Çanakkale Savaşları üstüne onlarca komutanın ayrıntılı hatıraları
elli yıldır önümüzde dururken,
Çanakkale üzerine bir film ve bir tiyatro yapılmayışı, utancımızdır
Tarihimizin en eşsiz sayfasını oluşturan 57 Alay'ın isminin
tek bir sokak ve caddeye verilmeyişi de ayrı bir utanç
Kvai Köprüsü ve benzer II
Dünya filmlerini bin defa seyreden gençlerimiz, dünya tarihinin en eşitsiz ve en eşsiz Çanakkale Savaşı'nı kulaktan dolma bilgilerle geçiştirir
Oysa hepimiz bu savaşı avcumuzun içi gibi bilmeliyiz
Bu trajedilerin en büyüğünü dönüp dönüp anlatmak, vatan ve insanlık görevidir
Avcumuzun içi gibi
Sol elimiz, Gelibolu olsun
Sol avuç ayamızı açalım
Serçe parmağımız kıyısı Saroz Körfezi'ne açılan Arıburnu olsun
Başparmağımız Çanakkale Boğazı
Avucumuzun ortasında büyük çizgiler, dereler, Arıburnu'na dökülen, Ağıl deresi, Çatlak Deresi, Sazlı dere
Başparmağımızın en yüksek yeri Kocaçimen
Onun altı, dik bayır Conkbayırı, onun da altı Şahinsırtı tepesi
Bileğinizde nabzın attığı yer Anafartalar olsun
Avcunuzun içindeki tepelerin, yerlerin isimleri yoktu, savaş sırasında haritalar çıkartılırken verildi: Süngübayırı, Topçutepesi, Kanlısırt
Korkuderesi, Domuzderesi, Kemalyeri
Ve parmakuçlarınızdaki sahil Seddülbahir, Gelibolu'nun tam ucu
Parmakaralarında Azmak deresi, Kozlar çayırı, Suvak kuyusu
Bu küçük bir avuç harita üstünde tam 950 bin kişi savaştı
Bu arazi, tamamen fundalık, çalılık, engebeli, çukurlarla dolu
Değil savaşmak yürümek mümkün değil
Düşman komutanları hatıralarında, 'Haritasız, barış zamanında dahi yürünemez
Karmakarışık, çapraşık, çukurlarla, tehlikelerle dolu, dikenli otlarla kaplı' diye yazmakta!
Kara savaşları 25 Nisan 1915'te başladı, tam sekiz ay sürdü
Savaşın ilk dört günü verilen muharebelerin şiddeti tüm sekiz aya bedel
Düşmanı ilk karşılayan 27
Alay'ın komutanı Şefik Aker'dir, ardından 57
Alay'dır, komutanı Mustafa Kemal'dir, sol yanına takviye gelen alayın adı ise 77
Alay'dır
Sekiz ay boyunca onlarca alayımız, fırkamız, komutanımız kahramanca savaştı, herbirini anlatmak kitaplar doldurur, bu üç alayımızın özelliği, düşmanı ilk karşılamaları ve durdurmaları!
Bir manga dokuz kişiden oluşur
Dokuz manga bir takım demek
Bir bölük, üç takımdan oluşur
Düşmanın ilk çıkartması dörtbin askerdir, bu dörtbin askere karşı önce, sadece iki takım asker savaşmıştır
Yani arkadan 27
Alay gelene kadar otuz-kırk kişi düşmanı oyaladı
Dörtbin kişiye karşı otuz kişi
Tarih kitapları bu birkaç manga askerin kahramanlığını ayrıntılarıyla yazmakta
Mesela bir çavuşumuz, omuzundan vuruldu, devam etti, diğer omzundan vuruldu, yine devam etti, bir bacağından vuruldu, yine devam etti
Savaşın stratejisi basittir, Arıburnu'na gelen dünyanın gelmiş geçmiş en büyük en kalabalık zırhlı gemileri, önce Şahin Sırtı'na, hemen üstüne Conkbayırı'na tırmanıp, sonra, boğaza hakim tepe Kocaçimen'i ele geçirince, Çanakkale'den düşman gemileri rahatlıkla geçebilecek
Ancak, düşmanın hangi sahilden çıkartma yapacağı, komutanlar arasında bugüne kadar süren tartışmalar yarattı
Düşman, Gelibolu'nun ucu Seddülbahir'den de çıkabilir, Arıburnu'ndan da, göstermelik olarak Anadolu kıyısına asker çıkarabilir! Bu tereddüt düşmanın sahile çıkar çıkmaz vurulması hazırlığını karıştırmıştır!
Her alayımızda sadece bir makinelitüfek takımı var ve bu makinelitüfeklerin geri çevirme mekanizmaları yoktu
İlk günlerde düşman öndeyken sakıncası yoktu, ama sonraki günler bu makinelitüfekler işe yaramadı
Askerlerimizin sırt çantaları bu çukurlarla dolu arazide çok yük olmuştur
Yemekleri, kazma kürek takımı dışındaki yükleri atılınca askerler hafifleyip, yükten kurtulmanın sevinciyle bayram yapmakta
Çünkü bu arazide yürümek, savaştan daha yorucu!
19
yüzyılda tüm dünyayı sömürgeleştirip, uçsuz bucaksız köle ve maden kaynaklarına ulaşan İngilizler, dünyanın en büyük savaş gemilerine sahip
Açıkta demirlemiş yüzlerce gemi, laz askerler, kıyıda henüz savaştan habersiz horon tepmekte
Okumuş, bilgili, genç teğmen, askerlere, 'Düşman açıkta, siz burada horon tepiyorsunuz', der, 'O gemiler asker dolu, hepsinde azrail gibi toplar var', der
Laz asker: 'Korkma komutanım, Allah'tan büyük değiller ya' diye cevap verir
Bu inanılmaz toplara, yüksekten keşif yapan balonlara, bomba atan ve yine keşif yapan yüzlerce teyyaresine karşılık, Türklerin bir topçu cephanesi fabrikası yoktu
İstanbul'da Yüzbaşı Piepen topçu cephanesi fabrikası kurulmuştu
Ama hikaye
Yirmi toptan ancak biri patlıyor
Yine de komutanlar, boş mermileri manevra topu gibi atıyor, askerlere psikolojik destek için
Piyadeler, 'topçular bizi destekliyor' sansın diye
Topların boş seslerini kullanıyor
Bugün dahi komutanlar, arkalarına topçu desteği alamadıklarını kahırla anlatıyor
Elimizde Bulgar cephanesinden kaptığımız birkaç top!
Bir de komutanların hatıralarında naklettiği, hepsi bir alem, Fatih zamanından kalma toplar
Şimdi Avustralya'da Gelibolu müzesindeki bir topun hikayesi ilginçtir
Bu bilgileri komutanlarımızın hatıralarından aldılar
'Ey ziyaretçi, önünden geçmekte olduğun top, Türkler'in 1
Dünya Savaşı'nda ne kadar zaruret içinde olduğunu gösterir
Çünkü bu topu Türkler, Kafkasya cephesinden Süveyş'e sürmüş, Süveyş'ten Çanakkale'ye, biz de bu topu Çanakkale'den Avustralya'ya getirdik!'
Üstelik, yine komutan hatıralarında, bu topun da arızalı olduğu söylenir
İngilizler Arıburnu'na yaptıkları çıkarmayı yıllar boyu milli bir bayram gibi 'andılar'
İngiliz komutanlar hatıralarında askerlerine 'kahramanlık' payını bol keseden biçti
Mesela bir İngiliz komutan, 'O gün Conkbayırı tepesindeki makinelitüfeği ele geçirdik', diye yazıyor
Bizim komutanlarımız, bu hatıraları okuyunca, hatıralarını yeniden yazmaya başlıyor: 'Ele geçirdikleri o makinelitüfeği iki saat sonra ellerinden aldığımızı neden yazmıyorlar' diye
Daha ilk gün, düşman, Arıburnu'ndan karaya çıkınca, hemen harekete geçen düşmanı göğüs göğüse karşılayan 27
Alay'ın komutanı Şefik Aker'dir
Ardından ona yetişmeye çalışan 57
Alay'ın komutanı Mustafa Kemal'dir
Hem Şefik Aker, hem Mustafa Kemal, komutanları Enver Paşa ve Limon Von Sanders tarafından eleştirildi
Oysa hem Şefik Aker, hem Mustafa Kemal, silahsız, bombasız, topsuz, alayına sürekli cesaret ve yiğitlik telkin ederek, onları, çıplak bir boğazlamaya sürüklemekte, eşsiz nutuklar atmakta
Türk tarihine geçen: 'Size ölmeyi emrediyorum, sizler ölürken arkadan birliklerinizin yetişmesi için zaman kazanacaksınız' nutku, 57
Alay'a söylenmiştir
Avustralya Gelibolu müzesinde sergilenen bir sancağımızın önünde şu bilgiler var: 'Ey ziyaretçi, önünden geçmekte olduğun sancak, dünya müzelerinin en nadir eseridir
Gelibolu'dan getirilmiştir
Son askerin altında cansız yattığı bir ağaç dalında asılı bulunmuştur!'
Mermileri bittikten sonra elleriyle ve süngüleriyle gırtlak gırtlağa savaşan bu alayımızın tümü şehit olmuştur
Şefik Aker Paşa, Cemil Conk Paşa, Fahrettin Altay Paşa, Selahattin Adil Paşa ve Mustafa Kemal gibi daha nicelerinin hatıralarında Şahin Sırtı, Conkbayırı ve Kocaçimen muharebelerinde bu alaylarımızın kahramanlığı ayrıntılarıyla ve çok dokunaklı işlenir!
Topu, tüfeği, mermisi kalmayan, arkadan takviye alması imkansız, süngüsüyle düşman üzerine çullanmaktan başka hiçbir şansı kalmayan kahraman Şefik Aker ve Mustafa Kemal'in çaresizlikle askerlerine sabah akşam nutuk çekmesi
Onlara yalınkılıç, yumruk yumruğa kavgadan başka şansları olmadığını anlatması
Türk milletini
Fakru zaruretleri
Anadolu'yu
Yetimleri, öksüzleri, yokluğu, açlığı anlatması
Düşmanları anlatması
Silahsız askeri, yumruklarıyla, dünyanın en büyük mekanize birlikleri üstüne sürüklemeleri, dünya savaş tarihinde eşine bir daha rastlanmayacak, olağanüstü, masalsıdır!
Daha ilk gün düşmana yumrukları ve süngüleriyle çullanan 27
Alay'ın komutanı Şefik Aker ve ardından yetişen 57
Alay'ın komutanı Mustafa Kemal'in savaş tarihindeki tartışmaları sürmekte, çünkü, Enver Paşa ve Limon Von Sanders, ilk gün ani kararlarla büyük kayıplar verildiğini düşünürler
Şefik Aker'in iddiası, 'Acil ve ani kararla düşmanın önü kesilmeseydi, savaş başlamadan Çanakkale düşecekti', der
Ve birçok komutan hatıralarında, bu ilk dört gün içinde 27
ve 57
Alay'ın ani kararını destekler
Ayrıca, Şefik Aker ve Mustafa Kemal'in ani karar vermek zorunda kalması, arkadaki birliklerden hiç haber alınamamasıdır
Enver Paşa cepheyi ziyaretinde bu yüzden Mustafa Kemal'in yanına uğramaz
Mustafa Kemal işte o gün Enver Paşa'ya küser
Savaşın sonraki aylarında Mustafa Kemal, arkadaki, Anafartalar'a tayin edilir
O günlerin Time dergisi, Çanakkale Savaşı'na muhabir gönderir ve savaşı 'kavimler savaşı' olarak niteler
Çünkü İngilizler'in yanında, İskoçyalılar, İrlandalılar, Avusturyalılar, Yeni Zelandalılar, Gurkaslar, Çığlar, Pencabiler, Fransızlar ve Senegalliler omuz omuza savaşıyordu
Bizim birliklerimiz, geçtiğimiz beş yıl içinde, Balkanlar'da, Süveyş'te savaşmış, çok yorgun, hepsi Yozgatlı, Çankırılı, Trabzonlu ve özellikle İstanbullu çocuklardı
İstanbul çok yakın olduğu için ve sürekli takviye birlik istendiği için, İstanbul'dan savaşa erkek göndermeyen tek hane kalmadı
Bir de birlikte savaşa girdiğimiz için yanımızda Almanlar'ın beşyüz kişilik sembolik kuvveti vardı
İlk günkü savaşların en trajik yanı, 27
ve 57
Alay'ı çaresiz bırakan, 27
Alay'ın solyanını korumakla görevli 77
Alay'ın çözülmesi ve savaş dışı kalmasıdır
77
Alay korktu ve çalılıklara dağıldı
Sağa sola belirsiz ateş açıyor, hepsi başlarının çaresini düşünüyor
Kimi karın ağrısına tutulduğunu, kimi komutanını kaybettiğini bahane ediyor
Muharebenin en çetin safhasında 27
Alay'a takviye diye gelen 77
Alay, bir Arap birliğiydi
O kadar ruhsuzdu ki, cesed gömmek için verilen küçük aralarda keyifle nargile içiyorlardı
77
Alay, ordumuzun tüm birliklerinde büyük hayalkırıklığı yarattı
Tüm komutanlarımız hatıralarında, bu Arap birliği yerine ön cephede, yanımızda bir Türk birliği olsaydı, savaşın ön cephesinde bu kadar ağır kayıplar verilmezdi, deniyor
Düşmanın Arıburnu mu, Seddülbahir mi, Saroz Körfezi'nden mi çıkartma yapacağı tartışması, komutanların arasını açtı, sinir krizi geçirip, aklını kaybeden komutanlarımız oldu
Çünkü, Arıburnu'na çıkarılan birlikler 'göstermelik' olabilir, bütün kuvvetleri Arıburnu'na çıkartma yapılıyor diye buraya yığmak da çok tehlikeli olabilirdi
Sonraki aylarda
İngilizler 21 Ağustos'ta, tüm güçlerini toplayıp, büyük bir taarruza geçtiler
Bu taarruzda, İngiliz birlikleri içinde, İngiliz soylu ailelerinin en seçkin çocukları, hassa birliği, büyük kayıplar verince, İngilizler'in gözü korktu
Ve savaşı artık savunmaya, geri çekilmeye doğru düşünmeye başladılar
Sayısı hala tartışmalı, kırk, elli, yüz nakliye, savaş gemisi, aylarca İngiltere'ye, Londra'ya cesed taşıdı
Beşyüz bin asker çıkardılar sahile
Conkbayırı'na sürünerek çıkan beşyüz bin kertenkele
Hepsi gördü sonunda, neymiş, Çanakkale!
Mustafa Kemal'in 57
Alay'ı yönettiği yerin adı Kemalyeri konuldu
Bugün toprağı kazın, havada birbirine çarpışıp kaynaşmış mermiler bulacaksınız
Birbirlerinin gırtlaklarına sarılmış iskeletler göreceksiniz
Birbirinin kaburgasına süngü girmiş ve ikisi de karşılıklı dizçökmüş iskeletlerle karşılaşacaksınız
Boğaz boğaza, gırtlak gırtlağa böyle bir savaşı tarih yazmaz
Komutanlarımız hatıralarında 'Kahramanlarımız, uçarak düşmana hücum ettiler' diye yazıyor ve peşinden şöyle ekliyorlar: 'Buradaki uçarcası lafı bir benzetme değil, gerçekten uçtular
Conkbayırı tepesi uçurum, düşmanı kovalarken peşinden uçarak havada öldüler!'
Yaralanmayan Türk komutanı yoktur, askerler savaştan düşmesin diye, hepsi göğüslerindeki şarapnel parçalarını askere göstermez
Sedyeyle botürülen askerler, düşmanla biraz daha savaşamadım diye, kahırdan küfürler savuruyor
Kıpkırmızı sedye üstünde, yaralarından değil, savaştan geri kaldıkları için acıyla naralar atıyorlar
İşte o savaşın ön cephesinde savaşan Avusturyalı Anzaclar, tam seksen sene, hiçbir sene sektirmeden, her yıldönümü, gemilerle yine Arıburnu sahiline geldiler
Conkbayırı tepesinde onları gazi dedelerimiz bekledi
Bu sefer süngüyle değil, kollarını açarak, sarılmak için birbirlerine koştular
İnsanoğlunun büyük trajedisine yazılmış, çok ağlamaklı sahnelerdir bunlar
Mustafa Kemal'in topraklarımıza gömülen Anzac şehitliğine yazdığı o meşhur: 'Onlar artık bizim evlatlarımızdır' kitabesi, edebi olarak çok güçlüdür
Düşman gemileri günlerce Conkbayırı sırtını bombalıyor
İngiliz komutanları çok haklı, bu kadar bombardımana tek bir otun, tek bir böceğin yaşaması mümkün değildi
Türk siperleri tamamen paramparça edildi
Yeniden siper kazmak vakit alıyor
Kazılsa da fazla derin kazılamıyor
Bu 'paramparça', büyük toplarla tamamen yerin altına gömülmüş siperlerden, Türk askerlerinin yerin altından fışkırıyor gibi yeniden savaşa koşması, herkesin aklını başından aldı
Gerçekten 'aklını' aldı, çünkü çok sonra, geride kalan askerlerimiz, şehidlerimizin, yeşil sarıklıların yanımızda savaştığı gibi bir yığın hikaye anlattı
Bir yeşilsarıklı Türk birliği hikayesi, çok meşhurdur
Askerlerimiz siper için, şehid arkadaşlarının cesed bedenlerini kullanmakta
Türk askerleri, önündeki arkadaşının ölüsüne, yanına ve soluna tahta koyup, üstüne birkaç kürekle toprak atıp, cesed yüksekliğinden sipere giriyor
Bir komutanımızın hatırası: 'Siperde atış yapan askerim, ikide bir doğrulup önündeki kumula toprak atıyor, ayağa kalktığında düşmana hedef oluyor, 'ne yapıyorsun' dedim
Asker, düşman mermilerinin ölen arkadaşının üstündeki toprağı boşaltıp, arkadaşının bacaklarını, karnını dışarda bıraktığını, yeniden üstüne toprak atmam gerekiyor, diye cevap verdi'
Komutanlarımız hatıralarında, 'İngilizler bizi, zavallı Hintliler, uyuşuk Çinliler, ilkel Etiyopyalılar gibi kolaylıkla esir alıp burnumuza köle halkası takacaklarını sanıyorlardı', diyor
Bu savaş, ordularımıza komutanlık yapan Limon Von Sanders'in ve birçok komutanımızın özetlediği gibi, çeliğe karşı, etin ve kemiğin savaşıydı
Mevziler sekiz ay, yüz-yüzelli metre mesafeye kadar düştü, ancak, savaşın bazı bölümlerinde mevziler inanılmaz ama, beş metreye kadar düştü
Gemiler durmaksızın aylarca, bir ot, bir böcek kalması imkansız, gece gündüz dövüyor Şahinsırtı'nı, Conkbayırı'nı, Kocaçimen'i
Komutanımız atından iner inmez büyük bir top atışı parçalıyor atı, et parçaları, yüzüne çarpıyor, ya da, komutanımız haritası başındayken bir bombayla komuta ettiği bölüğün tümü bir anda havaya uçuyor
Ya da, düşman lağımcıları, yerin altından, otomatik kazıcılarla, muhtemelen motorlarla, bizim mevzilerin gizlice tam altına kadar gelip dinamitliyorlar
Mevzilerimiz, üç-dört minare yüksekliğinde havaya uçuyor
Mustafa Kemal anlatıyor, birinci siperdekiler hiç kurtulamamacasına düşüp ölüyor, arkalarında bekleyen ikinciler hemen siperlerine geçiyor, bir dakika sonra onlar da düşüyor, arkada bekleyenler, üç dakika sonra kendilerinin de öndekiler gibi öleceğini biliyor ve koşar adım yerlerini alıyorlar, onlar da ölüyor!