Yalnız Mesajı Göster

Cevap : =>İslami Sözlük

Eski 01-02-2008   #11
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : =>İslami Sözlük



REDDİYE:
Ferâiz yâni İslâm mîrâs hukûkunda, Eshâb-ı ferâiz adı verilen Kur'ân-ı kerîmde hisseleri bildirilen mîrâsçılar hisselerini aldıktan sonra terike (ölenin bıraktığı mal) artmış ise ve kalanı alacak kimse yoksa, artan terikenin yine aynı mirasçılar aras ında payları oranında taksim edilmesi Bu sûretle hisse alanlara Eshâb-ı red denilir
Zevc (koca) ve zevce (hanım) dışındaki Eshâb-ı ferâiz (belli pay sâhipleri) reddiye yoluyla mîrâsçı olur Zevc ve zevceye red olunmayanlar denir (M Mevkûfâtî)

REF':
Yukarı kaldırma, yükseltme
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyurdu ki:
Kitabda İdrîs'i de (aleyhisselâm) an Çünkü o, çok sâdık bir peygamberdi Biz onu yüksek bir mekâna (göklere veya Cennet'e) ref' ettik (Meryem sûresi: 56, 57)
Doğrusu Allah onu (Îsâ aleyhisselâmı) ref' edip himâyesine almıştır Allah Azîz'dir Hükmünde hikmet sâhibidir (Nisâ sûresi: 158)
Biz, dilediğimizi derecelerle ref' ederiz ve her ilim sâhibinin üstünde bir âlim vardır (Yûsuf sûresi:76)
(Ey Resûlüm! Biz) Senin şânını (ismini ezân ve ikâmetlerde okunmakla) ref' etmedik (yükseltmedik) mi? (İnşirâh sûresi: 4)

RE'FET:
Acıma, merhamet
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Sonra (Nûh ve İbrâhim aleyhimesselâmın) arkalarından peygamberlerimizi ardarda gönderdik Arkalarından da Meryem oğlu Îsâ'yı (aleyhisselâm) gönderdik ve ona İncîl'i verdik Kendisine tâbi olanların (bağlı kalanların) kalblerine de re'fet ihsân ettik (Hadîd sûresi: 27)
Acımak ve şefkat duygusunu kalbine yerleştirmiş olan re'fet sâhibleri, himmetlerini zayıf ve âciz bir hayvana varıncaya kadar uzatırlar Re'fet sâhibi olmak, Allahü teâlânın lütuf ve merhâmetinin eseridir (Ahmed Rıfat Efendi)

REFÎK:
1 Dost ve arkadaş
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Kim Allahü teâlâya ve Resûl'e itâat ederse, işte onlar Allah'ın kendilerine lütuflarda, ihsânlarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehîdler ve sâlih kişilerle berâberdir Bunlar ne güzel refiktirler (Nisâ sûresi: 69)
Her peygamberin bir refîki vardır Benim Cennet'teki refîkim Osman'dır (Hadîs-i şerîf-Savâik-ul-Muhrika)
Önce refîk sonra yol (Şâh-ı Nakşibend) Yâ Rab! Kabrimi Ravda-i Cennet et, Yalnız bırakma, refîkim rahmet et
(M Sıddîk Gümüş)
2 Yumuşak huylu, rıfk sâhibi (Bkz Rıfk)
Allahü teâlâ refîktir, yumuşaklığı sever Sertlik edenlere vermediği şeyleri ve başka hiçbir şeye vermediğini yumuşak davranana ihsân eder (Hadîs-i şerîf-Müslim)

Refîk-i A'lâ:
1 Allahü teâlâ
Ölüm hastalığında Resûl-i ekrem, dünyâda kalmakla, âhirete kavuşmak husûslarında serbest bırakıldığı vakit; "Allah'ım, senden Refîk-i a'lâ'yı isterim" buyurmuştur (Sahîh-i Buhârî, Sahîh-i Müslim)
2 Peygamberlerin, evliyânın, şehidlerin ve sâlih (iyi) kimselerin rûhlarının bulunduğu yer
Rûhun, bedendeki hâlinden başka hâlleri vardır Mü'min öldükten sonra, rûhu, Refîk-i a'lâda bulunur Bedene ilgisi de vardır Bir kimse, mezârdaki bedene selâm verse, Refîk-i a'lâda bulunan rûhu bu kimseye selâm verir (Dâvûd bin Süleymân Bağdâdî)
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, dilediklerine kavuşup, Allahü teâlânın ihsân ettiği derecelere varıp, cenâb-ı Hakk'ın takdîri yerini bulunca, Azrâil aleyhisselâmın dâvetini kabûl edip, hicrî bin otuz dört senesi, Safer ayının yirmi dokuzuncu Salı günü Ref îk-i a'lâ'ya kavuştu Sihrind (Serhend) kabristanına defn edildi (Bedreddîn Serhendî)
Allah'tan korkan takvâ sâhipleri için, başkalarının ortak olmıyacağı üstün makamlar vardır Onlar, Refîk-i a'lâ'da yer alırlar Çünkü onlar âlimlerdir Âlimler ise, Peygamberlerin vârisleri olmaları bakımından peygamberlerle berâberdir Refîk-i a'lâ' da bulunmak, peygamberler ve onlara katılanlara mahsûstur (İmâm-ı Gazâlî)

REFREF:
İnce, yumuşak kumaş, bir çeşit döşek; Peygamber efendimizin mîrâc esnâsında (bilinmeyen yerlere götürüldüğü, Cennet'i ve Cehennem'i gördüğü gece) bindikleri Cennet yaygısı
Resûlullah efendimiz, mîrâc gecesinde, Cebrâil aleyhisselâm ile Burak adındaki beyaz hayvana bindi Altıncı gökteki Sidret-ül-müntehâ ağacının yanına geldiler Cebrâil aleyhisselâm Sidre'de kaldı ve; "Kıl kadar ilerlersem, yanar yok olurum" dedi Resûlullah efendimiz, Cennet'i, Cehennem'i ve sayısız şeyleri gördü Sonra Refref üzerine oturdu Bir anda çok yükseklere çıktı Hicâb denilen yetmiş bin perdeden geçti Her hicâb arası çok uzak idi Her perdede vazîfeli melekler vardı Refref, Peygambe r efendimizi birer birer o perdelerden geçirdi (Halebî) Söyleşirken Cebrâil ile kelâm Geldi Refref önüne verdi selâm
(Süleymân Çelebi)

REGÂİB GECESİ:
Mübârek gecelerden Receb ayının ilk Cumâ gecesi Regâib, ragîbetin çoğuludur Ragîbet; ihsân, ikrâm demektir
Allahü teâlâ, Regâib gecesinde mü'min kullarına, ragîbetler yapar Regâib gecesinde yapılan duâ red olmaz ve namaz, oruç, sadaka gibi ibâdetlere kat kat sevâb verilir O geceye hürmet edenleri affeyler (Seyyid Abdülhakîm)
Türkiye'de ve birçok İslâm memleketlerinde bir asırdan beri Peygamber efendimizin sallallahü aleyhi ve sellem mübârek babası Abdullah'ın evlendiği geceye, Regâib kandili ismi veriyorlar Regâib gecesine böyle mânâ vermek doğru değildir Böyle mânâ ve rmek, Resûlullah'ın (sallallahü aleyhi ve sellem) dokuz aydan önce dünyâyı teşrif etmiş olduğunu yâni doğduğunu bildirmek olur ki, bu da noksanlık ve kusurdur Her bakımdan her insanın üstünde ve her bakımdan kusursuz olduğu gibi, Âmine vâlidemizi nû rlandırdığı zaman da noksan ve kusurlu değildi Bu zamânın noksan olması tıp ilminde ayb ve kusur sayılmaktadır (Seyyid Abdülhakîm)

REGÂİB NEMAZI:
Receb ayının ilk Cumâ gecesi olan Regâib gecesinde kılınan nâfile namaz
Regâib, Berât ve Kadir gecesi namazını cemâatle (toplu olarak) kılmak mekrûhtur Peygamber efendimiz böyle yapmamıştır ve yapın diye emir buyurmamıştır (İmâm-ı Rabbânî)

REHBER:
Yol gösteren, kılavuz; bir kimseye veya bir topluluğa iyi ile kötüyü görmesinde ve doğru yolu bulmasında yardımcı olan, insanı Allahü teâlânın rızâsına kavuşturmaya çalışan, ilim ve ahlâk sunan zât (Bkz Mürşîd)
Allahü teâlânın sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâm; insanların rehberi, her bakımdan en güzeli, en iyisi ve en üstünüdür (İmâm-ı Rabbânî)
Allahü teâlâyı tanımaya çalışmak, bunun için, İslâm ahlâkını bilen ve cenâb-ı Hakk'a kavuşturma yolunu gösteren bir rehber aramak ve ona uymak, İslâmiyet'in emirlerindendir (İmâm-ı Gazâlî)
İnsanlara rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik yapamaz Kusurları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip kötülükten men edici olması, misâfirperver ve gece leri insanlar uyurken ibâdet edici olması, âlim ve cesûr olması (Abdülkâdir-i Geylânî)
Târihi inceleyecek olursak, insanların, önlerinde Allahü teâlânın gönderdiği bir rehber olmadan kendi başlarına gittiklerinde, hep yanlış yollara saptıklarını görürüz İnsan, kendisini yaratan büyük kudret sâhibinin var olduğunu, aklı sâyesinde anlad ı Fakat, ona giden yolu bulamadı Peygamberleri işitmiyenler, hâlıkı (yaratanı) evvelâ etraflarında aradı Kendilerine en büyük fâidesi olan güneşi, yaratıcı sandılar ve ona tapmağa başladılar Kısacası, insan bir, ezelî ve ebedî olan Allahü teâlâyı kendi başına bir türlü tanıyamadı Çünkü rehbersiz, karanlıkta doğru yol bulunamaz Peygamberler en büyük rehberlerdir İslâm dînini tebliğ eden, en son ve en üstün peygamber, Muhammed aleyhisselâmdır O'na verilen kitâb, Kur'ân-ı kerîmdir O'nun doğru yolu gösterici mübârek sözlerine, hadîs-i şerîf denir Bir insan, bir rehber olmadan Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin mânâsını anlayamaz Bunun için, yetişmiş ve yetiştirebilen Mürşid-i kâmil denilen büyük din âlimlerine ihtiyaç vardır Bun ların en üstünleri de dört mezheb imâmlarıdır Bunlar; İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, İmâm-ı Şâfiî, İmâm-ı Mâlik ve İmâm-ı Ahmed bin Hanbel'dir "rahmetullahi aleyhim ecmaîn" Bu dört imâm, İslâm dîninin dört temel direkleridir Kur'ân-ı kerîmin ve hadîs-i şerîflerin mânâlarını doğru olarak öğrenmek için, bunlardan birinin kitâblarını okumak lâzımdır Bunların herbirinin kitâblarını açıklayan binlerce âlim gelmiştir Bu açıklamaları okuyan, İslâm dînini doğru olarak öğrenir Bu kitâbların hepsindeki îmân bilgileri aynıdır Bu doğru îmâna "Ehl-i Sünnet" îtikâdı (inancı) denir (M Sıddîk Gümüş)

REHN (Rehin):
Bir sebebden dolayı bir şeyi habsetmek, alıkoymak; ödenecek mal karşılığında bir malı, alacaklıda veya başka emin bir kimse elinde emânet bırakmak İpotek etmek
Rehn ancak mal borcu için verilir ve zor ile alınmaz Rehn akd ile yâni îcâb ve kabûl (sözleşme) ile yapılır (İbn-i Âbidîn)
Rehin bırakılan malın, satılmaya elverişli olması şarttır Ağırlıkla ve hacim ile ölçülen her şey; altın, gümüş eşyâ, para rehn olarak verilebilir (İbn-i Âbidîn)
Rehin edilen şeyin satışı, rehn sâhibinin izni olmadan bâtıldır, geçersizdir Teslîmi câiz değildir (İmâm-ı Gazâlî)
Rehn, borç ödeninceye kadar habs olunur Önce borç ödenir; sonra rehn geri verilir (İbn-i Âbidîn)
Alacaklı; rehnin, borçlunun mülkünden çıkmasına sebeb olamaz, satamaz, kiraya veremez Rehni, ancak borçlunun izni ile kullanabilir (Ali Haydar Efendi)
Borçlu, rehndeki malını, alacaklının izni olmadan satamaz Satmak için isteyemez (İbn-i Âbidîn)

REK'AT:
Namazın bölümlerinden her biri; bir namazda kıyâm, rükû ve iki secdenin toplamı
Bir kimse kırk gün (cemâatle kılınan) namazın birinci rek'atini kaçırmazsa, ona iki berât (kurtuluş vesîkası, senedi) yazılır: Cehennem'den kurtulma berâtı ve nifâktan (münâfıklıktan) kurtulma berâtı (Hadîs-i şerîf-Râmûz-ül-Ehâdîs)
Ağız misvâklanmış olarak kılınan iki rek'at namaz, misvaklanmadan kılınan yetmiş rek'at namazdan daha üstündür (Hadîs-i şerîf-Taberânî, Beyhekî)
Âkil (akıllı) ve bâliğ (ergenlik çağına gelmiş) olan her müslümanın her gün beş vakit namaz kılması farzdır Bu beş vakit namaz kırk rek'at eder Bunlardan on yedi rek'ati farzdır Üç rek'ati vâcibdir Yirmi rek'ati sünnettir (İbn-i Âbidîn)
Birinci rek'at, namaza durunca; diğer rek'atler ayağa kalkınca başlar ve tekrar ayağa kalkıncaya kadar devâm eder Son rek'at ise, selâm verinceye kadar devâm eder (İbn-i Âbidîn)
İki rek'atten az namaz olmaz Akşamın farzı ile vitirden başka, her namaz çift rek'atlidir (Tahtâvî)
Her bir rek'atte namazın farzları, vâcibleri, sünnetleri, müfsidleri ve mekrûhları vardır (Bkz İlgili maddeler) (Abdullah-ı Mûsulî)
Namazda rükûa yetişemeyen, o rek'ati imâmla kılmış olmaz İmâm rükûda iken gelen, niyyet eder ve ayakta tekbîr getirip namaza girer (Halebî İbrâhim)

REML (Remel):
Hac ibâdeti yerine getirilirken, tavâfın (Kâbe'nin etrâfında dönmenin) ilk üçünde, erkeklerin kısa adımlarla, omuzları silkerek, çalımlı yürümeleri
Reml, haccın sünnetlerindendir Resûlullah efendimiz, Mekke'yi feth edip Kâbe'yi tavâf esnâsında, Eshâbı (arkadaşları) ile birlikte reml yaparak tavâf ettiler Bu şekilde yapmalarının sebebi; karşıdan onları seyreden ve müslümanların zayıf düştükleri kanâatinde olan Mekkeli müşriklere, mü'minlerin güçlü ve azimli olduklarını göstermek içindi İşte bu sünnet, o hâdisenin hâtırâsıdır (İbn-i Hümâm)
Kâbe'nin etrâfında yedi defâ tavâf eden (dönen) bir kimse, ilk üçünde reml yapar Diğer dört tânesini de normal yürüyüşle yapar Reml yapmaktan maksad; müşriklerin gözünü yıldırmak ve şecâat (kahramanlık) göstermektir Reml'de efdâl olan, Kâbe'nin ya kınında olmasıdır Kalabalık sebebiyle bu mümkün olmuyorsa, uzaktan yapmalıdır Dış taraftan üç kere reml yapar, sonra da yaklaşarak mümkün olduğu kadar kimseye eziyet etmeden dört kere daha döner Her dönüşte, hacer-ül-esved'i istilâm (selâmlama) da ha iyidir (İbn-i Hümâm)

REMY-İ CİMÂR:
Hac ibâdeti esnâsında Kurban bayramının birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü günlerinde Minâ'da bulunan ve Cemre adı verilen taş yığınlarına nohut büyüklüğündeki taşları atmak Buna şeytan taşlama da denilmektedir
Remy-i cimâr haccın vâciblerindendir Kurban Bayramı günlerinde Minâ'da birbirlerinden birer ok atımı uzakta bulunan Cemre-i ûlâ (birinci cemre), Cemre-i vustâ (orta cemre) ve Cemre-i Akabe (Akabe cemresi) adı verilen taş yığınlarına, üç gün her biri ne yedişer taş atılır Bu taşlar atılırken Allahü ekber denir (Mehmed Zihni Efendi)
Remy-i cimâr, Kurban bayramının dört gününde de yapılır Birinci günü sabahı, Cemre-i Akabe denilen yerde sağ elin baş ve şehâdet parmaklarıyla cemre yerini gösteren duvarın dibine nohut kadar yedi taş atılır Bayramın ikinci günü öğle namazında Minâ 'da okunan hutbeden sonra üç cemreye yedişer taş atılır Remy-i cimâra mescid-i Hîf'e yakın olandan başlanır Üçüncü günü de böyle yedişer taş atılır ki, hepsi kırk dokuz taş olur Dördüncü gün de Minâ'da kalıp fecrden (tan yerinin ağarmasından) güne şin batışına kadar dilediği zamanda yirmi bir taş daha atmak müstehâbdır Remy-i cimâr esnâsında, birinci ve ikinci cemrelere (taş atma yerlerine) taş attıktan sonra kollar omuz hizâsında kaldırılarak ve el ayaları semâya veya kıbleye çevrilerek duâ edilir Atılacak yetmiş taş Müzdelife'de toplanır Remy-i cimârı hayvan üstünde yapmak da câizdir (Mevkûfâtî)

RESÛL:
1 Yaratılışı, huyu, ilmi, aklı ve her bakımdan zamânında bulunan bütün insanlardan üstün olan ve yeni bir din ile gönderilen peygamber
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Resûl size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının Allahü teâlâdan korkun Çünkü Allah'ın azâbı çetindir (Haşr sûresi: 7)
Allahü teâlâ Âdem aleyhisselâmdan beri her bin senede bir resûl vâsıtasıyla insanlara bir din göndermiştir Son resûl Muhammed aleyhisselâmdır O'ndan başka peygamber gelmeyecektir O bütün insanlara peygamber olarak gönderilmiştir (Abdülhakîm bin Mustafâ)
Allahü teâlânın, resûlleri vâsıtasıyla bildirdiği emirlerin, bilgilerin herhangi birine inanmamak ve şüphe etmek küfürdür Çünkü resûle inanmamak veya îtimâd etmemek, resûle yalancı demek olur Yalancılık kusurdur Kusurlu olan peygamber olamaz (Seyyid Abdülhakîm Efendi)
Cenâb-ı Hak, bütün insanlara, sayılamayacak kadar çok nîmet, iyilik vermiştir Bunların en büyüğü ve en kıymetlisi olarak da, resûller ve nebîler (aleyhissalevâtü vetteslîmât) göndererek ebedî seâdetin yolunu göstermiştir (Hâdimî)
2 Elçi, haberci
Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyruldu ki:
Onlara o şehir (Antakya) halkını misâl getir Hani oraya (Îsâ aleyhisselâmın) resûller gelmişti Biz o zaman kendilerine iki elçi göndermiştik de onları tekzîb etmişlerdi, yalanlamışlardı Biz de bir üçüncü ile bunları takviye etmiştik de "Hakîkat, biz size gönderilmiş elçileriz" demişlerdi (Yâsîn sûresi: 13,14)

