Yalnız Mesajı Göster

K Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları

Eski 01-19-2011   #25
Şengül Şirin
Varsayılan

K Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları



K HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER

Kabak (birinin) başına (başında) patlamak: Birçok kimsenin ilgili olduğu olaydan yalnızca bir kimse zararlı çıkmak; beklenmediği hâlde, bir işin zararlı sonucuna katlanmak


Kabak tadı vermek: Bıktırmak, usanç vermek, tatsız olmaya başlamak”Senin bu konuşmaların da artık kabak tadı vermeye başladı


Kabına sığmamak: Sevinç ve heyecanından taşkın hareketlerde bulunmak


Kabir azabı çekmek: Çok sıkılmak, eziyet çekmek”Kabir azabı çekmeye daha ne kadar devam edeceğiz


Kabuğuna çekilmek: Tek başına kalmak, dış dünya ile ilgisini kesmek, kimse ile görüşmemek”Geçirdiği kazadan sonra iyice kabuğuna çekildi


Kaçın kur`ası: Aldatılması güç, kurnaz; gün görmüş, geçirmiş; tecrübeli”O kaçın kur`ası, boşuna uğraşma, sen onu kandıramazsın


Kafadan atmak: Bir konu üzerinde inceleme yapmadan, rast gele konuşmak”Derse hiç çalışmadığın belli, öyle kafadan atıyorsun ki…”


Kafadan kontak (sakat): Düşüncesiz, delice işler yapan, aklı kıt”Bırak şu elindeki baltayı, kafadan kontak mısın nesin?”


Kafa dengi: Davranışları, anlayışları, dünya görüşleri birbirine uymuş kimselerden her biri”Kafa dengi bir arkadaşa öylesine ihtiyacım var ki


Kafa patlatmak: Bir konu üzerinde pek çok düşünmek, zihin yormak”Bu makine üzerinde az kafa yormamışsın, öyle karışık ki


Kafa tutmak: Karşı gelmek, direnmek, boyun eğmemek”Her önüne gelene kafa tutmakla bir yere varacağını mı sanıyorsun?”


Kafası almamak: 1 Anlayıp kavrayamamak 2 Zihin yorgunluğundan ötürü anlayamaz olmak 3 Olabileceğine inanmamak”Boşuna nefes tüketme, kafası almaz onun


Kafası işlemek (çalışmak): Bir konu üzerinde kavrayışı çok iyi olmak
Kafası kazan (gibi) olmak, (veya kafası şişmek): 1 Zihni yorulmak 2 Gürültülü, patırtılı şeyler dinlemekten rahatsız olmak, yorgunluk duymak”Kesin artık şu makinenin sesini, kafam kazan gibi oldu


Kafası kızmak: Çok öfkelenip sinirlenmek”Kafamı kızdırmadan çekip gidin buradan


Kafasına dank etmek (demek): Çoktandır anlayamadığı bir meseleyi bir olay sebebiyle birden bire kavramak, doğruyu yakalamak


Kafasına koymak: Bir şeyi yapmaya kararlı olup zamanını beklemek”Yarın onunla görüşmeyi kafama koydum


Kafası yerinde olmamak: 1 O anda kafası çok yorgun olmak 2 Başka şeyler düşündüğünden, o anda konuşulana hemen intibak edememek”Kusura bakmayın, ne söylediğinizi anlayamadım, kafam yerinde değildi de


Kafese girmek: 1 Hapse girmek 2 Aldatılmak, hile yoluyla kendisinden çıkar sağlanmak, oyuna gelmek”Zavallı kafese girmekten kurtulduğunu sanmıştı


Kafese koymak: Tuzağa düşürüp çıkar sağlamak


Kâğıda dökmek: Düşüncelerini, duygularını yazıya geçirmek


Kâğıt üzerinde kalmak: Yapılması kararlaştırıldığı hùlde uygulanmamak; konuşulan, kararlaştırılan yazıda kalmak”O kadar yol yapımı, sulama kanalı hep kâğıt üzerinde kaldı


Kalbini kırmak: İncitmek, küstürecek kadar üzmek, gönlünü kırmak, gücendirmek”Onu, kalbini kırmadan uyarmaya çalış


Kalburla su taşımak: Verimsiz, verim alınamayacak, olmayacak bir işle uğraşmak


Kalbur üstü: Benzerleri arasında üstün, seçkin, görünür


Kaldırım mühendisi: İşsiz güçsüz, sokaklarda dolaşan kimse


Kaale almamak: Önemsiz görmek, sözünü etmeye değer bulmamak”O, kaale alınacak bir insan değil


Kalem efendisi: Kalemde çalışan görevli, yazman

Kalem oynatmak: 1 Yazı yazmak 2 Bir yazıyı düzeltmek 3 Bir yazıda değişiklik yapmak”Ben senin gibi kalem oynatmayı beceremiyorum


Kaleyi içinden fethetmek: Karşı taraftan birinin yardımını alarak davasını kazanmak


Kalıbını basmak: Bir şeye bütün içtenliği ile güvenmek, bir şeyi doğrulamak”Kalıbımı basarım ki o, bu işi yapmamıştır


Kalıbının adamı olmamak: Görünüşünden bekleneni yapamaz olmak, umulanı ortaya koymamak


Kalıptan kalıba girmek: 1 Sık sık iş değiştirmek 2 Çıkar sağlamak için değişik kılıklara girmek


Kalp kazanmak: Güzel bir davranış ve sözle birilerinin sevgisini kazanmak, ilgisini çekmek”Bir demet çiçekle annemizin kalbini kazanabiliriz


Kambersiz düğün olmaz (olur mu?): “Bir toplantı, eğlence veya iş, en çok ilgili kişiler bulunmadan yapılırsa tadı çıkmaz” anlamında alay yollu kullanılır


Kambur üstüne kambur (kambur kambur üstüne): “Sıkıntı üstüne sıkıntı, terslik üstüne terslik, borç üstüne borç, aksilikler birbirini kovalıyor” anlamında kullanılır


Kanadı altına almak: Korumak, gözetmek, himayesi altına almak”Yeğenini kanadının altına aldı


Kan ağlamak: Büyük bir üzüntü içinde olup yakınmak”Dört çocuk tek başıma kaldım, çaresizim, içim kan ağlıyor ama kimseye açılamıyorum


Kana susamak: Birini öldürme hırsı içinde olmak”Bırak elindeki bıçağı dedim ama dinletemedim, kana susamış gibiydi


Kanat germek: Birini korumak, gözetimi altına almak


Kan başına sıçramak (beynine çıkmak): Çok sinirlenmek, öfkelenmek,”Kan başına sıçramıştı, sağa sola bağırıp duruyordu


Kancayı takmak: Bir kimsenin zararı, kötülüğü için uğraşmak


Kan çıkmak: Cinayet işlenmek, kan dökülmek”Şu adamı götürün gözümün önünden, yoksa kan çıkacak


Kandilli temenna: Eli yere kadar uzatarak yapılan selâmlama


Kan dökmek: Ölüme yol açmak, yaralanıp ölmek veya birini yaralayıp öldürmek

Kan gövdeyi götürmek: Çok kan akıtılmış olmak, çok insan öldürülmek”Düşmanla göğüs göğüse gelmiştik, biliyordum ki birazdan kan gövdeyi götürecek ve pek çoğumuz ölecekti




Kan gütmek: Kan dökerek öç almayı istemek


Kanı ağır: Davranışları yavaş, sevimsiz, konuşması insana sıkıntı veren, hoşa gitmeyen kimse


Kanı bozuk: Soysuz, iğrenç işler yapmaktan geri durmayan”Toplum bu kanı bozuk insanlardan temizlenmelidir


Kanı kaynamak: 1 Hareketli, coşkun olmak 2 Birine içten bir sevgi beslemek, yakınlık duymak”Çocuğa, ilk rastladığımda kanım kaynamıştı


Kanına girmek: 1 Birini öldürtmek veya öldürmek 2 Bir şeyi harcamak, ziyan etmek


Kanına susamak: Belâsını aramak, kendisinin öldürülmesine yol açacak bir davranışta bulunmak”Kanına mı susadın sen, o katilin üstüne böyle gidilir mi hiç!”

Kanını emmek: Hiç insaf etmeden sömürmek, varını yoğunu elinden almak”Yıllardır kanımızı emiyor bu soysuz herifler!”

Kanı pahasına: Yaralanmayı veya öldürülmeyi göze alarak”Kanım pahasına da olsa, o adamlara, buradan adımlarını attırmayacağım


Kanı sıcak: Sevimli, kendisini sevdiren, sempatik, sıcakkanlı


Kanıyla ödemek: Yaptığı işin cezasını hayatıyla ödemek”Yaptığını kanıyla ödettiler zavallıya


Kan kusmak: Çok eziyet, sıkıntı çekmek


Kan kusturmak: Çok büyük sıkıntı ve eziyet çektirmek”Bana kan kusturmaya yemin etmişler, haydi görelim


Kanlı bıçaklı olmak: Birbirlerinin kanını dökecek, birbirlerini öldürecek kadar birbirlerine düşman olmak”Küçücük bir tarla yüzünden kanlı bıçaklı olduk


Kanlı canlı: Sağlıklı, sapasağlam, dinç ve diri olduğu yüzünden belli olan”Kanlı canlı oluncaya kadar hastanede tutuldum


Kan ter içinde kalmak: Çok yorgun, terli, bitkin ve perişan durumda olmak”Elindeki kazmayı bırakmaya niyetli değildi, kan ter içinde kalmış bedenini doğrultarak yüzüme baktı


Kan tutmak: 1 Kan görünce bayılmak 2 (Adam öldüren kimse korku ve heyecandan) şok geçirmek, kaçamamak, olduğu yere yığılıp kalmak


Kapağı atmak: Sıkıntılı bir yerden kurtulup rahat edeceği bir yere kavuşmak; uygun bir yere yerleşmek, işe girmek”Evimize kapağı attık mı tamam, gel keyfim gel o zaman


Kapalı kutu: İçinde ne sakladığını belli etmeyen, niteliği gizli kalan


Kapı dışarı etmek: Kovmak, dışarı atmak”Ben de bu evin insanıyım, beni kapı dışarı edemezsiniz!”


Kapı kapı dolaşmak: 1 Ev ev gezmek, her eve uğramak 2 Hemen her devlet dairesine başvurmak”Kapı kapı dolaştı, ne var ki bir iş bulamadı


Kapı komşu: Bitişikte oturan komşu, evleri yan yana olan ailelerden her biri”Kapı komşum öyle iyi bir insan ki


Kapısında büyümek: Birinin evinde eğitim görüp yetişmek”Onun kapısında büyümüştü, ona bu kötülüğü nasıl yapmıştı aklı almıyordu


Kapısını aşındırmak: İstediğini elde edinceye kadar birinin yanına çok sık gidip gelmek

Kapı yoldaşı: Herhangi bir yerde aynı hizmette bulananlardan her biri

Kapıyı açmak: 1 Başlama 2 Bir işte birilerine örnek olmak”Açık artırmada kapı bir milyon liradan açıldı


Karaborsa: Piyasada olmayan malın gizlice, el altından yüksek fiyatla alınıp satılması”Karaborsacılar toplumun kanını emiyorlar


Kara cahil: Hiçbir şey bilmeyen, çok bilgisiz”Onun kara cahil birisi olduğunu ilk konuşmamızda fark etmiştim


Kara çalı: İki kişi, iki dost arasına girerek arayı bozan kimse


Kara çalmak: Birine iftira etmek, leke sürmek, haksız yere suçlamak”Kadıncağıza yok yere kara çaldılar


Kara gün: Sıkıntılı, üzüntülü, büyük bir yasa düşülen gün”Allah kimseye kara gün göstermesin


Kara gün dostu: Yalnız iyi günlerde değil sıkıntılı, üzücü, düşkünlük günlerinde de insanın yardımına koşan, dostunu yalnız bırakmayan kimse


Kara haber: Ölüm veya felâket haberi, çok üzücü haber”Fatma kadına bu kara haberi vermeye kimse yanaşmadı


Karalar bağlamak (giymek): Bir felâket dolayısıyla yas tutmak, siyah elbise giymek ya da siyah örtü bağlamak


Kara liste: Zararlı görülüp cezalandırılmaları, öldürülmeleri düşünülen kimseler hakkında tutulan liste”Köy muhtarını da kara listeye almışlar


Karaman`ın koyunu sonra çıkar oyunu: “Dış görünüşe aldanmamalı, bir kişi ya da iş olağan görünebilir, ancak altından neler çıkabileceği hiç belli olmaz, o sonra görünür” anlamında kullanılır


Karar kılmak: Dönüp dolaşıp o şeyin üstünde durmak, onu tercih etmek, birçok şeyi deneyip onu seçmek”Ben bu elbisede karar kıldım


Karda gezip izini belli etmemek: Kimsenin sezemeyeceği biçimde gizli bir iş çevirmek, uygunsuz işler yapmak”Onun ne biçim bir insan olduğunu bana sorun; o, karda gezer izini belli etmez biridir


Kargacık burgacık: Eğri büğrü, kötü, okunması güç, çarpık, düzensiz (yazı)


Kardeş payı yapmak: Eşit oranlarda bölmek, taksim etmek, paylaştırmak”Çok açtılar, buldukları ekmeği oracıkta kardeş payı yaptılar


Karga tulumba etmek: Birkaç kişi, birini kollarından bacaklarından tutup havaya kaldırmak”Hep birlikte babalarını karga tulumba edip havuzun başına getirdiler


Karınca duası gibi: Çok küçük, sık ve okunaksız, birbirine girmiş (yazı)


Karınca yuvası gibi kaynamak: Çok kalabalık ve hareketli olmak (bir yer)”Pasajın girişi âdeta karınca yuvası gibi kaynıyordu


Karınca kararınca: Az, önemsiz ve küçük de olsa, gücü yettiği kadar, elinden geldiğince”Caminin yapımına karınca kararınca o da katkıda bulunmaya karar verdi


Karman çorman: Karmakarışık, çok karışık, düzensiz, alt üst olup birbirine girmiş”Ortalık karman çormandı, nereden işe başlayacağını bilemiyordu


Karnı geniş: Hiçbir şeyi tasa etmeyen, titizlenmeyen, gamsız, umarsız


Karnı karnına geçmek: Çok acıkmak, çok zayıflamış olmak”Günlerdir ağzına bir lokma koymamıştı, karnı karnına geçmiş ve bitap düşmüştü

Karnım tok: “O sözlerine kanmıyorum, önem vermiyorum” anlamında kullanılır”Geç babam, geç bu sözleri, karnımız tok bu sözlere, paradan söz et sen, verecek misin, vermeyecek misin?”


Karnı tok sırtı pek: Geçimi iyi, hâli vakti yerinde, para sıkıntısı olmayan, birinin yardımına ihtiyaç duymayan (kimse)”Herkesin karnı tok sırtı pek olacaktır, bize güvenin!”


Karnı zil çalmak: Çok acıkmış olmak”Bugün hiçbir şey yiyemedim, karnım zil çalıyor!”

Karşı çıkmak: 1 Gelenleri karşılamak üzere yola ya da kapı önüne çıkmak 2 İleri sürülen fikrin, tutulan yolun yanlış olduğunu söylemek”Her fikrime karşı çıkmak zorunda mısın?”


Karşı durmak: Bir güce boyun eğmemek, direnmek”Düşmana karşı durmak boynumuzun borcudur


Karşı koymak: Engel olmaya çalışmak, direnmek, güç kullanarak dayanmak, boyun eğmemek”Hırsızlar polise silâhla karşı koymaya çalıştılar


Kasıp kavurmak: 1 Bir afet çok zarar vermek, mahvetmek 2 Baskı yaparak, kıyıcı davranışlarda bulunarak bir topluluğu ezmek; zulmetmek, ortalığı korku ve dehşet içinde bırakmak”Eşkıyalar ortalığı kasıp kavurmaya başladılar!”


Kaş göz etmek: Kaş ve göz hareketleriyle bir işaret vermeye, istediğini bu yolla anlatmaya çalışmak”Kalabalıkta kaş göz ederek Hasan`ı çağırmayı düşündü
Kaşıkla yedirip, sapıyla göz çıkarmak: Bir iyilik yaptıktan sonra, bu iyiliği hiçe indirecek bir kötülük yapmak


Kaşla göz arasında: Çok çabuk, kimsenin sezmesine fırsat vermeyecek kadar az bir zaman içinde”Kaşla göz arasında kapıverdi mendili


Kaşlarını çatmak: Kızgın, öfkeli ve sinirli olduğunu kaşlarını birbirine yaklaştırarak göstermeye çalışmak”Bana öyle kaşlarını çatıp durma!”


Kaş yapayım derken göz çıkarmak: İşi düzelteyim, bir iyilik yapayım derken büsbütün bozmak ve büyük bir zarar vermek


Katı yürekli: Acımasız, merhametsiz, acı veren şeylere aldırmayan”Onun gibi katı yürekli bir insan daha görmedim desem yeridir


Kayıtsız kalmak: Umursamamak, önem vermemek, ilgi göstermemek”Onun bu kötülüklerine kayıtsız kalmak mümkün mü?”


Kazan kaldırmak: Yönetime karşı topluca karşı gelmek, baş kaldırmak”Maden işçileri kazan kaldırmış diyorlar


Kazık yutmuş gibi: Dimdik (duran, oturan, yürüyen)


Kazın ayağı öyle değil: “Durum, mesele senin sandığın gibi değil” anlamında kullanılır



__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla