Yalnız Mesajı Göster

Japon Kültürü

Eski 08-20-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Japon Kültürü



BUDİZM2







2 Nedensellik Çemberi- bağımlılık ve Özgürlük- Ka


Buda ´ya göre varolan her şey nedenselliğin bir sonucu olarak vardır, boşluktan yokluktan oluşan bir evrende nedenselliğin döngüsüne takılan yokluk varlığa dönülür, her neden bir sonucu, her etki bir tepkiyi zorlar Evrenin değişmez yasası nedensellik (Karma) yasasıdır Ne başlangıcı ne de sonu olan evrende egemen olan yalnız doğa yasalarıdır Buda böylelikle tanrıların görevini yasalara yüklemiş, tanrıları gereksizleştirmişti Değil mi ki insanin geleceğini belirleyen nedenlerin zorladığını sonuçlardır, öyleyse insanin kendi eylemlerinin sonuçlarından kaçıp kurtulması olanaksızdır Bir çocuğun anasından beklediği gibi tanrıların bize sevecenlik göstermelerini, bizi bağışlamalarını bekleyemeyiz Eylemlerimizin sonuçlarından kurtulmanın bir yolu varsa, onu ancak kendi çabamızla kendimiz bulmalıyız


On iki halkalı kapalı bir zincir olarak temsil edilen nedensellik yasası:


1 Yanılgı yanlış düşüncelere yol açıyor

2 Bu düşünceler eğilimlere, karakter özelliklerinin biçimlenmesine ortam hazırlıyor

3 Buradan da bilinç oluşuyor

4 Bilincin bentle ben olmayanı ayırt etmesinden özne nesne ikiliği, ad ve beden ortaya çıkıyor

5 Bundan altı duyu alanı gelişiyor

6 Bu altı duyudan dolayı duyularla nesneler karşılaşıyor

7 Bu karşılaşmadan hoşlanma, hoşlanmama gibi duygular oluşuyor

8 Bu duygular isteklere, tutkulara dönüşüyor

9 istekler, tutkular bağımlılığa, insanin isteklerinin, tutkularının tutsağı olmasına, bireysel yaşam isteğine yol açıyor

10 Bundan da oluşuma bağımlılık ortaya çıkıyor

11 Oluşum doğuşa

12 Doğuşsa ihtiyarlık ve ölüme, ıstıraba, tedirginlik ve umutsuzluğa yol açıyor Buradan da gene yanılgı çıkıyor ortaya Buda ´nın yanılgıyı dizinin en başına koymasının nedeni olasılıkla bu döngüden tek çıkış yolunun bu halka olmasıyla açıklanabilir


İstekleri, tutkuları kışkırtan yanılgıdır ana yanılgıyı besleyen de gene istekler ve tutkulardır Kökünü yanılgıdan alan düşünceler, karar ve eylemlere dönüşüyor Düşüncelerimiz kararlarımızı, kararlarımız Eylemlerimizi belirlerken, eylemlerimiz de kararlarımızı etkileyip zorluyor Her düşünce sonrakileri sınırlıyor Biz kez tam bir özgürlük içinde bir şey düşünmüş olabileceğimizi varsaysak bile, ondan sonraki düşüncelerimizde ayni oranda özgür olamayacağımız açık Giderek özgürlük alanı kısıtlanıp daralıyor Şu anda ne olduğumuzu belirleyen dünkü düşüncelerimizdir


Bu gün kafamızdan geçen düşüncelerse yarinki yaşamımızı biçimliyor Yaşamımız

kesinlikle zihnimizin yaratısıdır Budist metinler dört tür bağımlılıktan söz ediyorlar


1 isteklerden, tutkulardan gelen bağımlılık

2 Yanlış görüşler, kanılardan kaynaklanan bağımlılık

3 Erdemli bir yaşamla ve kurallara tıpatıp uygun davranmakla kurtuluşa erişilebileceğini sanmaktan gelen bağımlılık

4 Sürekli ve değişmez bir ben ´in varlığına inanmaktan gelen bağımlılık isteklerimizin tümüne

yakın bir bölümü toplumun yapay olarak yarattığı gereksiz şeyler


Örneğin toplum bizi zeki bir adam gibi görünmeye isteklendiriyor Çevremizde beğenilen bir kimse olmak bize nelere mal oluyor ? Bunun karşılaştırmalı bir hesabini yapabilmiş olsak, harcadığımız bunca çaba, üzüntü, sıkıntıya değmeyeceğini anlayacaktık Başka insanların önüne geçememek, Başka insanlara üstün olamamaktan gelen ezikliklerin ardında hep ben yanılgısı yatıyor ama bu ben yanılgısını besleyen de toplumun özendirici etkisi Bir kere gözümüzü açıp ta bu koşturmacanın amaçsızlığını, anlamsızlığını görebilsek, bu koşullanmalar, biçimlenmeler etkisini yitirecek, ve bağımlılık da ortadan kalkacak O zaman ıstırap yerini özgürlüğümüzü yeni bastan kazanmış olmaktan gelen aşkın bir mutluluk duygusuna bırakacak, nedensellik döngüsünden kendimizi kurtarmış, daha doğrusu döngüyü ters yöne çevirmeyi başarmış olacağız insan kendini yanılgıdan nasıl kurtarır? Bu sekiz basamaklı yolla mümkündür Yanılgıdan kurtaran bilgiye çıkarımcı düşünceyle varılamaz Çünkü bu tür düşüncede özgürlük yoktur Budizm ´ görüsüne göre, bizi yanılgıdan kurtaracak bilgiye ancak sezgiyle erişilebilir insan yanıldığını, yanilmadigini; aldatılmadığını, aldatılmadığını; sevildiğini, sevilmediğini ancak sezgiyle anlayabilir Uyanan kimse karmanın elinde eli kolu bağlı bir oyuncak olmaktan kendini kurtarmış olur Koşullanmaya, biçimlenmeye bütünüyle karşı koyabilecek bir insan yok bu dünyada Yanında yada karşısında tutum almakla her zihnini sınırlamış oluyor Bizi düşündüğümüz gibi düşünmeye, davrandığımız gibi davranmaya iten ön koşullar, düşünsel yada duygusal zorunluluklar var Uyanınca bu zorunluluğu fark etmiş oluyoruz ve zorunluluk olmaktan çıkıyor Bu yüzden de karma değiştirilemez bir alın yazısı sayılmaz, uyanan kimse karmanın bağlarını da koparmış olur Eylemlerimiz er geç bize geri döner


Her eylemin iyi yada kötü sonuçları eninde sonunda eylemi yapana ulaşır Buda, kalıcı olan bir yaşamdan öbürüne aktarabileceğimiz, şu gövdemiz içinde saklanan bir şey olamayacağını anlatmaya çalışmıştı Öyleyse gene doğumla söz edilmek istenen neydi? Buda ´ya göre bir yaşamdan ötekine aktarılan ben yada ruh değil, yalnızca eylemlerimizin zorladığını nedensel sonuçlardır Bu senin gövden de değil, Başka birisinin gövdesi de değil Ona geçmiş eylemlerin (karma) ürünü gözüyle bakmak daha doğru olur Önceki bir yaşamda yaptıklarımın ödülü ya da cezası da değil Ben nedensellik zincirinin bir zorunluluğu olarak varım Eylemlerin bir sürekliliği var ama ben ´in de bilincin de sürekliliği yok Buda ´nın dilinde doğum ölüm döngüsü, yaşamların önceki yaşamların etkisiyle biçimlendiğini anlatmaktan öte bir anlam taşımıyordu


3 Nirvana


Nirvana, Batı ´da genelde anlaşıldığı gibi ölümden sonra değil, burada ve şu anda gerçekleştirilebilecek bir ruhsal durumdur istek ve tutkuların yok olması, Istırabın etkili olmayacağı bir iç barışa, iç suskunluğa, aşkın bir Mutluluğa erişmektir Nirvana ´ya erişme isteği de dahil olmak üzere tüm istek ve tutkular bırakılmadan, olanla, gelenle yetinmekten gelen iyimser bir yetingenlik kazanılmadan Nirvana gerçekleştirilemez Nirvana ´yı gerçekleştiren kimse bir yandan da günlük yaşamını normal haliyle sürdürüyor Eylemlerinin bir takım nedensel zorunluluklar (karma) yaratmaması da olanaksız elbette Nirvana ´ya erişen kimselerin tek farkı, bu zorunlulukların dışında kalmayı başarabilmesi Eylemlerinde beğenilmek, beğenilmemek gibi bir güdü etkin olmuyor, yaptığı islerden alkış beklemiyor, basarı ya da kazanç onu fazla sevindirmediği gibi başarısızlık ya da yitim de fazla üzmüyor Kuskusuz acı da çekiyor ama bunlara bilgece katlanmasını, olayların doğal akımına boyun eğmesini de biliyor Ben ´i aşınca bütünle bütünleşiyor Yarinin getireceklerine kaygısız, ben ´in doyumsuzluğundan gelen bütün sorunlara sırtını çevirmiş, şu yaşam nasıl yaşanmalıysa öyle yaşamaya başlıyor Özgürlük, coşku, aşkın mutluluk içinde, akıp gitmekte olan yaşam ırmağı içindeki yerinin bilincine erişiyor


Buda ´nın öğretisi, bir yandan ben ´i yokumsarken öbür yandan da bireyciliği en ileri götürmüş olan öğretidir insanin toplumun kendisine giydirdiği kişiliksiz kişilikten soyunup gerçek varlığıyla baş başa kalınca gerçeği olduğu gibi özümleyecek bir yeteneğe sahip olabileceğine inanıyordu Buda ölümden sonra ne olduğuyla ilgili sorulara yanıt vermek istemiyordu Böyle bir soruyla karşılaşınca ya susuyor, ya da söyle diyordu: Göğsünüze zehirli bir ok saplanmış olsa, oku çıkartmaya çalışacak yerde, oku atanın kim olduğunu, hangi kasttan, hangi soydan geldiğini, boyunu boşunu, oku atmaktaki amalini falan mi araştırmaya kalkardınız? Ben bir şeyi açıklamıyorsam bırakın açıklanmamış olarak kalsın Peki neden açıklamıyorum? Çünkü o şeyin açıklanması size hiç bir yarar sağlamayacaktır da ondan Çünkü bu sorulara yanıt aramak ne aydınlanmanıza, ne bağımlılıktan kurtulup özgürlüğünüzü kazanmanıza, iç suskunluğuna, gerçeğe ermenize, Nirvana ´ya erişmenize katkıda bulunabilir Buda öğretisinde hiç bir dogma, iç yaşantıyla doğrulanamayacak hiç bir inanç getirmemeye özen göstermiştir Varoluş, devingen gücünü nedensellikten alan sürekli bir oluşum, değişim sürecinden Başka bir şey değildir; varoluşun ardında Durağan bir öz, tözel bir nitelik yoktur Budizm ´de tözsüz, öz varlıksız bir nedensellik vardır


4Sekiz basamaklı yüce yol


-Tam görüş


-Tam anlayış Bu basamaklar kendimizi de, dünyayı da olduğu gibi, gerçek böylesiliğiyle görmeyi, adların biçimlerin gizlediği temel gerçeğin, her şeyin ıstırap, her şeyin oluşum, değişim içinde olduğu, kalıcı bir ben ´in, değişmeyen bir tözün olmadığını anlayışına ulaşmayı amaçlıyor


-Doğru sözlülük


-Tam davranış Bu basamak, özgür istencinizin ürünü olan, içten geldiği için, hiç bir amaç gütmeden yapılan davranıştır


-Doğru yaşam biçimi Yaşamını sağlamakta doğruluktan ayrılmamak, kendine yetecek olandan çoğunu elde etmeye çalışmamaktır


-Tam çaba, tam uygulama Her şeyin tam bir özenle, eksiksiz yapılmasıdır Bir Budist ´in oturması, kalkması bile büyük bir dikkatle yapılmalıdır Zihnini bencil düşüncelerden arıtmak sürekli bir uğraş olmalıdır Zihnin arıtılması, bencil düşüncelerden ayıklanması dört yüce duygunun yüzeye çıkmasına olacak sağlar: Sevecenlik, acıma, sevgi, yan tutmama


-Tam bilinçlilik


-Tam uyanıklık


Bu basamaklar meditasyonla ilgilidir Meditasyon Batı ´da anlaşıldığı gibi derin derin düşünme değil, düşüncenin aşılmasını, çıkarımcı düşünceden arıtılmış bir zihinle, salt bilinçli olmayı amaçlayan bir yöntem Tam bilinçlilik, tüm duyumların, duyguların, düşüncelerin ruhsal durumların ardında olacak biçimde bir alicilik, bir uyanıklık durumunu sürdürmektir Algının kapıları öylesine temizlensin ki, her algı hiç bir engelle karşılaşmadan bilince ulaşabilsin Sözcükler de bilinçle yaşantı arasına giren bir engel oluyor çoğu kez Sözcüklerden oluşan düşünceler durmadan bizi, iyi kötü, hoşa giden hoşa gitmeyen gibi ayrımlar yapmaya, yargılara varmaya kışkırtıyor Artık dünyayı olduğu gibi değil, kurgularla, soyutla, soyutlamalarla yani sözcüklerle dünyayı kavrıyoruz Gerçeğin sözcüklerle kavramlarla değil, ancak yaşantıyla kavranabileceğini savunan Budizm ´ sözcüklere, kavramlara tutsak olmak yerine onları tam olarak denetim altına almak istiyor


Budist meditasyonun özü nefes alıp verdiğinin ayırdında olmakla başlayan yaygın dikkattir insan nefes alıp verdiğine duyarlı olunca yaşadığının da farkında oluyor, geleceğe ya da geçmişse değil, kendini şu ana ayarlıyor, şimdide yaşamaya başlıyor, duyulara daha duyumlu, duygulara daha duyarlı oluyor; kendinden kopuk, kendinden habersiz yaşamaktan kurtarıyor kendini, yaşamla da kendiyle de bütünleşiyor Bu uygulamada yol almış kimse gövdesinde kendi istencine bağlı olmadan bir nefes alıp verme işleminin sürüp gittiğine duyarlı olmaya başlıyor Bu yaşamsal bir yaşantı olarak kendini açığa vuruyor, ve bu izlenim insanda iç barış, esenlik ve Mutluluğun oluşmasına yol açıyor Artık zihindeki karmasa yatışmıstır


Buda ´nın meditasyon yöntemi öyle dalıp gitmeyi kendinden geçmeyi değil, tersine sürekli uyanıklılığı, sürekli bilinçli kalmayı gerektiriyor Tam bilinçlilik gerçekleşince tam uyanıklık kendiliğinden gelir Burada tüm ikilikler yok olur; düşünenin düşünceden, bilenin bilinişten, öznenin nesneden kopukluğu diye bir şey kalmıyor; zihinle yaşantı arasındaki bölüntü kalkıyor Bütün bu ayrımların yaşantıyla ayırt edilecek somut bir gerçekliği olmadığını, bunların akıl yoluyla varılmış çıkarımlar olduğunu fark ediyorsunuz Size “bu benim, bu da benim düşüncem” yada “gören benim, bu da gördüğüm şey” diye ayrım yapmanıza olanak veren şeyin bir gözlemden daha çok, sözcüklerin ve mantığın aracılığıyla elde edilmiş bir kuramdan Başka bir şey olmadığını anlıyorsunuz

Alıntı Yaparak Cevapla