Resûl-i Ekrem:
Peygamberlerin en üstünü, en kıymetlisi olan Muhammed aleyhisselâm
Resûl-i ekrem (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün âlemlere rahmet, canlı ve cansız her mahlûka peygamber olarak gönderilmiştir (Abdülhak-ı Dehlevî)
Resûl-i ekremin mübârek gözleri uyur, kalb-i şerîfi uyumazdı Aç yatıp tok kalkardı Aslâ esnemezdi Mübârek vücûdu nûrânî olup, gölgesi yere düşmezdi Elbisesine sinek konmaz, sivri sinek ve diğer böcek mübârek kanını içmezdi (İmâm-ı Ahmed Kastalânî)
Resûl-i ekremin güzel huyları pekçoktur Her müslümanın bunları öğrenmesi ve bunlar gibi ahlâklanması lâzımdır Böylece, dünyâda ve âhirette felâketlerden, sıkıntılardan kurtulmak ve O iki cihân efendisinin sallallahü aleyhi ve sellem şefâatine kavuş mak nasîb olur (İmâm-ı Kastalânî)
Resûl-i ekrem nâzik idi Cömerd idi Fakat isrâf etmez, faydasız yere bir şey vermezdi Herkese acırdı Mübârek başı hep öne eğik idi Kimseden bir şey beklemezdi Seâdet, huzur isteyen O'nun gibi olmalıdır (İmâm-ı Kastalânî)
Resûl-i ekrem, kahkaha ile gülmediği gibi, yüksek sesle de ağlamazdı; amma mübârek gözlerinden yaş akar, mübârek göğsünün sesi işitilirdi Ümmetinin günahlarını düşünüp ağlardı ve Allahü teâlânın korkusundan ve Kur'ân-ı kerîmi işitince ve bâzan da na maz kılarken ağlardı (Abdülhak-ı Dehlevî, Kastalânî)

Resûl-üs-Sakaleyn:
İnsanlara ve cinne peygamber olarak gönderilen Muhammed aleyhisselâm
Rivâyet olunur ki, Mekke'de bir ağaç, Resûl-üs-sakaleyn'in önüne gelip; "Yâ Resûlallah! Cinnîlerden bir cemâat sizinle görüşmeye gelmişler Hüsûn denilen yerde bekliyorlar" dedi Peygamber efendimiz buyurdu ki: "Ben bu gece cinnîler ile mülâkât etmeğe ve onlara dîn-i İslâm'ı ve Kur'ân-ı kerîmi öğretmeye emr olundum Benimle gelecek kim vardır?" Eshâb-ı kirâm sustular İbn-i Mes'ûd (ranh); "Yâ Resûlallah! İzin buyurursanız ben gelebilirim" dedi Kalkıp o yere gittiler Resûlullah efendimiz mübârek parmağıyla bir dâire çizdi ve İbn-i Mes'ûd'a; "Bu dâire içine otur, sakın dışarı çıkma Yoksa beni göremezsin" buyurdu Sonra namaza durdu Tâhâ sûresini okumaya başladı Daha sonra cinnîler gelip Resûlullah'a uydular Hepsi on iki bin cinnî idi Namazdan sonra onları İslâm'a dâvet eyledi Hepsi kabûl ettiler (Molla Miskîn)
Resûl-üs-sakaleyn Muhammed aleyhisselâma tâbi olmak demek; O'nun gittiği yolda yürümektir O'nun yolu, Kur'ân-ı kerîmin gösterdiği yoldur Bu yola, dîn-i İslâm denir O'na uymak için, önce îmân etmek, sonra müslümanlığı iyice öğrenmek, farzları yapma k, haramlardan kaçınmak, daha sonra sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lâzımdır Bunlardan sonra, mübahlarda (yapılması emir olunmayan ve yasak da edilmeyen şeylerde) da O'na uymaya çalışmalıdır (Ahmed Fârûkî)

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla