Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Peygamberlerimizin Tarihi

Eski 01-28-2008   #36
gülgüzeli
Varsayılan

Cevap : Peygamberlerimizin Tarihi



Hz Peygamber, Vedâ haccı'ndan Medine'ye döndükten sonra Üsâme b Zeyd komutasında bir orduyu Bizans üzerine sevketmeye niyetlendi ve genç komutanını çağırarak gerekli tâlimâtı verdi Ancak ordunun sefer hazırlıkları yapılırken Hz Peygamber'in başlayan rahatsızlığı gün geçtikçe şiddetlendi ve O'nu bîtâb bir şekilde yatağa düşürdü Hastalığının ilk günlerinde namaz vakti olduğu zaman mescide çıkıp ashâbına namaz kıldırıyordu Ama 8 Rebîulevvel perşembe günü akşam üzeri geçirdiği bir baygınlıktan sonra o günün yatsı namazından itibaren imamlık, Hz Peygamber'in emri ile Hz Ebûbekir'e havâle edildi Hicrî onbirinci yılın 12 Rebîulevvel pazartesi günü kuşluk vaktinde de kelime-i tevhid getirerek ve Rabbini kasıtla: " Yüce dosta!" diyerek Rabbine kavuştu

Hz Peygamber'in cenazesinin hazırlanması, yıkanması, kefenlenmesi işlerini Hz Ali, Hz Abbâs, Abbâs'ın oğlu Fazl, Üsâme b Zeyd gibi yakınını yerine getirdi Peygamberlerin vefat ettikleri yerde defnolunacaklarına dair Hz Ebûbekir'in rivayet ettiği bir hadis dolayısıyla, Hz Peygamber'in vefat ettiği Hz Âişe'nin odasında bir kabir kazıldı Bu arada Ashâb-ı kirâm grup grup gelerek Rasûl-ü Ekrem için cenâze namazı kıldılar Oda küçük olduğundan küçük cemaatlar halinde kılınan cenâze namazı bir hayli uzun sürmüştü Bu sebeple Hz Peygamber'in nâşı ancak çarşamba günü gece vakti kabre indirilebildi

Peygamber Efendimiz vefat ettiklerinde 63 yaşında idi

Hz Peygamber'in Vücut Özellikleri:

Hz Peygamber, uzuna yakın orta boylu, pembemsi nûranî beyaz tenli olup iri yapılı idi Ama şişman değildi ve göbeği göğüs hizasından taşmazdı Uyumlu ve dengeli bir vücuda sahip olan Hz Peygamber'in başı irice olup O'na ayrı bir güzellik ve heybet veriyordu Saçları kumral olup düz ile kıvırcık arasındaydı ve kulak yumuşağına kadar uzanırdı Saçını çoğu zaman tam ortasından ayırarak iki yana doğru tarardı Muntazam ve gür bir sakalı vardı Saç ve sakallarındaki beyaz tel sayısı vefat anlarında yirmiyi bulmuyordu Saç ve sakal bakımını aslâ ihmal etmez, yanında devamlı tarak bulundururdu Kaşlarının arası hafif aralıklı, gözleri siyah, burnunun üst tarafı gayet itidâl üzere yüksekçe,dişleri muntazam ve tertemizdi Devamlı misvak kullanırdı Omuzlarının arası genişçe, omuz başları kalın, el ve ayakları enlice idi İki kürek kemiği arasında, keklik ya da güvercin yumurtası büyüklüğünde tüylerle kaplı kırmızımtırak bir ben vardı; ki, bu ben, peygamberlik mührü idi Yürürken adımlarını düzgünce kaldırarak atar, sanki yokuştan iniyormuşçasına önüne hafifçe eğilerek hızlıca yürürdü

Peygamber Efendimiz, bedeninin, giyeceklerinin, yiyeceklerinin ve çevresinin temizliğine büyük bir önem ve itinâ gösterirdi

Hz Peygamber'in Şahsiyeti ve Ahlâkı:

Peygamber Efendimiz, bedenen olduğu kadar ahlâk ve şahsiyeti itibâriyle de insanların en mükemmelidir Bu hususta yüce Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurur: "Şüphesiz ki sen, büyük bir ahlâk üzeresin " (el-Kalem, 68/4) Bizzat Hz Peygamber; "Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim" buyurmuştur (Muvatta', Husnü'l-Hulk, 8) Biliyoruz ki, Peygamber Efendimiz çocukluğundan beri Cenâb-ı Hakk'ın kontrol ve murâkabesi altında idi Bu sebeple O; "Beni Rabbim terbiye etti ve güzel terbiye etti" buyurmuş (Süyûti, el-Câmiu's-Sağîr I/14); hayatı boyunca gayri İslâmî ve gayri insânî hiç bir söz, davranış ve fiil ondan sâdır olmamıştır Peygamberliğinden önce de doğru sözlülüğü, dürüstlüğü, ahde vefası, yardımseverliği ve her türlü güzel ahlâkı ile takdirler kazanan ve Kureyşliler tarafından "el-Emîn = güvenilir kişi" ünvanına lâyık görülen Hz Muhammed, peygamberliğinden sonra da Rabbinin Kur'an'la mü'minlere ve bütün insanlara emrettiği tüm ahlâkî değerlere sımsıkı sarılmış ve bunları büyük bir titizlikle harfiyyen yerine getirmiştir Bu bakımdan mü'minlerin annesi Hz Âişe'ye Ashâb-ı kirâm'dan birisi Hz Peygamber'in ahlâkını sorduğu zaman, Hz Âişe; "O'nun ahlâkı Kur'an idi" diye cevap vermişti (Müslim, Müsâfirîn 136)

Peygamber Efendimiz, Allah'ın Rasûlü ve İslâm devleti'nin başkanı olarak yönetimi elinde bulundurmasına rağmen, son derece mütevâzî ve samimi idi Daima sâde bir hayatı tercih ederdi Giyinişi, ev düzeni, yiyecekleri, tüm yaşayışı sâde idi Zengin-fakir, küçük-büyük herkesle ilgilenir; hakka uygun olmak kaydıyla kendisine yapılan hiç bir mürâcaatı boş çevirmez, meşrû istekleri mutlaka yerine getirirdi Son derece cömert ve iyilikseverdi Hiç kimseye kötülük yapmaz, kimsenin kötülüğünü istemez, kimse hakkında kötü söz söylemez, kimsenin gönlünü kırmaz, şahsiyetini rencide etmez, kimseyi hor ve hakir görmezdi Şayet kızar ve öfkelenirse; bu, şahsı açısından olmayıp Allah içindi Sevdiği, beğendiği, razı olduğu şeyleri de Allah rızası için severdi Cesaret ve şecâat, sabır, azim ve ümit, müsâmaha ve iltifat, şefkat ve merhamet, O'nun belirgin ahlâkî özellikleri idi Peygamberlerin temel vasıflarından birisi olarak parlak bir zekâya, keskin bir kavrama gücüne, eşsiz bir muhâkeme kudretine, süratli bir intikal kabiliyetine sahipti En tehlikeli ve kritik anlarda dahi çaresizliğe düşmez, yapılabilecek en uygun davranışı uygular ve Cenâb-ı Hakk'a tevekkül edirdi

İdâreci Olarak Hz Muhammed

Kur'ân-ı Kerîm'in ihtivâ ettiği âyetler ve İslâmiyet'in mâhiyeti, insanların birbirleri ile olan münasebetlerini ve dünya hayatının da tanzimini gerekli kıldığından; Hz Peygamber, teşekkül ettirdiği İslâm cemiyetini yönetecek esasları koyarak bizzat tatbik etmiş ve Medine'ye hicretten itibâren varlık kazanan İslâm devleti'nin ilk başkanı olmuştu Hz Peygamber'de mevcut yüksek idarecilik kabiliyet ve özellikleri o andan itibâren daha açık bir şekilde ortaya çıkmıştır Tâbilerini kendisine kayıtsız şartsız bağlama imkânına rağmen, Peygamber Efendimiz devlet yönetiminde câhiliye döneminin aksine, tebeası üzerinde tahakküm kurma cihetine gitmemiş; bu bakımdan, yönetimde ve yönetim anlayışında bir inkılap gerçekleştirmiştir Câhiliye döneminde Araplar kendilerini temsil ve idâre eden kabile reisine kayıtsız şartsız bağlanarak haklı-haksız her hususta ona itâata mecbur tutulur ve reisin emir, fiil ve davranışlarına itiraz hakkına sahip bulunmazlardı Peygamber Efendimiz ise devlet yönetiminin temel esası olarak istişâreyi kabul etmiş, Cenâb-ı Hak'tan emir almadığı her hususta mutlaka ashâbıyla istişâre ederek durumu onların müzâkeresine açmıştır Adâlet ve hakkâniyet ölçülerine uyma, O'nun kaçınılmaz prensiplerinden idi Adâlet önünde soy, mevki, makam, mal, mülk gibi farklılıklar gözetmez; hakkın yerini bulmasına gayret gösterirdi Kendisine, hırsızlık yapmış eşraftan Fâtıma adlı bir kadın getirilmiş ve bazıları aracılık yaparak cezayı hafifletmek istemişlerdi Bunun üzerine Peygamber Efendimiz öfkelendi ve "Hırsızlık yaparak getirilen, kızım Fâtıma dahi olsa elini keserdim" buyurdu (Buhârî, Hudüd 12; Müslim, Hudûd 8,9) Devlet idaresi için çeşitli kademelerde görevli tâyininde ehliyet ve liyâkat esasına riâyet eder; lâyık olan kişileri yaşları küçük olsa da, soylu ailelerden olmasalar bile görevlendirirdi Hak olan hususlarda kendisine ve görevlilerine itâat edilmesini ister; ancak hakka ve hakikata uymayan konularda tebeanın itâat mükellefiyetinde olmadıklarını belirtirdi Böylece hak sınırları içerisinde emîre itâatı gerekli görmekle birlikte, halkı kendi hizmetine mecbur kişiler olarak görmez, kendini onların üstünde saymazdı; bilâkis onların içinden, aralarından biri idi

Hz Peygamber'in devlet yönetimi, İslamî esasların bizzat kendisi ve tümü idi Pek çok Kur'an âyetinde ifâde edildiği üzere (el-En'âm, 6/57, 62; Yûsuf 12/40, 67; el-Kasas, 28/70, 88), İslâm idare sisteminde hâkimiyet, hükümranlık, hüküm ve tam idâre Allah'a ait idi Kanun koyma yetkisi de, bu bakımdan öncelikle Allah'ın vahiylerini ihtivâ eden Kitâb'a, yâni Kur'ân-ı Kerim'e mahsus bulunuyordu Bizzat Hz Peygamber ise ikinci sırada kanun koyucu durumundaydı Dinî meselelerde Hz Peygamber'in getirdiği hükümler ya Cebrâil vâsıtasıyla Cenâb-ı Hak'tan aldığı, ama Kur'an'da yer almayan emirlere (vahy-i gayr-i metlüvv), dayanıyordu ya da bizzat kendi kararları idi Ama bizzat kendisine ait bu kararlarda Hz Peygamber'in bir yanılgısı söz konusu ise derhal Cenâb-ı Hak tarafından ikaz ve tashih ediliyordu

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla