Yalnız Mesajı Göster

Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...

Eski 09-10-2012   #37
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Osmanlıca Sözlük (İ Harfi)-Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İle İlgili Kelimeler...



RE: Osmanlıca Sözlük (İ Harfi) İMAM-I RABBANÎ (Bak: Ahmed-i Farukî)(Silsile-i Nakşi'nin kahramanı ve bir güneşi olan İmam-ı Rabbanî (RA) Mektubat'ında demiş ki: "Hakaik-ı imaniyeden bir mes'elenin inkişafını, binler ezvak ve mevâcid ve keramata tercih ederim"Hem demiş ki: "Bütün tariklerin nokta-i müntehası, hakaik-ı imaniyenin vuzuh ve inkişafıdır"Hem demiş ki: "Velâyet üç kısımdır: Biri velâyet-i suğra ki, meşhur velâyettir, biri velâyet-i vusta, biri velâyet-i kübradır Velâyet-i kübrâ ise; verâset-i nübüvvet yoluyla, tasavvuf berzahına girmeden doğrudan doğruya hakikata yol açmaktır"Hem demiş ki: "Tarik-ı Nakşide iki kanad ile sülûk edilir" Yâni: "Hakaik-ı imaniyeye sağlam bir surette itikad etmek ve feraiz-i diniyeyi imtisal etmekle olur Bu iki cenahta kusur varsa, o yolda gidilmez" Öyle ise tarik-ı Nakşinin üç perdesi var: Birisi ve en birincisi ve en büyüğü: Doğrudan doğruya hakaik-ı imaniyeye hizmettir ki, İmam-ı Rabbanî de (RA) âhir zamanında ona sülûk etmiştir İkincisi : Feraiz-i diniyeye ve Sünnet-i Seniyyeye tarikat perdesi altında hizmettirÜçüncüsü : Tasavvuf yoliyle emrâz-ı kalbiyenin izalesine çalışmak, kalb ayağıyle sülûk etmektir Birincisi Farz, ikinci Vâcib, bu üçüncüsü ise Sünnet hükmündedirMadem hakikat böyledir, ben tahmin ediyorum ki: Eğer Şeyh Abdülkadir-i Geylanî (RA) ve Şâh-ı Nakşibend (RA) ve İmam-ı Rabbanî (RA) gibi zatlar bu zamanda olsaydılar, bütün himmetlerini, hakaik-ı imaniyenin ve akaid-i İslâmiyenin takviyesine sarfedeceklerdi Çünkü saadet-i ebediyenin medarı onlardır Onlarda kusur edilse, şekavet-i ebediyeye sebebiyet verir İmansız Cennet'e gidemez, fakat tasavvufsuz Cennet'e giden pek çoktur Ekmeksiz insan yaşayamaz, fakat meyvesiz yaşayabilir Tasavvuf meyvedir, hakaik-ı İslâmiye gıdadır M)
İMAM-I REMLÎ (Bak: Remlî)
İMAM-I ŞÂFİÎ (Hi: 150-204) İmam-ı Abdullah bin Muhammed diye de anılır Üçüncü ceddi olan Şâfiî, hayatında Resulüllâh'ı (ASM) gördüğü için o isimle anılır Nesebi, Abd-i Menaf'da Peygamberimiz (ASM) ile birleşir Gençliğinde çok fakir bir hayat yaşadı Çok ileri muhaddis ve müfessir-i Kur'andır Usul-ü Hadis ve Fıkha dair te'lifatı vardır Şâfiî Mezhebinin imamıdır Tıb, şiir ve edebiyatta da çok ileridir (KS)
İMAM-I TABERANÎ (Süleyman bin Ahmed Taberanî) Hadis âlimidir Şam'da Taberiyye'de doğmuş ve orada vefat etmiştir (260-360) Kebir, Evsat ve Sagir hadis kitablarını yazmak için 33 sene Irak, Hicaz, Yemen, Mısır ve başka yerleri dolaşmıştır
İMAME İslâma mahsus baş kisvesi olan sarık Zırhlı külâh * Çubuk ve sigaralığın başına takılan ağızlık * Tesbihin başındaki ve ipin iki ucu içinden geçen uzunca tane
İMAMET İmamlık Namazda cemaati idare eden zâtın hal ve sıfatı * Halifelikİmamet iki kısma ayrılır:1- İmamet-i suğra: Namazda cemaate yapılan imamlık2- İmamet-i kübra : Emir-ül mü'minîn olmak Yani müslümanlar arasında riyaset-i âmmeyi hâiz bulunmaktır
İMAMEVİ t Eskiden kadınlara mahsus hapishane
İMAMEYN İki İmam * Fık: Ekseriyetle Hanefî kitaplarında "İmameyn" dendiği zaman "İmam-ı Ebu Yusuf ile İmam-ı Muhammed" anlaşılır Bazan da İmam-ı A'zam ile İmam-ı Şâfiî Hzlerine söylenir
İMAMZADE İmam oğlu Babası imam veya imam ünvanını hâiz olan adam
İM'AN Fazla dikkat ve ihtimam Bir şeyde çok ileri gitmek * Bir adamın hakkını ikrar eylemek * Pek uzağa koşmak ve bir hususta hakkı mütecaviz olmak üzere, mübalâğa ve içtihad etmek
İM'AN-I NAZAR Bir işi dikkatle düşünmek; inceden inceye bakmak ve tedkik etmek
İMAN İnanmak İtikad Hakkı kabul, tasdik ve iz'ân etmek İslâmiyeti kabul edip amel etmek Dini bütün hakikatleri kabul edip gereğini yerine getirmek "Resul-i Ekrem'in (ASM) tebliğ ettiği zaruriyat-ı diniyeyi tafsilen ve zaruriyatın gayrısını icmâlen tasdik etmekten hasıl olan bir nurdur"(Öyle ise iman, Şems-i Ezelîden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki; vicdanın iç yüzünü tamamiyle ışıklandırır ve bu sâyede, bütün kâinat ile bir ünsiyet, bir emniyet peyda olur Ve her şeyle kesb-i muarafe eder Ve insanın kalbinde öyle bir kuvvet-i maneviye husule gelir ki; insan o kuvvet ile her musibete, her hâdiseye karşı mukavemet edebilir ve öyle bir vüs'at ve genişlik verir ki; insan o vüs'atle geçmiş ve gelecek zamanları yutabilir İİ)(Ey arkadaş! Bütün lezzetler imanda olduğu gibi, bütün elemler de dalâlettedir Bunun izahı ise; bir şahıs, kudret-i ezeliye tarafından, adem zulümatından şu korkunç dünya sahrasına atılırken gözünü açar, bakar Bir lütuf beklediği zaman, birdenbire düşmanlar, hastalıklar, elemler, belâlar hücum etmeğe başlarlar Bir meded, bir yardım için müsterhimane tabiata ve anasıra baktığı vakit, kasavet-i kalble, merhametsizlikle karşılaşır Ecram-ı semâviyeden istimdat etmek üzere başını havaya kaldırır O ecram, atom bombaları gibi dehşetli ve heybetli hâlleriyle gözüne görünür Hemen gözünü yumar, başını eğer, düşünmeğe başlar Bakar ki, hayati hâcetleri bağırıp çağırmaya başlarlar Bütün bütün tevahhuş ederek hemen kulaklarını tıkar, vicdanına iltica eder; bakar ki; vicdanı, binler âmâl (emeller) ve emânî ile dolu gürültülerinden cinnet getirecek bir hâle gelir Acaba, hiçbir cihetten hiçbir teselli çaresini bulamayan o zavallı şahıs, mebde ile meâdi, Sâni' ile haşri itikad etmezse, onun o vaziyetinden Cehennem daha serin olmaz mı? İİ)
İMAN-I BİL-ÂHİRET Âhirete, öldükten sonra dirileceğine, haşir ve neşre, Cennet ve Cehennem'e inanmak(Evet, subutî bir emri ihbar etmenin kolaylığı ve inkâr ve nefyetmenin gayet müşkül olduğu bu temsilden görülür Şöyle ki:Biri dese: Süt konserveleri olan gayet hârika bir bahçe, küre-i arz üzerinde vardır Diğeri dese: Yoktur İsbat eden, yalnız onun yerini veyahut bazı meyvelerini göstermekle kolayca dâvasını isbat eder İnkâr eden adam, nefyini isbat etmek için küre-i arzı bütün görmek ve göstermekle dâvasını isbat edebilir Aynen öyle de: Cennet'i ihbar edenler yüzbinler tereşşuhâtını, meyvelerini, asârını gösterdiklerinden kat'-ı nazar, iki şâhid-i sâdıkın sübutuna şehadetleri kâfi gelirken; onu inkâr eden, hadsiz bir kâinatı ve hadsiz ebedî zamanı temaşa etmek ve görmek ve eledikten sonra inkârını isbat edebilir; ademini gösterebilir S)
İMAN-I BİLLÂH Allah'a ve O'nun sıfatlarına inanmak
İMAN-I İCMALÎ İcmalî iman, yani; taraf-ı Nebevîden tebliğ buyurulan şeylerin hey'et-i mecmualarına inanmak, yâni; "Her ne tebliğ buyruldu ise; cümlesi haktır" diye tasdik etmektir
İMAN-I MAKBUL Mü'minlerin imanı
İMAN-I MERDUD Münafık olan kimselerin imanı
İMAN-I TAHKİKÎ İmana aid bütün mes'eleleri yakînî surette tedkik ile bilmek ve yaşamak ve tahkikî iman derslerini veren ve taklidî imanı tahkike tebdil eden eserleri sadakatla okumak neticesinde hâsıl olan sağlam, sarsılmaz iman (Mü'minin kalbi tasdik nuru ile o derece münevver olmasıdır ki, o nur bütün letaif-i insaniyyeye nüfuz eder)
İMAN-I TAKLİDÎ Az şüphelere mağlup olabilen, başkalarını takliden olan iman Tahkik ehline ait olmayan, câhillere mahsus iman
İMAN-I YE'S Çaresiz kalan, hayatından ümidsiz olan bir kimsenin imanı
İ'MAR Yapmak Tâmir etmek Şenlendirmek Mâmur kılmak Harabilik ve ıssızlıktan kurtarmak

Alıntı Yaparak Cevapla