Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-03-2008   #41
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük



MÜNÂFIK:
İnanmadığı hâlde, müslümanları aldatmak için, inanmış görünen kimse
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Ey münâfıklar! Allahü teâlâ sizi kendi hâlinize bırakmaz Hâlis mü'minleri münâfıklardan ayırır (Âl-i İmrân sûresi: 179)
Dört şey münâfıklık alâmetidir: Emânet olunana hıyânet etmek, yalan söylemek, vâdini bozmak ve ahdine vefâ göstermemek (verdiği sözde durmamak) ve mahkemede doğruyu söylememek (Hadîs-i şerîf-Buhârî)
Münâfık, iki sürü arasında bulunan bir koyun gibidir ki, o, bir defâ bu sürüye, diğer defâ öbür sürüye katılır (Hadîs-i şerîf-Sülûk-ül-Ulemâ)
Ey Allah'ım! Ben, münâfıklıktan, şikâktan (tefrikadan) ve kötü ahlâktan sana sığınırım (Hadîs-i şerîf-Sülûk-ül-Ulemâ)
Münâfıkın alâmeti üçtür Yalnız olduğu zaman tembeldir Yanında birisi olduğu zaman çalışkandır Bütün işlerinde övülmeyi çok sever (Vehb bin Münebbih)
Mescide giren münâfıklar, kafesteki serçe kuşlarına benzer Kafesin kapısı açılır açılmaz uçarlar, kaçarlar (İmâm-ı Mâlik)
Münâfık, İslâmiyet'ten bahseder, fakat onunla amel etmez ve ona uymaz (Huzeyfet-ül-Yemânî)

MÜNÂFİKÛN SÛRESİ:
Kur'ân-ı kerîmin altmış üçüncü sûresi
Münâfikûn sûresi Medîne'de nâzil oldu (indi) On bir âyet-i kerîmedir Sûrede münâfıkların (müslüman olmadıkları hâlde müslüman görünenlerin) davranışları anlatıldığından, Sûret-ül-Münâfikûn denilmiştir (Muhammed bin Hamzâ, İbn-i Abbâs, Râzî)
Münâfikûn sûresinde Allahü teâlâ meâlen buyuruyor ki:
Mallarınız ve çocuklarınız, Allahü teâlâyı hâtırlamanıza mâni olmasın (Âyet: 9)
Kim Münâfikûn sûresini okursa, nifâktan kurtulur (Hadîs-i şerîf-Tefsîr-i Beydâvî)

MÜNÂKAŞA:
Çekişme, tartışma
Kimse ile münâkaşa etmeyen, haklı olsa bile, dili ile kimseyi incitmeyen müslümanın, Cennet'e gireceğini size söz veriyorum Şaka yapmak, yanındakileri güldürmek için olsa bile, yalan söylemeyenin Cennet'e gireceğini size söz veriyorum İyi huylu olanın, Cennet'in yüksek derecelerine kavuşacağını size söz veriyorum (Hadîs-i şerîf-Ebû Dâvûd, İbn-i Mâce, Tirmizî)
Sû-i zan etmeyiniz Sû-i zan (kötü zan) yanlış karar vermeye sebeb olur İnsanların gizli şeylerini araştırmayınız, kusûrlarını görmeyiniz, münâkaşa etmeyiniz, hased etmeyiniz, birbirinize düşmanlık etmeyiniz, birbirinizi çekiştirmeyiniz, kardeş gibi sevişiniz Müslüman, müslümanın kardeşidir Ona zulmetmez, yardım eder Onu kendinden aşağı görmez (Hadîs-i şerîf-Berîka)
Ey oğlum! Elinden geldiği kadar kavgadan, münâkaşadan sakın! Dünyâ işleri için kendini fazla üzme! Kızdığın zaman sözlerine dikkat et, ölçülü olmaya çalış! Büyüklerin önünden yürüme! Bir kimse konuşurken araya laf karıştırma! Ey oğlum! Diline sâhib o lmayan sonunda pişmân olur Çok münâkaşa ve münâzara yapan kötülenir (Lokman Hakîm)
Münâkaşa, dostun dostluğunu azaltır Düşmanın düşmanlığını artırır (Muhammed Ma'sûm)
Emr-i ma'rûf ve nehy-i münker yaparken (iyiliği emredip kötülükten sakındırırken); niyetin hâlis olması ve işin iyi anlaşılıp, Allahü teâlânın buradaki emrinin iyi bilinmesi ve sabırlı olup, münâkaşa ve kavga edilmemesi, yumuşak ve tatlı dil ve yazı ile yapılması lâzımdır (İmâm-ı Birgivî)
Halktan veya emrin altında çalışanlardan biriyle münâkaşa etme Çünkü böyleleri ile münâkaşa îtibârını giderir (Ebû Yûsuf)

MÜNÂKEHÂT:
Fıkıh ilminin dört büyük kısmından biri Evlenme, boşanma, nafaka gibi hususlar
Fıkıh ilmi; ibâdât (ibâdetler), münâkehât, muâmelât (alış-veriş, kirâ, fâiz, mîrâs vb) ve ukûbât (cezâlar) olmak üzere dört kısma ayrılır Fıkhın ibâdât kısmını kısaca öğrenmek, her müslümana farzdırMünâkehât ve muâmelât kısımlarını öğrenmek, farz -ı kifâyedir Yâni başına gelenlerin öğrenmesi farz olur Tefsîr, hadîs ve kelâm ilimlerinden sonra, en şerefli ilim, fıkıh ilmidir (Ahmed Zühdü Paşa)
Yeni müslüman olan kimsenin veya âkil ve bâliğ olan müslüman evlâdının, evvelâ Kelime-i şehâdet söylemesi ve bunun mânâsını öğrenip, inanması lâzımdır Sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarında yazılı olan îtikâd, yâni îmân edilmesi lâzım olan bil gileri öğrenip, bunlara inanması lâzımdır Sonra dört hak mezhepten birinin kitaplarında yazılı olan fıkıh bilgilerini, yâni İslâm'ın beş şartını ve helâl, haram olan şeyleri öğrenmesi ve bunlara inanması ve uygun yaşaması lâzımdırMünâkehât bilgileri lâzım oldukça, başına geldikçe öğrenilir (İbn-i Âbidîn, Yûsuf Sinânüddîn)

MÜN'AKİD:
İki taraf arasında karara bağlanıp, kabul olunan, meydana gelen (Bkz Akd)
Alış-verişin ve nikâhın mün'akid olması için uyulması gereken şartları vardır (İbn-i Nüceym)
Bey' yâni satış ve nikâh akdi, sözleşmesi îcâb ve kabûl ile mün'akid olur (İbn-i Âbidîn)

Mün'akide Yemîni:
İleride yapacağım veya yapmıyacağım diyerek yalan yere yemîn (Bkz Yemîn)
Mün'akide yemîni üç türlü olur: Birincisinde zaman bildirilmez İkincisinde zaman bildirilir Üçüncüsü ise şarta bağlanan yemindir Üçünde de yemini bozunca keffâret vermek lâzımdır Yemîn bozulmadan önce, keffâret verilmez (İbn-i Âbidîn)

MÜNÂZARA:
Doğruyu ortaya çıkarmak maksâdı ile karşılıklı olarak yapılan ilmî konuşma Bir mes'eleyi belli kâideler dâhilinde karşılıklı inceleme, bir mes'ele hakkında yapılan karşılıklı konuşma
Münâzara edecek kişi, gerçeği aramakta kaybını arayan kimse gibi olmalıdır (Taşköprüzâde)
Münâzarayı kendisinden istifâde edilmesi umulan âlimlerle yapmalıdır (İmâm-ı Gazâlî)

MÜNÂZEA:
Çekişme, anlaşmazlık
Mü'min beş güçlük arasındadır Karşısındaki mü'min olur, kendisine hased eder (çekemez) ; münâfık (inanmadığı hâlde müslüman görünen) olur, buğz eder; kâfir olursa kendisi ile savaşır; şeytan ise onu saptırmaya uğraşır; nefs de kendisi ile münâzea eder durur (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Münâzeaya götüren her cehâlet (bilgisizlik), bey'i (alış-veriş) ve icâreyi (kirâlamayı) fâsid kılar (bozar) (İbn-i Âbidîn)

MÜNCİYYÂT:
Felâketlerden kurtarıcı bilgiler; ibâdetler, iyi ameller
Fıkıh âlimleri yâni İslâmî hükümleri bilen âlimler, ibâdetlerin nasıl yapılacaklarını bildirdiler İnceliklerini anlatmadılar Çünkü, onların maksadı, ibâdetlerin doğru yapılmasının şartlarını ve şekillerini bildirmekti İnsanların işlerine, kalbleri ne bakmadılar Bunları bildirmek, tasavvufu yâni kalb ile yapılması ve sakınılması lâzım olan şeyleri ve kalbin, rûhun temizlenmesi yollarını öğreten âlimlerin vazîfesi idi İmâm-ı Gazâlî, bedenlerin ve görünen işlerin iyileşmesini sağlayan fıkıh bilgileri ile, kalbin, iç âlemin temizliğine kavuşturan tasavvuf bilgilerini birleştirdi Kitâbında bu ikisine de yer verdi İhyâ-ul-ulûm kitâbını dörde ayırdı İkincisine "Münciyyât" ismini verdi ise de, ibâdetlerin de müncî (kurtarıcı) olduklarını bil dirdi İbâdetlerin kurtarıcı olmalarını sağlamak, İslâmî hükümleri bildiren fıkıh kitablarından öğrenilir Kurtarıcı olan kalb bilgileri, tasavvuf âlimlerinin kitablarından öğrenilir (Ahmed Fârûkî)

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla