Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Mezhepler Tarihi

Eski 04-21-2009   #9
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Mezhepler Tarihi



SÎA mezhebi Hz Peygamber'in vefatindan sonra Imametin Hz Ali ve evlatlarina ait bir hak olup nass ve tayinle gerçeklesecegini iddia eden birbirlerinden farkli mezheplerin müsterek adi
Sîa kelimesi Arapcada se-ye-a kökünden firka, bölük, taraftar, yardimci, bir kimseye uyan ve yardimci olan manalarina gelen bir kelimedir Kur'ân-i Kerîm'de degisik yerlerde geçen bu kelime (bk el-En'am, 6/65, 159; el-Hicr, 15/10; Meryem, 19/69; el-Kasas, 28/4, 15; er-Rûm, 30/32; Sebe, 34/54; el-Kamer,54/-51; es-Saffât, 37/83) Arapçada daha çok taraftar anlaminda kullanilmistir Genel olarak halife Osman b Affan'in öldürülmesinden sonra meydana gelen olaylarda Ali b Ebi Talib tarafini tutan, onunla birlikte düsmanlarina karsi savasan ve mücadele edenlere Ali b Ebi Talib'in taraftarlari (Satu Ali b Ebi Talib) denildigi görülmektedir (es-Sehristan, el-Milel ve'nNihal, I, 146) Sîa kelimesinin bu manada kullanilisi genel olarak Hz Hüseyin'in 10 Muharrem 61/10 Ekim 681 tarihinde Kerbelâ'da sehid edilisinden sonraya kadar devam etmistir Kerbelâ hadisesinden bir süre sonra Sîa kelimesi bir terim olarak Emevilere karsi Hz Hüseyin'in intikamini almak, Hz Ali ve soyunun haklarini aramak, onun nesline yardim etmek için bir araya gelenleri ve onlara taraftar olanlari ifâde etmeye baslamistir
Sîa'nin ne zaman dogdugu konusu oldukça ihtilaflidir Sii kaynaklar, Hz Peygamber zamaninda, Ali b Ebî Talib'i diger sahabelerden üstün gören ve onu halifelige en layik sahabi olarak kabul eden Ebu Zer el-Gifarî, Selmân el-Farisî, Mikdad b el-Esved gibi ashabin ilk siîler oldugunu, bu bakimdan Sîa'nin Hz Peygamber devrinde dogdugunu belirtmektedir (bk En-Nevbaht, Firaku's-sîa, Necef 1368, 39-40) Fakat Hz Ali'yi üstün ve faziletli gören bu grup ile daha sonra mezhep olarak tesekkül etmis olan Sîa'nin Hz Peygamberin vefatini takiben, Hz Ali'nin mesru halife oldugu iddiasiyla dogan tamamen bir siyasi hareket olarak çiktigi iddiasi (bk Bernard Lewis, the Origins of Ismailism, Cambridge 1940, 23 ve Ahmed Emin, Fecrul-Islâm, Kahire 1964, 266 vd) yaninda Hz Osman'in öldürülmesinden sonra (bk J Wellhausen, el-Havâric ve's-Sa, Kahire 1968, 146) veya Hz Ali'nin halifeligi esnasinda özellikle Camel ve Siffin savaslarini takiben (bk Ibnü'n-Nedim, el-Fihrist, Beyrut 1954, 175) yahut Hz Ali'nin öldürülmesi ve cemaatin Muaviye b Ebi Süfyan'a beyat etmesi ile dogdugu (bk Taha Hüseyin, el-Fitnetu'l-Kübra, II, Kahire 1966, 175) ileri sürülür Bütün bu olaylar Sîa'nin ortaya çikis zamanini kesin olarak belirtmeseler de olaylarin hepsinin Sîa'nin gelismesinde müessir oldugu görülmektedir
Sîa diger firkalar gibi, Islâm'da ana bünye diyebilecegimiz cemaatten ayrilarak, yine Islâm içinde ortaya çikan bir zümrelesme hareketidir Hz Ali'nin, Hz Peygamber tarafindan takdir edilen, yigitlik, kahramanlik, ilim ve takva gibi sahsî meziyetleri bize kadar intikal eden özellikleridir Onun bu özelliklerinden dolayi bazi sahabîler tarafindan begenilip takdir edilmesi ve üstün görülmesi manevi bir baglilik ve samimi bir dostluk ifade etmektedir
Hz Peygamber'in ashabindan bazilarini takdir eden ifâdeler kullanmasi ve onlara iltifati düsünüldügünde sadece Hz Ali'nin özelliklerini takdir etmedigi de görülür Bütün bunlar dikkate alindigi takdirde Hz Ali devri de dahil Hulefâyi Rasidin devrinde, dostluk ve sevgi izhari ötesinde bir mezhebî gruplasma olmadigi anlasilir Bu açidan Sîa'nin Hz Peygamber devrinde tesekkülü mümkün görülmemektedir
Sîa en erken, Hz Hüseyin'in sehâdetinden sonra siyasî bir egilim olarak kamuoyu olusturmaya baslamistir Özellikle 65/684 yillarinda ortaya çikan ve Hz Hüseyin'in intikamini almak üzere toplanan, onu davet ettikleri halde yardimsiz biraktiklari için izdirap duyan ve tevbe eden Kûfelilerin olusturdugu Tevvâbin hareketi, Sîa'nin bir terim haline gelisinin ve Islâm içinde bir kitlelesme hareketinin baslamasinin ilk belirtilerinden biri olarak kabul edilebilir Tevvâbin hareketinin Emeviler karsisinda basari kazanamamasi sonucunda, kurtulanlarla birlikte, Ehl-i Beyt'in intikamini almak için ortaya çikan Hz Ali'nin Havle binti'l-Hanefiyye'den dogan oglu Muhammed b el-Hanefiyye'nin imametini savunan, Islâm tarihinde Mehdilik, gaib imam, ric'at ve bedâ gibi görüslerle esasli yankilar uyandiran Muhtar b Ebi Ubeyd es-Sakaf (67/687) gibi kimseler de Hz Ali'nin neslinin adini kullanarak toplumun içinde itibar kazanmaya çalismislardir Keysaniyye veya Muhtariyye ismi ile ortaya çikan ve Muhammed b el-Hanefiye'nin imametinini savunan bu firka günümüze ulasmamistir
Sia'nin bütün firkalarinda ilk ve ihtilafsiz Imam Hz Ali'dir Onun ölümünden sonra imamet görevi ogullari Hasan ve Hüseyin'e intikal etti Hüseyin b Ali'nin ölümünden sonra imamet oglu Ali b Hüseyin Zeynü'lAbidin'e geçti Emevilere karsi Muhammed b el-Hanefiyye'nin imametini savunanlar da, onun ölümünden sonra Ali b Hüseyin'e baglandilar
Böylece imamet hemen tamimiyle Hz Ali'nin, Hz Hüseyin'den gelen evlâtlarina intikal etmis oldu
Kerbelâ'da katliamdan kurtulan Ali b Hüseyin, Medine'ye intikal ettikten sonra siyasetten tamamen uzaklasarak ölümüne kadar (95/713) ilimle mesgul oldu ve çevresindeki insanlari yetistirmeye gayret etti Daha sonra imâmeti devam ettiren büyük oglu Muhammed el-Bâkir ölümüne kadar (114/733) babasinin prensiplerini izleyerek ilmî konularla mesgul oldu ve çevresindeki mensuplarini korumak için siyasetten uzak kalmaya çaba sarfetti Altinci Imam Ca'fer es-Sâdik gerçekten alim ve faziletli bir kisidir (bk Mustafa Öz, "Ca'fer es-Sadik", TDV Islâm Ansiklopedisi, VII, I, 3) Devrinde birçok kimse kendisinden istifâde etmistir Bu imamin devrinde, Islâm tarihinde, Hz Hüseyin'in sehadetinden sonra Emevilere karsi, Ehl-i Beyt adina ilk defa ayaklanan Zeyd b Zeynü'l-Abidin'dir Ali b Hüseyin Zeynü'l-Abidin'in küçük oglu, Muhammed el-Bâkir'in kardesi ve Ca'fer es-Sadik'in amcasi ve akrani olan Zeyd, Emevi halifelerinden Hisam b Abdulmelik'e karsi Kûfe'de isyan etti Kendisine bey'at eden onbesbin kisi ile Hisam'in Kûfe-Basra (Irakeyn) valisi Yusuf b Ömer es-Sakafi ile giristigi savasta (122/740) basarisizliga ugradi ve öldürüldü Zeyd'den sonra fikirlerini sürdüren oglu Yahya (ö 125/743) ile Zeydîyye firkasi ortaya çikmistir
Zeyd b Zeynelâbidin'in ölümünden sonra Carudiyye, Süleymaniyye, Batriyye gibi çesitli firkalara ayrilan Zeydîyye mensuplari uzun süre daginik halde kalmislardir Abbasi halifelerinin siyasî otoritelerinin zayiflamasindan faydalanarak Yemen ve Taberistan'da ayaklanarak muhtelif devletler kurmuslardir Hazar denizinin güneyinde Taberistan'da kurulan zeydî devleti 305 (917) yilina kadar varligini sürdürmüstür Yemen Zeydîligi ise günümüze kadar varligini muhafaza edebilmistir VI/XII yüzyildan itibâren sinirlarini Tihâme'ye kadar genisleten Zeydler daha sonra Osmanli hakimiyetine girmislerdir Günümüzde Yemen'in resmî mezhebi Zeydîyedir Imâmet konusunda daha mutedil bir yol izleyen bu firka mensuplari büyük günah isleyenler hakkinda daha çok Haricilik ve Mutezile'nin tesiri altinda bulunduklari için bu tip kimselerin tam anlamiyla tevbe etmedikçe Cehennemde ebedi kalacaklari görüsündedirler Fikih konusunda genel olarak, Ehl-i Sünnet mezheplerinden Hanefilige yakin bir yol izlerler Isnaaseriyye'den * farkli olarak mut'a nikahini mesru olarak kabul etmezler (Konu ile ilgili genis bilgi için bk Zeydîyye Mad)
Ca'fer es-Sadik'in imamet devresinde önceleri oglu Ismail'in kendisine halef olacagini kesin olarak belirtmisken daha sonra bazi sebeplerle onu halifelikten çekti Ismail babasinin sagliginda vefat etti 148 (765) yilinda, Ca'fer es-Sadik'in ölümü üzerine, Ismail'in taraftarlari onun adina oglu Muhammed b Ismail'e bey'at ettiler Böylece Sîa bünyesinde Ismailiyye adi ile anilan yeni bir firka ortaya çikmis oldu
Asiri bir Siî mezhebi olan Ismailiyye kurulusundan itibaren bir buçuk asir süre ile gizli imamlar ve dâiler tarafindan idâre edildi Basra, Kûfe, Iran, Yemen, Bahreyn ve Kuzey Afrika'ya gönderilen dâiler, mezhebi yaymak için büyük çaba gösterdiler Ali b el-Fadl ve Ibn Havseb, Yemen'de Ebu Said el-Cennâbî ve oglu Ebu Tahir el-Cennâbî Bahreyn'de, Ebu Abdulah es-Siî ise Kuzey Afrika'da devlet kurmaya muvaffak oldular III/IX asrin sonuna dogru Suriye'nin Selemiyye sehrinden Kuzey Afrika'ya intikal ederek burada mehdiligini ilan eden Ismaili imami Ubeydullah 297 (909) yilinda Fatimîler Devletini kurmayi basardi Kisa zamanda Misir'i ele geçiren Fatimler, burada kurduklari müesseselerle yaklasik üç asir süreyle mezheplerini yaymaya çalistilar Fatimî halifelerinden el-Mustansir'in 487 (1094) yilinda ölümü ile birlikte Ismailiyye, Nizâriyye ve Müsta'liyye diye iki büyük kola ayrildi Dogu ve Bati Ismailiyyesi diyebilecegimiz bu iki koldan birincisi Iran'da Hasan Sabbah'in sahsinda büyük bir himayeci bulmus, özellikle Kazvin yakininda basta Alamut kalesi olmak üzere diger kalelerde yerlesen Nizarî fedaileri Islâm hükümdar ve devletleri için daima bir korku unsuru olmuslardir Ismailiyye'nin bu kolu 1254 yilinda Hülagu tarafindan, Suriye Nizârleri ise 1273 yilinda Sultan Baybars tarafindan ortadan kaldirilmistir Ismailiyye'nin Musta'liyye kolu ise kisa bir müddet Misir'da hâkimiyetini sürdürmüs, daha sonra birbirinden farkli kollara ayrilarak Yemen'e intikal etmistir Buradan Hindistan'a geçen Müsta'liler, günümüzde Davudler ve Süleymanîler olmak üzere iki kisma bölünmüslerdir Müsta'lî Ismailleri Hindistan'da Bohra adiyla anilmaktadirlar
Hülagu'dan sonra daha çok Iran Azerbaycan'inda kalan Nizarî Ismailîler, tasavvufi bir görünüm altinda varliklarini sürdürmüslerdir 1718 yilinda öldürülen 45 Nizarî imami Halilullah Sah'tan sonra Iran Kaçar sarayinda Aga Han ünvani ile damat olan 46 Ismailî imami Hasan Ali Sah'tan itibaren Nizârî imamlari Aga Han ünvani ile anilmislardir Ali Sah ve Sultan Muhammed Sah'dan sonra günümüzdeki Nizârî Ismailîyyenin 49 imami olan Kerim Aga Han bu görüsü sürdürmektedir
Tarih boyunca Batiniyye, Sebiyye, Talimiyye, Melâhide vb isimlerle anilan Ismâilîyye'nin Behvalar hariç günümüzde ilmî çalismalari, bir tefsir ve fikih sistemleri mevcut degildir Daha çok ticâretle ugrasan Ismailiyye mensuplarina göre dinin en önemli özelligi imâmettir Ibadetler konusunda diger Sîa firkalarindan oldukça farkli özellik gösterirler (Genis bilgi için bk Ismilyye mad)
Ca'fer es-Sadik'tan sonra taraftarlarinin ekseriyeti oglu Musa el-Kâzim'a tabi oldular Harun er-Resid zamaninda isyan edebilecegi endisesiyle Medine'den Bagdad'a celbedilen Musa el-Kâzim uzun süre hapis hayati yasamistir Kendisinin 183 (799) yilinda ölümü üzerine imam olan Ali er-Riza, Abbasi halifelerinden el-Me'mun tarafindan Irak'a getirilerek veliahd tayin edilmis daha sonra 203 (818) yilinda zehirlenmek suretiyle öldürülmüstür Bundan sonraki imamlar sirasiyla Muhammed et-Takî (ö 220/835), Ali en-Nakî (ö 254/868), Hasan el-Askerî (ö 260/873) ve Muhammed el-Mehdi'dir el-Mehdiyyü'l-Muntazar, Hüccet, Sahibuzzaman lakaplariyla anilan Sâmarra'da bir mahzende kaybolduguna, yeniden dünyaya gelip dünyayi islâh edecegine inanilan bu imamla, imamlarin sayisi onikiye ulastigi için Sîa'nin bu firkasi Isnaaseriyye (onikiciler) diye anilir Ayrica imameti dinin en önemli rüknü saymalari hasebiyle Imamiyye, Imam Ca'fer es-Sadik'in fikhini uygulamalari sebebiyle de Caferiyye diye bilinirler
Imamiyye bir firka olarak 260 (873) yilindan sonra teessüs etmistir Bu bakimdan Zeydiyye ve Ismiliyye'den daha geç olusmus bir firkadir 12 imamin 260 (873) - 328 (940) yilina kadar süren gaybet devresinde Ebu Amr Osman b Said, Ebu Cafer Muhammed, Hüseyin b Ruh ve Ali b Muhammed gibi sefirler araciligiyla imamla irtibat kuruldugu için bu devreye küçük gaybet devresi denilir 238 (940) yilinda son sefirin ölümü ile birlikte imamla irtibat kesildigi için günümüze kadar olan devre büyük gaybet devresi olarak adlandirilmaktadir
Imamiyye Sîasi gaybet-i kübra yani büyük gaybetin baslamasindan itibaren Iran'in resmi mezhebi oldugu 10 (16) asra kadar Islâm dünyasinda güçlü bir varlik göstermemistir Ancak Safevilerin kurulmasiyla Imamiyye 907 (1501) 1149 (1736-37) yillari arasinda kendisini himaye eden bir devlete sahip olmustur Sah Ismail devrinden itibaren Iran'da camilerde ilk üç halifeye lânet edilmesi kararlastirilmis, ezana ilaveler yapilmistir Safevilerin Siîlik üzerine kurulu siyaseti ile Sünnilik üzerine kurulu Osmanli siyaseti arasindaki farklilik sebebiyle Osmanlilarla Iran ordusu arasinda 1514 yilinda cereyan eden Çaldiran savasinda Iran ordusunun maglup olmasi sonucunda Osmanli-Iran münasebetleri normal mecrasinda yürümemistir 12/18 yüzyildan 14/20 yüzyila kadar saglanan bir devlet destegi olmadan kendi seyri içinde gelisme kaydeden Imamiyye sîasinin temsilcileri olan ulema 1905-6 yillarindaki anayasa faaliyetlerinde önemli rol oynamislardir Kaçar hanedaninin 1925 yilinda yikilisindan sonra Iran'da idareyi ele geçiren Pehleviler devrinde ulema kismî nüfuz kaybina ugramistir Uzun bir hazirlik döneminden sonra Sîa yetullah Humeynî'nin çabalariyla 1979 yilindan itibaren Iran'da hakim kilinmis ve mezhebin prensipleri devletin yürütülmesinde esas olarak kabul edilmis bulunmaktadir Tevhid, nübüvvet, imamet, adl ve mead esaslarini usuluddin olarak kabul eden bu firka Zeydiyye'den sonraki mutedil bir sii firkasi olarak kabul edilir
Kitap, sünnet, icma ve akli, ser'i deliller olarak kabul eden bu firka, ibâdet ve muameleler konusunda mut'a nikahi hariç Ehl-i Sünnet fikhi ile cüz'i ayriliklar göstermektedir Günümüzde Iran, Irak ve Pakistan'da bulunan bu mezhebin mensuplari Sîa'nin büyük ekseriyetini teskil etmektedirler (bk Ca'feriyye mad)
Bu üç firkanin ötesinde kendilerini siî sayan ve fakat mutedil Sîa'nin kendileri ile ilgileri bulunmadigini belirttikleri gulat, galiye yahut asiri siî firkalar vardir Islâm mezhepler tarihi ile ilgili eserlerde belirtilen Sebeiyye, Beyâniyye, Mugiriyye, Harbiyye, Mansuriyye, Cenâhiyye, Nusayriyye, Hattabiyye ve Gurâbiyye gibi firkalar Hz Ali'yi ilâh yahut Allah'in ona hulûl ettigini iddia ettikleri için mutedil Sîa tarafindan Islâm ve Sîa disi asiri cereyan olarak degerlendirilmektedir
Sîa firkalari arasinda müsterek nokta Imamet esasidir Düsüncelerine göre Cenab-i Hak Hz Peygamber'i Islâm dinini yaymak için göndermis, o da peygamberlik görevini yerine getirerek yirmi üç sene süreyle Allah'in dinin nesretmistir Hz Peygamber'in inanç ve amel yönünden yirmi üç sene zarfinda gerçeklestirdigi islah hareketinin O'nun ölümü ile ortadan kalkmasi Allah'in hikmetine uygun düsmez Bu sebeple Hz Peygamber'in faaliyetlerinin bosa gitmemesi ve devam etmesi için nübüvvetle es deger olan bir imamet müessesesi gereklidir Islâm dünya durdukça devam edecek bir ilahî din olduguna göre bütün zamanlar boyunca, Hz Peygamber adina dinî konulara çözüm getirecek ve Islâm ümmetini yönetecek bir imama zaruri olarak ihtiyaç vardir Bu imamin Hz Peygamber'in neslinden olmasi gereklidir Imamlarin ilki Ali b Ebi Talib'dir O, sadece Hz Peygamber'in yakini ve damadi oldugu için degil Allah'in emrinin geregi olarak imam tayin edilmistir Kendisinden sonra imâmet, -Keysaniyye hariç- Hz Fâtima'dan olan neslinden devam edecektir Hz Peygamber'e bu manada naib olan imamlar, onun ümmet üzerindeki velâyetini hâizdirler Imamlarin tayini hiç bir zaman ölümlü, ihtirasina ve menfaatine tutkun olan insanlar tarafindan degil, Allah, Peygamber ve bir önceki imam tarafindan gerçeklestirilir Imamlar Hz Peygamberin ilminin hamilleri ve onun gibi masum kimselerdir Aksi halde onlarin sözlerine itimad edilemez
Sîa'nin imamet konusunda böyle düsüncesine ragmen aralarinda en çok ihtilaf edilen konunun yine imâmet oldugu söylenebilir Hemen her imamin ölümünden sonra o imâmin ogullari arasinda cereyan eden mücâdelelerde Imam olan kisinin güçlü ve itibarli olmasi sebebiyle mi yoksa Allah'in onu Imam tayin ettiginden dolayi mi Imam oldugu konusu daima tartisilabilir Yukarida Imamet konusu ile ilgili esaslar genellikle günümüzde en güçlü olan Imamiyye yahut Isnaaseriyye tarafindan benimsenen hususlardir
Imamet konusunda en mutedil davranan Siî mezhebi Zeydiyye'dir Onlar yukarida belirtildigi gibi, imamin Hz Peygamber'in kizi Fatima neslinden gelmesini kabul etmekle birlikte masumiyetini ve ismen tayinini benimsememektedirler Imamin vasfen tayin edilmesi geregi üzerinde duran bu firkaya göre, Hz Fatima neslinden gelen cömert, âlim ve takva sahibi olmasi gereken imam, kendini izhar edip imamligini ilan etmelidir Takiyye veya mestur imam düsüncesi Zeydiyye'de mevcut degildir
Ismail b Ca'fer es-Sâdik'i imam tanimakla Ismailiyye, naslarin bâtinî manasi bulundugunu iddia ettikleri için Batiniyye ve bilginin akil ve duyularla degil ancak masum imamin ögretmesiyle elde edilecegini iddia ettikleri için Ta'limiyye adini alan bu firka imamet konusunda gerek ilk devrede gerekse Fâtimîler devrinde farkli özellikler göstermistir Imami bilme ve ona baglanma dinin asli oldugu, dünya ve ahiret saadetine ancak bu sekilde ulasilacagi, genel olarak Ismailiyye'nin prensipleri arasinda bulunmaktadir Bu firka günümüzde imamet konusundaki müfrit düsüncelerini sürdürmektedir Imametin disinda takiyye, bedâ, rec'at gibi talî esaslar Sîa firkalarinin ekseriyeti tarafindan benimsenmektedir
Günümüzde Islâm dünyasinin muhtelif yerlerinde Sîa mevcudu kesin bir istatistik bulunmamasina ragmen %7 - %9 arasinda tahmin edilmektedir
Mustafa ÖZ

Alıntı Yaparak Cevapla