ali bin Emrullah)

MÜREVVİC-ÜŞ-ŞERÎA:
İnsanları dînin emirlerine uymaya teşvîk eden mânâsında Muhammed Ma'sûm-i Fârûkî hazretlerinin üçüncü oğlu Muhammed Ubeydullah Serhendî'nin lakabı
Mürevvic-üş-Şerîa Muhammed Ubeydullah Serhendî kaddesallahü sirreh, Hazînet-ül-meârif kitabında yüz kırk beşinci mektubda diyor ki: "Ebû Dâvûd, Mu'âz bin Cebel'den ve Enes bin Mâlik'ten gelen şu hadîs-i şerîfi haber veriyor:
"Bir kimse, yemek yedikten sonra; "Elhamdülillahillezî etamenî hâzetta'âm ve rezakanî-hi min gayri havlin minnî ve lâ-kuvveh" derse, geçmiş ve gelecek günâhlarından çoğu affolunur Yeni bir elbise giydiği zaman; "Elhamdülillahillezî kesânî hâzessevb ve razekanî min gayri havlin minnî ve lâ kuvveh" derse geçmiş ve gelecek günâhlarından çoğu affolur"

MÜRÎD:
Tasavvufta Allahü teâlânın rızâsına kavuşmak için evliyâ bir zâtın terbiyesi altına giren talebe
Mürîd, mürşidinin (hocasının) yanında cenâze yıkayıcısının elindeki ölü gibi olmalıdır (İmâm-ı Rabbânî)
Allahü teâlânın sevgisi ile ve O'nun sevgisine kavuşmak arzusu ile yanan mürîd, bilmediği, anlıyamadığı bir aşk ile şaşkın hâldedir Uykusu kaçar, gözyaşları dinmez Her işinde Allah'tan korkar, titrer Allahü teâlânın sevgisine kavuşturacak işleri y apmak için çırpınır Her işinde sabır ve affeder Her geçimsizlikte, sıkıntıda kusûru kendisinde görür Her nefeste Allah'ını düşünür Gaflet ile (Allahü teâlâyı unutmuş olarak) yaşamaz Kimseyle münâkaşa etmez Bir kalbi incitmekten korkar Kalbleri, Allahü teâlânın evi bilir Eshâb-ı kirâmın hepsini; "radıyallahü teâlâ anhüm ecmaîn" diyerek anar Hepsinin iyi olduğunu söyler (Abdülhâk-ı Dehlevî)
Mürîd olanlar, severler, kalblerine kendilerine âit olan bir isteği, arzuyu getirmezler Gayretleriyle tasavvuf derecelerine yükselmeye çalışırlar (Ali Sincârî)

MÜRSEL:
Şerîatle (yeni bir din ile) gönderilen peygamber (Bkz Mürselîn)

Mürsel Hadîs:
Sahâbe-i kirâmın (Resûlullah efendimizin sohbetinde yetişen mübârek insanların) ismi söylenmeyip, Tâbiîn'den (Sahâbe-i kirâmı görüp, sohbetinde yetişen kimselerden) birinin, doğruca, Resûl-i ekrem buyurdu ki, diyerek bildirdiği hadîs-i şerîfler (Bkz Hadîs)
İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe hazretleri, ictihâdında (Kur'ân-ı kerîm ve hadîs-i şerîflerden çıkardığı hükümde) sünnete tâbi olmakta herkesten ileri gitmiş, mürsel hadîsleri bile, müsned hadîsler (Peygamber efendimizden rivâyet eden sahâbînin ismi de bild irilen hadîs-i şerîfler) gibi, sened (delîl) olarak almış ve Eshâb-ı kirâmın sözlerini, kendi ictihâdının (re'yinin, hükmünün) üstünde tutmuştur Onların, Peygamber efendimizin yanında, sohbetinde bulunmak şerefi ile kazandıkları derecelerin büyüklüğünü, herkesten daha iyi anlamıştır (Müfti Mahmûd Efendi, Tahtâvî)

MÜRSELÂT SÛRESİ:
Kur'ân-ı kerîmin yetmiş yedinci sûresi
Mürselât sûresi Mekke'de nâzil oldu (indi) Elli âyet-i kerîmedir Gönderilenler anlamına gelen Mürselât kelimesi ile başladığı için sûreye, Sûret-ül-Mürselât denilmiştir Sûrede; kıyâmetin vukû bulacağı, âhiretin bir hüküm günü olduğu, inananlarla i nanmayanların o gündeki durumları anlatılmaktadır (İbn-i Abbâs, Râzî,Taberî,Kurtubî)
Allahü teâlâ Mürselât sûresinde meâlen buyuruyor ki:
O (kıyâmet günü) , bir zamandır ki, onlar (kâfirler) söylemezler ve söylemeğe izin de verilmez (Âyet: 35, 36)
Kim Mürselât sûresini okursa, onun için müşriklerden (Allahü teâlâya ortak koşanlardan) olmadığına dâir bir sened yazılır (Hadîs-i şerîf-Kâdı Beydâvî Tefsîri)

MÜRSELÎN:
Gönderilenler, şerîatle (yeni bir dinle) gönderilen peygamberler Resûller (Bkz Resûl)
Ali radıyallahü anhtan rivâyet edildiğine (nakledildiğine) göre, Resûl-i ekrem sallallahü aleyhi ve sellem, ona şöyle buyurmuştur: "Ebû Bekr ve Ömer, nebiyyîn (nebîler) ve mürselînden başka, önce gelen ve sonra gelen bütün Cennetliklerin, saçları ağarmaya başlayanların seyyidleridir (efendileridir) Yâ Ali! Hayatta oldukları müddetçe onlara bunu haber verme!" (Sünen-i İbn-i Mâce)

MÜRŞİD:
İrşâd eden, doğru yolu gösteren rehber zât İyi bir müslüman olmaları için, insanları terbiye eden, âlim ve velî
Tasavvuf yolunda nihâyete varan büyükler (yolun sonuna kavuşanlar) iki türlüdür:Birincisi Resûlullah'ın sallallahü aleyhi ve sellem izinde giderek kemâle erdikten sonra insanları irşâd için (doğru yola çekmek için) halkın derecesine indirilmiş olan m ürşidlerdir İkincisi, yükseldikleri derecelerde bırakılıp, insanların yetişmesi ile vazîfeli olmayan evliyâdır (İmâm-ı Rabbânî)
Bütün kazançlarıma, mürşidlerimi çok sevmekle kavuştum Seâdetlerin anahtarı, Allahü teâlânın sevdiklerini sevmektir (Mazhâr-ı Cân-ı Cânân)
Talebe, mürşidini ne kadar çok severse, onun kalbinden feyz alması da o kadar çok olur Mürşid vesîledir, vâsıtadır Maksad, Allahü teâlâdır (İmâm-ı Rabbânî)
Mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır (Muhyiddîn ibni Arabî)
Bir kimsenin kendisini irşâd edecek (doğru yolu gösterecek) bir mürşîdi yoksa, büyük zâtların (Ehl-i sünnet âlimlerinin) kitaplarını okusun ve onlara uysun (Ferîdüddîn Şeker Genc)

Mürşîd-i Kâmil:
Tasavvufta kemâle gelmiş, olgunlaşmış, evliyâlık mertebelerinin sonuna ulaşmış, kâbiliyeti olanları bu yolda yetiştiren rehber zât
Mürşîd-i kâmilin bakışları, kalb hastalarına (kalbi Allahü teâlâdan başka şeylere tutulmuş olanlara) şifâ verir Onun teveccühü yâni kalbini bir kimseye çevirmesi; kötü, çirkin huyları insanların kalbinden siler, süpürür (İmâm-ı Rabbânî)
Mürşîd-i kâmillerin en üstünleri, dört mezheb imâmlarıdır Bunlar; İmâm-ı a'zâm Ebû Hanîfe, İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Ahmed bin Hanbel'dirBu dört imâm, İslâm dîninin dört temel direkleridir (Abdülhak-ı Dehlevî) Mürşid-i kâmil, mürîdi evvel ehl-i hal ider Sonra, Fahr-i kâinâtın bezmine idhâl ider Nice yıllar sa'y ile eremediği menzile Bir nefeste mürşid-i kâmil onu îsâl ider
(Abdülehad Nûrî)

MÜRTECÎ:
İslâmiyet'in pâk ve temiz yolunu bırakarak, câhiliyet devri yoluna ve yaşayışına dönen; gerici, irticâ eden (Bkz İrticâ)

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla