Yalnız Mesajı Göster

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü

Eski 01-19-2011   #10
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Açıklamalı Deyimler Sözlüğü



Aklına koymak: 1 Bir şeyi yapmaya kesin olarak karar vermek”Bu sene takıntısız sınıfımı geçmeyi aklıma koydum”2 Bir fikri başkasına aşılamak


Aklına (aklını) takmak: Bir şeyi devamlı olarak düşünmek, bir fikre sürekli olarak zihninde yer vermek ve zihni onunla meşgul etmek”Onu niçin kırdım, aklıma takıldı düşünüp duruyorum


Aklına yer etmek: Uygun bulduğu bir düşünce kafasına yerleşmek”Onun sana söyledikleri aklına yer eder inşallah


Aklından zoru olmak: Tutarsız, dengesiz, ölçüsüz, delice davranışlarda bulunmak”Bırak o bıçağı, aklından zorun mu var senin?”


Aklını almak: Çekiciliği, güzelliği ile büyülemek, etkisi altına almak”Kızın bir bakışı, aklını başından almaya yetti


Aklını başına almak (toplamak, devşirmek): Mantıksız, ölçüsüz davranışlarda bulunmaktan kendini kurtararak akıllıca bir yola girmek”Aklını başına al, yoksa bu içki seni götürecek
Aklını başından almak: Çok şaşırtmak, düşünemeyecek duruma getirmek”Gördüğü ev aklını başından aldı


Aklını (bir şeyle) bozmak: 1 Sapıtmak, delirmek 2 Yalnızca ilgilendiği, üzerine düştüğü şeyle uğraşıp durmak, başka hiçbir mesele düşünmemek”Bizim çocuk sinema ile aklını bozdu


Aklını çalmak (çelmek): 1 Kararından, niyetinden vazgeçirip başka bir yola sokmak 2 Baştan çıkarmak, ayartmak”Aklını çelip onu evlenmeye razı et

Aklını peynir ekmekle yemek: Akılsızca, şaşkınca, delice işler yapmak”Misafirliğe böyle gidilir mi? Sen aklını peynir ekmekle mi yedin?”

Ak pak: 1 Tertemiz 2 Saçı sakalı ağarmış 3 Alımlı ve beyaz tenli”Ne kadar da ak pak bir çocuk


Akşama sabaha: Neredeyse, pek yakında, kısa bir süre içinde”Konuklar akşama sabaha burada olurlar, sakın bir yere kaybolma!”


Akşamdan kavur, sabaha savur: Kazandığını günü gününe harcayan, har vurup harman savuran, savruk kimselerin durumunu anlatmak için kullanılır
Akşamı iple çekmek: Gecenin olmasını sabırsızlıkla beklemek”Ne güzel bir ziyaret olacak Akşamı iple çekiyorum


Alacağına şahin, vereceğine karga: Alırken bütün gücünü kullanan ve kolaylık gösteren, kimsede parasını bırakmayan; verirken ise bin bir güçlük çıkaran, vereceğini geciktirmek için elinden geleni yapan kimse için kullanılır”Ne adamsın be! Alacağına şahin, vereceğine karga! Yazıklar olsun!”


Alacağı olsun: “Günün birinde ondan öcümü alırım” anlamında göz korkutmak için söylenir


Al aşağı etmek: Birini bulunduğu yerden, mevkiden indirmek”Ya, gördün mü, demek ki el oğlu adamı al aşağı ediyormuş bir çırpıda!”


Al birini vur birine (ötekine): Hepsi aynı, bir ayarda, hiçbiri işe yaramaz”Onlardan söz etme bana Al birini vur birine


Alçak gönüllü olmak: Gurur ve kibre kapılmayıp kendini olduğundan daha aşağı düzeyde sayma, başkalarından yüksek görmeme durumu”İnsanı insan yapan vasıflardan biri de alçak gönüllü olmaktır


Al gülüm ver gülüm: 1 Karşılıklı sevgi gösterisi 2 Çokluk uygun olmayan işlerde birbirinin çıkarını kollamak


Alı al, moru mor: Telâş veya yorgunluktan yüzü kıpkırmızı kesilmiş (olarak)”Uçağı kalkmak üzere olan babama alı al, moru mor bir şekilde yetişebildim


Alıcı gözüyle bakmak: Çok dikkatli bakmak, inceden inceye gözden geçirmek”Mobilyaya ilk defa alıcı gözüyle baktı




Alın teri dökmek: Zahmetli iş görüp çok emek vermek”Alın teri dökmeyenler, emeğin ne olduğunu bilemezler

Ali Cengiz oyunu: “Kurnazca, haince aklı durduracak iş yapmak” anlamında kullanılır”Bana bir Ali Cengiz oyunu oynadılar ki sormayın gitsin

Ali kıran baş kesen: Çok zorba, kaba kuvvetle hâkimiyet kuran”Mehmet, sınıfın Ali kıran baş kesini olmuştu
Ali`nin külâhını Veli`ye, Veli`nin külâhını Ali`ye giydirmek: Kendi sermayesi olmadığı hâlde, birinden aldığını ötekine, ötekinden aldığını bir başkasına vererek işini yürütmek

Allah adamı: Hile, kötü bilmeyen; hak yol üzerinde olan, Allah`a ibadette kus dini bütün kimse”Allah adamı olmalısın dünya da, hem de ahrette iyilik görebilesin

Allah`a emanet: Herhangi bir şeyi Yüce Allah`ın korumasına ve esirgemesine terk etmek”Seni Allah`a emanet ederek gidiyorum oğlum


Allah Allah!: Daha çok şaşkınlık ve hayret hâllerini anlatır”Allah Allah! Nasıl oldu bu iş, aklım almıyor?”


Allah aratmasın: Yakınılacak bir durumda, bir şeyin hiç bulunmaması hâlindeki sıkıntı anında “Allah daha kötüsünü göstermesin” anlamında kullanılır


Allah aşkına: Yemin vermek veya yalvarmak için “Allah`ını seversen” anlamında şaşma, usanç bildirir”Allah aşkına şu işi bir daha yapma!”


Allah bilir: 1 Belli değil, Cenab-ı Hak`tan başka kimse bilmez”Allah bilir bu sırrın iç yüzünü”2 Bana öyle geliyor ki”Allah bilir esrar da alıyordur bu çocuk

Allah`ın belâsı: Varlığı üzüntü veren, varlığından huzursuz olunan şey”Allah`ın belâsı adam yine çıktı ortaya


Allah versin: 1 Dilenciyi savmak için “bekleme, sadaka vermeyeceğim” anlamında söylenir 2 İyi şey elde edenlere memnunluk bildirmek için, kimi zaman da takılma ve şaka için söylenir”Allah versin, işlerin gayet iyi görünüyor


Allah yarattı dememek: Kıyasıya dövmek, çok hırpalamak”Adamlar yabancıya bir giriştiler ki Allah yarattı demediler


Allah “yürü ya kulum” demiş: Az zamanda çok para kazanan ve işinde çok çabuk ilerleyenler için söylenir”Cenab-ı Hak bir kimseyi zengin etmek isterse ona, `yürü ya kulum` demesi yeter


Allak bullak etmek: Kurulu düzeni bozmak, karmakarışık bir duruma getirmek”Çocuklar evi allak bullak edip gitmişler

Allayıp pullamak: Kötü görünüşü kapatmak için bir şeyi süslemek, donatmak”Hurda arabaları allayıp pullayıp pazara çıkarmışlar


Allem etmek, kallem etmek: İstediğini elde etmek için her türlü kurnazlığa başvurmak”Namussuzlar allem edip kallem edip yaşlı adamın evini elinden aldılar

Alnı açık yüzü ak (olmak): Herhangi bir ayıbı, çekinecek bir durumu olmamak, iffetli ve şerefli olmak”İşte alnı açık yüzü ak meydandayım; çıksınlar karşıma

Alnını karışlamak: 1 Bir işin çok güç olduğunu, yapılamayacak kadar zor olduğunu anlatır 2 Küçümseyerek meydan okumak, tehdit etmek”Beni polise bildirenin alnını karışlarım


Alnının akıyla: Küçümsenecek, ayıplanacak bir duruma düşmeden; tertemiz, şerefiyle, başarılı olarak”Allah`ın izniyle bu işten alnımın akıyla çıkacağım

Alnının ar damarı çatlamak: Utanma, sıkılma duygularını yitirmiş bulunmak”Adama bak nerede soyunuyor, alnının ar damarı çatlamış anlaşılan

Alnının damarı çatlamak: Başarmak için çok sıkıntı çekmek, çok çaba sarf edip emek vermek”O yolu açıncaya kadar benim alnımın damarı çatladı, sen ne halt etmeye bozuyorsun?”


Alnının kara yazısı: Kötü talih, baht”Ne yapayım, alnımın kara yazısı böyle imiş

Al takke ver külâh: 1 Bir mesele üzerinde uzun çekişmelerden sonra 2 Senli benli, samimî dostluğu sürdürerek”Al takke ver külâh yıllarca yaptık bu işi

Altı alay, üstü kalay: İçi dışı bir olmayan; dışı süslü, içi berbat”Altı alay üstü kalay bir dolaba benziyor bu


Altı kaval, üstü şeşhane (Şişhane): Daha çok giyim için “altı, üstüne; bir parçası öbür parçasına uymaz” anlamında kullanılır”Çabuk çıkar şu üzerindeki altı kaval üstü şeşhane elbiseyi, yoksa rezil olacaksın el âleme

Altın babası: Çok zengin, parası çok olan kimse”Adam altın babası, her istediğini kolayca yaptırıyor


Altın bilezik: Para getiren, hayat boyunca geçimi sağlamaya yarayan sanat ve meslek”Şimdiden bir altın bilezik sahibi ol ki yarın rahat edesin

Altında kalmamak: 1 Bir şeyi karşılıksız bırakmamak”Onun bana yaptığı iyiliğin altında kalır mıyım?”2 Bir şeyin üstesinden gelmek”Bana verdiği işin altında kalmayacağım

Altından Çapanoğlu çıkmak: Girişilen bir işte başa dert olacak bir durumla, umulmayan bir tehlike ile karşılaşmak”Bana öyle geliyor ki bu işin altından Çapanoğlu çıkacak


Altından girip üstünden çıkmak: Bir serveti, bir parayı, bir kaynağı gereksiz yere, düşüncesizce, sorumsuzca harcayıp kısa zamanda bitirmek”Bir ayda o kadar paranın altından girip üstünden çıktı


Altından kalkmak: Bir zorluğu yenip işi başarmak”Telâşlanma, işin altından kalkacaktır o


Altını çizmek: Bir şeyin (daha çok sözün) önemini belirtmek, üzerine dikkati çekmek, vurgulamak”Altını çize çize söylüyorum Eninde sonunda sen de geleceksin


Altını üstüne getirmek: 1 Bir şeyi bulmak için aramadık yer bırakmamak”Evin altını üstüne getirdik ama tabancayı bulamadık” 2 Söz ve davranışlarıyla çevreyi birbirine düşürmek, karmakarışık etmek”Adam iki çift laf etti Topluluğun altını üstüne getirdi

Altın kesmek: Çok fazla miktarda para kazanır olmak”Adamların açtığı büfe altın kesiyor sanki


Altmış altıya bağlamak: O an ki durumu temelli olmayan bir çözümle kurtarmak veya bir işi kesin neticeye vardırmış gibi görünmek”İnsanları altmış altıya bağlamakta üstüne yoktur onun


Altta kalanın canı çıksın: “Herkes başının çaresine baksın, güçsüzleri düşünme, gücü yetmeyene ne olursa olsun” anlamında kullanılır


Alttan (aşağıdan) almak: Sert konuşan birine karşı yumuşak, olumlu, onu haklı görüyormuş gibi tavır almak”Amacına ulaşmak istiyorsan onunla konuşurken alttan al, pes perdeden konuş


Alttan güreşmek: Biraz geriden, pasif hareket edip gizli gizli yenme yollarını kollamak”Vay hınzır vay! Alttan güreşip aklın sıra başarı kazanacaksın ha!”


Alt yanı çıkmaz sokak: Sonuç alınmayacak iş, umutsuz durum”Çobanlık mı, dağ tepe dolaş dur, alt yanı çıkmaz sokak vesselâm


Amana gelmek: Teslim olmak, önce direnirken zor karşısında boyun eğmek”Nihayet düşman amana geldi


Aman dedirtmek (amana getirmek): Karşı koyan birini boyun eğmek zorunda bırakmak, teslim olmaya zorlamak”Düşmana aman dedirtmek boynumuzun borcu oldu artık


Aman dilemek: Önce direnirken zor karşısında boyun eğip canının bağışlanmasını istemek, galip gelenin merhametine sığınmak”Aman dileyene kılıç kalkmaz

Aman vermemek: 1 Göz açtırmamak, rahat bırakmamak 2 Düşmanı acımayıp öldürmek, merhamet etmemek”Böyle kahpe insanlara sakın aman vermeyin!”

Ana baba günü: 1 Mahşer günü 2 Sıkıntılı kalabalık; telâşlı, tehlikeli, kimsenin kimseyi tanımadığı kalabalık”Yangın yeri ana baba gününe dönmüştü

Ana kuzusu: 1 Pek küçük kucak çocuğu 2 Sıkıntıya, güç işlere alışkın olmayan, nazlı çocuk veya gen甪u torbayı kaldırışına bak hele, tam bir ana kuzusu

Anan yahşi, baban yahşi: Bir kimseyi işini yaptırabilmek için pohpohlamak, gereğinden fazla överek istediğini elde etmeye çalışmak


Anası ağlamak: Çok eziyet çekmek, sıkıntıya katlanmak, bitkin duruma düşmek”Onu buraya getirinceye kadar anam ağladı


Anasından doğduğuna pişman: 1 Üşengeç, çok tembel 2 Canından bezmiş”O işi yaptı ama anasından doğduğuna bin pişman


Anasından doğduğuna pişman etmek: Çok eziyet ederek canından bezdirmek, bir kimseyi çok üzmek”Karşıma bir çıksın, onu anasından doğduğuna pişman edeceğim

Anasından emdiği süt burnundan (fitil fitil) gelmek: Bir işi yaparken çok sıkıntı çekmek, eziyete katlanmak”Şu arabanın taksitlerini ödeyinceye kadar anamdan emdiğim süt burnumdan geldi


Anasını ağlatmak: Bir kimseye çok eziyet edip sıkıntı çektirmek”Adamın üzerine öyle gittiler ki iki günde anasını ağlattılar


Anasının gözü: Hileci, kurnaz, çok açık göz, çıkarcı, hin oğlu hin”Adam anasının gözü, iki dakikada bitiriverdi işi


Anasının nikâhını istemek: Bir şeye değerinden çok para istemek, olmayacak bir istekte bulunmak”Senin istekli olduğunu duydu adam, şimdi gidersen anasının nikâhını isteyecek o eve


Anasını sat! (satayım): Önem verme, aldırma, umursama, bunun için kederlenme, üzülme,”Sat anasını o işin, yenisine bak!”


Anca beraber, kanca beraber: Birbirimizden ayrılmayacağız, işler iyi de gitse, kötü de gitse hep birlikte yapacağız, beraberliği bozmayacağız”Bu toprağı yalnız ben mi atacağım, hayır arkadaşlar; haydi anca beraber, kanca beraber


Anladımsa Arap olayım: “Hiçbir şey anlamadım” anlamında kullanılır”Senin anlattıklarını anladımsa Arap olayım


Ant içmek (etmek): Yemin etmek, bir şeyi yapmaya veya yapmamaya söz vermek”Ant içtik, asla bu ülkeyi düşmana bırakmayacağız


Apar topar: Telâş ve acele ile, yaka paça, hazırlanmadan,”Treni kaçırırım korkusuyla apar topar evden ayrıldım


Ara (aralarını) bozmak: İki kişi arasındaki iyi ilişkiyi, dostluğu, arkadaşlığı yıkmak”Kim ki ara bozar, o toplumun yüz karasıdır


Ara bulmak: Birbirleriyle anlaşamayan, bir araya gelemeyen kişileri uzlaştırmak, barıştırmak”İki öğrencinin arasını bulmak, tam bir haftamı aldı


Araları açılmak (bozulmak): İyi ilişkileri, dostlukları, arkadaşlık bağları kopmak; birbirlerine dargın hâle gelmek”Şu iki çiftin araları nasıl açıldı hâlâ anlayamadım
Aralarından kara kedi geçmek (veya aralarına kara kedi girmek): İyi anlaşan iki kişinin veya dostun ilişkileri bozulmak, aralarına soğukluk girmek, birbirlerine gücenmek,”Niçin konuşmuyorsunuz? Aranızdan kara kedi mi geçti?”

Aralarından su sızmamak: Çok iyi, çok yakın dostluk veya arkadaşlık kurmak, ahbap olmak”Şunlara bak, aralarından su sızmıyor

Arap saçına dönmek: İşlerin çok karışıp içinden çıkılmaz bir durum alması”Bırak artık sorumsuzluğu, işleri bu tavrınla Arap saçına döndürdün

Araya girmek: 1 İki kişinin arasındaki bir işe karışmak 2 Araları bozuk olan iki kişiyi uzlaştırmaya çalışmak 3 Yapılmakta olan bir işin yapılmasını geciktirmek”Araya başka işler girince seninkini yapamadım, kusura bakma

Araya koymak: Bir işte sözü geçen bir kimsenin aracılığına başvurmak”Genel müdürü araya koyup senin işe alınmanı sağlayacaklardır

Arayı yapmak: 1 Arası bozuk olan kimse ile barışmak 2 Arası açık olan iki kişiyi uzlaştırıp, barıştırmak”Hasan aramızı yapmasaydı biz hâlâ diken üstünde oturuyor olacaktık

Ar damarı çatlamak: Utanç duyulacak şeyleri sıkılmadan yapmak, utanmayı bırakmak, yüzsüz olmak”Ar damarı çatlamış bu adamdan ne umuyorsun anlamadım bir türlü

Arı kovanı gibi işlemek: Girip çıkanı, gelip gideni çok olmak”Şu seçim dolayısıyla doktorun evi arı kovanı gibi işliyor

Ârif olan anlasın (anlar): Üstü örtülü olarak söylenen bir sözün, anlayışı kuvvetli kimselerce anlaşılabileceğini belirtmek için kullanılır

Arka arkaya vermek: Birbirini korumak, kollamak, için birleşmek; dayanışmak, yardımcı olmak”Arka arkaya verirsek karşımızda hiçbir güç duramaz

Arka (sırt) çevirmek: Birine eskiden duyduğu ilgiyi göstermemek, yabancı gibi davranmak”İşlerim bozulunca bana sırt çevirdi

Arka çıkmak: Birilerine karşı, birini korumak; savunmak, kayırmak”Babası arka çıkmasaydı onu bir güzel dövecekti


Arkadan söylemek: Bir kimsenin bulunmadığı yerde onun hakkında ileri geri konuşmak, dedikodusunu yapmak, çekiştirmek”Adamın arkasından söylemeye utanmıyor musun?”

Arkadan vurmak: Kendisine inanan, güvenen bir kimseye gizlice kötülük etmek”Onun beni arkamdan vuracağı hiç aklıma gelmezdi

Arka kapıdan çıkmak: Özellikle bir eğitim kurumundan, bir iş yerinden hiçbir varlık gösteremeden, bir şey öğrenemeden ayrılmak”Övünüp durma, bilgine bakılırsa sen o okulun arka kapısından çıkmışsın

Arkası kesilmek: Tükenmek, bitmek, süregelen bir şeyin son bulması”Kiranın da arkası kesilirse ne yaparız biz?”


Arkasına düşmek: 1 Birini gözden ayırmayarak arkasından gitmek 2 Bir işi sona erdirmek için çok sıkı çalışmak”Arkasına düşmezsen nasıl elde edeceksin o evi?”


Arkasında dolaşmak (gezmek): Bir işi sonuca bağlamak için ilgili yerlere giderek görüşme fırsatı aramak, onların yardımını sağlamak


Arkasını getirememek: Başladığı işi sürdürüp sona erdirememek, sonuçlandıramamak”Ne tembel adamsın, şu işin arkasını getiremedin hâlâ!”


Arkasını sıvamak: İltifat etmek, okşamak, övmek, birisini bu yolları kullanarak bir işe sevk etmek”Arkasını sıvayarak yaptırıyorum her işi bu çocuğa


Arkasını (birine) vermek: Bir kimsenin himayesinden güç almak”Arkasını kaymakama vermiş pervasızca konuşuyor, yolu burdan geçireceğim diyor


Arkası (sırtı) pek: 1 Soğuktan muhafaza edecek biçimde giyinmiş, iyi giyinmiş olan 2 Güçlü bir kimseye ya da yere güvenen”Ona göre hava hoş, çünkü karnı tok, sırtı pek nasıl olsa!”


Arkası (sırtı) yere gelmemek: 1 Sarsılmamak, sağlam ve sağlıklı durumunu sürdürmek 2 Hiç yenilgi yüzü görmemek”Arkası yere gelmemiş bir adam olarak kalmalı o


Armudun sapı var, üzümün çöpü var demek: Hiçbir şeyi beğenmemek, her şeyin bir kusurunu bulmak


Armut piş, ağzıma düş: Bir işin hiç emek harcamadan olmasını, kendiliğinden hazır olup ayağına gelmesini bekleyenlerin durumunu anlatmak için kullanılır


Arpa boyu kadar gitmek: Pek az ilerlemek”Onca çabaya rağmen arpa boyu kadar gidebildim ancak


Arpacı kumrusu gibi düşünmek: Derin derin ne yapacağını bilemeden, çaresizlik içinde düşünüp durmak”Öyle arpacı kumrusu gibi ne düşünüp duruyorsun?”


Arpalık yapmak: Bir yeri sürekli çıkar kaynağı olarak kullanmak, sömürmek”Batılılar ülkemizi arpalık yaptılar âdeta


Art düşünce (niyet): Açığa vurulandan ayrı, gizli tutulan, asıl düşünce”Onun bizim hakkımızda art düşüncelere sahip olduğunu biliyorum


Asıp kesmek: 1 İşkence etmek, zalimce tavırlarda bulunmak 2 Tehdit etmek, zalimce davranışlarda bulunacakmış gibi konuşmak”Dün haktan ve adaletten söz edenler, bugün iktidar olunca asıp kesmeye başladılar


Askıda kalmak: Bir engel çıkması dolayısıyla bir işin sonuca varamaması, yapılamayıp öylece kalması”Senin gelmemen yüzünden bütün işler askıda kaldı


Askıya almak: 1 Geciktirmek, belirsiz olarak ertelemek, bir işi zamanında yapmayıp savsaklamak 2 Altı boşalmış yapıyı dikmelerle tutturarak yıkılmaktan kurtarmak”Söyle ona, o adamların tayin işlerini askıya alsın


Askıya çıkarmak: Evlenecek kimselerin nikâhtan önceki durumlarını gösterir belgelerin, belirli bir süre için ilgili dairede görünür bir yere asılması, ilân edilmesi


Aslan payı: 1 Hak edilenden daha çok alınan pay, en güçlünün aldığı pay 2 Bir bölüşmede en büyük pay”Aslan payı Ahmet`e düştü


Aslan yürekli: Yılmaz, hiçbir şeyden korkmayan, yiğit, kahraman,”Aslan yürekli Mehmetçik düşmanı çil yavrusu gibi dağıttı


Aslı faslı (astarı) olmamak: Yalan, asılsız olmak, gerçek payı bulunmamak”Aslı astarı olmayan işlerin içine sürükleme bizi


Astarı yüzünden pahalı olmak: Bir işin ayrıntısına ödenen paranın aslına ödenen paradan fazla olması, gerçek değerinden fazlaya mal olması”Elbiseyi diktin ama astarı yüzünden pahalı oldu


Astığı astık, kestiği kestik: Davranışlarından dolayı kimseye hesap vermeyen, istediği gibi davranan, çok sert kimseler için kullanılır


Aşağıdan almak: Sert konuşan kimselere karşı yumuşak bir dil kullanmak”Biraz aşağıdan alırsan onun sana zarar vermesini kolayca önlersin

Aşağı kurtarmaz: 1 Bundan ucuza verilmez 2 Daha aşağı bir durumu kendine lâyık görmez”Israr etme, bu araba daha aşağı kurtarmaz

Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık: Sakıncalı oluşları eşit olan iki karşıt davranıştan birine karar verememe zorunluluğunu anlatmak için kullanılır

Aşağı yukarı: Yaklaşık olarak, hemen hemen, tam değil de tama yakın”Aşağı yukarı on kilo gelir bu yük


Aşık atmak: Birisiyle yarışmak, özellikle kendisinden üstün birisiyle yarış etmek”Sen benimle aşık atacak biri değilsin


Ata et, ite ot vermek (yedirmek): Uygunsuz iş yapmak; birbirini tamamlayan, birbirine uyan unsurları ters kullanmak; kişilere işlerine yaramayan şeyi, ilgili olmadıkları görevi vermek”Ata et, ite ot verilen bir ülkede dirlik düzenlik mi olurmuş?”

Ateş almak: 1 Yanmak, tutuşmak 2 Ateşli silâhın patlaması 3 Telâşlanmak, öfkelenmek, heyecanlanmak, coşmak”Silâh birden ateş aldı


Ateş bacayı sarmak: Bir iş ya da olay önüne geçilemez, tehlikeli bir durum almak”Ateş bacayı sarmadan çabuk gidelim buradan!”


Ateş basmak: Aşırı ölçüde sıkılmak, heyecanlanmak, utanmak sonucu vücutta sıcaklığın artması, yüzün kızarması”O nadide, paha biçilmez vazoyu kırınca bedenini birden bire ateş bastı


Ateşe atmak: Birini çok tehlikeli bir işe bile bile sokmak”Hiç aldırmadan, biricik kızını o adamla evlendirip ateşe atamazsın değil mi?”


Ateşe tutmak: 1 Ateşli silâhla mermi atmak 2 Bir şeyi ateşin üzerinde tutarak ısıtmak”Zalim askerler zavallı köylüleri yaylım ateşine tuttular


Ateşe vermek: 1 Bir yeri bilerek yakıp yok etmek 2 Aşırı ölçüde telâşlandırmak 3 Bir toplumu, bir ülkeyi kargaşalık içine sürükleyerek yıkıma uğratmak”Dış güçler yerli işbirlikçilerle anlaşarak ülkeyi ateşe verdiler


Ateşine (nârına) yanmak: Birinin yüzünden büyük haksızlığa uğramak, zarar görmek”Eğer bu malı satamazsam senin ateşine yanmış olacağım

Ateş kesilmek: 1 Çok kızgın, öfkeli davranışlar göstermek 2 Çok çalışkan, hareketli ve becerikli olmak 3 Ateşli silâhlarla yapılan atışa son vermek”Taraflar ateş kesilmesine razı olmadılar


Ateşle oynamak: Çok tehlikeli, zarar verecek bir işin üstüne üstüne gitmek ya da böyle bir işe girişmek”Bırak o silâhı elinden! Ateşle oynadığının farkında mısın sen?”

Ateş pahasına: Çok pahalı”Yeni daireler ateş pahası, nasıl alacağız?”

Ateş püskürmek: Çok öfkeli olmak, ağır sözler söylemek”Öğretmen kapıyı kıran öğrencilere ateş püskürdü

Ateşten gömlek: İçinde bulunulan acı, sıkıntılı, dayanılmaz durumu anlatmak için söylenir”İflas etmem, ateşten gömlek giymem demektir

Atı alan Üsküdar`ı geçti: “Fırsat kaçtı, artık yapılacak şey kalmadı” anlamında kullanılır”Sen daha dur, atı alan Üsküdar`ı çoktan geçti

Atı eşkin, kılıcı keskin: Her bakımdan güçlü, dilediğini yapabilir”Zalimlere karşı durmak mı istiyorsun? Atın eşkin, kılıcın keskin olmalı!”

Atın yüğrükse bin de kaç: İmkânın varsa kendini kurtarmaya bak

Atıp tutmak: 1 Kendi gücünü aşacağı işler yapacağını söylemek, abartılı konuşmak 2 Birisinin arkasından ileri geri konuşmak, kötü sözler etmek”Yüzüne karşı söyle, arkasından atıp tutma adamın


At oynatmak: 1 Ata hüner göstermek 2 Bildiği ve istediği gibi davranmak 3 Belli bir alanda üstünlük kurmak”Meydan adamlara kaldı, istedikleri gibi at oynatıyorlar

Atsan atılmaz, satsan satılmaz: İşe yaramadığı, sıkıntı verdiği hâlde vazgeçilemeyen şeyler ve kimseler için kullanılır”Ne yapayım, kardeş işte! Atsan atılmaz, satsan satılmaz!”


Attan inip eşeğe binmek: Bulunduğu dereceden, mevkiden, önemli görevden daha aşağı bir yere inmek veya alınmak”Aklını başına toplamazsan adamı işte böyle attan indirip eşeğe bindirirler


Avaz avaz bağırmak: Olanca gücüyle bağırmak; sesi yettiği kadar, var gücüyle bağırmak”Tamam duyuyorum, öyle avaz avaz bağırma!”


Avucunun içine almak: Birini her dediğini yapar duruma getirmek, baskı ve etkisi altına almak”Kaymakam bütün kasabalıyı avucunun içine aldı

Avucunu yalamak: Umduğunu ele geçirememek, beklediğini elde edememek”Avucunu yalamak istemiyorsan harekete geç, sen de çalış


Avuç açmak: Yardım istemek, dilenmek, para istemek ya da ister duruma düşmek”Yarın avuç açmamak için bugünden çalışmalısın


Ayağa düşmek: 1 Bir şeyin değerini kaybetmesi 2 Yalvarır duruma gelmek 3 İşe ilgisiz ve yetkisiz kimseler karışır olmak”Sevinmeyin boşuna, bu işi ayağa düşürmeyeceğim hiçbir zaman


Ayağa kalkmak: 1 Hasta iyi olmak 2 Saygı göstermek için oturma durumundan ayak üzeri duruma geçmek 3 Telâşlanmak, heyecanlanmak 4 Dikilmek, ayakları üzerinde durmak”Dedem nihayet ayağa kalktı


Ayağı (ayakları birbirine) dolaşmak: Yürürken herhangi bir sebepten ötürü ayakları birbirine takılmak, sendelemek”Korkusundan zavallının ayakları birbirine dolaştı

Ayağı düşmek: Bir yere uğramak, o yer yolu üzerinde bulunmak, yolu düşmek”Bu rezillikten sonra onun ayağının buralara düşeceğini sanmam artık

Ayağı düze basmak: İşleri iyi gitmek, zorlukları yenerek rahata kavuşmak”Şu borcu da ödedik mi ayağımız düze basacak inşallah


Ayağı ile gelmek: 1 Kendi isteği ile gelmek 2 Çok fazla emek sarf edilmeden elde edilmek”Adam ayağı ile geldi dayak yemeye


Ayağına bağ olmak: Bir işini yapmasına, bulunduğu yerden ayrılmasına engel olmak”Bu çocuk ayağıma bağ oldu, onu bırakıp da bir yere gidemiyorum

Ayağına dolaşmak (veya dolanmak): 1 Birisinin yaptığı işe engel olmak 2 Başkasına yaptığı kötülük kendi başına gelmek”Şu köpeği birisi çıkarsın atölyeden, insanın ayaklarına dolanıyor


Ayağına gitmek: Büyüklük taslamadan alçak gönüllülük edip birinin yanına varmak”O baban senin, ayağına gitmelisin


Ayağına kapanmak: Kendini küçük düşürerek yalvarıp yakarmak”İnsan ne birisinin ayağına kapanmalı, ne de birisini ayağına kapandırmalı

Ayağına (ayaklarına) kara su inmek: Bir yerde ayakta beklemekten veya uzun süre dolaşmaktan çok yorulmak”Seni aramaktan ayaklarıma kara sular indi, nerelerdeydin Allah aşkına!”


Ayağını çekmek: Daha önce gittiği yere artık uğramaz olmak, ilişkiyi ve ilgiyi kesmek”Artık onlardan elimi ayağımı çektim


Ayağını denk almak: Birilerinin kendisine karşı yapacakları muhtemel kötülüklere karşı uyanık davranmak, tedbirli olmak”Eğer ayağını denk almazsan o adamlar başına bir iş açacaklar senin


Ayağını kaydırmak: Bir yolunu bularak birini bulunduğu işten, mevkiden uzaklaştırmak”Adamcağızın hiç suçu yokken ayağını kaydırdılar, şimdi aç susuz dolaşıyor


Ayağını kesmek: 1 Bir yere gitmez, uğramaz olmak 2 Birini bir yere artık uğramaz duruma getirmek”Öyle korkutun ki o adamın ayağı kesilsin bu meyhaneden?”

Ayağının altına almak: 1 Acımasızca, tekmelerle kıyasıya dövmek 2 Bir şeyi küçük görerek ondan faydalanma yoluna gitmemek, o şeyi tepmek”Önüne serilen bütün nimetleri ayağının altına aldı hiç tınmadan

Ayağının tozuyla: Henüz dinlenmeden, yoldan gelir gelmez”Adamı ayağının tozuyla kodese tıktılar


Ayağını sürümek: 1 Verilen bir görevi ağırdan yapmak 2 Bir yerden ayrılmak üzere bulunmak 3 Ölmek üzere olmak 4 Halk inanışına göre birinin gelmesi, ardından başkalarının da gelmesine yol açmak”Ayağını mı sürüdün ne, senden sonra gelen misafirlerin sayısını Allah bilir ancak!”


Ayağını yorganına göre uzatmak: Gelirini giderine uydurmak, harcamalarda geliri aşmamak”Ayağını yorganına göre uzatmazsan ileride aç kalırsın

Ayağı (ayakları) suya ermek (değmek): Neden sonra aklı başına gelmek, bir şeyin aslını anlamak, beklenen biçimde olmadığını kavramak”Toy olduğu için doğruyu göremiyor, onun da ayağı suya erecek bir gün

Ayak altında kalmak: 1 Hor görülüp aşağılanmak, değer verilmemek 2 İnsanların sık gelip geçtiği yerde, kalabalık içinde kalmak”Seyyar satıcıların pek çoğu ayak altında kalınacak bir yeri seçerler


Ayak atmamak: Bir yere hiç gitmemek”O kente ayak atmadım henüz

Ayak diremek: Bir şeyde ısrar etmek, karşı koymak, kendi kararından vazgeçmemek”Ayak diremeseydi çoktan evini yıkmış olacaklardı

Ayaklar altına almak: Önem verilmesi gereken şeyleri hiçe saymak, çiğnemek”Babasının onun için verdiği emekleri ayaklar altına alarak o serseriliği seçti

Ayakları geri geri gitmek: Bir yere istemeye istemeye, gönülsüz gitmek”Hoşlanmadığım bu insanların yanına yaklaştıkça ayaklarım geri geri gitmeye başladı


Ayaklı kütüphane: Çok şey okumuş, her sorulana cevap veren, çok şey bilen, okudukları aklında kalmış kimse”Adam ayaklı kütüphaneydi sanki!”


Ayakta kalmak: 1 Bir zorluk karşısında yıkılmamak, çökmemek 2 Oturacak yer bulamamak”Gemi öyle kalabalıktı ki hepimiz ayakta kaldık


Ayak takımı: İşe yaramaz, bilgisiz, görgüsüz, kaba, serseri, değersiz kimselerin bütünü”Mahallemizde ayak takımı gittikçe çoğalıyor


Ayak uydurmak: 1 Adımlarını başkasınınkine uydurmak 2 Kendi gidiş ve davranışını başkasınınkine benzetmek”Bu bozuk topluma ayak uydurmak zorunda değiliz


Ayak üstü (üzeri): 1 Kısa süre içinde, acele olarak 2 Ayakta durarak, ayakta dikilerek”Gel de şu büfede ayak üstü atıştıralım biraz
Ayasofya`da dilenip Sultanahmet`te sadaka (zekât) vermek: Kendisi başkasının yardımı ile geçinirken, gösteriş için elindekini başkalarına yardım amacıyla dağıtmak

Ayıkla pirincin taşını: Bir işin oldukça karışık, dolaşık, içinden çıkılması güç olduğunu anlatmak için kullanılır”Durup dururken adama olmadık sözler söylemiş, şimdi ayıkla pirincin taşını!”


Ayılıp bayılmak: 1 Sinir krizi geçirmek, bunalıma düşmek 2 Birini kendinden geçercesine sevmek, beğenmek”Her kan görüşünde ayılıp bayılıyor


Ayranı kabarmak: Öfkelenmek, kızıp bağırmak; coşmak”O konuştukça adamın elleri titriyor, ayranı kabardıkça kabarıyordu


Ayvaz kasap hep bir hesap: “Ha öyle ha böyle, ikisi de bir; hangi yolu seçersek seçelim aynı sonuca varır” anlamında kullanılır


Ayyuka çıkmak: 1 Pek yükselmek (ses için) 2 Herkesçe duyulmak, yayılmak (dedikodu için)”Öyle kızgındı ki sesi ayyuka çıkıyordu


Aza çoğa bakmamak: Eline geçenle yetinmek, tok gözlü olmak

Azizlik etmek: Şaka ile takılmak, muziplik etmek, şaka ile aldatmak”Osman azizlik etmeye bayılır


Baba adam: Ağır başlı, iyi yürekli, olgun, hoşgörülü, yaşlıca adam”Ne baba adammış meğer, ailesinden değil, komşularından bile kimseyi ihmal etmedi


__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla