Şengül Şirin
|
E Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları
El kaldırmak: 1 Kendisinden büyüğe vurmak için elini kaldırmak 2 Bir şey söylemek istediğini, oy verdiğini elini kaldırarak belirtmek”Sen ne cüretle babana el kaldırırsın!”
El kapısı: 1 Bir kızın gelin gittiği ev 2 Yabancıların memleketi, evi, yurdu”Yıllarca el kapılarında çalıştım durdum”
El koymak: 1 Bir meselenin yetkili organlarca incelenmeye başlaması 2 Buyruğu altına almak, hükümetçe uygun görülen mal, arazi ve kuruluşa hâkim olmak”Hükümetin el koyduğu arazi burdan başlıyor”
Elle tutulur gözle görülür: Çok açık, gizli bir tarafı yok”Şu zamana kadar elle tutulur gözle görülür bir iş yaptın mı sen?”
El oğlu: 1 Yabancı 2 Damat”El oğluna güvenme sakın!”
El sürmemek: 1 Dokunmamak, hiç değmemek 2 Yapımına başlamamak”İşe el sürmeye vakit bulamadım daha”
El uzatmak: 1 Birine yardım etmek 2 Dokunmaya, almaya çalışmak”O bizim bir yakınımız, ona elimizi uzatmalıyız hemen”
El üstünde tutulmak: Çok değer verilip sevilmek, kendisine büyük ölçüde saygı gösterilmek”Dedem ailemizde el üstünde tutulurdu”
El yordamıyla: Tahminlerine, sezgilerine dayanıp elle yoklayarak”El yordamıyla kibrit kutusunu buldum”
Emeği geçmek: Bir şeyin yapılmasında kendisinin de katkısı bulunmak”Şu caminin yapımında kimlerin emeği geçmedi ki”
Emek vermek: Bir şeyin meydana gelmesi için özenle ve çok çalışmak”İyi bir sonuç mu almak istiyorsun? Emek ver, gayret et”
Emir kulu: Kendisine emredilen işi yapmak zorunda olan kimse”Emir kulu olmak o kadar da kolay değil”
Eninde sonunda: Nihayet, en sonunda”Eninde sonunda onu bulacağım”
Enine boyuna: 1 Her yönü ile, eksiksiz, bütün ihtimalleri göz önünde tutarak 2 İri yarı, gösterişli (adam)”Şu meseleyi enine boyuna bir kez daha düşünelim”
Ensesi kalın: Parası çok, varlıklı, sözü geçer, ödeme gücü yüksek (kimse)”Neden şu ensesi kalın adamlardan yardım istemiyorsunuz”
Ensesinde boza pişirmek: Sıkıştırıp tedirgin etmek, eziyet etmek”İşlerin yavaş gittiğini gören patron işçilerin ensesinde boza pişirmeye başladı”
Ensesine yapışmak: Yakalamak”Bir hamlede ensesine yapıştı çocuğun”
Ense yapmak: Yemek, içmek ve keyfine bakmak, hiç iş yapmamak”Ense yapmayı bırak da biraz işle ilgilen”
Er geç: Ne zaman olsa, mutlaka”Er geç onu bulacağım”
Esamisi okunmamak: Adı anılmamak, değer verilmemek”Onun buralarda hiç esamisi okunmaz”
Es geçmek: Dikkate almamak, sözleri arasında o konuya dokunmamak”Borç meselesini es geçmesine fırsat vermeyin”
Esip savurmak: Bağırıp çağırmak, öfke ile atıp tutmak”Davet edilmediğini öğrenince esip savurmaya başladı”
Eski çamlar bardak oldu: Devir değişti, eski durumların, tutumların bir önemi kalmadı
Eski defterleri karıştırmak: Eski olayları, işleri bir çıkar umuduyla tekrar ele almak, yeniden gündeme getirmek”Eski defterleri karıştırmayı bırak artık”
Eski hamam eski tas: Hiçbir şey değişmemiş, eski durumda kalmış”Köy aynı, insanlar aynı, eski hamam eski tas”
Eski kafalı: Yeniliğe açık olmayan, yaşayış ve düşünce itibariyle eskiye bağlı”Eski kafalı insanlar gittikçe azalıyor mu ne?”
Eski kurt: Tecrübeli, görmüş ve geçirmiş, mesleğini iyi bilen, hileyi ve düzeni deneyimi sayesinde hemen anlayan”O da eski kurtlardandır”
Eski toprak: Yaşlılığına rağmen dinçliğini, dayanıklılığını hâlâ sürdüren, gücünü kaybetmemiş kimse”Sen eski topraksın, bizim gibi birkaç genci daha cebinden çıkartırsın”
Eşeğini sağlam kazığa bağlamak: İşini güvenli kılacak önlemler almak”Ne demişler: Eşeğini sağlam kazığa bağla, sonra Allah`a ısmarla”
Eşek kadar: Büyük, iri; aşırı derecede gelişmiş”Eşek kadar oldu ama hiç söz dinlemiyor”
Eşek sudan gelinceye kadar dövmek: Adamakıllı, çok ve iyi dövmek”Eğer aklını başına toplamazsan seni eşek sudan gelinceye kadar döveceğim, anladın mı?”
Eşek şakası: Ağır, hoşa gitmeyen, incitici, kaba şaka”Ben eşek şakasından hiç hoşlanmam”
Eşiğine yüz sürmek: Bir isteğinin yerine getirilmesi için bir kimseye yalvarmak, önünde eğilmek”İnsanların eşiğine yüz sürülmemesi gerekir”
Eşiğini aşındırmak: Bir işi yaptırmak, gördürmek için bir yere çok gidip gelmek”Şu köy yolu için hükümet eşiğini aşındırıp durduk”
Eşref saat: 1 İş görecek kimsenin uysal davranacağı, aksilik çıkarmayacağı zaman 2 Bir işin olumlu yola girmesi için en uygun zaman”İzin alabilmek için müdür beyin eşref saatini kollamaya başladı”
Eteği ayağına dolaşmak: Telâş, korku ve heyecandan yürüyüşünü ve yapacağı işi şaşırmak
Eteğine yapışmak: 1 Bir kimsenin manevî desteğini istemek 2 Varlıklı, sözü geçer bir kimseden yardım ve himaye istemek”Korkudan annesinin eteğine yapıştı”
Etekleri tutuşmak: Çok telâşlanmak, heyecanlanmak”Babasını parkta göremeyince etekleri tutuşmaya başladı, yoksa gelmeyecek miydi?”
Etekleri zil çalmak: Çok sevinmek, işler yolunda olmak”Yazılı sınavı umduğundan iyi geçen Halit`in etekleri zil çalıyordu”
Etek öpmek: Yaltaklanmak, dalkavukluk etmek; birine yaranmak için katına çıkıp o kimsenin eteğini öpme davranışı içinde olmak”Bu makama etek öpe öpe çıktı soysuz herif”
Eti ne butu ne?: 1 İmkânları, parası az 2 Çelimsiz, zayıf, küçük”Ona baskı yapma, zavallının eti ne butu ne?”
Eti senin kemiği benim: Çocuk velilerinin öğretmene ya da ustaya çocuğun eğitiminde kendine tam yetki verdiğini anlatmak için söylenir
Et kafalı: Akılsız, anlayışı az, kavrayışı kıt olan
Etliye sütlüye karışmamak: Kendini alâkadar etmeyen meselelerden, toplumu derinden etkileyen olaylardan uzak durmak, kaçınmak ve hiçbiriyle ilgilenmemek”Kendine sahip çık, sakın etliye sütlüye karışayım deme oğlum”
Etrafında dört dönmek: İstediğini elde etmek amacıyla bir kimsenin, bir şeyin yanından ayrılmamak, ona aşırı ilgi göstermek”Çocuklar Nasreddin Hoca`nın etrafında dört dönmeye başladılar”
Et tırnak olmak: Sıkı bir ilişkiye girmek, birbirinden kopmamak
Ettiğini bulmak: Yaptığı bir kötülüğün cezasını görmek
Ev açmak: Ayrı bir eve çıkmak, yerleşmek”Evlendikleri günün ertesinde ev açmaya karar verdiler”
Evde kalmak: Yaşı ilerleyen kızın evlenememesi”Evde kalmak korkusu zavallı kızı yiyip bitiriyordu”
Evdeki hesap çarşıya uymamak: Önceden tasarlanan, düşünülen bir iş umulduğu gibi gitmemek, başka bir yönde gelişmek”O kadar uğraştık ama evdeki hesap çarşıya uymadı, bu paraya istediğimiz gibi bir ev bulamadık”
Evlât acısı gibi içine çökmek: Kaybettiği bir şey için çok üzülmek”Bahçeye diktiği güllerinin dipten sökülüp atılması evlât acısı gibi içine çökmüştü”
Eyere de gelir semere de: Her işe uyar, her işe yarar, ince işler için de kaba işler için de kullanılabilir
Eyüp sabrı: Peygamberlerden Hz Eyyub` un başına gelen hastalığa sabredip, bundan dolayı şikâyet etmemesi; güçlük ve üzüntülere, hastalığa karşı sabretmesinden hareketle, en ağır ve sürekli üzüntülerden bile yakınmayanın büyük ve uzun sabrını anlatmak için kullanılır
Eyvallah demek: 1 Razı olmak, kabul etmek 2 Ayrılırken “Allah`a ısmarladık” anlamında kullanılır
Eyvallah etmemek: Minnet altına girip boyun eğmemek”Aç kaldı, susuz kaldı ama kimseye eyvallah etmedi”
Ezbere iş görmek: İncelemeden, özenmeden, gerekli olan bilgiyi almadan, gelişi güzel iş yapmak”Ben sana ezbere iş görme demedim mi?”
Ezilip büzülmek: Güç bir duruma düştüğünü, utandığını, sıkıldığını davranışlarıyla belli etmek”Hiçbir insanın karşımda ezilip büzülmesine tahammülüm yoktur”
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|