Yalnız Mesajı Göster

Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları

Eski 01-19-2011   #43
Şengül Şirin
Varsayılan

Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları



Yan yan bakmak: Düşmanca, kötü niyetle bakmak
Yapmadığını bırakmamak: Bütün kötülükleri yapmak, eziyet etmek

Yara açmak: 1 Bir şeyin yüzünde, özellikle de vücudun bir yerinde yara oluşmasına sebep olmak 2 Büyük dert, acı, üzüntü vermek”Onun sözleri içimde bir yara açtı

Yaraya merhem olmak: Acil ihtiyaçları karşılamak”Şu getirdiklerim yaraya merhem olur mu bilmem?”

Yardan atmak: Bir kimseyi aldatarak kazaya uğratmak, tehlikeli bir durumun içine itmek, türlü belâlara sokmak”İnsan dostunu yardan atar mıymış?”

Yarı buçuk: Tam değil, çok az, tamamlanmamış, baştan savma

Yarım adam: Güçsüz, sakat, zayıf, hasta kimse”Ben bir yarım adamım diye beni hor göremezsiniz!”

Yarım ağızlı (söylemek): İsteksizce, istemeye istemeye, gönülsüzce (söylemek)”Demek sizi de yarım ağızla davet ettiler

Yarım yamalak: Gelişigüzel, üstünkörü, eksik ve kusurlu”Ödevlerini bir daha yarım yamalak yapma!”

Yarından tezi yok: En kısa zamanda, çok çabuk, geciktirmeden

Yarı yolda bırakmak: Verilen desteği, yapılan yardımı sonuna kadar götürmemek”Sana nasıl güvenebilirim, beni kaç kez yarı yolda bıraktın

Ya sabır çekmek: Kötülüklere, sıkıntılara, üzücü olaylara karşı tepki göstermemeye çalışıp, Cenab-ı Allah`tan kendisine sabır vermesini istemek

Yaş Dökmek: Ağlamak”Senin için az yaş dökmedi ailen

Yaşını başını almış (olmak): Yaşı epeyce ilerlemiş olmak, yaşlanmış veya olgunlaşmış olmak”Yaşını başını almış bir adamdır, çekinmeyin, gidin, size olgun davranacaktır

Yaşını içine akıtmak: Hissettiği acıyı, ızdırabı, üzüntüyü belli etmemek; ağlamak isteğini bastırmak

Yaş tahtaya (yere) basmamak: Kolay kolay tuzağa düşmemek, uyanık davranmak”O, benim yaş tahtaya basmayacağımı iyi bilir

Yatağa düşmek: Hastalık yüzünden yatmak zorunda kalmak, ayağa kalkamayacak durumda olmak”Sizin yüzünüzden yatağa düştü çocukcağız

Yataklık etmek: Bir suçluya yardım etmek, onu gizlemek, barındırmak

Yatak yorgan yatmak: Çok hasta olmak”Bizim adam yatak yorgan yatıyor, ne yiyor, ne içiyor

Yatırım yapmak: Gelir amacıyla bir işe para yatırmak veya aynı amaçla önceden ortam hazırlamaya çalışmak”Biz o arsayı yatırım yapmak için aldık

Yavaş gel: “Atıp tutma, abartma, ölçüsüz konuşma” anlamında kullanılır

Yaya kalmak: 1 Taşıt ya da hayvana binmeden yürümek zorunda kalmak 2 Yardımcısız kalmak, güvendiği yer ve kişileri kaybetmek, istediği şeyi yapamaz olmak”İşte şimdi yaya kaldın, ne yapacaksın görelim?”

Yayan yapıldak: Çıplak ayakla, yayan”Onca yolu yayan yapıldak yürüyecek

Yaygarayı basmak: Bağırıp çağırmak, önemli bir nedeni olmadığı hâlde feryat etmek”Elinden şekeri alınınca yaygarayı bastı

Yaz boz tahtasına çevirmek: Bir konuda birbirine uymayan kararlar almak, kararsızlık yüzünden bir konuda sık sık fikir değiştirmek

Yedeğe almak: Bağlayarak arkasından çekip götürmek
Yedi canlı: Pek çok ölüm tehlikesi geçirip sağ kurtulan insan ya da hayvan”Yedi canlı mısın nesin, nasıl kurtuldun o kazadan?”

Yedi düvel: Bütün devletler, herkes, bütün dünya”İstiklâl Savaşı`nı yedi düvele karşı verdik biz

Yediden yetmişe: En büyüğünden en küçüğüne, eli ayağı tutan herkes”Halk yediden yetmişe silâhlanmış düşmanı bekliyordu

Yediği naneye bak: Yersiz, uygunsuz iş yapanlar için kullanılır
Yedi iklim dört bucak: Hemen her yer, bütün dünya”Yedi iklim dört bucak dolaştı durdu

Yedi kat yabancı: El, ne akraba, ne tanıdık, hiçbir yakınlığı yok”Yedi kat yabancıyla iş yapmam diyor

Yeğ tutmak: Bir şeyi bir şeyden daha önemli görüp tercih etmek”Kim ki öbür dünyayı bu dünyaya yeğ tutar, o kazanmıştır

Ye kürküm ye: Saygının kişiliğe karşı değil, zenginliğe, varlığa, giyim ve kuşama karşı gösterildiğini anlatmak için kullanılır

Yele vermek: 1 Boşuna harcamak 2 Savurmak”Bütün parayı yele vermek zorunda mıydın?”

Yelkenleri suya indirmek: Israrından, iddiasından, direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini kabul etmek; yüksekten atıp tutmayı bırakarak yumuşamak”Yelkenleri nasıl da suya indi dediğini yaptıramayınca

Yel yeperek yelken kürek: Telâş içinde, çok acele olarak, heyecanla
Yemeden içmeden kesilmek: Bir üzüntü, korku ya da heyecan sebebiyle yiyemez duruma gelmek, iştahı kapanmak”Yemeden içmeden esildi, âşık mıdır nedir?”

Yeme de yanında yat: İstek uyandıran, görünüşü çok çekici olan, çok lezzetli yemekler için kullanılır

Yemin etsem başım ağrımaz: “Gerçek olduğundan eminim, bu konuda yemin de edebilirim” anlamında kullanılır

Yenilir yutulur gibi değil: 1 Yenmeyecek nitelikte (yiyecekler için) 2 Aşırı, çok pahalı 3 Çok ağır, kabul edilmez (söz) 4 Kendisiyle başa çıkılamayacak durumda olan”Doğrusu yenilir yutulur gibi değildi o sözler

Yer almak: 1 Bir şey yapanların arasında bulunmak 2 Adına ayrılan yerde bulunmak”Şiir komisyonunda sen de yer aldın mı?”

Yer cücesi: Ufak tefek olduğu gibi kurnaz, fitneci, çok bilmiş kimse

Yer demir gök bakır: “Hiçbir yerden yardım alma umudu kalmadı, bütün kapılar kapalı, yardım imkânları ortadan kalktı, kime baş vurdumsa elim boş döndüm” anlamında çaresizliği anlatmak için kullanılır

Yerden yere çalmak: Çok hırpalamak, acınacak duruma düşürmek, zor durumlarda bırakmak”Bütün milletin içinde yerden yere çaldı delikanlıyı

Yere bakan yürek yakan: Uslu, uysal, sessiz görünüp gizliden gizliye ve sinsice dolap çeviren, kötülük yapan kimse”Desene yere bakan yürek yakan cinstenmiş o da

Yere göğe koyamamak: Çok önem vermek, nasıl ağırlayacağını ve memnun edip mutlu kılacağını bilememek

Yer etmek: 1 İz bırakmak 2 İyice yerleşmek”Bu sözler kulağına iyice yer eder umarım

Yerinde duramamak: Sürekli hareket etmek, kıpırdanmak, sabırsızlanmak, içi içine sığmamak, eyleme geçmek için telâş içinde dolaşmak”Gelecekleri haberini alınca ne yapacağını şaşırdı; yerinde duramıyor, sağa sola koşturup duruyordu

Yerinden oynamak: 1 Bulunduğu bir yerden ayrılmak 2 Hareketli, heyecanlı, gürültülü, karışık bir zaman yaşamak”O büyük kahramanın dönüş haberi gelir gelmez şehir yerinden oynamıştı sanki!”

Yerinden oynatmak: Yerini değiştirip başka bir yere kaldırmak”Sakın bu vazoyu yerinden oynatmayın

Yerinde saymak: 1 Yürür gibi yaparak hep aynı yerde ayaklarının birini kaldırıp birini basmak 2 Hiç gelişme, ilerleme gösterememek”Okullar neredeyse kapanacak ama bizim çocuk hâlâ yerinde sayıyor, okumayı bir türlü sökemedi

Yerinde yeller esmek: Yok olmak, artık bulunmamak”Gittiğimde ayakkabıların yerinde yeller esiyordu

Yerin dibine geçmek: 1 Çok utanmak, sıkılmak 2 Kaybolmak, göze görünmez olmak”Şuradaydı ama bulamıyorum, yerin dibine geçti sanki!”

Yerine geçmek: 1 Görevden ayrılan birinin yerine geçmek 2 Bulunmayan bir nesnenin yerine kullanılabilmek”Emekli olan müdürün yerine geçmek için iki müdür yardımcısı yarışa tutuştular

Yerini bulmak: 1 Aradığı bir yeri bulmak 2 Yerine gelmek 3 Kendine uygun durumu, mevkiyi bulmak”Yerini bulursam kızımı vermekte gecikmeyeceğim

Yerini doldurmak: 1 Daha önce görevinden ayrılan, yerine geçtiği biri kadar başarılı olmak 2 Yerinin adamı, görevinin üstesinden gelir olmak”Bakalım yerini doldurabilecek mi?”

Yeri yurdu belirsiz: Serseri; ne iş yaptığı, nerde kaldığı, nereli olduğu bilinmeyen”Yeri yurdu belirsiz bu adama yüz verme demedim mi?”

Yerle bir etmek: Bir yeri yakıp yıkmak, tahrip etmek, temeline kadar söküp dağıtmak, taş taş üstüne bırakmamak”Koca kenti bir saat bombalayıp yerle bir ettiler

Yerli yersiz: Uygun olsun olmasın, uygun zamanı kollamadan”Yerli yersiz konuşup duruyor geveze adam

Yer tutmak: 1 Bir yeri kaplamak 2 Birine bir yer ayırmak”Salonda yer tutmak yasaktır!”

Yer vermek: 1 Önemini belirtmek 2 Kendi yerini bir başkasına vermek 3 İmkân tanımak”Bu fikre de yer vermeliyiz

Yer yarılıp içine girmek: 1 Çok utanmak 2 Yitirilen şey bir türlü bulunamamak”Yer yarılıp içine girdi sanki, önceki gün şurada duruyordu

Yer yerinden oynamak: Bir olay toplumda telâş, heyecan, gürültü, patırtı, kargaşa oluşturmak”Bu kaleyi de zapdedersek yer yerinden oynayacak, bizi kimse tutamayacak artık

Yeşil ışık yakmak: Bir şeyin olmasına izin vermek, göz yummak”Onların bize yeşil ışık yakacaklarını hiç sanmıyorum

Yılan hikâyesi: Bir türlü sonuca bağlanamayan, çözümlenemeyen, uzayıp giden (mesele ya da iş)”Yılan hikâyesine döndü iş, ne yapacağız şimdi?”

Yılanın kuyruğuna basmak: Zararı dokunacak, kötülük yapacak bir kimseye ilişmek ya da sataşmak yoluyla fırsat vermek

Yıldırımları (veya şimşekleri) üstüne çekmek: Kimi davranışlarıyla pek çok kimseyi kızdırarak eleştirilere, saldırılara yol açmak”Bu hareketlerinle şimşekleri üzerine çekiyor, hepimizi tehlikeye atıyorsun

Yıldırımla vurulmuşa dönmek: Ansızın ortaya çıkan kötü bir durum karşısında sarsılmak, ne yapacağını bilemez olmak, bitkin ve şaşkın bir duruma düşmek”İflas haberini duyunca yıldırımla vurulmuşa döndü, oraya yığılıp kaldı

Yıldızı barışmamak: Aralarında görüş, düşünce ve duygu ayrılıkları bulunup birbirlerinden hoşlanmamak, birbirleriyle iyi geçinmemek, anlaşıp uyuşamamak”Şu adamla yıldızım bir türlü barışmadı gitti


Yıldızı parlamak: Çok başarılı olup herkesin dikkatini çekecek duruma gelmek, ün kazanmak”Yıldızı parladığı bir sırada hayata veda etti


Yıldızı sönmek: Ününü ve itibarını kaybetmek”Yıldızının bu kadar çabuk söneceği kimin aklına gelirdi ki!”


Yiğitlik sende kalsın: “Karşısındaki anlamasa da hoşgörü göster, özveride bulun, ılımlı davran, böylelikle soylu davranışını göstermiş olursun” anlamında bir anlaşmazlığa son vermek için taraflardan birine söylenir

Yiyip bitirmek: 1 Parayı tüketinceye dek harcamak 2 Yemeği sonu gelinceye kadar yemek 3 Birini üzmek, tedirgin etmek, devamlı hırpalamak”Senin bu hareketlerin beni yiyip bitirdi!”


Yok canım!: 1 Gerçek mi, öyle mi? 2 Hayır inanmam, doğru değil bu!”Yok canım, değil ona gitmek, hiç görmedim bile

Yok devenin başı!: “Daha neler, çok abartıyorsun, bu sözlere inanmam” anlamında, söylenenlere inanılmayacağını anlatmak için kullanılır

Yok pahasına: Son derece ucuz, değerinin altında bir fiyata, ölü fiyatına”Yok pahasına sattılar evi, yazık oldu

Yol açmak: 1 Yeni bir yol yapmak 2 Herhangi bir sebepten ötürü kapanmış yolu açmak, geçilir duruma getirmek 3 Birinin geçmesi için kenara çekilip geçme önceliği tanımak 4 Bir olayın başlamasına sebep olmak, öncülük etmek”Onun bu çıkışı özgürlük hareketinin başlamasına yol açtı

Yola çıkmak: 1 Bir yere gitmek üzere bulunduğu yerden ayrılmak”Sabah erkenden yola çıkacaklarmış

Yola düşmek: Bir zorunluluk sebebiyle yola çıkmak, yol almaya başlamak”Çabuk olun, onlar yola düşmüşlerdir bile

Yola gelmek: Ters tutumunu düzeltmek, uslanmak, istenilen biçimdeki davranışı kabul etmek”Kaygılanma, eninde sonunda yola gelecektir

Yola getirmek: Birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek

Yol almak: 1 Çıkılan yolda ilerlemek”Bir saatte epey yol alırız” 2 Mesleğinde ilerlemek”Kaynakçılığa başlayalı çok olmadı ama oldukça yol aldı

Yol aramak: Bir meseleye çare bulmaya çalışmak, imkân aramak”Bu çıkmazdan kurtulmak için bir yol arıyoruz fakat bulamıyoruz

Yol bulmak: Bir çözüm, bir çare bulmak”İnşallah bir yolunu bulur, öderiz borcumuzu

Yoldan çıkmak: 1 Bir taşıt bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak 2 Kötü yola sapmak, doğru yoldan ayrılmak, azgınlığa düşmek”Komşunun çocuğu iyice yoldan çıkmış, ne yaptığını bilmiyor



__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla