Şengül Şirin
|
Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü
B HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER
Baba adam: Ağır başlı, iyi yürekli, olgun, hoşgörülü, yaşlıca adam”Ne baba adammış meğer, ailesinden değil, komşularından bile kimseyi ihmal etmedi”
Babası tutmak (veya babaları üstünde olmak): Çok fazla öfkelenmek, kızgınlığı her hâliyle belli olmak”İş meselesini konuşamadım, çünkü babaları üstündeydi odasına girdiğimde”
Babana rahmet: “Yaptığın iş, söylediğin söz çok yerinde; Allah senden razı olsun” anlamında hoşnutluk, memnunluk bildirmek için kullanılır
Baba ocağı (evi veya yurdu): Dededen, babadan kalma ev; toprak, yurt”Borçları yüzünden baba evini satmak zorunda kaldı”
Babasının hayrına (mı?): Hiçbir çıkar gözetmeksizin”Babasının hayrına mı yaptı sanıyorsun senin işini?”
Bağ bozmak (bağbozumu): 1 Bağda son kalan ürünün toplanması 2 Bu işlerin yapıldığı mevsim (güz), gün”Bağbozumu besmele ile başlarsa bereketli olur”
Bağrına basmak: 1 Kucaklamak, kolları ile sararak göğsüne yaslamak 2 Birini gözetip kayırmak, koruyup yetiştirmek”Amcası, yeğenini bağrına basmakta geçikmedi”
Bağrına taş basmak: Uğradığı zarara, felakate sesini çıkarmadan katlanmak”Evi yıkılan Hasan bağrına taş basmaktan başka bir yol bulamadı”
Bağrını delmek: İçine işlemek, pek dokunmak, dertli olmasına yol açmak”Yurdundan kovulması, şairin bağrını deldi”
Bağrı yanık: Çok acı çekmiş; dert, sıkıntı, darlık, kahır görmüş; yaslı”Nice bağrı yanık insanlar yaşamış bu topraklarda”
Bahse girmek: Görüşünde veya iddiasında haklı çıkacak tarafa bir şey verilmesini kabul eden sözlü anlaşma yapmak”Erken kalkmak konusunda onunla bahse girdik”
Bahtı kara: Mutsuz, dertten kurtulamayan, işleri hep ters giden”Allahım, şu bahtı kara kuluna yardım et de düzlüğe çıksın!”
Baklayı ağzından çıkarmak: Sabrı tükenip o zamana kadar sakladığı şeyleri söylemek”Yeter artık, çıkar ağzından şu baklayı!”
Bal alacak çiçeği bilmek: Çıkar sağlanacak yeri veya şeyi bulmak, bu konuda nasıl hareket edileceğini bilmek”Onun bal alacak çiçeği bilmede üstüne yoktur”
Baldırı çıplak: İşsiz güçsüz, serseri, başı boş, ayak takımından”Sokaklar baldırı çıplaklardan geçilmiyor”
Bal dök (de) yala: Bir yerin çok temiz, pırıl pırıl olduğunu anlatmak için kullanılır”Odayı öyle elden geçirmiş ki bal dök de yala!”
Balgam atmak: Bir iş ya da konu üzerinde kuşku uyandıracak söz söylemek”Lütfen sus, ortaya bir balgam atıp da insanı huzursuz etme”
Bal gibi: 1 Çok tatlı 2 Çok iyi, adamakıllı, pekâlâ”Bal gibi iş, daha ne duruyorsun?”
Balık etinde: Ne şişman, ne zayıf; biçimli, kilosu yerinde olan
Balık istifi: Çok sıkışık bir durumda”Otobüs, balık istifi gibi yerleşmiş insanları zor taşıyordu”
Balık kavağa çıkınca: Gerçekleşmesi mümkün olmayacak işleri anlatmak için kullanılır”O kız, o çocukla ancak balık kavağa çıkınca evlenir”
Balon uçurmak: İlgililerin ne diyeceklerini anlamak veya insanların telâşlanmalarını sağlamak amacıyla aslı olmayan bir haber yaymak”Askerliğin kısalmasıyla ilgili bir balon uçurdu, buna sonra kendisi de inanmaya başladı”
Balta olmak: Musallat olmak, asılmak, direnerek bir şey istemek, istediğini yaptırmak için sürekli ısrar etmek”İnsanın başına balta olan kişileri sevmek mümkün değil”
Baltayı taşa vurmak: Bilmeyerek karşısındakini kıracak söz söylemek, pot kırmak”Baltayı taşa vurunca öyle utandı ki sormayın gitsin”
Bam teline basmak: Bir kimseyi, duyarlılık gösterdiği konuda kızdıracak söz söylemek, öfkelendirecek bir şey yapmak”Bir insanı delirtmek mi istiyorsun? Onun bam teline basacaksın”
Bana mısın dememek: Aldırış etmemek, ona hiçbir şey etkili olmamak”Sırtına o kadar yük vurdular, adam yine de bana mısın demedi”
Barut fıçısı: Her an karışıklık, kavga ve savaşın çıkacağı yer”Nereden çıktığı belli olmayan bir ses, meydanı bir anda barut fıçısına döndürdü”
Barut kesilmek: Çok öfkelenmek, kızmak, sinirlenmek”Elektriği bağlanmayan adam barut kesilmiş, etrafa bağırıp duruyordu”
Basıp gitmek: Aklına koyduğu şeyi yapmak amacıyla, o an bulunduğu yerden kimseye danışmadan ayrılmak”Öyle her aklına estiğinde basıp gidemezsin buradan”
Basireti bağlanmak: Gerçeği göremez, iyi düşünüp kavrayamaz bir duruma düşmek”Öylece kalakaldım, ne yapacağımı bilemiyorum, basiretim bağlandı âdeta”
Baskın çıkmak: Üstünlüğünü göstermek, karşısındakini geçmek”Koşuda değil, ancak güreşte baskın çıkarım ona”
Bastığı yeri bilmemek: 1 Çok fazla sevinmek 2 Dengesiz hareketlerde bulunmak, durumunu kontrol edememek, şaşkınlıktan nerede olduğunu bilememek”Eşinin ölümünden sonra bastığı yeri bilmez bir adam oldu”
Baston (kazık) yutmuş gibi: Dimdik duran, yürüyen kimsenin durumu”Baston yutmuş gibi ortalıkta dolaşıp da asabımı bozma!”
Başa baş (gelmek): Birbirine denk, eşit olmak; birlikte olmak”Takımlar başa baş bir mücadele verdiler”
Başa çıkarmak: 1 Bir işi bitirmek, sona erdirmek, başarmak 2 Bir kişiye aşırı ölçüde ilgi gösterip çok şımartmak”Ona biraz daha yüz verirsen başına çıkacak, söylediğini yapmayacak”
Başa çıkmak: Gücünün üstünlüğünü kanıtlamak, bir şeye gücü yetmek”Onunla başa çıkabilirim, merak etme sen”
Başa geçmek: 1 En üstün yeri almak 2 Herhangi bir konu önemce ilk sırayı almak”Ülkede ekonomikyolsuzluklar başa geçti”
Başa gelmek: Kötü bir duruma uğramak”Kim demiş başa gelen çekilir diye?”
Başa güreşmek: 1 Yağlı güreşte başpehlivanlık için güreşmek 2 En üstün sonucu almak için mücadele etmek, yarışmada birinciliği almak için uğraşmak”Takımımız öteden beri başa güreşir”
Baş ağrısı: Varlığı tedirginlik verici şey, rahatsız edici kimse”Sen ne baş ağrısı bir adammışsın meğer!”
Baş ağrıtmak: Yerli yersiz konuşarak, gereksiz sözler söyleyerek, çok konuşarak birisini rahatsız etmek”Baş ağrıtmakta üstüne yoktur senin”
Başa (başına) kakmak: Yapılan iyiliği yüzüne vurarak birisini üzmek, incitmek”Üç kuruş verdi, üç gün geçmeden başına kaktı”
Baş alamamak: Çok uğraştıran bir konudan kurtulup da vakit ve fırsat bulamamak”Şu çocuklarla uğraşmaktan baş alamıyorum ki sana geleyim”
Baş aşağı gitmek: Sürekli kötüleşmek, zarar görmek”Baş aşağı giden işlerinin önünü alamadı bir türlü”
Baş başa kalmak: Biriyle yalnız kalmak, iki kişi bir arada yalnız kalmak”Misafirler gittikten sonra baş başa kaldılar”
Baş başa (kafa kafaya) vermek: Birbirinin düşüncesinden yararlanmak üzere birkaç kişi toplanıp bir konuyu görüşmek, bir konuda dertleşmek”Bu sorunu ancak baş başa vermekle çözebiliriz”
Baş belâsı: Sürekli rahatsız eden, yük olan, bir kimseye musallat olup sıkıntı veren ve uzaklaştırılamayan kişi ya da şey”Şu baş belâsı adamı uzaklaştırırsanız sevindirirsiniz beni”
Baş çekmek: Ön ayak olmak, öncülük etmek”Hayatı boyunca baş çeken bir adam olarak yaşadı”
Baş edememek: Gücü yetmemek, başarı kazanamamak, bir işi başarmakta zorluk çekmek”Şu uysal insanlarla baş edemezsen kiminle edeceksin!”
Baş eğmek: Direnmekte vazgeçip güçlünün buyruğuna girmek, teslim olmak”Türk milletine baş eğdiremezsin”
Baş göstermek: Ortaya çıkmak, belirmek, vuku bulmak”Milletimiz baş gösteren bu yeni fikri kısa zamanda benimseyecektir”
Baş göz etmek: Evlendirmek”Şu kızı da bir baş göz edersem gözüm arkada kalmayacak”
Başı ağrımak: Bir işten dolayı sorumlu duruma düşmek, kaygu çekmek”Sana güveniyorum, başımı ağrıtmayacağına eminim, haydi güle güle git”
Başı altından çıkmak: Kötü bir şey, kötü bir durum, birinin gizli düzeni ve tertibiyle meydana gelmek”Böyle şeyler bilirim ki senin başının altından çıkar, şimdi bana doğruyu söyle, kim kırdı vazoyu”
Başı bağlı olmak: 1 Evli ya da nişanlı olmak 2 Serbest, özgür olmayan, bir yere bağımlı olan”Nihayet oğlanın da başını bağladık”
Başı boş bırakmak: Bir kimsenin üzerindeki denetimi ve gözetimi kaldırmak, kendi bildiğine bırakmak”Çocuk dediğin başı boş bırakılmaya gelmez”
Başı darda kalmak (başı dara düşmek): Çok sıkıntılı, çaresiz bir durumda olmak; parasızlıktan dolayı güç bir durumda kalmak”Başı darda kalan insanlara yardım etmek insanlık borcudur”
Başı derde girmek: Can sıkıcı, üzücü, istemediği bir duruma düşmek”Şu kendini bilmez adamla başım derde girsin istemiyorum”
Başı dik gezmek: Utanılacak bir durumu olmadan, onurlu şekilde toplumda yer almak”Başı dik gezen insanları sevmemek elde değil”
Başı dönmek: 1 Bir şey karşısında şaşırmak 2 Sıkıntı meydana getiren bir durum karşısında bunalmak 3 Dengesini yitirmek, gözleri kararmak; çevresi kararıyor, dönüyor, kayıyor duygusu içinde sarsılmak”Çabuk durdur arabayı, başım dönmeye başladı”
Başı göğe ermek: Beklenmeyen, umulmayan bir mutluluğa, sevince ulaşmak”Üç kuruş zam yapıldı diye maaşına, başı göğe erdi sanıyor; bilmiyor ki enflasyon bir ay sonra alacak o zammı elinden”
Başı kalabalık (olmak): Bir iş dolayısıyla yanında çok fazla kişi olmak”Kusura bakma, başım kalabalıktı bugün, seni arayamadım”
Başına belâyı satın almak: Sıkıntı, üzüntü ve tedirginlik verici olduğunu sonradan anladığı bir işe kendi isteği ile girmiş bulunmak”Nereden girdim bu inşaat işine, durup dururken başıma belâyı satın aldım”
Başına bir hâl gelmek: Büyük, içinden çıkılması zor güçlüklerle karşılaşmak; kötü duruma düşmek”Gece gitme, başına bir hâl gelir diye korkuyorum”
Başına buyruk: Dilediğini izin almaksızın yapan, istediği gibi davranan”Sizin çocuk da amma başına buyruk bir çocuk olmuş”
Başına çalmak: Bir şeyi sert, öfkeli ve kızgın bir davranış içinde vermek”Al da başına çal bu sapı kırık küreği”
Başına çorap örmek: Bir kimseye, haberi olmadan, kötü duruma sokucu davranışta bulunmak, alt etmek için gizlice plân kurmak”Onun başına bir çorap örecekler diye korkuyorum”
Başına çökmek: 1 İştahla sofraya oturmak 2 Bir işi çabuk bitirmek üzere oturup ele almak 3 Birini altına alıp dövmek”Birkaç kişi utanmadan zavallı adamın başına çöktüler”
Başına devlet kuşu konmak: Ummadığı, beklemediği bir nimete ya da varlığa kavuşmak”Nasıl aldı bu köşkü? Başına devlet kuşu mu kondu dersin?”
Başına dolamak: İçinden çıkılması zor bir işi birine musallat etmek”Bu işi benim başıma dolayanlar, dilerim hiçbir zaman onmazlar!”
Başına iş açmak: Uğraştırıcı ve üzücü bir işin çıkmasına yol açmak”Bırak o bıçağı elinden, hiç yoktan başına iş açacaksın”
Başında kavak yeli esmek: 1 Sorumluluk duygusundan uzak, zevk ve eğlence peşinde koşmak (genç için) 2 Gerçekleşmeyecek şeyler düşünerek vakit geçirmek”Bu çocuk da büyümedi bir türlü, hâlâ başında kavak yelleri esiyor”
Başından atmak: 1 Gereksiz görülen bir bağlılığa, bir ilişkiye son vermemek; bir istekte bulunan kişiyi yanından uzaklaştırmak 2 Yapılması zor bir işi yapmaktan kendini kurtarmak ya da o işi bir başkasına yüklemek”Kısa zamanda o işi başından atmasını becerdi”
Başından aşağı kaynar sular dökülmek: Çok kötü, üzücü, sıkıntı verici ya da utandırıcı bir olay karşısında vücudunu ter basmak, ürpermek”Babasını karşısında görünce başından aşağı kaynar sular döküldü”
Başından büyük işlere girişmek (veya kalkışmak): Gücünün üstünde olan işleri yapmaya kalkışmak”Çekil lütfen, başından büyük işlere kalkışıp da kendini rezil etme bari”
Başından korkmak: Hayatından kaygı duymak, cezalandırılmaktan korkmak”Düşman topraklarına girince başından korkmaya başladı”
Başını ağrıtmak: 1 Gereksiz sözlerle birini bunaltmak 2 Bir iş için birini uğraştırmak, sıkmak”Yeter artık, bu iş için başımı ağrıtıp durma”
Başını alıp gitmek: Nereye gideceğini bildirmeden, izin almadan gitmek”İçine düştüğü sıkıntıdan kurtulamayan adam başını alıp gitti”
Başını bağlamak: Evlendirmek”Askerliği biten Ali`nin başını bağlamayı düşünen annesi kolları hemen sıvadı”
Başını belâya sokmak: Bir kimseyi, zarar göreceği, kötü sonuçlarla karşılaşacağı bir işe sokmak”Oğlanın da başını belâya sokacaklar diye ödüm kopuyor”
Başını bir yere bağlamak: Bir işe yerleştirmek, işsizlikten kurtarmak”Çok geçmeden oğlunun da başını bir yere bağlamayı becerdi”
Başını boş bırakmak: Denetimsiz, yalnız ve serbest bırakmak”Bu çocuğun başını boş bırakma, yoksa başı belâya girecek”
Başını derde sokmak: Sıkıcı, yorucu, üzücü bir işe girmek veya getirilmek”Tanımadığı adamlarla işe girişince başını derde soktu”
Başını dinlemek: Sessiz, sakin bir ortama çekilmek; kalabalıktan ve gürültüden uzaklaşmak”Emekli olur olmaz başımı dinleyecek bir köşe arayacağım”
Başını ezmek: Birini hareket edemez, kötülük yapamaz ya da başını kaldırıp bir işi göremez duruma getirmek”Zalimlerin başını ezecek adamlara bugün ne kadar ihtiyaç var!”
Başını kaşımaya (kaşıyacak) vakti olmamak: Çok meşgul olmak, başka bir işi yapmaya hiç vakti olmamak”Bana yükleme o işi, çünkü başımı kaşıyacak vaktim yok”
Başının çaresine bakmak: Kimsenin yardımı olmadan kendi işini kendi yapmak, kendini zor durumdan kurtarmak”Benden sana fayda yok, başının çaresine baksan iyi olacak”
Başının derdine düşmek: Başka bir şeyle ilgilenemeyecek kadar sıkıntılı, üzücü ve tehlikeli bir duruma çare bulmaya çalışmak”Adamın bize aldıracağı yok, baksana başının derdine düşmüş”
Başının etini yemek: Sürekli olarak, bıktırıncaya kadar, ısrarla birinden bir şey istemek; bu sebeple onu rahatsız edip üzmek”Tamam kızım, alacağız o oyuncağı, yeter başımın etini yediğin!”
Başını taştan taşa vurmak: Fırsatı kaçırdığı için çok pişman olmak, çaresiz kalarak kahırlanmak”Zamanında eve gidip hasta çocuğu doktora götürmediği için başını taştan taşa vuruyordu”
Başını vermek: Bir ideal uğrunda kendini feda etmek, canını vermek”Yiğitler başını vermesiydi bu ülke düşmanlardan kurtulur muydu?”
Başını yemek: Bir kimsenin büyük zarar görmesine ya da ölmesine yol açmak”Ruhsuz herifler adamın başını yemek için yarışa giriştiler”
Başı sıkışmak (sıkılmak): Herhangi bir güçlük karşısında kalmak, bunalmak”Onun görevi, başı sıkışan insanlara yardım etmektir”
Başı tutmak: 1 Önde olmak 2 Gürültüden, üzüntüden ve çok konuşmadan başı ağrımak”Kesin artık şu dedikoduyu, yoksa başım tutacak!”
Baş koymak: Bir şey uğruna ölümü göze almak”Çekil önümden ben bu yola baş koydum”
Baş köşe: Saygı duyulan, önder sayılan büyüklerin oturması için ayrılan yer”Baş köşeye oturmak onun her zaman hakkıdır”
Baş sallamak: 1 Anlasa da anlamasa da karşısındakinin her sözünü uygun bulur görünmek”Her şeye baş sallayan insanlardan hiç hoşlanmam”
Baş tacı etmek: Değer vermek, çok üstün tutmak, çok sevmek”Babalarını baş tacı ettiler, toz kondurmuyorlar adama”
Baştan aşağı: Tamamıyla, hepsi, bütünüyle”Evi baştan aşağı boyadılar”
Baştan kara gitmek: Sonunu düşünmeyerek, hatta sonucun kötü olduğunu bildiği hâlde hesapsız, batarcasına bir yol tutmak; felâkete doğru gitmek”Bu baştan kara gittiğin hayata artık bir son vermelisin”
Baştan savma: Üstün körü, özen gösterilmeden, gelişi güzel”Yaptığın işin tamamen baştan savma olduğu ne kadar açık”
Baş üstünde yeri var: “Sevgi, ilgi ve saygı ile karşılanıp ağırlanır” anlamında kullanılır”Durmasın gelsin, baş üstünde yeri var”
Baş vermek: 1 İnandığı bir şey uğrunda ölmek, canını vermek 2 Belirmek, kimi bitkilerin başak tutmaya başlaması”Ektiğimiz buğdaylar baş vermeye başladı”
Baş vurmak: 1 Müracaat etmek, bir işin yapılmasını bir kimse veya kuruluştan istemek 2 Bilgi edinmek üzere bir kaynağa bakmak, bir kimseye danışmak”Vakit geçirmeden ansiklopediye bakalım da öğrenelim”
Baş yemek: 1 Sofrada en önemli yemek 2 Birinin ölümüne sebep olmak 3 Birinin herhangi bir işte güç durumda kalmasına yol açmak”Adamın başını sebepsiz yere yediler, şimdi çoluk çocuk aç kalacak”
Battı balık yan gider: “İşlerin kötü gittiğine, düzelmeyeceğine, bu konuda da umut kalmadığına göre artık istenildiği gibi davranılabilir, ne olursa olsun” anlamında kullanılır”Aldırma, üzülme artık, battı balık yan gider”
Bayrak açmak: 1 Bir dava yolunda toplanmaya çağırmak 2 Gönüllü asker toplamaya girişmek”Düşmana karşı yurdun dört bir yanında bayrak açan yurtseverler sonunda amaçlarına ulaştılar”
Bayram etmek: Çok sevinmek”Oyuncakları görünce çocuklar bayram etti”
Belâ aramak: Kavga çıkararak, önüne gelene çatarak ya da başka sebeplerle kendisi için tehlikeli bir durum oluşmasına yol açmak”Bırak sövmeyi, belâ mı arıyorsun başına?”
Belâsını bulmak: Kendi yol açtığı tehlikeli bir durumun içine düşmek, hak ettiği cezayı görmek”Adam nihayet belâsını buldu”
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|