Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?

Eski 12-25-2007   #10
[KAPLAN]
Varsayılan

Cevap : Niçin Müslüman Oldular ?



HÜSEYİN ROFE (İngiliz)

Bir insan, çocukluğunda kendisine telkîn edilen bir dinden ayrılıp başka bir din seçecek olursa, bunun yâ hissî, yâ felsefî veyâ ictimâ’î bir sebebi vardır Benim içimdeki coşkun arzû, yukarıdaki sebeblerden hiç olmazsa ikisini karşılayacak bir dîne îmân etmek için beni zorluyordu Onun için, tahsîl devremi ikmâl etdikden sonra, dünyâda bulunan dinlerden hangisine îmân etmek gerekdiğini ta’yîn etmek maksadıyle, bunları birer birer tedkîk etmeğe başladım

Annem ve babam koyu bir katolik ile bir yehûdî idiler Fekat her ikisi de katoliklik ve yehûdîlikden vazgeçerek, protestan olmuşlar ve İngiliz kilisesine devâm ediyorlardı Ben mektebde iken, muntazemân İngiliz kilisesinin âyinlerine devâm etmiş, râhiblerin verdiği dersleri dinlemişdim Fekat, onların bana öğretmeğe uğraşdıkları hıristiyanlık akîdeleri içinde anlamadığım, bana ters gelen birçok husûslar vardı Her şeyden evvel, üç birlikden, ya’nî baba, oğul ve Rûhulkudsden ibâret bir tanrı manzûmesi, bana o kadar mantıksız geliyordu ki, buna inanmak mümkin değildi Benliğim bunu şiddet ile red ediyordu Sonra, Allaha kavuşmak için keffâret verilmesi îcâb etdiği hakkındaki kilise akîdesini de, temâmen ma’nâsız buluyordum Benim düşündüğüm, büyük ma’bûd, kullarından mecbûrî keffâret istemezdi

Bunun üzerine, yehûdî dînini incelemeğe başladım Yehûdîlerin, Allahü teâlânın birliğini ve azametini çok dahâ mantıkî bir tarzda kabûl etdiklerini ve Ona şerîk koşmadıklarını gördümBelki yehûdî dîni, bugünkü hıristiyan dîni kadar bozulmamışdı Fekat, bu dinde de anlamadığım ve kabûl edemediğim garîb kısmlar vardı Yehûdî dîni o kadar merâsim, düâ, mecbûrî yapılması gereken ibâdetler ile doluydu ki, eğer dînine bağlı bir yehûdî bütün bunları yaparsa, dünyâ işlerine hiç vakt ayıramıyacakdı Bu merâsimlerden çoğunun, insanlar tarafından sonradan dîne ilâve edilen, lüzûmsuz ve mantıksız husûslar olduğunu anladım Böylece yehûdîlik, ictimâ’î [sosyal] hayâtdan temâmen ayrılarak, bir ekalliyyet, azınlık dîni hâline geliyordu Dünyâya bir fâide sağlıyamıyacağını anladığım yehûdî dînini, bir tarafa bırakarak, diğer dinleri tedkîk etmeğe başladım Hem kiliseye, hem de havraya devâm ediyordum Fekat bu ziyâretlerim, sırf dinsiz kalmamak içindi Yoksa, ben ne hıristiyan, ne de yehûdî idim İngiliz kilisesi yanında Roma kilisesini, ya’nî katolikliği de biraz tedkîk etdim Gördüm ki, katoliklerin i’tikâdları, İngiliz kilisesine bağlı protestanların i’tikâdlarından dahâ fazla hurâfelerle doludur Hele, katoliklerin Papaya bağlı olmaları ve onu günâhsız kabûl ederek ona âdetâ yarı ilahlık vermeleri, onlardan dahâ fazla nefret etmeme sebeb oldu

Şimdi yüzümü şarka çevirerek, şark dinlerini incelemeğe başladım Mecûsîlerin dînini hiç beğenmedim Çünki bunlar, râhib sınıfına pek çok imtiyâzlar veriyorlardı Paryalara ise, âdetâ hayvan mu’âmelesi yapıyorlardı Fakîre şefkat elini uzatmak akllarına gelmiyordu Onların fikrince, bir insan fakîrse, bu onun kendi kabâhatiydi Eğer, hiç ses çıkarmadan, şikâyet etmeden çile doldurursa, belki râhiblerin düâsı sâyesinde hâli dahâ iyi olabilirdi Bu fikri, râhibler ehâlinin kendilerinden korkması ve onlara sıkı sıkı bağlanması için yayıyorlardı Onun için, mecûsîliği nefret ile karşıladım Hele mecûsîlerin, hayvanlara da tapması, nefretimi artdırdı Böyle bir din, hak din olamazdı

Budistliğe gelince, budistler felsefî düşünce ve inançlara bağlıydılar Onlar bana, eğer gayret edecek olursam, çok uğraşırsam, gereken fedakârlıkları yaparsam, büyük kudretlere varacağımı ve dünyâ ile âdetâ kimyâ tecribeleri yapar gibi, oynayabileceğimi söylediler Fekat budistlikde, ben hiçbir ahlâk kâ’idesi bulamadım Burada da râhibler, diğer insanlardan farklıydılar ve onlardan çok dahâ yüksek bir mevkı’de bulunuyorlardı Bana, hakîkaten insanı hayretlere düşüren birçok ma’rifetler öğretdiler Fekat bunların din ve Allah ile hiçbir ilgisi yokdu

Bu ma’rifetler, spor veyâ hokkabazlık yapar gibi vakt geçirmeğe, bunları bilmiyenleri hayrete düşürmeğe yarıyordu İnsanın rûhunu temizlemekden ve onu Allahü teâlânın rızâsına, muhabbetine yaklaşdırmakdan çok uzakdı Allahü teâlâ ile ve Onun yaratdığı varlıklarla hiç bir ilgisi yokdu Biricik fâideleri, insanı tâm disiplin sâhibi yapmasıydı

Buda, muhakkak ki çok okumuş, zekî bir insandı O, insanlardan her şey için fedâkârlık istiyordu (Bir fenâlığa karşı koyma!), (Bütün arzû ve ihtirâsları terk et!), (Yarını düşünme!) gibi emrler veriyordu Îsâ aleyhisselâm da, aynı şeyleri söylemiyor muydu?Fekat insanlar, bu gibi emrleri, ancak hıristiyanlığın başında, dahâ îsevîlik tertemiz iken ta’kîb etmişler, sonra bırakmışlardı Budistlerde de, aynı hâli gördüm Eğer insanlar, Îsâ aleyhisselâm veyâ Buda kadar temiz olabilseler, belki onların gösterdiği yollardan giderek Allahü teâlânın rızâsına kavuşabilirlerdi Ama bugün dünyâda bu kadar temiz rûhlu, yüksek ahlâklı, her fenâ şeyden seve seve elini eteğini çekebilen, fedâkâr kaç kişi vardı?Demek oluyor ki, Budanın koyduğu ahlâk esâsları, bugünün insanının düşüncelerine uymuyordu

İslâm dünyâsı içinde bulunduğum hâlde, diğer dinleri araşdırırken, İslâmiyyeti düşünmeyişim ne garîbdi! Müslimânlık bir dürlü aklıma gelmemişdi Bunun sebebi ise âşikârdı:Müslimânlık hakkında bize verilen ma’lûmât, onun hakkında Avrupada yazılan eserler, dâimâ bu dînin çok yanlış, uydurma, ma’nâsız, uyuşdurucu, sahte bir din olduğunu iddi’â ediyordu Hele Rodwellin terceme etdiği Kur’ân-ı kerîm tercemelerini okuyunca, bende bu fikr hâsıl oldu Rodwell, Kur’ân-ı kerîmin birçok kısmlarını anlaşılmaz bir tarzda terceme ederek, bir büyük kısmını da, bile bile tahrîf ederek, onu büsbütün başka bir şekle çevirmişdi Hakîkati ancak Londrada (İslâm Cem’iyyeti)ile temâs edince ve doğru bir Kur’ân-ı kerîm tercemesi okuyunca anlıyabildim Burada, şunu teessüf ile söyliyeyim ki, müslimânlar bu güzel dinlerini dünyâya tanıtmak için pek az gayret sarf etmekdedirler Eğer hakîkî islâmiyyeti, dikkatle ve bilerek bütün dünyâya yaymak için çalışırlarsa, emînim ki, çok iyi netîceler alacaklardır Yakın şarkda, ecnebîlere karşı hâlâ çekingenlik gösterilmekdedir Onlarla temâs ederek, onları aydınlatmak yerine, onlardan kâbil olduğu kadar uzak durmak tercîh edilmekdedir Bu çok hatâlı bir hareketdir En büyük misâl, benim Çünki, bir dürlü İslâm dîni ile ilgilenemiyordum Bereket versin ki, bir gün çok muhterem ve kültürlü bir müslimânla tanışdım Benimle ahbâb oldu Beni dikkat ile dinledi Bana bir müslimân tarafından İngilizceye çevrilmiş bir Kur’ân-ı kerîm tercemesi hediyye etdi Sorduğum bütün süâllere çok güzel ve mantıkî cevâblar verdi 1945 senesinde beni alıp bir câmi’e götürdü Hayâtımda ilk def’a orada ibâdet eden müslimânları büyük bir dikkat ve hurmet ile seyretdim Allahım, bu ne muhteşem ve ulvî bir manzara idi! Her ırkdan, her milletden, her sınıfdan insanlar ibâdet ediyorlardı Fekat hepsi Allahü teâlânın huzûrunda hiçbir fark gözetmeksizin yanyana gelmiş, kendilerini temâmen Allahü teâlâya adamışlardı Zengin bir Türkün yanında çok fakîr, âdetâ, bir dilenci kıyâfetinde bir Hindli bulunuyordu Onun yanında da, bir tüccâr olduğunu zan etdiğim bir Arab vardı Onun yanında da, bir zenci yer almışdı Bunların hepsi, büyük bir huşû’ ile ibâdet ediyorlardı Aralarında hiçbir fark yokdu Onlar Türklüklerini, Hindliliklerini, Arablıklarını, zenginliklerini, fakîrliklerini, mevki’lerini, rütbelerini temâmen unutmuş, kendilerini Allahü teâlâya tevcîh etmişlerdi Kimse, kendisini kimseden üstün görmüyordu Zengin fakîri küçük görmüyor, yüksek rütbeliler de diğerlerine tekebbür etmiyordu

Ben, bütün bunları gördükden sonra, aradığım hak dînin islâm dîni olduğunu anladım Şimdiye kadar diğer bütün dinleri incelediğim hâlde, hiç birisi, benim üzerimde böyle te’sîrli olmamışdı Fekat, müslimânlığı böyle yakından görünce ve müslimânlığın esâsını öğrenince, bu hak dîni tereddüdsüz kabûl etdim

Şimdi müslimân olduğum için iftihâr ediyorum İngilterede üniversitede (İslâm Kültürü) derslerini ta’kîb etdim ve gördüm ki, Kurûn-u vüstâ [Orta çağ]da Avrupa müdhiş bir karanlık içinde iken, ancak islâm nûru, bu zulmeti aydınlatmağa muvaffak olmuşdur Birçok büyük keşfler, müslimânlar tarafından yapılmış, birçok ilm ve fen ve tıb bilgileri Avrupalılara, islâm Dâr-ül-fünûnlarında [Üniversitelerinde] öğretilmiş, birçok cihangirler islâm dînini kabûl ederek büyük devletler kurmuşlardır Müslimânlar yalnız büyük bir medeniyyet kurmakla kalmamış, hıristiyanlar tarafından tahrîb edilen eski medeniyyetleri de, yeniden meydâna çıkarmışlardır Benim müslimân olduğumu öğrenen arkadaşlarım, bana, (Sen şimdi gerici oldun) dedikleri zemân, ben gülümsiyerek, (Temâmen aksine, Müslimânlık gericilik değil, ileri medeniyyet demekdir) diyor ve onlara hakîkî müslimânlığı anlatıyordum Ne yazık ki, bugün müslimânlar çok geri kalmışdır Çünki müslimânlar, kendi dinlerinin ne kadar yüksek bir din olduğunu gitdikçe unutmakda ve onun emrlerini yerine getirmeği ihmâl etmekdedirler Bunda kabâhatin bir kısmı da, hakîkî din ve fen âlimi, dünyâyı da iyi bilen müslimân din adamlarının çok az mevcûd oluşudur

İslâm memleketlerinde hâlâ, büyük bir müsâfirperverlik bulunur Bir müslimânın evine gidince, o sizi tanısın veyâ tanımasın, kapılarını açar ve hemen imdâdınıza koşar Çünki, islâm dîni, başkalarına yardım etmeği emr eder Zenginin fakîre yardım etmesi, servetinin bir kısmını yoksullara vermesi, islâm dîninin beş büyük esâsından biridir Bu, başka hiçbir dinde yokdur Demek oluyor ki, islâm dîni bu asrın ictimâ’î [sosyal] hayâtına en uygun olan dindir Onun içindir ki, islâm memleketlerinde komünizme yer yokdur Çünki islâm dîni, bu mes’eleyi çok dahâ evvelden ve çok dahâ esâslı olarak hâl etmişdir

İnsana sadâkat yaraşır, görse de ikrâh,
Yardımcısıdır doğruların hazret-i Allah

Alıntı Yaparak Cevapla