Yalnız Mesajı Göster

Nazım Hikmet Ran Şiirleri

Eski 08-24-2012   #17
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Nazım Hikmet Ran Şiirleri



Ahmed'in Hikayesi


Balkan harbinden önceydi Dokuz yaşındaydım Dedemle Rumelinde bir köylüye misafir olduk Köylü mavi gözlü ve

bakır sakallıydı Bol kırmızı biberli tarhana içtik Kıştı Rumelinin kuru çok bilenmiş bir bıçak gibi keskin

kışlarından biri


Köyün adını hatırlıyamıyorum Yalnız yola kadar bizimle gelen jandarma bu köyün insanlarını dünyanın en inatçı

en vergi vermez en dik kafalı köylüleri diye anlattıydı


Jandarmaya göre bunlar ne müslüman ne gâvurdular Belki kızılbaştılar Ama tam da kızılbaş değil


Köye girişimiz hâlâ aklımdadır Güneş battı batacak Yol don tutmuş Yolda cam parçaları gibi pırıldıyan kaskatı

su birikintilerinde kızıltılar


Köyün karanlığa karışmıya başlıyan ilk çitlerinde bizi bir köpek karşıladı İri alacakaranlık içinde kendi

kendinden daha kocaman görünen bir köpek Havlıyordu


Arabacımız dizginleri kastı Köpek atların göğüslerine doğru sıçrayıp saldırıyor


Ben «Ne oluyoruz?» diye başımı arabacının arkasından dışarı uzattım Arabacının kırbacı tutan kolu dirseğiyle

yüzüme çarparak kalktı ve yılan ıslığı gibi ince bir şaklamayla köpeğin başına indi Tam bu sırada kalın bir ses

duydum:


- Hey Vurduğunu köylü kendini kaymakam mı sandın?


Dedem arabadan indi Köpeğin kalın sesli sahibine «merhaba» dedi Konuştular Sonra köpeğin bakır sakallı

mavi gözlü sahibi bizi evinde konuk etti


Kulağımda çocukluğumdan kalan birçok konuşmalar vardır Bunlardan çoğunun mânasını büyüdükçe anlamış

kimisine şaşmış kimisine gülmüş kimisine kızmışımdır Fakat çocukken yanımda büyüklerin yaptığı hiçbir

konuşma mavi gözlü köylüyle dedemin o geceki konuşmaları gibi bütün hayatımın boyunca müessir olmamıştır


Dedemin yumuşak çelebice bir sesi vardı Ötekisi kalın hırçın ve inanmış bir sesle konuşuyordu


Onun kalın sesi diyordu ki:


— Hünkârın iradesi ve İranlı Molla Haydarın fetvasıyla Serezde çarşıda yapraksız bir ağaç dalına asılan

Bedreddinin çırılçıplak ölüsü iki yana ağır ağır sallanıyordu Geceydi Çarşının köşesinden üç adam belirdi

Birisinin yedeğinde kır bir at vardı Eğersiz bir at Bedreddinin asıldığı ağacın altına geldiler

Soldaki pabuçlarını çıkardı Ağaca tırmandı Aşağıda kalanlar kollarını açıp beklediler

Ağaca çıkan adam Bedreddinin uzun ak sakalı altından ince boynuna bir yılan çevikliğiyle sarılmış olan ıslak

sabunlu ipin düğümünü kesmeğe başladı Bıçağın ucu birdenbire ipten kaydı ve ölünün uzamış boynuna saplandı

Kan çıkmadı İpi kesmekte olan delikanlı sapsarı oldu Sonra eğildi yarayı öptü doğruldu Bıçağı attı ve

yarısından çoğu kesilen düğümü elleriyle açarak uyuyan oğlunu anasının kollarına bırakan bir baba gibi

Bedreddinin ölüsünü aşağıda bekliyenlerin kollarına teslim etti Onlar çıplak ölüyü çıplak atın üstüne koydular

Ağaca çıkan aşağı indi En gençleri oydu Çıplak ölüyü taşıyan çıplak atı yedeğinde çekerek bizim köye geldi

Ölüyü yamacın tepesinde kara ağacın altına gömdü Ama sonra hünkâr atlıları köyü bastılar

Atlılar gidince delikanlı ölüyü kara ağacın altından çıkardı Hani belki bir daha köyü basarlar da cesedi bulurlar

diye Bir daha da dönmedi


Dedem soruyor:


— Bunun böyle olduğuna emin misin?


— Elbette Bunu bana anamın babası anlattı Ona da dedesi söylemiş Onun dedesine de dedesi Bu böyle gider


Odada bizden başka sekiz on köylü daha var Ocağın kızıla boyadığı alaca aydınlık dairenin kıyılarında oturuyorlar

Arasıra bir ikisi kımıldanıyor ve bu alaca aydınlık dairenin içine giren elleri yüzlerinin bir parçası

omuzlarından bir tanesi kırmızılaşıyor


Bakır sakallının sesini duyuyorum:


— O gelecek yine Çırılçıplak ağaca asılan çırılçıplak gelecek yine


Dedem gülüyor:


— Sizin bu itikadınız diyor hırıstiyanların itikadına benziyor Onlar da İsa peygamber tekrar dünyaya

gelecektir derler Hattâ müslümanların içinde bile İsa peygamberin günün birinde Şamı şerifte gözükeceğine

inananlar vardır


Dedemin bu sözlerine O birden karşılık vermiyor Kalın parmaklı elleriyle dizlerini tuta tuta doğruluyor

Şimdi bütün gövdesiyle kırmızı dairenin içindedir Yüzünü yandan görüyorum Büyük düz bir burnu var

Kavga eder gibi konuşuyor:


— İsa peygamberin ölüsü etiyle kemiğiyle sakalıyla dirilecekmiş Bu yalandır Bedreddinin ölüsü kemiksiz

sakalsız bıyıksız gözün bakışı dilin sözü göğsün soluğu gibi dirilecek Bunu bilirim işte

Biz Bedreddinin kuluyuz ahrete kıyamete inanmayız ki dağılan fena bulan bedenin yine bir araya toplanıp

dirileceğine inanalım Bedreddin yine gelecek diyorsak sözü bakışı soluğu bizim aramızdan çıkıp gelecektir

diyoruz


Sustu Yerine oturdu Dedem Bedreddinin geleceğine inandı mı inanmadı mı bilmiyorum Ben dokuz yaşımda buna

inandım otuz bu kadar yaşımda yine inanıyorum

Alıntı Yaparak Cevapla