Yalnız Mesajı Göster

İlahi Armağan -62- Meclis

Eski 08-02-2012   #25
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlahi Armağan -62- Meclis




Rabb’in, yaratma işinden fariğ oldu O fasıl kapandı Herkesin rızkı, kısmeti O'na göre malûmdur Nasibini tam almadan buradan ayrılamaz
Allah'ın Zât’ından kendinizi koruyunuz Bütün arzularınızı O'nun kapısında toplayınız Yaratan'ı terk edip yaratılmışlara boyun eğme­yiniz
Sebepler, Hakk’ın Zât’ına karşı birer perdedir Şahın kapısından yüz çevirirsen, sana orası kapanır; sonra hangi kapının açılacağını düşün
Sır âlemini geliştirirsen nice setleri aşar Onların aşılması için kendine izafe, ettiğin hiçbir kuvvet yetmez
İman sahibi, Yaratan’ını talep ederek tabii arzularından geçer Bu yola devam ederken bir afet belirince günahlarına döner, hatalarını araştırır Malına, nefsine gelen afetin, din haddini aştığı için olduğu­nu anlar İman sahibi, başındaki afetin gitmesi için yalnız dua edip Hak’tan yardım talebinde bulunmaz; ayrıca günahlarını da hatır­lar Nefsine döner, yaptığı yanlış hareketler için onu sığaya çeker Bunda muvaffak olunca benliğine döner, teslim olur İşlerini Hakk’ın Zât’ına ısmarlar Bunları kalben yapar ve huzurunu bulur Artık onun bu güzel hâlinden sonra önüne açık kapı çıkar, oradan içeri dalar ve aradığını bulur Allah'a karşı ittikâ sahibi olana manevi yollar açılır
Hak Teâlâ tarafından kula salınan bela, tecrübe için olur Onun gelmesiyle kulun hangi renge girdiğine bakar
“Biz, onları, iyilik ve kötülüklerle deneriz(el-A’râf, 7/168) âyeti kerimesi bu manayı taşır
Âdemoğlunun kalbi, hayır ve şer, izzet ve zillet, zenginlik ve fa­kirlik hâlleri ile istikametini bulur Bu hâller durmadan değişir Bu değişiklik arasında kul, bütün nimetin Allah tarafından olduğunu an­lar ve şükür yolunu tutar Burada şükrün gerçek manası, tam manasıyla taattir Dilin ve diğer duyguların ilâhî kudret önünde sesini kesmesi ve aksülâmel göstermeden bütün hâllere sabırla karşı koy­masıdır İman sahibi, bunu benimsedikten sonra yaptığı yanlış işleri ve cürümleri itiraf etmesi icap eder Öyle olmalı ki, bir adımında hata olsa derhal anlamalı ve ikinci adımı iyilik olmalı Bunlar olun­ca ona şu müjde verilir: “İşte şahın kapısı, gir
İman sahibinin bir adımı şükür, diğeri sabır olursa muvaffaki­yet onu takip eder Ve şahın kapısını hemen görür Hemen o anda, bu gözün görmediği, kulağın işitmediği, beşer kalbinin hatırlayama­dığı şeyleri sezer Artık bundan sonra iyilik ve kötülük nöbetleri kal­kar, ilâhî âlemde karşılıklı konuşma, anlaşma, oturma hâli başlar
Ey Iraklı, bunlara aklın eriyor mu? Ve ey çizilen daire içinde dönen, bunlara aklın eriyor mu?
Ey ahmak, kalkman ve oturman ihlâs dışı… Halk için namaz kılar ve yine onlar için oruç tutarsın Gözlerin halkın yemek tabağında ve onların evinde…
Ey insan zümresinden ayrılan ve ey doğruların ve erenlerin sa­fından çıkan, bilmez misin ki, ben sizin büyüğünüzüm Sizi ayara vurur, neye yaradığınızı ve ne olduğunuzu açığa çıkarırım Çalış, gay­retini arttır; bu hâlini benden uzak et Kılıcını benden uzağa at
Ey cahilcik, hele sen hiçbir hâl üzere değilsin Hâline acırım, ko­puk iplerini bağlarım Sana daima nasihat ederim Çünkü ben, zın­dık, riyakâr ve bir deccâl olarak ölmenden korkarım Bu işin sonucu olarak da nifak ehlini bekleyen kabir azabı ile karşılaşmandan kor­karım Bunlardan emin olmak için bulunduğun kötü hâlleri kısma­ya ve yok etmeye bak; o hâllerden soyun, takva libasına bürün Ya­kında öleceğini bil, dolayısıyla takva hâline geç Bu sözlerimi senin için derim Aramızda bir düşmanlık yoktur Bu sebeple sözlerim başka bir maksada dayanmaz Ölünce dediklerimi hatırlarsın
Sâlih insanın görünüşü, hâlini anlatır Hakk'a tam arif olanın dili tutulur, ama Hak konuşturur, Hak'la zengin olurum, sıkıntılı hâlimi O'na arz ederim
Küçüktüm, bulunduğum yerde bana sesler gelirdi “Ey mübarek!” diye bir ses duyar ve kaçardım Ben yine gizlice ona benzer sesler duyarım ve bana “Seni hayır içinde görüyorum!” deniyor Fakat hiçbirine önem vermem
Kurtuluş yolunu arıyorsan bana uy Sohbetime devam et Ben­den kaçan birini görürsen, hemen damganı bas O münafıktır
İman sahibinin hem kalp gözü, hem de baş gözü bulunur Baş gözünü yumduğu zaman kalbi açılır; kalp gözünü kapadığı zaman da baş gözü açılır Her iki gözü ile Hakk’ın tasarrufunu, hikmetli işlerini ve tecellilerini görür
İman sahibi tam olursa Musa Peygamber’e gelen hitap ona da gelir Hak ona: “Sana peygamberlik vermem ve kelâmımı nasip etmemle seni insanlardan üstün tuttum; onların üzerine seni seçtim (el-A’râf, 7/144) buyurmuştu Sonra şu hikâyeyi anlatmıştı: Sen bir gün, koyun gütmekteydin Onlardan biri kaçtı Sen ardından koştun Sen de yoruldun, o da Tuttun, bağrına bastın Ve “Ey mübarek, neden kendini, ayrıca beni de yordun?” demiştin İşte perdelenmiş olmanın çeşitli sebepleri ve ilâçları var Onun baş­lıca tedavisi, sebepleri araştırmak, yapılan hatadan tevbe etmek ve Hakk'a karşı irfan sahibi olmaktır
Her bakımdan yol almış, masum ve mahfuz zatlar için, tekvinin lafı olmaz Tekvin sıfatı yolda yürümekte olanlara kendini gösterir Ülkeleri ve bölgeleri aşmadıktan sonra sana söz hakkı tanınmaz Karayı, denizi geçmeyince sana söz söyletilemez Halkın ve nefsin toprağını eş İlim ve hikmet deryasını aş, daha sonra sahile geç ve konuş
Allah yolcuları için ne gece, ne de gündüz vardır Onlara göre hepsi de birdir Yemekleri hasta gibi yerler Uyumaları bir nevi baygınlığa benzer Konuşmaları bir zaruret icabı olur Hakk'a arif olanın dili tutulur, ama o arzu ettiği takdirde, aletsiz, edevatsız konuşturur Di­lediğinin kapalı ağzını açar ve arzu ettiği gibi konuşturur Tertibin, hastalığın ve mühletin orada lafı olmaz Hakk'ın konuşturduğu zat için dilin bulunması şart değil Hakk'a karşı her şey aynıdır O'na karşı parmakla dilin ne farkı olabilir ki?
Öyle kullar vardır ki, onlar için ne perdelerin lafı olur, ne de herhangi bir bağın Kapı, kapıcı nedir ki? Onlar için izin ne ola ki? Sonra tayinin, azlin, şeytanın veya sultanın lafı mı olur? Ha cennet binaları, ha diğerleri Hepsi onlara karşı bir, eşit
Bugünü yitiren, ebedi ziyan içinde sayılır
İlk adımı atmadan, ikicisini neyinle özlersin? Birinci adım atıl­madan, ikinciye sıra gelmez İlk adım, kendi vücut evinden ayrılman­la başlar İkinci, Hakk'ın nimeti olarak alacağını alırsın Ve şöyle der­sin: “Âlemlerin Rabb’i Allah'a hamd olsun (el-Fâtiha, 1/2) Sonra O'nun kapısında durur, şu münacatı yaparsın: “Sana kulluk eder ve Senden yardım talep ederiz (el-Fâtiha, 1/5) O'nun tecelli yüzünü görünce secdeye var ve O'na yakın ol O'nun nimetine erdikten sonra, o nimetleri Hak’tan gayrına izafe etme
Sen müşriksin ve Allah'ın nimetlerini tağyir etmektesin Dolayısıyla Allah da sende mevcut nimetleri başka hâle soktu Küfür zünnarını kopar ve yanlış yoldan dön Bu hâlde senin dış hâline kim ba­kar? İçten tevbekâr ol Sırrını Rabb’in için temizle
Ey evlat, evlatçık! Peygamber’i düşün Ona nübüvvet geldik­ten sonra, hayli zaman o hâlini sakladı Yıllarca böyle gezdi Seneler birbirini tüketti; sonunda: “Rabb’inden sana indirileni tebliğ et!” (el-Mâide, 5/67) emrini aldı ve işe başladı
Sen bir şey görürsün, fakat saklamasını bilmezsin Evinde bir ku­maş hışırtısı duyacak olsan kapını açar, hemen satışa çıkarırsın Se­nin olduğunu nereden bilirsin? Belki o bir komşunun malıdır, sana emanet edilmiştir
Kalbin felah bulması şu dört şeye bağlıdır:
Birincisi, mideye inen her lokmaya dikkat
İkincisi, Hakk'a taat için bir gönül feragati
Üçüncüsü, elde bulunan iyilikleri korumak, keramet hâlini esirgemek
Dördüncüsü, Allah'ın Zât’ından alıkoyan her şeyi terk etmek
Bunların içinde en çok önem taşıyan, lokma işidir Onun için de, hiç bir tedbirin yok Bu hâl, tam şifa veren verâ hâlini bulmakla hâsıl olur Verâ sahibi olmak, insanı birçok hatalı işlerden koruduğu gibi Hakk'ın tecellisine dair bazı şeylere de vukuf peyda eder Dolayısiyle insana, din hududunu koruma arzusu aşılar
İman sahibi, yerken, içerken durur, dikkat eder Kitap ve Sünnet’in iznini alır, sonra yer Bir zaman böyle hareket eder; sonra Mevlâ’sına yakınlık duygusunu bulur Artık O'nun emrine göre yapar Yine O'nun emrine göre yapmaz veya yaptırmaz İman sahibi, daima Hakk'ın dileğine ve emrine uyar Bilgisi, Hakk'ın bilgisine bağlanır Bir kimseye yardım etmek isterse, O'nun yardımı ile yapar
Ölüm kapınızı çalmadan Hakk'a karşı ahdinizi tazeleyiniz Son­ra kasırga diner, toz kalkar ve perişan hâlinizi görürsünüz
Ey tembeller, cahiller ve gafiller, yakında hâlinizin perişan habe­rini alacak ve durumunuzu öğreneceksiniz
Bir sual: “Nefis ki, hain olarak tavsif ediliyor Onun verdiği fetvanın gerçeğe uymasını nasıl sağlayabilirim, doğruluğuna nasıl kani olu­rum?”
Bunun cevabı şudur:
Nefsini öldürüp yeni bir şekilde diriltmeye çalış Onu, hayrını şerrini bilen bir bilgin ve hayırda tam yer almış olarak bulmaya bak Kötü şehvet ve tat kapılarını ona kapa Uygunsuz arzulara karşı onu koru, hapse koy Ta o nefsin rengi soluncaya ve arzularını sır­rın emri ile alıncaya kadar onu serbest bırakma O nefis, böyle çetin bir mücadele sonundadır ki, kalbe döner
Allah yolcuları, çok kere gecenin gelmesini ve ayalin uyumasını arzularlar Kalpleri tamamen Allah'ta olmasına rağmen, evlat ve ayal yükü ağırlığını omuzlarında taşırlar İçten Yaratan'a bağlı olur, ama dıştan sebepleri elden atmazlar Dış duyguları daima, sebepler içinde oyalanır
Bir felâketin gelişinden önce Hakk'a kalbini bağlamış isen onun gelişi anında yalnız Hakk'a dönersin O felâkete, Hak’tan gayri açıcı göremezsin Ve görürsün ki, hayır ve şer O'nun katından geliyor Za­rar, fayda, izzet, zillet, zenginlik, fakirlik hep O'ndan oluyor

Alıntı Yaparak Cevapla