Yalnız Mesajı Göster

Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler

Eski 10-09-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe'den Şiirler.Bedirhan Gökçenin En Güzel Şiirleri.Seslendirdiği Şiirler







BU BİR AYRILIK DEĞİL

Özle(me) yeceğim seni diyip
Kasem ederken yürek ayinimde,
Keşişin gözleriydi yaşaran?
Kefenlerden biçtiğim yelkenlerdi
Rüzgarın bağrında savrulup,
Gün doğmayacak kentlerin
Eteklerinde dolaşan?

Özle(me) yeceğim derken,
Bir minik şişeye salacaktım sensizliği
Senden sıçramış ne varsa hayata
Dolduracaktım içine
Mor vedalarda kalıp,
Hani, güvertesinde,
Gözlerime aktığın yerden
Salacaktım denizlere?

Özle(me) yeceğim diyerek
Ettiğim kasemin kefareti,
Hangi sunakta adanacaktı?
Hangi biri sığacaktı hatıralarımın
O şişeye?
Arnavut kaldırımlı yol,
Ihlamur ağacı,
Elimde ayaza kesmiş bir çakı
Dünyam, sen?

Özle(me) yeceğim seni bil
Bil ki düşlerimde yan yana iki lahit
Yangın var koyunlarında
Bahira?nın tuvalindeki
Umuda iliklenmiş ruhları
Sessiz çığlıkları yırtıyor
Servili kasabayı?

Özle(me) yecektim seni?
Bilirdim, ıradıkça sen,
Yıkılacaktı bir bir kalyonun direkleri
Ağlayacaktı yelkenlerin beyazı
Bilirdim kabus olurdu sensizlik
Ve bilirdim ?ben susunca da yağmurlar yağardı! ?
Toprak olurdu aşkın rengi

Özle(me) yecektim sen kokan çiçekleri
Mavi sarı saksıların matemini tutacaktım
Iradıkça devrilecekti yığdığım hatıralar
Devinecekti, sen sinmiş her bir şey
Sen rüzgar olup esişimi,
Ölüm olup göçüşümü,
Dua olup susuşumu hissettikçe
Yasını tut(maya) caktım
Özle(me) yecektim ben seni

Bu bir ayrılık değildi,
Göz yaşlarım gülümseyecekti,
Gün doğmayan yaşanmışlıklarıma
??

Billahi,
Özle(me) yeceğim işte seni?!

Nesrin ÇAYLI



İKİ YOLCU

Bu kalabalık senin düğününe
Benimse cenazeme geliyor
Bu davullar senin düğününe;
Benimse cenazeme çalıyor

Senin üzerine çiçek
Benim üzerime toprak atacaklar
Senin kınalı ellerinden
Benimse tabutumdan tutacaklar

Seni türkülerle, beni ağıtlarla
Uğurlayacaklar bizi iki yolcu gibi
İkimizde giysisi beyaz olacak
Nüfusa seni EVLİ beni ise ÖLÜ Yazacaklar

Abdullah ŞİMŞEK



EY HAYAT

ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında yokum ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın?

yaş**Yasak Kelime** bir ıstaka
gelir vurur ömrünün coşkusuna
hani tutulur dilin
konuşamazsın!

tırmandıkça yücelir dağlar
sen mağlupsun sen ıssız
ve kalbinde kuşların gömütlüğü
tutunamazsın?

eloğlu sevdalardan dem tutar
aşk büyütür yıldızlardan
yasak senin düşlerin
dokunamazsın

birini sevmişsindir geçen yıllarda
açık bir yara gibidir hâlâ
hâlâ ne çok özlersin onu
ağlayamazsın

yolunda köprüler çürür
sesin, sessizlik sanki bir uğultuda
savurur hayat kül eyler seni
doğrulamazsın!

yapayalnız bir ünlemsin
dünyayı ıslatan şu yağmurlarda
herşey çeker ve iter
anlatamazsın

yaş**Yasak Kelime** bir ıstaka
gelir vurur işte ömrünün coşkusuna
sesinde çığlıklar boğulur ama
bağıramazsın?

sonra vakt erişir, toprak gülümser sana
upuzun bir ömrün ortasında
ne hayata ne ölüme
yakışamazsın!

yazdırmalısın mezar taşına:
ey hayat, sen şavkı sularda bir dolunaysın
aslında hiç olmadım ben bu oyunda
ömrüm beni yok saysın?

Yılmaz ODABAŞI



KALANLARA SELAM OLSUN

Bu dünyadan gider olduk

Kalanlara selam olsun

Bizim için hayır dua

Kılanlara selam olsun

Ecel büke belimizi

Söyletmeye dilimizi

Hasta iken halimizi

Soranlara selam olsun

Tenim ortaya açıla

Yakasız gömlek biçile

Bizi bir asân vechile

Yuyanlara selam olsun

Azrail alır canımız

Kurur damarda kanımız

Yuyacağın kefenimiz

Saranlara selam olsun

Selâ verile kastımıza

Gider olduk dostumuza

Namaz için üstümüze

Duranlara selam olsun

Dünyaya gelenler gider

Hergiz gelmez yola gider

Bizim halimizden haber

Soranlara selam olsun

Miskin Yunus söyler sözün

Yaş doldurmuş iki gözün

Bizi bilmeyen ne bilsin

Bilenlere selam olsun

Yunus EMRE



ZİNDANDAN MEHMEDE MEKTUP

Zindan iki hece Mehmed'im lâfta!
Baba katiliyle baban bir safta!
Bir de, geri adam, boynunda yafta
Halimi düşünüp yanma Mehmed'im!
Kavuşmak mı? Belki Daha ölmedim!

Avlu Bir uzun yol Tuğla döşeli,
Kırmızı tuğlalar altı köşeli
Bu yol da tutuktur hapse düşeli
Git ve gel Yüz adım Bin yıllık konak
Ne ayak dayanır buna, ne tırnak!

Bir âlem ki, gökler boru içinde!
Akıl, almazların zoru içinde
Üstüste sorular soru içinde:
Düşün mü, konuş mu, sus mu, unut mu?
Buradan insan mı çıkar, tabut mu?

Bir idamlık Ali vardı, asıldı
Kaydını düştüler, mühür basıldı
Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı
Ondan kalan, boynu bükük ve sefil;
Bahçeye diktiği üç beş karanfil

Müdür bey dert dinler, bugün "maruzât"!
Çatık kaş Hükûmet dedikleri zat
Beni ALLAH tutmuş, kim eder azat?
Anlamaz; yazısız, pulsuz dilekçem
Anlamaz! ruhuma geçti bilekçem!

Saat beş dedi mi, bir yırtıcı zil;
Sayım var, maltada hizaya dizil!
Tek yekûn içinde yazıl ve çizil!
İnsanlar zindanda birer kemmiyet;
Urbalarla kemik, mintanlarla et

Somurtuş ki bıçak, nâra ki tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz mâdem;
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!

Çaycı, getir, ilâç kokulu çaydan!
Dakika düşelim, senelik paydan!
Zindanda dakika farksız aydan
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin!

Peykeler, duvara mıhlı peykeler;
Duvarda, başlardan, yağlı lekeler,
Gömülmüş duvara, baş baş gölgeler
Duvar, katil duvar, yolumu biçtin!
Kanla dolu sünger Beynimi içtin!

Sükût Kıvrım kıvrım uzaklık uzar;
Tek nokta seçemez dünyada nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı, habersiz miyiz?
Güneşe göç var da, kalan biz miyiz?

Ses demir, su demir ve ekmek demir
İstersen demirde muhali kemir,
Ne gelir ki elden, kader bu, emir
Garip pencerecik, küçük daracık;
Dünyaya kapalı, ALLAH'a açık

Dua, dua, eller karıncalanmış;
Yıldızlar avuçta, gök parçalanmış
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış
Bir soluk, bir tütsü, bir uçan buğu
İplik ki incecik, örer boşluğu

Ana rahmi zâhir, şu bizim koğuş;
Karanlığında nur, yeniden doğuş
Sesler duymaktayım; Davran ve boğuş!
Sen bir devsin, yükü ağırdır devin!
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin!

Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!
Sanma bu tekerlek kalır tümsekte!
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir!
Gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir

Necif Fazıl KISAKÜREK



GİTMEK

Bugünlerde herkes gitmek istiyor
Küçük bir sahil kasabasına,
bir baska ülkeye,dağlara, uzaklara
Hayatından memnun olan yok
Kiminle konuşsam aynı şey
Her şeyi, herkesi bırakıp gitme isteği
Öyle ''yanına almak istediği üç şey'' falan yok
Bir kendisi
Bu yeter zaten
Her şeyi, herkesi götürdün demektir
Keşke kendini bırakip gidebilse insan
Ama olmuyor
Hadi kendimize raziyiz diyelim, öteki de olmuyor
Yani her seyi yüzüstü birakmak göze alinamiyor
Böyle gidiyor iste
Bir yanimiz ''kalk gidelim'',
öbür yanimiz "otur'' diyor
"Otur" diyen kazaniyor
O yan kalabalik zira
İs, güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile, güvende olma duygusu
En kötüsü aliskanlik
Aliskanligin verdigi rahatlik,
monotonlugun dogurdugu bikkinligi yeniyor
Kaliyoruz
Kus olup uçmak isterken agaç olup kök saliyoruz
Evlenmeler
Bir çocuk daha dogurmalar
Borçlara girmeler
Isi büyütmeler
Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor
Misal, ben
Kapidaki Rex'i birakip gidemiyorum
Degil bu sehirden gitmek,
iki sokak öteye tasinamiyorum Alip götürsem gelmez ki
Bütün sokagin köpegi oldugunun farkinda
Herkes onu, o herkesi seviyor
Hangi birimizle gitsin?
''Sirtinda yumurta küfesi olmak'' diye bir deyim vardir;
evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin
Kendi imalatimiz küfeler
Ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada
Ölüm var zira
Ölüme inat tutunmak lazim
Inadina kök salmak lazim
Bari ufak kaçislar yapabilsek
Var tabii yapanlar
Ama az
Sadece kaymak tabakasi
Hepimiz kaçabilsek
Bütçe, zaman, keyif
Denk olsa
Gün içinde mesela
Küçücük gitmeler yapabilsek
Ne mümkün
Sabah 0900, aksam 1800
Sonra baska mecburiyetler
Sıkışıp kaldik
Sirf yeme, içme, barinmanin bedeli bu kadar agir olmamali
Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz
Bir ömür karsiligi bir ömür yani
Ne saçma
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba
Ben her bahar á**Yasak Kelime** olmam ama her bahar gitmek isterim
Gittigim olmadi hiç
Ama olsun
Istemek de güzel

Can YÜCEL



KENDİNE BENİM İÇİN BİR GÜL VER

kendimin ellerinden tutunca
içimden nehirler gibi akmak geliyor
yollara çıkmak,yolculuklara bakmak geliyor
geberesiye içip salaş meyhanelerde
buralardan böyle ceketsiz kaçmak geliyor

bak,Palandöken dağlarında karlar erimiş
teknelerde kol kola bahar sulara inmiş
dağlar için,sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver

yıllarım sırılsıklam yağmurlar giymiş
günlerin avlusuna yeni yeni çocuklar inmiş
dağlar için, sular için bana bir gül ver
avuttuğum düşler için bana bir gül ver

ben bütün yeşillerimi inatçı ayazlara çaldırdım
sen kendinin ellerinden tut
kendine benim için bir gül ver

Yılmaz ODABAŞI



GİDERSEN YIKILIR BU KENT

Gidersen kim sular fesleğenleri
Kuşlar nereye sığınır akş**Yasak Kelime** olunca

Sessizliği dinliyorum şimdi ve soluğunu
Sustuğun yerde birşeyler kırılıyor
Bekleyiş diyorum caddelere, dalıp gidiyorsun
Adını yazıyorum bütün otobüs duraklarına
Öpüştüğümüz her yer adınla anılıyor
Bir de seni ekliyorum susuşlarıma

Selamsız saygısız yürüyelim sokakları
Belki bizimle ışıklanır bütün varoşlar
Geriye mapushaneler kalır, paslı soğuklar
Adını bilmediğimiz doslar kalır yalnız
Yüreğimize alırız onları, ısıtırız
Gardiyan olamayız kendi ömrümüze her akş**Yasak Kelime**

Gidersen kar yağar avuçlarıma
Bir ceylan sessizliği olur burada aşklar

Fiyakalı ışıklar yanıyor reklam panolarında
Durmadan çoğalıyor faili meçhul cinayetler
Ve ölü kuşlar satılıyor bütün çiçekçilerde
Menekşeler nergisler yerine kuş ölüleri
Bir su sesi bir fesleğen kokusu şimdi uzak
Yangınları anımsatıyor genç ölülere artık

Bulvar kahvelerinde arabesk bir duman
Sis ve intihar çöküyor bütün birahanelere
Bu kentin künyesi bellidir artık ve susuşun
İsyan olur milyon kere, hiç bilmez miyim
Sokul yanıma sen, ellerin sımsıcak kalsın
Devriyeler basıyor karartılmış evleri yine

Gidersen yıkılır bu kent kuşlar da ölür
Bir tufan olurum sustuğun her yerde

Ahmet TELLİ



ESKİCİ

Eskiler alırım haydi eskici
Eski halı,kilim,giyisi alırım:
Bir zahmet banada uğra eskici,
Acele edersen memnun olurum

çekinme eskici içeri buyur
Burada bir aşkın ateşi uyur
Baktıkça içimin yangını büyür!

İşte şu odada başbaşa kaldık,
Şu ahşap masayı birlikte aldık
Onun şu gördüğün kadife koltuk

Bilsen şu camları örten perdeler
Neler gizlediler,neler gördüler,
Konuşabilseler neler derdiler

Burada ne varsa hepsi senindir,
İlk önce duvardan tabloyu indir
Hiç sorma resmini gördüğün kimdir !

Onun şu daktilo,şu kalem kağıt
İster sat istersen hayrına dağıt
Sussun bu hıçkırık,dinsin bu ağıt!

Sabırmı dayanır bu ihanete !
Hiçbirşey bırakma kütüphanede,
Benim ne işim var defter kitapla
Topla be eskici hepsini topla!

Hepsinde yaşayan binbir anı var
Hepsinin birşeyler söyler yanı var
Al götür hepsini sırdaşlarımın
Kurusun kaynağı gözyaşlarımın!

Al götür eskici ne resmi kalsın
Ne yüzü,ne izi, ne ismi kalsın
Onsuzda gülmeye değer bu dünya
Onsuzda görmeye değer her rüya

Cemal SAFİ

YAZ BİTTİ

yazın bittiği her yerde söylenir
söylenmeyen şeyler kalır geriye

ve sonra hiçbir şey olmamış gibi
ağır, usul bir hazırlık başlar
uykuya başlar yeni bir mevsime

orda burda, ev içlerinde, kır kahvelerinde, deniz kenarlarında
incelen yazın akş**Yasak Kelime** esintilerinde
zaman usulca sıyrılır aramızdan
ta içimizde duyarız gelecek günlerin geçmişini
başka ne gelir elimizden
büyük bir uzaklığa gülümseyerek
geçiştiririz ıskaladığımız şeyleri

yatıştırır rüzgarlar
dışavurur içimizdeki lodosu, poyrazı, günbatımlarını
saklar bizi
gözlerimizdeki hüzne "dinginlik" adını verir
"seni iyi gördüm" diyenler
biz de iyi hissederiz kendimizi
elimizden başka ne gelir ki
köşe başları, akş**Yasak Kelime**üstleri, kokular
tozar gider zamanın boşluğunda
karışır anların kuytu belleğine
belki sonraları bir gün
hatırlanır aynı kederle
yazın bittiği her yerde söylenir
söyleyenler inanır gerçekten birşeylerin bittiğine
yaz biter
eskir geceler, serin hüzünlü
yeni mevsime hazırlık ömrün teğel yerleri
bir yanı telaş, bir yanı ürperten yaz sonu ikindileri
çıkarır sizi dalgın derinliğinizden
yaşadığınızı duyarsanız teninizde
bir zamanlar okumuş olduğunuz kitapları özlersiniz
sıcak odaları, beyaz, temiz yastıkları
ahşap pancurları
yaz bitti
bitmeyen şeyler kaldı geride

yaz bitti
yaz bitti
yüksek sesle söylüyorum bunu kendime
her yerde söylendiği gibi
yaz bitti
yaz bitti
hiçbir şey hiçbir şey
hiçbir şey
yalnızca üşüyorum şimdi

Murathan MUNGAN

GÜLÜMSER

Yanı başlı bir sevda

Kuşkulu bir bekleyişle hükümlü

Gel desen bütün korkunç yargılar susacak

Katmerli günahlarda ezilecek zaman

Gel desen

Aşk anımsanmaz oysa

Yaşanır tıpkı şiirler gibi

Hep sen yüklü bir şarkı çalar kapımı ıslak akşamlarda

Kıskaç kıskaç daralır boğazımda gir diyemem

Yatılı bir yokluğun kalır içimde

Buruk ve sancılı
Sabah sabah sana bir şey söyleyeyimmi
Ben,ben oldum olası bir seni sevdim

Karaç**Yasak Kelime** gözlerinin iz düşümü tam ortasında yüreğimin

Sevgilerim büyük olurdu

Evreni sığmazdı hasretliğim

Gel dinle beni

Ayrılığa yumukla yakınlaş biraz

Bir ilkindi sofrası dudaklarım sana kurudu

Tüm yargıları unut
Gel vede parçala yalnızlığı

Yoksa yoksa gelme dicem

Hep aynalarda kal dicem gülümser

Tutki usuma perçinlemişim seni

En ağır sevgilerle

Bakışların gözlerime günışığı neylersin
Bir şiirsin dilimde söküp atamadığım
En unuttuğum anda bile alıp başıma kaçışım sana

Kınadılar beni,kınadılar beni

Küfr etti anam doğurduğuna küfr etti

Yoksa yoksa gelme dicem

Hep böyle aynalarda kal dicem gülümser

Tutki otuz tonluk kantarlar tartmıyorlar yalnızlığımı

En sevdiğim antalyaya tokatlıyor ağıtları poyratça

Piri reis vapuruna yüklendi bu akş**Yasak Kelime** liman dolusu umutlarım
Mersin açıklarında olacak sabaha
Seni arıyacak ve ben otel bonjurda gözlerini desenliycem duvarlara
Bakışlarında bir ikinci baharı yazacak takvimler
Yüreğimde, yüreğimde öyle büyüdükü hasretin ağrı dağı kadar

Öyle deme yar unutmak ne mümkün

Gözleri bağlı dolap atları gibi döndü durdu yokluğun

Dur diyen yok bilen yok gitti gelmez trenlerindeydi yetişini

Ogün bugündür küstümdü sokaklara kala kaldım kan bulanmış kuytularda
Yalnızlıklar bana ben sana aşina
Bir türlü alışamadım yok oluşuna

Haberin ola haberin ola

Beklentiler bulvarında sana deyin ne varsa silip süpürdü zaman

Bir bostan korkuluğu bedenim kaldı yitiversen devrilir

Bu yirminci şiir serkin tahta tabaklara işlemişim

Süzme balı dudaklarından taşan tüm anaçutkuları

Konya kaşıklarında asılı adı konmamaış sevdaların yaşmağa

Tüm güneyim tanığımdır
On şiir yazsam dokuzu seni anlatır

Kim ne derse desin

Adresimdir yüreğin

Herkes bilsin istiyorum

Sevmenin böylesini

Yoksa yoksa gelme dicem

Hep böyle kal dicem aynalarda gülümser
Tutki yüreğimi zor zapediyorum yokluğunda
Ellerine kavuşmasam bir bıçak kesimi kalıyorum zamanla
Bazen gelirsin düşlerime
Aynalara düşerdi güzelliğin safinaz
Bütün günahlarını kabulleniyorum Uzaktanda olsa
Gül biraz, gül biraz

Yunus YAŞAR

HER ŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın,
Kanatların çırpındığı kadar hafif
Kalbinin attığı kadar canlısın,
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç
Sevdiklerin kadar iyisin,
Nefret ettiklerin kadar kötü
Ne renk olursa olsun kaşın gözün,
Karşındakinin gördüğüdür rengin
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna; ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer;
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret,
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın,
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak,
Bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir,
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli,
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin,
bunu da öğren,

SEVDİĞİN KADAR SEVİLİRSİN


Can YÜCEL

KAŞLA GÖZ ARASINDA

Gecemi zehrediyor içime düşen kuşku,
Sırra kadem mi bastın, kaşla göz arasında?
Nasıl anlatsam bilmem aramızdaki aşkı,
Bir sıcaklık vardır ya külle köz arasında

Sen ektin yüreğime en acı duyguları,
Sen çaldın gözümden en tatlı uykuları,
Aşkıma benzetirim tutmayan şarkıları,
Bir gariplik vardır ya sazla söz arasında

Sen yüzüme gül yeter, bırak bahtım gülmesin,
Sen kadrimi bil yeter, başka kimse bilmesin,
Sen bir daha gel yeter, bırak o hiç gelmesin,
Hani bir mevsim var ya, kışla yaz arasında



SENSİZ OLMADI

Kaybolan neşemi şarkıda, sazda,
Bulmayı denedim, sensiz olmadı,
Felekten bir gece çalıp biraz da,
Gülmeyi denedim, sensiz olmadı

Hasreti herkesten çok tanıyorum,
Bu zehrin üstüne yok sanıyorum,
Yaşlı gözlerimden utanıyorum,
Silmeyi denedim, sensiz olmadı

Doğmanı bekledim battığın yerden,
Dönmeyı bilmedin gittiğin yerden,
Beni sarhoş diye sattığın yerden,
Gelmeyi denedim, sensiz olmadı
Evlenmiş dediler, çıldıracaktım,
Resim, mektup, şiir, ne varsa yaktım,
İlmeği kaç defa boynuma taktım,
Ölmeyi denedim, sensiz olmadı

Cemal SAFİ



DOĞMADAN ÖNCE

Sormuşlar ?ezelde aşk var mı? ? diye
Ben kalpten vuruldum doğmadan önce
İster azap deyin ister hediye
Meçhule sürüldüm doğmadan önce

Yılmadan ben bana beni anlattım
Günahı tövbeyle yıkayıp attım
Ebed kapısında ölümü taddım
Kefene sarıldım doğmadan önce

Gönlüme sevdanın güneşi doğdu
Şüphe iklimimi ışığa boğdu
İlk yağmurum Kâlûbelâ?da yağdı
Bulandım duruldum doğmadan önce

Sevdim, sevgiliye giden yol uzun
Şerbetini içtim ateşin, buzun
Bazen girdabına düştüm sonsuzun
Çok öldüm-dirildim doğmadan önce

Duydum ki var varmış, yok yokmuş güya
Gerçeği alt etti gördüğüm rüya
Kendi kopyam imiş meğer şu dünya
Düşündüm, yoruldum doğmadan önce

Ezelde, ebedde aşkı gördüm ben
Mezarda, mabette aşkı gördüm ben
Gazapta, rahmette aşkı gördüm ben
Aşk ile karıldım doğmadan önce

Abdurrahim KARAKOÇ



ALLAHAISMARLADIK

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git
Bir yarın göçtüğünü, çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Yavrusunun yoluna dalan bir dul bakışı
Andırıyor ışıksız evinde pencereler
Biraz yeşermek için beklesin artık kışı
Çağlayansız yamaçlar,suyu dinmiş dereler

Bir sarı yaprak gibi düştü gönlüm yoluna,
Buğulu gözlerimden geçmediğin gün olmaz:
Benim kadar titremez hiç bir yiğit oğluna,
Hiç bir ana kızına bu kadar düşkün olmaz

Bin fersahtan duyarım kimle gülüştüğünü,
Alnından öz kardeşim öpse ben irkilirim
Değil yalnız ardına kimlerin düştüğünü,
Kimlerin rüyasına girdiğini bilirim

Gözlerimi gün gibi kamaştıran yüzünü
Daha candan görürüm senden uzaklaşınca
Sararırsın dönüşte görünce öksüzünü:
Bir gelinlik kız olur aşkım senin yaşınca

Elimi beş yerinden dağladı beş parmağın,
Bağrımda da yanmadık bir yer bırakmadan git
Bir yarın göçtüğünü,çöktüğünü bir dağın
Görmemek istiyorsan ardına bakmadan git!

Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

DÜNYANIN BÜTÜN ÇİÇEKLERİ

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum
Bütün çiçeklerini getirin buraya,
Ögrencilerimi getirin, getirin buraya,
Kaya diplerinde açmış çiğdemlere benzer
Bütün köy çocuklarını getirin buraya,
Son bir ders vereceğim onlara,
Son şarkımı söyleyeceğim,
Getirin, getirinve sonra öleceğim

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum,
Kaderleri bana benzeyen,
Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları
Geniş ovalarda kaybolur kokuları
Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri
Hepinizi, hepinizi istiyorum, gelin görün beni,
Toprağı nasıl örterseniz öylece örtün beni

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Afyon ovasında açan haşhaş çiçeklerini
Bacımın suladığı fesleğenleri,
Köy çiçeklerinin hepsini, hepsini,
Avluların pembe entarili hatmisini,
Çoban yastığını, peygamber çiçeğini de unutmayın,
Aman Isparta güllerini de unutmayın
Hepsini, hepsini bir anda koklamak istiyorum
Getirin, dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben köy öğretmeniyim, bir bahçıvanım,
Ben bir bahçe suluyordum, gönlümden,
Kimse bilmez, kimse anlamaz dilimden,
Ne güller fışkırır çilelerimden,
Kandır, hayattır, emektir benim güllerim,
Korkmadım, korkmuyorum ölümden,
Siz çiçek getirin yalnız, çiçek getirin

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Baharda Polatlı kırlarında açan,
Güz geldi mi Kopdağına göçen,
Yörükler yaylasında Toroslarda eğleşen,
Muş ovasından, Ağrı eteğinden,
Gücenmesin bütün yurt bahçelerinden
Çiçek getirin, çiçek getirin, örtün beni,
Eğin türkülerinin içine gömün beni

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
En güzellerini saymadım çiçeklerin,
Çocukları, öğrencileri istiyorum
Yalnız ve çileli hayatımın çiçeklerini,
Köy okullarında açan, gizli ve sessiz,
O bakımsız, ama kokusu eşsiz çiçek
Kimse bilmeyecek, seni beni kimse bilmeyecek,
Seni beni yalnızlık örtecek, yalnızlık örtecek

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Ben mezarsız yaşamayı diliyorum,
Ölmemek istiyorum, yaşamak istiyorum,
Yetiştirdiğim bahçe yarıda kalmasın,
Tarumar olmasın istiyorum, perişan olmasın,
Beni bilse bilse çiçekler bilir, dostlarım,
Niçin yaşadığımı ben onlara söyledim,
Çiçeklerde açar benim gizli arzularım

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum,
Okulun duvarı çöktü altında kaldım,
Ama ben dünya üstündeyim, toprakta,
Yaz kış bir şey söyleyen toprakta,
Çile çektim, yalnız kaldım, ama yaşadım,
Yurdumun çiçeklenmesi için daima yaşadım,
Bilir bunu bahçeler, kayalar, köyler bilir
Şimdi sustum, örtün beni, yatırın buraya,
Dünyanın bütün çiçeklerini getirin buraya

Ceyhun Atuf KANSU

"Bana çiçek getirin, dünyanın bütün çiçeklerini buraya
getirin" Köy öğretmeni Şefik Sınığ'ın son sözleri


Alıntı Yaparak Cevapla