Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü

Eski 01-19-2011   #15
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü



Dişini sıkmak: Darlığa, sıkıntıya dayanmak; her türlü zorluğa katlanmak”Biraz daha dişini sıkmalısın, inşallah yakında rahata kavuşacağız

Dişini tırnağına takmak: Çok büyük zorluklara, sıkıntılara, darlıklara katlanarak bütün gücünü kullanıp çalışmak”Biz bu evi dişimizi tırnağımıza takarak yaptık, yıkmalarına izin vermeyeceğim!”

Diş kirası: 1 Eskiden sarayda ya da konaklarda zenginlerin iftara çağırdıkları yoksullara verdikleri armağan veya para 2 Harcadığı emek dışında bir kimsenin fazladan sağladığı çıkar

Dişinin kovuğuna bile gitmemek: Çok az gelmek (yiyecekler için)”Açlıktan kırılıyorduk, önümüzdeki yiyecekler dişimizin kovuğuna bile gitmeyecek kadardı

Diz boyu: Dize kadar (yükseklik veya alçaklık için)”Çukuru diz boyu kazmışlardı

Diz çökmek: 1 Dizini yere koyarak oturmak 2 Teslim olmak”Düşman askerleri önümüzde diz çökmüşlerdi

Dize gelmek: Teslim olmak, boyun eğmek, yenilmek, güçlünün buyruğunu kabullenmek”Bizim kitabımızda dize gelmek yoktur!”

Dize getirmek: Kendisine karşı geleni alt ederek buyruğunu dinler duruma getirmek, boyun eğdirmek”İki saatte düşmanı dize getirebiliriz

Dizgini (dizginleri) ele almak: Yönetimi ele geçirmek, işi kendisi yönetmeye başlamak”Dizginleri ele almazsak fabrika kargaşa içinde boğulup kalacak, üretim yapılamayacak

Dizginleri salıvermek: Başıboş bırakmak, sıkı tuttuğu yönetimi gevşetmek”Yönetim, dizginleri salıverince insanlar rahat bir nefes aldılar

Dizini dövmek: Çok pişman olmak”Çocuklarını küçük yaşta eğitmezsen sonradan dizini döversin


Dizinin (dizlerinin) bağı çözülmek: Korkudan, heyecandan, yorgunluktan ayakta duramayacak hâle gelmek”Yokuşu çıktım ama dizlerimin de bağı çözüldü

Dizlerine kapanmak: Yalvarmak, kendini küçük düşürecek kadar çok yalvarmak, başını dizlerinin üzerine koymak”Göreceksin, günün birinde dizlerine kapanacak babasının

Dobra dobra söylemek: Hiçbir şeyden çekinmeden, sözü eğip bükmeden, dosdoğru, açık açık konuşmak”Dobra dobra konuşan insanları severim

Doğmamış çocuğa don biçmek: Henüz ele geçmemiş bir şey, gerçekleşmesi kesin olarak bilinmeyen bir durum için hazırlık yapmak

Dokuz doğurmak: 1 Bir işi güçlükle ve sıkıntı içinde sonuca ulaştırmak 2 Merakla, heyecanla, sabırsızlıkla, sıkıntı çekerek beklemek”İşe geç kalmıştı, yeni araba gelinceye kadar dokuz doğurdu


Dokuz köyden kovulmuş: Geçimsizliği, hatalı davranışları yüzünden birçok yerden atılmış kimse


Dolap çevirmek: Hile, düzen ve dalavere ile iş yapmak”Yine ne dolap çeviriyor acaba?”


Dolma yutmak: Kanıp aldanmak”Ona dolma yutturacağını hiç sanmam!”

Dolu dizgin: 1 Son hızla (süvari ve at arabası için) 2 Önüne geçilemeyecek biçimde, çok fazla olarak”Kinlerimizi dolu dizgin salıverdik düşmanın üstüne
Doluya koydum almadı, boşa koydum dolmadı: İçinden çıkılamayan güç bir durum karşısında söylenir “Her yolu denedim, çözüm yolu bulamadım” anlamına gelir

Domuzdan kıl çekmek: Sevilmeyen, eli sıkı olan, cimri bir kimseden bir şey alabilmek”Domuzdan bir kıl koparmak kârdır

Don gömlek: Çıplak, üzerinde sadece don ve gömlek var denilecek kadar soyunmuş hâlde”Adamı, don gömlek kalacak kadar soydular


Dostlar alışverişte görsün: Gösteriş olsun; amaç iş yapıyor görünmek, iş yapmak değil”Güya çalışıyor, dostlar alışverişte görsün!”


Dökülüp saçılmak: 1 Bir şey uğruna fazla para harcamak, masraf etmek 2 Soyunmak, çok açık giyinmek”Düğün yapıyorum diye sakın dökülüp saçılma, yoksa kendini toplayamazsın


Dört ayak üstüne düşmek: Tehlikeli bir durumdan hiç zarar görmeden kurtulmak”Nasıl oluyor da, bu adam hep dört ayak üstüne düşüyor?”


Dört başı mamur: Her yanı bakımlı, elverişli, güzel, tam istenildiği gibi”Alırsam dört başı mamur bir ev alacağım


Dört dönmek: Bir işi yapmak için korku, heyecan, telâş, şaşkınlık içinde sağa sola koşmak, çare aramak”Kadıncağız haberi alır almaz odanın içinde dört dönmeye başladı


Dört elle sarılmak: Yapacağı işe büyük bir önem verip özen göstererek girişmek”Başarılı olmak mı istiyorsun, dört elle sarıl işine!”


Dört gözle beklemek: Özleyerek, çok isteyerek, büyük bir sabırsızlıkla beklemek”Annemin yolunu dört gözle beklemeye başladım


Dudak bükmek: Umursamamak, beğenmemek, küçümsemek”Yeni alınan elbiseye şöyle bir dudak büküp geçti


Dudak ısırmak: Hayret etmek, şaşırmak”Beni karşısında görünce dudağını ısıracak eminim


Dudak ısırtmak: 1 Hayran bırakmak 2 Şaşkınlığa, hayrete düşürmek”Yazdığı son kitabıyla dudak ısırttı herkese


Duman attırmak: Geride bırakmak, zor duruma düşürmek, birini yıldırmak”Silâhını çeken komutan etrafa duman attırmaya başladı


Duman etmek: Bozmak, ortalığı dağıtmak, yok etmek; yenmek, birine karşı başarı sağlamak”Askerler ortalığı toz duman ettiler

Dumanı üstünde: 1 Çok taze (sebze ve meyve için) 2 Çok yeni, üzerinden zaman geçmemiş”Şu elmalara bak, daha dumanı üstünde bunların

Duman olmak: 1 Ortadan kaybolmak 2 Durumu, düzeni, işi bozulmak Kötü olmak”Çabuk duman ol buradan, gözüm görmesin seni!”

Durduğu yerde: 1 Hiç gereği yokken 2 Kolaylıkla, hiç emek ve çaba harcamadan”Adam durduğu yerde para kazanıyor, anlamadım bu işi!”

Durup dinlenmeden: Sürekli olarak, ara vermeden, arka arkaya”Yıllar yılı durup dinlenmeden çalıştım sizin için


Durup dururken: 1 Birden bire, ansızın 2 Hiç gereği veya sebebi yokken”Durup dururken bir tokat attı arkadaşına

Dut yemiş bülbüle dönmek: Susmak; konuşkanlığını, sevincini, neşesini yitirmek; sesi çıkmaz olmak”Onu dut yemiş bülbüle döndürmezsem bana da Hasan demesinler!”

Düğüm noktası: Bir meselenin sonuçlandırılması için çözülmesi, açıklığa kavuşturulması gereken en güç yanı”Biz işin daha düğüm noktasını tespit etmiş değiliz ki!”


Düğün bayram etmek: Çok sevinç duymak, topluca neşeli bir duruma kavuşmak”Ağabeyim savaştan sağ salim dönünce ailece bayram ettik

Düğün evi gibi: Çok kalabalık ve telâşlı görülen yer”Hayrola, dün akşam sizin sokak düğün evi gibiymiş!”


Dümen çevirmek: Düzen kurup, hileli iş yapmak”Yine ne dümen çeviriyorsunuz siz?”


Dümen kırmak: Yön değiştirmek


Dümen suyunda gitmek: Birine bağımlı olmak, birinin tuttuğu yolu izlemek, hemen her şeyde ona uyarak onun istediğini yapmak”Başkasının dümen suyundan gidenler kişiliklerini bulamazlar


Dünkü çocuk: Deneyimi az, toy acemi”Dünkü çocukların aklına ihtiyacım yok benim

Dünya başına yıkılmak: Dara düşmek, felâkete uğramak, umutlarını yitirmek, çok üzülüp acı çekmek”Trafik kazasında kocasını ve iki çocuğunu kaybeden kadının dünyası başına yıkılmıştı


Dünya bir araya gelse: “Bütün insanlar engel olmaya kalksa bile, asla, hiçbir zaman, kim ne derse desin” anlamında, yine bildiğini yapma durumu için kullanılır”Dünya bir araya gelse de ben o adamla barışmam


Dünyadan elini eteğini çekmek: Bir kenara çekilip toplum ile ilişkisini kesmek, toplumun yaşayışına karışmaz olmak, daha çok ibadetle meşgul olmak ve dünya işleriyle ilgilenmez olmak”Bizim komşu her nedense dünyadan elini eteğini çekti, görünmez oldu sanki


Dünyadan haberi olmamak: Çevresinden, çağından ve çağının getirdiklerinden, zamanında yaşanan hayattan haberli olmamak”Sen dünyadan haberi olmayan bir adamsın, ne anlarsın bu işten, lütfen karışma!”


Dünya gözü ile: Ölmeden önce, yaşarken”Dünya gözü ile Almanya`daki kardeşimi bir daha görsem


Dünyalar onun olmak: Oldukça çok sevinmek”Babası istediği oyuncağı getirince dünyalar onun oldu sanki


Dünyanın kaç bucak olduğunu anlamak: Dünyada insanın başına neler gelebileceğini öğrenmek, zorluklarla karşılaşmak, tecrübe kazanmak”Elbet sen de bir gün dünyanın kaç bucak olduğunu anlayacaksın

Dünyanın öbür ucu: Çok uzak yer”Ali de dünyanın öbür ucunda oturuyor

Dünya yıkılsa umurunda değil: Hiçbir şeyle ilgilenmemek, umursuz olmak, sorumluluk duymamak”Sakın `dünya yıkılsa umurumda değil` deme bana

Dünyayı toz pembe görmek: İyimser olmak, üzücü durumlara bile iyi gözle bakmak”Bırak artık şu dünyayı toz pembe görmeyi, aç gözlerini!”

Düşe kalka: 1 İşi kimi zaman iyi, kimi zaman kötü olarak güçlükle, uğraşa uğraşa (yapmak) 2 Biriyle yakın ilişki kurarak”Sokak serserileriyle düşe kalka iyice bozuldu, sapıttı

Düşeş atmak: Umulmadık bir başarı kazanmak”Düşeş attı bizim oğlan, şimdi yanına da yaklaştırmaz kimseyi


Düşman çatlatmak: Nisbet yapmak, iyi durum ve başarılarıyla düşmanı kızdırmak ve kıskandırmak”Düşman çatlatmakta da üstüne yok senin!”

Düşman kesilmek: Düşman olmak, düşman gibi görünüp tavır almak”Yalnız benim değil, bütün ailenin düşmanı kesilmişti


Düşünüp taşınmak: Bir meseleyi enine boyuna tartmak, konuyu bütün yönleriyle incelemek, iyice düşünüp ona göre davranmak”Acele etme, düşünüp taşın öyle karar ver


Düşüp kalkmak: 1 Yakın arkadaşlık etmek 2 Yasa ve gelenek dışı kadın ve erkekle birlikte yaşamak veya sık sık bir araya gelmek”Seni bu hâle getirenler düşüp kalktığın arkadaşlarındır Hâlâ anlamadın mı?”


Düttürü Leylâ: Gülünç, tuhaf, daracık ve kısacık giyinmiş kadın”Sana hiç yakışmamış, düttürü Leylâ gibi olmuşsun



__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla